Arama

Toplumda görülen iletişim sorunlarına örnekler nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 22 Nisan 2015 Gösterim: 65.191 Cevap: 35
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
16 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
TOPLUMDA GORULEN İLETİSİM SORUNLARINA ORNEKLERİ NERDE BULABİLİRİM
EN İYİ CEVABI Daisy-BT verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

toplmun tmel ihtyaçlrı nler???

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

Anlatmanızı rica buyururum

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

iletişim hataları nelerdir?

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

toplumun temel ihtiyaclari nelerdir
yardımcı olursanız sevinirim

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

toplumun temel ihtiyaclari nelerdir

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

]toplumun temel ihtiyaclari nelerdir

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

toplumun temel ihtiyaclari nelerdir


Sponsorlu Bağlantılar
Toplumun temel ihtiyaçları, yaşamak için gereken ihtiyaçlardan başlayarak ulus olmanın gerektirdiği birliğe kadar geniş bir yelpazede incelenebilir.
  • Sağlıklı çevre düzeni
  • Sağlık hizmetleri
  • Alt yapı
  • Ulaşım hizmetleri
  • Eğitim
  • İş
  • Güvenlik
temel ihtiyaçlar arasında sayılabilir. devamı için tıklayın:
Toplum ve İnsan

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
16 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
BİREYLERİN İLETİŞİM SORUNLARI VE İLETİŞİM BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ

Sponsorlu Bağlantılar
YRD. DOÇ. DR. ERDOĞAN BOZKURT*


'Tüm yaşam, bir iletişim - etkileşim olayıdır.'


