Arama

Sanat Akımları - Yoksul Sanat (Arte Povera)

Güncelleme: 15 Eylül 2007 Gösterim: 15.778 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yoksul Sanat- Arte Povera

Sponsorlu Bağlantılar
Arte Povera 1960'ların sonuna doğru İtalya'da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Fikir babalığını 1967'de sanat eleştirmeni Germano Celant'ın yaptığı Arte Povera, sanatın sade ve temel olan öze geri yönelmesi gerektiğini savunan ve insan-kültür-doğa üçgenindeki ilişkileri tekrar tartışan bir olgu olarak gündeme geldi. Celant, konu ile ilgili yayınladığı bildiride Amerikan hegemonyasına, tüketim ve endüstri toplumuna karşı bir güç oluşturma isteğini dile getirdi. Üyeleri arasında yer alan belli başlı isimler Giovanni Anselmo, Jannis Kounellis, Mario Merz, Pino Pascali, Giulio Paolini ve Giuseppe Penone oldu. Bu akımın 1960'ların sonunda büyük sosyal çatışmalara sahne olan İtalya'nın önemli bir endüstri şehrinde, Torino'da hayat bulması tesadüfi değildir. Torino, ülkedeki sosyal problemlerin en iyi yansıdığı ortamdı. Arte Povera'cılar ise kendilerini bu arka planın gölgesine konumladılar. Sanatta kullanılan malzemenin seçimi, onun kullanım şekli ve oluşturduğu yan anlam bu akımın yönünü belirledi. Karşı oldukları toplumsal değerlerle zıtlık oluşturması açısından, kullanılan malzemenin basit, ham halde, su, toprak gibi doğada bulunan, masrafsız, özetle “yoksul” olması gerekiyordu. Öte yandan, sadece malzemenin yoksulluğu değil, onun kullanım alanının ve oluşturduğu referansın da “yoksulluk” içermesi, karmaşıklıktan uzak olmasıydı önemli olan. Arte Povera'cılar için eserin izleyiciye entellektüel olarak değil, duygusal ve duyumsal olarak sunulmasıydı aslolan.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Örtünün Ötesindekini Görünür Kılan Sanatçı:
Giuseppe Penone
Sponsorlu Bağlantılar


Yeşim Vesper
Uluslararası çağdaş sanatın önemli isimlerinden ve Arte Povera (Yoksul Sanat) akımının on iki temsilcisinden biri olan İtalyan heykeltraş Giuseppe Penone, doğaya hassasiyetle yaklaşan ve onu kişisel süzgecinden geçirerek eserlerine yansıtan bir sanatçı. Heykeltraşın Paris Centre Pompidou'da yer alan ve onun 37 yıllık sanat hayatının özeti olan, 1968-2004 retrospektifi de kendisini, sanatını ve doğayı daha iyi anlamamız için bize verilmiş bir fırsat. Tüm kariyeri boyunca doğayı sanatının hammaddesi olarak seçen Penone, insanın doğa ile aslında tek bir vücut olduğunu savunarak, tabiat ile insan arasındaki en temel bağa ulaşmaya yönelik arayışını bir an olsun durdurmuyor. Sanatında ağaç, yaprak, diken, kil, taş gibi çeşitli malzemeler kullanarak onlara yeniden can veren Giuseppe Penone, böylelikle Arte Povera'cılar arasında organik malzemeye en fazla ilgi duyan sanatçı olmuştur.
Penone'nin eserlerindeki gözün, elin, parmak izinin varlığı; ya da eserin izleyiciye ulaşması sırasında, örneğin, burun yoluyla alınan duyum, sanatçının bu konudaki hassasiyetinin en belirgin göstergesidir. İtalya gibi büyük ustaların geleneğinden gelen bir sanatsal ortamda, Penone ve diğer Arte Povera'cılar yaptıklarını insanlara iletmekte güçlük çektiler, çünkü onların eserleri o güne kadar mevcut olan plastik sanatlar kültürüyle örtüşmüyordu. Yine de bu yeni sanat dilinin söyleyecek bir sözü, anlatacak bir hikayesi vardı.
Fotoğraf, desen, heykel, yerleştirme gibi Penone'nin birbirinden farklı çalışmalarına yer veren sergide sanatçının, zamanın algılanışı, görünmezi görünür kılma, soluk ve duyumsal algılama temaları ekseninde yaptığı çalışmalar özellikle ilgi çekici.
Zaman ve Ağaç. Penone, sanat hayatının ilk dönemlerinden, hatta çocukluğundan beri ağaç ile sıkı bir bağ kurmuştur. Doğanın bir sanat eseri, ağacın da tabiatı gereği yaşayan, soluk alıp veren bir heykel olduğuna inanan sanatçı, ağaçla kurduğu bu ilişkisine bir de zaman boyutunu eklemiştir. Ağacın yaşını okuyabilmek, zamanın ağaçta bıraktığı izi yontuya dönüştürmek, onun bilmediğimiz sırlarını, görünmezini, örtüyü kaldırarak gözler önüne sermek, Penone'nin uğraşılarından biri olmuştur. Ağacı, büyümesini gözlemleyeceğimiz şekilde yontan Penone, “bize sağlam ve durağan görünen bu canlı, aslında gözümüzden kaçan sürekli bir gelişim ve büyüme evresinden geçmektedir. Bizim hayatımız ise zamanla kısıtlı olduğundan bu büyümeyi tam anlamıyla takip edememekteyiz” demektedir. Zaman kavramı ve ömrün algılanışı ise taşın penceresinden mi yoksa bir kelebeğin perspektifinden mi baktığımızla doğru orantılı olarak değişiklik göstermektedir. Kullandığı malzemenin içindekini gösterme fikri sadece Penone'nin ağaçları için geçerli değildir. Mermeri de damarlarını göreceğimiz şekilde yontar o, üstelik de insanın damarıyla bir benzerlik yakalamayı da ihmal etmeden yontusunda. Penone'nin bu çabası, varlıkların iç dinamiğinin, iç dünyasının izini sürme merakı yüzündendir.
Nefes. İzleyene sanatçının derin soluğunu hissettiren kil küplerden oluşan, 1978 tarihli eserlerinden birinin başlığıdır Nefes. Sanki tüm evrenin soluğunu içlerinde tutuyormuşcasına geniş karınlı, insan büyüklüğünde, pişmiş topraktan küpler, sergi salonuna tesadüfi olarak yayılmış gibi gözükseler de aslında fiziksel mekânla aralarında adeta gizli bir denge olusturuyorlar. Penone'ye göre: “her nefes alıp verişimizde aslında bir heykel meydana getiriyoruz; çünkü her nefesle birlikte bir hava kütlesi diğer fizik ortamdaki başka bir hava ile temasa geçiyor ve bu, önceki durumdan farklı olan yeni bir duruma yol açıyor”. Yani, yeni bir varoluş. Yani, yeni bir heykel. Soluğumuzla ve dolayısıyla varlığımızla ilgili bir farkındalık yaratmak olarak okunabilir sanatçının bu söyledikleri. İşte yine burada da önceki yaklaşımından farklı olmakla birlikte, görünmezi görünür kılmaya çalışıyor Giuseppe Penone.
Gölgeyi Solumak. Bu da bir başka Penone çalışmasının başlığı. Sergi salonlarından birinin tüm duvarlarını kaplayan, tel kafesler içine kapatılmış defne yapraklarından oluşan eser, izleyiciye görsel bir zevkten çok, kokusal bir duyum tattırıyor. Zamanın da bir miktar aşındırdığı defne yapraklarının rayihası, bir yandan kişiyi nostaljik bir doğa yolculuğuna çıkarırken, öte yandan sanatta güzel nedir sorusuna da ilginç bir yanıt alternatifi oluşturuyor.
Yabani bir güzellik. Büyük bir sadelik ve bunun içindeki şiirsellik. İşte Penone'nin imzası!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Kasım 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İtalya'da 1960'ların sonlarında sanatçılar yalnızca resmî, endüstri ve kültür kurumlarına karşı çıkmakla kalmayıp, sanatın bireysel bir ifade olarak varolmasının etik bir nedeni olup olmadığını da soruşturmaya başlamıştı. Düşünsel ve tasarımsaldan kaçınarak, doğanın, yaşamın ve davranışların temellerine ulaşmayı hedefleyen bu sanatçılar, sanat nesnesi yerine, yaşam koşullarına verdikleri önemle yalnızca gerçek olanı duyumsamak, bilmek ve ortaya koymak istediler. Yoksul Sanat bir akım olarak ilk kez 1967'de, Giovanni Anselmo, Alighiero Boetti, Jannis Kounellis, Mario Merz, Michelangelo Pistoletto, Emilio Prini ve Gilberto Zoria'nın Cenova'da katıldığı bir sergide ortaya çıktı.
Topluluğun sözcüsü ve sergi düzenleyicisi Germano Celant, olagelen sanat pazarından ve kurulu güç dengelerinden bağımsız bir sanatı savunuyordu. Celant, sanatçıların, doğa öğelerini vurgulayan, yargılayan ya da değiştiren imgeler yaratan birer ressam ya da heykelci olarak çalışmaları yerine, doğal öğelerle ilişkiye geçip, onların bir parçası olmaları gerektiğini öne sürüyordu. Sanatın, yaşam sanatını öğrenmek için deneysel bir durum işlevi gördüğü inancını John Cage'le de paylaşan Celant, sanatçıların, kendi doğal hareketlerini, belleklerini ve bedenlerini deneyimleyip anlayabilmeleri için, bakır, toprak, su, ırmak, kar, ateş, ot, hava, taş, elektrik, uranyum, gökyüzü, yerçekimi, ağırlık, büyümek ve yükseklik gibi yaşayan maddeleri düzenleyen bir büyücü/simyacı olması gerektiğini savunuyordu. Celant'a göre sanatçının bunu yapabilmesi için doğayı algılaması, duyumsaması, soluması, gezmesi, anlaması ve doğayla ilişkiye geçmesi zorunluydu ve kendisine zorla kabul ettirilmeye çalışılan toplumsal sistemin üstesinden ancak böyle gelebilirdi.

Ad:  levha19.jpg
Gösterim: 1724
Boyut:  10.3 KB
Levha 19

İtalyan sanatçı Mario Merz (d.1925), sanatçının kültür ile organik dünya arasındaki aracılık işlevini gösterebilmek amacıyla, doğal öğeler ile kentsel kültürü kaynaştırmıştı. Merz bir göçer gibi farklı yerlere giderek sınırları aşmış ve çalışmalarında yerli malzemelerden yararlanarak ulusal, kültürel ya da ideolojik sınırları aşındırmıştır. 1968 tarihli Giap İglu' da (Levha 19) görüldüğü gibi Merz, insanı dış dünyadan koruyan bir efsanevi yapı olarak temel iglu biçimini, soyut göçer kavramı ile ilişkilendirmiştir. Doğadaki sürekli değişimi simgeleyebilmek için, her sayının önceki iki sayının toplamına eşit olduğu Fibonacci dizisi biçimindeki neon ışıklarından yararlanmıştır. Merz bu sayı dizilerini 1971 tarihli İguana'da olduğu gibi, iguana, timsah ve gergedanla birleştirerek, ilk çağı dile getirmiştir. Merz çalışmalarında bütün simgelerin doğaya eşit olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Yunan sanatçı Jannis Kounellis (d. 1936), birey ile doğa arasındaki bağı irdeleyerek, sanat deneyimini daha gerçek kılmıştır. Sanatçının belki de gerçekleştirdiği en devrimci eylemi, 1969'da Roma'daki Attiko Galerisi'nde 11 canlı atı birbirinden eşit aralıklarla yan yana yerleştirmesidir (Levha 21). Kounellis bu çalışmasıyla bir sanat yapıtının doğadaki her hangi bir nesneden farklı olmadığını göstermiş, ayrıca, insan yapımı yapay sanat dünyası ile doğanın organik dünyası arasındaki karşıtlığı vurgulamıştır. Sanatçı, kültür ile organik dünya arasındaki uçurum üzerine bir köprü oluşturabilmek için, çalışmalarına, ceza ve arınma ile ilişkilendirilen ateş gibi günlük yaşamın sıradan malzemelerini katmıştır. Kounellis 1967'de gerçekleştirdiği Pamuk Heykel'de, kültürün hapsettiği doğayı, karanlık, dayanıklı ve sert çelik levhaların içine hapsettiği yumuşak ve yok olabilen beyaz pamukla simgelemiştir.

