Arama

Dünya Kentleri: Roma - Tek Mesaj #1

Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
5 Eylül 2008       Mesaj #1
Bia - avatarı
Ziyaretçi

Roma

Ad:  4.jpg
Gösterim: 1250
Boyut:  151.3 KB

İtalya’nın başkenti ve Lazio yönetim bölgesindeki Roma ilinin merkezi.

Tiber Irmağı kıyısında. Tiren Denizinden 24 km içeride yer alır. Dünyanın başlıca kültür merkezlerinden biri olmanın yanı sıra, Katolik Kilisesi’nin yönetsel ve ruhani merkezidir. Yüzölçümü 1.508 km2, 1991 tahmini nüfusu (belediye) 2.791.354’tür.

Doğal yapı ve genel görünüm


Kentin kiliselerinin, saraylarının, çeşmelerinin ve arkeolojik kalıntılarının büyük bölümü tarihsel kent merkezini çevreleyen Aurelianus Duvarı’nın) içinde yer alır. Yapımına İmparator Aurelianus döneminde (270-275) başlanan bu surlar, eski kentin üzerine kurulduğu yedi tepeden Aventinus, Caelius, Capitolium (Capitolino), Palatium (Palatino) ve Viminalis’in tamamını, Esquilinus ve Ouirinalis’in de büyük bölümünü içine alır. Surlarla çevrili kent merkezi Roma’nın kültürel ve tarihsel zenginliklerinin büyük bölümünü barındırmasına karşın, Roma belediye alanının yalnızca yüzde 4’ünü kaplar ve Roma’nın bölündüğü 12 yönetim biriminin en küçüğünü oluşturur. Yirmi iki mahalleye (riöne) bölünmüş olan kent merkezinin çevresinde 35 kentsel mahalle (quartieri urbanı) yer alır. Roma kentinin bir parçasını oluşturan ve Laterano Antlaşmasıyla (1929) hükümranlık hakkı elde etmiş olan Vatikan kenti Tiber Irmağının batısında 44 hektarlık bir alanı kaplar.

Roma’da, sıcak ve kuru geçen yaz aylarında sıcaklık ortalaması genellikle 24°C’nin üstündedir. Ortalama yıllık yağış miktarı 840 mm’dir; en fazla yağış bahar aylarında düşer. Roma, yaz aylarında akşamüstleri Tiren Denizinden esen serin ponentino rüzgârlarını, kışın da kuzeyden esen soğuk tramontana rüzgârlarını alır.

Başlıca yapılar ve caddeler


Roma’nın merkezindeki ana cadde, İtalya’nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele’nin heykelinin buluaduğu Venedik Meydam’ndan başlayıp Halk Meydanımda (Piazza del Popolo) sona eren Via del Corso’dur. Eski çağlardan beri büyük önem taşıyan bu cadde Roma döneminde Flaminius Yolu’nun (Via Flaminia) bir parçasıydı. Bugün de caddenin Halk Meydanı’ndan sonraki uzantısı Flaminius Yolu adıyla anılır. Via del Corso’nun üzerinde bir dizi şık dükkân ile sekiz saray, beş kilise ve Marcus Aurelius Sütunu yer alır.

Caddedeki ilk kilise, 9. yüzyılda eski bir kilisenin yerine inşa edilmiş olan San Marco Kilisesi'dir. Papa II. Paulus kiliseyi onartmış ve çevresine Venedik Sarayı’nı (1445) inşa ettirmiştir. Mussolini’nin genel karargâh olarak kullandığı ve balkonundan ünlü konuşmalarını yaptığı bu sarayda bugün Rönesans dönemine ait sanat yapıtlarının sergilendiği bir müze ile Ulusal Arkeoloji ve Sanat Tarihi Müzesi’nin kütüphanesi yer alır. Caddedeki öteki saraylar eskiden Bonaparte Sarayı olarak bilinen Misciatelli Sarayı, Nevers dükünün inşa ettirdiği Salviati Sarayı (17. yy) ve Doria Sarayı’dır (15. yy). Barok üslupta yeniden inşa edilmiş olan 4. yüzyıldan kalma San Marcello Kilisesi’nin arkasında Ballestra Sarayı bulunur.

