Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
2 Aralık 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

çevre koruma


doğal kaynakların ya da belli bir ekosistemdeki bütün çevrenin, yasâl, kurumsal, bilimsel ve teknolojik düzenlemelerin de yardımıyla planlı biçimde korunması. 20. yüzyıl sonlarında, insanlığa, erişilebilen en yüksek yaşam düzeyini sağlama amacını içermeye başlamıştır.

Besin, su, hava, ısı gibi yaşamı sürdürmek için gerekli kaynaklar binlerce yıldır insanlar tarafından kullanılmaktadır. Ama günümüzde artan nüfus baskısı, gelişmiş teknoloji ve insanların artık yalnızca temel gereksinimlerin karşılanmasıyla yetinmeyip dinlenme, eğlenme vb etkinlikler için de yeterli alan ve kaynaklar istemesi, doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırmıştır. Belli bir yaşam düzeyi sağlamak için tarımda ve bilimde gelişkin tekniklerin kullanılması gerekir. Doğal kaynakların gelecek için de korunması gerektiğinin bilincini taşıyan akılcı bir yaklaşımla bu kaynakların kullanımının denetlenmesi, doğadaki besin kaynaklarının tükenmemesini ve doğal çevrenin bozulup yok olmamasını sağlayacaktır.
İlk insanların çevreyi korumak için önlemler almasına gerek yoktu; zaten sayıları çok azdı ve teknolojileri de çevreye önemli bir zarar veremeyecek kadar kısıtlıydı. Çok sayıda insanı bir araya toplayan kentlerin gelişmesiyle çevre kirlenmesi gibi sorunlar da ortaya çıkmaya başladı. Antik Çağdan kalma buluntularda çevre kirlenmesine ilişkin kanıtlara rastlanır. AtinalIlar ve Romalılar her türlü atığı kent dışında açılan çukurlara boşaltırdı.

Tarihçilere göre, Roma’da görülen pek çok salgın hastalığın başlıca nedeni bu çukurlara cesetlerin de atılmasıydı. Ortaçağda kentlerin daha da gelişip karmaşıklaşmasıyla çevre kirlenmesi önemli boyutlara ulaşmaya başladı. Caddelere ve suyollarına çöp dökülmesini önlemek için çeşitli yasal önlemler alındı ve hava kirliliğine karşı ilk yasa 1273’te İngiltere’de çıkartıldı. Yaklaşık 1306’da Londra’da bir adam kömür yaktığı için idam edildi ve 1388’de Parlamento, hendeklere ve akarsulara çöp dökülmesini yasakladı. Ama ne çöp dökmeye, ne de kömür yakmaya karşı getirilen yasal önlemler etkili olabildi. Çöpleri pencereden caddeye boşaltma alışkanlığı, ortaçağ ve Rönesans dönemi boyunca sürdü.

Sanayi Devrimi’yle birlikte, çevre kirlenmesinin etkileri de ilk kez kendini göstermeye başladı. O dönemin teknolojisi, dar alanlarda yoğunlaşmış sanayi tesislerinin yol açtığı kirlenme ve gürültüyü önlemeye yeterli değildi. Klorür, amonyak, karbon monoksit ve metan gibi hava kirleticilerin etkisiyle bronşit ve zatürree olayları artmaya başladı. Sanayi atıkları su kaynaklarında da kirlenmeye yol açtı. Sanayileşmenin ilk geliştiği ülkelerden Ingiltere’de, 19. yüzyıl ortalarında, yoğun nüfuslu bölgelerdeki su kirlenmesi ciddi bir sorun durumuna gelmişti. Bu dönemde Thames Irmağından yükselen kötü kokular Londralıların yaşamını oldukça güçleştiriyordu. Bu arada, su kaynaklarına boşaltılan sanayi atıkları pek çok kolera ve tifo salgınına neden oldu. 19. yüzyılda Avrupa’da, havayı kirleten, insan sağlığı için tehlike yaratan, gürültü yapan işletmelere karşı çeşitli cezalar da içeren önlemler uygulamaya kondu. Bunun ilk örneği, 15 Ekim 1810’da Fransa’da çıkartılan bir yasadır. İngiltere’de de, 1821’de buhar makinelerinin sağlığa zararlı etkilerini, 1857’de de hava kirlenmesini önlemek amacıyla birer yasa çıkartıldı. 1881’de de ABD’de, Chicago kentindeki yoğun hava kirliliğine karşı benzer bir yasa çıkartıldı.

