Arama

Avrupa Birliği'nin tarihçesi ve 2. Dünya Savaşı hakkında bilgi verir misiniz?

Güncelleme: 15 Mayıs 2009 Gösterim: 7.940 Cevap: 15
dj_dilara_eren - avatarı
dj_dilara_eren
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #1
dj_dilara_eren - avatarı
Ziyaretçi
SLM ARKADAŞLAR GECMİŞTEN GÜNÜMÜZE AVRUPA BİRLİGİ SERÜVENİ VE 2 DÜNYA SAVASI YARDIM EDİN KISA OLMASA SEVİNİRİM EN AZ 20 SAYFA OLACAK BEN BULAMADIM..... BY
Sponsorlu Bağlantılar
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Avrupa Birliği'nin tarihçesi

Sponsorlu Bağlantılar
Avrupa ülküsü, gerçek bir siyasi projeye dönüşüp AT üyesi ülkelerin hükümet politikalarında uzun vadeli bir hedef haline gelmeden önce, sadece filozoflarla önsezili kimselerin düşüncelerinde yaşıyordu. Avrupa Birleşik Devletleri hümanist ve barışçı bir hayalin parçasıydı. Yirminci yüzyılın ilk yarısında meydana gelen ve kıtayı derinden yaralayan çatışmalar bu hayali darmadağın etti. Avrupa'da ulusal uzlaşmazlıkları aşabilecek bir örgütlenmenin kuruluşu İkinci Dünya Savaşı sırasında totaliter yönetimlere karşı savaşan direniş hareketlerinden kaynaklandı. Avrupa'da bütünleşme sürecine ivme kazandıran, biri federasyon yanlısı diğeri işlevselci iki akımın başlıca savunucuları İtalyan federalist Altiero Spinelli ile 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun (AKÇT) kurulmasına yol açan Schuman Planı'nın ilham kaynağı Jean Monnet'dir. Federasyon yanlısı yaklaşım, yerel, bölgesel, ulusal ve Avrupa ölçeğindeki güç odakları arasında diyaloga ve tamamlayıcı bir ilişki kurulmasına dayanır. İşlevselci yaklaşım ise egemenliğin ulusal düzeyden Topluluk düzeyine tedricen aktarılmasını savunur. Bu iki görüş, günümüzde, tek pazar, para politikası, ekonomik ve sosyal kaynaşma, dış politika ve güvenlik gibi ortak eylemin devletlerin tek tek hareket etmelerinden daha etkili olduğu alanlarda, demokratik ve bağımsız Avrupa kurumlarına ulusal ve bölgesel makamlar kadar sorumluluk verilmesi gerektiği inancında iç içe geçmiştir. Avrupa Birliği 1995'te ilk öncülerinin anısına dikilmiş bir anıt gibidir; ekonomi, sanayi, siyaset, yurttaş hakları ve dış politika alanlarını kapsayan çok-sektörlü bütünleşmenin en ileri biçimidir. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu (AKÇT) kuran Paris Antlaşması (1951), Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu'nu (Euratom) kuran Roma Antlaşmaları (1957), Avrupa Tek Senedi (1986) ve Maastricht Avrupa Birliği Antlaşması (1992), Üye devletleri egemen devletler arasındaki geleneksel anlaşmalardan daha sıkı bir biçimde birbirine bağlayan AB'nin hukuki temellerini meydana getirir. Avrupa Birliği, doğrudan uygulanma imkanı olan bir mevzuat oluşturabilmekte ve yurttaşları lehine özel haklar ihdas edebilmektedir.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Avrupa Birliği'nin kurumsal yapısı

Avrupa Birliği’ni yöneten kurumlar şunlardır: Demokratik yollarla seçilen Parlamento, Üye Devletleri temsil eden ve Bakanlardan oluşan Konsey, Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Doruğu, Antlaşmaların koruyucusu olan Komisyon, Topluluk hukukuna uyulmasını sağlayan Adalet Divanı ve Birliğin Mali yönetimini izleyen Sayıştay. Ayrıca ekonomik, sosyal ve bölgesel çıkar gruplarını temsil eden çeşitli danışma kurulları vardır. Birliğin dengeli gelişimine katkıda bulunan projelerin finansmanını kolaylaştırmak amacıyla kurulmuş olan bir Avrupa Yatırım Bankası bulunmaktadır. Birliğin gelecekte doğuya ve güneye doğru genişlemesi olasılığını göz önünde tutan üye devletler, üye sayısının artmasından sonra da Birliğin etkili bir şekilde işlemesini güvenceye almak amacıyla 1996'da Topluluk usullerini gözden geçirmeye karar verdiler.
Avrupa Parlamentosu
1979'dan bu yana tek dereceli genel seçimle iş başına gelen Avrupa Parlamentosu 626 üyeden oluşur. (Parlamento'da Almanya 99, Fransa, İtalya ve Birleşik Krallık 87'şer, İspanya 64, Hollanda 31, Belçika, Yunanistan ve Portekiz 25'er, İsveç 22, Avusturya 21, Danimarka ve Finlandiya 16'şar, İrlanda 15 ve Lüksemburg 6 üye ile temsil edir). Parlamento genel kurulu Strasbourg'da toplanır. Her ayın bir haftası genel kurul oturumlarına ayrılmıştır. Bazı kısmi oturumlar ile komisyon toplantıları, Konsey ve Komisyon'la ilişkileri kolaylaştırmak amacıyla Brüksel'de yapılır. Sekreterya ise Lüksemburg'da bulunur.
Avrupa Parlamentosu'ndaki siyasi gruplar Birlik düzeyinde oluşur. 370 milyon nüfusu temsil eden Parlamentonun başlıca işlevi, siyasi itici güç olarak Topluluk politikalarının hazırlanması için gereken çeşitli insiyatifleri üretmektir.
Parlamento, aynı zamanda, Avrupa Komisyonu üyelerinin tayinlerini onaylama ve üçte iki oy çokluğuyla Komisyon'u görevden alma yetkisine sahip bir denetim organıdır. Parlamento, Komisyon'un programını oylar ve özellikle Komisyon ve Konsey'e sözlü ve yazılı sorular yönelterek Avrupa politikalarının gündelik işleyişini izler. 1994'te 3.900'den fazla yazılı soru önergesi verilmiştir. Parlamento araştırma komisyonları kurabilir ve Birlik vatandaşlarının dilekçelerini inceler. Birlik Antlaşması'na göre Parlamento, Birlik kurumlarının faaliyetlerini gerçekleştirmesi sırasında ortaya çıkan görevi kötüye kullanma olaylarıyla ilgili olarak vatandaşların şikayetleriyle ilgilenmekle görevli bir ombudsman atama yetkisine sahiptir.
Parlamento ve Konsey bütçe konusundaki yetkileri paylaşırlar. Parlamento yıllık bütçeyi (1995'te yaklaşık 80 milyar ECU) oylar ve bütçe uygulamasını izler. Böylece Birliğe verdiği politika önceliklerini yansıtır.
Birlik mevzuatı üçlü bir süreç içinde hazırlanır: Mevzuat önerilerini Komisyon hazırlar, Parlamento ve Konsey ise bu mevzuatı yürürlüğe koyma yetkisini paylaşırlar.
1986'da kabul edilen Avrupa Tek Senedi, mevzuat önerilerinin Komisyon'un aktif katılımıyla Parlamento ve Konsey tarafından iki kez görüşülmesini içeren bir işbirliği usulü getirerek Parlamento'nun mevzuata ilişkin yetkilerini arttırmıştır. Birlik Antlaşması ile bir adım daha ileri gidilerek Parlamento'ya daha geniş kapsamlı yasama yetkileri verilmiştir. Antlaşma çerçevesinde kabul edilen yeni ortak karar usulüne göre Parlamento birçok önemli alandaki yönetmeliklerin ve yönergelerin kabulü konusunda Konsey'le eşit statüye sahip kılınmıştır.
Bu usul tek pazar, sosyal politika, ekonomik ve sosyal kaynaşma, araştırma ve Birlik Antlaşmasının kapsadığı yeni alanlara (trans-Avrupa ağlar, tüketicilerin korunması, eğitim, kültür ve sağlık) uygulanır. Parlamento ortak karar usulünün özellikle tarım ürünleri fiyatları ile Birliğin bütçe kaynaklarını tanımlanmasını da kapsayacak şekilde genişletilmesini istemektedir.
Son olarak, büyük önem taşıyan bazı kararlar (bazı uluslararası antlaşmalar, yeni üyelerin katılımı, Parlamento seçimlerinde her ülkede aynı usulün uygulanması, birlik vatandaşlarının ikamet hakkı, vs.) için Konsey'in, Parlamento'nun onayını alması gerekir.
Avrupa Doruğu
1974'te kurulan Avrupa Doruğu, Devlet ve Hükümet Bakanları ile Komisyon Başkanı'ndan oluşur. Dışişleri Bakanları ile Komisyonun bir üyesi onlara yardımcı olur. Yılda iki kez toplanan doruk gelecekte girişilecek eylemler için gerekli ivmeyi sağlar ve faaliyetlerin ana hatlarını çizer.



