Arama

Bizans İmparatorluğu'nun dini özellikleri nelerdi?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 23 Kasım 2014 Gösterim: 12.854 Cevap: 6
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
16 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
BİZANS İMPARATORLUĞUNU DİNİ AÇIDAN ARAŞTIRMAK İSTİYORUM EĞER BİLGİLERİNİ BENİMLE PAYLAŞIRSANIZ SEVİNİRİM
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Bizans İmparatorluğu

Sponsorlu Bağlantılar




İmparator

Bizans'ın imparatorluk kavramı Roma ve Helen kaynaklıdır. Tanrı-imparator anlayışı ve uygulaması Hıristiyanlaşmış haliyle karşımıza çıkmaktadır. İmparator, Tanrı iradesiyle gönderilmiş bir kişidir. Tanrı'nın seçilmiş kuludur ve onun himayesinde hüküm sürmektedir. Kilise ve imparator bir bütündür ve imparator kimsenin sorgulayamayacağı ve buna cüret edemeyeceği son derece önemli bir şahıstır.

Bu özellikler taşıyan kişinin başında olduğu imparatorluk da, tüm devletlerin, kavimlerin içinde olduğu ortaçağ hiyerarşisinin tepesinde bulunmaktadır. Törenler hipodromda yapılır ancak hükümdarlık ünvanının verilişinin en önemli aşaması, taç giyme, Ayasofya'da gerçekleşirdi. Patrik yeni hükümdara tacını giydirir ve hükümdar kendini " Tanrı'nın sevgili ve yeryüzündeki vekili" olarak tanıtırdı.

Hukuk

İmparator, adalet örgütünün başıydı. 14.yüzyılın başlarına kadar en yüksek mahkeme imparatorun başkanlık ettiği mahkemeydi. Üyeleri yüksek memurlardan seçilirdi. Ağır suçlar burada görüşülür ve karara bağlanırdı. Bu yüksek mahkemenin dışında, yüksek daire başkanlarının yönettikleri mahkemeler ve ayrıca kentlerde birçok ilk mahkemeler bulunmaktaydı.

Ordu

Bizans ordusu kara ve deniz kuvvetlerinden meydana geliyordu. İmparatorluğun kurulduğu dönemde kara ordusu iyi örgütlenmiş ve iyi eğitim görmüştü. Kara ordusu sınırlarda oturan birliklerle merkezde bulunan ve her cepheye gönderilen esas kuvvetlerden oluşurdu. 7. yüzyılda ordu ordu örgütünde önemli değişiklikler oldu.

Thema sistemi ile eyaletlerdeki askeri birlikler yeni bir sisteme bağlandı. Strategos, aynı zamanda themasının askeri birliklerinin komutanıydı. Kara ordusu piyade ve süvari olmak üzere iki kola ayrılmıştı. Silah olarak kılıç, kalkan, mızrak, zırh ve çeşitli savaş baltaları, mancınıklar kullanılıyordu. Bizans İmparatorluğu kurulduğu zaman düzenli bir donanması olmadığı gibi 7. yüzyıla kadar Bizans'ın denizlerde kuvvetli bir düşmanı da yoktu. Fakat Müslüman donanmasının kurulmasından ve Bizans'a karşı ilk başarıları kazanmasından sonra donanmanın önemi anlaşılmış ve deniz kuvvetleri esaslı bir biçimde örgütlenmişti.

Herakleios reformları ile bütün deniz kuvvetleri tek bir ad altında birleştirildi. 3. Leon zamanında deniz kuvvetleri İstanbul donanması ve deniz themaları donanması olarak ikiye ayrıldı. 10. yüzyılda donanma 3-5 Dromondan meydana gelen birliklere ayrıldı. Rum ateşi en önemli silahlarıydı. 11. yüzyıldan itibaren Bizans donanması zayıfladı. 2. Andronikos donanmayı kaldırınca denizlerde üstünlük Venedik ve Cenova'ya geçti. 3. Andronikos donanmayı tekrar kurmaya çalıştıysa da başarılı olamadı.

Bilim

Bizans İmparatorluğu'nda bilim ve fikir hayatı ilk iki yüzyıl boyunca Antik Yunan ve Latin dünyası arasındaki ilişkilere sıkı sıkıya bağlıdır. Büyük Constantinus ile birlikte Hıristiyanlık resmen kabul edilmekle beraber Antik geleneğini devlet ve fikir hayatı üzerinde birinci derecede etkili olduğu kesindir.

Putperestliğin son kalıntıları 6. ve 7. yüzyılda kaybolmuş, Antik dşüncenin son kalesi olan Atina Okulu 529 yılında kapatılmıştır. Bu arada Hellenistik düşüncenin devam ettiği Mısır, Suriye ve Filistin'in müslümanlar tarafından alınması ile bütün bilim ve kültür hayatı İstanbul'da toplanmıştır.

Tarihçilik

Bizans İmparatorluğu'nda tarihçilik çok önemli idi. Bizans tarihçilerinin eserleri yanlız Bizans İmparatoru için değil, ilişkide bulunduğu kavimlerin tarihi içinde değerli bilgiler içermektedir. Bizans tarihçiliği kilise tarihi ve dünya tarihi ile başlar. Örneğin: Eusebios'un Khronogrophia'sı, Theophanes'in Khronogrophia'sı, Skylitzes'in Synopsis Historion adlı eserleri.

