Arama

Şehitler gerçekten ölmezler mi?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 24 Kasım 2010 Gösterim: 2.871 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
şehitler gerçekten ölmezler mi?
EN İYİ CEVABI ener verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

şehitler gerçekten ölmezler mi?

Varlıklar, “baki ve ölümsüz”, “fani ve ölüm- lü” olmak üzere iki kısma ayrılır. “Baki ve ölümsüz” olan yegâne varlık Al- lah’tır. Allah’ın dışındakiler “fani ve ölümlü” varlıklar- dır. Bu hususu, “Yer üze- rinde bulunan her canlı fa- nidir. Azamet ve ikram sa- hibi Rabbinin zatı ise baki- dir.” (Rahman, 27) anla- mındaki ayet açıkça ifade etmektedir. Ölümlü olan ilâh olamayacağı gibi, ya- ratılan da ölümsüz ola- maz. İnsanoğlu fani varlık- lardan biridir. Hz. Âdem’den günümüze ka- dar şu yaşlı dünyaya nice insanlar gelmiş, yaşamış ve ölmüştür. Bu ilâhî bir kuraldır. Bu kural, Kur’an’da şöyle ifade edil- miştir: “Her canlı ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmran, 185; bk. Ankebût, 57), “Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunun yi- ne ölüm size ulaşır.” (Nisa, 7icon cool “De ki: “Sizin kendi- sinden kaçıp durduğunuz ölüm, mutlaka size ulaşır.” (Cuma)

Sponsorlu Bağlantılar
Bu genel kuralın bir is- tisnası Zümer suresinin 68. ayetinde bildirilmiştir. Bu ayete göre kıyamet kop- ması için Sur’a üşendiği zaman göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecek, an- cak Allah’ın diledikleri öl- meyecektir. Ayette ölme- yeceği bildirilenler Hamdi Yazır’ın beyanına göre göklerde ve yerde bulu- nan meleklerdir. (Hak Dini Kur’an Dili, II, 1245) “Mevt”, bedene canlı- lık veren kuvvetin yok ol- ması, ruhun bedenden ay- rılmasıdır. (Ahmed b. Yu- suf el Halebî, Umdetü’l Huffaz, IV, 141, Âlemü’l Kütübi, Beyrut, 1993) “Mevt”, “hayat” kavramı- nın zıt anlamlısıdır. (bk. Nahl, 21) Bu tanıma göre insanın bedeni, beyni, aklı ve di- ğer organları işlevlerini bü- tünüyle yitirdiği, canlılıkla- rını kaybettiği zaman ölüm gerçekleşmiş de- mektir. Bu durum, Allah yolunda öldürülenler için de söz konusudur. Öyle ise, “Allah yolunda öldürü- lenler için “ölüler” deme- yin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara, 154) anlamındaki ayet ne anlama gelmekte- dir? Bir defa ayette “şehit- ler ölmez” denilmiyor, “şehitlere ölüler demeyin” buyuruluyor. “Şehitlere ölüler demeyin” demek, onlar hakkında “ölüler” di- yerek uluorta konuşmayın demektir.