İletişim, bireyin birtakım semboller kullanarak karşısındakini etkileme süreci olarak tanımlanabilir (1). Ailede, okulda ve iş yaşamındaki iletişim sorunlarına, ülkemizde son yıllarda yapılan araştırmalarda sıkça karşılaşılmaktadır. Baymur ve Yeşilyaprak'ın, yaptıkları araştırmalarda lise ve üniversite öğrencilerinin iletişim yeterlikleriyle ilgili sorunların fazla olduğu görülmektedir. Bu sorunlardan bazıları; topluluk içinde konuşamamak, karşı cinsle arkadaşlık etmekten çekinmek, ana-baba ile sorunlarını tartışamamak... gibi. Voltanda, yaptığı gözlemler sonucunda lise öğrencilerinde aynı sorunların bulunduğunu belirtmektedir (2, 3).
Mooney'in üniversite öğrencileri üzerindeki çalışmasında, öğrencilerin çok problemli olduğu alanlardan az problemli olduğu alana doğru şöyle bir sıralama yapılmıştır (4): Birinci sırada üniversite ile ilgili problemler, ikinci sırada başkaları ile iletişim kurmaya ait sorunlar, üçüncü sırada gelecekle ilgili sorunlar yer almıştır.
Çulha ve Dereli'ninyaptığı araştırmada, iletişim sorunlarının ülkemizde artma eğilimi gösterdiği vurgulanmaktadır. İletişim sorunları olarak; duygu ve düşüncelerini açıkça söyleyememek, rahat konuşamamak, yaş ve sosyal statü olarak daha büyüklerle rahat konuşamamak, bir arkadaş grubuna girememek, karşıt cinsle arkadaş olamamak belirtilmektedir(5).
İletişim Becerisi Yetersizliğinin Bazı Nedenleri
Çeşitli toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da iletişim becerileri yetersiz bireyler bulunmaktadır. İnsanların bir grubu aşırı derecede çekingen, bir kısmı ise fazlaca saldırgandır. Çekingenlik ve saldırganlık özelliklerinin tam ortasında ise sağlıklı iletişimi anlatan, atılganlık iletişim özelliği bulunmaktadır.Atılganlık kişilik özelliği ise 'başkalarını küçük görmeden, onların haklarını yadsımadan kişinin kendi haklarını koruyabilme yolu olarak geliştirilen bir çeşit bireyler arası ilişkiler biçimi' olarak tanımlanır . Ülkemizde iletişim yetersizliğinin ya da atılganlık düzeyinin düşüklüğü ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmıştır.
Oskay (1981) ve Köknel'in (1986) çalışmalarında; çocuk eğitiminde ailenin ve çevrenin çocuğun yaşına ve gelişim çağına uygun olmayan beklentilerinin olması, ailenin bu beklentilerinin gerçekleşmesi için aşırı baskı ve dayağa varan ceza ve şiddet yöntemlerine sıklıkla başvurması, yetişkinler arasındaki iletişim bozukluğunun temel nedenlerinden birisi olarak açıklanmaktadır(7, 8).
Toplumumuzdaki iletişim sorunlarından bir bölümü de kuşak çatışması ve kuşaklar arası anlayış farkının büyük boyutlara ulaşmasından kaynaklanmaktadır. Ülkemizdeki genç kuşak, düşüncelerine saygı duyulmasını, düşüncelerini anlatma, tartışma fırsatının kendilerine tanınmasını, toplumun kültür faaliyetlerine katılabilmeyi, sorunlarıyla ilgilenmeyi, toplumdan soyutlanmamayı, kendi toplumuna yabancılaşmamayı ve sorunlarına sahip çıkmayı istemektedirler (9).
Köknel(1986), kuşak çatışmasının temel nedenini genç ve yetişkin kuşak arasındaki, karşılıklı olarak gönderilen iletilerin çözülüp anlaşılamamasından yani iletişim kopukluğundan kaynaklandığını vurgulamaktadır. Köknel, ailenin ve çevrenin gençle kurup sürdürdüğü iletişimde ve verilen iletilerde çelişmelerin olduğunu ortaya koyarak bunu şöyle açıklamaktadır. Aile bu yandan gence, 'büyüdüğünü', 'kendi başına karar vermesinin, sorumluluk yüklenmesinin gerekli olduğunu' anlatır, öte yandan'aklın ermez', 'sen daha çocuksun' denilerek tüm davranışları kısıtlanır. Bu çelişkiler gence de yansımakta ve onda da çelişkiler oluşturmaktadır.Genç istediği zaman kendini 'koca adam' olarak görmekte, bütün sorunlarını çözecek güçte olduğunu sanmaktadır.İstemediği durumlarda 'ben daha çocuğum' aklım ermez düşüncesinden hareketle sorumluluktan kaçmaktadır (10).
Kasatura'ya (1991) göre; iki insanın birbirini anlamasını engelleyen en önemli etkenlerden biri de, savunucu iletişimdir.Bu süreç bireyin, benlik bilincini koruma ihtiyacından çıkmıştır.Bireyin kendini savunma özelliği arttıkça iletişimdeki verimin düştüğünü, savunma azaldıkça iletinin anlamına ve yapısına daha çok dikkat edildiği gözlenmiştir.
Birbirinden çekinen ve aralarında olumsuz bir değerlendirme bulunan bireylerin etkili iletişim kurabilmeleri için öncelikle güven ortamının oluşturulmasının gerekli olduğu ifade edilmiştir. Çevresindeki insanlarla başarılı iletişim kuran yetişkinlerin kişilik özelliği incelendiğinde, kendilerine güven duyan, duygusal ve düşünsel yönden olgunlaşmış kişiler olduğu gözlenmiştir. Bu kişilerin bebekliklerinden itibaren güven ve sevgi dolu bir ortamda yaşadıkları görülmüştür. Ayrıca başarılı bir iletişimde duygudaşlık, saydamlık ve etkin dinleme özelliklerinin bulunması gerektiği söylenmektedir. Duygudaşlık (empati), karşısındaki insanın duygularını anlama yeteneği; Saydamlık, bir insanın rol yapmaması, içi ile dışının bir olması; etkin dinleme ise, karşısındaki bireyin söylediklerini de çözerek, onun dünyasına girilebildiğini ve anlaşıldığının karşıya iletilmesini anlatır(11).
