Arama

Dünya Müzikleri (Etnik Müzik)

Güncelleme: 27 Eylül 2007 Gösterim: 44.878 Cevap: 3
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
24 Nisan 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Tango

Buones Aires, Arjantin ve Montevideo, Uruguay kökenli bir dans ve müzik türüdür. Dansla beraber gelişen müzik tarzı da aynı adla anılmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar
İlk yılların tangosu "tango criollo" veya "basit tango" olarak bilinmekle beraber, günümüzde Amerikan ve uluslararasi tango stilleri, Fin tangosu, Çin tangosu gibi çeşitli türler gelişmiştir. Ancak orijinal tango, doğduğu toprakların adıyla, "Arjantin tangosu" olarak anılmaktadır. Tangonun dramatik duygusu, dans sırasında cok zengin doğaçlama fırsatları yaratması, dansın özünde aşk ve melankoli tutkusunun yatmasından ileri gelmektedir.

250px Tango callejero





Tarihçesi

Tango kelimesinin dilbiliminde kesin bir kökeni yoktur. Afrika dillerinde kullanılan bir yer adından veya Latince'deki tangere (dokunmak) fiilinden türemiş olma olasılığı büyüktür. Bununla beraber, tango kelimesinin kökeni ile ilgili en yaygın düşünce bu kelimenin batı Afrika dilinin bir kolu olan olan Niğer-Congo dilinden orijinlendiğidir. Nijer-Congo dilinde tamğu dans etmek anlamındadır. Tango kelimesi aynı zamanda Latin Amerika'da çok geniş bir zenci topluluğu tarafından kullanılmaya başlandı. Önceleri pekçok dans çeşidinden biri olan tango, kısa sürede halk arasında çok popüler bir hale geldi. Tiyatrolar ve laternalar sayesinde varoşlardan yüzbinlerce Avrupalı göçmenin yaşadığı fakir işçi sınıfı mahallelerine hızla yayıldı. Kısa sürede sokaklar, barlar ve üst tabakanın buluştuğu mekanlarda tango dansı görülmeye başlandı. 20.yy.in ilk yıllarında, Buenos Aires'ten dansçılar ve orkestralar Avrupaya yolculuklara başladılar. Avrupanın ilk tango çılgınlığı Paris'te başladı ve bunu Londra, Berlin ve diğer başkentler takip etti. 1913'lerin sonralına doğru, bu dans New York'u ve Finlandıya'yi da etkisi altına aldı. Tangonun bu ithal versiyonları daha az vücut teması esasına dayalıydı (Ballroom Tango) ama bununla beraber pek çokları için hala şok edici idi.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
27 Nisan 2006       Mesaj #2
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Kumbiya (İspanyolcası Cumbia), bir Kolombiya müzik ve halk oyunu çeşitidir. İspanyol müziği ile kölelerce Afrika'dan getirilen Afrika müziklerinin karışımından oluşur.

Sponsorlu Bağlantılar
Özgün biçiminde yalnızca vurgulu çalgılarla desteklenen şarkıdan oluşan kumbiya, günümüzde yaygın olarak saksofon, borazan, trombon, klavye gibi ek çalgılar da kullanılarak yapılır. Dizem olarak 4/4'ü kullanan kumbiya, en çok Kolombiya'nın Atlantik kıyısında sevilmesine karşin, Brezilya dışındaki Güney Amerika ülkeleri ile Orta Amerika ülkelerinde de değişik türleri ile yaygındır.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Rebetika

Rebetiko, rebetika, rembetika veya rembetiko, "rebet" teriminden kaynaklayabilir; kökeni belirsizdir.

