Arama

Türkiye ve Avrupa Birliği

Güncelleme: 13 Ekim 2006 Gösterim: 22.188 Cevap: 27
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye'nin AB' ye giriş sürecinde çeşitli düşünceler ve bazı gerçekler

Sponsorlu Bağlantılar
Ab1

Ab2

Ab3

Ve Atatürk'ün o zamanki cevabı

Ab4

Son düzenleyen Blue Blood; 14 Eylül 2006 15:12
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ekim 2005       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AB 3 Ekim sonrası ilk ziyareti Kayseri'ye yaptı. AB Komisyonu Üyesi Olli Rehn "Anadolu'nun kalbini ziyaretimiz müzareke sürecine ne kadar önem verdiğimizin kanıtıdır" dedi..

Sponsorlu Bağlantılar
Türkiye ve Avrupa Birliği

Avrupa Birliği Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn ve AB Türkiye Temsilcisi Büyükelçi H. Joerg Kretschmer, müzakerelerin başlama kararının ardından ilk Anadolu gezisini Kayseri'ye yaptı.

Rehn önümüzdeki süreçte Türkiye ile işbirliğini dört gözle beklediğini belirterek şöyle konuştu. "Kayseri, Anadolu'nun kalbi durumunda bir şehir. Ekonomik dinamizmin sembolü. Girişimci bir ruh var. Ayrıca Abdullah Gül'ün memleketi ve AB yolunda Türkiye adına katkıları olduğu için önce Kayseri'ye gelmeyi tercih ettik. Türkiye'yi ziyaretimizi birkaç konu başlığı altında toplamak istersek, bunlardan birincisi Türk halkını, 3 Ekim'deki gelişmeden dolayı tebrik ediyoruz. İkinci olarak Türk halkını son yıllarda gerçekleştirilen kapsamlı reformlardan dolayı tebrik ediyoruz. Üçüncü olarak da, Türkiye'nin şu andan itibaren yoğun şekilde çalışıyor olacağını söylemek istiyoruz. Hukukun üstünlüğü, insan hakları, ekonomik hayatta yoğun çalışmalar yapacağız. Önümüzde yepyeni bir dönem var. Kayseri ziyaretimiz, aslında bu müzekere sürecesini son derece ciddiye aldığımızı gösteriyor. Türk halkı ile işbirliği yapmayı dört gözle bekliyoruz."

Tatlı yiyelim tatlı konuşalım
Kayseri Belediyle Başkanı Mehmet Özhaseki Rehn'e büyük bir paket lokum hediye etti. Rehn "AB'deki arkadaşlarıma götüreceğim. Umarım bu lokum, Türkiye AB ilişkilerinin tatlı geçmesine yol açar" dedi.

Kıbrıs'ın birleşmesi için çalışacağız
Olli Rehn, Erciyes Üniversitesi İktisat Fakültesi'ndeki konferansı sırasında bir öğrencinin Kıbrıs, Ermeni ve Kürt sorunuyla ilgili sorusunu şöyle yanıtladı: "Kıbrıs, AB üyesi bir ülkedir. Bu bir açılım meselesidir. Adayı birleştirmek için çözüm arıyoruz. Diğer tüm ülkeler gibi birleşmiş hale getirmek istiyoruz. Bu konuda iki toplumun da Türk kesiminin de birleşmeye katkıda bulunmasını istiyorum. PKK konusuna gelince, biz terörü kınıyoruz. Şiddeti bir araç olarak kabul etmiyoruz. AB ülkelerinden birinin veya bazılarının da terörü desteklediğini sanmıyorum. Güneydoğu'da ekonomik ve sosyal kalkınmanın da sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Terörizmi hepimiz kınamalıyız. Bu konuda beraber çalışmalıyız. Ermeni konusuna gelince, Başbakan Sayın Erdoğan, tarihi bir komisyon kurulması konusunda öneride bulundu. Ne yazıkki bu komisyon kurulamadı. Ümit ederim ki, bu konu sükunet içinde tarihi doğrularıyla ortaya konulur. Tarihi doğruları araştırmalıyız. Ermeni meselesi konusunda, Başbakan ve Gül'ün mahkemenin iptal ettiği bu toplantıya destek vermelerini son derece yerinde buluyorum."


Haber: Oktay ENSARİ-Demet ÖZTÜRK

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Ekim 2005       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BU MEMLEKETİ SEVEN HERKESE SESLENİYORUZ..
BU MESAJI NE YAPMANIZ GEREKTİĞİNİ BİLİYORSUNUZ..

SEVEN-ELEVEN
Son yurtdışı seyahatimde Londra Trafalgar Square 'de bir imza kampanyası yapan bir grubun ne ile alakalı olarak imza kampanyası düzenlediklerini merak ederek yanlarına yaklaştım ve başlangıçta gördüklerime şaşırmadım.Cifte standartlığı ve her fırsatta terörizme karşı olduğunu ifade eden bu Avrupa ülkesinde üç beş eşkıya PKK-KADEK adına imza topluyorlardı. Niyetleri terörist başının özgürlüğünü kazanmasıymış...

Daha önce ifade ettiğim gibi bu şaşırtıcı değil ama imza kampanyasının büyük sponsorlarından birinin ülkemizde de faaliyet gösteren SEVEN-ELEVEN firması olduğunu görünce afalladım. Türkiye'ye döndüğümde gördüğüm bir detay ile şaşkınlığım bir kat daha arttı. Seven Eleven mağazalarının tabelalarındaki renkler tamamı ile PKK bayrağındaki renklerle ayni; yani adeta PKK-KADEK bayrağı...Ülkemizi seviyor isek bu mağazalardan alış-veriş etmeyelim, edenlere de bu durumu iletelim.

Bu mesaj ne kadar çok kişiye ulaşır ise ülkemiz adına o kadar yararlı olacaktır.