Genel dünya tarihine paralel olarak Antik tarzda yazılan monografilerde Bizans'ın kuruluşundan yıkılışına kadar olan dönem konu alınır. Prikopius'un Gizli Tarih'i ve Yapılar adlı eserleri. Tıp, matematik, astronomi, kimya, botanik, zooloji gibi bilim dallarında ise çok fazla eser yoktur.

Edebiyat

Bizans edebiyatı, diğer konularda olduğu gibi ilk zamanlar Antik edebiyatın bir devamıdır. Hıristiyanlığın devlet dini olarak kabul edilmesine rağmen eski putperest edebiyat hemen ortadan kalkmamıştır. Ancak Hıristiyan düşünüşü çok geçmeden edebiyatta da ağırlığını ortaya koymuştur. Şekil olarak eskiye bağlı kalmakla beraber ruh bakımından Hıristiyan idi. Bizans yazarlarının çoğunda Kitab-ı Mukaddes'in bilinmesi, Antik eserlerin bilinmesi kadar önemli sayılırdı.

Bizans edebiyatı en parlak dönemini Justinianos zamanında yapmıştır. İstanbul merkez olmakla beraber Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır'daki kentlerde de canlı bir edebi faaliyet göze çarpıyordu. Tarih, hukuk, bilim ve teknoloji şiirin konusunu oluşturuyor ve her çeşit düz yazı şiire çevriliyordu.

Önemli şairler arasında Nannos, Romanos, Musaios, Patrik Sergios'u sayabiliriz. 7. yüzyılın ortalarından itibaren Bizans edebiyatında bir duraklama dikkati çekmektedir. Özellikle ikon-oklazma yanlız kutsal resimleri yok etmekle kalmamış aynı zamanda bilim ve edebi faaliyetlerin de durmasına neden olmuştur. Bu dönemde çoğunlukla din konuları işlenmiştir. Ayrıca din uğruna ölenlerin biyografileri de bu dönemde oldukça yoğun işlenen konular arasındadır.

Bizans'ın ilk kadın şairi Kosia bu dönemde yaşamıştır. İki yüzyıl devam eden duraklama döneminden sonra yeni ve parlak dönem İstanbul Üniversitesi'nin yeniden kurulmasıyla (863) başlamıştır. Antik ve Bizans eserleri toplanmış ve incelenmiş, özetlerini içeren ansiklopediler yazılmaya başlanmıştır. Bunun en önemli örneği Suidas'dır.

Bu dönemde ayrıca milli destanlar, epigramlar, ilahiler, manzumlar yazılmıştır. 12. yüzyıldan itibaren halk diliyle yazılmış didaktik, satirik, lirik şiirlere, atasözlerine ve hikayelere rastlanır. Diğer yandan eski mitolojik konular halk edebiyarı üzerinde etkili olmuştur.

Eğitim

Öğretim yaygın değildi. Daha çok erkek çocuklar okula gönderilirdi. Öğretimde Antik Yunan yazarlarının metinleri okutuluyor ve açıklanıyordu. Orta öğretimin amacı memur yetiştirmekti. Büyük Constantinus'un, İstanbul'u başkent yapmasından sonra imparatorluğun çeşitli bölgelerinden, özellikle de Atina, Mısır ve Suriye'den gelen bilginler burada toplanıyor ve burasını bir bilim merkesi haline getiriyorlardı.

2. Thedosius döneminde İstanbul'da ilk yüksekokul kurulmuştu. Eğitim süresi 5 yıldı. Sonraki dönemlerde kapatılan bu okul, 863 yılında tekrar açılmıştır. Burada felsefe, matematik, astronomi, gramer ve müzik okutulmaya başlandı. İstanbul'da Thedosius'tan itibaren kurulan ve kapatılan üniversite ve yüksekokulların dışında patrikhaneye bağlı olan ve teoloji öğretimi yapan okullar da bulunuyordu. Burada dini derslerin yanında Eski Yunan felsefesi, dil ve edebiyatı, matematik gibi dersler de veriliyordu.

Din

Bizans İmparatorluğu'nda dinin ve dolayısıyla kilisenin önemi çok büyüktü. Hıristiyanlığın resmen kabulünden sonra kiliseye karşı zaman zaman imparatorların önlem almasına rağmen kilise her zaman saygınlığını korumuştur. Patrik imparator tarafından seçiliyordu ve patrik imparatora taç giydiriyordu.

Kiliseye bağlı olarak geniş bir manastır ağı kurulmuştu. Halkın manastırlara olan ilgisi oldukça fazlaydı. Kimileri hayatı boyunca buraya kapanırken kimileri de maddi destek sağlıyordu. Bizans İmparatorluğu'nda manastırların böyle önemli olmasını nedeni; çeşitlilik gösteren, esnek ve akışkan bir kurum olması, toplumun ihtiyaçlarını karşılar nitelikte olması, her sınıftan insana açık olmasıydı. İnsanlar buraya gelip, Tanrı'ya olan borçlarını ödemekte ve aynı zamanda huzur, mutluluk ve güven dolu bir hayat yaşamaktaydılar.

