Arama

Balıkçılık

Güncelleme: 7 Mart 2018 Gösterim: 8.843 Cevap: 5
Lavie - avatarı
Lavie
Ziyaretçi
13 Ekim 2008       Mesaj #1
Lavie - avatarı
Ziyaretçi

balıkçılık

Ad:  1.JPG
Gösterim: 1040
Boyut:  48.5 KB

deniz, okyanus, akarsu, göl gibi tuzlu ve tatlı sularda yaşayan balık ve öbür su ürünlerinin, pazarlama amacıyla büyük çapta (ticari balıkçılık) ya da spor amacıyla (amatör balıkçılık) avlanması.
Sponsorlu Bağlantılar

Balıkçılık, ilk üretim biçimlerinden biri sayılır. Çiftçilikle aynı dönemde, belki de daha önce başlamıştır. Tarih öncesinin avcılıkla geçinen insan toplulukları, deniz ve göllerdeki su ürünlerinden ulaşabildiklerini elle toplarlardı. İÖ y. 2000’lerden kalma bir Mısır belgesinde kamış, iğne ve ağlarla balık avlayanların resimleri görülür. IÖ 4. yüzyıldan kalma bir Çin belgesinde ise ipek bir olta, dikiş iğnesinden yapılmış bir iğne, bambu bir kamış ve yem olarak pişmiş pirinç kullanarak yapılan balık avı anlatılmaktadır. Balıkçılıkla ilgili bilgiler Eski Yunan, Asur, Roma ve İbrani yazıtlarında da yer alır.
Balıkçılık yöntemlerinin gelişmesi, deniz ve akarsulara ilişkin bilgi ve deneyimlerin artması ve ulaşım olanaklarının büyümesi sonucu, ortaçağ Avrupa’sında güçlü balıkçılık filoları kuruldu. Ticari balıkçılık, özellikle bu dönemde gösterdiği ilerlemeyle yeni sanayi dallarının doğmasına ortam hazırlarken, daha çok olta balıkçılığı biçiminde uygulanan amatör balıkçılık da, eğlence, spor, beslenme gibi çeşitli insan gereksinimlerini karşılayan yaygın bir uğraş haline geldi.

AMATÖR BALIKÇILIK.


İlk gelişmeler. Amatör balıkçılığın tarihi, her şeyden önce balıkçılık takım ve gereçlerindeki gelişmelerin tarihidir.

Olta balıkçılığı


Balık avında insanoğlunun kullandığı ilk gereçlerden biri, balık iğnesinin en ilkel örneği olan, yaklaşık 2,5 cm uzunluğunda, oltaya tutturulmuş her iki ucu sivri bir tahta, kemik ya da taş parçasıydı. Bu iğneye bir yem takılıyor, balık yemi yutup sürüklenmeye başladığında, iğne balığın gırtlağına batarak yakalanmasını sağlıyordu. Madenlerin kullanılmaya başlamasından sonra geliştirilen ilk av gereçlerinden biri, madeni olta iğnesi oldu. Bu iğneler önceleri el oltalarında kullanıldı. El oltası ise ancak tekneyle denize açılarak kullanılabiliyordu. Oltanın bir kamışa bağlanmasıyla, kıyıdan da balık avlama olanağı bulundu. İç içe geçmiş parçalardan oluşan ve açılarak uzayabilen kamışların ise ilk kez Roma Döneminde İS 4. yüzyılda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Gene bu dönemde, Aehanus, Makedonyalıların yapay sineklerle balık avladıklarını yazarak balıkçılık yöntemlerini anlatır.

Olta balıkçılığında ilk büyük gelişme, 17. yüzyılın ortalarında Izaak Walton ve Charles Cotton’m amatör balıkçılık konusunda büyük bir klasik sayılan The Compleat Anglefı (Usta Balıkçı) yazdıkları dönemde görülür. Bu dönemde, kimliği bilinmeyen bir olta balıkçısı, kamışın ucuna telden bir ilmek takıp, oltayı buradan geçirerek yeni bir avlanma yöntemi bulmuştu. Böylece hem olta daha uzağa atılabiliyor, hem de balıkçı ilmeğin içinden geçen oltayı bırakıp çekerek balığı yoruyordu. Çok uzun olan oltayı sarma gereğini doğuran bu yöntem, olta çıkrığının bulunmasına yol açtı. Çıkrık hızla geliştirildi ve dişli çarklar eklenerek sarma hızı artırıldı. Oltaya yakalanan büyük balıkların tekneye alınabilmesini sağlayan ve uzun bir gönderin (sap) ucuna takılmış iri bir kancadan oluşan kakıçlar ilk kez 1667’de kullanılmaya başlandı. Balık iğnesi yapımındaki temel gelişmelerin kökeni 1650’lere, Charles Kirby’nin tasarımlarına dayanır.

Kamışlardaki en büyük yenilik ise, ağır, yerel ağaçların yerine Güney Amerika ve Antiller’den gelen düz damarlı, dayanıklı, esnek ağaç ve bambuların kullanılmaya başlamasıdır. 18. yüzyılın sonlarında geliştirilen yeni bir teknikle, bambu şeritlerin tutkallanıp yapıştırılmasıyla hazırlanan kamışlar hem sağlam ve esnek, hem de çok daha ince oluyordu. 1880’den sonra hızlı bir gelişme gösteren olta tasarımındaki en önemli yenilik, at kılı yerine, oksitlenmiş bezir yağıyla kaplanmış ipek oltaların kullanılması oldu. Bu tür oltaların yağlanmamış olanları kamışla kolayca fırlatılıyor ve dibe batıyor, yağlanmış olanları ise suda yüzüyordu. Oldukça deneyimsiz amatör bir balıkçı bile bu oltaları üç kat daha uzağa atabiliyordu.

20. yüzyılda, aynı derecede sağlam, ama daha kısa ve hafif kamışlar yapmanın yolu bulündü, bambunun yerini de büyük ölçüde cam elyafı ve sonunda karbon lifleri aldı. 1930’larm sonunda oltalarda kullanılmaya başlayan naylon, II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla yaygınlaştı.

Yöntemler.


Amatör balıkçılığın dört temel yöntemi, yemli ya da yemsiz el oltacılığı; kamışla yapay ya da canlı sinek oltacılığı; kamışla kıyıdan ya da sandaldan oltayı atıp makaraya sararak yapılan oltacılık; hareket halindeki tekneden, canlı ya da yapay yemle sırtı ya da kaşık çekmektir.

Bu yöntemlerin tümü hem tatlı suda, hem denizde uygulanabilir. Yemli oltacılık en eski ve en yaygın yöntemdir. Yem olarak en çok solucan, küçük balıklar (ak yem), midye, karides, mürekkepbalığı, kalamar ve ekmek içi kullanılır. İğneye yem geçirdikten sonra olta denize bırakılır ve balık yeme atladığında, kısa ve hızlı bir hareketle (tasmayla) olta çekilerek iğnenin balığın ağzına girmesi sağlanır. Dipte ya da istenilen derinlikte avlanabilmek için, oltanın ucundaki iskandilin (kurşun) ağırlığından yararlanılır. Balıkları av yerine çekmek için başvurulan yöntemlerden biri de, suya balık ve midye parçaları, ıslatılmış ekmek içi ya da balık unu atmaya dayanan yemleme ya da mazmozdur.

Kuzey Amerika ve Avrupa’da çok yaygın olan yapay sinekle balık avı, bu yöntemi kullananlarca, oltacılığın en ustalık isteyen biçimi sayılır. Sinek balıkçılığında eskiden canlı sinekler kullanılırdı. Bu yöntemde, oltanın ucundaki sineği balığın yakınına çok usulca bırakabilmek ve balığın yeme atlamasını sağlamak büyük ustalık gerektiriyordu. Zamanla canlı sineklerin yerini yapay sinekler aldı ve su üstünde yüzen ya da dibe batan, çok değişik biçim ve renklerde yapay sinekler üretilmeye başlandı.

Motorlu teknelerden yapılan açık deniz olta balıkçılığının doğuşu 1890’lann sonuna rastlar. Orkinos, kılıç, yelkenbalığı, marlin ve köpekbalığı gibi 100-1.000 kg ya da daha ağır balıklar bu yöntemle avlanır. Büyük balık avı zamanla Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanusta yaygınlaşmış ve kalın olta takımlarının yerini daha ince ve güçlü takımlar almıştır. Bu takımlarda, balıkçının sırtından ve belinden geçen bir kemer, kemerin üstünde de kamışın sapını yerleştirmek için bir yuva bulunur. Balıkla girişilen mücadelede, avcı, oturduğu koltuktan balığın sağa sola hareketlerini denetlemeye çalışır ve balığı yeterince yorduktan sonra makaralı kamışla yavaş yavaş tekneye yaklaştırır. Av sırasında motoru kullanan kişi de tekneyi hızlandırıp yavaşlatarak ve ava göre yönlendirerek balığı yakalayana yardımcı olur.

