Arama

Pier Paolo Pasolini

Güncelleme: 16 Temmuz 2012 Gösterim: 3.606 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İtalyan yönetmen, yazar, şair, senarist. Faşizmin iktidarda olduğu bir dönemde dünyaya gelmesinin, yönetimin çarpıklıklarından rahatsız olmasında büyük etkisi vardır. Haksızlıkların, baskıların, faşizmin, emperyalist düzenin, içsel ve düşünsel yozlaşmanın karşısında olmuştur ve yapıtlarında bu karşıtlığı dile getirmiştir. Komünist olması ve filmlerinin aykırı niteliği dolayısıyla yapıtları birçok kez resmi sansüre uğramış, kilisenin ve muhafazakar cevrelerin büyük tepkisini almıştır. Hayatı boyunca insanlığa boyun eğdiren her türlü otoriteye karşı duran bir yönetmen, bir edebiyatçı ve bir felsefeci olmuştur. Hassas konuları cesurca ele aldığı için hakkında birçok dava açılmış ve yasal uyarı almıştır. Piyade subayı babasının faşist lider Mussolini’nin hayatını kurtardığı için meşhur olması ise anti-faşist kimliğiyle öne çıkan ve otoriteyle her daim çatışan aykırı sinemacının hayatındaki en büyük ironi olarak kabul edilmektedir. Marquis de Sade'ın ünlü romanı Salo o le 120 giornate di sodoma'yı anti-faşizm ekseninde beyaz perdeye uyarlamış, Decameron, Canterbury Tales, Arabian Nights gibi filmleriyle büyük yankı uyandırmıştır. Filmleri başyapıt olarak görülen İtalya'nın en tartışmalı ve başarılı sanat adamı Pasolini, 1975 yılında haince planlanan bir cinayete kurban gitmiştir.

Sponsorlu Bağlantılar
5 Mart 1922’de Bolonya, İtalya'da dünyaya geldi. Romagnalı köklü bir aileden gelen babası piyade subayı Alberto Pasolini, annesi ise ilkokul öğretmeni Susanna Colussi'ydi. 1921 yılında Casarsa'da evlenen çift bir yıl sonra Bolonya'ya taşınmışlardı. Oğulları Pier Paolo'nun doğduğu dönemde faşizm iktidardaydı ve oldukça güçlüydü. Bu sebepten Pasolini'nin çocukluk yılları piyade subayı olan babasının görevi dolayısıyla sırasıyla Parma, Conegliano, Belluno, Sacile, Idria, Cremona'da ve kuzey İtalya’da birçok küçük kasabayı gezerek geçti. Annesinin eğitimci olması Pasolini için büyük derecede etkili oldu. Zira Susanna Colussi şiir ve edebiyat aşkını oğluna da aşılamıştı. Pier Paolo'nun annesiyle arası oldukça iyiydi ancak babasıyla sorunlar yaşıyordu. Yönetmen ailesiyle ilgili olarak daha sonra kendisiyle yapılan bir röportajda şunları söyleyecekti:
İtalyan toplumunu yansıtan bir ailede doğdum; İtalyan kültürlerinin bir bileşkesi ve İtalyan bütünlüğünün sembolü. Babam çok köklü bir Romagna ailesinden gelirken, annem orta sınıf burjuvaziye adım adım geçiş yapmış Frulyalı çiftçi bir ailenin kızıydı. Büyükbabamın akrabaları şarap üreticisiydi. Büyükannemler Piedmontese'li idi ancak Sicilya ve Roma ile de yakın ilişkileri vardı. Her gece akşam yemeği vaktini korkuyla beklerdim, babamın gene bir tatsızlık çıkartacağını çok iyi bilirdim. Sonra annemden kısa süreli bir ayrılık yaşamam bende nevrotik bir durum yarattı. Bu nevroz beni huzursuz yapmakla kalmadı, bana devamlı varlığımın nedenini sordurtan bir hal aldı. Annem doğum yapmaya gittiğinde gözlerimde şiddetli yanmalar hissetmeye başladım. Babam beni masaya oturttu, elleriyle zorla gözlerimi açtı ve Colirium döktü. Bu sembolik olayla birlikte artık babamı sevmeye devam etmem imkansız hale geldi.Annem bana hikayeler okur, masallar anlatırdı. O benim Sokrates'imdi. Annemin korkunç derecede idealistik bir dünya görüşü vardı. Kahramanlığa, yardımseverliğe, cömertliğe yürekten inanırdı. Ben tüm bunları ondan neredeyse patolojik bir şekilde miras aldım.