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
16 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Bizans İmparatorluğu

Sponsorlu Bağlantılar




İmparator

Bizans'ın imparatorluk kavramı Roma ve Helen kaynaklıdır. Tanrı-imparator anlayışı ve uygulaması Hıristiyanlaşmış haliyle karşımıza çıkmaktadır. İmparator, Tanrı iradesiyle gönderilmiş bir kişidir. Tanrı'nın seçilmiş kuludur ve onun himayesinde hüküm sürmektedir. Kilise ve imparator bir bütündür ve imparator kimsenin sorgulayamayacağı ve buna cüret edemeyeceği son derece önemli bir şahıstır.

Bu özellikler taşıyan kişinin başında olduğu imparatorluk da, tüm devletlerin, kavimlerin içinde olduğu ortaçağ hiyerarşisinin tepesinde bulunmaktadır. Törenler hipodromda yapılır ancak hükümdarlık ünvanının verilişinin en önemli aşaması, taç giyme, Ayasofya'da gerçekleşirdi. Patrik yeni hükümdara tacını giydirir ve hükümdar kendini " Tanrı'nın sevgili ve yeryüzündeki vekili" olarak tanıtırdı.

Hukuk

İmparator, adalet örgütünün başıydı. 14.yüzyılın başlarına kadar en yüksek mahkeme imparatorun başkanlık ettiği mahkemeydi. Üyeleri yüksek memurlardan seçilirdi. Ağır suçlar burada görüşülür ve karara bağlanırdı. Bu yüksek mahkemenin dışında, yüksek daire başkanlarının yönettikleri mahkemeler ve ayrıca kentlerde birçok ilk mahkemeler bulunmaktaydı.

Ordu

Bizans ordusu kara ve deniz kuvvetlerinden meydana geliyordu. İmparatorluğun kurulduğu dönemde kara ordusu iyi örgütlenmiş ve iyi eğitim görmüştü. Kara ordusu sınırlarda oturan birliklerle merkezde bulunan ve her cepheye gönderilen esas kuvvetlerden oluşurdu. 7. yüzyılda ordu ordu örgütünde önemli değişiklikler oldu.

Thema sistemi ile eyaletlerdeki askeri birlikler yeni bir sisteme bağlandı. Strategos, aynı zamanda themasının askeri birliklerinin komutanıydı. Kara ordusu piyade ve süvari olmak üzere iki kola ayrılmıştı. Silah olarak kılıç, kalkan, mızrak, zırh ve çeşitli savaş baltaları, mancınıklar kullanılıyordu. Bizans İmparatorluğu kurulduğu zaman düzenli bir donanması olmadığı gibi 7. yüzyıla kadar Bizans'ın denizlerde kuvvetli bir düşmanı da yoktu. Fakat Müslüman donanmasının kurulmasından ve Bizans'a karşı ilk başarıları kazanmasından sonra donanmanın önemi anlaşılmış ve deniz kuvvetleri esaslı bir biçimde örgütlenmişti.

Herakleios reformları ile bütün deniz kuvvetleri tek bir ad altında birleştirildi. 3. Leon zamanında deniz kuvvetleri İstanbul donanması ve deniz themaları donanması olarak ikiye ayrıldı. 10. yüzyılda donanma 3-5 Dromondan meydana gelen birliklere ayrıldı. Rum ateşi en önemli silahlarıydı. 11. yüzyıldan itibaren Bizans donanması zayıfladı. 2. Andronikos donanmayı kaldırınca denizlerde üstünlük Venedik ve Cenova'ya geçti. 3. Andronikos donanmayı tekrar kurmaya çalıştıysa da başarılı olamadı.

Bilim

Bizans İmparatorluğu'nda bilim ve fikir hayatı ilk iki yüzyıl boyunca Antik Yunan ve Latin dünyası arasındaki ilişkilere sıkı sıkıya bağlıdır. Büyük Constantinus ile birlikte Hıristiyanlık resmen kabul edilmekle beraber Antik geleneğini devlet ve fikir hayatı üzerinde birinci derecede etkili olduğu kesindir.

Putperestliğin son kalıntıları 6. ve 7. yüzyılda kaybolmuş, Antik dşüncenin son kalesi olan Atina Okulu 529 yılında kapatılmıştır. Bu arada Hellenistik düşüncenin devam ettiği Mısır, Suriye ve Filistin'in müslümanlar tarafından alınması ile bütün bilim ve kültür hayatı İstanbul'da toplanmıştır.

Tarihçilik

Bizans İmparatorluğu'nda tarihçilik çok önemli idi. Bizans tarihçilerinin eserleri yanlız Bizans İmparatoru için değil, ilişkide bulunduğu kavimlerin tarihi içinde değerli bilgiler içermektedir. Bizans tarihçiliği kilise tarihi ve dünya tarihi ile başlar. Örneğin: Eusebios'un Khronogrophia'sı, Theophanes'in Khronogrophia'sı, Skylitzes'in Synopsis Historion adlı eserleri.

Genel dünya tarihine paralel olarak Antik tarzda yazılan monografilerde Bizans'ın kuruluşundan yıkılışına kadar olan dönem konu alınır. Prikopius'un Gizli Tarih'i ve Yapılar adlı eserleri. Tıp, matematik, astronomi, kimya, botanik, zooloji gibi bilim dallarında ise çok fazla eser yoktur.