Avrupa Birliği Konseyi
Konsey her üye devletin kendi hükümetini taahhüt altına sokmaya yetkili bakanlar düzeyindeki temsilcilerinden oluşur. Gündemin içeriğine göre toplantılara farklı bakanlar katılır. Örneğin, Tarım Bakanları tarım ürünleri fiyatlarını ele alırlar; istihdamla ilgili konular Çalışma ve Sosyal İşler Bakanları tarafından görüşülür; genel politika sorunları, dışişleri ve Birliği ilgilendiren temel konular Dışişleri Bakanları'nın yetkisi kapsamındadır.
Konsey'in merkezi Brüksel'dedir; ancak bazı toplantılar Lüksemburg'da yapılır. Konsey başkanlığını her Üye Devlet altı aylık dönemler için sırayla üstlenir.
Üye Devletlerin Birlik nezdindeki Büyükelçileri'nden oluşan Daimi Temsilciler Komitesi (Coreper) Konsey'in çalışmaları için gerekli hazırlıkları yapar ve belirli hazırlıkları yapmak veya özel konuları incelemekle görevli komiteler oluşturarak Konseyin talimatlarını yerine getirir.
Avrupa Birliği Antlaşması'nda Birliğin faaliyetleri üç grupta toplanır (Topluluk faaliyetleri, ortak dış politika ve güvenlik politikası, adalet ve içişleri). Topluluk bağlamında Konsey'in bir görevi de Üye Devletler'in genel ekonomik politikalarını koordine ederek ve Komisyon'un sunduğu tekliflerden hareketle Parlamento'yu da şu veya bu ölçüde sürece katan usullere uygun biçimde ortak politikalara ilişkin temel kararları alarak Antlaşma'da belirlenmiş olan hedeflere ulaşılmasını sağlamaktır. Konsey hükümetlerarası işbirliğine dayalı iki alanda daha birincil rol oynar: Ortak dış politika ve güvenlik politikası çerçevesinde ortak konumları tanımlar ve ortak kararları alır. Bu önlemlerin uygulanmasından da Birliğin temsilcisi sıfatıyla Konsey Başkanlığı sorumludur. Konsey'in adalet ve içişleri alanındaki esas işlevi ortak eylemler belirlemek ve Üye Devletler'in imzalayacağı sözleşmeleri hazırlamak ve önermektir.
Avrupa Topluluğu'nun faaliyetlerine ilişkin olarak son zamanlardaki bazı gelişmeler (Tek Senet, Birlik Antlaşması) sonucunda şartlı çoğunluk esasına dayalı oylama ilkesinin kullanımı yaygınlaşmışsa da vergilendirme gibi bazı konularda hala oybirliğiyle karar alınması gerekmektedir. şartlı çoğunluk için 87 oydan 62'sinin karar lehinde olması ve bu 62 oyun en az 10 devlet tarafından verilmiş olması gerekir. Şartlı çoğunluk ilkesine göre yapılan oylamalarda Almanya, Fransa, İtalya ve Birleşik Krallığın onar oyu, İspanya'nın sekiz oyu, Belçika, Yunanistan, Hollanda ve Portekiz'in beşer oyu, Avusturya ve İsveç'in dörder oyu, Danimarka, İrlanda ve Finlandiya'nın üçer oyu, Lüksemburg'un ise iki oyu vardır. Ancak Konsey'in Komisyon tekliflerini değiştirebilmesi ya da Parlamento'nun yaptığı ve Komisyon'un kabul ettiği değişiklikleri geri çevirebilmesi için oybirliği gerekir.
Ortak dış politika ve güvenlik politikası ile adalet ve içişleri alanlarında, Antlaşma'da Konsey'e bu konuda aksine karar alma yetkisi tanınmadığı durumlarda oybirliği zorunludur.
Avrupa Komisyonu
Avrupa Komisyonu'nun 20 üyesi vardır. Fransa, Almanya, İtalya, İspanya ve Birleşikrallık ikişer, diğer Topluluk üyeleri ise birer üyeyle temsil edilirler. Komisyon'un görev süresi Avrupa Parlamentosu gibi beş yıldır. Komisyon Başkanı Üye Devletler tarafından Avrupa Parlamentosu'nun görüşü alındıktan sonra atanır. Komisyon'un tüm üyeleri ancak Parlamento tarafından onaylandıktan sonra resmen göreve atanmış olurlar.
Komisyon üyeleri görevlerini yerine getirirken kendi ulusal hükümetlerinden tamamen bağımsız olarak davranmak ve sadece Avrupa Birliği'nin çıkarlarını gözetmekle yükümlüdürler. Komisyon'u görevden alabilecek tek organ Avrupa Parlamentosu'dur. Komisyon'un her üyesinin bir veya birkaç politika alanında özel sorumluluğu vardır. Ancak kararlar kollektif sorumluluk ilkesi temelinde alınır.
Komisyon öncelikle ve her şeyin üstünde Antlaşmalar'ın korunması ve gözetilmesiyle yükümlüdür. Görevini yerine getirirken tarafsız davranır ve Antlaşma hükümleri ile Antlaşmalar temelinde alınan kararların doğru biçimde uygulanmasını gözetir. Üye Devletler'den herhangi birine karşı Antlaşma ihlali soruşturması başlatabilir ve gerekli gördüğünde konuyu Avrupa Adalet Divanı'na götürür. Bunların yanı sıra özellikle Avrupa Birliği'nin rekabet kurallarını ihlal etmeleri durumunda kişilere ve şirketlere para cezası verebilir.
Komisyon ayrıca Birliği harekete geçiren organdır. Yasama sürecini başlatmada tek yetkilidir ve yeni bir 'Avrupa yasasının kabulü sürecinin her aşamasında etkide bulunma güç ve yetkisine sahiptir. Hükümetler arası işbirliği alanında tıpkı Üye Devletler gibi teklifte bulunma hakkına sahiptir.
Son olarak, Komisyon Avrupa Birliği'nin yürütme organıdır. Buna belirli Antlaşma maddelerinin uygulanmasına ilişkin kuralların belirlenmesi ve Birlik faaliyetleri için ayrılmış bütçe ödeneklerinin idaresi de dahildir. Bunların büyük çoğunluğu ana fonların kapsamındadır: Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu, Avrupa Sosyal Fonu, Avrupa Bölgesel Gelişme Fonu ve Kaynaşma Fonu. Komisyon yürütme görevini yerine getirirken çoğu zaman Üye Devletler'den uzmanların oluşturduğu komitelerin görüşlerine başvurma gereği duyar.
Avrupa Komisyonu 1994 yılında Konsey'e 558 teklif ve taslak ile 272 bildirim, muhtıra ve rapor sunmuştur. Bu belgeler siyaset, yönetim, ekonomi ve toplum kesimleriyle yoğun görüş alışverişi sonunda ortaya çıkmış ürünlerdir.
Komisyon'un idari personelinin çoğu (Komisyon merkezinin bulunduğu) Brüksel'de, bir kısmı ise Lüksemburg'da görev yapar. Komisyon bünyesindeki yaklaşık 30 Genel Müdürlük ve benzeri bölümde yaklaşık 15.000 görevli çalışmaktadır. Komisyon'un ve diğer kurumların faaliyet giderleri toplam Birlik bütçesinin yüzde beşini geçmez.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #4
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Adalet Divanı ve Bidayet Mahkemesi
Adalet Divanı 15 yargıç ve onlara yardımcı olan dokuz kanun sözcüsünden oluşur. Bunun yanı sıra 1989'da 15 yargıçtan oluşan bir Bidayet Mahkemesi kurulmuştur. Bu mahkemelerin üyeleri Lüksemburg'da görev yapar ve Üye Devletler'in mutabakatıyla altı yıllık bir süre için atanırlar. Yargıçların bağımsızlıkları güvence altındadır.
Divan'ın görevi Avrupa Antlaşmalarının hukuka uygun biçimde yorumlanması ve uygulanmasını sağlamaktır.
Divan bir Üye Devlet'in Antlaşmalar'da öngörülen bir yükümlülüğü yerine getiremediğine karar verebilir. Üye Devlet bu kararın gereğini yerine getirmezse Divan para cezası uygulanmasını kararlaştırabilir. Divan, kurumların aldığı önlemlerin iptali için açılan davalarda bu önlemlerin yasallığını inceleyebileceği gibi bazı önlemlerin alınmamış olmasının Antlaşmalar'a aykırı olduğuna da karar verebilir.
Divan ulusal mahkemelerin başvurusu üzerine Topluluk hukukunun çeşitli hususlarının yorumlanması ya da geçerliliği hakkında ön kararlar alır. Bir hukuki işlemin bu türden tartışmalı bir husus doğurması halinde ulusal mahkemelerden herhangi biri Avrupa Adalet Divanı'ndan ön karar isteyebilir. Ancak bunun için ilgili Üye Devlet'te daha yüksek bir temyiz mercii bulunmaması gerekir. Bu durumda Divan'ın kararı bağlayıcıdır.
Bidayet Mahkemesi kişiler ve işletmeler tarafından açılan davalara bakar. Hukuk meseleleriyle ilgili başvurular sadece Avrupa Adalet Divanı tarafından karara bağlanır.
1952 ile 1994 yılları arasında Divan'ın önüne 8600'den fazla dosya gelmiş olup bunlardan 2900'ü ön karar başvurularıdır. Adalet Divanı her durumda aynı biçimde uygulanan bir Topluluk hukukunun yaratılmasına yardımcı olmuş ve böylece Avrupa'nın bütünleşme sürecini hızlandırmıştır.
Sayıştay
Sayıştay Konsey tarafından Avrupa Parlamentosu'nun görüşü alındıktan sonra oybirliğiyle atanan 15 üyeden oluşur. Sayıştay Başkanı üyeler tarafından kendi aralarından seçilir. Başkanlık süresi üç yıldır ve üç yılın sonunda ikinci bir dönem için yeniden seçilmek mümkündür. Sayıştay başkanı primus inter pares (eşitler arasında birinci) konumundadır.
Toplantılarını ve çalışmalarını Lüksemburg'da sürdüren Sayıştay Avrupa Birliği'nin tüm gelir ve harcamalarının hukuka uygun ve düzenli biçimde yapılıp yapılmadığını ve maliye yönetiminin tutarlı olup olmadığını denetler. Konsey ve Parlamento tarafından Avrupa Toplulukları'nın genel bütçesinin uygulamasına ilişkin olarak Komisyon'un ibrasında yardımcı olmak amacıyla yıllık raporlar hazırlar. Ayrıca diğer kurumların talebi üzerine özel raporlar hazırlar ve görüş bildirir. Sayıştay re'sen hareket ederek özel konulardaki görüşlerini her zaman açıklayabilir. Birlik Antlaşması'yla Sayıştay'a tam kurumsal statü tanınmış ve sorumluluklarının kapsamı genişletilerek hesapların güvenilirliği ve hesaplara konu olan işlemlerin hukuka uygunluğu ve düzenliliği hakkında Parlamento ve Komisyon'a güvence bildirimi sunma görevi verilmiştir.
Ekonomik ve Sosyal Komite ve AKÇT Danışma Komitesi
Ekonomik ve Sosyal Komite 222 üyeden oluşur. Bu üyeler üç grubu temsil ederler: işverenler, işçiler ve diğer ekonomik gruplar (çiftçiler, esnaf ve zanaatkarlar, küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri ve diğer işletmeler, beyaz yakalılar ile bilim-öğretim camiasının, kooperatiflerin, ailelerin ve ekoloji hareketlerinin temsilcileri).
Komite Brüksel'de toplanır. Birçok konuda karar alınmadan önce Komite'nin görüşüne başvurulması zorunludur. Komite re'sen de görüş bildirebilir. Ekonomik ve Sosyal Komite yılda ortalama 170 görüş bildiriminde bulunmaktadır.
Kömür ve çelikle ilgili konularda başka bir organa, AKÇT Danışma Komitesi'ne başvurulur. Danışma Komitesi üreticileri, işçileri, tüketicileri ve tüccarları temsil eden 108 üyeden oluşur.
Bölgeler KomitesiBölgeler Komitesi Avrupa Birliği Antlaşması'yla kurulmuştur. Yerel ve bölgesel mercileri temsil eden 222 asil, ve 222 yedek üyesi vardır. Asil ve yedek üyelerin görev süreleri dört yıldır. Komite çalışmalarını Lüksemburg'da yapar. İlk toplantısını 9-10 Mart 1994 tarihinde yapmıştır.
Avrupa Birliği Antlaşması Konsey ve Komisyon'un bölgesel çıkarların söz konusu olduğu eğitim, gençlik, kültür, toplum sağlığı, ekonomik ve toplumsal bütünleşme ve Avrupa çapında ulaşım, telekomünikasyon, enerji ağları gibi konularda Bölgeler Komitesi'nin görüşüne başvurmalarını hükme bağlamıştır. Bölgeler Komitesi bunun dışında re'sen de görüş bildirebilir.
Bölgeler Komitesi'nin faaliyetleri yılda beş kez düzenlenen genel kurul toplantıları dışında sekiz komisyon ve dört alt komisyon tarafından yürütülür. Komite'ye bağlı bir özel komisyon Avrupa Birliği'nde kurumsal reform konusunda bir rapor hazırlamaktadır.