Doc. Dr. ILKAY ORHAN
Eczacılık Fakültesi
Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümü
Farmakognozi Anabilim Dalı
Gazi Üniversitesi 06330 Ankara - Türkiye
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Ekim 2005       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
MÜZAKERE ÇERÇEVESİ

Müzakerelerin genel ilkeleri

1.Müzakereler Türkiye’nin kendi liyakatlerine dayalı olacak ve müzakerelerin hızı Türkiye’nin üyelik şartlarını karşılama konusundaki ilerlemesine bağlı olacaktır. Başkanlık veya Komisyon Konseyin tam bilgilendirilmesini ve böylece Konseyin durumu düzenli olarak inceleme altında tutabilmesini sağlayacaktır. Birlik, kendi tarafında, süreç içerisinde müzakereleri sonlandırma şartlarının karşılanıp karşılanmadığına karar verecektir; bu karar Komisyonun, Türkiye’nin 6. Maddede sayılan şartları yerine getirdiğini teyit eden raporuna dayanacaktır.
2.Avrupa Konseyi’nin 2004 Aralık ayında kabul ettiği gibi, bu müzakereler Avrupa Birliği Sözleşmesinin 49. Maddesine dayalıdır. Müzakerelerin ortak hedefi katılımdır. Bu müzakereler sonuçları önceden garanti edilemeyen, açık uçlu süreçlerdir. Kopenhag kriterlerinin, Birliğin hazmetme kapasitesi de dahil olmak üzere tamamı göz önünde bulundurularak,Türkiye’nin üyeliğin tüm yükümlülüklerini üstelenemez konumda olması durumunda Türkiye’nin Avrupa yapılarına mümkün olan en güçlü bağla tam olarak demirlemesi sağlanmalıdır.
3.Genişleme Birlik ve Üye Devletlerin çaba gösterdiği sürekli yaratma ve bütünleştirme sürecini güçlendirmelidir. Birliğin uyum ve etkinliğini korumak için her çaba gösterilmelidir. 1993 Kopenhag Avrupa Konseyi sonuçları doğrultusunda, Avrupa bütünleşmesinin ivmesini korurken, Birliğin Türkiye’yi hazmetme kapasitesi hem Birlik, hem de Türkiye’nin genel çıkarları açısından önemli bir konudur. Komisyon bu üyelik şartının karşılanıp karşılanmadığı konusunda Konseye bir değerlendirme bilgisi sunabilmek için müzakereler sırasında, Türkiye’nin üyelik perspektifinden kaynaklanan durumlara ilişkin Ekim 2004 belgesinde belirlenen konuların tamamını kapsayarak, bu kapasiteyi dikkatle izleyecektir.
4.Müzakereler, daha sonra büyük ölçüde Avrupa Birliği Sözleşmesine dahil edilen ve Temel Haklar Şartı’nda da beyan edilen, Kopenhag 1993 Avrupa Konseyi tarafından belirlenen siyasal kriterleri yeterli ölçüde karşılamış olmasına dayanarak başlatılmıştır. Birlik Türkiye’nin reform sürecini devam ettirmesini ve ilgili Avrupa içtihadı da dahil olmak üzere, özgürlükler, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ve temel özgürlüklere saygı konusunda daha fazla iyileştirmenin sağlanması; özel olarak işkence ve kötü muamelelere ile mücadelede sıfır tolerans ile ilgili yasa ve uygulama önlemlerini güçlendirmesi ve genişletmesi ve ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, kadın hakları, sendikal hakları da içeren ILO standartları ve azınlık haklarına ilişkin hükümleri uygulamasını beklemektedir. Birlik ve Türkiye yoğun siyasal diyalogu devam ettirecektir. Bu alanlardaki ilerlemenin geri dönülmezliği ve insan haklarına tam saygının teminat altına alınması için ilerlemeler, Komisyon’un 2004 raporu ve tavsiyenamesi ile yıllık olağan raporunda belirlenen tüm noktaları ele alarak, Konsey’e düzenli olarak rapor etmeye davet edilen Komisyon tarafından yakından izlenmeye devam edilecektir.
5.Türkiye’de, Birliğin üzerine inşa edilmiş olduğu özgürlük, demokrasi, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğünün ciddi ve ısrarlı bir şekilde ihlal edilmesi durumunda, Komisyon kendi isnisiyatifi ile veya Üye Devletlerin üçte birinin talebi üzerine müzakerelerin askıya alınmasını tavsiye edebilir ve nihai olarak yeniden başlatılmasının şartlarını önerebilir. Üye Devletler Hükümetlerarası Konferansta, Hükümetlerarası Konferansta oybirliği genel şartına bakılmaksızın, Konsey kararı doğrultusunda hareket edeceklerdir. Avrupa Parlamentosu bilgilendirilecektir.
6.Müzakerelerin ilerlemesine Türkiye’nin, ekonomik ve sosyal yakınlaşma çerçevesi içerisinde ve 2. paragraftaki Komisyon raporlarına atıfla, üyeliğe girişe hazırlanma konusundaki ilerlemesi rehberlik edecektir. Bu ilerleme özellikle aşağıdaki şartlar açısından ölçülecektir:
- Üyelik için aşağıdaki şartları getiren Kopenhag kriteri: * Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı ve azınlıkların korunmasını teminat altına alan kurumların istikrarı;

* işleyen bir Pazar ekonomisinin mevcudiyeti ve Birlik içerisindeki rekabetçi baskılara ve Pazar güçleri ile başedebilme kapasitesi;

* siyasal, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılığı da içeren üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyeti ve müktesabatı (acquis) etkin bir şekilde uygulama ve hayata geçirme idari kapasitesi;
− Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkilerini açık bir şekilde taahhüt etmesi ve doğabilecek tüm önemli sınır uyuşmazlıklarını gerektiğinde Uluslararası Adalet Divanının karar yetkisi de dahil olmak üzere Birleşmiş Milletler Şartına uygun olarak barışçı şekilde çözümlemeyi taahhüt etmesi;
− Türkiye’nin Kıbrıs sorununun BM çerçevesinde ve kapsamlı bir çözüm için olumlu bir ortamın yaratılması ve Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti de dahil olmak üzere tüm AB Üyeleri ile ikili ilişkilerinin normalleşmesinin ilerletilmesi de dahi, Birliğin üzerine inşa edilmiş olduğu ilkeler paralelinde kapsamlı bir şekilde çözüm çabalarını desteklemeye devam etmesi.
− Türkiye’nin Ortaklık Anlaşması ve Ortaklık Anlaşmasının tüm AB Üye Devletlerine ve özellikle de AB-Türkiye Gümrük Birliğine dahil olan Devletlere yayılması ve düzenli olarak revize edilecek olan Katılım Ortaklığının uygulanması konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmesi.

