Arama

Cumhuriyet Nedir?

Güncelleme: 17 Mayıs 2017 Gösterim: 28.649 Cevap: 7
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
12 Aralık 2007       Mesaj #1
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
Ad:  ataturk.jpg
Gösterim: 1350
Boyut:  25.4 KB

CUMHURİYET


Sponsorlu Bağlantılar
a. (ar. cumhurıyyet).
1. iktidarın, yetkisini toplumun verdiği vekâlete dayanarak kullandığı siyasal örgütlenme biçimi. (Bu anlamda "cumhuriyet", “monarşi"nin karşıtıdır, ama "demokrasi" anlamına da gelmeyebilir (örneğin, oy hakkının kısıtlandığı cumhuriyetlerde).
2. Bu örgütlenme biçimiyle yönetilen devlet, ülke: Türkiye Cumhuriyeti.
3. (Tamlayan olarak) cumhuriyete ilişkin: Cumhuriyet ideolojisi. Cumhuriyet yasaları. Cumhuriyet anayasası.

—Fels. J.J. Rousseau’ya göre, "Yönetim biçimi ne olursa olsun, yasalarla yönetilen her devlet cumhuriyettir. Çünkü kamu yararı ancak o zaman egemen olur ve kamu işleri ancak o zaman önem kazanır. Her yasal hükümet, cumhuriyetçidir" (Toplum sözleşmesi [Du contrat socialj, 2,6).

—Huk. Cumhuriyet savcılığı - SAVCILIK. ll Cumhuriyet savcısı - SAVCI.

— Cumhuriyet (I., II., III., IV. ve V), Fransa'da 1792'den sonra uygulanan çeşitli cumhuriyet rejimlerine verilen ad. (I. Cumhuriyet 1792-1804 yılları arası; II. Cumhuriyet 1848-1852 arası; III. Cumhuriyet 1871-1940 arası; IV. Cumhuriyet 1946-1958 arası yer almıştır. Günümüzde de sürmekte olan V. Cumhuriyet döneminin başlangıcıysa 1958 yılıdır.)

— Cumhuriyet'in bilginlere ihtiyacı yok, Fransız devrimi sırasında Devrim mahkemesi başkanının, kimyacı Lavoisier’ye verdiği yanıt. Önemli deneylerini bitirmek için süre isteyen Lavoisier, lüme mahkûm edilmiş, aynı gün giyotinde can vermiştir.

—ANSİKL. Türkiye'de cumhuriyet, Kurtuluş savaşı’ndan (1920-1923) sonra Lozan antlaşması’nı (24 temmuz 1923) izleyen günlerde, anayasada yapılan bir değişiklikle ilan edildi (29 ekim 1923). Kurtuluş savaşı başlarında İstanbul yönetimine başkaldırarak Ankara'da kurulan (23 nisan 1920) TBMM ve hükümetinin çalışma yöntemi, temelde cumhuriyet ilkesine dayanıyordu. Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun elinde olduğu ilan edilmiş, çeşitli aşamalar sonunda seçimle gelmiş bir meclisin temsil ettiği yasama gücü ile onun denetlediği bir yürütme gücü (hükümet) oluşturulmuştu. Böylece, ülkede o güne değin iktidarın dinsel ilkelere ve tek kişinin egemenliğine dayalı yapısı sarsılmış, halka dayalı ve laikliğe yönelen yeni bir yönetim doğmuştu. Lozan antlaşmasından sonra işgal kuvvetlerinin İstanbul'u boşaltmasının ardından Ankara hükümetinin İstanbul hükümetini yok saymasıyla devletin yönetim biçiminin açıklanması zorunlu hale geldi.

Yürürlükte bulunan 1921 Anayasası’nda Mustafa Kemal Paşa'nın hazırladığı tasarı doğrultusunda yapılan değişiklikle cumhuriyet resmen ilan edildi. Böylece Ankara hükümetince yürütülen, adı konmamış yönetim biçimi kesinlik kazanmış oldu. Saltanatın daha önce kaldırılmış olmasına (2 kasım 1922) rağmen halifelik bir unvan olarak bırakıldı. 3 mart 1924'te halifeliğin kaldırılması," aynı günlerde Şeriye ve evkaf vekâletinin kapatılması, öğretimde birliğin sağlanmasıyla cumhuriyet yönetimi ülkede kök salma yoluna girdi. Cumhuriyet, İstanbul'da yayımlanan günlük siyasal gazete. Başyazarlığını da üstlenen Yunus Nadi (Abalıoğlu) tarafından kuruldu (7 mayıs 1924). Yayımını günümüzde de sürdürüyor. Gazeteye, adını Mustafa Kemal (Atatürk) koydu. Yunus Nadi, Cumhuriyet'i ve Atatürk devrimlerini anlatıp savunmak amacıyla, Ankara'da yayımlamakta olduğu Yenigün’ü kapatıp. İstanbul’da da bir gazete çıkartmaya karar verdi. "Pembe köşk" de denilen, ittihat ve Terakki fırkası’nın Cağaloğlu’ndaki genel merkez binasında bulunan Matosyan basımevi'ni uygun koşullarla satın aldı. Cumhuriyet'i çıkardı. Yunus Nadi'nin ölümünden sonra gazetenin imtiyaz sahipliğini eşi Nazime Nadi üstlenirken, başyazıları oğlu Nadir Nadi yazmaya başladı. Atatürk'ün ölümünü (1938) izleyen yıllarda, gazete İnönü yönetimine karşı yayın yaptı ve çok partili döneme geçiş yılından (1945) 1954’e kadar DP'yi destekledi. Bu tarihten sonra muhalefet saflarına geçti. 27 mayıs 1960 hareketini destekledi ve daha sonraki yıllarda CHP'den yana, liberal sol bir politika izledi.