Ayette, şehitler- den saygıyla söz edilmesi gerektiğini belirten mecazî bir anlatım vardır. Ölen insan, yemez, iç- mez, herhangi bir şeyden zevk almaz, sevinmez. Hâlbuki şehitler böyle de- ğildir. Çünkü şehitler gö- rünürde ölmüş olsalar bile, Allah’ın kendilerine bah- şettiği özel bir hayatla diri- dirler. Onların hissetme, lezzet ve zevk alma kabili- yetleri vardır; Allah katında onlara bol nimetler, geniş rızıklar sunulmakta ve mutlu bir hayat yaşamak- tadırlar; fakat dünyadaki insanlar bunu fark ede- mezler. Çünkü şehitlerin hayatları mahiyet ve bo- yut bakımından dünyada- kilerden farklıdır. Uhut savaşına katılma- yanlar, bu savaşta ölenler hakkında, "Eğer bize uysa- lardı öldürülmezlerdi" (Al-i İmran, 168) diyenlere ce- vap olmak üzere şöyle buyrulmuştur: “Allah yo- lunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilâkis onlar diridirler. Onlar Rableri ka- tında rızıklandırılırlar. Al- lah’ın lütfundan kendileri- ne verdiği nimetler ile se- vinirler, arkalarından ken- dilerine ulaşamayan (he- nüz şehit olmayan) kimse- leri, ‘kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini” müj- delemek isterler.” (Âl-i İm- ran, 169-170) Ölüm olayı, ruhun be- denden ayrılmasından ibarettir. Ölen ruh değil bedendir. Ölüm ile ruh bedeni terk eder, beden canlılık fonksiyonunu ta- mamen kaybeder ve za- manla toprakta çürür, ruh ise varlığını sürdürür. İşte şehitlerin ruhları âhirette- ki güzel makamlarını gö- rerek mutlu olur ve cen- net nimetlerinden fayda- lanır. (bk. Müslim, İmare, 121; Tirmizi, Cihad, 13) “Şehitler ölmez” söylemi- ni böyle anlamamız ge- rekir. Allah yolunda öldü- rülenlerden “ölüler” diye değil, “şehitler” diye bahsetmemiz ve onların Allah katında çok saygın olduklarını bilmemiz ve bu bilinçle davranmamız gerekir.


Kim şehittir?


Şehit, Allah’ın dinini savunmak, saldırıya uğra- yan vatanlarını, can, na- mus ve mal-mülklerini ko- rumak için öldürülen Müslümanlara verilen bir mertebedir. Mekke’den kalkıp Medine’ye kadar gelen müşriklere karşı dinlerini, imanlarını, can- larını ve vatanlarını savu- nurken Uhut savaşında öldürülenlere Kur’an’da “şehitler” denilmektedir. (Âl-i İmrân, 140) Allah yolunda öldürü- len müminlere, şehit de- nilmesi, ölen kişinin cen- netlik olduğuna dünyada şahitlik edilmesi, ölürken rahmet meleklerinin hazır bulunması, gerçekte ölü olmayıp yaşaması sebe- biyledir. Şehitler üç kısımdır: 1. Hakikî şehit İslâm’ın bilinmesi, ta- nınması ve yücelmesi, va- tan savunması için sava- şırken ölen Müslümanlar hakikî şehittir. Meselâ Uhud, Bedir ve Çanakkale savaşında öldürülen Müs- lümanlar hakikî şehittir. Peygamberimiz; “Allah yolunda öldürülen şehit- tir. Allah yolunda ölen şe- hittir” (Müslim, İmare, 165) buyurmuştur. Hakikî şehitler, yıkan- maz ve kefenlenmez, na- mazları kılınır ve kanlı el- biseleri ile defnedilir. (Ebu Dâvud, Cenâiz, 31; Cihad, 40) Hakikî şehit olabilmek için ölenin bu- lüğa ermiş, akıllı ve Müs- lüman olması, din ve va- tan için yapılan bir savaş- ta öldürülmüş olması, ca- nını ve malını savunurken haksız yere öldürücü bir aletle öldürülmüş olması gerekir. (Mehmet Zihni Efendi, Nimeti İslâm, s.558, İslâm Mecmuası Yayınları, İstanbul, 1986) Şehitlik, Müslümanla- ra özgü bir niteliktir. Sa- vaş alanında yaralanıp öl- meyenler bu gruba dahil değildir. Kahramanlık, dünyalık ve gösteriş için savaşan bir insan, savaşta ölse bile hakikî şehit ol- maz. Çünkü ayette “Allah yolunda öldürülenler” denilmektedir. Sahabe- den Ebu Musa el- Eş’arî’nin şu rivayeti bu konuya açıklık getirmek- tedir: “Hz. Peygambere; ce- saret gösterisi ve kahra- manlık için, ırkçılık için ve gösteriş için savaşan insa- nın durumu soruldu. Bun- ların hangisi Allah yolun- dadır? Hz. Peygamber, “Kim Allah’ın dininin yü- celmesi için savaşırsa, o Al- lah yolundadır, buyurdu.” (Tirmizi, Cihad, 16)