7. Katılım döneminde Türkiye’den üçüncü ülkelere yönelik politikalarını ve uluslararası örgütlerdeki pozisyonlarını (tüm AB Üyelerinin bu örgütler ve düzenlemelere üyeliği ile ilişkili olarak da) Birlik ve Üye Devletler tarafından benimsenen politika ve pozisyonlarla artan bir şekilde uyumlulaştırması istenecektir.
8. Katılım müzakerelerine paralel olarak Birlik Türkiye ile yoğun bir siyasal ve sivil toplum diyalogu yürütecektir. Kapsamlı sivil toplum diyalogunun amacı özellikle Avrupa vatandaşlarının katılım sürecini desteklemelerini sağlamak amacıyla halkları yakınlaştırarak karşılıklı anlayışın zenginleştirilmesi olacaktır.
9. Türkiye kendi katılımı anında, diğer katılım müzakerelerinin mevcut sonuçlarını olduğu gibi kabul edecektir.
Müzakerelerin özü
10. Katılım Birlik sistemine ve kurumsal çerçevesine bağlı ve Birlik müktesebatı olarak bilinen hak ve yükümlülüklerin kabulü anlamına gelir. Türkiye katılım sırasında olduğu şekli ile bunları uygulamak zorunda olacaktır. Ayrıca, yasal uyumlulaştırmaya ilave olarak katılım müktesebatın zamanında ve etkin bir şekilde uygulanması anlamına da gelir. Müktesebat sürekli tekamül eder ve şunları içerir:
- Birliğin üzerine inşa edildiği Sözleşmelerin içeriği, ilkeleri ve siyasal hedefleri;
- Sözleşmeler uyarınca benimsenen yasa ve kararlar ve Adalet Divanının içtihatları;
- Kurumlar arası sözleşmeler, kararnameler, bildirgeler, tavsiyeler, rehberler gibi Birlik çerçevesinde benimsenen ve yasal olarak bağlayıcı olan ya da olmayan diğer belgeler;
- Ortak dış politika ve güvenlik politikası çerçevesinde kabul edilen ortak eylemler, ortak pozisyonlar, deklarasyonlar, sonuçlar ve diğer belgeler;
- Adalet ve iç işleri çerçevesinde kabul edilen ortak eylemler, ortak pozisyonlar, deklarasyonlar, sonuçlar ve diğer belgeler;
- Topluluklar, Üye Devletlerle ortaklaşa olarak Topluluklar, Birlik tarafından bağıtlanan uluslararası sözleşmeler ve Üye Devletlerin Birlik faaliyetleri ile ilişkili olarak aralarında bağıtladıkları uluslararası sözleşmeler.