Kaynak: Büyük Larousse

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2017 00:02
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
proot - avatarı
proot
Ziyaretçi
19 Ekim 2011       Mesaj #2
proot - avatarı
Ziyaretçi

Türkiye'de cumhuriyet


Yayın yaşamına 7 000 tirajla atılan gazete, 1960'lı yıllarda 100 0001 aşan bir tiraja ulaştı. O tarihten sonra tirajında kayda değer bir artış olmamasına karşın etkin, güvenilir ve saygın bir fikir gazetesi niteliğini korudu, ilk yıllardan başlayarak çeşitli konularda (tarih, gençlik, sanat, edebiyat, ekonomi, spor, mizah vb.) özel sayfalar ve ekler verdi. 1946'dan başlayarak şiir, roman, hikâye, araştırma, makale vb. dallarda, Yunus Nadi armağanı düzenledi. 1970'li yıllarda başlayan renkli baskı modasına uymadı. 1984’te ofset baskıya geçti.
Sponsorlu Bağlantılar

Gazetenin ilk yazıişleri yönetmeni Kemâl Salih (Sel) idi. Daha sonra gazeteyi Abidin Daver, F. O. Menteşoğlu, C. F. Başkut, E. Güreşin, O. Kurtböke, Haşan Cemal, Ö. Acar yönettiler. P. Safa, A. Daver, B. Felek, H. V. Velidedeoğlu, M. C. Anday, Yaşar Kemal, i. Selçuk, O. Akbal, U. Mumcu, M. Kemal, M. Ekmekçi, M. Hekimoğlu, A. Sirmen, H. Cemal, E. Balcı vd. sürekli yazı yazdılar. Karikatürcü olarak C. Nadir (Güler), A. Ulvi (Er- soy) ve T. Oral çizdiler.

Cumhuriyet gazetesi Nadir Nadi'nin ölümünden (1991) sonra, bir iç anlaşmazlıklar dönemine girdi. Yazar ve çalışanlarından büyük bir grup gazeteden ayrıldı, baskı sayısı 120 000'den 40 000'lere düştü; sonradan gidenlerin bir kısmı döndüyse de tiraj eski düzeyine çıkmadı; gazete sahibi şirket iflasını istedi. 1992 sonuna doğru gazete çalışanları Cumhuriyet adını hak sahiplerinden kiralayarak yayını devam ettirebildiler. Cumhuriyet anıtı, İstanbul'da Taksim alanında anıt. Renkli porfirden anıtın alan düzenlemesi ve kaidesi mimar Monceri'nin ürünüdür. Heykeller, İtalyan heykelci Canonica tarafından kendi ülkesinde yapılmış (1925-1928), vapurla İstanbul'a getirilerek kaidesine oturtulmuştur. 11 m yüksekliğindeki kemer biçiminde anıtın Harbiye yönündeki cephesinde Kurtuluş savaşı (Atatürk Kocatepe'de askerler ve kadınlar arasında), istiklal caddesi yönündeki cephesindeyse Cumhuriyet Türkiyesi (sivil giysiler içinde Atatürk, İnönü, F. Çakmak, bayrak taşıyan ordu ve halk) canlandırılmışım Dar cephelerde sancaklı asker heykelleri vardır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayramı


Cumhuriyet ilan edildikten (29 ekim 1923) yaklaşık altı ay sonra (19 nisan 1924), 628 sayılı yasayla, 29 ekim günü ulusal bayram olarak kabul edildi. Yurt içinde ve yurt dışındaki Türkiye temsilciliklerinde devlet adına tören yapılması ilkesini de getiren bu yasaya, daha sonra çıkarılan (1933) 2305 sayılı yasa ve 5029 sayılı Bakanlar kurulu kararıyla kutlamalarda 21 pare top atılması da eklendi. TBMM'nin onayladığı 2739 sayılı "Ulusal bayram günleri hakkında kanun" ile dinsel bayramlar dışında tüm bayramlar aynı kapsam içine alınırken, öncesi yasalar yürürlükten kaldırılarak Cumhuriyet bayramı’nın süresi yeniden belirlendi (27 mayıs 1935). Cumhuriyet'in 10. yıldönümünde olduğu gibi 50. yılı için ayrı bir kutlama programı uygulandı: her kurum, bu 50 yıl içinde ulaştığı noktayı sergileyen özel programlarla kutlamalara katıldı. MGK'nin önerisiyle Danışma meclisi'nin benimsediği 2429 sayılı yasa, öteki bayramları (23 Nisan Ulusal egemenlik ve çocuk bayramı, 19 Mayıs gençlik bayramı, 30 Ağustos zafer bayramı) ulusal olma konumundan çıkardı ve Cumhuriyet bayramı'nı devlet adına tören yapılacak tek ulusal bayram olarak belirledi (17 mart 1981). Bayram, 28 ekim günü saat 13'te resmi ve özel kurumlara bayrak çekimiyle başlar, 29 ekim günüyle birlikte sona erer.

Cumhuriyet halk partisi


Türk siyasal partisi (9 eylül 1923 -16 ekim 1981). 9 eylül 1923’te Halk fırkası adıyla Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) tarafından kuruldu. Kurtuluş savaşı’nı yürüten siyasal örgüt, Anadolu ve Rumeli müdafaayı hukuk cemiyeti (ARMHC), her türlü particilik akımı dışında bir dernek olarak kurulmuş; savaş koşulları içinde ulusal birliği bozabileceği kuşkusuyla, particilikten kaçınılmıştı. Zaferin kazanılmasıyla ARMHC’nin görevi tamamlandı. Mustafa Kemal Paşa, yayımladığı Dokuz" umde beyannamesi'nde (8 nisan 1923), meclis çoğunluğunu bir amaç çevresinde toplamak ve ülkeyi ulusal egemenliğe dayanan siyasal bir örgüte kavuşturmak için ARMHC’nin siyasal partiye dönüştürüleceğini açıkladı. Halk fırkası adını alacak bu partinin ilkeleri, bir seçim bildirgesi ile ortaya konuldu. Bildirgede, egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu, halkın kendi kendisini yöneteceği ve TBMM’nin ulusun tek ve gerçek temsilcisi bulunduğu belirtiliyordu. Partinin kurulması için İçişleri bakanlığına genel başkan Gazi Mustafa Kemal ve genel sekreter Recep (Peker) imzalarıyla verilen dilekçede, hepsi de milletvekili olan Sabit (Sağıroğlu), Refik (Saydam), Celal (Bayar), Münir Hüsrev (Göle), Cemil (Uybadın), Saffet (Arıkan), Zülfü (Tigrel) ve Kazım Hüsnü beyler genel yönetim kurulu olarak gösterilmişti. Cumhuriyetin ilanından sonra ismet Paşa da (İnönü) Mustafa Kemal Paşa’ nin bir mektubuyla genel başkan vekilliğine atandı (19 kasım 1923) ve adı Cumhuriyet halk fırkası oldu (10 kasım 1924).