Edebiyat

Bizans edebiyatı, diğer konularda olduğu gibi ilk zamanlar Antik edebiyatın bir devamıdır. Hıristiyanlığın devlet dini olarak kabul edilmesine rağmen eski putperest edebiyat hemen ortadan kalkmamıştır. Ancak Hıristiyan düşünüşü çok geçmeden edebiyatta da ağırlığını ortaya koymuştur. Şekil olarak eskiye bağlı kalmakla beraber ruh bakımından Hıristiyan idi. Bizans yazarlarının çoğunda Kitab-ı Mukaddes'in bilinmesi, Antik eserlerin bilinmesi kadar önemli sayılırdı.

Bizans edebiyatı en parlak dönemini Justinianos zamanında yapmıştır. İstanbul merkez olmakla beraber Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır'daki kentlerde de canlı bir edebi faaliyet göze çarpıyordu. Tarih, hukuk, bilim ve teknoloji şiirin konusunu oluşturuyor ve her çeşit düz yazı şiire çevriliyordu.

Önemli şairler arasında Nannos, Romanos, Musaios, Patrik Sergios'u sayabiliriz. 7. yüzyılın ortalarından itibaren Bizans edebiyatında bir duraklama dikkati çekmektedir. Özellikle ikon-oklazma yanlız kutsal resimleri yok etmekle kalmamış aynı zamanda bilim ve edebi faaliyetlerin de durmasına neden olmuştur. Bu dönemde çoğunlukla din konuları işlenmiştir. Ayrıca din uğruna ölenlerin biyografileri de bu dönemde oldukça yoğun işlenen konular arasındadır.

Bizans'ın ilk kadın şairi Kosia bu dönemde yaşamıştır. İki yüzyıl devam eden duraklama döneminden sonra yeni ve parlak dönem İstanbul Üniversitesi'nin yeniden kurulmasıyla (863) başlamıştır. Antik ve Bizans eserleri toplanmış ve incelenmiş, özetlerini içeren ansiklopediler yazılmaya başlanmıştır. Bunun en önemli örneği Suidas'dır.

Bu dönemde ayrıca milli destanlar, epigramlar, ilahiler, manzumlar yazılmıştır. 12. yüzyıldan itibaren halk diliyle yazılmış didaktik, satirik, lirik şiirlere, atasözlerine ve hikayelere rastlanır. Diğer yandan eski mitolojik konular halk edebiyarı üzerinde etkili olmuştur.

Eğitim

Öğretim yaygın değildi. Daha çok erkek çocuklar okula gönderilirdi. Öğretimde Antik Yunan yazarlarının metinleri okutuluyor ve açıklanıyordu. Orta öğretimin amacı memur yetiştirmekti. Büyük Constantinus'un, İstanbul'u başkent yapmasından sonra imparatorluğun çeşitli bölgelerinden, özellikle de Atina, Mısır ve Suriye'den gelen bilginler burada toplanıyor ve burasını bir bilim merkesi haline getiriyorlardı.

2. Thedosius döneminde İstanbul'da ilk yüksekokul kurulmuştu. Eğitim süresi 5 yıldı. Sonraki dönemlerde kapatılan bu okul, 863 yılında tekrar açılmıştır. Burada felsefe, matematik, astronomi, gramer ve müzik okutulmaya başlandı. İstanbul'da Thedosius'tan itibaren kurulan ve kapatılan üniversite ve yüksekokulların dışında patrikhaneye bağlı olan ve teoloji öğretimi yapan okullar da bulunuyordu. Burada dini derslerin yanında Eski Yunan felsefesi, dil ve edebiyatı, matematik gibi dersler de veriliyordu.

Din

Bizans İmparatorluğu'nda dinin ve dolayısıyla kilisenin önemi çok büyüktü. Hıristiyanlığın resmen kabulünden sonra kiliseye karşı zaman zaman imparatorların önlem almasına rağmen kilise her zaman saygınlığını korumuştur. Patrik imparator tarafından seçiliyordu ve patrik imparatora taç giydiriyordu.

Kiliseye bağlı olarak geniş bir manastır ağı kurulmuştu. Halkın manastırlara olan ilgisi oldukça fazlaydı. Kimileri hayatı boyunca buraya kapanırken kimileri de maddi destek sağlıyordu. Bizans İmparatorluğu'nda manastırların böyle önemli olmasını nedeni; çeşitlilik gösteren, esnek ve akışkan bir kurum olması, toplumun ihtiyaçlarını karşılar nitelikte olması, her sınıftan insana açık olmasıydı. İnsanlar buraya gelip, Tanrı'ya olan borçlarını ödemekte ve aynı zamanda huzur, mutluluk ve güven dolu bir hayat yaşamaktaydılar.

Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
16 Aralık 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye


Bizans'ta manastır sisteminin kökenleri
"Uzun tarihi boyunca Bizans toplumunun her kademesini derinden etkilemiş olan bu kurumun kökenini tespit etmek için imparatorluğun ilk yüzyıllarına dönelim şimdi. Manastır sisteminin ortaya çıkışı, Roma İmparatorluğu'nda Hıristiyanlığın yayılmasıyla yakından ilişkilidir; ilk keşişler, Hıristiyanlara yönelik zulmün son evrelerini içeren 3. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştı. Sonraki yüzyılda, İmparator Constantinus'un Hıristiyanlığı kabul etmesinden hemen önceki evreydi bu.
"Manastır" sözcüğü Yunanca μονάζω (tek başına yaşamak) fiilinden türemiştir; nitekim ilk keşişler, tek başına yaşayan birer münzeviydi. Dini bütün Hıristiyanlar, baskı ve zulümden kurtulmak için çöle sığınır, orada rahatsız edilmeden ibadetlerini yerine getirerek çilekeş bir hayat sürebilirlerdi. Geleneksel anlatıya göre bu çetin hayat tarzını benimseyen ilk kişi, Paulus adında biriydi (Havari Paulus'la karıştırılmaması için ‘İlk Münzevi’ adıyla anılır). Muhtemelen İmparator Decius zamanında (249-51) baskılardan kaçan Paulus, Mısır çöllerindeki dağlara çekilip bir mağarada yaşamaya başlamış. Hemen yakınlarda bir palmiye ağacı bitmiş ve bir pınar akmaktaymış. Palmiye yapraklarından kendine giysi yapan Paulus'a bir karga her gün bir somun ek­mek getiriyormuş. Böylece her türlü ihtiyacını karşılayan Paulus, ölene dek 60 yıl boyunca huzur içinde yaşamış burada.
Kendisinden genç bir çağdaşı olan Aziz Antonios çok daha fazla tanınmaktadır. Bunu da 4. yüzyılda, Kilise Babası İskenderiyeli Athanasios'un kaleme aldığı yaşamöyküsüne borçluyuz. Sonradan bütün azizlerin yaşamöykülerine model olan bu eser, ortaçağda hem Doğu'da hem Batı'da yaygın biçimde okunmuştur. Paulus yapayalnız yaşıyordu; Aziz Antonios'un yanına ise müritleri akın etti ve böylece keşiş toplulukları gelişmeye başladı. Keşişler hafta içinde ayrı ayrı hücrelerde kalıyor, dua edip hasırdan şilteler yapıyorlardı; hafta sonunda ise ibadet için toplanırlardı. Bu tür manastır topluluklarına tavra adı verilirdi. Aziz Antonios'un önemi, şahadet olmaksızın fakat nefsi körelterek kutsiyete erişmenin yeni bir yolunu göstermiş olmasından kaynaklanır.
"İnancı öylesine güçlüydü ki, bütün gece hiç uyumadan durduğu olurdu, hem de bunu bir değil birçok kez yaparak herkesi hayrete düşürmüştü. Günde bir kez, günbatımından sonra yemek yiyordu; iki günde bir yediği de olurdu, hatta pek çok kez dört gün durduktan sonra yemek yemişti. Onun gıdası ekmek ile tuzdu; bir tek su içerdi; et ile şarabın sözünü etmek zaten yersiz olur zira samimiyetle münzevi hayatı süren diğer adamlar için de söz konusu değildi bunlar. Sazdan bir şilte üzerinde uyur ama çoğu zaman doğrudan çıplak toprağa uzanırdı." 1
4. yüzyıl başlarında insanlar, Antonios'u örnek alarak çöle koşuyorlardı Hıristiyanlığın kuruluşuyla birlikte manastır yaşamının çöküşe geçmesi beklenebilirdi, çünkü ilk başlarda çok sayıda keşiş, baskılardan kaçarak çöle sığınmıştı. Ancak Hıristiyanlık hoş görülmeye başlanınca keşişlerin sayısı daha da arttı. Birçok Hıristiyan, artık inançlarının yeterince sınanmadığı hissine kapılarak kendi çetin sınavını kendi yaratmak üzere çöle çekilmeye başladı. Üstelik sadece erkekler değil, kadınlar da münzevi oluyordu; fakat bu kadın münzevilerin bir kısmı, tecavüze uğramamak için ya da kendi cinselliklerini inkar ettiklerinin ifadesi olarak erkek kılığına girmekteydi.2 Aziz Antonios'un yaşamöyküsünde Şeytan'ın şöyle yakındığı duyulur: "Zayıf düştüm ben ... Artık ne bir yerim var, ne silahım, ne şehrim. Hıristiyanlar her yere yayılmış, sonunda çöl bile keşişlerle doldu."3
Ancak Hıristiyanlar, uhrevi olmayan sebeplerle de, sözgelimi vergiden ve askerlikten kaçmak için keşişliğe yönelince sorunlar başladı. Yine Aziz Antonios'un Yaşamı'ndan bir alıntı yapacağım:
"Böylece ibadet çardakları gibi hücreler kurdular dağlarda; sürekli mezmurlar söyleyen, okumayı seven, oruç tutan, dua eden, gelecekte olacakları sevinçle bekleyen mübarek topluluklarla doldu buralar... Kendiliğinden gelişmiş, dindarlık ve adaletle dolu bir toprak parçası görebilmek gerçekten mümkündü ar­tık. Zira burada ne kötülük edenler vardı, ne kötülüğe uğrayanlar, ne de vergi ­tahsildarının aşağılamaları: Bunların yerine, yegane amacı fazilet olan çok sayıda çilekeş bir araya toplanmıştı... Geniş mülkleri olan çok sayıda asker ve adam hayatın yüklerini bir yana bırakıp ömürlerini keşiş olarak geçirmeye gelmişti."4
Aslında o kadar çok genç adam çöle çekilmişti ki, sonraları, 4. yüzyılda bir imparator, kamusal görevlerinden kaçmak için manastırlara sığınan keşişlerin buralardan çıkarılması için emir verdi.
Lavra'larda yaşayan münzevilerle keşişlerin yanı sıra 300 dolaylarında Mısır'da başka bir manastır sistemi gelişti. Adını Yunanca кοıνоζ ßıоζ, yani ‘ortak yaşam’dan alan bir tarikat manastırıydı bu. Yukan Mısır'da, Teb ile Luksor'un hemen kuzeyinde, son derece örgütlü bir yapı göstererek gelişen bu manastır sisteminin kurucusu, Pakhomios idi. Tarikat manastırlarında münzevilerin zaten uymakta olduğu yoksulluk ve iffet erdemlerine bir üçün­cüsü, itaatkarlık erdemi eklenmişti. Manastır bir başkeşişin yönetimindeydi ve keşişler de ona itaat etmek zorundaydı. Münzevi keşişler, kendi hayat tarzlarını kendileri belirliyor, dolayısıyla da kurtuluşa erme doğrultusunda kişisel manevi programlarını oluşturuyorlardı. Tarikat manastırlarında ise düzenli olarak toplu ibadet yapılmaktaydı ve bütün keşişler bunlara katılmakla yü­kümlüydü, Ayrıca her keşişten el emeğine dayalı belli bir iş görmesi, örneğin tarlada çalışması ya da kumaş dokuması beklenirdi. Muazzam genişlikte olan Pakhomios manastırlarında çoğu zaman yüzlerce, hatta bazen binlerce keşiş yaşıyordu.
Bu ilk 'çöl babaları'nın hikayelerini okuyunca, birbirini izleyen olaylar içinde belli temaların tekrar tekrar gündeme geldiği görülür. Bunlardan biri, keşişlerin kadın cinsine duyduğu tiksintidir; kadınlarla her türlü temastan kaçınmak için iyice aşırıya varan önlemler aldıkları görülür. Sözgelimi bir keşiş, günün birinde annesini sırtlayarak ırmaktan geçirmek zorunda kalmıştır. Karısını taşırken, ona dokunmamak için giysisiyle örtmüştür ellerini. Annesi ellerini niye örttüğünü sorunca şöyle der: ‘Çünkü kadın bedeni ateştir. Sana bile dokunacak olsam, başka kadınların anısı doluşur ruhuma.’5
Bu cinsel takıntının bir yüzü de kişinin kendi bedeninden tiksinmesidir. Mısırlı keşişler asla yıkanmaz ve giysi değiştirmezmiş; Pakhomios kurallarına göre keşiş ancak hastaysa yıkanmasına izin verilmiştir. Yazılanlara göre Aziz Antonios'un,
‘iç yüzeyi kıl kaplı bir giysisi vardı, dışa gelen tarafı ise deriydi bu giysinin ve ölene dek onu sırtından çıkarmadı- Asla suyla vücudunu yıkayıp kirlerini temizlemezdi, ayaklarını da yıkamaz, hatta zorunlu kalmadıkça suya bile sokmazdı onları. Ayrıca hiç kimse onu soyunuk görmüş değildi, öldükten sonraki gömme işlemini saymazsak kimse çıplak görmedi vücudunu.’6
Keşişlerin seksten uzak durma takıntısının yanına olsa olsa yiyeceklerden uzak durma takıntısı yaklaşabilirdi. Kimin en az yiyebileceği üzerine birbirleriyle yarışırlardı. Mesela Büyük Makarios bir keresinde bütün Büyük Perhiz dönemini haftada yalnızca bir kez yemek yiyerek geçirmişti ve o da, pazar günleri yediği birkaç lahana yaprağından ibaretti!"
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Aralık 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bizans ın özellikleri
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2011       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BİZANS DÜNYASI
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2014       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bizans İmparatorluğu Nedir ? Kısaca Tarihçesi , Nerede Kuruldu ve Bizans İmparatorluğu Hakkında Bilgileri Özet Biçimde Sizlerle Paylaşmak istiyoruz.