20. yüzyılda sanayinin hızla gelişip yaygınlık kazanması, kentlerin büyümesi, yaygın motorlu taşıt kullanımı, nükleer enerji üretimi ve yeni kimyasal maddelerin, zararlı ilaçlarının ve plastiğin geliştirilmesiyle çevre kirlenmesi çok ciddi boyutlara ulaştı. Özellikle motorlu taşıtlar yüzünden, pek çok büyük kentte hastalık ve ölümlere yol açan aşırı hava kirliliği dönemleri yaşandı. Aralık 1930’da, Belçika’nın sanayi bölgelerinden Meuse Irmağı vadisinde 4 gün süren sis, 60 kişinin ölümüne ve yüzlerce insanın hastalanmasına yol açtı. 1950’ler ve 60’larda da çeşitli yerlerde benzer olaylar görüldü.
64392d1497378257 cevre kirliligi 1

II. Dünya Savaşı’ndan sonra sanayideki elişmenin büyük bir ivme kazanması çevre irlenmesini artırırken, çevre sorunlarına karşı duyarlığın ve ilginin de gelişmesine neden oldu. Batı Avrupa’da, çevrecilerin ve başka baskı gruplarının verdiği mücadeleler sonucunda pek çok siyasal parti çevre sorunlarını da programına almak zorunda kaldı, bu konuda yasalar çıkartıldı ve kamuoyunda çevre kirlenmesine karşı duyarlık gelişmeye başladı. 1970’lere değin çeşitli ülkelerde, hava kirlenmesini önlemeye yönelik pek çok yasa çıkartıldı.

1972’de Stockholm’de toplanan Dünya Çevre Sorunları Konferansında sulardaki kirlenmeye ağırlık verildi; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 19 Mayıs 1972’de kabul ettiği Avrupa Toprak Antlaşması da su ve toprak kirlenmesinin önlenmesine yönelik hükümler içeriyordu. İtalya’da 21 Kasım 1984’te çıkartılan ve 1 Ocak 1991’de yürürlüğe giren yasa ile doğanın yok edemeyeceği malzemelerle üretilmiş olan ambalaj ve paketleme yasaklandı. Böylece, uzun vadede çevre kirlenmesinin başlıca öğelerinden biri olan plastik ürünlerine karşı önlem alındı. Çevre koruma çalışmalarının bakanlıklar düzeyinde örgütlü biçimde yürütülmesi, Hollanda, Belçika, Avusturya ve Almanya’da Sağlık Bakanlığı içinde; Kanada, İsveç ve Japonya’da Tarım Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve benzeri bakanlıklarda; Türkiye, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde ise yalnızca çevre sorunlarına ayrılmış bakanlıklarda gerçekleştirilir.

Ösmanlı döneminde, 19. yüzyılda tarihsel ve kültürel varlıkların korunmasına ilişkin çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı ve gerek Osmanlı, gerek Cumhuriyet dönemlerinde çevre sorunları benzer yasalar içinde ele alındı. Doğrudan doğal çevrenin korunmasına yönelik ilk düzenleme 9 Ağustos 1983 tarihli Çevre Kanunu’dur. Daha önceki Belediye Kanunu ve Hıfzıssıhha Kanunu’nda da çevre korumasına ilişkin hükümler yer almakla birlikte, bunlar dağınık ve yetersizdi. Çevre Kanunu, çevre koruma alanında ilke ve hedefleri belirleyecek, bu konudaki plan ve programlan inceleyip onaylayacak ve eşgüdüm sağlayacak bir Yüksek Çevre Kurulu ile doğrudan başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı ve iller düzeyindeki Mahalli Çevre kurulları öngörüyordu. Çevre Müsteşarlığı, 8 Haziran 1984 tarihli kanun hükmünde kararnameyle Çevre Genel Müdürlüğü adını aldı. Kasım 1989’da Başbakanlık Özel Çevre Koruma Kurul Başkanlığı, Ağustos 199l’de Çevre Bakanlığı kuruldu.

903 sayılı kanun hükümlerine göre 1 Şubat 1978’de Ankara’da kurulan Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, ülkede çevre sorunlarıyla ilgili araştırma, yayın, kamuoyu eğitimi gibi çalışmaları yürüten en etkili gönüllü kuruluştur. Türkiye’nin çevre sorunlarının dökümünü yapan, Çevre Kanunu’nu hazırlayan, nü- fus-çevre-ekonomi-ekoloji ilişkileri üzerine konferanslar ve yarışmalar düzenleyen vakıf, kuruluşundan bu yana geçen sürede elli kitap çıkartarak Türkiye’de çevre konusundaki yayın eksikliğini de gidermeye çalışmıştır.