Parti, kuruluşundan on ay sonra, TBMM dışında halktan üye kaydetmeye ve örgütlenmeye başladı. 1935'teki kongrede "fırka" sözcüğü "parti" olarak değiştirildi. ARMHC’nin kurulduğu Sivas kongresi, CHP'nin ilk kurultayı sayıldı. Henüz bir programı olmayan partinin amaçları ilk tüzükte, ulusal egemenliğin halk tarafından halk için uygulanmasına öncülük etmek, Türkiye'yi çağdaş bir devlet durumuna yükseltmek ve bütün güçlerin üstünde yasaları egemen kılmak olarak sıralanıyordu (md. 1). Tüzüğe göre parti, bir “inkılap” partisiydi. Partiye ancak halkçı kişiler üye olabilecekti. Halkçılar, hiçbir ailenin, sınıfın, cemaatin ya da bireyin ayrıcalığını kabul etmeyeceklerdi (md. 2). Mustafa Kemal Paşa, cumhurbaşkanı seçildikten sonra da partiden ayrılmadı; yönetimde eylemli olarak çalıştı, partiyle bütünleşti. CHP dışında kurulan Terakkiperver cumhuriyeti fırkası’nın (1924) yedi ay, Serbest cumhuriyet fırkası'nin (1930) üç buçuk ay ve Ahali cumhuriyet fırkası'nın (1930) iki ay yaşama olanağı bulabildiği bir ortamda CHP, 1946’ya kadar devleti, muhalefetsiz yönetti.

Partinin ikinci kurultayında Mustafa Kemal Paşa, tarihi “Büyük Nutuk”unu okudu. Kabul edilen tüzük değişikliğiyle cumhuriyetçilik, ulusçuluk (milliyetçilik) ve halkçılık, partinin ilkeleri oldu. Ayrıca, "laiklik" sözcüğü kullanılmamakla birlikte, partinin "devlet ve millet işlerinde din ve dünyayı birbirinden ayırmayı” önemli bir ilke saydığı belirtildi (md. 3). Laiklik kavramı, devletçilik ve devrimcilik (inkılapçılık) ilkeleriyle birlikte 1931 kurultayında kabul edildi ve CHP'nin altı temel ilkesi olarak parti programına alındı, bu altı ilke partinin ambleminde altıok”la belirtildi, ilk kez yazılan programda, tek dereceli seçim, kadınlara oy hakkı verilmesi de yer aldı; devlet desteğiyle özel girişimin canlandırılması öngörüldü. Yapılan tüzük değişikliğiyle Mustafa Kemal Paşa, değişmez genel başkan kabul edildi; halkın kültürel açıdan eğitilmesi için Halkevleri'nin açılmasına karar verildi. 1935 kurultayında CHP ile devletin özdeşleşmesi sürecinde önemli bir adım atıldı: parti ve hükümet örgütlerinin birbirini bütünledikleri kabul edildi, içişleri bakanı parti genel sekreterliğine, valiler parti il başkanlıklarına getirildi (1936). CHP’nin altı ilkesi anayasaya girerek devletin temel ilkeleri oldu (1937). 1937’de başbakan olan Celal Bayar, ismet İnönü’nün yerine partinin genel başkan vekilliğini de üstlendi.

Atatürk’ün ölümü üzerine Bayar’ın çağrısıyla toplanan olağanüstü kurultay cumhurbaşkanı olan ismet İnönü' yü değişmez genel başkan seçti (26 kasım 1938). Bu geçiş döneminde Bayar, başbakan ve CHP genel başkan vekilliğini sürdürdü. Bayar’dan sonra Refik Saydam başbakan olunca, başkan vekilliğini de üstlendi (1939). Ancak 1939’da toplanan kurultayda CHP genel sekreterliğiyle içişleri bakanlığı birbirinden ayrıldı. Parti içinde 21 (sonra 35) kişiden oluşturulan "Müstakil grup", yapay bir muhalefet partisi gibi çalışmaya başladı. İnönü’nün usta dış siyasetiyle ikinci Dünya savaşı'na girmeyen ülkede savaşın etkileri duyuldu. Olağanüstü koşullar nedeniyle alınmak zorunda kalınan idari ve iktisadi önlemler, partiyi geniş halk yığınlarının desteğinden yoksun bıraktı. Halkın moralini yükseltmek .amacıyla zenginlerden alınması kararlaştırılan Varlık vergisi gibi önlemler ters etki yarattı. Eğitimin yaygınlaştırılması, toplumun çağdaşlaştırılması amacıyla Köy enstitüleri (1940) açıldı.

ikinci Dünya savaşı sonunda Türkiye, Birleşmiş milletler örgütü’ne katıldı; savaşı kazanan batı demokrasilerinin yanında yer almak istedi, iç siyasette de çok partili demokrasiye geçme istekleri yaygınlaştı. Halk partisi iktidarında bulunan köylü kesimi yanında işçiler, savaşla zenginleşen yeni kentsoylu kesim, CHP’ye oranla daha liberal bir iktidarın özlemi içindeydi. Bu koşullarda cumhurbaşkanı ve CHP başkanı İnönü, öteden beri demokrasiyi gerçekleştirmek istediğini, koşulların da bunun için gerekli ortamı hazırladığını öne sürerek demokrasiye siyasal yaşamda daha çok yer verileceğini açıkladı (19 mayıs 1945 konuşması). CHP içinde ilk muhalefet, Çiftçiyi topraklandırma kanunu’nun görüşülmesi sırasında baş gösterdi. Aydın milletvekili ve çiftlik sahibi Adnan Menderes tasarıyı eleştiren bir konuşma yaptı. Bütçeye yedi milletvekili olumsuz oy verdi. Bu yedi milletvekili arasında yer alan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, “dörtlü takrir" diye bilinen bir önerge vererek, TBMM'de gerçek bir denetim sağlanmasını, anayasanın halkçı ruhunu sınırlayan yasaların değiştirilmesini, parti tüzüğünde de bu yolda düzenlemeler yapılmasını istediler.