Tarihçe

Rebetikonun coğrafi bölgesi modern Yunanistan'dır. Bunun asıl taşıyıcıları özellikle alt tabakadan işsiz güçsüz insanlar ve rebetlerdir. Hapishane ve tekkeler (rebetlerin haşhaş içtikleri meyhaneler) ana çalgısı bağlama ve buzuki olan rebetikoların çalınıp söylendikleri başlıca yerlerdir. Müzikal açıdan bakılırsa bu şarkılar sanat açısından zayıftırlar. Sözlerinin ana teması rebetis'lerin dar sosyal çevreleriyle sınırlı kalmıştır. Bununla birlikte 19. yüzyıl sonunda başka bir müzik türü ortaya çıktı. Temel olarak Küçük Asya ve özellikle İstanbul ve İzmir kökenli Yunanistan'ın kent merkezlerinde "Kafe Aman" lar ortaya çıktı. Bunlar Yunan kentsoylularının gittiği müzikli kahvelerdi. Kafe Aman'larda çalınan müzik zengin ve sanatsaldı.
1922 yılı rebetikonun gelişmesinde ve yayılmasında dönüm noktasıdır. Bu tarih Yunanistan'da Küçük Asya Felaketi diye anılacaktır, Türkiye'de ise Kurtuluş Savaşının zaferi. Genellikle Yunanistan’ın büyük kent merkezlerine kitleler halinde gelen büyük sığınmacı dalgası, ülkenin toplumsal ve kültürel gerçekliğinde önemli değişiklikler meydana getirdi. Yaşadığı çevreden ayrılmış Rumlar, yoksulluk ve işsizlikle karı kaşıya kaldılar ve rebetlerle aynı toplumsal yaşamı paylaştılar.
Çok sayıda sığınmacı kendi enstrüman ve müzikleriyle rebetlere katıldılar. Sığınmacı işadamları rebet müziğinin çalındığı kendi Kafe Aman'larını açtılar. Böylece, hapishane ve tekkelerin dar sınırlarından kurtulan rebet müziği daha geniş toplumsal çevrelerinin duygularını dile getirmeye başladı. Bu sırada, tarım toplumunun müziği olan Yunan Halk Müziği doyum noktasına ulaştı ve ülkenin kentsel gelişiminden sonra artık insanlarda bir duygu uyandırmadı. Bir boşluk vardı ve bu boşluk sığınmacılar ve rebetlerle dolduruldu.
Yazar E. Petrapoulos rebetikonun 3 gelişme dönemi olduğunu söyler.
  1. İzmir Dönemi (1922-1932): İzmir usulü Kafe Aman'ların hüküm sürdüğü dönem.
  2. Rebetikonun yeraltına inmesiyle karakterize edilen klasik dönem(1942-1952)
  3. Popüler dönem: Rebetiko bu dönemde yer altı sendromundan kurtuluyor ve Yunanistan'ın ulusal müziği haline geliyor.
Rebetiko, rebetisler tarafından çalınıp söylenen müziktir. Rebetis terimi ayrı bir yaşam mantalitesi, davranışı, bakışı ve tarzı olan karakteristik bir erkek tipini tanımlıyor (rebetis: asi, kural tanımayan). Karakteristik rebetis, toplum dışıdır, kurumsal güçlere meydan okur. Fakat onlara karşı militanca eylemlerde bulunmaz. Toplumsal geleneklerin dışında olduğu izlenimini verir, bununla birlikte yasadışı olmaktan kaçınır, yer altı dünyasıyla kendini özdeşleştirmez. Argo bir dil konuşur, her zaman silah taşır. Bir rebetis yoksul ve sıradandır. Egemen güçler onu outsider olarak tanımlar.

Rebetisler ilk büyük kent merkezlerinin doğuşuyla ortaya çıkmışlardır. 1900 dolaylarında Gölge Oyunu karakterleri arasına eklendi.
Rebetikonun gelişmesinin ilk on yılında "İzmir" stili hakimdir. Kafe Aman müziği ilk on yıl boyunca egemen durumdadır. Karakteristikleri; belli bir makamda uzun, feryat eden enstrümantal ve vokal doğaçlamalar, şehvet uyandırıcı kadın sesi, Türk göbek dansına benzer 4/4’lük ölçüyle çalınan ve cinsel olarak tahrik edici çiftetelli tarzı hareketli bir danstır. Solo enstrüman melodisine oktav olarak çalan ikinci bir enstrüman eşlik eder. Kafe Aman'ların müzikal atmosferi apaçık Arap ve Türk etkisiyle güçlü bir oryantal havaya sahiptir. Çalgılar keman, lut, ud, santur idi.
Sonraki yirmi yılın özelliği Yunanistan'ın ürünü eski toplum dışıların rebetikosunun dönüşüdür. Buradaki ana çalgı buzuki, bağlama ve daha sonra da gitardır. Şarkıcı bir erkektir ve sesi metalik, ahenksiz, kulak tırmalayıcı ağır bir tonda olmalıdır. Fakat asla tatlı ve seksi olmaz. Müzikal stili düz ve ağırdır. Şarkı genellikle buzuki tarafından çalınan bir taksimle başlar. Taksim bir makamda yapılan doğaçlamadır. Şarkının stiline ve atmosferine dinleyici sokmak için bir giriş görevi görür. Ritmik karakteri serbesttir. Oldukça sık olarak taksim bağlamanın sürekli olarak çalınmasıyla sürer. Kısa bir taksim iki mısra arasında yapılır. Şarkının en çok kullanılan ölçüsü zeybek dansının ölçüsü 9/8’dir

