Arama

Balıkçılık - Tek Mesaj #1

Lavie - avatarı
Lavie
Ziyaretçi
13 Ekim 2008       Mesaj #1
Lavie - avatarı
Ziyaretçi

balıkçılık

Ad:  1.JPG
Gösterim: 1100
Boyut:  48.5 KB

deniz, okyanus, akarsu, göl gibi tuzlu ve tatlı sularda yaşayan balık ve öbür su ürünlerinin, pazarlama amacıyla büyük çapta (ticari balıkçılık) ya da spor amacıyla (amatör balıkçılık) avlanması.

Balıkçılık, ilk üretim biçimlerinden biri sayılır. Çiftçilikle aynı dönemde, belki de daha önce başlamıştır. Tarih öncesinin avcılıkla geçinen insan toplulukları, deniz ve göllerdeki su ürünlerinden ulaşabildiklerini elle toplarlardı. İÖ y. 2000’lerden kalma bir Mısır belgesinde kamış, iğne ve ağlarla balık avlayanların resimleri görülür. IÖ 4. yüzyıldan kalma bir Çin belgesinde ise ipek bir olta, dikiş iğnesinden yapılmış bir iğne, bambu bir kamış ve yem olarak pişmiş pirinç kullanarak yapılan balık avı anlatılmaktadır. Balıkçılıkla ilgili bilgiler Eski Yunan, Asur, Roma ve İbrani yazıtlarında da yer alır.
Balıkçılık yöntemlerinin gelişmesi, deniz ve akarsulara ilişkin bilgi ve deneyimlerin artması ve ulaşım olanaklarının büyümesi sonucu, ortaçağ Avrupa’sında güçlü balıkçılık filoları kuruldu. Ticari balıkçılık, özellikle bu dönemde gösterdiği ilerlemeyle yeni sanayi dallarının doğmasına ortam hazırlarken, daha çok olta balıkçılığı biçiminde uygulanan amatör balıkçılık da, eğlence, spor, beslenme gibi çeşitli insan gereksinimlerini karşılayan yaygın bir uğraş haline geldi.

AMATÖR BALIKÇILIK.


İlk gelişmeler. Amatör balıkçılığın tarihi, her şeyden önce balıkçılık takım ve gereçlerindeki gelişmelerin tarihidir.

Olta balıkçılığı


Balık avında insanoğlunun kullandığı ilk gereçlerden biri, balık iğnesinin en ilkel örneği olan, yaklaşık 2,5 cm uzunluğunda, oltaya tutturulmuş her iki ucu sivri bir tahta, kemik ya da taş parçasıydı. Bu iğneye bir yem takılıyor, balık yemi yutup sürüklenmeye başladığında, iğne balığın gırtlağına batarak yakalanmasını sağlıyordu. Madenlerin kullanılmaya başlamasından sonra geliştirilen ilk av gereçlerinden biri, madeni olta iğnesi oldu. Bu iğneler önceleri el oltalarında kullanıldı. El oltası ise ancak tekneyle denize açılarak kullanılabiliyordu. Oltanın bir kamışa bağlanmasıyla, kıyıdan da balık avlama olanağı bulundu. İç içe geçmiş parçalardan oluşan ve açılarak uzayabilen kamışların ise ilk kez Roma Döneminde İS 4. yüzyılda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Gene bu dönemde, Aehanus, Makedonyalıların yapay sineklerle balık avladıklarını yazarak balıkçılık yöntemlerini anlatır.

Olta balıkçılığında ilk büyük gelişme, 17. yüzyılın ortalarında Izaak Walton ve Charles Cotton’m amatör balıkçılık konusunda büyük bir klasik sayılan The Compleat Anglefı (Usta Balıkçı) yazdıkları dönemde görülür. Bu dönemde, kimliği bilinmeyen bir olta balıkçısı, kamışın ucuna telden bir ilmek takıp, oltayı buradan geçirerek yeni bir avlanma yöntemi bulmuştu. Böylece hem olta daha uzağa atılabiliyor, hem de balıkçı ilmeğin içinden geçen oltayı bırakıp çekerek balığı yoruyordu. Çok uzun olan oltayı sarma gereğini doğuran bu yöntem, olta çıkrığının bulunmasına yol açtı. Çıkrık hızla geliştirildi ve dişli çarklar eklenerek sarma hızı artırıldı. Oltaya yakalanan büyük balıkların tekneye alınabilmesini sağlayan ve uzun bir gönderin (sap) ucuna takılmış iri bir kancadan oluşan kakıçlar ilk kez 1667’de kullanılmaya başlandı. Balık iğnesi yapımındaki temel gelişmelerin kökeni 1650’lere, Charles Kirby’nin tasarımlarına dayanır.