Önerge CHP grubunda reddedilince önergeyi imzalayanlar görüşlerinde direndiler ve CHP’den çıkartıldılar; bunlar da 1946 başında Demokrat parti'yi kurdular. CHP yönetimi demokratik bulmadığı bir kısım yasaları daha sonra değiştirdi. Cemiyetler kanunu’nda yapılan değişikliklerle parti kurmak kolaylaştırıldı. İstiklal mahkemeleri kanunu kaldırıldı. Mayıs 1946’da toplanan II. olağanüstü CHP kurultayında partinin program ve tüzüğünde değişiklikler yapıldı. Partinin tek dereceli seçimden yana olduğu kabul edilirken belirli bir sınıfın fikirlerini yayma ve mücadelesini yapmayı yasaklayan 22. madde programdan çıkarıldı. Tüzük değişikliğiyle "Müstakil grup” ve genel başkanın değişmezliği ilkesi kaldırıldı. Bir yıl öncesine alınan çok partili dönemin ilk seçimlerinde (1946), CHP Atatürk'ün partisi olarak, onun devrimlerinin uygulayıcısı olduğunu propagandasına temel yaptı. Demokrasiyi İnönü'nün gerçekleştirdiğini yineledi. İnönü’nün devlet adamı olarak başarılarını dile getirdi. 1938’den beri Milli şef olarak partiyle özdeşleşen İnönü’nün ülkeyi savaş dışında tuttuğu, dış tehlikeyi ancak onun deneyimli yönetiminin önleyebileceği ileri sürüldü. Kimi yörelerde seçime hile karıştırılması, partinin seçimleri kazanmasına „ gölge düşürdü. Seçimlerden sonra CHP hükümetini, muhalefete karşı sert siyaset izlenmesinden yana olanların önderi Recep Peker kurdu.

Ancak uygulamaların tersine, bu kez Peker’e CHP genel başkan vekilliği verilmedi. Muhalefetin, tek parti zihniyetinin savunucusu olarak nitelediği Peker’e, parti içinde demokratikleşmeden yana olan gençlerden oluşan bir grup (Otuzbeşler) karşı çıktı. CHP ve DP arasında giderek artan gerginlik, cumhurbaşkanı İnönü’nün arabuluculuğuyla çözüldü. İnönü'nün yayımladığı 12Temmuz beyannamesi ile, DP'nin muhalefet hakkı güvence altına alındı. CHP içinde demokratik eğilimlerin ağır basması üzerine Recep Peker başbakanlıktan ayrılmak durumunda kaldı. Onun yerine geçen Haşan Saka" ve Şemsettin Günaltay" dönemlerinde CHP politikasında giderek artan bir yumuşama, liberalleşme izlendi. Parti kurultayı (1947) programı yeniden değiştirdi, devlet girişimlerini sınırladı, devletçilik ilkesinden ödün verdi. Çiftçiyi topraklandırma kanunu, bir toprak reformu yasası niteliğini kaybetti. Köy enstitüleri öğretmen okullarına dönüştürüldü, imam-hatip kursları açıldı, ilkokullara din dersi konuldu. Parti ideolojik bakımdan DP’ye yaklaştı.

1950 seçimlerinde CHP, devletçiliği daha çok sınırlandıracağını, özel girişime daha çok olanak tanıyacağını, yabancı sermayenin gelmesi için kolaylıklar sağlayacağını, paranın değerini koruyacağım vaat etti. Vergi reformu, çift meclis, CHP’nin altı ilkesinin anayasadan çıkarılacağı gibi öneriler getirdi. Muhalefet partilerine kayacak oyların çekilmesi için verilen ödünler CHP’yi iktidarda tutmaya yetmedi; 14 mayıs, 1950'de yapılan seçimlerle iktidar muhalefete geçti. Oyların % 39,9’unu alan CHP çoğunluk sistemi nedeniyle ancak 69 milletvekili çıkarabildi.

27 yıllık iktidardan sonra muhalefete geçen CHP'nin genel başkanı İnönü, bu kez ana muhalefet partisi önderi olarak, partinin bunalımı atlatması işini üstlendi. Dinamik, halkla iletişim kurabilen Kasım Gülek, geleneksel CHP’li yöneticilerin oylarına karşın, genel sekreter seçildi (1950). Seçkinci yönetim kadrosu, giderek ayıklandı, demokratikleşti. 1953'te toplanan kurultay yeni bir program yapmak gereği duydu. “Kemalizm" programdan çıkarıldı, yerine "Atatürk yolu" kavramı getirildi. "Hukuk devleti", "yargıç bağımsızlığı", "ikinci meclis", "Anayasa mahkemesi", “nisbi temsil sistemi”, "hâkimler şûrası”, "üniversite muhtariyeti”, “grev ve lokavt hakkı" kavramları, 1954 ve 1959’da yapılan küçük program değişikliklerinde de korunan ilkeler oldu. 1954 seçimlerinde Petrol ve Yabancı sermaye kanunlarını eleştiren CHP, oyların % 35,1'ini alarak 31 milletvekili çıkarabildi. Bu sonuç partiyi sarstı. Ancak iktidardaki DP’nin, bozulan iktisadi durum karşısında sert bir siyasete yönelmesi ve bir grubun DP’den ayrılarak, Hürriyet partisi'ni kurması, CHP'nin toparlanmasını sağladı. CHP, 1957 seçimleri öncesi muhalefet partileri arasında bir güç birliğinin gerçekleşmesine çalıştı. Ancak DP bir yasayla bunu önledi. Yapılan seçimlerde muhalif partilerin aldıkları toplam oy, DP'nin aldığı oyları aşıyordu. Oy oranı % 40,6'ya yükselen CHR 173 milletvekili çıkardı. Giderek bozulan iktisadi düzen, DP yönetiminin aldığı sert önlemler CHP kadrolarını daha etkin bir propagandaya yöneltti. "İlk hedefler beyannamesi" adıyla yayımlanan bildirgeyle CHP, iktidara geldiğinde antidomokratik yasaları kaldıracağını; anayasayı, halk egemenliği, sosyal adalet, hukuk devleti ve toplumsal güvenlik esaslarına bağlı kalarak değiştireceğini; ikinci meclisi ve bütün idari işlerde yargı denetimini gerçekleştireceğini; yürütme gücü üstünde yasama organının etkili bir denetim kuracağını ileri sürdü. Genel başkan İnönü, 1958-1959 yıllarında ülke içinde bir dizi propaganda gezisi yaptı, iktidar, bu gezileri engellemek için önlemler alınca, Ankara ve İstanbul'da genişleyen öğrenci hareketleri ülkeyi, giderek 27 Mayıs devrimi'ne getirdi.