Hakikî şehit olabilmek için, savaşırken kişisel ve dünyalık bir çıkar olmaya- cak, sadece din, iman ve vatan söz konusu olacak. 2. Dünya hükümleri bakımından şehit Müslümanların yanın- da savaşırken ölen müna- fıklar bu grubu oluşturur. İnsanlar bu kimselerin mü- nafık olduklarını bileme- dikleri için, Müslümana yapılan işlemin aynısı yapı- lır, yani yıkanıp kefenlen- meden cenaze namazları kılınır, kanlı elbiseleri ile defnedilir. Ancak imanları olmadığı için bu kimseler âhirette şehitlik sevabı ala- mazlar. 3. Ahiret hükümleri ba- kımından şehit Dünyada şehit mu- amelesi yapılmayan, an- cak ahirette şehit sevabı alacak olan kimseler bu gruba girer. Bu şehitler yı- kanır, kefenlenir, cenaze namazları kılınıp defnedi- lir. Ahiret hükümleri bakı- mından şehitleri şöyle sıra- layabiliriz: a) Allah yolunda yapı- lan savaşta yaralandıktan sonra yiyip içen, uyuyan, tedavi gören, başka bir ye- re nakledilen ve daha son- ra ölen kimseler. b) Deprem, yangın, sel felâketi, afet ve benzeri musibetlere maruz kalarak ölen, mide ağrısından ölen, doğum sırasında ölen, suda boğularak ölen, kolera, veba ve verem gibi bulaşıcı bir hastalığa yaka- lanıp ölen, göçük altında kalarak ölen, ilim yolunda ölen ve yanlışlıkla öldürü- len Müslümanlar. (Cezerî, Abdurrahman, el-Fıkh alel Mezahibi'l Erbaa, I, 527- 528, Beyrut, tarihsiz) Konu ile ilgili şu hadis- leri delil olarak zikredebili- riz: “Allah yolunda öldü- rülmenin dışında şehitlik yedi çeşittir: Veba hastalı- ğına yakalanıp ölen şehit- tir. Suda boğularak ölen şehittir. Zatürre hastalığı- na yakalanıp ölen şehittir. Mide hastalığı sebebiyle ölen şehittir. Göçük altın- da kalıp ölen şehittir. Do- ğum yaparken veya loğu- sa iken ölen kadın şehit- tir.” (Ebu Dâvud, Cenâiz, 14; bk. Buhârî, Cemaat,4; Cihâd, 30; Müslim, İmare, 164; İbn Mâce, Cihad, 17) “Haksız yere malı alın- mak istenir ve kişi malını vermemek için karşı koyar- ken öldürülürse şehittir.” (İbn Mâce, Hudûd, 21) “Malı sebebiyle öldü- rülen kimse şehittir. Eşi ve çocukları için öldürülen veya canını korumak için öldürülen veya dini sebe- biyle öldürülen kimse şe- hittir.” (Ebu Dâvud, Sün- net, 32) Yukarıdaki hadislerden anlaşılan o ki, tedavisi ol- mayan veya bulaşıcı bir hastalık, terör, patlama, maganda kurşunu, bas- kın, sel felâketi, deprem, yıkıntı ve benzeri sebep- lerle ölenler, haksız yere öldürülenler, malı, canı ve namusunu savunurken ölenler, ahiret hükümleri bakımından şehittir. İn- sanlara zulmederken, bir suç ve günah işlerken, söz gelimi teröristlik yaparken veya hırsızlık yaparken ölen veya öldürülenler ise şehit olmaz. Şehitlerin mükâfatı Şehitlerin mükâfatı im- renilecek kadar çoktur. “Şehit cennettedir” (Ebu Dâvud, Cihad, 25) buyuran Peygamberimiz, şehidin mükâfatını şöyle dile getirmiştir: “Hiç kim- se cennete girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dön- mek istemez. Yalnız şehit- ler, kendilerine verilen ni- metler sebebiyle dünyaya dönüp, on defa şehit ol- mayı arzu ederler.” (Buhâ- rî, Cihad, 21; bk. Buhârî, Cihâd, 6; Müslim, İmare, 109)