1925 yılında, Belluno'da, Pasolini'lerin ikinci oğlu Guido Pasolini dünyaya geldi. Guido, derslerinde başarılı ve sporda oldukça yetenekli olan abisine büyük bir hayranlık besliyordu. Bu yüzden Pier Paolo ile ilişkileri her zaman iyi oldu. Pasolini, ilkokuldan sonra Conegliano ortaokuluna başladı ve bu dönemde Teta Velata adını verdiği bir metin yazdı. Bir süre sonra uzunca bir dönem bulunacakları Casarsa'ya yerleştiler ancak 1930’ların ortalarında tekrar Bolonya'ya döndüler. Pasolini lise eğitimini tamamlayıp edebiyat üzerine öğrenim göreceği Bolonya Üniversitesi'ne kaydolmuştu. Ancak zamanının çoğunu annesinin memleketi olan ve alt kültürle tanışıp oldukça etkilendiği, şiirler yazmaya başladığı yer olan Casarsa’da geçiriyordu. O dönemde ünlü sanat tarihçisi Roberto Longhi'nden dersler de alan Pasolini için bu tecrübe yönetmenliğinde büyük rol oynayacaktı. Zira görsel stil konusunda kendini geliştirme fırsatı bulmuştu. Üniversite yılları boyunca Luciano Serra, Franco Farolfi, Ermes Parmi ve Fabio Mauri ile birlikte kurdukları grupla Academiuta di lenga furlana'ni (Furlana dili akademiciği) yarattılar. Faşist rejime başkaldırıyorlar ve sık sık sol görüşlü gazete II Setaccio'da bir araya geliyorlardı. O dönemde Stroligut dergisine de katkıda bulunuyordu.

1943'de İkinci Dünya Savaşı'nın en sıcak günlerinde Livorno'da askere alınan Pasolini, Almanlar'a silah teslimatı yapmayı reddettiği için ertesi gün askerden kaçtı. Bu yüzden ailesiyle birlikte savaşın etkilerinin daha az görüldüğü Versutta'ya gitmeye karar verdi. Şubat 1945'te Pasolini ailesi bir kayıp verdi. Savaşta bulunan Guido, Osoppo birliğinin diğer elemanlarıyla beraber Porzus'ta katledilmişti. Pasolini ailesi Guido'nun ölüm haberini ancak savaş bittikten sonra öğrenebildi. Aile yıkılmıştı. Pasolini, yıllar sonra Vie Nuove adlı komünist derginin 15 Eylül 1971 tarihli sayısında kardeşinin ölümü hakkında şu açıklamalarda bulundu:
Olay birkaç kelimeyle anlatılabilir. Annem, kardeşim ve ben Bolonya'dan çıkartıldık ve Fruili'de Casarsa'ya döndük. Kardeşim Pordenone'de yüksekokula başladı. 19 yaşında direnişçilere katıldı. Ben ondan birkaç yaş daha büyüktüm, antifaşizmi ona ben aşılamıştım, çok küçük yaşlardan beri içine doğduğumuz bu dünyanın komik ve saçma olduğunun da farkındaydım. Ben daha Marks'ı bile okumamıştım, ancak bazı arkadaşlarımız Guido'yu aktif direnişe sürüklediler. Birkaç ay sonra da Guido cephede savaşmak için dağlara çıktı. Graziani'nin herkesi silah altına çağırması, Guido'nun direnişe katılmak için motivasyonu ve anneme söylediği bahanesi oldu. Onu tren istasyonuna ben götürdüm, şiir kitaplarının altında bir silah saklıydı, kucaklaştık, bu onu son görüşüm oldu.Guido, dağlarda Yugoslavya ile Friuli arasında aylarca çok sert çatışmalara katıldı. Venedik-Giulia hattındaki Osoppo birliğine kaydolmuştu. Garibaldi birliği de o bölgedeydi. Bunlar korkunç günlerdi. Annem, Guido'nun bir daha asla dönmeyeceğini biliyordu. Faşistlerle Almanlar arasındaki çatışmalarda şimdiye dek yüzlerce kez ölmüş olabilirdi; zira o zayıflığa veya boyun eğmeye pabuç bırakmayacak kadar cömert ruhluydu. Ama tabii ki çok daha trajik şekilde ölecekti.Venedik-Giulia hattı, Yugoslavya sınırındaydı ve bilindiği gibi o zamanlar, Yugoslavya tüm bölgeyi ilhak etmek istiyordu. Ama her ne kadar sosyalist de olsa Guido tamamen İtalyan olan bu toprakların, Yugoslav milliyetçiliğine düşmesine razı gelemezdi. Buna karşı çıktı ve savaştı.Onun ölümü bugün bile kalbimi acıtan bir şekilde gerçekleşti. Aslında kendisini kurtarabilirdi. Arkadaşlarına ve komutanına yardım etmek için öldü, bugün hiçbir komünist partizan Guido'nun bu davranışını görmezlikten gelemez. Onunla gurur duyuyorum ve bulunduğum yolda onun hatırası, cömertliği ve tutkusuyla ilerliyorum.