1939’da Uluslararası Amatör Balıkçılık Birliği’nin (IGFA) kurulmasıyla bu spor daha da yaygınlaşmıştır. IGFA, deniz ve tatlı su balıkçılığı turnuvalarını denetler, şampiyonların kayıtlarını tutar ve dünya rekorlarını onaylar. Aynı zamanda, balıkların doğal yaşama ortamlarında yapılan incelemelere ve tükenme tehlikesi gösteren türlerin korunmasına yardımcı olur.


Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2018 02:13
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Mayıs 2011       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

TİCARİ BALIKÇILIK

Ad:  2.JPG
Gösterim: 590
Boyut:  71.2 KB

ilk gelişmeler


Sponsorlu Bağlantılar
Avrupa’nın balıkçı filoları, Nevvfoundland açıklarındaki Grand Banks’te morina avına çıkacak kadar güçlü ve gözüpekti. Nitekim, Yenidünya’ya John Cabot’tan önce ayak basan ilk AvrupalIlar balık avcıları oldu. 17. yüzyılda balina avına çıkan büyük balıkçı filoları, Büyük Okyanusta ve Atlas Okyanusunda geniş bir alanı taradı. 19. yüzyılda sanayileşmeyle birlikte artan makineleşme balıkçılık sanayisinde de etkisini gösterdi. Böylece, çeşitli enerji kaynakları, radarlar, sonarlar ve bilgisayarlarla donatılmış bir tür açık deniz fabrikası gibi çalışan balıkçı filoları kurulurken, geleneksel yöntemlerle balık avlayan küçük birimler de varlıklarını sürdürdü.

Su ürünleri ve değerlendirilmesi


Ticari balıkçılığın ilgi alanına giren su ürünleri, deniz ve tatlı su balıklarını, kabukluları, memelileri ve deniz alglerini kapsar. Bunlar çok çeşitli ürünler halinde işlenerek insan ve hayvanlar için besin, bitkiler için gübre ve öteki ticari ürünler için katkı maddesi olarak kullanılır. Dünyada avlanan toplam balık miktarının yaklaşık yüzde 80’i deniz balıklandır. Öncelikle beslenme için avlanan ve pazarlanan bu balıklann başlıcaları morina, pisi, dilbalığı, ringa, mezgit, sombalığı, orkinos ve toriktir. Bunları hamsi, hani, berlam, uskumru, tirsi, sardalye, levrek, köpekbalığı ve mersinbalığı izler. Tatlı su balıklan ise bir yılda avlanan toplam balık miktannın yalnızca yüzde 10’unu oluşturur. Bu balıklann başlıcaları tatlı su levreği, sazan, yaymbalığı, yılanbalığı, tur- nabalığı ve alabalıktır.

Kabuklular terimi, geniş anlamıyla, eklembacaklı kabuklular ve yumuşakçalar gibi, gövdeleri bir kabukla korunan tüm omurgasız deniz canlılarını kapsar. Yengeç, kerevit, ıstakoz ve karides türleri; midye, istiridye ve salyangoz türleri, avlanan başlıca kabuklular ve yumuşakçalardır. Ahtapot, kalamar ve mürekkepbalıklan da yumuşakçalann kafadanayaklılar sınıfına girer. Ticari amaçla avlanan memeliler ise yunus, fok, mors ve balinadır. Bu hayvanlar etinden çok, başka ürünleri için avlanır. Örneğin balina ve yunusun yağı, fok ve morsun derisi değerlendirilir. Bununla birlikte, bu deniz memelileri, Kuzey Kutbu bölgesinde yaşayan Eskimolarm temel besin kaynağıdır. Ganj ve Amazon ırmaklarında yaşayan tatlı su yunusları da daha çok eti için avlanır.

Doğal ortamdan toplanan, aynca başta Uzakdoğu olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde kültür yoluyla üretilen deniz alglerinin bazı türleri sanayide kullanılır; yenebilen türleri ise hem besin olarak tüketilir, hem de vitamince zengin hayvan yemi halinde işlenir.

Balıklardan elde edilen başlıca yan ürünler balıkyağı ve balık unudur. Bunların büyük bir bölümü hamsi, ringa, uskumru, tirsi, sardalye gibi balıklardan ve balık sanayisi artıklarından elde edilir. Balıkyağı, boyalardan margarine kadar birçok üründe kullanılır. Balığın kurutulup öğütülmesiyle elde edilen balık unu ise bol proteinli hayvan yemi ya da yem katkı maddesi olarak kullanılır. Öbür yan ürünler arasında mersinbalığının yumurtaları (havyar), köpekbalığı derisi ve balık unundan elde edilen balık proteini sayılabilir. Yan ürünler ayrıca tutkal, balık jelatini ve eczacılık maddelerinin yapımında da kullanılabilir. Kabuklulardan da pek çok yan ürün sağlanır. İstiridyelerden doğal ve kültür incileri, çeşitli türde kabukluların öğütülmesiyle hayvan yemleri, düğme ve çeşitli süs eşyası elde edilir. Çeşitli alglerden agar-agar, aljinik asit (aljin) ve özellikle eczacılıkta kullanılan ürünler elde edilir.

Ticari balıkçılıkta yakalanan balıklar ve toplanan kabuklular ya taze, ya dondurulmuş olarak ya da konserve halinde pazarlanır. Bazıları da tuzlama ya da tütsüleme işleminden geçirilerek saklanır. Bu ürünlerin protein oranı yüksek, vitamin ve mineral içeriği zengin, ama kalorisi öbür etlerden daha düşüktür. Deniz ürünleri kıyı halklarının günlük besinleri arasında öteden beri önemli bir yer tutmuştur. Gelişmiş saklama ve taşımacılık yöntemleri, denize kıyısı olsun ya da olmasın, dünyanın her yerinde yaşayan insanların bu ürünlerden her mevsim yararlanmalarını sağlar.

Yöntemler


Balıkçılık yöntemleri uluslararası bir sınıflandırmaya göre 16 başlık altında toplanır:
1) Donatmışız balıkçılık,
2) zıpkın balıkçılığı,
3) şok yöntemleriyle (zehirli bitkiler, elektrik, dinamit) balıkçılık,
4) olta balıkçılığı (el oltası, dip oltası, parakete vb),
5) kapan ve tuzak balıkçılığı (ağ sepet, dalyan vb),
6) su üstü kapanlarıyla (özellikle uçanbalık ve bazı karides türleri için) balıkçılık,
7) torba ağlarla balıkçılık (özellikle güçlü akıntıların olduğu sularda),
8) sürütme ve trol balıkçılığı,
9) çekme ağ balıkçılığı,
10) çevirme ağlarla ya da gırgırla balıkçılık,
11) balıkları ağlara sürme yöntemiyle balıkçılık,
12) kaldırmalı ağlarla balıkçılık,
13) serpme ağlarla balıkçılık,
14) galsama ağlarıyla balıkçılık,
15) dolanmak ağlarla (fanyalı ağlar vb) balıkçılık,
16) makinelerle avlanma (pompa ve mekanik araçlarla balık ya da kabukluları sudan çıkarma).

Bu temel balıkçılık yöntemleri, uygulandığı yörenin koşullarına bağlı olarak bazı değişik özellikler gösterebilir. Yüzey balıklan için çevirme ağlar, dip balıkları için troller, ticari balıkçılığın en çok kullanılan yöntemleridir.

Oltayla avlanma, gerek amatör, gerek ticari balıkçılıkta çok eskiden beri kullanılan bir yöntemdir. El oltasıyla, kamışla, makaralı (mekikli) kamışla olmak üzere üç değişik biçimde yapılabilir. 400-450 bölümden oluşan, uzunluğu 180 km’ye, iğne sayısı 2.000’e kadar çıkabilen paraketeler ticari balıkçılıkta yaygın olarak kullanılır. Dip paraketeleri genellikle Kuzey Denizinde morina, pisi, kalkan gibi dip balıklarını, su üstü paraketeleri ise genellikle Japonya, Tayvan ve Kore açıklarında tonbalığı, mar- lin gibi yüzey balıklarını avlamak için kullanılır. Balıkçılık kapanlarla da yapılır. Bunların çoğu makineyle kapanmayan, tek yönlü ağızları olan, balık, böcek ve ıstakozun kolayca içeri girmesini sağlayan, ama çıkışını engelleyen sepetlerdir. İtalya ve Uzakdoğu’da ahtapotlar, doğal saklanma yerlerine benzeyen kapanlarla yakalanır. Öbür balıkçılık yöntemleri arasında zıpkınla avcılık ve sualtı avcılığı sayılabilir.