Bizans’ın Tarihçesi
Doğu Roma İmparatorluğu, y ada 16. yüzyılda yaşamış olan Alman Hieronymus Wolff’un verdiği isme göre Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu’nun 395 senesinde Doğu ve Batı olarak ikiye bölünmesi neticesinde meydana çıktı. Başkenti Roma şehri olan Batı Roma İmparatorluğu 5. yüzyılda Germen kabilelerinin İtalya’yı istila etmesi sonucu yıkıldı. Merkezi Konstantinopolis (bu günküİstanbul) kalan ve Bizans İmparatorluğu da denen Doğu Roma İmparatorluğu ise, bin senesi aşkın zaman varlığını devam ettirdi . Bizans’ın meydana çıkışı, Roma İmparatoru I. Constantinus’un başkenti, Roma’dan bugünkü İstanbul’a taşımasıyla da yakından ilişkilidir.
bizans-haritasi
Roma İmparatoru I. Konstantin (Büyük Konstantin), 330′da imparatorluğun başkentini önceki Yunan kenti Byzantion’a (Bizans) taşıdı ve yeni başkente “Nova Roma” (Yeni Roma) ismini verse de imparatorun ölümünden sonrasında Konstantin’in Şehri manasına iştirak eden Konstantinopolis ismi kullanılmıştır. Büyük Konstantin, Roma’dan senatörler ve birçok yüksek memurlar getirterek Konstantinopolis’te yeni bir yönetim oluşturdu ve kenti tekrardan imar etti. Roma birçok tanrılı olmasına karşı , Konstantinopolis’i bir Hıristiyan kenti yaptı ve bizzat de bu dini benimsedi.
Bizans’ın yöneticileri bizzat kendilerini Roma İmparatorluğu’nun doğru mirasçıları olarak onay ettiler ancak diğer taraftan Roma ile ilişkilerini de sürdürdüler. Roma İmparatorluğu’nun batı kesimi ufak devletlere sıyrılıp parçalanırken, Bizans İmparatorluğu bütünlüğünü korumayı başarmıştı . Batıdan özgür olarak Doğu Akdeniz’de egemen kalan Bizans İmparatorluğu, klasik Yunan ve Roma uygarlıklarının son merkezi oldu.
Tarih Konu Anlatımlarında Bizans imparatorluğu haritası ve Bizans hakkında bilgileri sunduk.