1945 yılında Pasolini, Lirik Şiir Antolojisi konulu teziyle üniversiteden mezun oldu. Ardından Friuli'ye yerleşip, Udine yakınlarındaki Valvasone'de lise öğretmeni olarak çalışmaya başladı. 1947'de İtalyan Komünist Partisi'ne yakınlaşan yönetmen, partinin haftalık dergisi Lotta y Lavoro'da yazmaya başladı. Bir süre sonra kültür ve edebiyat çevrelerinde adını duyurdu ve ölene kadar arkadaş kalacağı ressam Zigaina ile tanıştı. Partide sekreterlik de yapan Pasolini faşist rejime karşı manifesto niteliği taşıyan ve az gelişmiş halk kitleleri üzerinde kilisenin sahip olduğu hegemonyayı da kırmaya yönelik bir eylem olan diyalekt kullanımının yaygınlaşmasına katkıda bulundu. Ancak aktif olarak politik mücadele verdiği bu dönem kısa bir süre sonra sona erecekti. Zira Pasolini, 1949 yılında öğrencileriyle eşcinsel ilişki kurduğu yönündeki suçlamalar nedeniyle öğretmenlikten ve komünist partiden ihraç edildi. Ramuscello'da üç çocuğa sarkıntılık etmekle suçlanan yönetmen çok zor duruma düştü. Hakkında birçok dava açıldı ve hem sağ hem de sol görüşteki herkes ona karşı tavır aldı. 26 Ekim 1949 günü Komünist Parti'den resmen atıldı. Pasolini kendini aklamaya çalışırken her şeyini kaybetti. Annesiyle de bir süre arası açılan yönetmen uçuruma yuvarlanmış gibiydi ve Friuli'den kaçmak istiyordu. Sonunda annesiyle birlikte Roma şehrinin dışındaki varoşlara yerleşti ve yeni bir hayata başladı. Başlangıçta oldukça zorlanan Pasolini o dönemi şöyle anlatacaktı:
Roma'ya ta Friuli'den gelmiştim. İşsiz yıllardı, kimsenin beni tanımadığı yıllar. Hayatın benden beklediği gibi olamadığım için içsel bir korku tarafından tüketilen, durmadan en ağır konular üzerine çalışıp kafa patlattığım, ama kendimi tekrarlamaktan öteye gidemediğim yıllar. O iki-üç yılı tekrar asla yaşamak istemezdim. 50'lerin başında Roma'da annemle yalnızdım. Birkaç sene sonra babam da yanımıza geldi. O zaman Piazza Costaguti'den Ponte Mammolo'ya taşındık. Aynı yıllarda Ragazzi di vita nın da ilk sayfalarını yazmaya başlamıştım. İşsizdim, ölümcül bir ümitsizlik içindeydim. Diyalektle şiir yazan başka bir şair, Vittori Clemente yardımıma yetişti ve ayda 25.000 liret maaşla Ciampino özel okulunda öğretmen olarak işe başladım.

Bu dönemde alt-proleterler ve onları çevreleyen suç dünyasıyla ilgilenmeye başlayan yönetmen, bu temalarda yazılar yazıyordu. Varoşları anlattığı ilk kitabı “Ragazzi de Vita” 'yla ilgileniyordu. Bir süre sonra senaryo editörü olarak çalışmaya başlayan Pasolini, yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı, suçlandığı dönemin etkilerinden kurtulmaya çalışıyordu. Kitaplarını yayınevlerine gönderiyordu. Pasolini bir yandan da Anna Banti'nin ve Roberto Longhi'nin Paragone dergisi için İtalyan diyalektleriyle yazılmış şiir antolojileri hazırlıyordu ve kitabı Raggazi di vita'nın ilk bölümü bu dergide yayımlandı. 1954'te Monteverde Vecchio'ya taşınan yönetmen, en önemli diyalekt şiir seçkisi La meglio gioventu'yu okuyucusuyla buluşturdu. Bir yıl sonrasında ise ilk kitabı Raggazi di vita nihayet yayımlandı. Okuyucu tarafından beğenilmesine karşın edebiyat çevresinin "Bayağı bir zevkin ürünü, muzır ve adice" olarak nitelendirdiği kitap yüzünden İçişleri Bakanlığı Pasolini'ye dava açtı ve kitap toplatıldı. Ancak önde gelen entelektüel ve yazarların çoğunun güçlü desteği ile aklanan yönetmen için bu sadece bir ilkti. Zira keskin ve başkaldıran üslubu daha da güçlenecek ve skandallara neden olacak, resmi sansüre uğrayacaktı. Yine aynı dönemde, yönetmen pek çok iftiraya maruz kalıp, ucuz gazetelerde yer almaya başladı. Hakkında hırsızlığa yardım ve yataklık, silahlı soygun gibi bir çok uydurulmuş suçlama bulunuyordu.