27 mayıs 1960 sonrası DP, siyasal yaşamdan çekilince, CHP en güçlü parti durumuna geldi. Yeni anayasayı hazırlayacak olan Kurucu meclis’te CHP'liler çoğunluğu oluşturdu. Bu nedenle ilk hedefler beyannamesi'nde belirtilen ilkelerin çoğu 1961 Anayasası'nda da yer aldı. 1961 seçimlerinde oyların % 36,7'sini alan CHP. 173 milletvekili çıkardı. Ancak kapatılan DP tabanından oy alan Adalet partisi (AP) ve Yeni Türkiye partisi (YTP) ile Cumhuriyetçi köylü millet partisi (CKMP)’nin çıkardığı milletvekilleri sayısı toplam 223'ü buluyordu. CHP iktidar olabilmek için koalisyon hükümetine katılmayı kabul etti. Önce AP ve sonra YTP ve CKMP ile, sonra da bağımsızlarla İnönü başkanlığında koalisyonlar kurdu. Ancak koalisyon hükümetleri partiyi yıprattı. 1965'te bütçe görüşmelerinde, birleşen AP, YTP ve CKMP; CHP’yi iktidardan düşürdü.

Parti yönetiminde ikinci adam olan genel sekreterlik kurumu, CHP için zaman zaman bir sorun oldu. İnönü’ye karşın 1959’a kadar genel sekreterlikte kalabilen Kasım Gülek ayrılınca İsmail Rüştü Aksal (1959-1961),sonra da Kemal Satır" (1961 -1966) genel sekreterliğe geçtiler. Milli birlik komitesi dönemi uygulamalarının ve koalisyon hükümetlerinin yıprattığı CHP’nin, 1965 seçimlerine yeni bir görünümle girmesi gerekiyordu. Ortanın solu kavramı partinin yeni ilkesi oldu. Genel başkan İnönü'ye göre ortanın solu devletçilik, reformculuk, laiklik, halkçılık ve sosyal adaletten yana olmaktı. Bu ahlamıyla altı okun bir uzantısı gibiydi. Bir grup CHP'Iİ için ortanın solu, partinin, TİP gibi daha soldaki partilere göre farklı konumunu açıklarken, sosyal adaletsizlikten yakınan kitleleri, gençliğin bu partilere kaymasını ve bu par tilerden sızmaları önleyecek bir duvar oluşturmak anlamına geliyordu, ikinci bir grup CHP'Iİ içinse, sosyal demokrat siyasetin bir aşamasıydı: Avrupa topluluğu’ nun bir üyesi olmak durumunda olan ülkede, Avrupa sosyal demokrat partileri arasında yer alabilecek CHP’nin temel ilkesi, bu olacaktı. AP propagandasıysa solun her türlüsüne karşı koşullandırılmış kitleleri CHP'den uzaklaştırmaya çalıştı. Seçimlerde (1965) CHP'nin oy oranı % 28,7'ye düşer ve 134 milletvekili çıkarabilirken, AP tek başına iktidar olabilecek oyu (% 53) alıyordu.

Kaybedilen seçimlerden sonra da ortanın solu tartışmaları sürdü. Turhan Feyzioğlu, Kemal Satır, Ferit Melen", Orhan Oztrak ve arkadaşları (Sekizler) gibi parti meclis grubunu yöneten CHP'liler, bu kavrama karşı çıkar ve onun seçimin kaybedilmesine neden olduğunu ileri sürerken Bülent Ecevit ve arkadaşları yapılan kısmi Senato seçimlerinde de ortanın solunu savundular. Ecevit'e göre ortanın solunu savunanlar insancı, halkçı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği savunan, ilerici, devrimci, devletçi, plancı, özgürlükçü ve sosyal demokrasiden yanaydılar. Ecevit, partinin oy kaybına uğramasını örgüt içindeki tutarsızlıklara, düşünsel yapıdaki dağınıklıklara bağlamaktaydı. 1966'da toplanan kurultayda, Ecevit genel sekreter seçildi. CHP'yi kgndi doğrultularına sokamayan sekizler, İnönü tarafından "meşruiyet dışı bir organ” olmakla suçlandılar. 1967 kurultayından sonra da 48 parlamenter CHP’den istifa etti. İnönü'den sonra CHP'ye önder olma yarışı da, parti içinde gruplaşmalara neden oldu. 4. olağanüstü kurultayda sekizlere karşı Ecevit’i destekleyen Kemal Satır ve Nihat Erim, 1968'deki 19. kurultaydan sonra ona karşı çıktılar. CHR 1969 seçimleri için geniş kapsamlı, ülke sorunlarına çözümler öneren, bilim adamlarınca hazırlanmış bir seçim bildirgesi oluşturdu. Bildirgede iktisadi ve sosyal konulara öncelik verilmişti. Seçimlerde oy oranı % 27,4, çıkarılan milletvekili sayısı 143 oldu (AR 256 milletvekili çıkardı).