Türkiye katılım öncesinde uygun bir zamanda müktesebatın tercümelerini üretmesi ve katılımının ardından AB Kurumlarının doğru bir şekilde işlemesi için yeterli sayıda çevirmen ve mütercimi eğitmesi gerekecektir.
11. Türkiye’nin Üye Devlet olarak uyması gereken tüm sonuç kabilinden hak ve yükümlülükler Türkiye ve Topluluklar arasında mevcut tüm ikili sözleşmelerin ve Türkiye tarafından bağıtlanmış olan ve üyelik yükümlülükleri ile bağdaşmayan diğer tüm uluslararası sözleşmelerin feshi anlamına da gelir. Ortaklık Sözleşmesinin müktesebattan ayrılan hiçbir hükmü katılım müzakerelerinde ön şart olarak değerlendirilemez.
12. Türkiye’nin müktesebattan doğan hak ve yükümlülükleri kabulü müktesebata özel adaptasyonları gerektirebilir ve özel olarak da katılım müzakereleri sırasında tanımlanması gereken geçici önlemlerin doğmasına neden olabilir.
Gerektiğinde müktesebata özel adaptasyonlar, bu müktesebatı kabul ederken Üye Devletler tarafından uygulandığı şekilde bu müktesebatın içerisinde yer alan ilkeler, kriter ve parametrelere dayalı olarak ve Türkiye’nin özellikleri dikkate alarak kabul edilir.
Birlik, zaman ve kapsam olarak sınırlı olmaları ve müktesebatın uygulanması aşamalarını net olarak tanımlayan bir planın eşlik etmesi kaydıyla Türkiye’den geçici önlemler almasını istemeyi kabul edebilir. İç pazarın yayılması ile bağlantılı alanlarda düzenleyici önlemler ivedilikle uygulanmalı ve geçiş süreleri kısa ve az sayıda olmalıdır; geniş finansal harcamalar da dahil olmak üzere esaslı bir çaba gerektiren önemli adaptasyonlarda süren, ayrıntılı ve bütçelendirilmiş uyum planının bir parçası olarak uygun geçici düzenlemeler öngörülebilir. Her halükarda geçici düzenlemeler Birlik kural ya da politikalarında değişiklikleri içermemeli, bunların doğru işleyişini bozmamalı veya önemli rekabet bozulmalarına neden olmamalıdır. Bu bağlamda, Birlik ve Türkiye’nin çıkarları göz önünde bulundurulmalıdır.
Uzun geçiş süreleri, derogasyonlar, spesifik düzenlemeler veya kalıcı güvence hükümleri, yani güvence önlemlerinin temeli olarak kalıcı bir şekilde mevcut olan hükümler değerlendirilebilir. Komisyon, uygun şekilde, bunlara kişilerin serbest dolaşımı, yapısal politikalar ve tarım gibi alanlardaki önerilerinde yer verebilir. Ayrıca kişilerin serbest dolaşımının nihai olarak tesis edilmesine ilişkin karar süreçleri bireysel Üye Devletlerin azami rol oynamasına izin vermelidir. Rekabet veya iç pazarın işleyişi üzerindeki etkileri açısından geçici düzenlemeler veya güvenceler gözden geçirilmelidir.
Katılım müzakereleri sırasında müktesebata ayrıntılı teknik adaptasyonların saptanması gerekli olmayacaktır. Bunlar Türkiye ile işbirliği içinde hazırlanacak ve katılım tarihinde yürürlüğe girmesi açısından uygun zamanda Birlik kurumları tarafından benimsenecektir.
13. Türkiye’nin katılımının finansal boyutları uygulanabilir Finansal Çerçeve içerisinde düzenlenmelidir. Türkiye’nin katılımı önemli finansal sonuçlar doğurabileceğinden, müzakereler ancak 2014 yılında başlayan dönemi kapsayan Finansal Çerçeve’nin tüm olası finansal reformlar sonuçları ile birlikte oluşturulmasından sonra tamamlanabilecektir. Tüm düzenlemeler finansal yüklerin Üye Devletler arasında adil olarak paylaşılmasını sağlamalıdır.
14. Türkiye Üye Devlet olarak katılımı ile birlikte ekonomik ve parasal birliğe bir derogasyon ile katılacaktır ve gerekli şartları yerine getirdiği değerlendirmesine dayalı olarak bu yönde çıkarılacak bir Konsey kararının ardından ulusal para birimi olarak Euro’yu benimseyecektir. Bu alandaki geri kalan müktesebat katılımla birlikte tam olarak geçerli olur.
15. Serbestlik, adalet ve güvenlik alanı açısından, Avrupa Birliği üyeliği Türkiye’nin Schengen müktesebatı da dahil olmak üzere bu alandaki tüm müktesebatı tam olarak kabul etmesi anlamına gelir. Ancak müktesebatın bu kısmı yalnızca Türkiye’nin hazır olduğu yönünde uygulanabilir Schengen değerlendirmesine dayalı olarak Konsey’in iç sınırlarda şahıslara uygulanan kontrolleri kaldırma kararını almasının ardından uygulanabilir.
16. AB nükleer güvenliğin tüm boyutları da dahil olmak üzere üst düzeyde çevresel korumanın önemine işaret eder.
17. Müktesebatın tüm alanlarında, Türkiye gerek ulusal, gerekse bölgesel düzeydeki tüm kurumları, idari kapasitesi ve adli sistemlerini müktesebatı etkin bir şekilde uygulamak veya durumun gereğine göre katılım öncesinde uygun bir zamanda uygulayabilir durumda olmak amacıyla Birlik standartlarına uygun hale getirmelidir.
Müzakere Usulleri
18. Müzakerelerin özü bir yandan tüm Üye Devletlerin, diğer yandan da aday devletin katılımı ile gerçekleştirilecek olan Hükümetlerarası Konferans tarafından idare edilecektir.
19. Komisyon müktesebatın Türk yetkililerine açıklanması, Türkiye’nin belirli alanlarda müzakerelere hazırlanma durumunun değerlendirilmesi ve müzakerelerde gündeme gelme olasılığı en fazla olan konularda ön göstergeleri elde etmek amacıyla tarama süreci olarak bilinen, müktesebatın resmen incelenmesi sürecini başlatacaktır.
20. Tarama ve daha sonraki müzakerelerin amaçları bakımından, müktesebat her biri spesifik politika alanlarını kapsayan bölümlere ayrılacaktır. Bölümlerin bir listesi Ekte yer almaktadır. Müzakerelerin spesifik bir bölümü hakkında Türkiye veya AB tarafından ifade edilecek hiçbir görüş diğer bölümler hakkında benimsenmiş olabilecek pozisyonu hiçbir şekilde etkilemeyecektir. Ayrıca müzakerelerin gidişatı sırasında varılan anlaşmalar ve hatta kısmi anlaşmalar tüm bölümler için genel anlaşma yapılana kadar kesinleşmiş olarak kabul edilmez.
21. Türkiye’nin katılım yönündeki ilerlemesi hakkında düzenli Komisyon Raporları ve özel olarak da tarama sırasında Komisyon tarafından elde edilecek bilgilere dayanarak Konsey Komisyon’dan gelen bir teklif üzerinde oybirliği ile hareket etmek suretiyle her bir bölüm için geçici kapanış ve uygun olduğu zamanda açılış için referans noktalarını (benchmark) belirleyecektir. Birlik bu gibi referans noktalarını Türkiye’ye bildirecektir. Bölüme bağlı olarak, kesin referans noktaları (benchmark) özel olarak işleyen bir pazar ekonomisinin mevcudiyetine, yasaların müktesebat ile aynı çizgiye getirilmesi ve müktesebatın yeterli idari ve adli kapasitenin varlığını gösteren anahtar unsurlarının uygulandığına dair izleme kaydının tatmin edici oluşuna işaret edecektir. İlgili oldukça, referans noktaları Ortaklık Sözleşmesi dahilinde ve özel olarak da AB-Türkiye gümrük birliğine ilişkin taahhütlerin ve müktesebat çerçevesindeki yansıtma şartlarının yerine getirilmesini de içerecektir. Müzakerelerin önemli bir zaman aldığı veya yeni müktesebat gibi yeni unsurların dahil edilmesi amacıyla bir bölümün daha sonraki bir tarihte yeniden ele alındığı durumlarda mevcut referans noktaları güncellenebilir.
22. Türkiye’nin müktesebata ilişkin konumunu göstermesi ve referans noktalarını karşılama açısından ilerlemesini rapor etmesi istenecektir. Türkiye’nin uygun idari ve adli yapılar kanalıyla etkin ve verimli uygulaması da dahil olmak üzere, müktesebatı doğru aktarması ve uygulaması müzakerelerin hızını belirleyecektir.
23. Bu amaçla Komisyon, Komisyon tarafından veya Komisyon adına uzmanlar tarafından yapılacak yerinde incelemeler de dahil olmak üzere mevcut tüm enstrümanları kullanmak suretiyle Türkiye’nin tüm alanlardaki ilerlemesini yakından izleyecektir. Komisyon taslak AB Ortak Pozisyonlarını sunarken Türkiye’nin belirli herhangi bir alandaki ilerlemesi konusunda Konsey’i bilgilendirecektir. Konsey o bölüm üzerindeki müzakereler ile ilgili ilave adımlar konusunda karar verirken bu değerlendirmeyi dikkate alacaktır. AB’nin her bir bölüm üzerindeki müzakereler için talep edebileceği ve Türkiye tarafından Konferansa sunulacak olan bilgilere ilave olarak, Türkiye’nin bir bölümün geçici kapanışından sonra dahi, müktesebat ile uyumlulaştırma ve müktesabatın uygulanmasının ilerleyişi konusunda düzenli, ayrıntılı, yazılı bilgi sunmaya devam etmesi gerekecektir. Geçici olarak kapatılan bölümler açısından, Komisyon, özellikle Türkiye’nin önemli referans noktalarını karşılayamaması veya taahhütlerini uygulayamaması durumunda müzakerelerin yeniden açılmasını tavsiye edebilecektir.
Son düzenleyen Blue Blood; 17 Kasım 2005 12:47
NeutralizeR - avatarı
NeutralizeR
ADM Webmaster
18 Ekim 2005       Mesaj #5
NeutralizeR - avatarı
ADM Webmaster
Binlerce insanın hayatını almış ama karşılığında ömür boyu hayatta kalma hakkı verilmiş olan şahıs yeniden yargılanacakmış.