1957 yılında, Pasolini ilk sinema projesi için kalemini eline aldı. Fellini'nin La notti di cabiria isimli filminin diyalekt kullanılan bölümlerini yazan yönetmenin adı jenerikte diğer senaristler Bolognini, Rosi, Vaccini ve Lizzani ile birlikte yer aldı. 1960'daysa aktör olarak ilk deneyimini gerçekleştirdi ve II Gobbo isimli filmde rol aldı.

Giorgio Bassani, Maura Boligni gibi birçok yönetmenle çalışma fırsatı bulan Pasolini, ilk filmi için 1961'de kamera arkasındaydı: Accattone. Daha sonra Mamma Roma ve Ro.Go.Pa.G. geldi. İlk filmlerini realist dönemde çekmemesine rağmen akımdan etkilenmiş gibiydi. Ancak Kral Oidipus ve Medea gibi mitolojik temalar içeren filmler de yönetmiş olan Pasolini ağırlıklı olarak amatör oyuncular, doğal mekanlar kullanmış, diyalekte geniş yer vermiş ve bu yüzden realizme daha çok yaklaşmıştı.Yaşam üçlemesi adını verdiği filmlerinden ilki Decameron'u çektiğinde siyasi ideallerini gerçekleştirememenin ve işçi sınıfını kurtaramamanın imkansızlığını anlamıştı. Bu üçleme onun için düş içinde düşten ibaretti. Sistemin herşeyi kirlettiğini ve düş görmeyi bile yasakladığını düşünüyordu ve üçlemesinde düşsel öğelere yer vermişti. Ancak son filmi Salò o le 120 giornate di Sodoma, faşizmi büyük bir çıplaklıkla gözler önüne seriyor, tüm iğrençlikleri olduğu gibi yansıtıyordu. Oldukça rahatsız edici bulunsa da eleştirel bakış açısı nedeniyle film tüm zamanların en önemli filmlerinden biri olarak kabul edildi.

2 Kasım 1975 günü şair, film yönetmeni ve amansız muhalif Pier Paolo Pasolini, Ostia’daki bir inşaat şantiyesinde ölü olarak bulundu. Olayla ilgili olarak Pelosi adlı 17 yaşındaki işçi bir genç gözaltına alındı ve suçunu itiraf etti. Yönetmen feci halde dövülmüş, sonrasındaysa kafasının üzerinden arabayla geçilmişti. İdeolojik ve dini görüşleri nedeniyle öldürüldüğü düşünüldü ve cinayetin arkasındaki güçlerle ilgili araştırmalar başlatıldı. Ancak Pasolini'nin ölümü de en az hayatı kadar tartışmalı olmuştu ve son nokta konulamadı. 1995 yılında Marco Tullio Giordano tarafından çekilen "Pasolini: Bir İtalyan Suçu” adlı bir filmde cinayetin İtalyan makamlarınca gerçekleştirilmiş olduğu düşünesine somut olarak yer verildi.

Biyografi Konusu: Pier Paolo Pasolini nereli hayatı kimdir.
TiglonBoYs - avatarı
TiglonBoYs
Ziyaretçi
18 Ağustos 2008       Mesaj #2
TiglonBoYs - avatarı
Ziyaretçi
Pierpaolo Pasolini 2

Sponsorlu Bağlantılar
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
10 Temmuz 2012       Mesaj #3
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Pier Paolo Pasolini (1922 Bologna - 1975 Roma)
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

