Ziyaretçi
mr. ataturk akıla nasıl onem vermistir. ya da soyle sormaliyim sanirim;
****ataturk'un akila verdigi onem nedir,sozlerle aciklayiniz****
****ataturk'un akila verdigi onem nedir,sozlerle aciklayiniz****
Atatürk' ün Akılcılığa Verdiği Önem
Akılcılık, insanın aklı ile gerçekleri anlama yeteneğine inanmak anlamına gelir.
Atatürkçülük; kişilerin, kuruluşların, devletin kendi fonksiyonlarını gerçekleştirmede akılcılığı, amaca ulaşmayı sağlayacak araçlardan başlıcası olarak kabul eder.
Atatürkçülüğün en önemli özelliği, akılcı ve bilimci bir davranış ve zihniyeti yansıtmasıdır. Bunun anlamı ise milli, milletlerarası sorunlara duygusal ve dogmatik açıdan , peşin hüküm ve kalıplarla değil, akılcı, bilimci ve pragmatik bir yaklaşımla eğilmektir. Genel olarak bu yaklaşımlarda insanlığın karşılaştığın her türlü sorunlara çare bulmak için , durum ve şartlar her çareye başvurularak incelenip gözden geçirilir,gerçeklere ve ihtiyaçlara uygun tartışma ve muhakeme sonunda bir karara varılarak uygulamaya başlanır. Burada egemen olan unsurlar mantık ve akıldır.
Akılcılık , insanların doğru karara varması ve başarılı uygulamalar yapması için sağlam fikirlere sahip olmalarını ister. Fikirler anlamsız ,mantıksız, boş sözlerle dolu olursa , o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak , faydasız , zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. Ayrıca toplumu harekete geçiren bir liderin düşünceleri görüşleri bütün bireylerin yaşama ilkesine uygunsa , bütün bireylere mutluluk sağlayacak nitelikteyse, onları aydınlatabilecek durumdaysa sürükleyici olur. Atatürkçülüğün gerçekleştirdiği bütün eserlerin temelinde sağlam düşünce , akıl ve hareket vardır.
Atatürk ; Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur. diyerek bunu vurgulamıştır. Atatürkçülük'te "Bu dünyada herşey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi düşünemiyorum " ifadesi ile akılcılığın sorunları çözmede daima başarıyla uygulanabileceği ifade edilmektedir.
Atatürkçülüğe göre akılcılıkta İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icat yeteneğidir. Bütün ilim adamları, sorunların tespit ve çözümlenmesine uğraşanlar , bütün fertler, bilimsel yöntemlerle inceleme yapanlar yaratıcı bir biçimde düşünmezlerse, gerçek, müsbet anlamda bilimsel yöntemi kullanmamış olurlar. Dikkatli, her konuyu inceleyen, araştıran bilimsel araştırma ve problem çözme yöntemi akılcı yöntemlerdir.
Atatürkçülük' te akılcılık, terbiye edilmiş insan zekası ile bilim ve teknoloji bir bütün olarak ele alır. Zekanın terbiyesi kültür ile mümkündür. Atatürk "Bizim akıl , mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler" diyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin meydana getirilmesinde yapılan her aşamada akılcılığın nasıl kullanıldığını dile getirmiştir.
Atatürkçülükte akılcılık, insan ilişkilerinde ve faaliyetlerinde kullanılmaktadır. Atatürkçülük ; akılcılığa ,bilim ve teknolojiye dayanarak ,Türk Devleti hayatını , eğitim sistemini, fikir hayatını, ekonomik hayatı ve bunların değerlerini, hedeflerini, toplumsal ve hukuksal yapısını, yönetim esaslarını tespit etmiştir. Bütün faaliyetlerin başlangıç noktası, konulara akılcı bir yoldan yaklaşmak olmuştur.