Neden?
Çünkü Avrupa öyle istiyor.

Al bayrağa sarılı her şehit cenazesinde öne eğilmiş başları ve titreyen sesleriyle "kanınız yerde kalmayacaktır" şeref sözünü verenler suskunlar bugün..

Neden ?
Çünkü Avrupa öyle istiyor.

21 yaşında Mehmet gençliğinin baharında demir gibi sapasağlam çıktığı köyüne belden aşağısı sakat ve tuvaletini bile tutamayacak halde geri döndü. Yeniden yargılanacak şahsın döşettiği mayına basmıştı. Mehmet yeniden yürüyemeyecek, Mehmet nişanlısı Fatma'yla aynı yastığa baş koyamayacak ama onu o hale sokan yeniden yargılanacak.

Neden ?
Çünkü Avrupa öyle istiyor.

Gençliklerinin baharında vatanlarını savunmak için silah altına giren ve geçit vermez dağlarda teröristle savaşırken tertemiz alınlarından vurulup toprağa düşen askerler yeniden yaşayamayacak ama onları vurduran şahıs yeniden yargılanacak.

Neden ?
Çünkü Avrupa öyle istiyor.

Alışveriş merkezinde hiçbir şeyden habersiz bakınırken içeri atılan yangın bombalarıyla feci şekilde yanan kadın
hayatının sonuna kadar yanık yüzüne bakacak ama o bombayı oraya
attıran yeniden yargılanacak.

Neden ?
Çünkü Avrupa öyle istiyor.

Kocasıyla yeni tayin edildiği yere özel
otomobilleriyle giderken yolları kesilen ve kocası gözleri önünde taranarak
şehit edilen Figen hemşirenin gözleri hep yaşlı kalacak ama kocasını vurduran yeniden yargılanacak.

Neden ?
Çünkü Avrupa öyle istiyor.

Yıllarca terörle mücadeleye akıtılan milyarlar yüzünden binlerce gencimiz işsiz,fakir ve aç. Hayatları boyunca eğitim görmelerine rağmen yere serilen ekonomi yüzünden işsiz kalanların hayatları mahvolurken onların o hale gelmelerine sebep olan terör belasını yaratan yeniden
yargılanacak.

Neden ?
Çünkü Avrupa öyle istiyor.

Peki ya bu millet ne istiyor ? Bir Allah'ın kulu da çıkıp bu milletin ne istediğini sormayacak mı ?
Ezilen,hor görülen, hakkı verilmeyen tersine hep haksız çıkarılan her zaman bizler mi olacağız ?
Sandığa oy verip tepemize çıkardıklarımız, vergilerimizle okutup makam ve rütbe verdiklerimiz, canımızı,malımızı ve namusumuzu kendilerine emanet ettiklerimiz bir kere olsun bizim hakkımızı savunmayacaklar mı ? Kanlarınız yerde kalmayacak sözlerine inandığımız halde baş katile hak ettiği cezayı verdirmeyenler şimdi bir de karşımıza çıkıp bunu yeniden mi yargılayacaklar.
Böyle bir durumda bizler yerimizde uslu çocuklar gibi oturup "Ölen öldü, giden gitti kalan sağlar
bizimdir"mi diyeceğiz.

Karakol baskınında iki gün roket ve havan ateşi altında kaldıkları halde direnip daha sonrada
"Daha fazla direnemeyeceğiz. Vatan sağ olsun !" son mesajını geçtikten sonra birer birer şehit olan koçların telsizden gelen seslerini
unutup hayatımıza devam mı edeceğiz.


Hiç sanmıyorum.

Neden mi ?

Çünkü TÜRK MİLLETİ BÖYLE İSTİYOR!!
Son derece gururlu insanlar, susmayı ve yalnızlığı sever.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Ekim 2005       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Müzakere Medyası'nın Gündemdeki Konulan Ele Alış Biçimi ve Ortaya Çıkan Yayın Politikası.

1.Dış destekli, ayrılıkçı Kürt hareketinin kitleselleşmesi.

2. ABD ve AB desteğiyle Türkiye'de devletle muhatap olacak bir meşruiyet kazanması için Türk milletinin psikolojik olarak hazırlanması.

3. 2 bin kişilik cemaatiyle Rum Ortodoks Kilisesi'nin başında bulunan şahsın topluma bir devlet başkanı ve Türkiye'nin iyiliğini isteyen birisi olarak pazarlanması; Türkiye'nin bu kişinin himmetine muhtaç olduğunun toplum bilincine yerleştirilmesi.

4. Türk milletinde içte ve dıştaki ekonomik, siyasal sorunların AB ve ABD yardımı olmadan
çözülemeyeceğine dair bir yargı uyandırılması; bunun için toplumda derin bir özgüven eksikliği duygusu yaratılması.

5. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve bürokrasinin ulusal unsurlarının, halk kitlelerine toplumun gelişmesinin, inanç ve düşünce özgürlüğünün önündeki engellermiş gibi sunularak milletle aralarındaki yarılmanın derinleştirilmesi ve yabancılaştırılması.

6. Türklerin Anadolu'nun asli sahibi olmayıp bu coğrafyaya yakışmayan barbarlar, uygarlık dışı unsurlar olarak tanıtılması, Anadolu'nun asli unsurlarının azınlıklar olduğunun vurgulanması, etnik taleplerin ve etnik ayrışmanın halk nazarında meşruluğuna dair altyapı hazırlanması.

7.Toplumda Türk-Kürt başta olmak üzere etnik temelli kavgaları ve gerilimi tırmandırarak
Türkiye'nin Yugoslavyalaştırılması.

8. Türkiye'nin Kıbns'ta, Ege'de, Kuzey Irak'ta ulusal çıkarlarımızı savunmayan, teslimiyet psikozuna sokularak ve içerde bağımsız bir devlet olmanın en doğal inisiyatiflerini bile kullanamaz hale getirilmesi.

9. AB bağlamında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yıldırma kampanyalarıyla pasif savunma sürecine sokularak edilgenleştirilmesi. Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik iç ve dış tehditlerdeki tarihi ve yasal görevlerini yapamaz hale getirilmesi; üstünlük duygusunun yok edilmesi.