İtalyan film yönetmeni ve yazardır. 1945 yılında Bologna Üniversitesi'ni bitirdikten sonra, 1949'da Roma'ya yerleşti ve sosyalistlere katıldı. Gerçekçi temele dayalı deneyci bir anlayışla yazdığı şiirlerinde, yaşadığı toplumun ve yüzyılın çelişkilerini işledi. Bunlardan "Le Ceneri di Gramsci" (Gramsci'nin külleri, 1957) ve "Gül Biçimli Şiir" (1964) en ünlüleridir. 1970 yılında da, seçilmiş şiirlerini bir kitapta topladı. "Ragazzi di Vita" (Hayatın Çocukları, 1955) ve "Una Vita Violenta" (Çetin Bir Hayat, 1959) adlı romanları da vardır. Pasolini'nin şiirsel bir anlayışla gerçekleştirdiği ve bazılarında burjuva dünyasını eleştirdiği, bazılarındaysa Orta Çağ erotizmini işlediği filmlerinin başlıcaları da şunlardır:
  • "Accatone" (Dilenci, 1960),
  • "Mamma Roma" (Roma Ana, 1962),
  • "İl Vangelo Secondo Matteo" (Malta İncili, 1964),
  • "Uccelcai et Uccelini" (Küçük Kuşlar ve Büyük Kuşlar, 1966),
  • "Edipo Re" (Kral Oidipus, 1967),
  • "Teorema" (1968),
  • "Amore e Rabbia" (Aşk ve Öfke, 1968),
  • "Porcile" (Domuz Ahırı, 1969),
  • "Medea" (1969),
  • "İl Decameron" (1971),
  • "İ Racconti di Canterbury" (Canterbury Masalları, 1972),
  • "İl Flore Delle Mille a Una Notte" (Binbir Gece Masalları, 1973).
büşra_sarah - avatarı
büşra_sarah
Ziyaretçi
16 Temmuz 2012       Mesaj #4
büşra_sarah - avatarı
Ziyaretçi
Pier Paolo Pasolini
Pier Paolo Pasolini, (5 Mart 1922- 2 Kasım 1975) İtalyan film yönetmeni, senarist, şair.

Çocukluk yılları
Pier Paolo Pasolini 5 Mart 1922'de Bolonya'da doğdu. Babası piyade subayı Alberto Pasolini, annesi ilkokul öğretmeni Susanna Colussi idi. Babası Ravennalı köklü bir aileden geliyordu. 1921 yılında Casarsa'da evlendiler ve Bolonya'ya taşındılar.
İtalyan toplumunu yansıtan bir ailede doğdum; İtalyan kültürlerinin bir bileşkesi ve İtalyan bütünlüğünün sembolü. Babam çok köklü bir Romagna ailesinden gelirken, annem orta sınıf burjuvaziye adım adım geçiş yapmış Frulyalı çiftçi bir ailenin kızıydı. Büyükbabamın akrabaları şarap üreticisiydi. Büyükannemler Piedmontese'li idi ancak Sicilya ve Roma ile de yakın ilişkileri vardı. Pasolini'ler Bolonya'da uzun süre kalmadı ve sırasıyla Parma, Conegliano, Belluno, Sacile, Idria, Cremona, tekrar Bolonya ve kuzey İtalya'nın çeşitli şehirlerinde yaşadı.
Tam bir göçebeye döndürdüler beni, hiçbir zaman yerleşik bir mekânımız olmadı.
1925'te Belluno'da Pasolini'lerin ikinci oğlu Guido doğdu. Aile durmadan taşınırken iz bırakan tek yer Casarsa oldu. Pier Paolo'nun babasıyla arası her zaman problemliyken, annesiyle ilişkileri hep iyi oldu.
Her gece akşam yemeği vaktini korkuyla beklerdim, babamın gene bir tatsızlık çıkartacağını çok iyi bilirdim. Sonra annemden kısa süreli bir ayrılık yaşamam bende nevrotik bir durum yarattı. Bu nevroz beni huzursuz yapmakla kalmadı, bana devamlı varlığımın nedenini sordurtan bir hal aldı. Annem doğum yapmaya gittiğinde gözlerimde şiddetli yanmalar hissetmeye başladım. Babam beni masaya oturttu, elleriyle zorla gözlerimi açtı ve Colirium döktü. Bu sembolik olayla birlikte artık babamı sevmeye devam etmem imkânsız hale geldi.
Annem bana hikâyeler okur, masallar anlatırdı. O benim Sokrates'imdi. Annemin korkunç derecede idealistik bir dünya görüşü vardı. Kahramanlığa, yardımseverliğe, cömertliğe yürekten inanırdı. Ben tüm bunları ondan neredeyse patolojik bir şekilde miras aldım.
Kardeşi Guido ile ilişkileri oldukça iyiydi. Guido, derslerinde başarılı ve spor yetenekleri gelişmiş olan ağabeyine yoğun bir hayranlık besliyordu, bu hayranlığı ölümüne kadar sürdü. Çocuklukları boyunca sürekli taşınmaları Pier Paolo'nun başarısını hiç etkilemedi. 1928'de şairliğe ilk adımlarını attı, bulduğu bir defteri şiirler ve küçük resimlerle doldurdu. Bunu diğerleri takip etti ama hepsi savaş sırasında kayboldu.
İlkokuldan sonra Conegliano ortaokuluna başladı. Bu yıllarda Teta Velata adını verdiği bir metin yazdı.
Belluna'daydık, üç yaşından biraz büyüktüm. Çocuklar bahçede oynarken en çok dikkatimi çeken bacaklarıydı, özellikle tendonların belirgin olduğu dizaltının iç kısımları. Bu tendonlar benim henüz ulaşamadığım hayatın sembolüydü. Koşan çocuk imajı benim için büyümüş olmayı simgeliyordu. Şimdi bunun tamamen cinsel bir duyu olduğunu düşünüyorum. Bu duyguyu tekrar hatırlayınca içimin mutluluk, keder ve arzunun şiddeti ile dolduğunu hissediyorum. Ulaşılmaz bir duyguydu bu o zamanlar, adı henüz konmamıştı. O zaman ona verdiğim isim ‘teta velata'ydı. Şiddetli bir oyunda gördüğüm bu eğilip bükülen bacaklar ‘teta velata'ydı, bir karıncalanma, bir baştançıkış, bir aşağılanma.'
Çocukluğum 13 yaşında bitti. Hepimiz için 13 yaş çocukluğun en son yaşı, dolayısıyla bilgelik çağıdır. Hayatımın mutlu bir dönemiydi. Okulun en akıllı çocuğu bendim. 1934 yazı başladığında hayatımda bir dönem kapanmış oldu. Bir dönem bitmişti ancak ben yeni dönem tecrübelerine hazırdım. O yaz, hayatımın en hoş ve en zafer dolu günlerini yaşadım.