Balıkları bir ağla kuşatarak yakalama yöntemi Olan ağ balıkçılığında, balığın yaşadığı sulara göre değişik ağlar kullanılır. Serpme ağ kıyı avcılığında, özellikle kum dipli sığlıklarda, ırmak ve göllerde kullanılan en basit balık ağlarından biridir. Açık denizde ya da kıyıdan denize doğru elle atarak kullanılır. Etek bölümünde dizili kurşun ağırlıklar, fırlatma anında ağm yelpaze gibi açılarak suya batmasını sağlar. Bu ağlarda, balıkların yakalanmasını kolaylaştıran çar- mık ve cep adlı bölümler, ayrıca ağı geri çekmeye yarayan bir ip bulunabilir. Serpme ağlan sade (cepsiz, çarmıksız ve büzmesiz), merkezi ipsiz, merkezi ipli, çarmıklı, büzmeli, cepli gibi değişik sınıflara aynlır.

Genellikle tatlı suda kullanılan ağlardan biri de venter (ya da pinter) ağıdır. Bir girişli ve iki boğazlı olan bu ağlar kefal, sudak, kızılkanat, turna, karabalık ve sazan avında kullanılır. Çember ve boğaz sayısı yediye kadar çıkabilir; çift girişli olanları kerevit avında kullanılır. Pisi, dil, barbunya, tekir gibi dip balıklarının avlanmasında, deniz tabanını tarayan, kollu, torba biçiminde ağlar kullanılır. Dip trolü, denen bu ağlar, tekneye bağlı ağ kol, omuz, model, karın, tünel, torba ve katakulli denen bölümlerden oluşur. Trollerin orta sığlıktaki sularda kullanılan çeşitleri de vardır.

Çekme ağlarının, manyat, tarlakoz ve ığrıp olarak adlandırılan üç türü vardır. Uzun halatlar, kollar ve ağ torbadan oluşan çekme ağları, genellikle denizden kıyıya doğru çekilerek kullanılır. Yüzey balıklarının avlanmasında kullanılan çevirme ya da gırgır ağlarının ilkesi, sürüyü önce çevirip, sonra ağı alttan büzerek kapatmaktır. Gırgır ağları da kendi içinde palamut, uskumru, hamsi ve zargana gırgırı biçiminde dörde ayrılır. Galsama ağlarının temeli, ağm kafesleri (gözleri) arasından geçen balığın solungaçlarının (galsama) ağa takılması ilkesine dayanır. Dip ve yüzey ağlan olarak ikiye ayrılan galsama ağları en çok palamut, torik, istavrit, uskumru, lüfer, kötek, gümüş, sardalye ve zargana avında kullanılır.

Balığın ağa dolanmasını ya da ağdaki bir cebin içinde kapalı kalmasını sağlayan ağlar ise, tek kat dolanmak ağlar ve fanyalı ağlar olmak üzere ikiye aynlır. “Tor” denen ince gözlü ağın iki yanma, “fanya” denen geniş gözlü ağların tutturulmasıyla oluşan fanyalı ağlann da, tifana ve uskurçula gibi iki ayrı tipi vardır. Tek kat dolanmalı ağlar özellikle kalkan, mersinbalığı, böcek ve ıstakoz avında, fanyalı tifana ağlan ise tekir, barbunya, pisi, böcek ve ıstakoz avında kullanılır. Tifana ağları da kendi içinde genellikle yediye ayrılır. Bunlar tekir ağı, pisi ağı, barbunya ağı, böcek ağı, marye ağı, molozma ağı ve voli ağıdır. Molozma ve voli ağları balık sürülerini çevirerek, öbürleri ise mantar yakalan suyun içinde ve düz bir çizgi boyunca bırakarak kullanılır.

Geçici balıklan avlamaya yarayan ve kıyıya yakın yerlerde kurularak bir çeşit kapan işlevi gören dalyanlar, ağlarla çevrilmiş büyük havuzlardır. İlkçağlardan günümüze değin kullanılan dalyanlar zamanla eski önemini yitirmiştir. Genellikle, kepasti, kırma, kurtağzı ve şıra dalyanı olarak adlandınlan dört tipi vardır.

BALIKÇILIĞIN HUKUKSAL VE TİCARİ YÖNLERİ


Tatlı su ve denizlerden sağlanan su ürünlerinin ekonomik değeri çok büyüktür. Ayrıca balıkçılık, dünya yiyecek ve özellikle protein gereksinmesini giderek artan ölçülerde karşılamaktadır. En son BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre deniz ürünlerinin yıllık üretimi 80 milyon tonu bulmuştur. Ama eskiden sanıldığı gibi, su ürünlerinden sınırsız yararlanma olanağı yoktur. Beslenme zincirinin birer halkası olan bu canlılar, birbirlerinden ve yaşadıkları ortamdan beslenerek varlıklarını sürdürmekte, aşırı avlanma ve su kirliliği beslenme zincirini olduğu kadar doğal dengeyi de bozmaktadır.

Örneğin Güney Kutbu’na yakın sularda çok büyük çapta avlanan ve geleceğin en büyük protein kaynağı olarak görülen kril sürülerinin, bazı balık ve memelilerin tek besini olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle beslenme zincirinin vazgeçilmez bir halkası olan, karidese benzer bu küçük kabukluların avlanması bugün yılda 2,5 milyon tonla sınırlandırılmıştır. Uluslararası denetleme ve yaptırımların yetersizliği nedeniyle, kısıtlayıcı önlem ve kararlardan çoğunun askıda kaldığı da görülmektedir, ilgili ülkeler konunun önemini kavradıkça kirlenme, aşırı ve hatalı avlanma gibi sorunların çözüme kavuşacağı açıktır. Dünyanın çeşitli yerlerinde ekonomik kaygılarla aşırı avlanmaya gidilmesi sonucu, balık stoklarının hızla eridiği gözlenmektedir.

Örneğin 1970’lere girerken 10 milyon tona çıkardığı yıllık balık üretimiyle övgü toplayan Peru, 1980’lerin hemen başında bu kez sularındaki hamsi soyunu neredeyse tükettiği için tepkileri üstüne çekti. Öte yandan 1974’ten başlayarak bazı ülkeler, kıta sahanlığının yanı sıra özel ekonomik bölge kavramını da uluslararası deniz hukuku platformunda geliştirmeye başladılar. İki mil kıta sahanlığı, 12 mil kıyı şeridi ya da 200 m derinlik tartışmaları sürerken, kıyı ülkeleri kendilerini sınırlayan denizlerde 200 millik bir kuşak boyunca su altını devlete ait ekonomik bölge ilan ettiler. Av alanlarının giderek verimsizleşmesi ve uluslararası sularda yoğunlaşan rekabet, artan yakıt giderleri, bu gelişmelerde önemli bir rol oynadı. Özel avlanma alanlarını genişletme çabaları özellikle Kuzey Denizi ve Bering Denizinde yeniden gerginliğe yol açtı. İzlanda 1972’de balıkçılık sınırını 50 mile çıkarırken, İngiltere ve Federal Almanya’nın sert tepkisi Morina Savaşı adı verilen çatışmaya dönüştü. 1975’te 200 millik ekonomik bölge ilanıyla yeniden alevlenen bu savaş, 1976’da varılan anlaşmaya değin sürdü. Kıyı ülkeleri arasında 200 mil uygulaması ilk kez 1977’de geniş kabul gördü.

Aynı yıl AET ülkeleri de ortak bir balıkçılık politikası ve deniz alanı oluşturma kararı aldı. 1980’de 93 kıyı ülkesi bu karara katılırken, 1982’de BM Uluslararası Deniz Hukuku Konferansı’na katılan 154 ülkeden 119’u 200 millik özel ekonomik bölge kararını da içeren belgeyi imzaladı. 1990’lara gelindiğinde bir yandan balık stoklarında azalma, öte yandan ekonomik baskılar uluslararası toplantılarda gündemi belirleyen başlıca konulardı.

Türkiye'de balıkçılık


Türkiye’de balıkçılık, gelişmeden yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre 1987’ye değin sürekli bir artış ve 500 bin tonu aşan bir üretim söz konusudur (1987’de 562 bin ton). Ama bu üretimin 310 bin tondan çoğu hamsi, 100 bin tondan çoğu da istavrittir. 1989’da ise toplam balık üretimi 350 bin ton dolayına inmiş, sonraki yıllarda da özellikle hamsi üretimindeki azalmayı karşılamak için stoklan eritmek pahasına 8 cm’ye ulaşan hamsiler bile av yasağının dışında bırakılmıştır. Türkiye balıkçılığını ve bu ürünlere dayalı sanayinin geleceğini geniş ölçekli planlar yapmadan birkaç türe dayandırmak giderek çözümü güçleşen, geri dönüşü olanaksız sorunlar yaratmaktadır. Deniz, akarsu ve göllerde görülen kirlenmenin, aşırı avlanmanın, kıyıya yakın yapılan trol avcılığının, bombacılık olarak da bilinen dinamitle balık avının sulardaki canlı varlığı azalttığı, yer yer de tümüyle tükettiği görülmektedir.