Via del Corso, Roma’nın en işlek meydanlarından biri olan Colonna Meydanı’m geçtikten sonra Halk Meydanıma ulaşır. Colonna Meydam’nda Marcus Aurelius Sütunu ile bugün başbakanlık konutu olarak kullanılan Chigi Sarayı ve Wedekind Sarayı bulunur. Halk Meydanımın girişinde yer alan Sta. Maria in Montesanto ve Sta. Maria dei Miracoli adlı iki kilisenin her ikisi de 1662’de inşa edilmiştir. Via del Corso, ortaçağdan kalma Halk Kapısı’ndan geçtikten sonra Flaminius Yolu adıyla anılır. Halk Kapısı 1561’de yeniden inşa edilmiş, 94 yıl sonra da iç cephesi Gian Lorenzo Bemini tarafından yeniden yapılmıştır. 1589’da Papa V. Sixtus’un emriyle meydanın ortasına Augustus’un Heliopolis’ten getirdiği İÖ 13. yüzyıldan kalma bir dikilitaş yerleştirilmiştir.

Halk Kapısı’nın hemen yanında Sta. Maria del Popolo Kilisesi yer alır. 15. yüzyılda 1227’den kalma eski bir kilisenin yerine inşa edilmiş olan bugünkü kilisede ünlü mimar ve heykelci Andrea Sansovino’nun yaptığı mezarlar, Pinturicchio’ya ait freskler, Bernini’nin heykelleri ve tasarımını Raffaello’nun yaptığı bir şapel yer alır.

Roma’nın en ünlü meydanı olan İspanya Meydanı 16. yüzyıldan bu yana turistlerin uğrak yeri olmuştur. Meydandaki en ünlü yapı, 1445’te Fransızlar tarafından inşa edilen Trinita dei Monti Kilisesi ve Manastırına doğru yükselen ve İspanyol Merdiveni olarak da bilinen Trinita dei Monti Merdivenedir. İspanya Meydanındaki bir başka önemli yapı da Bernini’nin yaptığı Barcac- cia Çeşmesi’dir (1627-29).

Kentteki bazilikaların en önemlileri San Pietro Bazilikası, San Paolo Fuori le Mura, San Giovanni in Laterano, Sta. Croce in Gerusalemme, S. Lorenzo Fouri le Mura ve Sta. Maria Maggiore’dir Öteki kiliseler arasında Cizvitlere ait II Gesû, Eudoxiana Bazilikasının bulunduğu yerde İS 424- 440 arasında inşa edilen S. Pietro in Vincoli, Sta. Maria della Vittoria (1605-26) ve S. Agostino (1479-83) sayılabilir.

Kiliseleri ve saraylarıyla olduğu kadar çeşmeleriyle de tanınan Roma’da 300’den fazla çeşme vardır. Pek çok efsaneye konu olan bu çeşmelerin en ünlüsü, içine para atanların yeniden Roma’ya geleceklerine inanılan Trevi Çeşmesi’dir. 1732’de Niccolö Salvi tarafından yeniden inşa edilen bu çeşmenin yapımı yaklaşık 30 yıl sürmüştür. Kentteki bir başka önemli çeşme de Navona Meydanı’nda, S. Agnese Kilisesi’nin karşısında yer alan Dört Irmak Çeşmesi’dir (1648-51). Bernini’nin yaptığı bu çeşmenin dört yanında, Tuna, Nil, Ganj ve Rio de la Plata ırmaklarını simgeleyen dört mermer figür yer alır. Eski kentteki en eski çeşme, 1952’de onarıldıktan sonra Augustus dönemindeki görünümüne kavuşan Lacus Juturnae, en yenisi ise 19. yüzyılda Papa IX. Pius tarafından yaptırılan Cumhuriyet Meydanımdaki çeşmedir.

Kentin içinden geçen Tiber Irmağının üzerindeki 11 köprünün en ünlüsü Sant’An- gelo Köprüsü’dür. Irmağın sol yakasında Campus Martius, Circus Flaminius, Sığır Forumu (Forum Boarium) ve Sebze Forumu (Forum Holitorium), sağ yakasında ise İS 590’da Sant’Angelo Kalesi olarak adlandırılan Hadrianus’un anıtmezarı, Vatikan kentinin girişi ve Trastevere yer alır. Sığır ve Sebze forumlarının çevresinde Vesta ve Fortuna Virilis tapınaklarının kalıntıları bulunur. Tapınakların yakınlarında yer alan Marcellus Tiyatrosu’nun yapımı İÖ 13. yüzyılda, Augustus’un döneminde tamamlanmıştır. Buradan Augustus’un mezarına kadar uzanan bölgede eskiden tapınaklar, hamamlar ve spor alanları bulunuyordu. Günümüzde bu bölgedeki yapıların en önemlileri PantheonÇ), Ara Pacis (Augustus Barış Sunağı) ve Hadıianus Sütunu’dur.

Campus Martius’ta, tasarımını Bernini’nin yaptığı Montecitorio Sarayı bugün İtalya Millet Meclisi binası olarak kullanılmaktadır. Senato kentin gene aynı kesiminde yer alan Madama Sarayı’nda (17. yy), Devlet Konseyi ise Spada Sarayı’ndadır. 18. yüzyıldan kalma Braschi Sarayı’nda ünlü Roma Müzesi yer alır. Senato’nun yakınında yer alan ve bugün Ulusal Arşiv’i barındıran Şapienza Sarayı 1431-1935 arasında Roma Üniversitesi’nin yönetim binası olarak kullanılmıştır.
Irmak yakınlarında inşa edilmiş sarayların en ünlüleri Cancellaria, Farnese ve Massimo aile Cologne’dir. Kentin Rönesans üslubundaki saraylarının en güzeli olan Farnese’nin tasarımını Antonio da Sangallo (Genç) yapmış, onun ölümünden sonra Michelangelo, Vignola ve Giacomo della Porta gibi sanatçılar sarayın yapımında çalışmışlardır. 15. yüzyıldan kalma Cancelleria’nın mimarı bilinmemektedir. Maniyerist üsluptaki Massimo aile Colonne Sarayı (1535) ise Baldassare Perruzi tarafından inşa edilmiştir.
Ad:  7.jpg
Gösterim: 448
Boyut:  46.9 KB

Yedi Tepe


Roma’nm arkeolojik zenginliklerinin büyük bölümü, üzerinde eski kentin kurulduğu Yedi Tepe’de yer alır. Roma’nın kuruluşuna ilişkin efsanelerden biri de kentin Palatium Tepesinde bir çoban tarafından büyütülen Romus ve Romulus tarafından kurulduğu yolundadır. Bir dizi saray ve ev kalıntısının bulunduğu bu tepedeki en önemli yapı, İmparator Augustus’un karısının adıyla anılan Livia Evi’dir. Palatium ve Capitolium tepelerinin arasında, Eski Roma’da dinsel, politik ve ekonomik yaşamın merkezi olan Roma Forumu yer alır. Capitolium Tepesinde, tasarımını Michelangelo’nun yaptığı Campidoglio Meydanı ile birçok sanat galerisinden oluşan Capitolino Müzesi bulunur.

Eskiden Palatium ve Aventinus tepeleri arasında bulunan ve Eski Roma hipodromlarının en büyüğü olarak kabul edilen Circus Maximus’un günümüzde yalnızca yeri bellidir. Aventinus Tepesinde, 4. yüzyıldan kalma Sta. Prisca Kilisesi’nin altında kentin en iyi korunmuş Mitracı tapınaklarından biri bulunur. Bu tepedeki bir başka önemli yapı da Sta. Sabina Kilisesi’dir. Büyük bölümü parklarla kaplı olan Caelius Tepesinde SS Ouattro Coronati ve SS. Giovanni ve Paolo (5. yy) gibi kiliselerle Claudius Tapmağı’nın platformu yer alır. Roma’daki en görkemli tarihsel yapı olan Colosseum ile Konstantin Takı, Esquilinus ve Caelius tepelerinin arasındadır. Konstantin Takı’nın yukarısında, sonradan Caracalla (y. 206-217) ve Diocletianus (298- 306) hamamlarına örnek oluşturan Trainus Hamamı’nın kalıntıları bulunur.

Eskiden Caracalla Hamamfnın bulunduğu yerin bir bölümünde bugün BM Gıda ve Tanm Örgütü (FAO) ile Posta ve Haberleşme Bakanlığının binalan vardır. Ouirinalis Tepesinin eteklerindeki Colonna Sarayı bugün sanat galerisi olarak kullanılmaktadır. Ouirinalis Meydanı’nda İmparator Caracalla döneminde yapılmış Serapis Tapınağı’nın kalıntıları vardır. 1574’te Papa VIII. Gregorius’un yaptırdığı Ouirinalis Sarayı 1878’de kraliyet sarayı olarak kullanılmaya başlamış, 1948'de de cumhurbaşkanlığı konutu olmuştur.
Ad:  10.jpg
Gösterim: 536
Boyut:  65.2 KB

Kentte, Yedi Tepe dışında başka tepeler de vardır. Bunların en önemlisi Trastevere Düzlüğünün arkasındaki Gianicolo (Ianicu- lum) ile Halk Meydanfnın yakınlarındaki Pincio tepeleridir. Ianiculum Tepesinde 1870’te Garibaldi’nin adını taşıyan bir park oluşturulmuştur. Pincio Tepesinin aşağı yamaçlarında, 1554’te yaptırılan ve 1801’de Napoleon tarafından satın alınarak Fransız Akademisi’ne dönüştürülen Medici Villası yer alır. Gene aynı tepede yer alan Giulia ve Borghese villalarında dünyaca ünlü sanat koleksiyonları sergilenir. Borghese Villası’yla aynı .yerde bulunan Hayvanat Bahçesi, türünün İtalya’daki en büyük örneğidir. Daha batıda 1883’te kurulmuş olan Modern Sanat Ulusal Galerisi yer alır.

Ekonomi ve ulaşım


Bazı hafif sanayi dallarının varlığına karşın Romanın bir sanayi kenti olduğu söylenemez. Fabrikalar daha çok kentin kuzeybatı kesiminde yer alır. Başlıca sanayi dalları elektronik eşya, kimyasal madde, giyim eşyası, takım tezgâhları ve gıda maddesi üretimidir. Basımcılık da önemli bir ekonomik uğraştır. Kent nüfusunun büyük bölümü inşaat ve turizm sektörleriyle film şirketlerinde çalışır.

Bir milyondan fazla motorlu taşıtın bulunduğu kentte trafik en önemli sorunlardan biridir. Mussolini’nin başlattığı ve 1955’te hizmete giren metro ağı sonraki yıllarda daha geliştirilmiştir.
Roma’da iki uluslararası havalimanı vardır. Bunlardan Leonardo da Vinci, kentin yaklaşık 24 km güneybatısında, Ciampino Havalimanı ise 11 km güneydoğusunda yer alır.

Yönetsel ve toplumsal koşullar


Roma, seçimle işbaşına gelen 40 üyeli bir belediye meclisi tarafından yönetilir. Belediye başkanı ve 12 kişilik belediye komitesi meclis içinden seçilir. Yerel vergiler koyabilen ve kendi kolluk kuvveti olan belediye yönetimi, sağlık, kanalizasyon, toplu taşımacılık ve aydınlatma gibi hizmetlerden sorumludur.

Batı Avrupa’nın en güzel kentlerinden biri olan Roma, aynı zamanda ülkenin en gürültülü ve mali sorunları en fazla kentidir. Yerel yönetimin karşı karşıya kaldığı en önemli sorun konut yetersizliğidir. Ülkenin her yerinden, özellikle de yoksul güney kesiminden, her yıl çok sayıda kişinin iş bulmak umuduyla Roma’ya gelmesi bu sorunu daha da çözümsüz hale getirmektedir.
Kentteki başlıca yükseköğretim kurumu 1303’te kurulmuş olan Roma Üniversitesi’dir. Üniversitenin, Üniversite Kenti adıyla anılan kampusu, Termini İstasyonu’ nun doğusundadır.
Ad:  15.jpg
Gösterim: 476
Boyut:  41.8 KB