Şehitlerin mükâfatını şöyle özetleyebiliriz: 1. Şehitler bağışlanır ve hemen cennete konur Peygambere iman etti- ği için kavmi tarafından şehit edilen mümin hak- kında Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: ( Ş e h i t edildiğinde kendisine), “Cennete gir!”, denildi. O da, “Keşke kavmim, Rab- bimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenler- den kıldığını bilselerdi!” dedi.” (Yasin, 26-27) Ayette, iman ettiği için şehit edilen kimseye üç mükâfat vaat edilmiştir: Cennete konulması, ba- ğışlanması ve cennet ni- metlerinden ikram edil- mesi. Ancak şehitlerin kul hakları varsa Peygamberi- miz bunun bağışlanmaya- cağını bildirmiştir: “Şehi- din borcu hariç bütün gü- nahları bağışlanır.” (Müs- lim, İmare, 119; İbn Mâ- ce, Cihad, 10), “Allah yo- lunda öldürülmek, borç hariç her günaha keffaret olur.” (Müslim, İmare, 120) Dinimiz, kul/insan haklarına çok önem ver- miştir. Hakkın sahibine ödenmesi gerekir. Şahadet de olsa hak sahibi affetme- den kul hakkı üstlenen kimse bağışlanmaz. Hadis de bu gerçeği ifade ediyor. 2. Şehitler âhirette peygamberler, sıddîklar ve sâlihlerle beraber olur “Kim Allah'a ve Pey- gambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamber- lerle, sıddîklarla, şehitlerle ve iyi / salih kimselerle bir- liktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. Bu lütuf Al- lah'tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.” (Nisa, 69) Ayette şehitler, Al- lah’ın övdüğü, iyi arkadaş olarak nitelediği ve nimet vaat ettiği peygamberler, salihler ve sıddîklarla bir- likte zikredilmiştir. 3. Ahiret sıkıntısı çek- mez ve yakınlarına şefaat- çi olur “Şehidin Allah katında altı mükâfatı vardır: Şehit olur olmaz bağışlanır. Cennetteki makamı gös- terilir. Kabir azabından ko- runur, büyük günün kor- kusundan emin olur.” (İbn Mâce, Cihad, 16; Tir- mizi, Cihad, 25) “Samimi olarak Allah yolunda şehit olmak iste- yen kimseye Allah şehit sevabı verir.” (Tirmizi, Ci- had, 19; bk. Ebu Dâvud, Cihad, 41) “Bir kimse Allah yo- lunda şehit olmayı can-ı gönülden isterse, yatağın- da ölse bile, Allah onu şe- hitler derecesine ulaştırır.” (Müslim, İmare, 157; Tir- mizi, Cihad, 19) Sonuç olarak; yaratıl- mışların en üstünü olan insan, diğer varlıklar gibi fani ve ölümlüdür. Her canlı ölümü tadacaktır. Ölümden kurtuluş yoktur. Allah yolunda veya vatanı- nı savunurken öldürülen veya aile fertlerini, malını, canını ve namusunu savu- nurken öldürülen, haksız yere öldürülen, bulaşıcı veya tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanıp ölen veya bir kaza ve afet sonu- cu ölen insan şehittir. Şe- hitlik Allah katında Müslü- manlara özgü en üstün mertebelerden biridir. Bu sebeple Yüce Allah, şehit- lere “ölüler” denilmemesi- ni, onların gerçekte yaşa- dıklarını, cennet nimetleri ile mükâfatlandırıldıkları- nı, onlara saygı gösteril- mesi gerektiğini bildir- mektedir.
Doç. Dr. İsmail Karagöz

kaynak
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
24 Kasım 2010       Mesaj #2
ener - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

şehitler gerçekten ölmezler mi?