10. Türk toplumunda millet olma, Türklük paydasında birleşmek anlayışı yerine etnik, dinsel, mezhepsel, yöresel ayrışma ve ortak paydadan uzaklaşma sürecinin başlatılması; ulusal bütünlük yerine bölgesel ve yerel bilinci öne çıkarma ve millet olmanın değerlerini yok etme.


ALıntı..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ekim 2005       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bumudur
Son düzenleyen Blue Blood; 7 Kasım 2005 17:19
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ekim 2005       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
12 Aralık 2002
Avrupa Birliği Tarihçesi

Avrupa ülküsü, gerçek bir siyasi projeye dönüşüp AT üyesi ülkelerin hükümet politikalarında uzun vadeli bir hedef haline gelmeden önce, sadece filozoflarla önsezili kimselerin düşüncelerinde yaşıyordu. Avrupa Birleşik Devletleri hümanist ve barışçı bir hayalin parçasıydı.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında meydana gelen ve kıtayı derinden yaralayan çatışmalar bu hayali darmadağın etti. Avrupa'da ulusal uzlaşmazlıkları aşabilecek bir örgütlenmenin kuruluşu İkinci Dünya Savaşı sırasında totaliter yönetimlere karşı savaşan direniş hareketlerinden kaynaklandı. Avrupa'da bütünleşme sürecine ivme kazandıran, biri federasyon yanlısı diğeri işlevselci iki akımın başlıca savunucuları İtalyan federalist Altiero Spinelli ile 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun (AKÇT) kurulmasına yol açan Schuman Planı'nın ilham kaynağı Jean Monnet'dir. Federasyon yanlısı yaklaşım, yerel, bölgesel, ulusal ve Avrupa ölçeğindeki güç odakları arasında diyaloga ve tamamlayıcı bir ilişki kurulmasına dayanır. İşlevselci yaklaşım ise egemenliğin ulusal düzeyden Topluluk düzeyine tedricen aktarılmasını savunur. Bu iki görüş, günümüzde, tek pazar, para politikası, ekonomik ve sosyal kaynaşma, dış politika ve güvenlik gibi ortak eylemin devletlerin tek tek hareket etmelerinden daha etkili olduğu alanlarda, demokratik ve bağımsız Avrupa kurumlarına ulusal ve bölgesel makamlar kadar sorumluluk verilmesi gerektiği inancında iç içe geçmiştir.
Avrupa Birliği 1995'te ilk öncülerinin anısına dikilmiş bir anıt gibidir; ekonomi, sanayi, siyaset, yurttaş hakları ve dış politika alanlarını kapsayan çok-sektörlü bütünleşmenin en ileri biçimidir. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu (AKÇT) kuran Paris Antlaşması (1951), Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu'nu (Euratom) kuran Roma Antlaşmaları (1957), Avrupa Tek Senedi (1986) ve Maastricht Avrupa Birliği Antlaşması (1992), Üye devletleri egemen Devletler arasındaki geleneksel anlaşmalardan daha sıkı bir biçimde birbirine bağlayan AB'nin hukuki temellerini meydana getirir. Avrupa Birliği, doğrudan uygulanma imkanı olan bir mevzuat oluşturabilmekte ve yurttaşları lehine özel haklar ihdas edebilmektedir.
Topluluğun çalışmaları, başlangıçta altı kurucu üyesi (Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg) arasında bir kömür ve çelik ortak pazarı kurulmasıyla sınırlıydı. Savaş ertesindeki o günlerde savaşın galip ve mağluplarını, eşitler olarak işbirliğinde bulunabilecekleri bir kurumsal yapı içinde bir araya getiren Topluluk, temelde barışı güvence altına almanın bir aracı olarak algılanıyordu.
Altılar 1957'de, Fransız Ulusal Meclisi'nin Avrupa Savunma Topluluğu projesini reddetmesinden üç yıl sonra, işgücü ile mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına dayanan bir ekonomik topluluk kurmaya karar verdiler. Mamul mallarda gümrük vergileri planlandığı gibi 1 Temmuz 1968'de kaldırıldı; özellikle tarım ve ticaret politikaları olmak üzere ortak politikalar 60'ların sonunda yerli yerine oturmuştu.
Altılar'ın başarısı Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda'yı Topluluk üyeliğine başvurmaya yöneltti. General de Gaulle yönetimindeki Fransa'nın 1961'de ve 1967'de iki kez veto yetkisini kullandığı çetin bir pazarlık dönemini takiben, bu üç ülke 1972 yılında üyeliğe kabul edildiler. Üye devlet sayısını altıdan dokuza yükselten ilk genişleme ile birlikte, Topluluk sosyal, bölgesel ve çevresel konularda üstlendiği sorumluluklarla yeni bir derinlik kazandı.
Amerika Birleşik Devletleri'nin 1970 başlarında doların konvertibilitesini askıya almasıyla ekonomik yakınlaşma ve parasal birlik gereksinimi açıkça kendini gösterdi. 1973 ve 1979'daki iki petrol kriziyle dünya çapında parasal istikrarsızlık daha da ağırlaştı. 1979 yılında Avrupa Para Sistemi'nin işlerlik kazanması döviz kurlarının sabitleşmesine yardımcı oldu ve Üye Devletlerin kararlı ekonomik politikalar izleyerek açık bir ekonomik alanın dayattığı disiplinden yararlanmalarını ve birbirlerine karşılıklı destek vermelerini sağladı.
Topluluk 1981'de Yunanistan'ın, 1986'da da İspanya ve Portekiz'in katılmalarıyla güneye doğru genişledi. Bu genişlemeler, Onikiler'in, ekonomik gelişmeleri arasındaki farklılıkları azaltmaya yönelik yapısal programlar uygulamalarını kaçınılmaz kıldı.
Bu dönemde Topluluk Güney Akdeniz ile Afrika, Karayipler ve Pasifik (AKP) ülkeleri ile yeni anlaşmalar imzalayarak uluslararası düzeyde daha önemli bir rol oynamaya başladı; AKP ülkeleri birbirini izleyen dört Lomé Sözleşmesi (1975, 1979, 1984 ve 1989) ile Toplulukla bağ kurdu.
Tüm GATT üyeleri arasında 15 Nisan 1994'te Marakeş'te imzalanan bir anlaşma ile dünya ticaretinin gelişiminde yeni bir aşamaya girildi. Pazarlıkları bir blok olarak sürdüren Avrupa Birliği görüşmelere damgasını vurma ve çıkarlarının gözetilmesini sağlama konusunda çaba harcadı.
1 Ocak 1995'te Avrupa Birliği'ne üç yeni üye katıldı. Avusturya, Finlandiya ve İsveç kendilerine özgü katkılarıyla Birliği zenginleştirmekte, Orta ve Kuzey Avrupa'da yeni açılımlar sağlamaktadırlar.
Dünyanın en büyük ticaret gücü olmasına karşın, Birlik diplomatik etkinliğini arttıracak yapıları geliştirmekte ağır davranmıştır. Avrupa siyasi işbirliğinin amacı dışişleri ve güvenlik politikası alanlarında hükümetler arasında daha derinlemesine bir eşgüdümün sağlanmasıdır.
Dünyadaki durgunluk ve mali yükün paylaşımı konusundaki iç çekişmeler 1980 başlarında bir "Avrupa karamsarlığı" havasının doğmasına neden oldu. Ama 1984'ten sonra bunun yerini Topluluğun canlandırılması konusunda daha umutlu beklentiler aldı. Jacques Delors başkanlığındaki Komisyonun 1984'te hazırladığı Beyaz Kitaba dayanarak Topluluk 1 Ocak 1993'e kadar tek pazar oluşturmayı kendisine hedef edindi. Avrupa Tek Senedi 17 ve 28 Şubat 1986'da imzalandı ve bu iddialı hedefle ilgili mevzuatın kabulü konusunda yeni usuller geliştirdi. Tek Senet 1 Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe girdi.
Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından 3 Kasım 1990'da iki Almanya'nın birleşmesi, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin Sovyet denetiminden kurtulmaları ve demokratikleşmeleri, Aralık 1991'de de Sovyetler Birliği'nin çözülmesi Avrupa'nın siyasi yapısını baştan aşağı değiştirdi. Üye Devletler bağlarını güçlendirme kararlılığıyla, temel özellikleri 9-10 Aralık 1991'de Maastricht'te toplanan Avrupa Doruğu'nda kararlaştırılan yeni bir Antlaşmanın müzakerelerine başladılar.
1 Kasım 1993'te yürürlüğe giren Avrupa Birliği Antlaşması Üye Devletlerin önüne iddialı bir program koymaktadır: 1999'a kadar parasal birlik; yeni ortak politikalar, Avrupa yurttaşlığı; diplomatik işbirliği; ortak savunma ve iç güvenlik. Dünya ölçeğindeki rekabeti göğüsleyebilmek ve işsizliği azaltmak için Avrupa Doruğu, Komisyon tarafından sunulan 'Büyüme, rekabet, istihdam' adlı Beyaz Kitaba dayanarak Temmuz 1994'te kıta ölçeğinde altyapı ve iletişim projelerini yürürlüğe koymaya karar verdi.
Artık AB'nin, bir yandan Üye Devletlerin kimliklerini korurken diğer yandan da karar verebilme ve uygulama yeteneği bulunan hem etkili hem de demokratik bir örgüt olma yolunda daha ileri gitmekten başka seçeneği yoktur. Yapısını güçlendirip karar mekanizmalarını rasyonalize edemezse, iyice gevşeme ya da kımıldayamaz hale gelme seçeneğiyle karşı karşıya kalacaktır. Atlas Okyanusu'ndan Urallar'a uzanan 'Büyük Avrupa' ancak tek sesle konuşup hareket eden istikrarlı bir çekirdek etrafında yapılanırsa örgütlü bir güç olarak gelişebilir. 1996 için planlanan kurumsal gündem iddialıdır: 15 üyeli AB'nin yapısının yeni görevleri göğüsleyebilecek şekilde uyarlanması ve kurucularının büyük siyasi projelerinin kaynakları göz ardı edilmeden ve kapsamı kısıtlanmadan tüm kıtaya istikrar getirebilecek biçimde yeni üyelerin katılımına hazırlanması.
Yaklaşık yarım yüzyıldır Avrupa bütünleşmesi, kıtanın gelişmesi ve halkının zihniyeti üzerinde önemli etkilerde bulunmuştur; aynı zamanda güçler dengesini de değiştirmiştir. Siyasi renklerinden bağımsız olarak tüm hükümetler mutlak ulusal egemenlik çağının artık geçtiğinin farkındadır.
Ancak güçlerin birleştirilmesi ve AKÇT Antlaşması'nın ifadesiyle "gelecekteki kader birliği" için harcanacak çabalar sayesinde, Avrupa'nın eski ulusları ekonomik ve sosyal gelişmelerini sürdürebilir ve dünya ölçeğindeki etkinliklerini koruyabilirler.
Ulusal ve ortak çıkarların sürekli dengelenmesine, ulusal geleneklerin farklılığına saygı gösterilmesine ve farklı kimliklerin güçlendirilmesine dayalı Topluluk yaklaşımı her zaman olduğu gibi bugün de geçerlidir. Devletler arasındaki ilişkilere damgasını vuran köklü düşmanlıkları, üstünlük saplantılarını ve savaşçı eğilimleri aşacak biçimde tasarlanan bu yaklaşım Soğuk Savaş yılları boyunca Avrupa'nın demokratik ülkelerinin özgürlüğe olan bağlılıkları çevresinde birleşmelerini sağlamıştır. Doğu-Batı karşıtlığının ortadan kalkması ve kıtanın siyasi ve ekonomik bakımdan yeniden birleşmesi, Avrupalıların gelecekleri için bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duydukları Avrupa ruhunun zaferidir.