CHP'den ayrılarak Milli güven partisi'ni kuran Turhan Feyzioğlu ve arkadaşları da % 6,6 oy aldılar. Seçimlerde ortaya atılan, "Toprak işleyenin, su kullananın" sloganı, kimi par ti üyelerinin tepkisiyle karşılaştı. Ecevit, partide kalan tutucuların eleştirilerine hedef oldu. 12 mart 1971'de, generallerin verdikleri muhtıra da, parti içinde bir bunalıma yol açtı. Ecevit, muhtıranın CHP için bir darbe olduğunu, gelecek seçimde oylarla iktidara gelebilecek CHP'yi engellediğini ileri sürerken, İnönü askeri yönetim tarafından CHP’den istifa ettirilip başbakan yapılan Nihat Erim hükümetini destekledi. Bu durum üzerine Ecevit genel sekreterlikten ayrıldı. Ancak seçilen genel sekreterler (Şeref Bakşık, daha sonra Kâmil Kırıkoğlu) ve merkez yönetim kurulu, İnönü ile aynı görüşleri paylaşmıyordu. 5 mayıs 1972’de toplanan 5. olağanüstü kurultayda Ecevit’i destekleyen ve İnönü’nün "hizip" olarak nitelediği parti meclisi güvenoyu aldı. İnönü, 33 yıldır bulunduğu CHP genel başkanlığından ayrıldı (8 mayıs 1972). Yerine Bülent Ecevit seçildi (14 mayıs). Ecevit’e karşı olan Kemal Satır ve arkadaşları CHP’den ayrılarak Cumhuriyetçi" partı’yi kurdular. Bu parti daha sonra Milli güven partisi ile birleşti (CGP).

1973’te yapılan seçimlerde CHP, “Ak günlere" başlığını taşıyan bir bildirge yayımladı. "Düzen değişikliği” öneren bildirge kamuoyunca olumlu karşılandı. CHP, çok partili dönemde ilk kez seçime katılan partiler içinde en çok oyu alan parti oldu; 185 milletvekili çıkardı (CHP: %33,3, AP: % 29,8). Önder değişikliğinin partiyi sarsmadığı, tersine güçlendirdiği görülüyordu. CHR ilk kez yığınlarla iletişim içine girmişti. Ancak alınan oy, CHP’nin tek başına iktidar olmasına yetmiyordu. Milli selamet partisi ile Ecevit'in başkanlığında bir koalisyon hükümeti oluşturuldu (16 ocak 1974). iki partinin düşünsel yapılarının, özellikle laiklik konusundaki görüşlerinin çok farklı oluşu, ortaklık hükümetinin süresini sınırladı. Hükümet programı uzun tartışmalardan sonra oluşturulabildi. Başarılı Kıbrıs harekâtı da koalisyon kanatları arasında farklı biçimde değerlendirildi. Sekiz ay süren CHP-MSP hükümeti, Ecevit'in istifasıyla dağıldı (18 eylül 1974). Sağ partiler koalisyonu, "Milliyetçi cephe" iktidara geldi; CHP muhalefete geçti.

1977 seçimlerinde CHP gene en çok oy alan parti oldu (°/o 41,4). CHP'nin genel başkanı Ecevit’e hükümeti kurma görevi verildi (21 haziran 1977). TBMM’deki 213 milletvekiliyle azınlıkta kalan CHP hükümeti, güvenoyu alamadı, çekildi (21 temmuz 1977). ikinci sağ koalisyon hükümeti kuruldu. TBMM'de en büyük grubu oluşturan CHP'nin iktidar olamaması, örgüt içinde huzursuzluğa yol açtı. Ülkenin içinde bulunduğu iktisadi bunalım ve tırmanan terör karşısında partinin bir an önce hükümeti kurması gerektiği öne sürüldü. 1977 yerel seçimlerinde de en yüksek oyu toplayan CHP yöneticileri, iktidara geçmek için girişimlere başladılar, AP'den ayrılan on bir milletvekilinin, Cumhuriyetçi güven partisi'nin ve Demokratik parti nin desteğiyle Ecevit hükümeti kurdu (2 ocak 1978). Ecevit'in on bir eski AP milletvekilinden onunu bakan olarak hükümete alması, meclisteki Cumhuriyetçi güven partili ve Demokratik partili üç milletvekilini de bakan yapması eleştirildi. Ülkenin içinde bulunduğu iktisadi bunalım, tırmanan terör ivedi çözümler bekliyordu.

Dış siyaset sorunları birikmişti. Malatya ve Kahramanmaraş’ta mezhep çatışması çıkarma girişimleri, hızlanan terör eylemleri karşısında CHP, başarılı olamadı, iktisadi bunalımın atlatılması için aranan dış yardım da gelmedi. Kimi parti dışı bakanlar hükümetten ayrıldı. 1979 sonbaharında yapılan kısmi Senato seçimlerinde büyük oy kaybına uğrayan CHR Ecevit'in istifasıyla iktidardan çekildi, iki büyük parti, CHP ve AP'nin yöneticileri terörü durdurma konu sunda ortak bir çözüme varamadılar. 12 eylül 1980'de yönetime el koyan ordu, parti çalışmalarını engelledi. Ecevit genel 2508 başkanlıktan istifa etti (30 ekim 1980). Genel sekreter Mustafa Ûstûndağ genel başkan vekilliğini üstlendi. 12 Eylül askeri yönetimi, diğer partilerle birlikte CHP'- yi de kapattı (16 ekim 1981). Askeri yönetimler zamanında kapatılmış siyasi partilerin açılabileceğine dair yasa çıktıktan sonra (haziran 1992), CHP yeniden açıldı, eski adına ve mal varlığına kavuştu. Eski genel başkan Bülent Ecevit ve SHP genel başkanı Erdal İnönü genel başkan adayı olmak istemediler. Eski delegelerle toplanan kurultay genel başkanlığa Deniz Baykal’ı seçti.

Kaynak: Büyük Larousse

Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2017 00:10
sade - avatarı
sade
VIP hazan
22 Ekim 2012       Mesaj #3
sade - avatarı
VIP hazan

Cumhuriyet Nedir?