Kamışlardaki en büyük yenilik ise, ağır, yerel ağaçların yerine Güney Amerika ve Antiller’den gelen düz damarlı, dayanıklı, esnek ağaç ve bambuların kullanılmaya başlamasıdır. 18. yüzyılın sonlarında geliştirilen yeni bir teknikle, bambu şeritlerin tutkallanıp yapıştırılmasıyla hazırlanan kamışlar hem sağlam ve esnek, hem de çok daha ince oluyordu. 1880’den sonra hızlı bir gelişme gösteren olta tasarımındaki en önemli yenilik, at kılı yerine, oksitlenmiş bezir yağıyla kaplanmış ipek oltaların kullanılması oldu. Bu tür oltaların yağlanmamış olanları kamışla kolayca fırlatılıyor ve dibe batıyor, yağlanmış olanları ise suda yüzüyordu. Oldukça deneyimsiz amatör bir balıkçı bile bu oltaları üç kat daha uzağa atabiliyordu.

20. yüzyılda, aynı derecede sağlam, ama daha kısa ve hafif kamışlar yapmanın yolu bulündü, bambunun yerini de büyük ölçüde cam elyafı ve sonunda karbon lifleri aldı. 1930’larm sonunda oltalarda kullanılmaya başlayan naylon, II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla yaygınlaştı.

Yöntemler.


Amatör balıkçılığın dört temel yöntemi, yemli ya da yemsiz el oltacılığı; kamışla yapay ya da canlı sinek oltacılığı; kamışla kıyıdan ya da sandaldan oltayı atıp makaraya sararak yapılan oltacılık; hareket halindeki tekneden, canlı ya da yapay yemle sırtı ya da kaşık çekmektir.

Bu yöntemlerin tümü hem tatlı suda, hem denizde uygulanabilir. Yemli oltacılık en eski ve en yaygın yöntemdir. Yem olarak en çok solucan, küçük balıklar (ak yem), midye, karides, mürekkepbalığı, kalamar ve ekmek içi kullanılır. İğneye yem geçirdikten sonra olta denize bırakılır ve balık yeme atladığında, kısa ve hızlı bir hareketle (tasmayla) olta çekilerek iğnenin balığın ağzına girmesi sağlanır. Dipte ya da istenilen derinlikte avlanabilmek için, oltanın ucundaki iskandilin (kurşun) ağırlığından yararlanılır. Balıkları av yerine çekmek için başvurulan yöntemlerden biri de, suya balık ve midye parçaları, ıslatılmış ekmek içi ya da balık unu atmaya dayanan yemleme ya da mazmozdur.

Kuzey Amerika ve Avrupa’da çok yaygın olan yapay sinekle balık avı, bu yöntemi kullananlarca, oltacılığın en ustalık isteyen biçimi sayılır. Sinek balıkçılığında eskiden canlı sinekler kullanılırdı. Bu yöntemde, oltanın ucundaki sineği balığın yakınına çok usulca bırakabilmek ve balığın yeme atlamasını sağlamak büyük ustalık gerektiriyordu. Zamanla canlı sineklerin yerini yapay sinekler aldı ve su üstünde yüzen ya da dibe batan, çok değişik biçim ve renklerde yapay sinekler üretilmeye başlandı.

Motorlu teknelerden yapılan açık deniz olta balıkçılığının doğuşu 1890’lann sonuna rastlar. Orkinos, kılıç, yelkenbalığı, marlin ve köpekbalığı gibi 100-1.000 kg ya da daha ağır balıklar bu yöntemle avlanır. Büyük balık avı zamanla Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanusta yaygınlaşmış ve kalın olta takımlarının yerini daha ince ve güçlü takımlar almıştır. Bu takımlarda, balıkçının sırtından ve belinden geçen bir kemer, kemerin üstünde de kamışın sapını yerleştirmek için bir yuva bulunur. Balıkla girişilen mücadelede, avcı, oturduğu koltuktan balığın sağa sola hareketlerini denetlemeye çalışır ve balığı yeterince yorduktan sonra makaralı kamışla yavaş yavaş tekneye yaklaştırır. Av sırasında motoru kullanan kişi de tekneyi hızlandırıp yavaşlatarak ve ava göre yönlendirerek balığı yakalayana yardımcı olur.

1939’da Uluslararası Amatör Balıkçılık Birliği’nin (IGFA) kurulmasıyla bu spor daha da yaygınlaşmıştır. IGFA, deniz ve tatlı su balıkçılığı turnuvalarını denetler, şampiyonların kayıtlarını tutar ve dünya rekorlarını onaylar. Aynı zamanda, balıkların doğal yaşama ortamlarında yapılan incelemelere ve tükenme tehlikesi gösteren türlerin korunmasına yardımcı olur.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2018 02:13