Üniversite
Pier Paolo 17 yaşında liseyi bitirdi ve Bolonya Üniversitesi'ne yazıldı. Üniversite yılları boyunca Luciano Serra, Franco Farolfi, Ermes Parmi (bu isim yıllar sonra Guido tarafından Osoppo'daki partizanlık günlerinde ödünç alınacaktı), Fabio Mauri ile bir grup oluşturup Bolonya'daki sol çevrelerin gazetesi Il Setaccio çevresinde toplandılar. Pasolini Stroligut dergisine katkıda bulunmaya başladı ve diğer edebiyatçı arkadaşlarıyla birlikte Academiuta di lenga furlana'ni (Furlana dili akademiciği) yarattı. Diyalekt kullanımı faşist rejime başkaldırı anlamına geliyordu. Faşizm, doğduğum ülkenin irrasyonel bütünlüğüne ait diyalektleri, sembolleri hoşgörmüyordu. Diyalekt kullanımı aynı zamanda, az gelişmiş halk kitleleri üzerinde kilisenin sahip olduğu hegemonyayı da kırmaya yönelik bir eylemdi. Sol da İtalyan dilinin kullanımından yanaydı aslında, diyalekt kullanımı onlara göre de Jakoben bir yaklaşım ve ayrıcalık anlamına geliyordu. Pasolini 'sol'a diyalekt kullanımının kültür zenginliği anlamına geldiğini anlatmak için çaba gösterdi. Üniversite eğitimi boyunca Casarsa'ya dönüşleri Pasolini için hep mutluluk verici oldu. Nisan 47'de Silvana Ottieri'ye şöyle yazdı:
Kutsal Cumartesi olmasının hiçbir önemi yok. Kırlarda ufukların rengini bir görseydin... Tren Sacile'de durduğunda, koyu bir sessizliğe gömülünce çanların seslerini dinledim. Sacile tren istasyonundan içlere doğru kıvrılan bir yol vardı, küçükken o yolda koştuğumu düşündüm ya da bunu sadece hayal etmiştim.

İkinci Dünya Savaşı yılları
İkinci Dünya Savaşı yılları Pasolini için çok zor geçti. Ruh hali o yıllarda yazdığı bir mektuptan çok iyi anlaşılıyor:

Sağlığım iyi, kötü değil, iyi, her şey iyi. Moral olarak da her şey sakinken, ki bu nadiren de olsa, o da iyi. Ama bunun dışında çok korkuyorum. Hayatı kaybetmek korkusu. Anlıyor musun Rico? Sadece benimkini değil ama diğerlerininkini de. Hepimiz öylesine kaderin eline düşmüşüz ki, zavallı çıplak insancıklar!

Birbirimizi tekrar görebilir miyiz bilmiyorum. Her şey ölüm, son ve silah kokuyor. Bu tiplerin dünyanın içine sıçtığını görmek tiksinti veriyor. Tükürmek isterdim toprağa, yapraklar yeşil sürgünler kusarken sarı ve gökyüzü mavisi çiçeklerle, dallardaki mücevherlerle birlikte. Pasolini 1943'te Livorno'da askere alındı. Hemen ertesi günü Almanlar'a silah teslimatı yapmayı reddederek kaçtı. Biraz İtalya'yı gezdikten sonra Casarsa'ya döndü. Pasolini ailesi Almanlardan ve bombalardan uzak olan Versutta'ya gitmeye karar verdi. Pasolini burada lise öğretmenliği yapmaya başladı.