Cumhuriyet, başta devlet başkanı olmak üzere, devletin başlıca temel organlarının belli aralıklarla yinelenen seçimlerle göreve getirildiği bir “yönetim biçimi”dir.
Cumhuriyet adı verilen yönetim biçimleri, yöneticilerin göreve getirilmesinde veraset yöntemini reddetmiştir.
Cumhuriyet adı verilen yönetim biçimlerinde halk, yönetimini beğenmediği yöneticileri, belli aralıklarla yinelenen seçimlerde değiştirebilmek olanağına sahiptir.Bu nedenle yöneticiler, toplumu keyfi biçimde yönetemezler; halkın isteklerini ve beğenilerini gözönünde tutmak zorunda kalırlar. Bir başka deyişle, yöneticilerin iradesi mutlak değil, halk iradesi ile sınırlıdır.
Cumhuriyetlerde bu özellikler, yönetenleri siyasal bakımdan halka “sorumlu”duruma getirir: yönetilenleri tebaa, kul olmaktan çıkarıp vatandaşlık konumuna yüceltir.
Yönetilenler, “hükümdarlık (monarşi)” adı verilen yönetim biçimlerinde tebaa veya kul durumundadırlar.

“Tebaa” veya “kul” olmak, hükümdarın iktidarına ve tüm buyruklarına baş eğmekle yükümlü olmak demektir.
“Tebaa” veya “kul”, hiçbir zaman hükümdarın iktidarını sınırlayıcı veya denetleyici bir rol oynamaz.
“Tebaa” veya “kul” hükümdarı seçimle değiştirmek olanağına sahip olmadığı için, hükümdarın “tebaa”ya karşı hiçbir siyasal sorumluluğu da yoktur.


Türkiye'de Cumhuriyet Nasıl İlân Edildi?


Türkiye'de Cumhuriyet yönetimine, 29 Ekim 1923 tarihinde geçilmiştir; ancak 23 Nisan 1920 tarihinin, Cumhuriyet yönetiminin de fiilî başlangıcı olduğunu söylemek gerekir.
23 Nisan 1920'de “egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu” ilân edilmiş; ulusun seçtiği TBMM'nin denetimindeki hükümet, ulusun kaderini belirlemek üzere çalışmaya başlamıştır.
Bu gelişmelere karşın, Padişahlık ve Saltanatın hukuken kaldırılması için 1922 yılına kadar beklemek gerekmiştir.
TBMM, 1 Kasım 1922 gecesi verilen bir kararla, “Halifelik”le “Saltanatı” birbirinden ayırmış; Saltanatı kaldırmıştır.
Halifeliğin ise, bir süre daha korunması uygun bulunduğu için, İngiltere'ye sığınmış olan Vahdettin'in yerine, Osmanlı Ailesi'nden Abdülmecit, Halife seçilmiştir.
Cumhuriyet'in ilânından sonra, Halife'nin, iktidar odağı haline getirilmesi için çalışmalar başlayınca, 3 Mart 1924 tarihinde de Halifelik kaldırılmıştır.
Bu aşamalardan geçilerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, tarihimizdeki en önemli dönüşümdür.
“Hukuk devleti” ilkesinin ve “hukukun üstünlüğü” kavramının da Türkiye'de, Cumhuriyet yönetiminin getirileri arasında olduğu söylenebilir.

“Cumhuriyetçilik” Ne Demektir?


Özelliklerine kısaca değindiğimiz cumhuriyet adlı yönetim biçiminin yönetime egemen kılınmasını; devlet iktidarının ve yönetiminin kişilerin, ailelerin, grupların tekeline bırakılmamasını; vatandaşların yönetime etkin bir biçimde katılmasının sağlanmasını amaçlayan anlayışa “cumhuriyetçilik” denilmektedir.
Atatürk, cumhuriyetçiliği, yalnız hükümdarlık ve veraset yöntemlerinin reddi olarak anlamamış; aynı zamanda demokrasi kavramı ile birlikte düşünmüş; demokratik bir cumhuriyetçilik anlayışını benimsemiştir.
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2017 18:35


tuğba31 - avatarı
tuğba31
VIP Özel Üye-VIP
7 Haziran 2013       Mesaj #4
tuğba31 - avatarı
VIP Özel Üye-VIP
Cumhuriyet Nedir?
Sözlükte, çoğunluk anlamındaki "cumhûr" kelimesinden türeyen "cumhuriyet" terim olarak, bir toplumu yönetme yetkisinin, seçimle halktan alındığı siyasal örgütlenme biçimine denir. Cumhuriyet, tek kişinin bir toplumu yönetmesi anlamındaki "monarşi"nin karşıtıdır. Cumhuriyet yönetiminde, toplumu yönetecek olanlar, halk tarafından seçilir. Monarşide ise böyle bir seçim yoktur, yönetim, babadan oğula veya kardeşe geçen bir sistemle iş başına gelen bir kişi tarafından yönetilir.

MsXLabs & Dini Kavramlar Sözlüğü
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2017 18:36
Cici
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
24 Şubat 2014       Mesaj #5
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
Cumhuriyet nedir?
Millet tarafından seçilen parlamentoya dayanan ve başında cumhurbaşkanı olan siyasi bir rejim şekli. Hemen bütün ülkelerde tek ortak yanı, devlet başkanlığı makamının babadan oğula veya aile yakınlarına miras kalmamasıdır. Aristo, cumhuriyeti; "Umumun menfaatini gözeten halk idaresi" diye tarif eder. Montesquieu ise, cumhuriyet rejiminde üç ana kuvvet (yasama, yürütme, yargı) bulunduğunu; bunların birbirine karşı bağımsız ve denetleme esasına göre işleyen, başında seçimle gelmiş yöneticilerin olduğu siyasi rejim olarak ifade etmiştir. 1789 yılında Fransa’da vuku bulan ihtilalle Avrupa’daki zalim krallık rejimlerine tepki olarak doğmuş bulunan cumhuriyet rejimi, zamanla cumhuriyete tamamen zıt rejimler tarafından, gerçek yüzleri örtmek için kullanılmıştırcumhuriyet
Sosyalist ülkeler isim olarak cumhuriyet kelimesini benimsemişler, fakat "halka rağmen halk için" düsturunu uygulamışlardır. Cumhuriyet ilk olarak ABD’de 4 Temmuz 1776’da, Fransa’da ise 1789’da ilan edilmiştir.
Demokratik düşünürler cumhuriyetin en ideal şeklini; çok partili bir siyasi hayata, genel seçimlerle işbaşına gelmiş ve bu seçilen kişilerin çıkardığı kanunlarla idare edilen, tarafsız ve hiçbir zümreye imtiyaz tanımayan bir idareye sahip, özgür ve demokratik bir devlet şeklinde telakki ederler. Fakat ülkeler ve iktidarlar, cumhuriyet rejimini tatbikte değişik uygulamalar gösterirler. Mesela 1990 öncesi Sovyetler Birliği’nde ve ABD’de olduğu gibi. İkisi de cumhuriyet olmasına rağmen, biri komünist, diğeri kapitalisttir. Türkiye’de Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te ilan edilmiş ve 1924 Anayasası’nın 1. maddesinde ifadesini bulmuştur. 1961 Anayasası da devlet şeklinin cumhuriyet olduğunu belirtmiştir (madde 1). Ayrıca bunun değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini de hükme bağlamıştır (madde 9). 1982 Anayasası başından beri cumhuriyet rejiminin kesinlikle benimsenmiş olduğunu beyanla 1. maddesinde "Türk Devleti bir Cumhuriyettir.", 4. maddesinde de; "Anayasa’nın birinci maddesindeki devletin idare şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki Cumhuriyet’in nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez. Teklif edilemez." hükümlerini vazetmektedir. Ayrıca milletvekilleri (madde 81) ve Cumhurbaşkanı (madde 103) vazifelerine başlarken cumhuriyet ilkesine bağlı kalacaklarına dair ant içerler.
Sözlükte "cumhuriyet" ne demek?
1. Ulusun, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi.
Cümle içinde kullanımı
Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
- Anayasa
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk'tür.
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Nisan 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Cumhuriyet
Devlet reisi, millet veya Millet Meclisleri tarafından seçilen hükümet şekli. Demokraside temsili hükûmet şekli. Halkın hür olarak seçtiği temsilciler (Millet vekilleri ve senatörler) aracılığı ile egemenliğini, (hâkimiyetini) kullanmasına dayanan hükûmet şekli.