Çevre Kanunu’nun içerdiği en önemli ilkeler şunlardır:
1) Çevrenin korunması hedefine ulaşmak için alınacak önlemler kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkilememelidir.
2) Çevre kirlenmesinin önlenmesi, sınırlandırılması ve kirlenmeyle mücadele için yapılacak harcamalar kirleten tarafından karşılanır (kirleten öder ilkesi).
3) Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenlerin neden oldukları zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmeleri için kusurlu olmaları koşulu aranmaz. Kirletme yasağını (m. 8) çiğneyenler için o yerin en büyük mülki amiri tarafından verilecek ağır para cezaları öngörülmüştür (m. 20-23). 1990’da çıkarılan Kıyı Kanunu da kıyıların korunmasını öngören hükümler içermektedir.
Türkiye’de, sanayi ve kentleşmede hatalı yer seçimi, çevre sorunları konusunda bilgi eksikliği ve birçok somut örneğe karşın konunun yeterince önemsenmeyişi çevre sorunlarını artırmaktadır. Başlangıçta ağırlıklı olarak hava kirliliği çerçevesinde gündeme gelen çevre sorunlarının öbür boyutlarının da gitgide önem kazanması sonucunda 1980’lerin ikinci yarısından başlayarak çevre koruma sorunu sıkça gündeme gelmiş ve kamuoyunun duyarlılığı gitgide artmıştır. Yurttaşların kendi girişimleriyle oluşan gönüllü çevreci hareketlerin elde ettiği başarılardan biri, Gökova’da planlanan termik santralın yapımının, büyük çevre kirliliğine olaçacağı gerekçesiyle 1991 sonunda hükümet tarafından durdurulmasıdır.

1980’lerde gerçekleşen ve uzun vadeli etkileri olan bazı önemli olaylar da, çevre korumanın ne kadar ciddi ve acil biçimde ele alınması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Bunlardan bazıları, 1984’te Hindistan’daki Bhopal’da ABD şirketi Union Carbide Corporation’a bağlı bir böcek ilacı fabrikasından yaklaşık 45 ton metil izosiyanat gazının çevreye yayılması, 1986’da SSCB’deki Çernobil Nükleer Santralı’nda gerçekleşen ve 30’u aşkın ölümün yanı sıra zaman içinde pek çok kanser olayına yol açacağı sanılan kaza, 1987’de Sandoz ilaç fabrikasından sızan kimyasal maddelerin Ren Irmağındaki canlıların yok olmasına ve ırmağın yıllarca temizlenemeyecek biçimde kirlenmesine neden olması, gene aynı yıl çeşitli sanayi ürünlerinde kullanılan kloroflüorokarbonlarm atmosferdeki ozon tabakasının incelmesine yol açtığının belirlenmesi ve atmosferde biriken gazların bir tür “sera etkisi” göstererek bütün gezegende sıcaklığın yükselmesine neden olduğunun saptanmasıdır.

Toprak Kirliliğinin Önlenmesi İçin Neler Yapılabilir?

  • Verimli tarım topraklarında yerleşim ve sanayi alanları kurulmamalı yeşil alanlar arttırılmalıdır.
  • Ev ve sanayi atıkları toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp depolanmalı ve toplanmalıdır.
  • Yapay gübre ve tarım ilaçlarının kullanılmasında yanlış uygulamalar önlenmelidir.
  • Nükleer enerji kullanımı bilinçli şekilde yapılmalıdır.

Su Kirliliğinin Önlenmesi

  • Arıtma tesisleri kurulmalı ve özenle işletilmeli
  • Belirli yerlerde nüfus artışının önüne geçilmeli
  • İnsanlar bilinçlendirilmeli
  • Su kaynaklarının korunması için iyi politikalar geliştirilmeli,plan ve programlar yapılmalı
  • Hava ve toprak kirliliğine sebep olan faktörler ortadan kaldırılmalıdır

Hava Krililiğinin Önlenmesi İçin Neler Yapılabilir?

  • Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb. enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
  • Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık verilmelidir.Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Böylece otomobil egzoslarının neden oılduğu kirlilik azaltılabilir.
  • Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.
  • Yeşil alanlar arttırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.
  • Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmamalıdır
BAKINIZ
Çevre Kirliliği
Su Kirliliği
Toprak Kirliliği
Hava Kirliliği
Gürültü Kirliliği
Işık Kirliliği ve Enerji Tasarrufu
Radyasyon Kirliliği
Çevre Nedir? Çevre Hakkında Genel Bilgiler
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2017 19:01