Rebetikoların temaları
  • aşk şarkıları
  • ayrılık şarkıları
  • hoşnutsuz olanların ve protestlerin mutsuz şarkıları
  • yer altı dünyası şarkıları
  • haşhaş şarkıları
  • hapishane şarkıları
  • yoksulluk şarkıları
  • iş şarkıları
  • hastalıklarla ilgili şarkılar
  • ölüm üzerine şarkılar
  • anne hakkında şarkılar
  • göç şarkıları
  • taverna şarkıları
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Eylül 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çerkes Müziğinin Dünü Bugünü

Adıge ülkesinin güzelliğinin sadece yüksek dağlar, bereketli geniş ovalar, gür ormanlar ve akarsulardan kaynaklanmadığını, bu ülkeyi güzelleştirilen, zenginleştirilen önemli bir unsurun burada yaşayan insanlar olduğunu, geçtiğimiz yüzyıllarda ülkemizi ziyaret eden gezginlerin yazdıklarından anlamamız mümkünüdür. Bu mekan ve burada yaşayan insanların güzelliği ile uyumlu büyük bir Çerkes kültürünün bu topraklarda yaşadığını, sözünü ettiğimiz gezginler önemle dile getirmişlerdir. Tabi ki bu gezginler sıradan insanlar değillerdi. Çoğu yüksek tahsilli ve bilgili insanlardı.
Çerkes halkının el sanatlarını, danslarını gördüklerinde, müziğini dinlediklerinde, bu sanatlardaki güzelliği ve estetiği anlayabilecek ve anladıklarını da çok iyi bir şekilde anlatabilecek insanlardı.
Emidio Dortelli D''Askoli 1624-1634 yıllarında, Count Jean Potocki 1797 yılında yurdumuzda (Adıgey) bulunmuş, Taitbout de Margny 1818-1824 yıllarında ülkemizi gezmiş; Frederic Dubois de Montpereux 1833 yılında, James Stanislaus Bell 1837-1839 yıllarında Çerkesler''le birlikte yaşamış gezginlerdir. İsmini saydığımız bu gezginler Avrupa''nın değişik ülkelerinden Adıgey''e gelmiş eğitimli insanlardı. Adıgey''i gezen gezginler sadece bu ismini saydığımız Avrupalı gezginlerden ibaret değildir. Rusya''nın bir çok yüksek tahsilli insanı da Adıge kültürü ile tanışmıştır. Bunlar arasında Rus ordusunda görev yapan yüksek rütbeli bir asker olan General İ.Blaramberg, N.Dubroving, L.Lopatinski ve başkaları da bulunmaktadır.
Yukarıda adlarını saydığımız gezginlerin aldığı notlardan da anlaşılacağı gibi Adıgeler büyük bir kültür ev zengin bir folklora sahiptir.
Geçmiş uzak yüzyılların birikimini ateşli ve fırtınalı yıllarını aşıp günümüze ulaşan güzellikleri kendi gözlerimizle de görmüyor muyuz? Bu güzellikleri yaratan sanatçılar gerçekte sanatlarını üzerinde icra ettikleri ürünlerinin sadece işe yarar birer el yapımı araç-gereç olarak kullanılmasından çok; onların görünüşleri itibariyle de estetik birer sanat eseri olmalarını amaçlamışlardır.
Değişik müzelerde bulunan farklı çizgi ve motiflere süslenmiş altın ve gümüş silahlar, her eserdeki farklı çizgi ve süslemeleri ile el yapımı eserler bizim bu sözlerimizi kanıtlamaktadır.