Guido'nun ölümü
O yıllara damgasını vuran olay kardeşi Guido'nun ölümü oldu. Guido, Versutta'da saklanmayı reddedip partizanlara katılmıştı. Pier Paolo, Guido'yu tren istasyonuna götürdü ve şüpheleri dağıtmak için de Bolonya'ya bir bilet aldı. Guido, Spilimbergo'dan Pielunga'ya hareket etti ve Osoppo partizan birliğine katıldı. Pier Paolo'nun kaybolan arkadaşı Ermes'in adını kendine kod adı olarak aldı.
Anti-faşist grupların aralarında anlaşmazlık vardı. Garibaldi birliklerine bağlı Komünist birlikler Fruili'nin Tito'nun Yugoslavyası ile birleşmesini, Osoppo birlikleri ise İtalyan kalmasını istiyordu. Guido, Pier Paolo'ya yazdığı mektuplarda bu konuda yazılar yazmasını ve Osoppo birliklerini desteklemesini istedi. Pier Paolo bu makaleleri yazma fırsatını bulamadı.
Şubat 1945'te Guido, Osoppo birliğinin diğer elemanlarıyla beraber Porzus'ta katledildi. Yaklaşık yüz Garibaldili silahsız taklidi yaparak birliğe yaklaştı ve yakaladıkları Osoppo birliği üyelerini öldürdü. Guido yaralı olarak bir köylü kadının yanına sığınmayı başardı ancak Garibaldi birlikleri tarafından bulundu, zorla evden dışarı sürüklenip kurşuna dizildi. Pasolini ailesi Guido'nun ölümünü ve nasıl gerçekleştiğini ancak savaş bittikten sonra öğrenebildi.
Bazen Musi ile Porzus arasındaki o yolu düşünürüm, kardeşimin o yolu nasıl aldığını... Hayal gücüm açıklanamayan bembeyaz bir kar yangını gibi, gökyüzünün parlaklığı gibi berraklaşır. Pasolini, okuyucularının isteği üzerine, Vie Nuove adlı komünist derginin 15 Eylül 1971 tarihli nüshasında kardeşinin ölümü hakkında konuşur:
Olay birkaç kelimeyle anlatılabilir. Annem, kardeşim ve ben Bolonya'dan çıkartıldık ve Fruili'de Casarsa'ya döndük. Kardeşim Pordenone'de yüksekokula başladı. 19 yaşında direnişçilere katıldı. Ben ondan birkaç yaş daha büyüktüm, antifaşizmi ona ben aşılamıştım, çok küçük yaşlardan beri içine doğduğumuz bu dünyanın komik ve saçma olduğunun da farkındaydım. Ben daha Marks'ı bile okumamıştım, ancak bazı arkadaşlarımız Guido'yu aktif direnişe sürüklediler. Birkaç ay sonra da Guido cephede savaşmak için dağlara çıktı. Graziani'nin herkesi silah altına çağırması, Guido'nun direnişe katılmak için motivasyonu ve anneme söylediği bahanesi oldu. Onu tren istasyonuna ben götürdüm, şiir kitaplarının altında bir silah saklıydı, kucaklaştık, bu onu son görüşüm oldu.
Guido, dağlarda Yugoslavya ile Friuli arasında aylarca çok sert çatışmalara katıldı. Venedik-Giulia hattındaki Osoppo birliğine kaydolmuştu. Garibaldi birliği de o bölgedeydi. Bunlar korkunç günlerdi. Annem, Guido'nun bir daha asla dönmeyeceğini biliyordu. Faşistlerle Almanlar arasındaki çatışmalarda şimdiye dek yüzlerce kez ölmüş olabilirdi; zira o zayıflığa veya boyun eğmeye pabuç bırakmayacak kadar cömert ruhluydu. Ama tabii ki çok daha trajik şekilde ölecekti.
Venedik-Giulia hattı, Yugoslavya sınırındaydı ve bilindiği gibi o zamanlar, Yugoslavya tüm bölgeyi ilhak etmek istiyordu. Ama her ne kadar sosyalist de olsa Guido tamamen İtalyan olan bu toprakların, Yugoslav milliyetçiliğine düşmesine razı gelemezdi. Buna karşı çıktı ve savaştı. Onun ölümü bugün bile kalbimi acıtan bir şekilde gerçekleşti. Aslında kendisini kurtarabilirdi. Arkadaşlarına ve komutanına yardım etmek için öldü, bugün hiçbir komünist partizan Guido'nun bu davranışını görmezlikten gelemez. Onunla gurur duyuyorum ve bulunduğum yolda onun hatırası, cömertliği ve tutkusuyla ilerliyorum.
Guido'nun ölümü Pasolini'leri özellikle de anneyi yıktı. Babalarının Kenya'daki tutsaklığından dönüşüyle Pier Paolo ve annesi arasındaki ilişki daha da sağlamlaştı.
Babam, Casarsa'ya bir nevi yeni tutsaklıkla döndü ve 12 yıl sürecek acısı başladı.
Takip eden yıllarda Guido'nun ölümü sağcı İtalyan basını tarafından Pier Paolo'ya saldırmanın bir yolu olarak defalarca sömürüldü.
‘Marksist yazar Pier Paolo, kendi kardeşine acımasızca davranan sistemi savunup avukatlığını üstleniyor.' Secolo d'Italia, 24 Eylül 1960. ‘Pasolini'nin komünistlerce öldürülen kardeşi, herhalde ağabeyinin kendisine yardım etmesini boşuna beklerdi.' Il Tempo, 26 Mart 1970