Avrupa Yatırım Bankası
Avrupa Birliği'nin finans kurumu olan Avrupa Yatırım Bankası 1958'de Roma Antlaşması ile Birliğin hedeflerini gerçekleştirmesine yardımcı olarak yatırımları finanse etmek amacıyla kurulmuştur. AYB tüzel kişiliğe ve mali özerkliğe sahiptir. Banka üyeleri Avrupa Birliği Üyesi Devletler'dir. Bankanın merkezi Lüksemburg'dadır. Avrupa Yatırım Bankası 1994 yılı içinde 19,9 milyar ECU tutarında kredi vermiş, böylece önde gelen uluslararası finans kurumları arasındaki yerini pekiştirmiştir.
AYB'nin öncelikli hedefi Avrupa Birliği'nin dengeli gelişimine katkıda bulunmaktır. Bunun yanı sıra trans-Avrupa ulaşım ve telekomünikasyon ağlarının geliştirilmesine, çevrenin korunmasına, enerji kaynaklarının devamlılığının sağlanmasına ve endüstri ve küçük işletmelerin uluslararası düzeyde rekabet gücünün artırılmasına yönelik projelere finansman sağlamaktadır. Banka Avrupa Birliği haricinde de Birliğin üye olmayan ülkelere yönelik işbirliği politikasının hayata geçirilmesine yardımcı olmakta, Afrika, Karayipler ve Pasifik ülkelerinde, Akdeniz havzasında, Orta ve Doğu Avrupa'da, Latin Amerika'da ve Asya'da faaliyette bulunmaktadır.
AYB kaynaklarının büyük bir bölümünü sermaye piyasalarından ödünç alır. Sermaye piyasalarında AYB hisselerinin yüksek ratinge sahip olması (AAA) en uygun koşullarda çok yüksek miktarlarda kaynak bulabilmesini sağlamaktadır. Kar amacı taşımayan bir kredi kurumu olan AYB, mali piyasalarda konumunun sağladığı üstünlüklerden girişimcileri yararlandırır.

Avrupa Merkez Bankası
Avrupa Merkez Bankası yeni ortak para birimi Euro'nun yönetiminden sorumludur. Banka, faiz oranlarının ne olması gerektiği gibi, Avrupa para politikaları konusunda bağımsız kararlar alır. Banka'nın ana hedefi, Avrupa ekonomisinin enflasyondan zarar görmesini önlemek üzere fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Bunub yanısıra, para politikalarıyla AB'nin kararlaştırdığı diğer siyasi hedefleri de destekler. Avrupa Merkez Bankası, Almanya'nın Frankfurt kentindedir. AB ülkelerinin merkez bankalarıyla yakın ilişki içinde çalışan bir başkan ve yönetim kurulu tarafından yönetilir.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #5
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Avrupa Birliği faaliyetleri

Bütünlüklü bir proje olan Avrupa Birliği, resmi olarak dile getirilmese de Avrupa Birleşik Devletleri yolunda atılan bir adım. Bu yüzden her detay üzerine uzun uzadıya düşünülüyor, politika üretiliyor. Aşağıda temel başlıklar halinde AB’nin bu faaliyetlerini bulacaksınız. Adalet ve içişleri
Özgür AB vatandaşlarının AB sınırları içinde herhangi bir yerde seyahat etme, çalışma, yaşama hakları garanti altına alınmıştır. Bu haktan tam olarak yararlanabilmek için insanların kendi hayatlarına yönlendirmeleri ve iş güvenliklerini sağlamaları gerekmektedir. İnsanlar uluslararası suça karşı korunmalı ve Birlik düzeyinde temel haklarına saygı gösterilmeli ve adaletten eşit faydalanmalıdırlar. Bu durum AB’nin güven, adalet ve özgürlük alanı yaratmasının nedenidir.
Araştırma ve yenilik
AB dünyanın tüm bilimsel bilgi kapasitesinin neredeyse üçte birini üretir. Araştırma ve yenilik, AB halklarının beklediği refah ve yaşam kalitesinin taşınması amacına hizmet eder. Ortak programlar AB ülkelerinin çalışmalarını birleştirir. Ana araç altıncı çerçeve programıdır. Bu program üye ülkeler ve diğer bazı ülkeler ve AB’nin kendi Ortak Araştırma Merkezi’ndeki araştırmalara fon sağlar.
Balıkçılık
AB balıkçılık endüstrisi, topluluğun en önemli besin ve istihdam kaynaklarından biridir. Bu sebeple balık avlanmasının sınırlandırılması gerekmektedir. AB, balıkçılık sektörüne ve tüketicilere yarar sağlamak amacında olan, ortak bir balıkçılık politikasına sahiptir.
Bilgi toplumu
On beş yıl önce varolmayan cep telefonları bugün hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. İnternet kesintisiz, erişilebilir bilgi akışı sağlar.Yüksek kapasiteli dijital sistemler gibi hizmetler ve programlar sunularak daha önce ayrı olan yayın ve telekominikasyon dünyası biraraya getirilmektedir. Bilgi teknolojisindeki bu devrim evde, işte ve okulda bilgi toplumunu oluşturmaktadır. AB politikaları ve faaliyetleri bu devrimi başlangıcından beri desteklemekte ve yönlendirmektedir.
Bölgesel politika
AB dünyanın en zengin bölgelerinden biri olmasına rağmen, bölgelerarası gelir dağılımı ve fırsat eşitsizlikleri bulunmaktadır. Gelirleri AB ortalamasının altında olan ve Mayıs 2004’te üye olan ülkeler bu farklılığı daha da derinleştirecektir. Bölgesel politikalar aracılığıyla kaynaklar zengin bölgelerden fakir bölgelere aktarılır. Böylece, hem finansal dayanışma hem de güçlü ekonomik entegrasyon sağlanmış olur.
Bütçe
Berlin’in Charlottenburg semtindeki küçük bir fırın ile Slovenya’nın Jozef Stefan Enstitüsü’ndeki dilbilim öğretmenleri ve Krakow Teknoloji Üniversitesi’ndeki araştırma mühendisleri ile Lizbon’un tren istasyonunun ortak ne noktası olabilir ki? Bunların hepsi AB bütçesinden fon sağlamışlardır. AB’nin yıllık bütçesinin büyük bir kısmı Avrupa toplumlarının faydasına kullanılmaktadır. AB bütçesi, çevre temizliği, gıda güvenliği ve kanser araştırmaları gibi alanlara aktarılmaktadır.
Çevre
Çevrenin korunması günümüz ve gelecek nesillerin yaşam kalitesi için temel şarttır. Ancak, zor olan bunu ekonomik büyüme ile paralel olarak uzun dönemde sürdürebilmektir. AB çevre politikası yenilik ve iş fırsatlarını teşvik eden yüksek çevre standartları inancı üzerine oturtulmuştur.
Dış ilişkiler
AB’nin ticari, ekonomik ve finansal ağırlığı onu bir dünya gücü yapmaktadır. AB küresel düzeyde pek çok ülke ve bölgeyi kapsayan ikili ve çok taraflı antlaşmalar ağına sahiptir. Dünyanın en büyük ticaret hacmine sahip ve dünyanın ikinci en güçlü para birimine sahip olan AB, beş kıtadaki yardım projelerine de ayda bir milyar euro harcamaktadır. AB’nin dış politikada söz sahibi bir konuma gelmesi Birliğe önemli küresel sorumluluk yüklemektedir.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #6
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Dış ticaret
AB dünyanın birinci ticari gücüdür ve dünya ithalat ve ihracat hacminin %20’sini gerçekleştirmektedir. Zengin ve fakir ülkelerin karşılıklı çıkarları çerçevesinde, AB, üye ülkeler arasındaki serbest ticareti 50 yıla yakın süredir başarıyla üstlenmiştir.
Eğitim, öğretim ve gençlik
Başka ülkelerde eğitim, öğretim ve çalışma kültürlerarası anlayışa büyük katkıda bulunmaktadır. Her yıl yüz binden fazla Avrupa Birliği vatandaşı, farklı kültürleri tanıma imkanı sunan ve AB vatandaşı olmanın sağladığı olanaklardan faydalanmayı kolaylaştıran AB kaynaklı sınırötesi programdan yararlanabilmektedir. AB aynı zamanda ulusal eğitim ve öğretim kalitesinin yükselmesini teşvik eder, çünkü bu alanlar iş ve gelişme için çok önemlidir.
Enerji
Petrol kıtlığı ve enerji kesintileri seyrek meydana gelir ancak bu durum da enerjiye hayatın her alanında ihtiyaç duyulduğunun hatırlatıcısıdır; ulaşım için, konutları kış mevsiminde ısıtmak yaz mevsiminde soğutmak için, fabrikaları, şirketleri, çiftlikleri işletmek için enerjiye ihtiyaç vardır. Ancak pek çok enerji kaynağı tükenmiştir. Ancak enerji kullanımı kirliliğin kaynaklarından biridir. Sürdürülebilir kalkınma petrolün daha az ve akıllıca kullanılması anlamına gelmektedir.
Ekonomik ve parasal ilişkiler
Sürdürülebilir bir büyüme ve Avrupa Birliği’nde istihdam yaratabilmek için, üye ülke hükümetleri ekonomilerini sağlıklı ekonomik işletme temellerine dayandırmalıdırlar. Başarının anahtarı; yakın siyasi işbirliği, oydaşma ve denk muamele esasına dayanmaktadır. Ortak para politikası bu sürecin bir parçasıdır.
Genişleme
1 Mayıs 2004’te GKRY ve Malta’yı da kapsayan sekiz merkez ve doğu Avrupa ülkesinin Birliğe dahil olması, yüzyıllardır süregelen ayrılığın sonunu getiren, tarihi bir başarıdır. Yeniden birleşmiş Avrupa; dört yüz elli milyon vatandaşına ekonomik yararlar sağlayan tek pazarı ile, daha güçlü, daha demokratik ve daha istikrarlı bir kıta anlamına gelir.
Gıda güvenliği
Son yıllarda sağlık sektöründe patlak veren gıda sektörüne bağlı krizler tüketicilerin gıda güvenliği üzerindeki güvenini sarsmıştır. Bu duruma karşılık AB küresel bir ‘tarladan tabağa’ adlı, vatandaşlarının gıda sektöründeki güvenlerini tekrar kazanmayı amaçlayan bir strateji geliştirmiştir.
İşletmeler
Başarılı ve modern olmasına rağmen Avrupa iş ve sanayi dünyası bu şöhreti muhafaza edemeyebilir. Teknolojik gelişmelere ayak uydurmak ve rekabeti sürdürmek kalıcı bir mücadeledir. Bu sorunu başarılı bir şekilde karşılayabilmek, sürdürülebilir büyüme ve daha fazla refah için gereklidir. AB’nin girişimcilik politikası yenilikleri, girişimciliği ve hizmetler ve üretimde rekabetçiliği teşvik etmede önemli bir rol oynar.
Görsel - işitsel politikalar
Günümüzde televizyon bilgi ve eğlencenin temel kaynağıdır. Her insan günde ortalama üç saatini, film, spor haberleri ve diğer programları izleyerek geçirir. Görsel-İşitsel sektör AB’ye bir milyon iş olanağı sağlar. Bu sektör büyük ticari çıkarlar ve kültürel çeşitlilik , kamu hizmetleri ve sosyal sorumluluk konularını içerir. Birlik ortak çıkarların olduğu yerlerde kural ve rehberler oluştururken, her bir ulusal hükümet kendi görsel-işitsel politikasını yürütür.
Gümrük
Gümrük Birliği, AB’ni oluşturan en temel yapıtaşlarından biridir. Bu durum, Birlik içersindeki gümrük vergilerini kaldırmış, yerine ithal mallara yönelik tek bir vergi sistemi yürürlüğe koymuştur. Üye ülkeler arasında gümrük kontrolleri kaldırılmıştır. Gümrük görevlileri artık sadece AB’nin dış sınırlarında bulunmaktadır. Bunlar sadece ticaretin devamını sağlamakla kalmayıp aynı zamanda çevrenin ve kültürel mirasın korunmasını sağlamaktadırlar.
Güvenlik ve dış politika
Avrupa Birliği’nin uluslararası ilişkilerde tek ses olarak hareket etmesi fikri Avrupa’nın bütünleşme süreci kadar eskidir. Ancak birlik ortak güvenlik ve dış politika konusunda gösterdiği başarıyı, tek pazar ve ortak para birimi konusunda gösterememiştir. Komunizmin çöküşünü izleyen jeopolitik değişiklikler ve Balkanlar ve ötesinde meydana gelen krizler AB üyelerine tek bir ağızdan konuşma ve hareket etme çabalarını arttırmıştır.
Genel sağlık
Ülkeler ve kıtalar arasında düzenli olarak seyahat eden insanların olduğu bir dünyada ulusal sınırlar içine giren bulaşıcı hastalıklar engellenemeyerek AB vatandaşlarını tehdit etmektedir. Sigara bağımlılığı, yetersiz beslenme veya kirlilikten kaynaklanan hastalıklar tüm AB ülkeleri için endişe konusudur. Tek pazarda tıbbi ve kan ürünlerinin güvenliği paylaşılan bir sorumluluktur. Sağlık alanı üye ülkelerin öncelikli sorumluluğu olmasına karşın, AB bu konudaki zorlukların etkin çözümünde yönlendirici rol oynayabilir.



İç pazar
10 yıldır Avrupa tek pazarını doğal kabul ediyoruz. Sınırların kaldırılması ile insanlar, mallar, hizmetler ve sermaye tek ülke içersinde dolaşırcasına Avrupa düzeyinde serbestçe hareket etmektedir. AB vatandaşları Birlik iç sınırları içinde iş ve zevk için dolaşabilmekte veya tercihlerine göre kendi ülke sınırları içinde kalıp tüm AB ürün çeşitlerinden yararlanabilmektedirler. 1993’te tek Pazar AB’nin en büyük başarısı ve en zorlu mücadelesi olmuştur.
İnsan hakları
İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü AB’nin temel değerlerindendir. Kuruluş antlaşmasında yer alan bu değerler, temel haklar şartının kabulü ile pekiştirilmiştir. İnsan Haklarına saygı, sadece birliğe katılmak isteyen ülkeler için değil, aynı zamanda birlikle ticari ve diğer antlaşmalara sahip olan ülkeler için de bir önkoşuldur.
İnsani yardım
Her hafta televizyonlarda ve gazetelerin ilk sayfalarında felaket haberleri ve görüntüleri yayınlanmaktadır. AB, doğal ya da insan kaynaklı felaketlerde din, dil, ırk ve politik görüş ayırmaksızın, yardıma muhtaç halka mümkün olan en hızlı şekilde ulaşmayı amaç edinen bir insani yardım ağının merkezidir.
İstihdam politikası
Avrupa istihdam ve sosyal politikasının sloganı, daha çok ve daha iyi iş olanakları ile fırsat eşitliğidir. AB dünyanın rekabet oranı en yüksek ve en dinamik ekonomisine sahip olma iddiasındadır.
Sosyal politika gündemi ekonomi, istihdam ve sosyal politikalar çerçevesinde ele alınır.
Kalkınma
AB ve üye ülkelerden gelen sermayenin yaklaşık yarısı fakir ülkelere yardım etmek için kullanılmaktadır ki bu da Birliği dünyanın en büyük yardım yapan kuruluşu kılmaktadır. Ancak kalkınma politikası yalnızca temiz su ve yol yapımı sağlamayı içermez. Birlik ticareti de; pazarını fakir ülkelere açarak ve onları birbileri ile daha çok ticaret yapmaya teşvik ederek, bir kalkınma aracı olarak kullanır.
Kültür
Dil, edebiyat, plastik sanatlar, görsel sanatlar, el sanatları, mimari, sinema ve radyo yayıncılığı Avrupa’nın kültürel çeşitliliğinin tüm dallarıdır. Farklı bölge ve ülkeleri temsil etmelerine rağmen hepsi Avrupa’nın ortak kültür mirasına aittirler. Avrupa Birliği’nin önemli iki amacı vardır: bu çeşitliliği korumak ve desteklemektir, aynı zamanda diğerlerine de erişebilir hale getirmeye çalışmakır.
Ortak tarım politikası
Ortak Tarım Politikasının amacı çiftçilere makul yaşam standartları sağlamak ve tüketicilere adil fiyat üzerinden kaliteli besin sunmaktır. Bu ihtiyaçların karşılanma şekli yıllar içersinde değişmiştir. Şimdiki anahtar kelimeler besin güvenliği, kırsal çevrenin korunması ve para için değerdir.
Rekabet
Etkili rekabet açık piyasa ekonomisi için çok önemlidir. Rekabet fiyatları düşürür, kaliteyi arttırır ve tüketicilerin seçeneklerini genişletir. Rekabet teknolojik yeniliklere imkan tanır. Bunun gerçekleşmesi özel sektör ve hükümetlerde dürüstlük ve adillik çok önemlidir. Avrupa Komisyonu özel sektör ve hükümetlerin mal ve hizmetlerin adil ticareti hakkındaki Avrupa Birliği kurallarına uymalarını temin için çok geniş güçlere sahiptir.
Tüketiciler
AB içerisindeki her vatandaş birer tüketicidir ve Avrupa Birliği onların sağlığını koruma, güvenliklerini sağlama ve ekonomik standartlarını iyi seviyede tutma konularına oldukça özen gösterir. Avrupa Birliği tüketicilerin eğitim ve bilgi haklarını yükseltir, onların çıkarlarının güvence altına alınmasına yardımcı olur, ve onları kendilerine yardım edecek olan tüketici dernekleri konusunda cesaretlendirir.
Ulaşım
Sınırların kaldırılması ve ulaşım sektöründeki fiyatların düşüşü, Avrupa Birliği vatandaşlarına bugüne kadar hiç görülmemiş derecede, ülkeler arası hareketlilik sağlamıştır. Bu sayede farklı ülkelerde üretilen mallar tüketiciye doğrudan ulaştırılabilmektedir. AB, ulusal pazarları rekabete açarak ve fiziksel ve teknik engelleri ortadan kaldırarak bu gelişime katkıda bulunmuştur. Ancak büyüme oranı sürdürülebilir değildir.
Vergilendirme
Doğrudan vergilendirme, hükümetlerin kendi sorumluluklarındadır. AB vergilendirme politikası katma değer vergisi ve tek pazarı doğrudan etkileyen gider vergisi gibi dolaylı vergilerin oranlarına odaklanır. Ayrıca vergi kurallarının AB çapında sermayenin serbest dolaşımını sağlayacak ve vergiden kaçınmak için yaratılacak fırsatlara neden olacak sermaye dolaşımını engelleyecek şekilde olmasını sağlar. Aynı zamanda AB politikası aynı zamanda AB vatandaşlarının Birlik içinde herhangi bir yerde çalışma hakkını sınırlayabilecek vergi kurallarını hedef alır.
Yolsuzluk
Sigara kaçakçılığı, sahte para basımı, varolmayan portakal üretimlerini sübvanse etmek, tüm bunlar Avrupalı vergi mükelleflerinin sırtına yüklenmektedir. Avrupa Kaçakçılıkla Mücadele Bürosu (OLAF) AB’nin ve vergi mükelleflerinin mali çıkarlarıyla ilgilenen üç yüz elliden fazla memura sahiptir.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #7
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Anlaşmalar ve kriterler

İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun (AKÇT) kurulmasıyla yola çıkan Avrupa Birliği düşüncesi, 53 yılda çok önemli aşamalar kaydetti. Bugün Avrupa Birliği gerçek bir siyasi projeye dönüştü, 25 üye ülkesiyle, içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu 4 aday ülkesiyle Avrupa Birleşik Devletleri hayali yolunda atılan önemli bir adım oldu. Her geçen gün büyüyen, genişleyen ve kurumsal yapılarını oluşturan Avrupa Birliği önümüzdeki on yıllarda ne gibi bir aşama geçirir bilinmez ama çağımızın en önemli siyasi, ekonomik, kültürel gelişmesi olduğu kesin. Kuşkusuz bugünkü noktaya bir adımda gelinmedi. Birçok ara aşamadan geçildi, yapı tuğla tuğla örüldü. Aşağıda bu inşa sürecinin birkaç kritik noktası ile ilgili bilgi bulacaksınız. Yşer darlığı nedeniyle sadece Helsinki Zirvesi, Barcelona Zirvesi, Maastricht Kriterleri ve Kopenhag Kriterleri’ne yer verdik.

Helsinki Zirvesi
Türkiye, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde oybirliği ile Avrupa Birliği'ne aday ülke olarak kabul edildi. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı da açık ve kesin bir dille ifade edildi.
Zirve'de alınan kararlara göre, diğer aday ülkeler gibi Türkiye de Katılım Öncesi Stratejisi'nden yararlanacak. Yine aynı paralelde topluluk programları ve ajansları ile, aday ülkeler ile Birlik arasında, katılım süreci çerçevesinde yapılan toplantılara katılma imkanına sahip olacak.
Zirve Sonuç Bildirisi ayrıca, önceki AB Konseyi kararları çerçevesinde bir katılım ortaklığı hazırlanmasını da öngörüyor. Bu ortaklığın aynı zamanda, siyasi ve ekonomik kriterleri ile, üye ülke olmanın gerektirdiği yükümlülükler ışığında ve AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Ulusal Program ile birarada, katılım hazırlıkları üzerinde yoğunlaşacağı belirtiliyor.
Komisyon ayrıca, Türk mevzuatının Topluluk müktesebatıyla uyumlaştırılması amacıyla, müktesebatın analitik incelenmesi sürecini hazırlamakla görevlendiriliyor, öte yandan, katılım öncesine yönelik mali kaynakların eşgüdümü için tek bir çerçeve sunmaya çağrılıyor.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #8
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye tarama, müzakere ve onay süreçlerinden geçecek

AB üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı AB zirvesinde adaylığı resmen kabul edilen bir ülke, aday statüsünden tam üyeliğe uzanan yolculuğunda tarama, müzakere ve onay olmak üzere üç ana süreçten geçiyor. Müzakerelerin başlaması için Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmesi gereken aday ülke, müzakere sürecinde ekonomik yapısını ve yasal düzenlemelerini AB normlarına uygun hale getiriyor. Başlıklar halinde yürütülen müzakerelerde aynı anda birden fazla başlık ele alınabiliyor. Müzakere başlıklarının tamamının kapanmasının ardından ise onay süreci başlıyor. AB'nin tüm üyelerinin yeni üyenin katılımını onaylamaları gerekiyor.
Tarama süreci
Tarama süreci, aday ülkenin, Avrupa Komisyonu ile birlikte hukuki düzenlemeleriyle AB yasalarını karşılaştırması anlamına geliyor. Bu süreçteki çalışmalarda yasal düzenlemeler üç başlık altında kategorileştiriliyor; AB düzenlemeleriyle uyumlu olanlar, düzeltilmesi ya da değiştirilmesi gerekenler ve AB'de olup da aday ülkede olmayan yasal düzenlemeler. Müzakere sürecine büyük katkı sağlayan tarama aşamasında, yalnızca aday ülkenin yapması gerekenlerin bir haritası çıkarılmış olmuyor, aynı zamanda hangi alanlarda geçiş dönemleri ya da istisnaların söz konusu olabileceği de belirleniyor. Müzakereler, AB ile aday ülke yasal düzenlemeleri arasındaki bu tür farklılıkların net biçimde tanımlanmasından sonra başlatılıyor.
Aday ülkelerin tümü için geçerli olacak şekilde AB Komisyonu, tarama sürecini iki aşamada tamamlıyor. "Çok taraflı" görüşmelerde aday ülkelerin tümü ve Komisyon temsilcileri Brüksel'de bir araya geliyor ve bu görüşmelerde Komisyon daha çok söz alarak AB normları ve beklentileri hakkında adayları detaylı şekilde bilgilendiriyor. "İki taraflı" görüşmeler ise daha büyük önem taşıyor ve bu görüşmelerde aday ülke ile Komisyon temsilcileri bire bir yaptıkları toplantılarda söz konusu aday ülke ile AB yasal düzenlemelerini karşılaştırıp olmayan ya da eksik düzenlemeleri tespit ediyor.
Müzakere süreci

AB katılım müzakerelerinde, tüm adaylar için geçerli olan kurallar mevcut. Müzakereler, aday ülke ve AB üyesi ülkeler tarafından oluşturulan ve Katılım Konferansları adı verilen yapı tarafından yürütülüyor.
Konferans üç farklı seviyede toplanabiliyor ve en üst seviyesini her dönem başkanlığında bir kez, yani altı ayda bir kez toplanan dışişleri bakanları toplantısı oluşturuyor. Eğer aday ülkenin baş müzakerecisi ve üye ülkelerin Brüksel'deki daimi temsilcileri Konferansta bir araya gelirlerse, o zaman Konferans "vekiller düzeyinde" toplanmış kabul ediliyor. Vekiller düzeyindeki toplantı da her dönem başkanı için ortalama iki kez yapılıyor. İlk ikisinden farklı olarak "uzmanlar" seviyesindeki toplantılar, tarafların gerekli buldukları sıklıkta yapılabiliyor.
Müzakerelerde AB Komisyonu önemli rol oynuyor ve teknik işlerin çoğu Komisyon tarafından yürütülüyor. Buna karşılık, son sözü üye ülkelerin siyasi temsilcileri söylüyor.
Müzakerelerin başlangıç dönemlerinde birden fazla başlığa ilişkin görüşmelerin paralel olarak sürdürülmesi mümkün olabiliyor. Başlıkların açılma tarihleri AB'nin önerisi üzerine netlik kazanıyor. Aday ülkenin başmüzakerecisi, söz konusu başlığa ilişkin ülkesinin müzakere pozisyonunu, dönem başkanlığına ve AB Komisyonu'na iletiyor.
Komisyon ise kendisine sunulan belgeleri değerlendirerek, AB'nin Ortak Pozisyonu adı verilen belgenin taslağını oluşturuyor. Üye ülkelerin uzmanları da bu belge üzerindeki görüşlerini ortaya koyuyor, belgeye son şekli verilmiş oluyor ve bu belge AB üyelerinin daimi temsilcilerinden oluşan COREPER'e sunuluyor. Bir başlığın resmen açılabilmesi için COREPER'de değerlendirilmesi ve AB Pozisyonu belgesinin onaylanması gerekiyor. Aday ülkenin o başlıktaki yasal düzenlemelerini, AB normlarıyla uyumlu hale getirmesi sonucunda, söz konusu başlık yine COREPER'de "geçici" olarak kapatılıyor. Kapatılmış bir başlık, müzakere süreci içinde gerekli görülmesi durumunda tekrar açılabiliyor, yani AB içinde sıkça kullanılan deyişle "her şey kabul edilene kadar hiçbir şey kabul edilmemiş" oluyor.
Müzakere prosedürleri incelendiğinde, görüşmelerin 30 başlık altında yapıldığı varsayılırsa, aday ülkenin sadece müzakere aşamasında en azından altmış kez aday ülkelerin tümünün onayına ihtiyaç duyduğu ortaya çıkıyor.

Onay süreci

Kapatılan her müzakere başlığı için AB ve aday ülke arasında varılan anlaşma, Katılım Anlaşması'nın temellerini oluşturuyor. Katılım Anlaşması'nda aday ülkenin hangi tarihte AB'ye gireceği, hangi konulara ilişkin geçiş dönemlerini ne kadar süreyle uygulayacağı detaylı şekilde belirtiliyor. Anlaşmanın üye ülke temsilcileri tarafından imzalanmasının ardından onay süreci başlıyor.
AB, üye ülkeleri onay sürecinde seçecekleri yönteme ilişkin serbest bırakıyor. Buna göre, ülkeler Anlaşmayı ya Parlamentolarında oyluyorlar ya da referanduma götürüyorlar.

Müzakere başlıkları

- Avrupa Birliği'nin Türkiye ile yapacağı tam üyelik müzakereleri 35 bölümden oluşuyor:
1-Malların serbest dolaşımı.
2-İş gücünün serbest dolaşımı
3-Yerleşme hakkı ve hizmet sağlama özgürlüğü
4-Sermayenin serbest dolaşımı
5-Kamu ihaleleri
6-Şirketler hukuku
7-Fikri haklar hukuku
8-Rekabet politikası
10-Bilgi toplumu ve medya
11-Tarım ve kırsal kesim kalkınması
12-Gıda güvenliği, hayvan ve bitki sağlığı politikası
13-Balıkçılık
14-Ulaştırma politikası
15-Enerji
16-Vergilendirme
17-Ekonomi ve para politikası
18-İstatistik
19-Sosyal politika ve istihdam
20-Şirketler ve sanayi politikası
21-Avrupa üzerinden giden ulaştırma ağları
22-Bölgesel politika
23-Hukuki ve temel haklar
24-Adalet, özgürlük ve güvenlik
25-Bilim ve araştırma
26-Eğitim ve kültür
27-Çevre
28-Tüketim ve sağlık koruması
29-Gümrük birliği
30-Dış ilişkiler
31-Dış güvenlik ve savunma
32-Mali kontrol
33-Mali ve bütçe koşulları
34-Kurumlar
35-Diğer konular

04.10.2005
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #9
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye AB ilişkilerinin tarihçesi

Türkiye Avrupa Birliği'ne ilk yıllardan itibaren üyeliği önüne bir hedef olarak koydu, bunun için çok sayıda çalışmalar yaptı. Türkiye-AB ilişkileri zaman zaman fırtınalı yollardan geçerek bugüne geldi. Aşağıda bu fırtınalı yolun bir haritasını bulacaksınız. Ama şurası kuşkusuz: Türkiye 40 yıllık süreçte hiçbir zaman AB'ye bu kadar yakın olmamıştı.

Ankara Anlaşması ve Katma Protokol
Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin neredeyse 40 yıllık bir geçmişi vardır. Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğunun 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Temmuz 1959'da Topluluğa tam üye olmak için başvurmuştur. Cumhuriyetimizin kurulmasından bu yana, hatta daha öncesinden beri, batılılaşma ile modernleşmenin eş tutulması, özellikle ikinci Dünya Savaşından sonra Avrupa kıtasında veya onu merkez alarak kurulan siyasi ve güvenlik oluşumlarının tümüne katılmaya ülkemizi yöneltmiştir. Bu suretle Türkiye, Avrupa Konseyi, OECD ve NATO'ya girmiştir. Aynı neden, Türkiye'yi Avrupa'nın bu en iddialı entegrasyon hareketine karşı kayıtsız kalmamaya sevketmiştir. Dolayısıyla, Avrupa ile entegrasyonun başlangıçtan itibaren ülkemiz için ekonomikten ziyade politik amaçları olduğu söylenebilir.
Tam üyelik başvurumuza o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu tarafìndan verilen cevapta, Türkiye'nin kalkınma düzeyinin tam üyeliğin gereklerini yerine getirmeye yeterli olmadığı bildirilmiş ve tam üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanması önerilmişti. Sözkonusu anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara'da imzalanmıştır.

Ankara Anlaşmasının önsözünde Türk halkının yaşam standardının yükseltilmesi amacıyla Avrupa Ekonomik Topluluğunun sağlayacağı desteğin ilerdeki bir tarihte Türkiye'nin Topluluğa katılmasına yardımcı olacağı belirtilmektedir. 28. maddede ise, "Anlaşmanın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşmadan doğan yükümlülüklerin tümünün Türkiye tarafından üstlenebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılması olanağını incelerler" denmektedir. Bundan da görüleceği üzere Ankara Anlaşmasì uyarınca kurulan Türkiye-AB ortaklık ilişkisinin nihai hedefi Türkiye'nin Topluluğa tam üyeliğidir.
Anlaşma, hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olarak üç devre öngörmüştür. Geçiş döneminin sonunda ise gümrük birliğinin tamamlanması planlanmıştır. Anlaşmada öngörülen Hazırlık döneminin sona ermesiyle birlikte, 13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokolde geçiş döneminin hükümleri ve tarafların üstleneceği yükümlülükler belirlenmiştir.
Ancak gerek Ankara Anlaşması gerek Katma Protokol öngörüldüğü şekilde uygulanamamıştır. Bunun sorumluluğunu Türkiye ile Topluluk arasında paylaştırmak gerekir. Ülkemiz 1970'li yıllarda içinde bulunduğu ekonomik krizler ve bazı siyasi tercihlerle Katma Protokol'den kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmıştır. O tarihlerde yaygın olan kanaat, AET ile ilişkinin bir çeşit sömürü düzeni kurmakta olduğu, pazarımızı Topluluk ürünlerine açmanın sanayileşmemizi ve kalkınmamızı baltalayacağı, dolayısıyla koruma duvarlarının muhafaza edilmesi gerektiği yolundaydı. Başka bir deyimle, AB ile ortaklık ilişkimizin ve gümrük birliğinin temsil ettiği kalkınma modeli dışarıya açık, bütünleşmeyi öngören bir model iken, 1970'li yılların tamamı boyunca bu modelin tam tersini sembolize eden içe dönük, ithalat ikamesine dayalı politikalar uygulanmıştır. Türkiye kendi yükümlülüklerini yerine getirmemeye ve Toplulukla ilişkilere soğuk bakmaya başlayınca, Topluluk da kendi yükümlülüklerini aksatmaya ve ortaklık ilişkisinin geliştirilmesi istikametinde çaba harcamaktan kaçınmaya başlamıştır.
Başlangıçta sadece ekonomik olan sorunlar, 12 Eylül döneminde ve Yunanistan'ın 1980'de Topluluğa tam üye olmasıyla siyasi boyutlar da kazanmaya başlamıştır. Topluluk-Türkiye ilişkileri dondurulmuş ve mali işbirliğine son verilmiştir. Katma Protokolün ise sadece ticari hükümleri işlemeye devam etmiş, diğer bütün hükümleri atıl kalmıştır.



Gümrük Birliği
1983 yılında Türkiye'de sivil idarenin yeniden kurulması ve 1984 yılından itibaren ülkemizin ithal ikamesi politikalarını hızla terkederek dışa açılma sürecini başlatması ilişkilerimizi yeniden canlandırmıştır. Türkiye bir taraftan 14 Nisan 1987'de AB'ne tam üyelik müracaatında bulunmuş, diğer taraftan ertelenmiş bulunan gümrük vergileri uyum ve indirim takvimini 1988 yılından itibaren hızlandırılmış bir şekilde yeniden yürürlüğe koymuştur.
AB Komisyonu tam üyelik müracaatımıza 1989 yılında verdiği yanıtta, Türkiye'nin AB'ne üyelik konusundaki ehliyetini kabul etmekle birlikte, Topluluğun kendi içindeki derinleşme sürecini tamamlanmasına ve gelecek genişlemesine kadar beklenmesini ve bu arada Türkiye ile gümrük birliği sürecinin tamamlanmasını önermiştir. Bu öneri tarafımızdan da olumlu değerlendirilmiş ve gümrük birliğinin Katma Protokolde öngörüldüğü şekilde 1995 yìlìnda tamamlanmasì için gerekli hazırlıklara başlanmıştır. İki yıl süren müzakereler sonunda 5 Mart 1995 tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar uyarınca Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Gümrük Birliğinin tamamlanmasıyla ülkemiz AB ülkeleriyle entegrasyon istikametinde çok önemli bir merhale katetmiştir. En azından, Türk ekonomisi ve sanayii gümrük birliğini tamamlayarak altından kalkılamayacak bir yük üstlenmediğini ispatlamış, dolayısıyla tam üyeliğin gerektireceği yükümlülükleri de zaman içinde üstlenebileceğini göstermiştir. Bir yerde Gümrük Birliği ülkemiz için bir test olarak görülebilir. Türkiye, AB ile Gümrük Birliğine girebilmiş tek üçüncü ülkedir. Ticaret açığının önemli ölçüde büyümesine rağmen ekonomi, Gümrük Birliğinden kaynaklanan yükü rahatlıkla kaldırabileceğini göstermiştir. Ancak, Gümrük Birliğinin sorunsuz yürüdüğü de söylenemez. Bir kere, AB Gümrük Birliği ile birlikte ülkemize karşı üstlendiği bazı yükümlülükleri yerine getirmemiştir. AB, Gümrük Birliği kararının kabul edildiği Ortaklık Konseyi toplantısında üstlendiği ve ülkemize 4-5 yıllık bir dönem içinde 2,5 milyar EURO'ya varan mali yardım yapma yükümlülüğünü yerine getirememiş, aynı şekilde kurumsal alanda entegrasyonu kolaylaştırmak amacıyla öngörülen bazı tedbirleri alamamıştır. Bu yükümlülüklerin yerine getirilememiş olmasının başlıca iki nedeni vardır. Birisi Yunanistan'ìn, diğeri Avrupa Parlamentosunun muhalefetidir. Türkiye tabiatıyla bu taahhütlerin yerine getirilmesi üzerinde ısrar etmeye devam etmektedir. Zira bunlar Gümrük Birliği anlaşması paketinin bir parçasını teşkil etmekte olup, yerine getirilmemeleri ilişkimizin dengesini bozma sonucunu doğurmaktadır.
Avrupa Birliği'nin Genişleme Süreci ve Türkiye
Avrupa Birliği 1993 Kopenhag Zirve Toplantısında aldığı kararlar uyarınca eski Varşova Paktı ülkeleri olan Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerini kapsayan bir genişleme süreci başlatmıştır. AB Komisyonunun genişlemeye ilişkin stratejisine esas teşkil etmek üzere hazırladığı öneriler 16 Temmuz 1997 tarihinde "Gündem 2000" başlıklı bir raporda açıklanmıştır. Raporda MDAÜ ve GKRY'nin iki dalga şeklinde 2000'li yìllarda AB'ne tam üye olmaları öngörülmüştür. İlk dalgada Kopenhag kriterleri dediğimiz kriterlere - demokrasi, insan hakları, ekonomik gelişme, Topluluk müktesebatını benimseme- en fazla uyum gösterebilme yeteneğine sahip olduğu değerlendirilen, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovenya ve Estonya, sözkonusu kriterlere göre daha geri bir durumda bulunan ikinci dalgada ise Slovak Cumhuriyeti, Litvanya, Letonya, Bulgaristan ve Romanya yer almıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de daha önce alınan bir kararla sözkonusu genişlemenin içine dahil edilmiştir. Türkiye ise genişlemenin kapsamına alınmamıştır. Gündem 2000 raporunda ülkemiz ile ilgili olarak, Gümrük Birliğinin tatminkar bir biçimde işlediği ve AB ile ülkemiz arasında ilişkilerin geliştirilmesi için sağlam bir dayanak teşkil ettiği, ancak siyasi durumun, mali işbirliği ile siyasi diyalogun 6 Mart 1995 tarihinde kararlaştırıldığı şekilde sürdürülmesine imkan vermediği, Gümrük Birliğinin uygulamasının ülkemizin bir çok alanda AB müktesebatını başarıyla üstlenebileceğini gösterdiğini, buna karşılık ekonomimizin makro ekonomik istikrarsızlık kıskacını kıramadığı ifade edilmiştir. Siyasi konularda ise insan hakları ve Güney Doğu sorunu ile ilgili bilinen görüşler tekrar edilmiş ve bu soruna askeri değil, siyasi bir çözüm bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
Gündem 2000 raporunun açıklanmasını izleyen dönemde Türkiye AB üyesi ülkeler ve AB Komisyonu düzeyinde yoğun ikili temaslar gerçekleştirmiştir. Bütün bu görüşmelerde Türkiye, Komisyonun kendisini AB'nin halihazır genişleme sürecinden dışlayan Gündem 2000'deki önerileri hakkında olumsuz görüşlerini ortaya koyarak, AB'nin bu yönde bir tutum almasının Türkiye-AB ilişkilerinin müktesebatıyla ciddi biçimde çelişeceğini vurgulamış ve Lüksemburg Zirve Toplantısından beklentilerini aşağıdaki biçimde ortaya koymuştur:
  • Türkiye'nin AB'nin genişleme sürecine dahil olduğunun resmen ilanı.
  • Türkiye'nin uygun bir katılma öncesi stratejisi ile desteklenmesi.
  • Türkiye'nin Avrupa Daimi Konferansına diğer adaylarla eşit statüde katılması.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #10
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Lüksemburg Zirvesi
12-13 Aralìk 1997 tarihlerinde Lüksemburg'da yapılan Avrupa Birliği Zirvesinde kabul edilen Sonuç Bildirisinin en önemli bölümü genişleme konusuna ayrılmıştır. Bu bildiri, genelde Komisyonun Gündem 2000 raporunda yaptığı önerileri benimsemekle birlikte, ülkemiz için bunun ötesine giden bir içerik taşımıştır.
Lüksemburg Zirvesi sonrasında varılmış bulunan noktaya bakıldığında Türkiye açısından şu unsurlar göze çarpmaktadır:
  • Türkiye'nin tam üyeliğe ehliyeti bir kez daha teyid edilmiştir.
  • Avrupa Birliği, Türkiye'yi tam üyeliğe hazırlamak için bir strateji tesbitini kararlaştırmıştır. Bu stratejide, Ankara Anlaşmasında öngörülmüş bulunan imkanların geliştirilmesi, Gümrük Birliği'nin güçlendirilmesi, mali işbirliği ve mevzuat uyumu gibi unsurlara yer verilmesi ve gelişmelerin düzenli olarak Ankara Anlaşmasì'nìn 28. maddesi Kopenhag kriterleri ve AB'nin 29 Nisan 1997 tarihli deklarasyonu çerçevesinde gözden geçirilmesi öngörülmüştür.
  • Bunlara karşılık, Türkiye ile AB arasìndaki ilişkilerin güçlendirilmesinin aynı zamanda ülkemizdeki siyasi ve ekonomik reformların sürmesine, Yunanistan ile iyi ve istikrarlı ilişkilere sahip olunmasına ve Kıbrıs sorununa çözüm bulunması amacıyla BM gözetimindeki müzakerelerin desteklenmesine bağlı olduğu vurgulanmıştır.
Hükümetimiz Lüksemburg Zirvesinin ertesi günü 14 Aralık 1997 tarihinde yaptığı açıklamada, AB'nin Türkiye yönelik yanlı ve ayırımcı tutumunu kınamìş, bununla birlikte ülkemizin tam üyelik hedefini muhafaza ettiğini ve AB ile var olan ortaklık ilişkilerinin sürdürüleceğini, ancak bu ilişkilerin geliştirilmesinin AB'nin yükümlülüklerini yerine getirmesine bağlı olacağını, AB'nin mevcut zihniyet ve yaklaşımı değişmedikçe ilişkilerimizin ahdi çerçevesi dışındaki konuları AB ile ele almayacağımızı belirtmiştir. Müteakiben yapılan açıklamalarda, AB ile siyasi diyaloğun, ilişkilerimizin gelişmesine engel oldukları iddia edilen, Kıbrıs sorunu, Türk-Yunan ilişkileri ve insan haklarì dahil olmak üzere Türkiye'nin iç meselelerini bundan böyle kapsamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca, ilk oturumunu 12 Mart 1998 tarihinde Londra'da yapan Avrupa Konferansı'na ülkemizin katılmayacağı, bu arada gümrük birliğinin Ortaklık Anlaşmalarımızda öngörüldüğü şekilde sürdürüleceği, AB tarafìnìn Lüksemburg Zirvesinin sonuç bildirisinde yapmayı üstlendiği, gümrük birliğinin derinleştirilmesine ve Ankara Anlaşmasının sağladığı imkanların kullanılmasına yönelik tekliflerin beklendiği ifade edilmiştir. Bu suretle ilişkilerimizin içinde bulunduğu durumdan çıkış yolunun AB'nin göstereceği siyasi iradeye bağlı olduğu karşı tarafa ifade edilmiştir.
Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz Lüksemburg Zirvesinden sonraki dönemde yukarıda belirtilen Hükümet açıklaması çerçevesinde yürütülmüştür. Bu dönemde Komisyon Lüksemburg Zirvesinde kendisine verilen yönerge gereğince 4 Mart 1998 tarihinde Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesini konu alan bir strateji belgesini açıklamıştır. Sözkonusu raporun giriş bölümünde, bu stratejinin uygulanmasıyla Türkiye'nin AB'nin genişleme sürecinde yer alacağı bildirilmiştir. Aynı bölümde, tarafımızdan eleştiri konusu yapılan, mali işbirliği alanındaki AB taahhütlerine de değinilmiş ve stratejide yer alan unsurların gerçekleşmesinin AB'nin Türkiye'ye taahhüt ettiği mali yardımların yürürlüğe konulması ile mümkün olabileceğine dikkat çekilerek, bu konuda yetkili bulunan Konseyin sözkonusu yardımları gecikmeksizin kullanılabilir hale getirecek düzenlemeyi yapması istenmiştir.
Cardiff ve Viyana Zirveleri
15-16 Haziran 1998 tarihinde gerçekleşen AB Cardiff Zirvesi sonunda yayınlanan Başkanlık Sonuç Belgesinin genişleme ile ilgili bölümünde, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin genişleme sürecindeki konumunu nisbi şekilde iyileştiren bir usluba yer verildiği görülmüştür. Belgede, bu kere Türkiye'nin "üyelik için ehil" olduğu ifadesinden vazgeçildiği, bunun yerine zìmni bir şekilde "üyelik adayı" tanımlanmasının getirildiği gözlenmektedir. Bu çerçevede, adaylarìn tam üyeliğe hazırlanma durumunu incelemek üzere kurulmuş bulunan ve AB Komisyonunun her aday için 1998 yılı sonunda bir rapor sunmasını öngören devrevi gözden geçirme mekanizmasına Türkiye de dahil edilmiş ve Türkiye için hazırlanacak raporun 1963 Ankara Ortaklık Anlaşmasının tam üyeliğimizi öngören 28. maddesi ve Lüksemburg Başkanlık Kararlarını temel almasì öngörülmüştür. Belgede ayrıca, Komisyon tarafından Türkiye'yi tam üyeliğe hazırlamak için sunulan "Avrupa Stratejisi" onaylanmış, bu stratejinin Türkiye'nin önerileriyle de zenginleştirilebileceği vurgulanarak, hayata geçirilmesi için Komisyondan, gerekli mali desteğin sağlanması amacıyla çözüm yolları bulunması istenmiştir.
Belgede yer alan bu olumlu unsurların genişleme sürecindeki konumumuzda nisbi nitelikte bir iyileştirme yaptığı, ancak bunun Lüksemburg'da Türkiye'ye karşı yapılan ayırımcı muameleyi izale edecek bir düzeyde olmadığı ve ülkemizin adaylığının kabul edilmesinin ilave siyasi koşullara bağlanmasını kabul edemeyeceğimiz 17 Haziran 1998 tarihinde yapılan Bakanlık açıklamasında dile getirilmiştir. Açıklamamızda ayrıca, 14 Aralık 1997 tarihli Hükümet Açıklamasında ortaya konulan parametrelerin halen geçerli olduğu da vurgulanmıştır.
Öte yandan AB Komisyonu, Cardiff kararları doğrultusunda, diğer aday ülkelerle birlikte Türkiye için de hazırladığı ilerleme raporunu 4 Kasım 1998 tarihinde Türkiye'ye tevdi etmiştir. Rapor bazı önyargılı ifade ve tesbitler içermekle birlikte, Komisyon tarafından Türkiye'nin aday ülke olarak algılandığının bir göstergesi sayılabilir. Ancak bu konuda 11-12 Aralık 1998 tarihlerinde yapılan Viyana Zirvesi'nde de önemli bir gelişme kaydedilmemiştir.