Ad:  levha20.jpg
Gösterim: 1542
Boyut:  7.4 KB
Levha 21

1960'ların sonu ile 70'lerin başlarında kimi sanatçılar sanat malzemesi olarak kendi bedenlerini kullanabilme olanakları üzerinde yoğunlaşmaya başlamışlardı. 1962'de Avusturyalı sanatçı Hermann Nitsch (d. 1938), Freud psikolojisine ve hareketli soyut resme gönderme yapan bir dizi kanlı gösteri düzenlemişti. İlk Eylem adında çalışmasında sanatçının yardımcıları, izleyici önünde bir koyunun bağırsaklarını çıkarttıktan sonra, katharsis eylemi içinde olan sanatçının üstüne kan dökmüşlerdir. Bu eylemle sanatçı doğal ama toplumsal açıdan baskı altında olan saldırganlığından kurtulmayı ummuştur. 1966'da ABD'li sanatçı Bruce Nauman (d.1941), Çeşme Olarak Sanatçı adlı çalışmasında, kendi kendiyle dalga geçercesine, çektirdiği bir dizi fotoğrafla sözcük oyunlarını görsel oyunlara dönüştürmüştür.

Ad:  levha25.jpg
Gösterim: 1603
Boyut:  7.3 KBAd:  levha26.jpg
Gösterim: 1498
Boyut:  8.4 KB
Levha 25 -26

Avusturyalı Arnulf Rainer (d. 1929) el ve ayaklarına sürdüğü boyalarla yaptığı resimlerinde öylesine bir yoğunluk yaşamıştır ki el ve ayakları kan içinde kalmıştır. ABD'li Dennis Oppenheim (d. 1938) İkinci Derece Yanık İçin Okuma Pozisyonu (Levha 25, 26) bedeninin üstüne çeşitli nesneler koyarak, California kumsallarında uzun saatler güneş altında yatmış ve yanıklarını fotoğrafla belgelemiştir. Aynı yıl Oppenheim, arkadaşları evinin penceresinden kendisini taş yağmuruna tutarken videoya çekmiştir. ABD'li bir başka sanatçı Chris Burden ise (d. 1946) kendisinin kırık cam arasından yarı çıplak dışarı çekilmesi ve koluna kurşun sıkılması gibi bedenine zarar getiren bir dizi eyleme girişmiştir. Alman sanatçı Rebecca Horn (d. 1944) 1972'de gerçekleştirdiği Parmak Eldiveni'nde ellerini, iç duyguları ile dış dünya arasındaki ilişkileri simgeler biçimde öne uzatmıştır.
Kaynak: lebriz.com
arrjin - avatarı
arrjin
Ziyaretçi
15 Eylül 2007       Mesaj #4
arrjin - avatarı
Ziyaretçi
Yunan sanatçı Jannis Kounellis (d. 1936), birey ile doğa arasındaki bağı irdeleyerek, sanat deneyimini daha gerçek kılmıştır. Sanatçının belki de gerçekleştirdiği en devrimci eylemi, 1969'da Roma'daki Attiko Galerisi'nde 11 canlı atı birbirinden eşit aralıklarla yan yana yerleştirmesidir.
Jannis Kounellis01

Jannis Kounellis

Kounellis bu çalışmasıyla bir sanat yapıtının doğadaki her hangi bir nesneden farklı olmadığını göstermiş, ayrıca, insan yapımı yapay sanat dünyası ile doğanın organik dünyası arasındaki karşıtlığı vurgulamıştır. Sanatçı, kültür ile organik dünya arasındaki uçurum üzerine bir köprü oluşturabilmek için, çalışmalarına, ceza ve arınma ile ilişkilendirilen ateş gibi günlük yaşamın sıradan malzemelerini katmıştır. Kounellis 1967'de gerçekleştirdiği Pamuk Heykel'de, kültürün hapsettiği doğayı, karanlık, dayanıklı ve sert çelik levhaların içine hapsettiği yumuşak ve yok olabilen beyaz pamukla simgelemiştir.

senza titolo
Senza titolo
Jannis Kounellis
Kounellis
karmour
Karmour

Metin Kaynak: Nancy Atakan : Arayışlar - Resim ve Heykel’de Alternatifler/ (43) Germano Celant, Art Povera, Harrison, Art in Theory..., s. 886-889.
(44) Mario Merz (sergi kataloğu) Antoni Tapies Vakfı, 3 Mart-6 Haziran, 1993, Barselona
Yoksul Sanat denilince sözü edilmesi gereken diğer önemli sanatçılar ise Alighiero Boetti, Giuseppe Penone, Alberto Burri, Piero Manzoni, Michelangelo Pistoletto'dir.
Boetti Arte Povera sanatçılarının geleneĝe, mantıĝa, yapısalcılıĝa ve teknolojiye karşı olmalarina raĝmen Alighiero Boetti „Mappa“ adlı işi ile gayet gelenekçi bir yaklaşımla dev bir kilim üzerine sınırlar ve nehirleri gösteren bir harita dokuttu.