Büyük denizlere yalnızca iki boğazla bağlanan ve kendini temizleme olanakları sınırlı olan Marmara Denizine, ülkenin en gelişmiş sanayi bölgesinin arıtılmamış atıklan boşaltılmaktadır. Denize boşaltılan çöpler, asıltı halindeki katı maddelerle birlikte dip çamuruna katılırken, bunlara lağım sulan ve sintine atıklan da eklenmekte, petrol türevi atıklar suyun üstünde ince bir katman oluşturarak denizin havanın oksijenini almasını engellemektedir. Bu gelişmeler Marmara’yı ölü denize çevirme yolundadır. 1960’larda yumurta dökmek için Marmara’ya giren uskumrular geceleri ışıkla, gündüzleri gırgırlarla toplanmış, geride yumurta bırakacak çok az balık kalmıştır. Bu yıllardan sonra da uskumru Ege’de kalıp Marmara’ya çıkamamıştır. Kalkan, dil ve pisi gibi dip balıkları da önemli ölçüde azalmıştır.

Balıkçılık, 1971’de çıkanlan 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’na değin, OsmanlIlardan kalma 1882 tarihli Zabıta-i Saydiye Nizamnamesinle yürütülüyordu. Son yıllarda hamsi avına konan uzunluk sınırı önemli ölçüde geriye çekilmiş olmakla birlikte, balıkların yumurtlama döneminde konan av yasakları, trolle avcılığa karşı önlemler ve olumsuz gidişi yavaşlatan bazı girişimler gözlenmektedir. Balıkçılığın ve pazar olanaklarının geliştirilmesi için Et ve Balık Kurumu, Orman ile Tarım ve Köy İşleri bakanlıkları, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü gibi bilimsel kurumlar etkinlik göstermekte, Devlet Su İşleri’nin işbirliğiyle baraj gölleri ve öbür iç sularda balıklandırma çalışmaları yürütülmektedir.

kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 3 Ağustos 2017 18:56
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
3 Ağustos 2017       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
BALIKÇILIK
1. Tekne ve ağ kullanarak ya da yalnız ağ kullanarak geniş çapta balık avlama eylemi.
2. Balık satmakla uğraşan esnafın yaptığı iş.
3. Deniz balıkçılığı, denizde ya da deniz kıyılarında yapılan balıkçılık.ll Tatlı su balıkçılığı, akarsularda ve göllerde yapılan balıkçılık.
4. Balık avcılığı sorunlarını içeren ve ele alan bilim ve tekniklerin tümü.

—Balıkç. Aşırı balıkçılık, bir balık alanının olanaklarının üstünde avlanılarak sömürülmesi. (Eşanl. OVERFİSHİNG.)

—Huk. Tatlı su ve göl balıkçılığı - SU ÜRÜNLERİ.

TATLI SULARDA BALIKÇILIK.


1. Olta balıkçılığı. Birkaç türe ayrılır:
a) Yüzer oltayla balık avı.
Bir iğnenin ucuna takılı doğal ya da yapay bir yemi balığa ısırtarak onu tutmak amacıyla yapılır. İğne elde tutulan kamışa bağlı bir ipin ucunda bulunur; olta ipinde yüzdürücü (mantar) olabilir de, olmayabilir de. Yemin takılı olduğu iğnenin hangi düzeyde bulundurulacağı balıkçı tarafından önceden mantarla ayarlanır. Tatlı sularda yaşayan bütün beyaz balıklar, eğer yırtıcı, yani etçil değillerse bu çeşit oltaya gelirler. Yırtıcı balıklar (levrek, turnabalığı, sudak), ucuna canlı bir balık takılı sağlam bir yüzer ol tayla avlanır. Yüzer oltayla balık avı, dip oltasıyla balık avı gibi, "yığınak” denen bazı yerlerde yapılır, balıkları çekmek için buralara önceden yem ekilir.

b) Dip oltasıyla balık avı.
Hareketsiz bir av yöntemidir, dipte, iki su arasında besin arayan beyaz balıkları avlamaya yarar. Olta, kurşunlu ucu ya da herhangi bir yem takılı iğnesi suyun dibinde duracak biçimde yapılmıştır. 3u yöntem iğneye herhangi bir yem takılarak basit bir biçimde yapılabileceği gibi bir balçık topağına saklı bir yem aracılığıyla da yapılabilir. Bu türlüsüne topak yemle balık avı denir.

c) Hareketli oltayla balık avı.
Olta ipinin ucuna oldukça ağır bir yalancı yem ya da ucuna yem takılı 5-10 g ağırlığında ve piramit biçiminde bir nikel parçası yardımıyla yapılır Tam öldürücü bir yöntemdir, özellikle ekim ayından nisan ayına kadar tatlı su levreği ve kızılkanat avlamak için uygulanır. İlk hareketli oltalar basit bir iple, 0-50 cm aralıklı iki kurşun arasına yerleştirilmiş bir zeytin ve bir köke bağlı bir iğneden oluşurdu. Bu düzenek sonra daha geliştirildi, küçük kurşunların yerini fırdöndülü bir çengel ve doğal kökün yerini de 8 ya da 9 numara çift uçlu iğne bağlı çelikten bir kök aldı. Kullanılacak yemler sınırlıdır; küçük canlı bir yem, kırmızı bir yer solucanı, çalı karidesi ve yavru yılan-balığı bu işe elverişlidir. Hareketli oltayla balık avı, balığın iğneden önce yemi yutması olayına dayanır.
Avcılık eylemi yavaştır: olta dibe kadar salınır, sonra çekilir, gene salınır, gene çekilir. Balık çoğu zaman olta yukarı çekilirken saldırır.

d) Kamçı oltayla balık avı.
Oldukça kısa ve esnek bir kamışla yapılır. Oltaya basit bir yapay yem ya da gerçek bir böcek takılır. Oltanın ucundaki yem ya da yalancı yem, iple fırlatılır, suyun yüzünde yüzmeye bırakılır, yüzeye yakın yiyecek aranan balıklar onu yakalamaya gelirler, incibalığı, kepenez ve alabalık bu yöntemle çok iyi tutulur.

e) Ağır otlayla balık avı.
Bir ya da iki elle kullanılan ağır bir oltayla yapılır. Kamışın üstünde olta ipinin sağılmasını ve sarılmasını sağlayan bir halka ve bir döner kasnaklı makara düzeneği bulunur. Balıkçı, balığı tutabilmek amacıyla uzaktan suya safralı bir yapay yem atar. Bu yem bir kaşık, bir yapma balık ya da herhangi başka bir şey olabilir. Bu nesne suyun içinde yol alırken, balığı andırdığından etçil balıklar onu kapmak için saldırıya geçer (tur- nabalığı, tatlı su levreği, alabalık, som-balığı).

f) Hafif oltayla balık avı.
Bunun tekniği de önceki gibidir. Sabit kasnaklı makara takılı bir oltayla yapılır. Bu oltayla 3 g'dan hafif yapay yemler kolayca uzak mesafeye atılabilir. Alabalık, tatlı su levreği ve turna-balığı bu çeşit oltaya gelen başlıca balıklardır. Balıkçı yapay yem yerine yemli iğne takarak da bu yöntemi uygulayabilir.

g) Sinekti oltayla balık avı.
ipekten özel ipi, ucunda yapay bir sinek bulunan halkalı ve makaralı bir oltayla yapılır, ipek hafif olduğundan balıkçı, ucuna sinek bağlı iğneyi kamçı gibi fırlatabilir. Yapay sinek suyun yüzünde akıp giderken alabalık kapmak için saldırır. Sombalıkları da bu şekilde, ama iki elle kullanılan daha kuvvetli oltalarla avlanabilir.

2. Ağla ve başka araçlarla balık avı.
Amatörlerden çok meslekten balıkçıların işidir.

3. Özel yöntemlerle balık avı.
Sürütme yönteminde, etçil balıkların, özellikle tur- nabalığının iştahını kabartmak için atılan yapay yemli olta kıyıdan ya da gemiden çekilerek sürüklenir.
Dip oltalarıyla balık avı, ucu yemli durgun oltalarla uygulanır, olta akarsuyun yatağına fırlatılarak beklenir.
Sargılı mantarla balık avı, turnabalığı, yı- lanbalığı ve uzun levrek avlamak için uygulanır. Üstüne birkaç metre İp sarılı yuvarlak, dört köşe ya da silindirimsi bir şamandıraya bağlı olta ipinin ucunda canlı yem bulunur, balık saldırdığı zaman ip çözülerek uzayabilir.
Zıpkınla balık avı, balık zıpkınla vurularak yapılır.
Elle balık avı, daha çok alabalık tutmakta uygulanır. Akarsuyun kenar oyuklarında ve bitki köklerinin arasında bulunan balıklar çıplak elle yakalanır.
Solucanlı oltayla balık avı için yünden bir ipin üzerine bir sürü solucan dizilip ip dibe atılır, yılanbalıkları solucanı ısırınca ba lıkçı ipi hızla çeker, balık dişleriyle yün ipe asılı kalır.
Elektrikle balık avı, balıkların elektrik akımıyla sersemletildikten sonra yakalanmasıdır. Bu yöntemlerin bir kısmı yasaktır, ama denetlenemeyen yerlerde kullanılmaktadır.

DENİZDE BALIKÇILIK.


Deniz balıkçılığı dörde ayrılır:
1. Yaya balıklılık.
Bunu kumlu çakıllı kıyılarda amatör ya da profesyonel balıkçılar yapar Bu balıkçılar çeşitli yöntemler kullanarak kabukluları, kerevitleri, yengeçleri ve kum yılanbalıklarını tutarlar Ağ kullanılarak kumsalda ringa tutulması ya da sürütme ağıyla balık avlanması da bu çeşide girer. Küçük ya da orta boy balıkların (işkine, vatoz, küçük camgözler vb.) oltayla yakalanması da yaya balıkçılık sayılır.

2. Kıyı balıkçılığı.
Kıyıya yakın yerlerde yapılır ve kıyı halkına taze balık ve deniz ürünleri sağlar Kıyı balıkçıları esnaf olarak çalışır Duruma göre iğneli olta (uskumru, pollak, bakalyaro) parakete (camgözler, yassı balıklar), sabit ya da çekmeli ağ: üçlü ağ, trol, sürütme ağ (dilbalığı, kal kan, vatoz, ringa, sardalya), çöten ve yengeç fanyası (ıstakoz, langust, denizörümceği), algarna (denizkestanesi, istiridye, midye ve çeşitli yumuşakçalar), ışıkla birlikte kullanırlar (Akdeniz’de uygulanan atadan kalma bu yönteme göre suyun yüzündeki herhangi bir ışık kaynağı balıkları kendine çeker) [hamsi, sardalya, uskumru]

3. Açık deniz balıkçılığı.
Balıkçılar en çok iki hafta süren seferlere çıkar (İstanbul balıkçılarının Karadeniz'e açılmaları, kalkan avı için sovyet karasuları yakınına gitmeleri), hamsi, kalkan gibi balıkları avlarlar. Bu avcılıkta balığın soğutucularda ya da buzda saklanması gerekir. Karadeniz ile Akdeniz arasında göç eden balıklar da bu yöntemle avlanır. Bu avcılıkta orta ve büyük boy motorlu tekneler kullanılır.

4. Uzak deniz balıkçılığı.
Genellikle kıyılardan çok uzaklarda ve okyanus sularında yapılır. Tutulan balıklar dondurulur ya da tuzlanır. Uzak deniz balıkçılığında kullanılan modern gemiler, haftalarca, hatta aylarca denizde kalabilecek şekilde donatılmış büyük balıkçı gemileridir. Tutulan balıkları konserve yaparak ya da dondurarak depo edebilecek donanımları vardır. Dondurucusu olan büyük gemiler çok büyük trollar (dikey ağız açıklığı 40 m) kullanırlar.

—Coğ. Geniş anlamda balıkçılık, balık tutmaktan başka, çeşitli su ürünlerini, hatta suyosunlarını toplamayı ve suda yaşayan memeli hayvanları avlamayı da içerir. Denizde, gölde ya da akarsuda, hatta havuzlarda balık ve birtakım su ürünleri üretimi de geniş anlamda balıkçılığın kapsamına girer. Suyosunları ve memeli hayvanlar bir yana bırakılacak olursa, dünyada bir yılda tutulan su organizmalarının toplamı yaklaşık olarak 92,6 Mt'u bulur (bunun bir kısmı tatlı sulardan, bir kısmı denizden sağlanır). Denizlerin büyüklüğü ve içindeki biyokütlenin hacmi göz önüne alınırsa, tutulan bu miktar çok önemsiz kalır. Üstelik, bu toplamın üçte biri evcil hayvanlara yem olur (balık unu ve balık yağı); insanların tükettiği yiyeceklerin yalnız % 1-2'si bu kaynaktan sağlanır (hayvansal proteinlerin % 20'si). Bununla birlik te, teknik gelişmeler ve ticari açıdan kullanılabilir türlerin değerlendirilmesi. 1948-1970 arasında balıkçılık üretimini hızla artırma olanağı sağlamış, toplam üretim 19 Mt’dan 69 Mt’a yükselmiştir 1971-1980 arasında 70-72 Mt civarında kalan üretim, 1987 verilerine göre 92,6 Mt’a ulaşmıştır.

Tutulan büyük balık türleri.


Tutulan ürünlerin en büyük bölümü balıktır, onu sırasıyla yumuşakçalar, kabuklular, suyo- sunları ve memeliler izler. Balıkçıların tuttuğu balıklar çok az sayıda familyayı ilgilendirir; ilke olarak en bol olan, en kolay ulaşılan ve en çok beğenilen balıklar tutulur. Avlanan balıkların üçte ikisi 13-15 familyadan ve yarısı sadece 4 familyadandır: mezgitgiller (morina, Melanog- rammus aegletinus, pollak, berlam, vb.), sardalyagiller (ringa, sardalya, vb.), hamsigiller (hamsi) ve Osmeridae (özellikle kapelan). Bu sonuncular arasında en çok avlanan türlerin miktarı (milyonlarca tonu bulur: Alaska berlamı, (Kuzey Büyük okyanusla, yaşayan mezgitgiller ailesinin bir üyesi); kuzey Atlas okyanusu morinası; Kuzey Atlas okyanusu kapelanı; Şili sardalyası; özellikle Batı Büyük okyanusla tutulan, sıcak ve ılık sularda yaşayan İspanyol uskumrusu. Kabuklular ve yumuşakçalar arasında, kerevit, kabuklular ve kafadanbacaklılar c başta gelir. Derin su ve yüzey balıklarısının oranı aşağı yukarı yarı yarıyadır.

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 3 Ağustos 2017 20:34
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
3 Ağustos 2017       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Balıkçılık bölgelerinin dağılımı.


İç sularda tutulan balıkların miktarı su alanlarının genişliğine, ekonomik, kültürel ve toplumsal etmenlere bağlıdır. Asya'daki nüfusça kalabalık ülkeler (Çin, Hindistan) iç sulardan en çok yararlanan ülkelerdir, ama Rusya da göllerini, göletlerini ve akarsularını, özellikle de değerli türlerin bulunduğu Hazar denizi'ni bu bakımdan çok iyi değerlendirmektedir. Afrika'daki büyük göller ve ırmaklar birkaç ayrıcalıklı ülkeye oldukça büyük miktarda balık sağlar: Uganda, Tanzaniya, Nijerya, Çad ve Zaire gibi.

Okyanuslarda balıkçılık bölgelerinin yeri, hem kaynakların bolluğu ve niteliği gibi doğal etmenlere hem de teknik ve ekonomik zorunluluklara bağlıdır; çünkü hem 1 500 m’den derinlerde balık tutma olanağı yoktur, hem de bu işi en az masrafla yapmak gerekir. Bu nedenlerle balıkçılık bölgelerinin dağılımı, derinlik, kıyıya uzaklık ve enlem gibi üç etkene bağlıdır.

Biyolojik koşulların ve derinlik koşullarının gereği olarak balıkçılık çoğunlukla karaların yakınlarında yapılmaktadır; kıta sahanlığı denen bu bölgeler dünyada avlanan balığın % 90’ını sağlar. Kıyı suları ve onlara bitişik sulardan toplam avcılık üretiminin % 65’i elde edilir. Bu alanlar okyanus yüzeyinin ancak % 7,5'i dolayındadır; bu nedenle km2 başına verim 1-1,2 t gibi yüksek bir düzeydedir, oysa enginlerin, yani okyanus kesiminin verimi km2 başına ancak 9 kg dolayındadır.

Balıkçılığı sıcak bölgeye (toplam üretimdeki payı % 21) ve Güney yarıküre'deki ılıman ve soğuk bölgelere (% 12) kaydırma eğilimine rağmen, dünya balıkçılık üretiminin % 67'sini sağlamakta olan Kuzey yarıküre’deki soğuk ve ılıman alanları kapsayan bölge, anakaralar çevresindeki bu dağılımla çakışmaktadır. Yüksek kuzey enlemlerinde hep daha çok balık avlanması, bu suların verimli ve yararlanılabilecek diplerin geniş (buralar özellikle Doğu Asya ve Batı Avrupa kıyı sularıdır) ve sık nüfuslu ve sanayileşmiş ülkelere yakın olmasının sonucudur İki büyük okyanusun doğu cephesinde, dört yerde, yüzey sularına bol balık gelmesine ve böylece engin deniz balıklarının kütle halinde tutulmasına olanak sağlayan sürekli dikey akıntılar ve soğuk suların yukarı çıkışı (up wellings) gibi özel avantajları bulunmasına karşın, tropikal kuşak ve güney Suları genellikle yukarıda anlatılan kozlardan yoksundur. Her enlem kuşağı üretim hacmiyle olduğu kadar balıkçılık biyocoğrafyasının oluşturduğu ticari balık türlerinin çeşitliliğiyle de birbirinden ayrılır. Her bölgesel bütünün fauna çeşitliliği yüksek enlemden sıcak kuşağa doğru gittikçe artar.