19.yy.ın ilk yarısında yaşamış ünlü ve eğitimli bir Adıge olan Han Ceri''nin notları bu düşüncelerimizi pekiştirmektedir.Han Ceri bir yazısında şöyle der; "İran, Türkiye ve diğer Asya ülkelerinde çok güzel el yapımı silahları üstün ve benzersiz şekilde süslenmiştir. "
17.yy.da yaşamış M.Peyssonnel de bu konuda şunları söylemiştir;"Adıgeler''in el yapımı kumaşlarını görünce bunların Fransa''da üretildiğini sandım." Bu sözler Adıgeler''in yüzyıllar önce bile dünya görüşleri ve düşünceleri ile Avrupa''nın en ileri halklarından geri kalmadığı, onlarla aynı düzeyde oldukları düşüncesini uyandırır. Yaşayış tarzlarının büyük bir kültürle bezendiğini anlatır.
Adıgeler''in zengin kültürü müzik kültürlerine de yansımıştır. Müzik, Adıge halkının yoldaşı olmuş, acısını paylaşmış, sevincine ortak olmuştur. Halkın tarihinin ve tecrübelerinin yüzyıllar boyunca toplumun yaşadığı olayların yeni nesle ulaştırılmasında en önemli araç olarak ortaya çıkmıştır.
1869 yılında Terske Vedomost''da yayımlanan "Adıge Şarkılarının Karakteristiği" adlı makalede bu konuda şöyle yazmaktadır: "Adıge halkının, şarkılarından başka hiç bir kültürel değeri olmasa da halkın yaşantı ve varlığını yalnız bu şarkılardan anlamamız mümkündür.”
Bu sözlere katılmak imkansızdır. Adıge halkının tarihi ve kültürel varlığı, düşüncesi, idealleri ve dünya görüşü şarkılarına gerektiği şekilde yansımıştır.
Güzel huylu ve derin bir toplumsal terbiyeye sahip olan bir kızın, ismi unutulmasın ve herkes onu örnek alsın diye adı şarkılara konu edilir., esin kaynağı olurdu."Hatramme Ya Paq" adlı şarkı bu tür şarkılara bir örnektir. Bu şarkı Nethuace köyünde bestelenmiştir. Hatram ailesinin Paq ismindeki güzel huylu kızı için methiyeler içeren şarkı, günümüze kadar ulaşan toplumsal içerikli eski bir şarkıdır. Bu şarkının sözlerinden bir kaç satır alalım:
Hatramların güzel kızı Paq --- Tahta takunyayla gezinir--- Misafirhanesi dolu olan Paq--- Altın işlemeli elbise giyinir--- Parmakları iğneye şarkı söyletir--- O İstanbul tüfeği gibi hızlıdır--- Teni kuştüyü yumuşaklığında--- Geyik boyunlu güzel Paq''ın---Olgun kızdır benim güzel Paq''ım.
Genç olsun, yaşlı olsun herkes isminin şarkıya konu olmasını en güzel hediye olarak kabul ederdi. Adıge insanı için en onursuz davranış olan korkaklık olgusu ile birlikte şarkılara konu olmak kadar utanç verici bir şey daha olamazdı. Adıgeler, mertlik ve kahramanlığın gerekli olduğu yerde korkaklık göstererek şarkılara konu olmak ve korkaklıkla birlikte anılmak kadar onursuz bir durumun olamayacağını düşünürler.
Onurlu bir Adıge, kahramanlığın gerektiği zamanlarda korkmadan karalı bir şekilde, olaya sırtını dönmeden, gerektiğinde olayların içinde olmaya her an için hazır olmalıdır. Adıge tarihinde bu tür davranışlara verilecek örnekler çoktur: 1843 yılında Kafkas Savşları sırasında Pşıze ve Labe ırmaklarının birbirine karıştuğı yerde bulunan Hatğujukuaye Köyü yakınlarında Adıge Süvari Birlikleri ile düşman süvarileri karşı karşıya gelirler.

