Arama


The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
8 Haziran 2010       Mesaj #2
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
Ulusal Kurtuluş Mücadelesi Dönemi ve 1921 Anayasası
Yapılan tüm değişikliklere ve meşruti bir anayasal sürece girildiği halde, Balkan savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Osmanlı Devleti'nin çöküş sürecini hızlandırmış ve anayasanın uygulanmasını engellemiştir. Birinci Dünya Savaşının ardından, Mondros mütarekesi ile toprakların işgal edilmesi, ülkede bir birine zıt iki görüşün doğmasına yol açmıştır. İstanbul hükümeti, işgalci devletlerin bir memuru gibi çalışmakta ve herhangi bir direnişi göze almamaktaydı. Buna karşılık Müdafaa-i Hukuk taraftarları ulusal kurtuluş mücadelecisini başlatmışlardır. Ancak bu hareketin karşısındaki en büyük güç işgalci devletlerle işbirliği yapan İstanbul hükümetidir.
Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihi ulusal egemenliğe geçiş çabasının ilk basamağıdır. 23 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum ve 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas kongreleri bu çabayı destekleyen çalışmalardır. Yapılan tüm bu direniş hareketlerine engel olamayan İstanbul hükümeti Mebusan meclisi seçimlerinin yapılmasına izin vermek zorunda kaldı.
Müdafaa-i Hukuk taraftarlarının üstünlüğü ve kazandığı seçimle sonucunda, çalışamaz duruma gelen meclis 28 Ocak 1920 tarihinde Misak-ı Milli’yi kabul ederek dağılmıştır. Mustafa Kemal bunun üzerine tüm illere bir genelge göndererek, Ankara’da toplanacak olan “Olağan üstü yetkileri haiz” bir meclis için seçimlerin 15 gün içerisinde yapılmasını istemiştir. Böylece, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Bu meclis, hızlı karar alabilmek ve kararı uygulayabilmek için ilk iş olarak yürütme fonksiyonunu oluşturdu. Yürütme organını oluşturan icra vekilleri (bakanlar), meclis üyelerinden ve yine meclis tarafından seçiliyordu. Bir devlet başkanlığı makamının yaratılması da, siyasal nedenlerle uygun görülmemişti Osmanlı Türk anayasacılık tarihinde ilk kez, meclis hem yasama hem de yürütme yetkisini tek başına ele geçirmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin dayandığı ilkeler 20 Ocak 1921 Tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile daha da açılığa kavuşturuldu. Kuruluş savaşı içindeki kuruluş yıllarının devlet yapısını belirleyen 1921 anayasası çok kısa bir belgedir. 23+1 ek madde olmak üzere 24 maddeden oluşur. Anayasaların geleneksel bölümlerinden yalnızca birini, devletin temel kuruluşunu gösterir. Hak ve özgürlükler bölümü, ön sözü, değiştirilme yöntemini gösteren hükümleri yoktur. Yani bu anayasa acil gereksinimleri karşılamak için geçici olarak hazırlanmış bir belge gibidir.
1921 Anayasası, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim biçimi halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etme esasına dayalıdır.” diye birinci maddesi ile Türkiye’de Cumhuriyeti yalnız fiilen değil hukukende kurmuştur. Şüphesiz 1921 anayasasının getirmiş olduğu en önemli yenilik “Milli Egemenlik” ilkesidir. Bu maddeye 1923 tarihinde eklenen “Türkiye devletinin Hükümet biçimi cumhuriyettir.” cümlesi adın resmen konmasından oluşmaktadır. 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1921 Anayasasının 1. maddesiyle Cumhuriyet esasını tanımlamış ve kabul etmiş bulunuyordu.
1921 Anayasası güçler ayrılığı ilkesini değil, güçler birliğini kabul etmiş ve meclis hükümeti sistemini benimsemiştir. Meclis hükümet sistemi yasama ve yürütme yetkilerinin yasama organında birleşmesiyle oluşan kuvvetler birliği sistemidir. Bu yönetim biçiminde yasama ve yürütme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde toplanmıştır. Bir devlet başkanlığı kurumu oluşturulmamıştır. Bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmekte ve istenildiği zaman yine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından değiştirilebilmektedir. Bakanlar kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı herhan gibi bir hukuki yaptırım imkanına sahip değildir. [10] 1921 anayasası şekli ve içeriği ile o zaman ki olağan üstü ve acele ihtiyaçları karşılayacak sınırlı fakat gerekli hükümler içeriyordu. 1921 anayasası siyasi iktidarın icrasında sultana önemli bir yetki vermiş olan 1876 meşruti monarşisini şeklen yok etmeye cesaret edememiştir. Hatta son maddesi ile, 5 Eylül 1920 Nisab-ı Müzakereye kanunun kabul ettiği, meclisin amacı “ Saltanat ve Hilafeti kurtarmaktır.” diyerek bu makamın sahibi olarak milleti ilan etmekle monarşi ve saltanı ortadan kaldırmıştır. Ancak saltanat ve hilafet kurumlarına karşı mevcut olan geleneksel bağlılık ihtimalini göz önünde tutarak, ne devlet reisine ne de kabineye ayrı bir yer vermek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının aynı zamanda bakanlar kurulunca reislik etmesi esasını benimsemiştir.