Balıkçılığın üç büyük okyanus arasında dağılımı da eşit değildir. Hint okyanusu % 5 (3,7 Mt), Büyük okyanus ile Atlas okyanusu, sırasıyla % 62 ve 33 (49,4 Mt ve 26 Mt). Yüzölçümü farkları dikkate alındığı zaman bile, balıkçılığı çoğunlukla tropikal olan Hint okyanusu'nun, öbür ikisine göre ortalama üç-dört kat az ürün sağladığı görülür.

Büyük balıkçı ülkeler


Sekiz ülke: Japonya (11,8 Mt), Rusya (11,1 Mt), Çin (9,3 Mt), ABD (5,7 Mt), Şili (4,8 Mt), Peru (4,5 Mt), Hintistan (2,8 Mt), Güney Kore (2,8 Mt) dünyada tutulan balıkların yarıdan çoğunu avlar ve dünya nüfusunun üçte ikisinden azını kapsayan on beş devlet toplam su ürünleri üretiminin dörtte üçünden fazlasını elde eder. Türkiye’nin yıllık üretimi bu devletlerin yanında önemsiz kalır (0,5 Mt). Japonya ile Rusya, dünyanın her yanında yaptıkları balıkçılık sayesinde toplam üretimin % 25’ini elde ederler.

Japonya, bol balıklı sularla çevrili bir takımada üzerinde bulunmanın sağladığı avantaja, tekniklerindeki yaratıcılığa, yüksek verime, karma şirketlerle yabancı acentelere dayalı tam bir balıkçılık imparatorluğu kurmuş olmasına bağlı olarak 1955-1960 yıllarından beri güçlü ve etkili bir balıkçılık sanayisi geliştirmişti. Japonlar bütün okyanuslarda tonbalığı avcılığında başta geldikleri gibi, tuttukları balıkların büyük bir bölümü de Batı Büyük okyanus’tan gelir (sardalya, uskumru, Alaska berlamı). En büyük balıkçı limanları ülkenin kuzeyindedir: Kuşiro (Hokkaido) ve Haçinohe (Honşu), ama değer olarak, güney limanları da önemlidir.

Rusya (11,1 Mt, bunun 0,74’ü iç sulardan) kara devleti olmasına ve Kuzey Buz denizi kıyısında yer almasına karşın, dünyanın en güçlü balıkçı filosunu kurarak ikinci sıraya yükseldi. Büyük tonajlı gemileri hangi okyanusta olursa olsun balıkçılık yapabilirler; ne var ki soyvet balıkçıları gelenek ve deneyimlerine dayanarak daha çok soğuk ve ılıman suları tercih etmektedir. Büyük Vladivostok-Nahodka ve Murmansk limanları yılda birer milyon ton balık aktarmaktadır.

Dar anlamda balıkçılığın yan ürünleri


Kıyı şeridinde ya da yakınında yapılan çeşitli etkinlikler arasında, deniz ürünlerim yetiştirme ve üretme işlerinin yanı sıra, suyosunu da toplanır; bunların birincisinden yılda 3 Mt, İkincisinden 4 Mt ürün elde edilmektedir ve her ikisi de genişleme ve gelişme eğilimindedir.

Denizde yaşayan memeli hayvanların avlanması balıkçılıkta önemli yer tutar (kuş avcılığı önemsizdir), yüzgeçayaklılarjfok, deniz aslanı, deniz ayısı) denizden çok karada avlanır; balina ve benzerleriyse denizde tutulur. Balına ve benzerleri, ya kıyıdaki istasyonlarda (Norveç, İzlanda, Güney Afrika, Şili) ya da avcı gemilerin ortasında is gören fabrika-gemilerde işlenir. Şimdi balina avını yalnızca Japonya ile Rusya yapmaktadır; bu ülkeler, söz konusu hayvanları Antarktika çevresinde ve Kuzey Büyük okyanus bölgesinde avlarlar, ancak balinaların korunmaya alınması nedeniyle avlanan hayvan sayısı giderek azalmaktadır Yılda yaklaşik olarak 10 000 baş hayvan avlanır, bunun üçte biri Güney Buz denızi'nden gelir ve bunun da % 80'ini yalnızca kaşalot oluşturur.

Balıkçılık tipleri


Esnaflık ve sanayi olarak iki çeşit balıkçılık yapılır. Kıyılarda ve iç sularda balıkçı esnafı avlanır. Batılı ülkelerde bunu patronla tayfanın ortaklaşa sahip oldukları büyücek motorlar ya da küçük balıkçı gemileri yapar: elde edilen ürün patronla tayfa arasında yarı yarıya pay edilir. Seferler genellikle bir haftadan fazla sürmez. Türkiye’de balıkçı motorları patronundur, tayfa ücretle çalışır. Ama Batıda da sanayi donanımını gerektiren büyük tekneler bir patronun ya da şirketlerindir; bunlar daha uzağa gidebilir ve haf talarca kalabilir, tayfaları da ücretle çalışır. Bu gibi seferlerde balığın buz içinde ya da dondurularak, hatta konserve ya da başka mamul haline konarak korunması gerekir. Bu ekonomik farKİılığa bir de ba lıkçılığın yapıldığı alanla teknenin bağlı bulunduğu liman arasındaki uzaklığa dayanan yönetim çeşitliliği eklenir (kıyı balıkçılığı, açık deniz balıkçılığı, uzak deniz balıkçılığı).

Yakalama yöntemleri bakımından yüzey balıkçılığı dip balıkçılığından çok farklıdır. Yüzey balıkçılığı, denizin neresinde olursa olsun, yüzen araçlarla, hareketli olarak ve belli mevsimlerde yapılır. (Çünkü balıkların göçlerine bağlı kalınarak yapılmak zorundadır.) Oysa dip-balıkçılığı düzenli, ama şansa bağlıdır ve ancak kıta ve ada sahanlıklarında yapılabilir.

Bu farklılığa, balıkların kullanım yerine bağlı bir başka fark daha eklenir Gerçekten de, ton ve hamsi avcılığı gibi birkaç istisna dışında, yüzey balıkçılığında tutulan balıklar daha çok sanayide kullanılan (kapelan vb.) ya da karma amaçla kullanılan balıklardır (ringa, uskumru, sardalya vb.), oysa dip balıkçılığı genellikle insanların yiyeceği balıkları tutmak amacıyla yapılır. Sanayi balığının artışı bir bakıma 1956-1970 arasında dünyada balıkçılık alanında elde edilen ilerlemelerin ürünüdür. Ayrıca tropikal büyük upvvellling’ lerde tutulan balıkların artması da bunda rol oynamıştır.

Günümüzde balıkçılık


Sanayi balığı istemindeki yüksekliğe ve balıklavaların ve yeni balık türlerinin değerlendirilmesine dayanan hızlı bir genişleme evresinden sonra balıkçılıktaki büyük gelişme, 1970’li yılların başlangıcında iki büyük güçlükle karşılaştı: bazı balık rezervlerinin erimesi ve buna bağlı olarak getirilen yasal düzenlemeler. Balığın azalması olavı her zaman görülebilir: örneğin Peru hamsisinde üretim 12 Mt iken (Peru bu bakımdan bir süre dünya birincisi oldu) 1 Mt'a düştü; aynı şekilde Atlas okyanusu’nda ringa bunalımı oldu, tutulan ringa miktarı, 3,5 Mt iken 0,6 Mt'a düştü, ister doğal olaylardan, ister aşırı avlanmadan kaynaklansın bu azalma iki sonuç doğurdu Birincisi, hemen hemen bütün devletler balık avcılığı bakımından karasularının sınırını 12 milden 200 mile çıkardılar, böylece zengin kaynakları mülkiyetlerine aldılar; İkincisi, uluslararası örgütler, birtakım sınırlayıcı önlemler getirerek (balıkçılık izni, avlanma yasağı dönemleri, belli yerlerde avlanma ve kotalar), balık topluluğu dinamiğinin matematik modellerine uygun olarak rezervlerin verimli bir şekilde işletilmesi için bir düzen kurmaya yöneldiler.

Eskiden serbestçe girilen balıklavaların milliyetçilik gayretiyle bölüşülmesi ve kıran kırana bir avcılığın hüküm sürdüğü balıkçılığın sıkı kurallara bağlanması devletleri kendi sularına dönmek zorunda bıraktı ve böylece denizlerde çeşitli deniz ürünlerinin üretilmesine ve iç suların kullanılmasına karşı ilgiyi artırdı. Nitekim 1983'te, on Ortak Pazar ülkesi arasında bir Mavi Avrupa yaratmak için sözleşme imzalandı; bu sözleşmeyle balıkçılık bölgelerine giriş, balık rezervlerinin işletilmesi, tutulacak balık miktarının kotalara ve pazarların düzene bağlanması, balıkçı filolarının modernleştirilmesi, üçüncü ülkelerle ilişkiler kesin kurallarla belirlendi.

Türkiye'de balıkçılık


Türkiye, 8 000 km’yi aşan kıyı kuşağı, zengin akarsu, göl ve göletleri ile doğal koşulları bakımından olduğu kadar, miktar ve çeşit bakımından da zengin bir su ürünleri potansiyeline sahiptir. Türkiye denizlerindeki balık türlerinin sayısı Karadeniz'de 149, Marmara’da 203, Ege’de 300, Akdeniz’de 471 olarak bilinmekte, ancak, balık stokları Karadeniz'den Akdeniz'e doğru azalmaktadır. Deniz ürünleri üretimindeki en yüksek payı Karadeniz (% 75-85), en düşük payı Akdeniz (% 3 dolayında) almaktadır. Türkiye'de avlanan deniz balıkları yerli ve göçmen balıklar olarak ikiye ayrılır: bütün bir yıl boyunca ülke karasularında kalan yerli balıkların başlıcaları barbunya, kırlangıç, mezgit, tekir, mercandır.

Göçmen balıklar ise, Karadeniz-Ege arasında göç eden ve mevsimine göre Türk karasularına giren balıklardır. Bunlardan hamsi, istavrit, palamut, lüfer, orkinos ve kılıç ekonomik bakımdan önem taşır. Balık göçleri, ilkbaharda Boğazlar yoluyla Ege’den Karadeniz'e, sonbaharda ise tersine bir yol izler. Sürüler halinde olan göç dönemlerinde balık avı yoğunlaşır, üretim artar, Balık üretimi planlı döneme geçişten sonra artmaya başlamakla birlikte, asıl gelişme 1970'lerde görülmüş, 1980'den sonra hız kazanmıştır, 1950'li yıllarda 110-115 bin ton olan Türkiye balık üretimi, 1960 lı yılların sonlarında 200 bin tona yaklaşmış. 1980'de 392 bin tona, 1984'te yaklaşık 509 bin tona, 1987'de 604 457 tona ulaşmıştır.

Ancak, üretim artarken balık türlerinin toplam üretim içindeki paylarında önemli değişiklikler olmuştur. Lüfer, palamut, orkinos, uskumru, torik gibi löp etli ve ekonomik bakımdan daha değerli balık stoklarının azalmasıyla bunların üretimleri gerilemiş ve toplam üretim içindeki payları düşmüş, buna karşılık hamsi ve istavrit gibi daha az değerli balık türlerinin payları ise önemli artış göstermiştir.

Türkiye de açık deniz balıkçılığına geçilememiş olması, kıyılardaki balık stoklarının azalmasına yol açmakta, kıyı balıkçılığında üretimin sınırları zorlanmaktadır. Öte yandan, avlanma tekniği ve donanımındaki yetersizlikler, pazarlamada görülen darboğazlar, balıkçı liman ve barınaklarının yeterli sayıda olmayışı gibi altyapı eksiklikleri, çevre kirliliği, halkın balık tüketimi alışkanlığının yaygın olmayışı gibi nedenler de balıkçılığın gelişmesini sınırlamaktadır.

Türkiye'de göl, akarsu ve sayıları giderek artan göletlerde avlanan tatlı su ürünleri üretimi, dışsatım olanaklarının gelişmesiyle düzenli bir artış göstermiş, 1970'te 13 249 ton iken, 1980'de 32 255 ton’a, 1987’de 41 760 tona yükselmiştir. Bu ürünler sazan, yayın, kefal, alabalık gibi balıklarla, kerevit (tatlı su İstakozu) gibi su ürünlerinden oluşur. Tatlı su ürünleri üretiminde ilk sırayı 17 584 tonla sazan alır (1987).

Balıkçılık konusunda bilimsel, araştırmalar. Türkiye'de denizlerin ve göllerin biyolojik ortam olarak özellikleri, balık biyolojisi, türleri, zenginliği ve balıkçılık konusunda yapılan ilk sistemli bilimsel araştırmalar, İstanbul Üniversitesi fen fakültesi’ ne bağlı olarak uzun yıllar hizmet veren Hidrobiyoloji enstitüsü tarafından yürütülen çalışmalardır. Söz konusu enstitüce Et ve balık kurumu'ndan devralınan gemilerle bir yandan denizlerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik oşinografya koşulları araştırılırken, bir yandan da çalışmalar iç sulara kaydırılmış ve göllerin biyolojik özellikleri, balıklandırması ve balık üretilmesi gibi konularda çalışmalar yapılmıştır.

Gene aynı dönemde, İzmir Üniversitesi deniz biyolojisi laboratuvarı da benzer konularda araştırmalar yapmakta idi. 1982'de YÖK yasası'nın yürürlüğe girmesi, üniversiteler düzeyinde deniz ve balıkçılıkla ilgili kuruluşlar bakımından .yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. YÖK teşkilat kanunu ile Hidrobiyoloji enstitüsü kaldırılırken, üniversitelerde deniz bilimleri ve balıkçılık konularında öğretim ve araştırma yapmakla görevli birçok yeni kuruluş açılmıştır. Günümüzde bunlardan enstitü düzeyinde örgütlenmiş olanlar ODTÜ’ye bağlı Erdemli deniz bilimleri enstitüsü (araştırma gemisi: Bilim), İstanbul Üniver sitesi deniz bilimleri ve coğrafya enstitüsü (araştırma gemisi: Arar), Dokuz eylül üniversitesi deniz bilimleri ve teknoloji enstitüsü (araştırma gemisi: Piri Reis), Karadeniz üniversitesi Sürmene deniz bilimleri ve teknoloji enstitüsü'dür.

Yüksekokul olarak kurulanlar ise İstanbul, Ege, Çukurova ve Fırat üniversitelerine bağlı su ürünleri yüksekokullarıdır. Adı geçen yüksekokullar deniz biyolojisi, balıkçılık ve su ürünlerim değerlendirme gibi konularda uzmanlaşmış meslek adamı yetiştirmeye yönelik dört yıllık lisans öğretimi yapmaktadır. Ayrıca bunlardan Ege üniversitesinin Urla'da, İstanbul Üniversitesi'nin Sapanca gölü ve Gökçeada’da çeşitli projeler yürütebilecek biçimde donatılmış birer araştırma merkezi vardır. Deniz bilimleri enstitülerinin çalışmaları daha kapsamlıdır: yüksek lisans ve doktora öğretimi yanında, ilk aşamada denizlerin kirlenme sorunları da içinde olmak üzere, tüm oşinografik koşulları belirlemeyi amaçlayan bir "ulusal deniz araştırma programı" çerçevesinde yürütülen çeşitli ölçüm ve incelemeleri de kapsamaktadır. İlgili birçok kuruluşun katılmasıyla belirlenen bu araştırma programının koordinatörlüğü 1738 sayılı yasayla Seyir, hidrografi ve oşinografi dairesi başkanlığı' na verilmiştir (araştırma gemisi: Çubuklu). Bu çalışmalara sözkonusu bakanlıktan başka, özellikle Tarım, orman ve köy işleri bakanlığı'nın üç genel müdürlüğü de (koruma ve kontrol, proje ve uygulama: teşkilatlanma ve destekleme genel müdürlükleri) gerek doğrudan, gerek projeler vermek ve desteklemek suretiyle katılmaktadır.

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 3 Ağustos 2017 20:41
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
3 Ağustos 2017       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Balık avlama, üretme ya da satma uğraşı.
Dünya nüfusunun beslenmesinde büyük rolü bulunan bir gıda sanayiidir. Ticarî balıkçılık ve amatör balıkçılık olmak üzere ikiye ayrılır. Birçok ülkenin ekonomisinde önemli yeri olan ticarî balıkçılık, genellikle açık denizlerde ve orta tonajlı gemilerle yapılır. Tutulan balıkların %88'i deniz, %12'si ise tatlı su balıklarıdır. Balıkçılıkta birinci sırayı alan Japonya'yı ABD, Sovyetler Birliği, Norveç, İngiltere, Kanada ve İspanya izler.

Yalnız Japonya'nın avladığı balık miktarı yılda 10 milyon tonun üstündedir. Bu ülkelerin balıkçı filoları, tutulan balıkları yerinde işleyebilecek aygıtlarla donatılmış durumdadır. Türkiye'de avlanan balıkların büyük bir kısmı Marmara Denizi'nden ve Boğazlardan, üçte biriyse Akdeniz ve Karadeniz'den elde edilir (yılda toplam 325.000 ton kadar). Çevre kirlenmesi, aşırı ve dikkatsiz avlanma gibi nedenlerden ötürü, birçok balıkçılık alanında balıkların soyları tükenmektedir. Bu olumsuz gelişmeyi durdurmak amacıyla çeşitli önlemler alınmakta, balık avcılığını düzenleyen yasalar çıkartılmaktadır.