Varlıklar, “baki ve ölümsüz”, “fani ve ölüm- lü” olmak üzere iki kısma ayrılır. “Baki ve ölümsüz” olan yegâne varlık Al- lah’tır. Allah’ın dışındakiler “fani ve ölümlü” varlıklar- dır. Bu hususu, “Yer üze- rinde bulunan her canlı fa- nidir. Azamet ve ikram sa- hibi Rabbinin zatı ise baki- dir.” (Rahman, 27) anla- mındaki ayet açıkça ifade etmektedir. Ölümlü olan ilâh olamayacağı gibi, ya- ratılan da ölümsüz ola- maz. İnsanoğlu fani varlık- lardan biridir. Hz. Âdem’den günümüze ka- dar şu yaşlı dünyaya nice insanlar gelmiş, yaşamış ve ölmüştür. Bu ilâhî bir kuraldır. Bu kural, Kur’an’da şöyle ifade edil- miştir: “Her canlı ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmran, 185; bk. Ankebût, 57), “Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunun yi- ne ölüm size ulaşır.” (Nisa, 7icon cool “De ki: “Sizin kendi- sinden kaçıp durduğunuz ölüm, mutlaka size ulaşır.” (Cuma)

Sponsorlu Bağlantılar
Bu genel kuralın bir is- tisnası Zümer suresinin 68. ayetinde bildirilmiştir. Bu ayete göre kıyamet kop- ması için Sur’a üşendiği zaman göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecek, an- cak Allah’ın diledikleri öl- meyecektir. Ayette ölme- yeceği bildirilenler Hamdi Yazır’ın beyanına göre göklerde ve yerde bulu- nan meleklerdir. (Hak Dini Kur’an Dili, II, 1245) “Mevt”, bedene canlı- lık veren kuvvetin yok ol- ması, ruhun bedenden ay- rılmasıdır. (Ahmed b. Yu- suf el Halebî, Umdetü’l Huffaz, IV, 141, Âlemü’l Kütübi, Beyrut, 1993) “Mevt”, “hayat” kavramı- nın zıt anlamlısıdır. (bk. Nahl, 21) Bu tanıma göre insanın bedeni, beyni, aklı ve di- ğer organları işlevlerini bü- tünüyle yitirdiği, canlılıkla- rını kaybettiği zaman ölüm gerçekleşmiş de- mektir. Bu durum, Allah yolunda öldürülenler için de söz konusudur. Öyle ise, “Allah yolunda öldürü- lenler için “ölüler” deme- yin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara, 154) anlamındaki ayet ne anlama gelmekte- dir? Bir defa ayette “şehit- ler ölmez” denilmiyor, “şehitlere ölüler demeyin” buyuruluyor. “Şehitlere ölüler demeyin” demek, onlar hakkında “ölüler” di- yerek uluorta konuşmayın demektir.