Bu savaş Ferze deresine yakın bir yerde olduğu için savaşın adı da Ferzepe Zavo (Ferze Önü Savaşı) diye anılır. Savaş sona erdiğinde ağıtlar yakılır. Bu ağıtlardan biride Ferzepe Wored''dir. Bu şarkı savaşta kahramanlık gösterenlerin anısına bestelenmiştir.
Bu savaş sırasında Çeçanekho Ç''emguye, Hatğujukuaye köyünde değildi. O sıralar İstanbul''da bulunmaktaydı. Amacı İstanbul''da mal mülk edinip oraya yerleşmekti. Döndükten sonra savaşa bulunamayışının kendi elinde olmayan bir takım nedenlerden kaynaklandığını, bu yüzden savaşın ansına bestelenen şarkıda kendi ismine yer verilmemesini üzüntü ile karşıladığını bir toplantıda dile getirdiğinde :"Sen İstanbul''da gününü gün ederken adının şarkıda anılması mümkün mü?" cevabını alır. Bu söz Çeçanekho Ç''emguye''nin oldukça zoruna gider. Kısa süre içinde 30 atlı toplar ve Pşıze ırmağının diğer tarafındaki düşmanla savaşarak onu ortadan kaldırır. Çeçanikho''nun gösterdiği bu kahramanlık daha önce bestelenmiş olan şarkıya şu şekil geçer: Kır atın ne güzel dans ediyor--- Ferzepe Savaşını arzuluyor---Habe önünde kanı su gibi akıtıyor.
Adıgeler''in dünya görüşleri berrak bir düşünce ile birlikte şarkılarında gerekli olan yeri alır. Özgürlüğü korumanın akla ve cesarete ihtiyaç duyduğunu, bunun esin kaynağının da gerçek hümanizm olduğunu Adıge şarkılarını dinlediğinizde iliklerinize kadar duyumsarsınız.
Zaman zaman ülkemizi ziyaret eden müzik bilgisine sahip gezginlerin dikkatlerini ilk önce çeken müzik kültürümüz olmuştur. Böylelikle bestelerinde Adıge müziğine yer vermiş müzisyenler de vardır. Dünyaca ünlü Rus müzisyen ve bestecilerden M.Glinke, M.Balakirev, A.Alyabev gibiler ve daha birçokları Adıge şarkı ve bestelerini biliyor ve eserlerinde kullanıyorlardı. Örneğin; M.Glinke 1823 yılında Kafkasya''ya gelmiş, Adıge müziği ile tanışmıştı. Onun yaptığı "Çerkesler''in Marşı" adlı beste Adıge müziğini, melodisini ve bestelerini çok beğendiğini ispatlar nitelliktedir. Bu kompozitör opera niteliğinde yazdığı en uzun şiiri olan "Ruslan ile Lyudmile" de Adıge müziği ve melodisinden faydalanmıştır.
Kompozitör A.Alyabev''in 1832 ile 1839 yıllarında Kafkasya''da bir süre kaldıktan sonra yazdığı bestelerinden ikisi "Kabardey Yi Wored" (Kabardey Şarkısı), "Adıge Wored" (Çerkes Şarkısı) adını taşır. M.Balakirev 1862-1863 ve 1869 yıllarında Kafkasya''yı ziyaret etmiş,
Adıgeler''le birlikte yaşamış, şarkılarını dinlemiş ve derlemeler yapmıştı. Bu derlemelerden faydalanarak piyano için büyük bir beste yapmıştı. Avrupa''da da bilinen bu bestenin adını kompozitör Balakirev, İslamey olarak belirlemişti. Adıge ülkesine gelip şarkılarımızı dinleyen, kültürümüzü gören gezginlerin anlattıklarına göre, altın işlemeli silahları, el sanatları ve diğer sanat eserlerini ortaya çıkaran sanatçıların, bestecilerinin ve saz ustacılarının derin anlam ve bunun zengin mirası diğer bir çok halklara ilham kaynağı olmuştur.
Adıge kültüründen söz ederken müzik kültürümüzün temelini şarkıların oluşturduğunu vurgulamakta yarar vardır. Çünkü şarkılar Adıgeler için sadece bir eğlence ve zaman öldürme aracı değil, derin anlamı olan sanatsal bir uğraş idi. Bebek beşikte iken annesinin ninnisini ile (bu müziğe Adıgeler "Beşik Şarkısı" anlamına gelen "Guşewored" derler), yürümeye başladığında ise, babasının misafirhanesinde (Haçeş) söylenen kahramanlık şarkılarıyla ve eğitim amaçlı diğer şarkı türleriyle hayata hazırlanırdı. Sözler derin felsefi, düşünsel değerler taşır, yurtseverlik, kahramanlık, saygı ve insan sevgisi yeni yetişen gençlere Adıge woredleri ile aşılanırdı.
Peki kimdi bu kadar güzel sözler söyleyip onlara bu kadar güzel besteler yapan insanlar? Bu sorunun cevabını vermek o kadar kolay değil elbette.
Basit bir cevap vermek gerekirse onlar iyi birer Kamılepşe, Sıç''epşınewo ve Woredio idiler. Ancak belge eksikliğ nedeniyle bu tür ustalardan ismini sayabileceğimiz kişi bir kaç kişiyi geçmez. Herkes bilirki, Adıgeler özgürlük savaşları yüzünden tarih boyunca eğitim öğretime pek zaman bulamamışlardır.