Tuncer (1979), ana-baba tutumlarıyla, aile yapılarının çocuğun kişilik özellikleri geliştirmelerine etkisini incelediği çalışmasında, farklı kültürel ögelerin egemen olduğu farklı toplumlarda aile yapıları ve benimsenmiş eğitim yöntemlerindeki farklılıkların, toplumdan topluma değişen özgün kişilik çizgilerinin ortaya çıktığını açıklamaktadır.
Ülkemizin de içinde bulunduğu Doğulu ülkelerde, girişken olmayan, geleneklere bağlı, kararsız ve aile bağları güçlü, sınırlı davranışları etkin olan bireyler yetişirken; Amerika ve Batılı ülkelerde özgürlüğüne düşkün, para ve başarıya önem veren, gelenek ve soyluluğa bağlı olmayan, davranışlarını belli kurallara göre düzenlemeyen, aile bağları zayıf bireylerin toplumda genellikle çoğunlukta olduğu belirtilmektedir (12).
Geleneksel Türk eğitiminde; ailede çocuğun korunduğunu, gözetildiğini, girişkenlik ve merakın desteklenmediğini, çocuğun içinden geçenleri açıkça söylemesinin engellendiği vurgulanarak; okul ortamında çocuğun sıkı bir denetime sokulduğu, öğretmenin otoritesini benimseyen, kurallara uyan çocukların ödüllendirildiği çok sayıdaki araştırmaların ortak bulgularıdır(13). Tuncer, ülkemizdeki çocuk yetiştirme yöntemindeki önemli sorunun, bireyler arası ilişkileri bozmadan, aile bağlarını gevşetmeden; bağımsız, kararlı ve girişken bireyler yetiştirmek olduğunu belirtmektedir.
İletişim Becerilerinin Geliştirilmesi
Daha sonra yapılacak olan davranışın önceden denenmesi ya da prova edilmesi yöntemini geliştiren Friedman, Wolpe, Lazarus, Liberman, Baker, Fiedler ve Beach (1966, 1978) gibi araştırmacılar atılganlık eğitimi yöntemini geliştirmişlerdir. Bu yöntem danışanın o davranışı kaygılanmadan yapabilmesini, uygulama sırasında kendine güveninin artacağını, danışanın durumunun kötüye gitmeyeceğini öğrenmesini sağlar.Bu tür atılganlıkeğitimiyle, çok çekingen ve saldırgan davranışları yüzünden bireyler arası iletişim sorunları bulunan kişilere yardım edilebileceği söylenmiştir (14).
Morgan ve Leung (1979), kendilerini yetersiz olarak kabul eden fiziksel özürlü üniversite öğrencileri üzerinde atılganlık eğitiminin etkilerini incelemişlerdir.18-40 yaşları arasında 9 bayan 5 erkek olmak üzere 14 denek üzerinde çalışılmıştır. Deneysel araştırmada ön-test, son-test kontrol grup modelinden yararlanılmıştır.
Atılganlık eğitimi gören ve görmeyen denekler karşılaştırıldığında sosyal etkileşim becerileri, benlik ve benlik saygısı düzeyi ile kendilerini yetersiz olarak kabul eden atılganlık eğitimi verilen bireylerin sayıca arttığı denencelerin analizinden anlaşılmıştır. Çalışmada fiziksel özürlü üniversite öğrencilerinin yeteneksizliğinin kabulünün gelişiminde atılganlık eğitiminin etkili olabileceğini ortaya koymuştur (15).
Voltan (1980), üniversite öğrencilerinin atılganlık kişilik özelliği düzeyinin yükseltilip yükseltilemeyeceğini incelemek amacıyla deneysel bir çalışma yapmıştır. Atılganlık kişilik özelliğini, bireyin kaygı dışındaki olumlu ve olumsuz duygularını, birey ya da bireylere en etkili şekilde iletebilme, karşısındaki kişinin hakkına saygı göstererek kendi hakkını koruyabilme nitelikleri olarak tanımlanmıştır(16). Bu nedenle atılgan bireyin kurduğu iletişimin sonucunda daha sağlıklı bir uyum içerisinde olacağı söylenebilir.
Voltan, sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerden ve kırsal kesimden gelen 17-19 yaşları arasındaki gönüllü 60 öğrenci üzerinde atılganlık eğitimi programı uygulamıştır. Atılganlık eğitimi sonunda deney grubundaki öğrencilerin Rathus Atılganlık Envanterinden aldıkları puanların ortalaması kontrol grubundan anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır(17).