Ayette, şehitler- den saygıyla söz edilmesi gerektiğini belirten mecazî bir anlatım vardır. Ölen insan, yemez, iç- mez, herhangi bir şeyden zevk almaz, sevinmez. Hâlbuki şehitler böyle de- ğildir. Çünkü şehitler gö- rünürde ölmüş olsalar bile, Allah’ın kendilerine bah- şettiği özel bir hayatla diri- dirler. Onların hissetme, lezzet ve zevk alma kabili- yetleri vardır; Allah katında onlara bol nimetler, geniş rızıklar sunulmakta ve mutlu bir hayat yaşamak- tadırlar; fakat dünyadaki insanlar bunu fark ede- mezler. Çünkü şehitlerin hayatları mahiyet ve bo- yut bakımından dünyada- kilerden farklıdır. Uhut savaşına katılma- yanlar, bu savaşta ölenler hakkında, "Eğer bize uysa- lardı öldürülmezlerdi" (Al-i İmran, 168) diyenlere ce- vap olmak üzere şöyle buyrulmuştur: “Allah yo- lunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilâkis onlar diridirler. Onlar Rableri ka- tında rızıklandırılırlar. Al- lah’ın lütfundan kendileri- ne verdiği nimetler ile se- vinirler, arkalarından ken- dilerine ulaşamayan (he- nüz şehit olmayan) kimse- leri, ‘kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini” müj- delemek isterler.” (Âl-i İm- ran, 169-170) Ölüm olayı, ruhun be- denden ayrılmasından ibarettir. Ölen ruh değil bedendir. Ölüm ile ruh bedeni terk eder, beden canlılık fonksiyonunu ta- mamen kaybeder ve za- manla toprakta çürür, ruh ise varlığını sürdürür. İşte şehitlerin ruhları âhirette- ki güzel makamlarını gö- rerek mutlu olur ve cen- net nimetlerinden fayda- lanır. (bk. Müslim, İmare, 121; Tirmizi, Cihad, 13) “Şehitler ölmez” söylemi- ni böyle anlamamız ge- rekir. Allah yolunda öldü- rülenlerden “ölüler” diye değil, “şehitler” diye bahsetmemiz ve onların Allah katında çok saygın olduklarını bilmemiz ve bu bilinçle davranmamız gerekir.


Kim şehittir?


Şehit, Allah’ın dinini savunmak, saldırıya uğra- yan vatanlarını, can, na- mus ve mal-mülklerini ko- rumak için öldürülen Müslümanlara verilen bir mertebedir. Mekke’den kalkıp Medine’ye kadar gelen müşriklere karşı dinlerini, imanlarını, can- larını ve vatanlarını savu- nurken Uhut savaşında öldürülenlere Kur’an’da “şehitler” denilmektedir. (Âl-i İmrân, 140) Allah yolunda öldürü- len müminlere, şehit de- nilmesi, ölen kişinin cen- netlik olduğuna dünyada şahitlik edilmesi, ölürken rahmet meleklerinin hazır bulunması, gerçekte ölü olmayıp yaşaması sebe- biyledir. Şehitler üç kısımdır: 1. Hakikî şehit İslâm’ın bilinmesi, ta- nınması ve yücelmesi, va- tan savunması için sava- şırken ölen Müslümanlar hakikî şehittir. Meselâ Uhud, Bedir ve Çanakkale savaşında öldürülen Müs- lümanlar hakikî şehittir. Peygamberimiz; “Allah yolunda öldürülen şehit- tir. Allah yolunda ölen şe- hittir” (Müslim, İmare, 165) buyurmuştur. Hakikî şehitler, yıkan- maz ve kefenlenmez, na- mazları kılınır ve kanlı el- biseleri ile defnedilir. (Ebu Dâvud, Cenâiz, 31; Cihad, 40) Hakikî şehit olabilmek için ölenin bu- lüğa ermiş, akıllı ve Müs- lüman olması, din ve va- tan için yapılan bir savaş- ta öldürülmüş olması, ca- nını ve malını savunurken haksız yere öldürücü bir aletle öldürülmüş olması gerekir. (Mehmet Zihni Efendi, Nimeti İslâm, s.558, İslâm Mecmuası Yayınları, İstanbul, 1986) Şehitlik, Müslümanla- ra özgü bir niteliktir. Sa- vaş alanında yaralanıp öl- meyenler bu gruba dahil değildir. Kahramanlık, dünyalık ve gösteriş için savaşan bir insan, savaşta ölse bile hakikî şehit ol- maz. Çünkü ayette “Allah yolunda öldürülenler” denilmektedir. Sahabe- den Ebu Musa el- Eş’arî’nin şu rivayeti bu konuya açıklık getirmek- tedir: “Hz. Peygambere; ce- saret gösterisi ve kahra- manlık için, ırkçılık için ve gösteriş için savaşan insa- nın durumu soruldu. Bun- ların hangisi Allah yolun- dadır? Hz. Peygamber, “Kim Allah’ın dininin yü- celmesi için savaşırsa, o Al- lah yolundadır, buyurdu.” (Tirmizi, Cihad, 16)


Hakikî şehit olabilmek için, savaşırken kişisel ve dünyalık bir çıkar olmaya- cak, sadece din, iman ve vatan söz konusu olacak. 2. Dünya hükümleri bakımından şehit Müslümanların yanın- da savaşırken ölen müna- fıklar bu grubu oluşturur. İnsanlar bu kimselerin mü- nafık olduklarını bileme- dikleri için, Müslümana yapılan işlemin aynısı yapı- lır, yani yıkanıp kefenlen- meden cenaze namazları kılınır, kanlı elbiseleri ile defnedilir. Ancak imanları olmadığı için bu kimseler âhirette şehitlik sevabı ala- mazlar. 3. Ahiret hükümleri ba- kımından şehit Dünyada şehit mu- amelesi yapılmayan, an- cak ahirette şehit sevabı alacak olan kimseler bu gruba girer. Bu şehitler yı- kanır, kefenlenir, cenaze namazları kılınıp defnedi- lir. Ahiret hükümleri bakı- mından şehitleri şöyle sıra- layabiliriz: a) Allah yolunda yapı- lan savaşta yaralandıktan sonra yiyip içen, uyuyan, tedavi gören, başka bir ye- re nakledilen ve daha son- ra ölen kimseler. b) Deprem, yangın, sel felâketi, afet ve benzeri musibetlere maruz kalarak ölen, mide ağrısından ölen, doğum sırasında ölen, suda boğularak ölen, kolera, veba ve verem gibi bulaşıcı bir hastalığa yaka- lanıp ölen, göçük altında kalarak ölen, ilim yolunda ölen ve yanlışlıkla öldürü- len Müslümanlar. (Cezerî, Abdurrahman, el-Fıkh alel Mezahibi'l Erbaa, I, 527- 528, Beyrut, tarihsiz) Konu ile ilgili şu hadis- leri delil olarak zikredebili- riz: “Allah yolunda öldü- rülmenin dışında şehitlik yedi çeşittir: Veba hastalı- ğına yakalanıp ölen şehit- tir. Suda boğularak ölen şehittir. Zatürre hastalığı- na yakalanıp ölen şehittir. Mide hastalığı sebebiyle ölen şehittir. Göçük altın- da kalıp ölen şehittir. Do- ğum yaparken veya loğu- sa iken ölen kadın şehit- tir.” (Ebu Dâvud, Cenâiz, 14; bk. Buhârî, Cemaat,4; Cihâd, 30; Müslim, İmare, 164; İbn Mâce, Cihad, 17) “Haksız yere malı alın- mak istenir ve kişi malını vermemek için karşı koyar- ken öldürülürse şehittir.” (İbn Mâce, Hudûd, 21) “Malı sebebiyle öldü- rülen kimse şehittir. Eşi ve çocukları için öldürülen veya canını korumak için öldürülen veya dini sebe- biyle öldürülen kimse şe- hittir.” (Ebu Dâvud, Sün- net, 32) Yukarıdaki hadislerden anlaşılan o ki, tedavisi ol- mayan veya bulaşıcı bir hastalık, terör, patlama, maganda kurşunu, bas- kın, sel felâketi, deprem, yıkıntı ve benzeri sebep- lerle ölenler, haksız yere öldürülenler, malı, canı ve namusunu savunurken ölenler, ahiret hükümleri bakımından şehittir. İn- sanlara zulmederken, bir suç ve günah işlerken, söz gelimi teröristlik yaparken veya hırsızlık yaparken ölen veya öldürülenler ise şehit olmaz. Şehitlerin mükâfatı Şehitlerin mükâfatı im- renilecek kadar çoktur. “Şehit cennettedir” (Ebu Dâvud, Cihad, 25) buyuran Peygamberimiz, şehidin mükâfatını şöyle dile getirmiştir: “Hiç kim- se cennete girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dön- mek istemez. Yalnız şehit- ler, kendilerine verilen ni- metler sebebiyle dünyaya dönüp, on defa şehit ol- mayı arzu ederler.” (Buhâ- rî, Cihad, 21; bk. Buhârî, Cihâd, 6; Müslim, İmare, 109)