Kaynak: Bizans İmparatorluğu Nedir ? Kısaca Tarihçesi Haritası, Vikipedi |
jjınmetterjj - avatarı
jjınmetterjj
Ziyaretçi
23 Kasım 2014       Mesaj #7
jjınmetterjj - avatarı
Ziyaretçi
1. Bizans İmparatorluğu Hakkında 10 İlginç Gerçek

Bizans İmparatorluğu 1125 yıl boyunca ayakta kalan gelmiş geçmiş en büyük imparatorluklardan biridir fakat hakkında az şey bilinir. İlk başta Roma İmparatorluğunun doğu merkezi olan imparatorluk ve merkezi İstanbul, batı roma karanlık çağlara girerken kendine ait bir kültür oluşturabildi. Daha sonra da bu merkez rönesansı ve aydınlanmayı başlatan ana sebeplerden biri oldu. Çoğu tarihçi Bizans olmasa Avrupa'nın doğudan gelen İslam imparatorluklarına teslim olacağını düşünüyor.
2. Byzas aslında bir erkek ismi.

Byzas aslında bir erkek ismi.
Kesin bilgiler olmasa da genelen kabul gören bir teori mevcut. Yunanistan'da yaşayan Byzas isimli bir adam,kalabalık nüfustan dolayı yeni bir koloni kurmak istiyordu ve nerede kurması gerektiğini bilmediği için Apollo'nun kahinine başvurdu. Kahin ona " Körlerin tam tersine" dedi. Başta bunu anlamadı. Fakat Ege denizinden kuzeybatıya doğru seyahat etti ve İstanbul boğazıyla karşılaştı. Burada bir yakada bir şehir vardı. O zaman kahini anladı, çünkü bu şehirde yaşayan insanlar kör olmalıydı. Diğer yakada çok daha iyi bir yaşam alanı vardı ve onlar daha kötü yerde yaşıyordu. O da kolonisini orada kurdu ve Bizans ismi buradan yayıldı.
3. Bizans'ın Yararına Jeopolitik Konum

Bizans'ın Yararına Jeopolitik Konum
İstanbul mükemmel bir limana sahipti ve balıkçılık açısından çok gelişmişti. Karadeniz ve Akdeniz'i bağlamasıyla stratejik bir noktada bulunuyordu ve doğu-batı arasındaki ticareti sağlıyordu. Fethetme, yok etme ve yeniden inşa etme ana politikaydı. M.Ö. 590'da Persler tarafından yok edildi, daha sonra Spartalılar tarafından yeni inşa edilde ve M.Ö. 338'de Atinalılar ve Spartalılar burası için savaştı. Sonraki 7 yıl ise Büyük İskender'in hakimiyetinde kaldı, o ölünce de nihayet İstanbul bağımsızlığını kazandı. Daha sonraki yıllarda ise Bizans başkenti olana kadar yine pek çok işgalcinin saldırısına uğradı.
4. Konstantin'in en büyük pişmanlığı neydi?

Konstantin'in en büyük pişmanlığı neydi?
M.S. 324'de batının imparatoru Konstantin I, doğunun imparatorları Maxentius ve Licinius'u, tetrarşi sivil savaşlarında mağlup etti. Konstantin ile birlikte Roma İmparatorluğu Hristiyan bir devlete dönülmeye başladı, ama bu Konstantin'in ömrü bitene kadar tamamlanamadı. Konstantin'in en büyük pişmanlığı birleşmiş bir kilise kuramamaktı. Konstantinopol yani İstanbul'u kurması ise en büyük başarısıydı. Diğer hükümdarlar da şehirler kurdu ama o en büyük ve en muhteşemini kurmuştu ve bu şehir Bizans İmparatorluğu'nun başkenti oldu.
5. Kendi imparatorluğunu bölen İmparator

Kendi imparatorluğunu bölen İmparator
Roma İmparatorluğu'nun çöküşünün tam zamanı hakkında görüş birliği yoktur, fakat yine de daha çok İmparatorluk ikiye bölündüğünde bunun gerçekleştiği düşünülür. Özellikle din konusunda Batı Roma ve Bizans büyük ayrılıklara düşmüştür. Tehodosius Büyük Roma'nın bilinen son imparatoruydu ve kendisi bizzat bu imparatorluğu ikiye böldü. Batı tarafını bir oğlu Honorius'a doğu tarafını ise diğer oğlu Arcadius'a verdi. Batı Roma zamanla zayıflayıp parçalanırken, Doğu Roma yani Bizans, oryantal kültürüyle gelişmeye ve büyük bir güce dönüşmeye devam etti. O andan sonra Büyük Roma İmparatorluğu bitmişti.
6. Altın çağ ve Ayasofya Efsanesi