Akkök (1996), ilköğretim öğrencilerinin ev ortamından çıkıp, okul ortamına girdiklerinde onlardan yeni davranış biçimleri geliştirmeleri beklenildiğini belirterek, bunun sonunda çocukların; kendilerine güvenleri olan, kendilerini düzgün ve güzel ifade edebilen ve kişiler arası ilişkilerde başarılı bireyler olarak gelişmelerinin, sağlanabileceğini açıklamıştır. İlköğretim öğrencilerine kazandırılacak beceriler aşağıdaki gibi gruplanmıştır. İlk kazandırılacak beceriler; dinleme, konuşmayı başlatma, konuşmayı sürdürme, soru sorma, teşekkür etme, kendini tanıtma, başkalarını tanıtma, iltifat etme, yardım isteme, bir gruba katılma, yönerge verme, yönergelere uyma, özür dileme ve ikna etmedir. Grupla bir iş yürütme becerileri arasında başkalarının görüşlerini anlamaya çalışma; duygulara yönelik beceriler grubunda ise kendi duygularını anlama, duygularını ifade etme, başkalarının duygularını anlama, karşı tarafın kızgınlığı ile başa çıkma, sevgiyi-iyi duyguları-ifade etme, korku ile başa çıkma ve kendini ödüllendirme iletişim yeterlikleri arasında sayılabilir. Saldırgan davranışlar ile başa çıkmaya yönelik beceriler; arasında ise izin isteme, paylaşma, başkalarına yardım etme, uzlaşma, kızgınlığı kontrol etme, hakkını koruma ve savunma, alay etmeyle başa çıkma, kavgadan uzak durma, yer almıştır.Stres durumlarıyla başa çıkmayla ilgili beceriler arasında ise; başarısız olunan bir durumla başa çıkma, grup baskısıyla başa çıkma, utanılan bir durumla başa çıkma, yanlız bırakılma ile başa çıkma sayılabilir (18).
Görüldüğü gibi, ilköğretim öğrencilerine kazandırılacak becerilerin büyük bölümünü iletişim becerileri oluşturmaktadır. Ayrıca bu çalışmada her becerinin nasıl kazandırılacağı ile ilgili çok sayıda etkinlik bulunmaktadır.
Baltaş ve Baltaş(1997), daha iyi insan ilişkileri ve daha iyi iletişim kurabilmek için bedenin iyi kullanılmasının yanında, bireyin'duygusal olgunluğa' ulaşmasının gereğini açıklamaktadırlar. Duygusal olgunluk, bireyin kendi duygularını anlaması ve yaşam düzeyini yükseltebilecek yönde düzenlemesi, başkalarının duyguları için empati göstermesi biçiminde tanımlanmıştır. Coleman; duygusal olgunluk kavramı yerine, kendinin farkında olma (self awareness) ve ertelenmiş haz (delayed gratification) kavramlarını kullanmıştır. Bu iki kavramın oluşturduğu beceriye bireyin sahip oluş derecesine göre, hayattaki başarısının artacağı belirtilerek; bu özelliğe 'duygusal akıl' adı verilmiştir. Daha sonra bu kavram 'duygusal zekâ' olarak ifade edilmiştir. Bu kavram bireyin kendi duygularının farkında olması biçiminde tanımlanmıştır(19).
Sorias (1986), toplumsal ruh sağlığının hedefi olarak, bireyin temel ihtiyaçlarını karşılayan ve yaşamını sürdürmesini sağlayan sosyal ilişkilerin güçlendirilmesini belirtmektedir. Ruh sağlığı üzerinde son yıllarda yapılan çalışmaların girişkenlik(atılganlık) düzeyinin yüksekliğinin ruh sağlığını korumaya yarayan destek sistemi olarak görev yaptığı, stres durumlarında fiziksel ve ruhsal çözüntüyü azaltabileceği ifade edilmiştir.
Sorias; Brady, Eisler,Miller ve Person'dan da yararlanarak bireyler arası doyum verici iletişim biçimi olan anlatımcılık (expresiveness) ile atılganlığı içine alan sosyal becerinin yararlarını bireyin olumsuz ya da olumlu duygularını ilişki içinde olduğu birey ya da bireylere anlatabilmesini, kendi haklarını savunabilmesini, kendisine ters gelen istekleri geri çevirebilmesini, gerektiğinde başkalarından yardım isteyebilmesinin kolaylaştırılması şeklinde özetlemiştir.
Davranış modifikasyonu ilkelerine dayanan sosyal beceri ya da girişkenlik eğitiminin psikiyatrik bozukluğu olmayan bireylerin diğer insanlarla ilişkilerinin daha doyum verici olmasını sağlamak, karşılarına çıkan fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek, depresyon, mental gerilik, şizofreni ve kişilik bozuklukları tedavisinde yararlı olabilecek bir yöntem olarak gösterilmiştir (20).
Tartışma ve Yorum
Geleneksel tarım kültüründen, modern sanayi toplumunun kültürüne geçişin sancılarının yaşandığı ülkemizde yeterli iletişim becerilerine sahip bireylerin yetiştirilmesi toplum ve birey açısından istenen ve beklenen bir olgudur.
Toplumumuzun sahip olduğu geleneksel kültürel ögeler, otoriter ana-baba tutumu, baskıcı çocuk yetiştirme yöntemleri, hızlı sosyal ve kültürel değişme gibi nedenlerin bireyler arası iletişimde çeşitli sorunlar çıkardığı söylenebilir. Bu sorunlar ise bireyin uyumunu olumsuz yönde etkilemektedir. Geleneksel Türk eğitiminde; ailede çocuğun korunduğunu, gözetildiğini, girişkenlik ve merakın desteklenmediğini, çocuğun içinden geçenleri açıkça söylemesinin engellendiği vurgulanarak; okul ortamında çocuğun sıkı bir denetime sokulduğu, öğretmenin otoritesini benimseyen, kurallara uyan çocukların ödüllendirildiği çeşitli araştırmaların ortak bulgularıdır. Ayrıca iletişim sorunları olan bireylere yardım edebilmek için psikologlar değişik terapi teknikleri geliştirmişlerdir.
Quo vadis?
fsssssssssssss - avatarı
fsssssssssssss
Ziyaretçi
23 Mart 2009       Mesaj #3
fsssssssssssss - avatarı
Ziyaretçi
toplumda gürülen iletişim çalışmalarına örnekler
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
23 Mart 2009       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Alıntı
fsssssssssssss adlı kullanıcıdan alıntı