Cumhuriyetin birbirinden farklı üç tatbik şekli vardır.
1- Parlementer hükûmet: Hükûmeti meclisler karşısında bağımsız sayan şekil.
2- Meclis hükûmeti: Hükûmeti meclise bağlı sayan şekil.
3- Başkanlık hükûmeti: Devlet ve hükûmet başkanı aynı kişidir ve halk tarafından seçilir. Hükûmeti başkan kurar, başkan değiştirir. Başkan meclislere karşı bağımsızdır. (Amerika'daki gibi.) (Orada benden sordular ki: Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?Ben de dedim: Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir Cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçei hayatım isbat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim, bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum, ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: Bu karıncı ve arı milletleri Cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara veriyorum. Sonra dediler: Sen selefi sâlihine muhalefet ediyorsun? Cevâben diyordum: Hülefâi Râşidîn hem halife hem Reis-i cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (R.A.) Aşerei Mübeşşereye ve Sahâbei kirama elbette Reisi Cumhur hükmünde idi. Fakat, mânâsız isim ve resim değil, belki, hakikat-ı adaleti ve hürriyeti şer'iyeyi taşıyan mânâyı dindar Cumhuriyetin reisleri idiler. Ş.)(Cumhuriyet ki: Adalet ve meşveret ve kanunda inhisarı kuvvetten ibarettir. H.)
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2017 18:37
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Nisan 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Cumhuriyet
Halkın hükümranlık hakkını doğrudan doğruya veya seçilmiş temsilcileri aracılığıyla kullandığı bir devlet rejimi.
İlk olarak MÖ 509 yılında Roma Devleti'nde görülmüştür. Ancak Roma Devleti'nin yönetimi Köleci Cumhuriyet biçimindedir. Ortaçağ'da ve Yeniçağ'da Venedik ve Ceneviz gibi tüccar İtalyan devletlerinde de uygulanmıştır. Çağdaş anlamda ulusal egemenliğin ve demokrasinin tam olarak uygulandığı ilk laik cumhuriyet yönetimi ABD'de kurulmuştur.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Nisan 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
1. DAR ANLAMDA CUMHURİYET
Hükümet biçmini ifade eder. En yalın biçimde monarşinin karşıtı olarak tanımlanır.
En çok kabul gören tanımı: Devlet başkanı ve devletin diğer organlarının seçimle ve belli süreler için göreve geldiği HÜKÜMET BİÇİMİdir. Ancak bazı yazarlar dar anlamda cumhuriyerin tanımını iyice daraltmakta ve veraset dışı yollarla (seçim, darbe, devrim) iş başına gelmeyi yeterli saymaktadırlar.

2. GENİŞ ANLAMDA CUMHURİYET

Devlet şeklini ifade eder. Devlet şekillerinin sınıflanmasında önemli bir kriterde egemenliğin kime ait olduğudur. Bu açıdan baktığımızda geniş anlamda cumhuriyet egemenliğin bir kişi (monark) ya da zümreye (aristokrasi) değil toplumun tümüne ait olduğu modeli ifade eder. Geniş anlamda cumhuriyet tanımı cumhuriyet ve demokrasiyi özdeşleştirmektedir. Oysa demokrasiz cumhuriyetrler olduğu gibi (sosyalist rejimler örnek olarak verilebilir) sınırlı monarşi (ör: İngiltere, Japonya) şeklinde demokrasilerde vardır.

TÜM BUNLAR IŞIĞINDA TÜRKİYE'YE ÖZGÜ ANLAMIYLA CUMHURİYET

Mustafa Kemal Atatürk "
Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti'dir." derken ne bir hükümet şeklini ne de bir devlet şeklini kastetmişti; kastettiği Türk Devrimiydi. Nitekim Anayasa Mahkemesi hem 61 Snayasası döneminde hem de 82 Anayasası döneminde (ör: yukardaki karar) cumhuriyeti geniş yorumlarken Türk devrimini baz almıştır. Ayrıca son olarak 61 anayasasının gerekçesinde;
CUMHURİYETİN TÜRK DEVRİMİNİN HUKUKİ GEREKÇESİ OLDUĞU VURGULANMIŞTIR.
Son düzenleyen Safi; 16 Mayıs 2017 23:56
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

14 Aralık 2013 / *bir üye* Soru-Cevap
14 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap
14 Mart 2014 / bennu Cevaplanmış
2 Nisan 2010 / Misafir Cevaplanmış