Kaynak : hurriyet.com.tr
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ekim 2005       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AB kronoloji

1957
Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda "Roma Anlaşması'nı imzaladı ve Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu oluşturdu.

1963
Türkiye'yle Ortaklık Anlaşması imzalandı.

1973
Danimarka, İrlanda Cumhuriyeti ve Birleşik Krallık Avrupa Topluluğu'na katıldı.

1981
Yunanistan Avrupa Topluluğu'na katıldı

1987
Türkiye Avrupa Topluluğu'na katılım başvurusu yaptı.

1989
Berlin Duvarı yıkıldı. Avrupa Topluluğu, Polonya ve Macaristan'ın demokrasiye geçiş sürecine yardımcı olmak üzere PHARE programını oluşturdu.

1990
Kıbrıs ve Malta Avrupa Topluluğu'na katılım başvurusu yaptı.

1991
Macaristan ve Polonya'yla ilk Avrupa Anlaşmaları imzalandı. Diğer sekiz Orta Avtrupa ülkesiyle de benzer anlaşmalar imzalanacak. Slovenya Yugoslavya'dan bağımsızlığını ilan etti. Sovyetler Birşiği'nin dağılmasıyla, Estonya, Letonya ve Litvanya bağımsızlıklarını şlan ettşler. Maastricht Anlaşması'yla Avrupa Birliği oluşturuldu.