Köln Zirvesi
Almanya'da Ekim 1998'de işbaşına gelen Sosyal Demokrat-Yeşiller Koalisyonu'nun, Türkiye-AB ilişkileri konusunda bir önceki hükümete kıyasla daha olumlu ve görüşlerimize müzahir bir yaklaşìm benimsediği görülmüştür. Bu husus, Köln Zirvesi öncesinde, İngiltere ve Avusturya Dönem Başkanlıkları sırasında uygulanandan farklı olarak, Alman Dönem Başkanlığı ile daha yakın temaslar kurulmasını sağlamıştır. Bu çerçevede, Başbakan Bülent Ecevit ile Almanya Başbakanı Schroeder arasìnda Köln Zirvesinde Türkiye'nin adaylığının tescili kosunuda bir mektup teatisinde bulunulmuş ve AB'den beklentilerimiz ayrıntıları ve gerekçeleriyle ortaya konulmuştur.
Bununla birlikte, 3-4 Haziran 1999 tarihlerinde Köln'de yapìlan AB Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesinde Almanya tarafından hazırlanan ve Türkiye'nin beklentilerini karşılayabilecek nitelikteki taslak metin, İngiltere ve Fransa'nın desteğine rağmen, Yunanistan'ın ve diğer bazı üye ülkelerin olumsuz tutumları neticesinde kabul edilmemiştir.
Bu gelişme üzerine Dìşişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı tarafından 4 Haziran 1999 günü yapılan açıklamada, Alman Dönem Başkanlığının gayretlerinin memnuniyetle karşılandığı, ancak AB'nin Türkiye'ye yönelik ayrımcı politikasında herhangi bir değişiklik meydana gelmemesi sebebiyle, Türkiye'nin de AB ile ilişkilerinde, Hükümet tarafìndan 14 Aralık 1997 tarihinde yapılan açıklama ile belirlenen yaklaşımın değişmeyeceği bildirilmiştir.
17 Ağustos Depremi ertesindeki gelişmeler
a. Deprem Yardımları
İzmit depreminin ardından AB ülkelerinden münferiden ve Komisyon aracılığıyla gelen yardımlar, ayrıca Yunanistan'ın davranışı, Türkiye-AB ilişkilerinin de yumuşamasına yol açmıştır. Fin Dışişleri Bakanı Halonen, Komiser Van der Broek ile 27 Ağustos 1999 tarihinde Ankara'ya gelerek, yardımlar bakımından somut bir gösteride bulunmuştur.
4-5 Eylül 1999 tarihlerinde Finlandiya'nın Saariselka kasabasında yapılan Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Gayri Resmi toplantısında, deprem vesilesiyle tekrar gündeme gelen Türkiye ile mali işbirliği konusu ve ayrıca AB'nin genişlemesi bağlamında Türkiye'nin adaylığı ele alınmıştır. Ancak bu konuda Saariselka'dan herhangi bir karar çıkmamıştır. Aynı toplantıda deprem felaketi nedeniyle verilmiş bulunan 4 milyon Euro tutarındaki acil yardıma ilaveten, Türkiye'ye insani yardım ve yeniden yapılanma için 30 milyon Euro ve Avrupa Yatırım Bankasından 500-600 milyon Euro kredi sağlanması kararlaştırılmıştır.
b. AB Komisyonunca açıklanan ikinci İlerleme Raporu
AB Komisyonu'nun, Cardiff Zirvesi kararları uyarınca, aday ülkeler hakkında hazırladığı raporlardan ikincisi, 13 Ekim 1999 tarihinde Komisyon Başkanı Romano Prodi tarafından açıklanmıştır. Türkiye, bu raporda, bu kez tam üyeliğe aday gösterilmiş ve Lüksemburg Zirvesinde diğer ülkeler için yapılmış olduğu gibi, ülkemize de somut bir Katılma Ortaklığı Stratejisi önerilmiştir.
c. AB Devlet ve Hükümet Başkanları Tampere Özel Zirvesi
Adalet ve içişleri konularının ele alındığı AB Devlet ve Hükümet Başkanlarının Özel Zirve Toplantısı 15-16 Ekim 1999 tarihlerinde Finlandiya'da Tampere kentinde yapılmıştır. Zirve'de ayrıca, genişleme ve bu kapsamda Türkiye'nin AB'ne adaylığı, konusu da gayrıresmi olarak ele alınmıştır.
AB Helsinki Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi
Türkiye, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde oybirliği ile Avrupa Birliği'ne aday ülke olarak kabul ve ilan edilmiş, diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir.
Helsinki Zirvesi kararlarına göre, Türkiye, diğer aday ülkeler gibi bir Katılım Öncesi Stratejisinden yararlanacaktır. Böylece, Türkiye topluluk prgramları ve ajansları ile, aday ülkeler ile Birlik arasında, katılım süreci çerçevesinde yapılan toplantılara katılma imkanına sahip olacaktır. Zirve Sonuç Bildirisi ayrıca, önceki AB Konseyi kararları çerçevesinde bir katılım ortaklığı hazırlanmasını öngörmektedir. Bu ortaklığın aynı zamanda, siyasi ve ekonomik kriterleri ile, üye ülke olmanın gerektirdiği yükümlülükler ışığında ve AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Ulusal Program ile birarada, katılım hazırlıkları üzerinde yoğunlaşacağı belirtilmiştir. Komisyon ayrıca, Türk mevzuatının Topluluk müktesebatıyla uyumlaştırılması amacıyla, müktesebatın analitik incelenmesi sürecini hazırlamakla görevlendirilmiş, öte yandan, katılım öncesine yönelik mali kaynakların eşgüdümü için tek bir çerçeve sunmaya çağrılmıştır.

Benzer Konular

12 Mart 2017 / Misafir Cevaplanmış
22 Mayıs 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Ocak 2015 / Misafir Cevaplanmış
7 Aralık 2012 / Misafir Soru-Cevap
23 Mart 2011 / dj_dilara_eren Soru-Cevap