Tarih


Erken Roma
Roma’nın ilk dönemlerine ilişkin bilgiler sınırlı arkeolojik bulgulara, efsanelere ve Livius gibi daha sonraki Romalı tarihçilerin yapıtlarına dayanır. İtalya’nın Yunan dünyasıyla bağlantısını temsil eden Aineias adlı mitolojik kahraman üzerine geliştirilen öyküler bir bakıma Yunan kolonilerinin Latium bölgesinde bıraktığı izleri yansıtır. Roma kentinin kuruluşunu Romus ve Romulus kardeşlere bağlayan efsane de belirli bir gerçeklik payı taşır. Bu efsaneyi temel alan Livius’a göre Latin kökenli bir askeri şef olan Romulus’un Palatium’daki ilk yerleşmeden komşu Şahinlere karşı giriştiği savaş iki halkın kaynaşmasıyla sonuçlandı. Böylece ilk kralı Romulus olan ye adını ondan alan bir devlet ortaya çıktı (İÖ y. 754). Romulus'tan sonra başa geçen Numa Pompilius döneminde (İÖ 715-673) Roma dini ilk biçimini aldı. Onun ardılı olan savaşçılığıyla ünlü Tullus Hostilius (hd İÖ 673-642) askeri yapıyı düzenledi. Ancus Marcius (hd İÖ 642-617) hâlâ bir köyler federasyonu görünümünde olan Roma’nın gelişmesini ve büyümesini sağladı. Ama Roma'nın gerçek bir kent niteliğini kazanması Etrüsklerin bölgeyi ele geçirmesiyle başladı.

Efsanevi kaynaklarda Roma'nın ilk Etrüsk kralı Tarquinius Priscus'un (hd İÖ 616-578) büyük çaplı bayındırlık işleri gerçekleştirdiği belirtilir. Birçok tarihçi tarafından, Etrüsklerin etkisini bulanıklaştırmak amacıyla sonradan araya sokulduğu öne sürülen ve kökeni bilinmeyen Servius Tullius adlı kralın kenti sağlam surlarla çevrelediği, halkı dört tribus'a ayırdığı ve askeri amaçlarla 100 kişilik topluluklardan oluşan centuria ları örgütlediği söylenir. Efsanede zalim bir yönetici olarak betimlenen bir başka Etrüsk kralı Tarquinius Superbus döneminde komşu halklara karşı başarılı savaşlar yürütüldüğü anlatılır. Gene efsaneye göre baskılara karşı ayaklanan Roma halkının İÖ 509'da Etrüsk kralını kovarak cumhuriyet yönetimini kurmasıyla krallık dönemi sona erer.

Efsanede aktarıldığı gibi 7. yüzyılda üstünlük sağlamakla birlikte kentin doğrudan yönetimini İÖ 550 dolaylarında üstlenen Etrüsklerin Roma’nın gelişmesine katkısı gerçekte çok daha büyük oldu. Etrüsk yönetiminde hızla gelişen Roma, Latium bölgesinin en güçlü kenti durumuna geldi. Etrüskler Yunan dünyasından almış oldukları alfabeyi, çeşitli paraları, ölçü birimlerini ve güzel sanatları Romalılara da benimsettiler. Tanrıları doğrudan Yunan örneklerine denk düşen Roma devlet dini kurumsal bir yapı kazandı. Buna karşılık Latinceyi özgün dilleri olarak koruyan Romalılar toplumsal ve siyasal alanda da Etrüsklerden bağımsız bir gelişme göstererek farklı kurumlar yarattılar.
Ad:  11.jpg
Gösterim: 460
Boyut:  63.7 KB

Roma toplumunun temel dayanağı olan gensler ortak bir ataya bağlı toplulukları kapsıyordu. Her gens kendi içinde familia denen ait birimlere ayrılıyordu. Zamanla yönetici genslerin üyeleri patrici olarak bilinen ayrıcalıklı bir sınıf oluşturdu. Gens örgütlenmesinin dışında kalan geniş bir kesim ise pleb adıyla ayrıcalıklardan yoksun ikinci bir sınıf durumuna geldi.

Gensleri temsil eden siyasal birimler olarak ortaya çıkan curiaların oluşturduğu comiîia kralı seçen ve yasaları koyan bir halk meclisi niteliğini taşıyordu. En nüfuzlu familia reislerinin oluşturduğu Senato’nun da kralın seçimini onaylayan bir organ olarak önemli bir ağırlığı vardı. Kralın gücünün kaynağı imperium denen yürütme yetkisiydi.