Bu nedenle tarihimizde meydana gelmiş, pek çok sosyo-kültürel olay belgelere geçmemiştir. Halkımızın geçtiği yüzyıllarda yaşadığı savaşlar yüzünden başına gelen olamadık işler Adıge kültürünün gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir.
Stavropol''da bulunan lisede öğretmenlik yapan Kusikov 1860 yılında Adıge kültürü ile ilgili yazdığı makalelerde şöyle der: "Dağlılar özgürlüklerini kaybettiklerinde korkarım ki yavaş yavaş ulusal kimliklerini de kaybedeceklerdir.Bu uzun zaman alabilir. Ancak kimlik kaybının farkına vardıklarında geçmiş yüzyıllardaki kültürel yaşantıyı canlandıracak bir çok eserin ortadan yok olduğunu anlayacaklar. Buda ulusun tarihinde boşlukların dolmasına neden olacaktır. "
Han Ceri''nin ilgi alanlarından biride Adıge Müzik folkloru idi. Bu ilgisini 19. yy’ın 30''lu yıllarında şu şekilde dile getirdi: "Yüreğimi burkan bir şey vardır ki oda; Adıge halkının yaşadığı savaş v felaketle yüzünden birer birer yok olmasıdır; bu yüzden o güzelim şarkılarımızın yavaş yavaş unutulmaya yüz tutmasıdır." Han Ceri''ninde dediği gibi, savaş ve felaketlerin kültürel alanda meydana getirdiği yıkımı tamir etmek olanaksızdır. Adıge kültürünün canlandırılması doğrultusunda yıllarca hiç bir çalışma yapılmamıştır. Kültürel çalışmalar ancak 1922 yıllarında Adıge ülkesinin özerklik statüsüne kavuşmadan sonra yapılmaya başlandı. O zamanlar Adıge kültürünün benzersiz mirasını toplamak ve belgelemek bir görev olarak ele alındı.
1925 yılında oluşturulan Etnografik Müzik Araştırma Grubu bu amaçla göreve başladı. Bu, Adıge kültürünün müzik alanındaki mirasını derlemek için atılan ilk adımdı. Sonraları bu tür araştırma grupları çoğalarak çalışmalarını yoğunlaştırdı.
Köylerde müzik derlemeleri yapan bu grupların elemanları müzik eğitimi almış kişilerdir. Bu eğitimli müzisyenlerden biride Mihail Gnesin idi. Bu ünlü profesör araştırma grubunda çalışmalarını tamamladıktan sonra, "Adıge Woredxer" (Çerkes Şarkıları) adlı bir makale yazdı. Aşağıdaki cümleler bu makalelerden alınmıştır: "Çerkesler''in müzik kültürü ilginç bir yapı arz eder. O ulusun sahip olduğu büyük bir müzik kültürünün varlığını kanıtlar." Gnesin, Adıgeler''in müzik sanatına profesyonelce yaklaşmalarının Adıge kültürünü daha da geliştireceğine inanıyordu.. Nitekim böyle oldu ve her geçen gün müzik kültürümüzde ulaştığı düzey bunun kanıtıdır.
Herkes bilir ki bugün büyük bir kültüre sahip olmanın kuralı o ülkede sanatçıların iyi bir sanat eğitiminden geçmesine bağlıdır. Bunun farkında olan Adıge Özerk Yönetimi 1953 yılında bir grup genci müzik eğitimi alma gayesiyle Petersburg''daki konservatuvara göndermiştir. Bu genç grup 1959 yılında konservatuvarı bitirdikten sonra yüksek tahsilli bir ses sanatçısı olarak ülkemize dönmüşlerdir. Adıge halkının onlara olan güvenini boşa çıkarmadan kültürümüzün zenginleşmesine katkıda bulunmuşlardır.
Rusya''daki başarılı şarkıcılar listesinde adı geçen Samegu Gonağu, Şeo Roze''yi Peneşu Raye''yi ve ismini sayamadığımız diğer ünlü sanatçıları Adıgeler''den hemen hemen bilmeyen yoktur. Bu sanatçıların her biri Adıge kültürü açısından birer ekol olarak tarihe geçmişlerdir. Bu sanatçıların kimi sahneyi seçmiş, kimide kendini gençlerin müzik eğitimine adamıştır.
Peneşu Raye ve Ahcego Şeban 1960 yılında açılan Adige Müzik Okulu'' nda görev almışlardır. Bu iki sanatçı bir çok gence örnek olarak onların müzik sanatına bağlanmalarını sağlamışlardır. Onlardan etkilenerek müzik hayatına atılan bir çok sanatçı günümüzde bir çok başarılar elde ederek Adıge Müziğinin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Bu genç sanatçılardan en ünlüsü Lhetseriko Kime, Maykop Sanat Okulu''nda öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.