4t clip image004
Mappa 1983
4t clip image006
Giuseppe Penone

Giuseppe Penone ise, bir binadan söktüĝü 8 metrelik bir latanın üzerine aĝaç formu yontarak tahtaya doĝadaki halini geri kazandırdı. Böylece doĝadan alınıp teknik bir süreçten geçirilerek, işlenenerek kereste haline gelen bir aĝacı, eski haline geri döndürmüş oldu. Böylece, Amerikalıların ve Amerikan sanatçılarının teknolojiyi adeta bir din olgusu ve vazgeçilemez bir olgu olarak kabul etmelerine karşın İtalyan sanatçılar, teknolojik işlemi tersine çevirip, tarihi süreci geri döndürerek ilkel olana ve doĝal olana geri dönmüş oldular.

venus of the rags
Michelangelo Pistoletto, Venus of the rags.
Pistoletto bu işinde yüksek sanatla, alçak sanatlar arasında gerilim yaratmayı amaçlamış, Venüs elbise yığınına bakıyor, (bazı versiyonlarında bu yığın, paçavralardan oluşturulmuş) ne alçıdan yapılmış bu Venüs ne de elbise yığınları sanatçının elinden çıkma. Aşağıdaki iki çalışma ise Mimmo Paladino'ya ait.

5t clip image004

5t clip image002 0000
Darth Vader's Helmet
Alberto Burri’de Arte Povera sanatçılarından.. Yapıtlarının esin kaynağını, daha önceki yıllarda bir doktor olarak kanlı bandajlar ve dikilen yaralarla uğraştığı 2.Dünya Savaşı’nda edindiği deneyim oluşturmuş. Sargı bezleri ve kanlı bandajları işlerinde metafor olarak kullanmış.
”Zamanla aşınmış ve çöp olarak atılmış, yırtılmış, sökülmüş malzemeler bir araya getirilerek dikilmiş ve boyanmış.. Kullanılan malzemenin kabalığı ve yırtılmışlığı güzellik ve bozulma arasında güçlü bir gerilim yaratıyor. Sanatçının işleri, savaş sonrasında ortaya çıkan ve geleneksel kompozisyon anlayışını reddedip yeni malzemelere yönelen soyut bir sanat akımı olan serbest biçimli sanatın (art informel) felsefesini yansıtıyor.” (Kaynak :500 sanatçı, 500 sanat eseri, Yapı-endüstri merkezi Yayınları.)

burri3
Alberto Burri, Cretto nero
6t clip image003
isimsiz.

manzoni
Piero Manzoni, Sanatçı'nın Boku

Piero Manzoni’ nin Sanatçı Boku isimli eserinden söz edildi. Sanatçı Mayıs1961’de Milano’da yaşarken, 90 adet sanatçı boku konservesi imal etti. Her kutunun kapağı, 001 den 090 a kadar numaralanmış ve kutuların etiketlerine, İtalyanca, İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak “içindekiler: “Sanatçı Boku, 30 gr. Net Mayıs 1961 de taze olarak hazırlanarak üretilmiştir ve konserve edilmiştir”, yazılmıştır.
Piero Manzoni, Arte Povera hareketi içinde, son 20-25 yıla damgasını vuran en önemli sanatçılardan biridir, onun kağıt üzerine tek bir çizgi çizdiği ve rulo bir kartona koyduğu kağıdı, bireysel olarak yaptığı en kışkırtıcı davranışıdır.

6t clip image011
Marc Quinn

Hemen burada Marc Quinn'i anmak gerek. Bu sanatçıyı da kendi kanını dondurarak yaptığı kendi büstü ile ünlü olmuştu. Her iki sanatçı da, daha çok kendi vücut sıvıları ile yaptıkları bu işlerle anıldılar.

Hazırlayan ve Çeviren Thomas - Dilek Birdinç Kutzli

Benzer Konular

10 Kasım 2012 / Misafir Sanat
9 Mayıs 2012 / ThinkerBeLL Sanat
28 Ekim 2009 / ThinkerBeLL Sanat
29 Ağustos 2009 / ThinkerBeLL Sanat
24 Mart 2009 / ThinkerBeLL Sanat