İtalyan Komünist Partisi dönemi
1945 yılında Pasolini 'lirik şiir antolojisi' (giriş ve yorumlar) adlı teziyle mezun oldu ve Friuli'ye yerleşti. Udine yakınlarındaki Valvasone'de lise öğretmeni oldu. Politik faaliyetlerine de aynı yıllarda başladı. 1947'de İtalyan Komünist Partisi'ne yakınlaştı. Partinin haftalık dergisi Lotta y Lavoro'ya yazılar vermeye başladı. Kardeşi Guido'nun ölüm sebebi yüzünden partiye girişinde kişisel zorluk yaşadı. Ancak Pasolini, kardeşinin hatırasını lekelememek için bu olayı gündeme getirmekten kaçınıyordu. Annesine yakınlığı daha da arttı. Babası, Guido'nun ayak takımına kapılıp gitmesinden dolayı annesini suçlamaya devam ediyordu.
İtalyan Komünist Partisi'ne sadakat cesaret işiydi. Pier Paolo böylece derin acısını bastırma fedakârlığı gösteriyordu; ne de olsa Friuli Komünist Partisi, dolaylı da olsa Guido'nun ölümüne yol açan kurumdu. Pasolini San Giovanni di Casarsa bölgesinin sekreteri oldu. Ama ne parti, ne de etraftaki entelektüller ondan pek hazetmiyordu. Diğerleri 1900'lerin dilini kullanıyor, Pasolini halk dilinde yazmakla kalmayıp derin politik konulara da pek girmiyordu. Pek çok komünist Pasolini'nin sosyal gerçekçiliğe olan ilgisizliğinden şüphe duyuyor ve burjuva kültürüne sempati duyduğuna inanıyordu.
Pasolini, ölene kadar arkadaş kalacağı ressam Zigaina ile o yıllarda tanıştı. Komünist Parti dönemi Pasoli'nin aktif olarak politik mücadele gösterdiği tek dönemdir.

Davalar
15 Ekim 1949'da Cordovado Jandarması tarafından çocuklara yönelik cinsel tacizle suçlandı ve hakkında dava açıldı. Ardından, oldukça hassas ve küçük düşürücü başka davalar da açıldı. Genel kanı, o ilk dava olmasaydı, takip eden diğerlerinin de olmayacağı yönündedir.
Yıllar sonra Silvana Ottieri'ye yolladığı bir mektubunda şöyle söyler: 'Bende Rimbaud'nun, Campana'nın, Wilde'ın izleri var. Bundan memnun olsam da olmasam da, bu diğerlerinin hoşuna gitse de gitmese de...'
Pasolini 30 Eylül 1949'da Ramuscello'da iki ya da üç çocuğa sarkıntılık etmekle suçlandı. Çocukların ebeveynleri şikayetçi olup dava açmamıştı, ama Cordovado jandarması bu durumla özel olarak ilgileniyordu. O yıllarda sol ile sağın arası oldukça açıktı ve Pasolini zor durumdaydı. Ramuscello davası yüzünden hem sol hem sağ, aleyhindeydi. 26 Ekim 1949 günü Komünist Parti'den atıldı. Bu haber 29 Ekim günü solcu l'Unita gazetesinde yayımlandı.

Benzer Konular

29 Temmuz 2008 / RuffRyders Spor ww
11 Temmuz 2015 / _EKSELANS_ Sanat ww
12 Eylül 2015 / Safi Sanat ww
16 Haziran 2011 / ThinkerBeLL Edebiyat ww
12 Eylül 2015 / Safi Bilim ww