Birleşmiş Milletler'e bağlı Besin ve Tarım Örgütü'nün (FAO) düzenlediği bilgilere göre, dünyada tutulan balıkların %43'ü taze olarak, %20'si tütsülenerek, %17'si çeşitli besinlere katılarak, %9'u konserve biçiminde pazarlanmakta, kalanıysa başka amaçlarla kullanılmaktadır. II. Dünya Savaşı'nı izleyen dönemde birçok ülke, balıkçılık filolarını genişletti ve geliştirdi. Bir spor dalı olarak değerlendirilen amatör balıkçılıkta da avlanma yöntemleri, oltalar vb. konularda gelişmeler görüldü. 20. yüzyılda amatör balıkçılık alanındaki önemli bir gelişme, olta çubuklarına makaraların yerleştirilmesi ve metal parçaların eklenmesi oldu.
Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs
Son düzenleyen Safi; 3 Ağustos 2017 20:47
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
3 Ağustos 2017       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
AMATÖR BALIKÇILIK
Tarih boyunca insanlar için önemli geçim kaynaklarından biri olan balıkçılık, 17. yüzyılda değişik malzemelerin kullanılmaya başlanmasıyla büyük bir gelişme kaydetmiştir. Bugün balıkçılıkta çok çeşitli malzemeler ve balık yakalama teknikleri kullanılmaktadır. Balıkçılık bir geçim kaynağı olmasının yanı sıra, doğayla içiçe yapılan dinlendirici bir hobidir. Balıkçılık amatör olarak yapılsa bile, bazı temel noktalar ve malzemeler bilinirse hem daha zevkli hem de daha kolay yapılabilir. Ancak kolaylaştırıcı yöntemleri olsa da balıkçılık sabır gerektirir. Balıkçılık kullanılan malzemelere göre; olta , ağ ve zıpkın balıkçılığı olmak üzere 3 gruba ayrılmaktadır.
  1. Ağ balıkçılığı : Profesyonel olarak, yani gelir elde etmek amacıyla, yapılan balıkçılık türüdür.
  2. Zıpkın balıkçılığı : Hobi olarak yapılan bir balıkçılık türüdür. Zorluğu dolayısıyla, daha çok dalış sporlarıyla ilgilenen kişiler zıpkın balıkçılığını tercih etmektedirler.
  3. Olta balıkçılığı : Balıkçılıkla hobi olarak uğraşan insanların çoğu ise olta balıkçılığını tercih etmektedirler; çünkü olta balıkçılığı diğer balıkçılık türlerine göre hem daha kolay hem de daha ucuzdur. Olta balıkçılığı, olta takımlarının kullanım şekline göre tekneden ya da kıyıdan yapılmaktadır.
Olta balıkçılığında kullanılan malzemeler:
Misina: Olta iplerine verilen genel addır. Misina ipleri günümüzde naylondan yapılmaktadır. Balık avlarken kullanılacak misinanın kalınlığı; avlanmak istenilen balığın büyüklüğüne ve türüne göre belirlenmelidir. Çoğunlukla küçük balıklar için ince misinalar, büyük balıklar için ise daha kalın misinalar tercih edilir. Fakat bazı büyük balıkların avında, balıkların misinayı farketmemesi amacıyla ince misina da tercih edilebilir.
  • Mantar: Misinanın sarıldığı, mantardan yapılan, dikdörtgen şeklindeki malzemedir. Oltanın kolay ve rahat kulanılabilmesini sağlar. Ancak bunun için mantarın, misinanın uzunluğu ile doğru orantılı olması gerekmektedir; misina ne kadar uzun olursa mantar da ona göre büyük olmalıdır. Olta takımının üzerindeki iğnelerin mantara saplanarak muhafaza edilebilmesi de mantarın diğer bir avantajıdır.
  • Beden: Olta takımında, ağırlık ile olta ipi arasındaki tek parçalık iptir. Dişli balıklar avlanırken balığın ‘beden’i keserek kaçmasını engellemek için çelikten yapılmış bedenler kullanılır.
  • Köstek: Bedenle iğne arasındaki misinadır. Uzunluğu, oltayı kullanacak kişiye bağlıdır. İstenilen boyda bağlanabilir; ancak çok da uzun olmamalıdır.
  • Fırdöndü: Misina av sırasında çeşitli nedenlerden dolayı kendi ekseni etrafında döner. Bu dönme en fazla ‘beden’ kısmında olduğundan dolayı ‘beden’den oltaya geçiş kısmında ‘fırdöndü’ kullanılır. Fırdöndüler genellikle pirinçten yapılmaktadır.
  • İskandil (kurşun): Oltanın dibe batmasını sağlayan ve genellikle kurşundan yapılan olta malzemesidir. Kurşundan yapıldığı için halk arasında ‘kurşun’ olarak adlandırılır. İskandil derinlikle doğru orantılı olarak kullanılır; derinlik arttıkça iskandilin ağırlığı da artmalıdır. Fakat balık avlanan yerin zemini kayalık ise, derinlik ne kadar olursa olsun, oltanın kayalara takılmasını engellemek amacıyla yaprak (hafif) kurşun kullanılmalıdır. İskandil, gerekli halllerde çok daha çabuk değiştirilebilmek amacıyla oltanın en ucuna bağlanır.
  • Şamandıra: Yüzey balıklarını yakalarken oltanın dibe batmasını engellemek amacıyla kullanılan malzemelerdir. Adi şamandıra (gündüzleri kullanılır), ışıklı şamandıra ve sesli şamandıra olmak üzere 3 değişik çeşidi vardır.
  • Zoka: Genellikle dişli balıkları avlarken kullanılan, sapına kurşun dökülmüş iğnelerdir. Tuzlu suda avlanırken, balıkların ilgisini çekmek amacıyla, civayla kaplanmış zokalar tercih edilir. Tatlı suda ise normal zokalar kullanılmaktadır.
  • Çarpma: Genellikle balığın çok olduğu yerlerde kullanılan, üç iğneden oluşan ve denizcilikte kullanılan çapaya benzeyen bir malzemedir. Çarpma, tekneden veya dik kıyılardan balığın çok olduğu bölgeye doğru sallandırılır. Balıklar çarpmanın üst kısmından geçerken, çarpma hızla çekilerek balıklar yakalanır.
Olta balıkçılığında kullanılan yapay yemler:
  • Kaşık: Metalden yapılan yapay yem çeşididir. Amaç balıkların dikkatini çekmek ve kaşığa saldırmalarını sağlamaktır. Kaşığa saldıran balıklar kaşığın ucundaki iğnelere takılarak yakalanmaktadır. Genellikle parlak gümüş veya renkli metalden yapılırlar. Sabit ve döner gövdeli olmak üzere iki tip kaşık bulunmaktadır.
  • Plastik yem : Genellikle tatlı suda kullanılan bir yapay yem çeşididir. Amaç, kaşıkta olduğu gibi, balığın dikkatini çekerek yeme saldırmasını sağlamak ve balığı yakalamaktır. Solucan, sülük ve yavru balık gibi değişik şekillerde plastik yem çeşitleri bulunmaktadır.
  • Yapay balık: Ağaç veya plastikten yapılan, hem deniz hem de tatlı su balıkçılığında kullanılan, yapay yem çeşididir. Dalan, yüzen, dengelenmiş, su üstünden gelen, titreşip ses çıkartan, parçalı gibi birçok çeşidine rastlamak mümkündür
RAPALA ( Sahte yem )
Balık avcılığıyla uğraşanlar bu kelimeyi mutlaka duymuşlardır “rapala” nedir bu rapala ne işe yarar nereden çıkmış ne amaçlı kullanılıyor bunları bilmenizde yarar var. Ben de amatör arkadaşlarımız için bugün bu konuda biraz bilgi vermek istedim.

Öncelikle rapala nedir sorusundan başlayalım. Rapala balıkları avlamak için kullanılan sahte yemdir. Rapalalar değişik balık şekillere benzeyen parlak maddeden yapılmış ve ses çıkartabilen bir sahte yemdir. Aşağıda gördüğünüz birkaç rapala örneğine bakarak söylediğimi daha iyi anlayabilirsiniz.

Rapala denizde balık gibi yüzerek avcı balıkları yakalamak için kullanılır. Rapalanın gerçek balık hareketleri ile yüzmesi çok önemli. Tabi sizde bu hareketleri rapalaya vermeniz gerekir.
Ad:  1.JPG
Gösterim: 531
Boyut:  119.1 KB
Son düzenleyen Safi; 3 Ağustos 2017 20:50
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

14 Ocak 2012 / dilara_19 Cevaplanmış
5 Şubat 2013 / Misafir Cevaplanmış
6 Aralık 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
12 Mayıs 2014 / Misafir Cevaplanmış
6 Şubat 2015 / Misafir Cevaplanmış