toplumda gürülen iletişim çalışmalarına örnekler

TOPLUM VE İLETİŞİM
Bizim ilk belirteceğimiz husus, iletişimin yeni bir olay olmadığıdır. İletişim son dönemlerin ürünü olmadığı gibi bağlı olduğu toplumsal yasa ve koşulların dışında tek başına, tek başına öncesi sonrası yokmuş gibi ele alınamaz. Konunun toplum yaşamına geçiş aşamasına kadar geriye götürülebilme özelliği bulunmaktadır. Buna bağlı olarak, iletişimin toplumsal bir eylem olma özelliği ortaya çıkmaktadır. İletişim, toplum yaşamının başlangıcından günümüze kadar her aşama ve durumda, her koşul ve ilişkide görülen toplumsal bir eylemdir.
Bu durumda tartışmaya toplumun kendisiyle başlanması, toplum ve buna bağlı olarak iletişimin gelişme koşullarının ele alınması gerekmektedir. Böylece iletişimi de günümüz koşullarına, günümüzdeki görünümüne açıklamak yerine olayı tarih içerisinde izlemek ve konuyu temelinden bir açıklamaya kavuşturmak mümkün olabilecektir.
Temel varsayım, toplumun mutlak, önceden verili, otomatik olarak gerçekleşen, doğadan gelen bir örgütlenme biçimi olmadığıdır. Tam tersine toplum yaşamı, yahut toplumsal örgütleniş biçimi önündeki sorunları aşabilmek için insanın sonradan geliştirdiği bir çözüm biçimi olarak karşımıza çıkmıştır. Başka bir ifadeyle toplum yaşamı, insanlığın gelişiminin bir aşamasıdır.
Toplum yaşamının insanlığın başlangıcına kadar geriye uzaması, bu örgütleniş biçiminin mutlak ve verili olduğu izlenimini doğurmaktadır. Söz konusu örgütleniş biçiminin tarihin başlangıcından beri görülmesi onun otomatik olarak gerçekleşen mutlak bir olay olduğunu göstermediği gibi, tersine insanların ilk ilişkilerinde önlerine çıkan sorunlarını kendi başlarına çözemedikleri ve çözümü toplum yaşamına geçmekte buldukları anlamına gelmektedir.
İnsan başlangıçta kendi yaşamını sürdürmek, korunmak, beslenmek gibi sorunlarını çözmek için doğa ile ilişki içindedir. Bu ilk temel sorunlar önünde insan, doğrudan ve anında ilişkilerle, kendiliğinden gerçekleşecek, bir çözüme sahip değildir. Bu durumda doğa ile zorunlu ve kesintisiz bir ilişkiye geçilmesi söz konusu olmaktadır. Ancak insanın, doğa olan ilişkisinde gerekli ve yeterli donanıma sahip olmaması sorunlarla karşılaşmasına yol açacaktır.
İnsan, doğal donanım açısından belki de canlıların en zayıf olanıdır. Bu yüzden de doğayla tam bir uyumu söz konusu değildir. Hayvanların doğa ile ilişkilerinde kendiliğinden ve anında çözüm bulmaları, onların kendi doğal yapılarıyla doğa yasaları arasındaki uyumdan kaynaklanmaktadır. Böylece hayvanlar, doğuştan gelen donanımları sayesinde doğayla uyum içerisinde bir ilişki kurabilmektedir.
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Eylül 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
canlıların temel ihtiyaçları nelerdir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Ekim 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Canlıların İhtiyaçları
C A N L I L A R I N İ H T İ Y A Ç L A R I

Yaşayan, hareket edebilen varlıklara canlı denir. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler canlı türlerini oluşturur.

Canlıların İhtiyaçları

Bütün canlılar hareket ederler. Hareket etmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Enerjiyi de beslenerek elde ederler.

Canlıların diğer ihtiyacı, solunum yapmaktır. Yani oksijen alıp karbondioksit vermektir.

Canlıların bir başka ihtiyacı da barınma ihtiyacıdır. Tehlikelerden, hava şartlarından korunmak için kendilerine yuva yaparlar ya da uygun ortam seçerler.



Yeryüzü, pek çok canlının yaşayabilmesi için uygun bir ortamdır. Çünkü canlıların yaşayabilmesi için;

GÜNEŞ - HAVA - SU gereklidir.
Bu maddelerden birinin olmaması canlıların yaşamını sürdürememesi demektir.

Tüm canlıların besin kaynağı bitkilerdir. Bitkiler topraktan mineralleri ve suyu alır. Güneş ışığını kullanarak besin ve oksijen üretir. Ürettiği besini ve oksijeni hem kendisi hem de otla beslenen hayvanlar kullanarak yaşamlarını sürdürür.

Doğadaki her canlı başka bir canlının besin kaynağıdır. Beslenmeyen canlı hayatsal faaliyetlerini yerine getiremez, varlığını sürdüremez. Besinlerin içindeki enerji sayesinde bitkiler büyür, çiçek açar, meyve verir, çoğalır. Hayvanlar hareket eder, büyür, çoğalır.