Roma’nın bulunduğu bölge Tunç Çağında (İÖ y. 1500) yerleşime açılmakla birlikte, bölgedeki ilk kalıcı yerleşme İÖ y. 1000’de kuruldu. İÖ 8. yüzyıla doğru, Hint-Avrupa kökenli halklar önce Palatium ve Aventinus, daha sonra da Esquilinus ve Ouirinalis tepelerinde ayrı ayrı köyler kurdular. İÖ 6. yüzyılın başlarına doğru bölgede tek bir siyasal yönetim altında birleşmiş güçlü bir kent ortaya çıktı. Romalılar sonraki yıllarda İtalya Yarımadasını fethederek egemenlik alanlarını Akdeniz Havzasına ve Avrupa’nın içlerine doğru genişlettiler.

İS 1. yüzyılın sonlarıyla 2. yüzyılın başlarında, Roma en parlak dönemini yaşarken nüfusu da doruğuna ulaştı. Bu dönemde bir yandan kent görkemli yapılarla süslenirken, öte yandan da halkın büyük bölümü aşırı kalabalık barakalarda yaşamak zorunda bırakıldı ve işsizlik önemli boyutlara ulaştı. Roma kentinin sorunlarıyla sistemli bir biçimde ilgilenen ilk hükümdar, kanallarla Tiber Irmağının akışını düzenleyen ve Campus Martius’u yaptıran Julius Caesar oldu. Bu çalışmalar Julius Caesar’dan sonra tahta çıkan hükümdarların döneminde de sürdü.

Neron, İS 64’teki bir yangından yararlanarak kenti yeniden inşa ettirdi ve kalıntıları günümüze kadar ulaşan ünlü Altın Ev'i yaptırdı. Marcus Aurelius'un (hd 161-180) hükümdarlığı sırasında ortaya çıkan veba salgını kent nüfusunun azalmasına yol açarken, salgını izleyen ekonomik bunalım, kentin bir gerileme dönemine girmesine neden oldu. Göçebe kabilelerin 4. yüzyılın ikinci yarısında başlayan saldırıları sonunda Batı Roma İmparatorluğu yıkılınca kent eski önemini yitirdi ve yerini Doğu Roma’nın başkenti Konstantinopolis’e (İstanbul) bıraktı. (Romanın 5. yy’dan önceki tarihi için bak. Roma uygarlığı).
6. yüzyılın sonuna gelindiğinde Romanın nüfusu 50 binin altına düşmüş ve kent Katolik Kilisesi’nin denetimi altına girmişti. 8. yüzyılda Lombardiya Krallığı’nı fetheden Karolenj hanedanının çöküşünden sonra bölgenin denetimini ele geçirmek isteyen soylu aileler birbirleriyle mücadeleye giriştiler. 9. yüzyıldan 11. yüzyılın ortalarına değin hem Roma, hem de papalık birkaç soylu ailenin denetiminde kaldı.
Ad:  12.jpg
Gösterim: 436
Boyut:  37.0 KB

1143’te Kuzey İtalya’nın öteki kesimlerinde olduğu gibi Roma’da da özerk bir komün yönetimi kuruldu. 1188’de komün yönetimini Papa III. Clemens de tanıdı. Komün yönetimine karşı papalığa güç kazandırmaya çalışan Papa III. Innocentius’un ailesiyle Orsini ailesi arasındaki mücadele, I204’te kent sokaklarında kanlı bir çatışmaya yol açtı. Bu olay sırasında kentteki tarihsel yapıların pek çoğu hasar gördü. Kent sonraki yıllarda önce Kutsal Roma-Germen imparatoru II. Friedrich ile önde gelen soylu aileler arasındaki, daha sonra da soylu ailelerin kendi aralarındaki mücadeleye sahne oldu. Colonna, Orsini ve Annibaldi aileleri arasındaki sert mücadele karşısında, Papa V. Clemens 1309’da papalık merkezini Roma’dan Avignon’a taşıdı. Bu arada Büyük Veba Salgını kent nüfusunun 20 binin altına düşmesine yol açarken, 14. yüzyılın ilk yarısında papalık ve imparatorluk yanlıları arasındaki mücadele kenti yıkımın eşiğine getirdi. 1377’de papalık merkezinin yeniden Roma’ya taşınması da bu durumu değiştirmedi. 1400’e gelindiğinde Roma hırsızlar ve serserilerle dolu, sefaletin kol gezdiği bir kent olarak tanınıyordu.