Aynı okulun eski müdürü olan piyano hocası Henehu Adam şimdi Adıge Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı görevini yürütmektedir. Besteci ve ses sanatçısı olan Anzereko kardeşlerden Çeslav ve Viyaçeslav gençlere müzik eğitimi vermektedirler. Aynı şekilde Ç''iç His de müzik hocalığı yapmaktadır. Besteci Nehaye Aslan İslamey Dans ve Müzik Grubunun başkanlığını yürütmektedir.
Ses sanatçılığı dalındaki yarışmalarda dünya birinciliği kazanan genç sanatçı Şaguç Marine, Saint Petersburg''daki opera tiyatrosunda görev yapmaktadır. Hala orta ve yüksek düzey müzik tahsilli yapan bir çok Adıge genci değişik okullarda eğitimini sürdürmektedir. Bu gençler Adıgey''in yeni kuşak müzisyenliğini temsil etmektedirler. Önümüzdeki yıllarda onların önde gelen görevlerinden biride Adıge müzik kültürünün tarihini araştırmak olacaktır. Çünkü müzik ve folklorumuz bir çok kısımdan oluşan araştırmaya muhtaç bir özellik taşır.
Bu kısımları şöyle sıralayabiliriz: Nart Woredleri--- Konulu Woredler--- Kahramanlık Woredleri--- İş Woredleri--- Şaka-Alay Woredleri--- Yaralı ve hastaları tedavide kullanılan Woredler--- Ağıtlar-Ğıbze Woredleri--- Dans ve diğer Woredler...
Adıge kültürünü zenginleştiren farklı konulardaki woredlerin farklılığı sadece melodi ve sözlerden kaynaklanamaz. Aynı zamanda müzik aletlerinin farklılığı açısından da kısımlara ayrılır:
Bjemıy, Kamıl, Sırın, Sıç''epşın, Pşınakheb, Pşınet''arku, Epepşı, Pheç''iç'', Şot''ırıp'', Adıge Pşın, Nakıre.
İsmini saydığımız bu müzik aletleri günümüze kadar gelmiştir. Ancak artık kullanılmayan bir çok müzik aletide bulunmaktadır. Bütün bu müzik aletlerinin ayrı ayrı hikayeleri vardır. Bunların bir kaçından kısaca bahsetmek gerekirse:
Adıgeler''in çok değer verdiği ve herkesin çok severek dinlediği müzik aletleri Kamılepş, Sıç''epşın ve Pheç''iç''tir. Adıge müzik kültüründe Kamılepş''in herzaman için belirgin b,r yerinin olduğu herkesçe bilinir. Bu çalgı eskiden düğünlerin en gözde çalgısı idi. Bunu kanıtlayan bir çok örnek bulunur. Tevçoj Tzığo, en ünlü şiirlerinden olan "Mefeko Vurıbiy" adlı şiirinde Kamılepş''den şöyle söz eder:
Kamılepş''ler yarışırYırtılırcasına çalınırCeguak''olar canlanırVokalistler bağırırHatıyak''o kızları oyuna çıkarsanırsın ki düğün yeni başlıyor.
Tevçoj Tzığo bu şiirinde Kamılepş''in önemini ve bu çalgıyı çalan sanatçının değerini vurgulamış olur. Kamıl böylelikle Adıge müzik aletlerinin başını çeker. Bilim adamlarının söylediklerine göre, Kamıl enstrümantal değer olarak Adıgeler''e toplayıcılık döneminden sonra gelen çobanlık döneminin ileri zamanlarında girmiştir. Onlar, Kamıl''ı icat edip Adıgelere kazandıranın çobanlar olduğunu iddia ederler. O, adını bir bataklık bitkisi olan Kamıl''den (Saz) alıyor olsa da; sonraki yüzyıllarda bu çalgının daha da mükemmelleştirilmesi ve uzun süreli kullanımının mümkün kılınması için odundan ve metalden yapılması, gümüş gibi değerli madenlerle de süslenmeye başlanması gündeme gelmiştir. Adıgeler’in bunca sevdikleri Kamıl, ne yazik ki, uzun zamandır kullanılmamaktadır. Bunun nedeni Adıgeler’in 19. yy.ın ikinci yarısından itibaren Pşıne''yi kullanmaya başlamalarıdır. Günümüzde düğünlerin yegane çalgısı Adıge Pşınesi ise de, Kamıl, Adıge düğünlerinin yüzyıllar boyunca yükünü taşımış ulusal bir çalgıdır.
Değişik Adıge enstrümanlarından oluşan orkestrayı kurma çalışmalarına başladığımızda Kamıl, Pşınekeb ve Apepşın''ı orkestraya katmayı ve bu enstrümanları müzik kültürümüze yeniden kazandırmayı ilk görevimiz saydık. Bu görevimizi başarıyla gerçekleştireceğimizi kanıtlayacak bir çok grup ortaya çıkarmış bulunuyoruz. Söz gelimi, Kozet ve Tehutemıkuaye köylerinin folklar gruplarından bugün Kamıl, dans müziğinin icrasında başarıyla kullanılmaktadır. Başarılı Kamıl ustası Şevopç''eko Adam Tehumıkuaye Kültür Evi''nde bu çalgıdan müziğimizde en iyi şekilde faydalanmanın yollarını aramış ve bulmuştur. Ç''irğ Yuri de Kamıl''ı en iyi kullanan müzisyenlerden biridir.