1921 Anayasasının gerçek kimliğini ortaya koyan olay Lozan Konferansı’na İstanbul hükümet ininde çağrılması üzerine çıkarılan 30 Ekim 1922 tarih ve 307-308 sayılı meclis kararları olmuştur. Bunlara göre, 1921 Anayasası, egemenliği padişahtan alıp Osmanlı imparatorluğu’nun gerçek sahibi ve kurucusu olan millete vermiştir. O halde 1921 Anayasası ile Osmanlı imparatorluğu tarihe karışmış, yerine yeni ve Milli Türkiye Devleti gelmiştir.
Bir geçiş döneminin temel ihtiyaçları için hazırlanan bu anayasa, cumhuriyet anayasacılığı açısından “kalıcı izler bırakmış, bunların başında devlet konusundaki devrimci değişim olan Türkiye devleti” yani yeni bir devlet, yeni egemenlik anlayışı, kuvvetler birliği ve meclis hükümeti bu anayasanın kendisine özgü bir yeniliği olan “yerel yönetimler ve özerklikler” gibi hususlar gelmiştir. Anayasanın Türkiye Devleti’nden söz etmesi, aynı topraklarda yeni bir devletin kurulduğunu ilan etmektedir. Türk Devleti’nden değil de, Türkiye Devleti’nden sözü edilmesi etnik kökeni, dili, kültürü ne olursa olsun, Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan insanların siyasal birleşmesini ifade etmektedir.
13. maddesini “yerinden yönetim- yerel yönetim”e (madde 11- madde 23) ayıran bu anayasa, teorik olarak Geleneksel Merkeziyetçi sistemden ayrılmakla birlikte, ulusal iradenin tek temsilcisi olarak meclisi gören Mustafa Kemal, ağırlığını Merkeziyetçilikten yana koymuş, anayasanın vilayet ve nahiye şuraları gibi organları oluşturulmamıştır.
1921 Anayasası, 3 yıl 3 ay gibi kısa ömürlü olmuş ancak bu kısa zaman süresince kurtuluş savaşı başarıya ulaşmış, Saltanat ve Hilafet kaldırılmış ve Cumhuriyet ilan edilmiştir.

Bu anayasada en önemli değişiklik, 29 Ekim 1923 tarihli ve 364 sayılı yasa ile gerçekleştirilerek, Cumhuriyet ilan edilmiş ve böylece fiilen var olan cumhuriyetin adı konmuştur. Bu değişiklik 1921’in meclis hükümeti sisteminden 1924 Anayasasına geçişi sağlamıştır. “ Cumhuriyet, Ulusal Egemenlik ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Üstün yeri” gibi esaslar 1921 kurtuluş anayasacılığına geçen miraslardır. 1961 ve 1982 Anayasalarının fesih deyiminden kaçınıp “seçimlerin yenilenmesi” deyiminin kullanmaları ve memleketimizdeki askeri müdahalelerin de kalıcı olmak niyetini güdememeleri de, bu güçlü mirasın bir sonucudur.
1921 Anayasası modeli olan “Meclis Hükümeti” olağan üstü koşullardan doğan geçici bir seçenek ve Mustafa Kemal içinde bir ara rejimi idi. Nitekim 1923 değişikliğiyle Yürütme ayrı bir organ olarak oluşturulmuş, 1924 Anayasası da bu yolu izlemiştir.
Sonuç olarak 1921 Anayasası olağan üstü şartlarda oluşturulmuş bir anayasaydı. Bu nedenle ayrıntılı hükümlere yer verilmemiştir. 1921 Anayasası yerini 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen 1924 Anayasasına yerini bırakmıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Nisan 2016 18:54 Sebep: Düzen
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (: