Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
28 Haziran 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kan Hücreleri ve Kan Hücrelerinin Görevleri
İnsan kanı plazma denen sarımsı renkte bir sıvı ile bu sıvının içinde yüzen kan hücrelerin­den oluşur. Plazmanın yaklaşık yüzde 90'ı su, geri kalan bölümü suda erimiş maddelerdir:
Ad:  kan hücreleri.jpg
Gösterim: 16975
Boyut:  47.4 KB
  • Albümin, fibrinojen ve globülinler gibi plaz­ma proteinleri
  • Glikoz, aminoasitler, yağlar, mineral tuzları ve vitaminler gibi besin mad­deleri
  • Karbon dioksit ve üre gibi atık madde­ler
  • Hormonlar
  • Antikorlar
Bu sıvının içinde, değişik görevleri olan üç tip hücre bulunur:
  • Alyuvarlar (Eritrositler)
  • Akyuvarlar (Lökositler)
  • Trombositler (Kan pulcukları)
Alyuvarlardın sayısı öbür kan hücrelerinin hepsinden daha fazladır: 1 mm kanda yakla­şık 4-5 milyon alyuvar, buna karşılık yalnızca 7 ya da 8.000 kadar akyuvar bulunur. Kanın kırmızı gözükmesinin nedeni de plazmanın içinde yüzen milyonlarca alyuvardır.
Ancak bir mikroskopla görülebilen alyu­varlar, tıpkı bir tavla pulu gibi kenarları daha kalın, ortası hafifçe çukur olan yuvarlak ve yassı, çekirdeksiz hücrelerdir. Bir alyuvarın yaklaşık üçte biri, demirli bir bileşik olan ve kana kırmızı rengini veren hemoglobin''den oluşur. Öbür omurgalıların alyuvarlarında da aynı bileşik bulunduğu için hepsinin kanı kırmızıdır. Oysa yumuşakçaların kanındaki kimyasal madde plazmaya mavi, halkalısolucanlarda ise yeşil renk verir.
Ama hemoglobinin asıl görevi kanı renk­lendirmek değil dokulara oksijen taşımaktır. Kan akciğerlerdeki kılcal damarların içinde akarken, solunum yoluyla akciğerlere dolmuş olan havanın oksijeni kana geçerek alyuvarlardaki hemoglobine bağlanır. Daha sonra kan bütün vücudu dolaşırken de oksijen hemoglobinden ayrılarak hücrelere geçer.
Alyuvarlar kemik iliğinde yapılır ve her birinin yaklaşık 120 gün kadar ömrü vardır. Ömrünü tamamlayan yaşlı alyuvarlar parçala­narak yok olurken bunların yerini kemik iliğinde yapılan yeni hücreler alır. Vücuttaki alyuvarların sayısı o kadar çoktur ki, ölenlerin yerini almak üzere dakikada 2 milyon kadar alyuvar kana karışır.
Akyuvarlar alyuvarlardan daha büyük, ama sayıca daha azdır. İnsan kanında ortalama 500 alyuvara karşılık bir tek akyuvar bulunur. Ama vücuda bir mikrop ya da yabancı bir madde girdiğinde akyuvarların sayısı hızla artar. Çünkü bunlar vücudu savunmakla gö­revli olan koruyucu hücrelerdir. Üstelik bu kan hücreleri alyuvarlar gibi her zaman kan plazmasının içinde yüzmek zorunda da değil­dir; kılcal damarların duvarlarından dışarı çıkıp dokulara girebilir ve mikroplarla savaş­mak üzere vücudun her yanına ulaşabilir.
Çekirdekli kan hücreleri olan akyuvarların birbirinden farklı yapıda beş değişik tipi, bunlardan çoğunun da ayrı bir savunma yön­temi vardır. Hastalık yapıcı bakteri ya da virüsler kana girdiği anda akyuvarlar çoğalır ve bu mikrobu yok etmek üzere harekete geçer. İçlerinden bir bölümü bakterinin çev­resini kendi hücresiyle sarar ve içine aldığı mikrobu yavaş yavaş sindirir. Bu olaya fagosi­toz denir. Bazı akyuvarlar ise mikroplarla doğrudan savaşmak yerine antikor denen maddeleri üretir. Bu kimyasal madde zararlı hücreleri bulur ve gidip üzerine kenetlenerek ya etkisiz duruma getirir ya da yok eder. Bu savaşta genellikle çok sayıda akyuvar da ölür ve hepsinin kalıntıları birbirine karışarak irin denen kirli sarı renkte, yapışkan bir sıvı halinde yaralardan dışarı atılır.
Akyuvarların vücuttaki yapım yerleri ke­mik iliği, dalak ve lenf düğümleridir. Nitekim vücudun savunmasında ve bağışıklık sistemin­de temel rol oynayan lenf sıvısında hücre olarak yalnızca akyuvarlar bulunur.
Trombositler hem akyuvarlardan, hem al­yuvarlardan çok daha küçüktür; ama kanın pıhtılaşmasını sağlamak gibi çok önemli bir görevleri vardır. Deride bir çizik ya da kesik olduğu zaman, damarların duvarlarındaki bu açıklıktan sızan kan dışarı akmaya başlar. Bu durumda, kan plazmasındaki fibrinojen mad­desi trombositlerin yardımıyla pıhtı oluştur­mak üzere harekete geçer. Fibrinojen dama­rın dışına çıkarak havayla karşılaştığı anda küçük, yapışkan iplikçiklere dönüşür ve başta trombositler olmak üzere bütün kan hücrele­rini birbirine bağlayarak süngersi bir kütle oluşturur. Pıhtı denen bu madde damardaki kesiği bir tıkaç gibi kapatarak kanamayı engeller.
Erişkin bir insanın vücudunda 5-6 litre kadar kan vardır ve sağlıklı bir insan 1-2 litre kan kaybettiğinde vücut bu eksiği kısa sürede giderebilir. Ama ağır kanamalarda insan kan kaybından ölebilir.
Pıhtılaşmış kan artık eskisi gibi kırmızı renkli, homojen bir sıvı değildir. Fibrinojen ile kan hücreleri birleşerek koyu renkli bir pıhtı kütlesi halinde topaklaşmış, geride açık sarı renkli bir sıvı kalmıştır. İçinde kan hücreleri ve pıhtılaştırıcı plazma proteinleri olmayan bu sıvıya serum denir. Doktorlar insanları bazı bulaşıcı hastalıklardan korumak için atların kan serumundan yararlanırlar. Ata belirli bir hastalığın mikrobu verildiğinde hayvanın kanında antikorlar oluşur ve bu bağışık serum insana şırınga edildiğinde o hastalığa karşı bağışıklık kazandırır. Hücrelere oksijen ve besin taşımak, atıkları uzaklaştırmak ve vücudu mikroplara ya da zararlı maddelere karşı savunmak kanın gö­revlerinden yalnızca bir bölümüdür. Bunların dışında, iç salgıbezlerince üretilen hormonları dokulara taşıyarak vücut işlevlerinin düzen­lenmesine ve iç dengenin korunmasına yar­dımcı olur. Ayrıca, kalori­fer borularında dolaşan suyun yapının her yanını ısıtması gibi, kan da kalp ve karaciğer gibi enerji üreten organlardan aldığı ısıyı vücudun öbür bölümlerine taşıyarak bütün vücudun hep aynı sıcaklıkta kalmasını sağlar.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 20 Haziran 2016 23:34
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!