Şehitlerin mükâfatını şöyle özetleyebiliriz: 1. Şehitler bağışlanır ve hemen cennete konur Peygambere iman etti- ği için kavmi tarafından şehit edilen mümin hak- kında Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: ( Ş e h i t edildiğinde kendisine), “Cennete gir!”, denildi. O da, “Keşke kavmim, Rab- bimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenler- den kıldığını bilselerdi!” dedi.” (Yasin, 26-27) Ayette, iman ettiği için şehit edilen kimseye üç mükâfat vaat edilmiştir: Cennete konulması, ba- ğışlanması ve cennet ni- metlerinden ikram edil- mesi. Ancak şehitlerin kul hakları varsa Peygamberi- miz bunun bağışlanmaya- cağını bildirmiştir: “Şehi- din borcu hariç bütün gü- nahları bağışlanır.” (Müs- lim, İmare, 119; İbn Mâ- ce, Cihad, 10), “Allah yo- lunda öldürülmek, borç hariç her günaha keffaret olur.” (Müslim, İmare, 120) Dinimiz, kul/insan haklarına çok önem ver- miştir. Hakkın sahibine ödenmesi gerekir. Şahadet de olsa hak sahibi affetme- den kul hakkı üstlenen kimse bağışlanmaz. Hadis de bu gerçeği ifade ediyor. 2. Şehitler âhirette peygamberler, sıddîklar ve sâlihlerle beraber olur “Kim Allah'a ve Pey- gambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamber- lerle, sıddîklarla, şehitlerle ve iyi / salih kimselerle bir- liktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. Bu lütuf Al- lah'tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.” (Nisa, 69) Ayette şehitler, Al- lah’ın övdüğü, iyi arkadaş olarak nitelediği ve nimet vaat ettiği peygamberler, salihler ve sıddîklarla bir- likte zikredilmiştir. 3. Ahiret sıkıntısı çek- mez ve yakınlarına şefaat- çi olur “Şehidin Allah katında altı mükâfatı vardır: Şehit olur olmaz bağışlanır. Cennetteki makamı gös- terilir. Kabir azabından ko- runur, büyük günün kor- kusundan emin olur.” (İbn Mâce, Cihad, 16; Tir- mizi, Cihad, 25) “Samimi olarak Allah yolunda şehit olmak iste- yen kimseye Allah şehit sevabı verir.” (Tirmizi, Ci- had, 19; bk. Ebu Dâvud, Cihad, 41) “Bir kimse Allah yo- lunda şehit olmayı can-ı gönülden isterse, yatağın- da ölse bile, Allah onu şe- hitler derecesine ulaştırır.” (Müslim, İmare, 157; Tir- mizi, Cihad, 19) Sonuç olarak; yaratıl- mışların en üstünü olan insan, diğer varlıklar gibi fani ve ölümlüdür. Her canlı ölümü tadacaktır. Ölümden kurtuluş yoktur. Allah yolunda veya vatanı- nı savunurken öldürülen veya aile fertlerini, malını, canını ve namusunu savu- nurken öldürülen, haksız yere öldürülen, bulaşıcı veya tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanıp ölen veya bir kaza ve afet sonu- cu ölen insan şehittir. Şe- hitlik Allah katında Müslü- manlara özgü en üstün mertebelerden biridir. Bu sebeple Yüce Allah, şehit- lere “ölüler” denilmemesi- ni, onların gerçekte yaşa- dıklarını, cennet nimetleri ile mükâfatlandırıldıkları- nı, onlara saygı gösteril- mesi gerektiğini bildir- mektedir.
Doç. Dr. İsmail Karagöz

kaynak

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Rüya Tabirleri
19 Ocak 2012 / SiberMax Türkiye Cumhuriyeti
18 Aralık 2011 / ocean97 Mitoloji
21 Kasım 2012 / Misafir Soru-Cevap