Bu nedenle bütün canlıların yaşam kaynağı Güneş’tir. Susuz, besinsiz, oksijensiz bir yaşam düşünülemez.

Yeryüzü : Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler, Dünya.
Toprak : Yer kabuğunun , toz durumuna gelmiş kaya kırıntılarıyla çürümüş canlı artıklardan
oluşan ve canlılara yaşam ortamı sağlayan bölümü.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Ekim 2009       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bu bilgi yeterli
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Kasım 2009       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
toplumda görülen çatışmalarına örnek nelrdir
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
1 Kasım 2009       Mesaj #9
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

toplumda görülen çatışmalarına örnek nelrdir

İLETİŞİM TÜRLERİ VE ÇATIŞMALAR

1) Kişi içi iletişim ve çatışma: Bir insanın düşünmesini, duygulanmasını, kişisel ihtiyaçlarının farkına varmasını içgözlem yapmasını, rüya görerek kendi içinden mesaj almasını ya da kendine sorular sorarak bunlara cevaplar üretmesini bir iç iletişim olarak görebiliriz. İki insan arasında gerçekleşen iletişim benzeri tek bir insan içinde de gerçekleşebilir. Mesaj üretmekle yorumlamak kişi içi iletişimdir. Kişi içi çatışmalarda iki grupta toplanabilir:

Bilinç dışında baskıda tutulan çatışmalar ve bilişsel çatışmalar.

2) Kişiler arası iletişim. Mesaj gönderenin başka, gönderilenin başka insanlardan oluştuğu iletişimdir. Mekan ve zaman birliği olmalıdır.

Kişiler arası iletişim sözlü ve sözsüz olarak ikiye ayrılır. Sözlü iletişim dil ve dilötesi şeklinde olur. Sözsüz iletişim yüz ve beden bedensel temas, mekan kullanımı şeklinde olur.

3) Örgüt içi iletişim ve çatışma: Örgüt içinde görev alan kişilerin önceden tanımlanmış bir takım rollere girerek hiyerarşik bir düzen içinde bu rollerinin gereğini yerine getirerek, iletişimde bulunmaları örgüt içi iletişime girer. Örgüt içi çatışmalar ise genelde rol çatışmaları ve alt üst ilişkilerinden doğar. Kendi yönetiminde olmayan bir personel ya da birimi bir yönetici kendi hizmetinde esas sorumludan gereken izni almadan kullanması ilgili kişiyi hiçe saymak ya sa o kişiyi tanımamaktır. Böyle bir durumda yapılan işler ve birbirine karışmakta ve esas yapılması gereken iş aksamaktadır. Aynı zamanda fikri alınmayan yönetici bir çatışma yaşamaktadır. Ve bu çatışmayı farklı şekillerde dışada yansıta bilmektedir.

4) Kitle iletişimi ve çatışma: Bir takım bilgilerin sembollerin, bir takım hedefler tarafından üretilmesi geniş insan topluluklarına iletilmesi ve bu insanlar tarafından yorumlanması sürecine kitle iletişimi denir. Kaynak ve hedef arasındaki kanallara ise kitle iletişim araçları denir.

İletişim çatışmalarını farklı bir açıdan ise söyle açıklamaktayız:

1) Aktif çatışma. Burada düşünülen şu olmaktadır. “Kötü adam ne söylerse kötütür.” Karşı karşıya gelinen kişilerin birbirilerinden hoşlanmamaları, birbirilerine kızmaları durumunda aktif çatışma ortaya çıkar.

2) Pasif çatışma: Küsler diyaloğu olarakta anılır. Burada insanlar herhangi bir sebebten ötürü örneğin, çekindikleri için veya kötü oldukları için ilişki kurmaktan çekinirler. Yani birlikte yaşayan insanların birbirleriyle iletişim kurmamaları bir tür çatışmadır.

3) Varoluş çatışması: Ben sandımki! Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa ya da onun sözleriyle ilgisi olmayan bir mesaj verirse bu duruma varoluş çatışması adı verilir.

4) Tümden redetme: Eğer bir kişi kendisine yöneltilen mesajı tümüyle rededer tamamen aksi görüş sunarsa tümden redetme çatışması sergilenmiş olur.

5) Ön yargılı çatışma: ya da ben kararımı çoktan verdim: Bu tür çatışmada kişiler belli bir konuda tartışmaya başlamadan önce o konuda bir önyargı, bir peşin hüküm edinmişlerdir. Tartışma sırasında ısrarla bub önyargılarını savunurlar. Tartışma onların başlangıçda sabit olan fikirlerini herhangi bir şekilde etkilemez.

6) Yoğunluk çatışması: ya da Haklısın ama: İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması halinde yoğunluk çatışması oluşur.

7) Kısmi algılama çatışması: ya da Bunuda mı demiştin: Eğer bir kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gönderilen mesajlardan ancak bir kısmını algılar diğerlerini algılamazsa bu durumda kısmi algılama çatışması ortaya çıkar.