Altın çağ ve Ayasofya Efsanesi
Justinian'ın bilinen en büyük katkısı Justinian Kanunları idi. Getirdiği kanun sistemi Bizans'ı çok daha ileriye taşıdı ve altın bir çağ yaşattı. Ayrıca binaları ve mimarisiyle de çok ünlüydü. M.S. 538'de Ayasofya kilisesini yaptırdı ve bu kilise Ortodoks kilisesinin merkezi oldu. Şu an hala ayaktadır ve dünyanın en görkemli mabedlerinden biridir. Diğer yandan müzik ve sanata da ilgi duyarken, yollar, köprüler, hamamlar yaptırmıştır. Ortodoks kilisesi onu aziz olarak görse de çoğu Ortodoks mezhebi mensubu buna katılmaz.
7. Yunan Kültürü Ağırlığı

Yunan Kültürü Ağırlığı
Çoğu tarihçi M.S. 610'da Heraclius'un başa gelmesiyle hem kültürde hem ruhta Bizans'ın artık Yunan bir imparatorluk olduğunda fikir birliğinde. Bu dönemde Yunanca resmi dil olmuştur ki zaten hali hazırda en çok konuşulan dildir. Doğu Roma'nın kalıntıları üzerine kurulan imparatorluk, artık tamamen Yunanlaşmıştır ve 650'ye kadar Roma kültüründen çok az şey kalmıştır. Askeri meselelerde durum aynıdır, Bizans askerleri eski Roma lejyonları tarzından çok antik Yunan savaş sanatlarını benimsemiştir.
8. Sönmeyen yangın: Yunan Ateşi

Sönmeyen yangın: Yunan Ateşi
Bizans ordusu savaşlarda korkunç bir sıvı kullanmıştır. Gemilerdeki depolardan hortumlarla diğer gemilere püskürtülen bu sıvı, deniz suyuyla temasa geçtiğinde yanmaya başlamaktadır ve söndürülmesi çok zor bir yangın yaratmaktadır. Bizanslılar tarafından içeriği çok iyi saklanan sıvı, şu an ki tahminlere göre naftalin, sülfür, lityum, potasyum, metalik sodyum, kalsiyum fosfat ve petrol bazlı idi. Diğer uluslar da bu sıvıyı üretmeye çalıştı ama kendi gemilerine de zarar verme durumu bu stratejiden vazgeçirdi.
9. Grekoromen Bizans Mutfağı

Grekoromen Bizans Mutfağı
Grekoromen dendiğinde aklımıza kültür, mimari, felsefe , ve güreş gelir, ama Bizans mutfağı pek gelmez. Bizans mutfağını incelediğimizde Yunan ve Roma kültürlerinin kaynaşmasını görürüz, daha çok Helenizm etrafında yoğunlaşır. Peynir, incir, yumurta, zeytinyağı, ceviz, badem,elma, armut ana elementlerdi. Bal da çok popülerdi çünkü şeker yoktu ve pişirmede tatlandırıcı olarak kullanılıyordu. İstanbul şehrinin devamı çin özellikle ekmek vazgeçilmezdi. Şehirde günde 80,000 civarında ekmek üretilirdi. Yemeklerde Yunan kültüründen kalma küçük sebzeler kullanmak yaygındı. Yani mutfak oldukça mozaik bir yapıya sahipti.
10. Avrupa'nın En Güçlü Ekonomisi

Avrupa'nın En Güçlü Ekonomisi
Bizans İmparatorluğu küçük şehirler ve limanların mükemmel bir şekilde birleşmesinden oluşuyordu. Üretim çok büyüktü ve arsa sahipliği çok gelişmişti. Hristiyan yaşam biçimi hakimdi ve bu evlerde hissediliyordu. Kadınlar evde çocuk büyütmeyle ilgilenirken, erkekler iş olmadığı zaman rahatlayabilecekleri mekanlara sahipti. 500'den 1200'e kadar İstanbul Avrupa'nın en zengin kentiydi ve kültür, mimari gibi alanlarda liderdi. Yani Amerikan rüyasından önce Bizans rüyası vardı diyebiliriz.
11. Büyük Bölünme

Büyük Bölünme
Tarihçilerin hepsi Bizans'ın en büyük mirasının Ortodoks kilisesi olduğu konusunda birleşir. 11. yüzyılda başlayan Hristiyanlık'taki ayrılma sonucu doğuda kendine has ayrı bir mezhep oluşmuştur. Tabi ki bu hemen olmadı, yüzyıllar boyunca kültürde ayrışmalar yaşandı, ve doğuda Roma kültürünün kaybolmasının en büyük sebebinin bu olduğu düşünülür. Katoliklerden en büyük farklar, resim kullanımı, Kutsal Ruh konsepti ve Papa'nın rolü ve kimliğidir. Doğu kültürü daha serbest düşünceli iken batı kültürü daha pragmatist bir yapıda olmuştur. Sonunda 1054'te, Papa doğu başpsikoposluğunu Hristiyanlıktan ayırdı ve Ortodoks kilisesi buna itiraz etmedi. Bu ayrılık günümüzde hala iyileştirilememiştir.

Benzer Konular

29 Aralık 2016 / Misafir Tarih
29 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış
29 Aralık 2016 / miwaly Cevaplanmış
1 Aralık 2009 / Misafir Soru-Cevap
28 Kasım 2012 / Misafir Soru-Cevap