1993
Kopenhag'da düzenlenen Avrupa Birliği Zirvesi'nde, aday ülkelerin Birliğe üyelikleri için gerekli kriterler belirlendi. "Kopenhag Kriterleri", Birlik içinde, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıkların saygı görmesini ve korunmasını, işleyen bir pazar ekonomisinin sürekliliğini ve rekabetle başaçıkabilmesini ayrıca üyeliğin gerektirdiği siyasî, ekonomik ve malî şartlara bağlı kalınmasını garanti altına almayı amaçlayan düzenlemelerden oluşuyor.

1994
Macaristan ve Polonya Avrupa Birliği'ne üyelik başvurusu yaptı. Avrupa Konseyi, Essen'de üyelik öncesi stratejileri belirledi.

1995
Avusturya, Finlandiya, İsveç Avrupa Birliği üyesi oldu. Romanya, Slovakya, Letonya, Estonya, Litvanya ve Bulgaristan Avrupa Birliği'ne üyelik başvurusu yaptı. Cannes'da yapılan Avrupa Birliği Zirvesi'nde PHARE programı için ayrılan bütçenin 1995-1999 yılları için €6,9 milyar olması kararlaştırıldı. Madrid'deki zirvede ise üyelik kriterlerine, aday ülkelerin yönetim yapılarında gerekli değişikliklerin yapılması ve gerekli yasama ve yargı değişiklikleriyle Avrupa yasalarının entegrasyonu eklendi.

1996
Çek Cumhuriyeti ve Slovenya Avrupa Birliği'ne üyelik başvurusu yaptı.

1997
Avrupa Komisyonu, Birliğin genişleme sürecinin yaratacağı etki ve genişleme için gerekli bütçeyi kabul etti. Aday ülkelerle ilgili hazırlanan ilerleme raporları ışığında Komisyon, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Polonya ve Kıbrıs'la üyelik görüşmelerinin başlamasını önerdi. Avrupa Birliği kurumlarının, genişleme sürecini de dikkate alarak daha verimli çalışmasını amaçlayan Amsterdam Anlaşması sonuçlandırıldı. Lüksemburg'da düzenlenen zirvede, genişleme sürecinin başlaması kararlaştırıldı ve Avrupa Komisyonu'nun önerileri benimsendi. Ancak Türkiye'nin adaylık başvurusu reddedildi.

1998
On Orta Avrupa ülkesi ve Kıbrıs'ın adaylık süreci başlatıldı. Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Polonya ve Kıbrıs'ın üyelik görüşmeleri başladı. Malta Avrupa Birliği adaylığını yeniledi.

1999
Berlin'de toplanan Avrupa Birliği Zirvesi, orta Avrupa ülkelerine verilen üyelik öncesi yardımların 2000 yılından itibaren iki katına çıkarılmasını kararlaştırdı. Bçylece bu miktar 2006 yılına kadar yılda € 3,12 milyar olarak belirlendi. Ayrıca 2004 yılından itibaren yeni üyeler için kullanılacak fonlar bu miktardan ayrı tutuldu. Helsinki Zirvesi'nde Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Romanya ve Slovakya'yla üyelik gçrüşmelerine geçilmesi kararlaştırıldı ve Türkiye'nin adaylığı onaylandı.

2000
Diğer altı aday ülkeyle üyelik görüşmeleri başladı. Yaşanan görüş ayrılıklarına rağmen Avrupa Birliği kurumlarını, sayısı iki katına çıkan üyelere hazırlamak amacıyla düzenlenen Nice Anlaşması sonuçlandırıldı. Pekçok alanda veto uygulaması çoğunluk oyu esasıyla değiştirildi. Avrupa Komisyonu'nda her üye ülkenin tek bir Komisyon üyesiyle temsil edilmesi ve Avrupa Parlamentosu'nun sandalye sayısının 740'a öıkarılması kararlaştırıldı. Bakanlar Kurulu'ndaki oy dağılımı, Türkiye dışında şimdiki ve gelecekteki aday ülkeler dikkate alınarak yeniden belirlendi. Avrupa Birliği liderleri genişleme süreci için kesin bir takvim belirlemedi ancak umutlar en hazırlıklı adayların 2004 yılı Haziran ayında yapılacak Avrupa seçimlerine ve aynı yıl yapılacak, Avrupa Birliği kurumları, üye ülkeler ve bölgeler arasındaki güç dağılımını belirlemeyi amaçlayan hükümetlerarası konferansa kadar bu süreci tamamlaması yönünde.

2001
Haziran ayında İsveç'in Göteburg kentinde biraraya gelen Avrupa Birliği liderleri genişleme sürecinin geri dönüşü olmadığını açıkladı. Aralık ayında Laeken'deki zirvede 2004 yılına kadar Birliğe üyeliğe hazır olacak 10 ülkenin adı açıklandı. Bunlar: Kıbrıs, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya.

2002
Avrupa Komisyonu, yeni üye olacak ülkelere, üyeliklerinin ilk üç yılı için verilecek destekle ilgili €40 milyar tutarında bir malî yardım paketi önerdi. Buna göre, çiftçiler başlangıçta doğrudan yapılan yardımların sadece üçte birini alabilecekler ve bu destek on yıl içinde diğer üye ülkelerle eşit seviyeye yükseltilecek.

Kaynak : hurriyet.com.tr
NeutralizeR - avatarı
NeutralizeR
ADM Webmaster
25 Ekim 2005       Mesaj #10
NeutralizeR - avatarı
ADM Webmaster
YORUMSUZ: Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin "Türkiye" başlıklı

bölümünden; "Presidency Conclusions"


Madde: 23.."..müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer
devletlerle de yapılabileceğini... Müzakereler sırasında Türkiye
birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti
kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere
yapılacağına...


ÖNEMLİ NOT : Lütfen yurtseverlik görevinizin gereği bu durumdan
herkesi haberdar edin... Türkiye üzerine oynan oyunları herkes
öğrensin...
Son derece gururlu insanlar, susmayı ve yalnızlığı sever.

Benzer Konular

2 Haziran 2011 / Misafir Sosyoloji
20 Eylül 2015 / Misafir Soru-Cevap