8) Alı koyma çatışması: ya da Anlatamadım galiba: Bu çatışmada kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gönderilen mesajı tam olarak anlar fakat, üçüncü kişiye tam doğru olarak iletemez. Aktarmayı eksik ya da çarptırarak gerçekleştirir.


KİŞİLER ARASI İLETİŞİM ÇATIŞMALARININ NEDENLERİ

1) Bilişsel: Gördüklerimizi, işittiklerimizi zihnimizde bunlara verdiğimiz anlamları, unuttuklarımızı, hazırladıklarımız, kendimiz ve çevremize ilişkingetirdiğimizkalıp ve düşünceler şemalar kuracağımız iletişimleri büyük ölçüde ettikiler.

2) Algı: Algı duyu organlarının beyinimize ulaşan verilerinin örgütlenmesi, yorumlanması, anlamlandırılması sürecine verilen addır. Algıda oluşacak bir bozukluk iletişim çatışmalarında önemli bir rol oynamaktadır.

3) Duygu: Vücutda gözlenen değişikliklerle tanımlanır. Bireyin içinde bulunduğu duygu durumuna göre iletişimi sağlıklı kurabilir ya da kuramaz. Çünkü duyguları kişiyi olaylara karşı nasıl bakacağını büyük ölçüde belirlemektedir.

4) Bilinç dışı: İnsanların bilinç dışlarında bulunan duygular, çatışmalar, bunlar görünürdeki kişi davranışlarını duygularını düşüncelerini yönlendirir.

5) İhtiyaçlar: İnsanlarla kurulan ilişkilerin ve yaratacağımız çalışmaların niteliğini belirleyen ihtiyaçlarımızdır.

6) İletişim becerisi: İnsanlar iletişim sırasında yaptıkları hataları gösterir, nasıl iletişim kurması konusunda bilgi verirsek, iletişim çatışmalarına girme olasığını önleriz. Uygun eğitim verilmesi halinde kişiler karşılarındaki insanların duygusal durumlarını, içerisinde bulundukları durumları daha iyi anlayabilmektedirler.

7) Kişisel faktörler: Cinsiyet, fiziksel görünüm, tutumlar. Burada iletişime geçilen insanların bulundukları konum büyük önem taşımaktadır. Örneğin görme engelli bir insanla konuşurken ya da bir şey tanıtırken insanlar bu insanlarla herhangi bir göz teması olmadığı için seslerini yükselterek konuşmakta, görme engelli kişinin sağından solundan çekiştirmektedir.

8) Kültürel faktörler: Kurallar, dil, din. İçinde yaşanılan toplumun ortaya koyduğu kurallar büyük iletişim çatışmalarına yol açmaktadır. Görmeyenlerin henüz eğitilmedikleri dönemde hafızlık yaparak geçimlerini sağlarlarmış bu söylence günümüzde eğitiminin son noktasına yaklaşmaş insanlara seslenirken “hafız” diye seslenilmekte ve bir genelleme yapılarak görmeyenin ayırtedici özelliklikleri bir kenara bırakılarak işin sadece dinsel kısımı vurgulanmaktadır.

9) Roller: Grup içinde belli bir pozisyonda bulunan kişilerden beklenen davranışlara rol adı verilir. Mesleki ve sosyal roller olarak ikiye ayrılır.

10) Sosyal ve fiziksel çevre: Farklı ortamlarda olayları farklı algılar farklı tepkilerde bulunuruz.

11) Mesajın niteliği: Kişiler kendilerine ulaşan bir mesajın kabsamına karşı olduklarında sırf bu büzden mesaj gönderenle çatışmaya başlayabilirler. Mesajla mesaj getiren kişiyi birbiriyle karıştırmamalıyız.


İNSAN İLETİŞİMİNDEKİ DÖNEMLER

1) Ana rahmindeki dönem: Doğmadan önceki 40 hafta. Gerek zigot gerekse fetus halindeyken halindeyken bile çocuğun ana karnıydayken çevresiyle iletişimde bulunmaktadır. Bu sırada çocuk, annenin yaşantılarından doğrudan doğruya veya dolaylı olarak etkilenir. Bu dönemde kişi içi iletişimin gelişmemiş hali egemendir.

2) Yeni doğmuşluk dönemi: Doğuştan sonraki ilk 12 haftadır. Çocuk bu devrede donkunma, duyma, görmeyle ilgili uyarıcılara cevap vermeyi öğrenir. Kişi içi iletişimi etkili olarak devam eder ve gelişir.

3) Bebeklik dönemi: 3-24 aylar. Baş, göz, el, gövde, parmak hareketlerinde gelişmeler devam eder. Yirmi dört’üncü ay içinde konuşma yoluyla iletişim başlar.