Atatürk eğitim müesseselerinde "Kitapların cansız teorileriyle karşı karşıya gelen genç beyinler öğrendikleriyle memleketin gerçek durum ve çıkarları arasında ilişki kuramıyorlar. Yazarların ve teorisyenlerin tek taraflı dinleyicisi durumunda kalan Türkiye'nin çocukları hayata atıldıkları zaman bu ilişkisizlik uyumsuzluk yüzünden tenkitçi, karamsar, milli şuur ve düzene uyumsuz kitleler meydana getirirler" sözü ile fikri gelişmenin tesisinde de akılcılığın, gerçekçilik, yapıcılık ve maddi sonuçlar almak olduğunu açıklamıştır.
Atatürkçülükte akılcılık ,güncel problemlerin çözümlenmesi için gayret sarfedilmesini , ileriye dönük ,araştırmalar içinde bulunulmasını ve muhtemel gelişmelere ait doğru yorumların yapılmasını da kapsamaktadır.bu yönden ileri görüşlü ,geleceğe yönelik ,inkılapçı olmak Atatürk akılcılığının bir gereğidir. Bir milletin sağlıklı bir şekilde yaşaması ve refah seviyesini daima yükseltmesi o milleti oluşturan kişilerin akıl gücü ve akılcılığı kullanmaları ile doğrudan ilişkilidir. Atatürkçülükte kişilerin bilgili kılınmasıyla milletin sağlamlığı gerçekleşir. " Kişiler düşünür olmadıkça , hangi haklara sahip olduğunu anlamadıkça ,kitleler istenilen yöne, herkes tarafından iyi veya kötü yöne yöneltilebilirler. Kendini kurtarabilmek için her kişinin geleceği ile bizzat ilgilenmesi lazımdır. Aşağıdan yukarıya, temelden çatıya doğru yükselen böyle bir müessese elbette sağlam olur. Şüphe yok, her işin başlangıcında aşağıdan yukarıya doğru olmaktan ziyade, yukarıdan aşağı olması zorunluluğu vardır" Atatürk'ün bu sözlerinde, ülkemizin bu güne kadar maruz kaldığı iç tehlikelerde bilinçsiz, inançsız kişilerin oynadığı rolü görmek mümkün olduğu kadar, ülkede birlik ve bütünlüğün sağlanmasında ve iç tehlikelerin önlenmesinde güçlü, sağlam ve akılcı bir devlet otoritesinin ne kadar gerekli olduğunu görmek mümkündür.
Akılcılık , faaliyetlerin düzenlenmesinde , sorunların tespit ve çözülmesinde kullanılan yöntemleri ve yöntemleri kullanan kişileri kapsamına alır. Bunlardan yalnız birinin akılcı olması sonuç olmaz. Akılcılıkta karara varmada kullanılan bilgiler ve yöntemler gerçeklere uymalı ve bilimsel olmalıdır.
Akılcılık , kişilere sorumluluklar verilmesini , vazifelerini yaptıklarından ve yapamadıklarından sorumlu olmalarını ve sorumluluktan korkmamalarını öngörür. Başarı için , vazifelilerin girişimlerde bulunmaları , bu girişimlerden korkmamaları, tek endişelerini yaptıkları icraatın isabetli olup olmadığı teşkil etmelidir.
Akılcılık, kişilerin ; çıkarlarından, bencil emellerinden sıyrılmış, aklında, kanında, vicdanında cevher olan, canlı ve alevli ideallere sahip olmalarını öngörür.
Atatürk , geleceğin Türkiye'sini ve onun Cumhuriyetini sağlam temellere oturtmak ve daima ileriye , yeniye ve güzele gidişini sağlamak için akıl ve mantık kuralları çerçevesinde hareket etmiş , bağnazlığa ,yobazlığa , boş inançlara , diğer bir deyiş ile akıldışıcılığa karşı çıkarak , bugünkü çağdaş Türkiye'nin kurulmasını ve gelişmesini sağlamıştır.
Sonuç olarak ; Atatürk " Ben manevi miras olarak hiçbir âyet , hiçbir doğma , hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benim Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra ,beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver ( eksen ) üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse , manevi mirasçılarım olurlar" demek suretiyle ilme ve akla verdiği önemi bir kere daha vurgulamıştır.