Colonna ailesinin bir üyesi olan Papa V. Martinus’un 1420’de Roma’ya girişi, kentin tarihinde bir dönüm noktası oldu. Fransızların papalık merkezini yeniden Avignon’a taşıması yolundaki önerilerine karşı çıkarak yıkıntı halindeki Roma’da oturmayı yeğleyen Martinus, ilk iş olarak kentin eski yapılarının çoğunu onarttı. Bu tarihten sonra Roma papalığın mutlak yönetimi altına girdi ve Rönesans kültürünün önde gelen merkezlerinden biri durumuna geldi. Bu dönemde Roma’ya İtalya’nın her yerinden sanatçılar gelmeye başladı. Bankacılığın ve ticaretin gelişmesi, kentin yakınlarındaki Civitavecchia’da bulunan madenlerin işlenmeye başlamasıyla, Roma ekonomik bakımdan da güç kazandı.

Roma’nın bu parlak dönemi, Kutsal Roma-Germen imparatoru V. Karl’ın (Şadken) ordularının 1527’de kenti yağmalamalarına değin sürdü. Sekiz gün süren bu olay sırasında binlerce kilise, saray ve ev yağmalandı ve tahrip edildi. Bununla birlikte sonraki yıllarda başlatılan bayındırlık çalışmalarıyla, bu olayın yol açtığı zararlar bir ölçüde de olsa giderildi. Papa V. Sixtus (hd 1585-90) kapsamlı bir çalışma başlatarak yeni caddeler ve meydanlar yaptırdı, Laterano ve Vatikan saraylarını yeniden inşa ettirdi. Colosseum’u büyük bir yün fabrikasına dönüştürme projesini ise bir şans eseri yürürlüğe koyamadı.

17. ve 18. yüzyıllarda Roma’nın soylu aileleri bir yandan kilise içinde güçlü konumlar elde etmek için çaba gösterirken, bir yandan da yeni saraylar inşa ettirdiler, sanatçıları korumaları altına aldılar. Ama bütün bu çabalara karşın, 18. yüzyıla gelindiğinde, Roma kötü caddeleri, yetersiz kanalizasyon şebekesi ve ışıklandırmasıyla Avrupa’nın en geri kalmış kentlerinden biriydi.

1798’de Napoleon’un orduları tarafından işgal edilen kent, 1809’da Papalık Devletleri’yle birlikte Fransız İmparatorluğu’na bağlandı. 1814’te papanın Roma’ya geri dönüşü uzun sürecek bir baskı dönemini başlattı. Bununla birlikte XII. Leo ve XVI. Gregorius gibi papalar hamamlar ve hastaneler yaptırdılar.

1861’de İtalya Krallığı’nın ilanından sonra Roma dışındaki Papalık Devletleri’nin çoğu yeni kurulan krallığa bağlandı. Garibaldi kenti ele geçirmek için 1862 ve 1867’de iki ayrı girişimde bulunduysa da başarılı olamadı. Sonunda, Fransız askerlerinin çekilmesinden sonra 20 Eylül 1870’te İtalyan birlikleri kente girdi. Ekim ayında yapılan bir plebisitten sonra Roma birleşik İtalya’nın başkenti oldu. Yeni yönetimin papalığa ilişkin düzenlemesine karşı çıkan Papa IX. Pius (1846-78), kendini Vatikan’a hapsetti. İtalyan hükümeti ile papalık arasındaki bu anlaşmazlık Papa XI. Pius ile Mussolini arasında 1929’da imzalanan Laterano Antlaşmasıyla çözüme bağlandı. Bu antlaşmayla papalık, İtalya devletini tanırken, İtalya’da papalığın Vatikan kenti üzerindeki egemenliğini onaylıyordu.

1870’ten sonra hızla büyüyen Roma’nın I. Dünya Savaşı’ndan önce 500 bin olan nüfusu, 1930’ların başlarında 1 milyona ulaştı. Bu dönemde kent, eski surları aşarak daha geniş bir alana yayılmaya başladı. 1920’lerde ve 1930’larda Benito Mussolini’nin yönetimi sırasında Roma görkemli yapılar ve geniş caddeleriyle modern bir başkente dönüştü. Mussolini’nin arkeolojik kazılan desteklemesi Antik Çağdan kalma pek çok yapının ortaya çıkanlmasım sağladı. Roma günümüzde, dünyadaki pek çok büyük kentin tersine bir sanayi ve ticaret merkezi olmaktan çok bir turizm merkezidir.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 2 Haziran 2017 22:45