Kozet köyü ve Kültür Evi folklar grubu başkanı Pçıhalıko Madine, Kamıl''ı çalmanın en kolay yollarını öğrenmiş ve en ünlü Kamıl ustaları arasına girmiştir. Bütün bu olaylar Adıgelerin Kamıl''ı unutmayacakları konusunda umutlandırmaktadır. Şevepç''eko Adam, Ç''irğ Yuri ve Pçıhalıko Madine ileride yetişecek Kamıl ustalarına örnek olacak en iyi sanatçılardır.
Daha öncede dile getirdiğimiz gibi, Şıç''epşıne de Adıgelerin çok değer verdiği bir müzik aletidir. Bu enstrümanında müzik kültürümüzde önemli bir yeri vardır. Halkın bu enstrümana çok büyük değer verdiğini çok kaliteli Şı''çepşınelerin üretilmesinden ve çok değerli Şı''çepşıne ustalarının her zaman yetişmiş olmasından anlıyoruz. Pheç''ıç'' Adiğe müzik aletlerinin en eskisidir. Adıgeler her zaman için Pheç''ıç''e değer vermişlerdir. O, düğünlerin neşesine neşe katar, müzikten duyulan hazzı doruğa çıkaran bir enstrümandır. Ancak Pheç''ıç''ın önemini yalnız bu sözlerle anlatmak yetersiz kalır. Pşınavo''nun (Pşıne Sanatçısı) çaldığı müziğin inceliklerine vurgu yaparken müziğin derli toplu, net hale gelmesini sağlar. Pşıne ile çalınan müzik, özellikle dans müziği Pheç''ıç'' olmadığı sürece insana pek haz vermez. Yüzyıllardır halkın bestelediği dans müziklerinde Pheç''ıç''in de sesini duymak mümkündür. Nasıl ki ezginin içinden bir kaç notayı aldığımızda bestenin bütünlüğünü bozmuş oluyorsak Pheç''iç''siz Yislaiy, Zefak''o, Zığelhat ve Vuic''ın bütünlüğünü ve estetiğini bozmuş oluruz.
Kheşo woredi (dans müziği) Pşıne ve Pheç''iç'' ile birlikte dinlerken kulak zevkimizi okşayan ve ruhumuzu dinlendiren müzik gençlerin kanını kaynatırken, yaşlı birini de gençleştirmektedir. İşte Pheç''iç''in gücü ve yeteneği burada ortaya çıkar. Başka bir deyişle, müzik kültürümüzün özünde şarkı notaları ile birlikte müzik aletlerinin güzel bir uyumu vardır.
Adıge müziğinde, folklorumuz içinde bulunan bir çok ögeyi kullanarak, müziğin değişik dallarında eserler veren sanatçılarda yetişmiştir. Meşbaşe İshak''ın "Bzıykho Zauw" (B''zıyko Savaşı) adlı romanından faydalanılarak operaya (piyano için) Nehoye Ruslan tarafından bir çok besteler yapılmıştır. Natho Canhot''ın woredleride insanlar tarafından çok beğenilir. Anzeriko kardeşlerden Çeslav ve Viyaçeslav''ın bestelerine herkes hayran kalıyor. Ç''iç'' His ve Bısıç Murat''ın Woredleri ve besteleri de aynı şekilde beğeniyle dinleniyor. Ancak Adıge müzik kültürümüzün zirvesinde bulunan ve en çok ismini anacağımız sanatçı hiç kuşkusuz Thabısım Vumar''dır. Dünyada Adige''yim deyipte bu büyük bestecimizin ismini duymamış ve onun güzel bestelerini dinlememiş hemen hemen kimse yoktur. Bugün dileğimiz klasik eserlerden Adıge Woredijler müzik kültürümüzün geçmişteki aynasıdır. Yüzyıllar önce yaşayan atalarımızın sesidir. Tıpkı bunlar gibi Thabısım Vumar''ın woredleri de günümüz Adıgeler''inin sesi olarak gelecek yüzyıllara seslenecek, insanlar bu müziklerle atalarını tanıyacaklardır.
Daha önce sözünü ettiğim besteci, müzik eğitimcisi ve ses sanatçılarımızın yetiştireceği gençler, yarının müzik kültürünü omuzlayıp geliştirecek, gelecek yüzyıllara taşıyacaktır. Adıge Eğitim Enstitüsü Müzik Fakültesi, Maykop Sanat Okulu, çocuklara yönelik müzik okulu olan "20-Y Adıge Cumhuriyeti Okulu''nda" çalışanlar Adıge müziğinin geleceğini aydınlatmanın, sağlamlaştırmanın mücadelesini vermektedir.
Bugün yapılan bütün çalışmalar Adıge müzik kültürünün hayatımızdaki önemini daha da arttırıp geliştirerek, müziğimizin dünya kültüründe yer edinip, bir elmas gibi parlamasını sağlayacak çalışmalardır. Tl''ıhkuıç'' AnzavurKaynak: Kafkasya YazılarıÇeviren: Adnan CANKILIÇ
Son düzenleyen we come one; 19 Ocak 2008 13:33

Benzer Konular

3 Haziran 2009 / ThinkerBeLL X-Sözlük
29 Şubat 2012 / Alvarez Ocean Sosyoloji
7 Mayıs 2008 / Misafir Taslak Konular