4) İlk çocukluk dönemi: 2-5’inci yıllar. Bu dönemde bireyler arası iletişim gelişir. Ancak burada daha çok anababa, yakınakrabalarla bu ilişki oluşur.

5) İkinci çocukluk dönemi: 6-18’inci yıllar. Karşı cinsten kimselerle birşeyler ve bireyler arası iletişim gelişir. Ayrıca grupların üyeleriyle iletişim başlar.

6) Yetişkinliğin ilk dönemi: 19-30’uncu yıllar. Bu dönemde her türlü karmaşık iletişim çeşitleri gelişmiştir. Birey içinde değişik roller alma ve çeşitli kurallara uyma zorunluğundadır. Bu dönemde kendinden yukarı yaşlarla iletişim egemendir.

7) Yetişkinliğin orta dönemi: 30-45’inci yıllar. Kendinden küçüklerle ve çocuklarla iletişimin en ileri olduğu dönemdir. Duygulayıcı ve iletici rolünden dah büyük sorumluluklar almaya geçiş dönemidir.

8) Yetişkinliğin son dönemi: 45-60’ıncı yıllar. Bilgi edinme ve öğrenmenin yerine bilgi verme, öğretme, yönetme, yükmetme geçiş yaşanmaktadır. Bireylerin karar verici gruplar halinde içinde bulunduğu dönemdir.

9) Emeklilik dönemi: 65-80’inci yıllar. İktidarı terketme ve karar vericilikten çekilme dönemidir. Hayatın sonuyla ilgili filozofik düşüncelerin geliştirildiği dönemdir. Olayların bütün olarak ele alındığı ve değerlendirildiği dönemdir.

10) Yaşlılık dönemi: 80 yıldan sonrası. Bu dönemde özellikle ilk anılara önem vererek geçmişte olanlar düşünülür.

11) Bu yazımızda iletişim nedir ve iletişim çatışmaları nedir genel hatlarıyla bakmaya çalıştık. Gelecek sayımızda görme engelli ve iletişim başlıklı bir yazıyla kendi dünyamıza daha yakından bakacağız. Sözlerimi bitirirken şunları söylemek istiyorum; karşınızdaki kişi kim olursa olsun, hakkında bir yargıya varmadan onu iyi anlayalım ve çok boyutlu düşünmeyi ihmal etmiyelim. Kısacası karşıdaki insanın ayakkabılarını giyerek birde o taraftan bakalım. İşte o zaman dünyaya ve insanlara bakışmız değişik bir boyut kazanacaktır.

evlilikte iletişim, aile içi iletişim, arkadaşlıklarda iletişim


Evlilikle birlikte kişilerin yaşamlarında bir çok değişiklikler olmaktadır. Evlilik yaşantısıyla bekarlık rollerinden evlilik rollerine geçilmektedir. Aile yaşamının temelini eşler arasındaki etkileşim ve iletişim oluşturmaktadır.Eşler duygusal olarak birbirlerine bağlıdır. Aynı evi paylaşırlar ve alınan kararlarda birlikte sorumluluk alırlar. Doğal olarak evli çiftlerin arasında çeşitli nedenlerle sorumlulukların paylaşılması, çocukların yetiştirilmesi vb. sorunlarda ortaya çıkabilmektedir. Evlilikte ortaya çıkan sorunların yoğunluğu evlilik süresine ve kişilerin kişilik özelliklerine göre farklılıklar göstermektedir. Mutlu eşler birbirleriyle daha çok konuşmaktalar ve iletişim kanallarını açık tutmakta daha fazla çaba göstermektedirler. Mutsuz çiftler ise; birbirleriyle konuşmak için daha az zaman ayırmakta ve aralarında çıkan sorunları çözmek yerine daha çok kaçmayı tercih etmişleridr. Mutsuz çiftlerde oluşan boşanmaların en başta gelen sebebi ise çiftler arasında yetersiz iletişim ve sorunları yerinde çözememek gelmektedir.

Evlilikte iletişim ve evlilik doyumu arasında neden sonuç ilişkisinden daha çok karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Evlilik doyumu iletişimi, iletişim de evlilik doyumunu etkilemektedir. Dolaysıyla olabildiği kadar açık bir şekilde birbirilerinin duygularını paylaşmanın, eşlerin duygularının ve şikayetlerinin dinlenmesinin, empatik olmanın yani karşınızdaki insanın duygularını anlamanın, saygılı bir şekilde davranmanın evlilik doyumunu olumlu olarak etkilemektedir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Aralık 2009       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
iletişim bozukuluğu nedir ?

Benzer Konular

3 Ekim 2014 / Misafir Soru-Cevap
27 Kasım 2011 / Misafir Cevaplanmış
10 Mayıs 2011 / Unregistered Soru-Cevap
24 Kasım 2011 / By_Dark Soru-Cevap