Arama

Sosyal hayat nedir?

Güncelleme: 4 Ekim 2013 Gösterim: 22.904 Cevap: 5
as0222 - avatarı
as0222
Ziyaretçi
25 Nisan 2013       Mesaj #1
as0222 - avatarı
Ziyaretçi
sosyal hayat nedir? nolur,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Sponsorlu Bağlantılar
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
25 Nisan 2013       Mesaj #2
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Alıntı
as0222 adlı kullanıcıdan alıntı

sosyal hayat nedir? nolur,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,



Sponsorlu Bağlantılar
Öncelikle sosyal ve hayat kavramlarını ayrı ayrı açıklayalım:

Sosyal:
Toplumla ilgili, toplumsal, içtimai
Örnek:
Siz de vaktine, saatine göre ya etraftaki manzaraya ya birtakım sosyal metafizik düşüncelere yahut da sadece kendi şahsi kaygılarınıza dalıp gitmişsinizdir. R. N. Güntekin

Hayat:
  1. Doğumla ölüm arasında yaşanan süre, ömür, hayat
    Örnek:
    Yaşamın kurallarını, kendi aleyhinde işliyor varsaydığı günden bu yana, umursamamıştı. H. Taner
  2. Bir temel parçacığın oluşumu ve yok oluşu arasında geçen ortalama süre.time
  3. Cansız özdekten de, tinsel varlıktan da ayrı olarak canlıların (organizmaların) varlık biçimi ve varlık alanı; canlıların temel özelliği. Belirtileri: kendi kendine devinim, beslenme, çoğalma, üreme, etki ve tepki gösterme. Ancak, canlı ile cansız arasındaki kesin sınırı göstermek için henüz bilimsel araçlar tam yeterli değil. Örneğin, virüslerin en aşağı basamaktaki canlı varlıklar mı, yoksa kimyasal bir özdek mi olduğu henüz araştırma konusu; günümüzde canlı sorunu Aristoteles’in entelekheia kavramı ile ya da dirimsel etken (dirimselcilik) aracılığı ile çözülmeye uğraşılıyor. 2- Ölümün karşıtı: Varlıkların doğuşlarından ölümlerine dek uzanan her türden (özellikle beslenme, çoğalma) olayların bütünü. 3- (Fizikötesi bir ilke olarakMsn Happy a. Tini, düşünceyi de içine alan tümüyle doğal varlıklar, b. Doğa ve tin ilkesi olarak, her ikisinin kökü. c. Doğaya da egemen olan tinsel güç ya da doğayı da yaratan tanrısal güç olarak evrensel dirimlilik ilkesi. 4- Özel olarak insan yaşayışı için de kullanılan terim: a. Belli bir zaman sınırı içinde yaşanmış olan bedensel, ruhsal, tinsel olayların birliği, b. Biçim kazanmış yaşantıların tümü. c. Değerleri gerçekleştiren, insanın varoluşuna anlam veren ilke. d. İnsanın tinsel, tarihsel eylemlerinin tümü (Dilthey‘de).
  4. Doğumdan ölüme kadar geçen süre, hayat
Sosyal Hayat:


İnsanın toplum içindeki yaşama biçimi, sosyal yaşam.
Sosyal Hayatı Düzenleyen Kurallar :
Sosyal hayattaki düzeni ve güvenliği sağlamaya yarayan çeşitli sosyal kuralların mevcut olduğunu evvelce belirtmiştik. Bu kuralları, kaynaklarını göz önünde bulundurarak;

- Din Kuralları
- Ahlak Kuralları
- Görgü Kuralları
- Hukuk Kuralları

Din Kuralları


Acaba din kuralları, insanlar arasındaki sosyal ilişkileri tam anlamıyla düzenlemeye yetmekte midir? Diğer bir deyişle, sosyal hayatın düzenini din kurallarıyla sağlamak mümkün müdür?
Bu sorunun cevaplayabilmek için önce din kurallarının neler olduğunu incelememiz gerekir. Din kuralları, Allah tarafından konulmuş ve Peygamberler vasıtasıyla kutsal kitaplar içinde bizlere ulaştırılmış bulunan bir takım emir ve yasaklardan oluşmaktadır. Din kurallarının bir kısmı Allah ile O’nun kulları olan insanlar arasındaki ilişkileri (uhrevi ilişkileri) düzenlerler. Gerçekten, insanların kutsal bir varlığa, yani Allah ve O’nun Peygamberlerine inanmalarıyla ve ibadetlerle ilgili din kurallarında durum böyledir. Bir kısım din kuralları ise, dünyevi ilişkileri, yani insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemektedir. Gerçekten, hemen hemen bütün dinlerde, insanların hemcinsleriyle iyi geçinmeleri, onlara karşı kötü hisler beslememeleri, onların canına, malına ve namusuna (ırzına) göz dikmemeleri, yoksulluk içinde bulunanlara yardım etmeleri, yalan söylememeleri ile ilgili pek çok emir ve yasaklar vardır ki, bütün bunlar insanlar arasındaki sosyal ilişkileri, yani dünyevi ilişkileri düzenlemeye çalışmaktadırlar.
Sosyal hayatta arzulanan düzeninin din kurallarıyla sağlanıp sağlanamaması, doğrudan doğruya din kurallarının yaptırımıyla ilgilidir. Din kurallarının yaptırımı, yani din kurallarının koyduğu emir ve yasaklara aykırı davranışta bulunma halinde karşılaşılacak olan tepki, manevidir. Bu ise günahkar olma ve Ahirette Allah’ın öngördüğü cezaya çarpılma şeklinde ortaya çıkar. O halde din kurallarına uygun biçimde davranmayanlar hayatta iken değil, ancak öldükten sonra bir tepkiyle karşılaşacaklardır. İşte yaptırımının bu nitelikte olması sebebiyledir ki, din kurallarının tek başlarına sosyal ilişkileri etkin biçimde düzenlemeleri mümkün olamamaktadır. Mümkün olabilmesi, ancak toplumdaki kişilerin istisnasız tamamının bu emir ve yasaklara aynen uymasıyla gerçekleşebilir ki bunu sağlamak oldukça zordur. Bunu bir örnekle açıklayalım: Yoksullara yardım etmek, din kurallarının emirlerinden biridir. Nitekimİslam dininde bizler fitre ve zekat olarak Allah’ın bu emrini büyük çoğunlukla yerine getiririz. Fakat . . .
- Herhangi bir kimse, din kurallarının emrine uymaz ve kendisinden yardım isteyen bir yoksula yardım etmezse ne olacaktır?
- Yoksul kişi bu kimseyi kendisine yardımda bulunmaya zorlayabilecek midir? Hayır.

Bu kimse inanışa göre Allah’ın emrine uymadığı için öbür dünyada (Ahirette) O’nun tarafından cezalandırılacaktır. Ama hiç birimiz bu kimseyi bu dünyada din kurallarının emrine uymaya ve yoksul kişiye yardım etmeye zorlayamayız; çünkü din kurallarının yaptırımı maddi değildir, yani din kurallarına uymayanları devlet gücüyle onlara uydurmak imkanı yoktur. Hatta yoksul durumda olan kişi bizzat bu kimsenin anası veya babası bile olsa durum değişmez. Başka bir deyişle, yoksulluk içinde bulunan ana ve babasına yardım etmeyen bir kişiyi (evladı) devlet eliyle din kuralının emrine uydurmak ve dolayısıyla da onlara yardımda bulunmaya zorlamak mümkün değildir. Bu kişi “ben ana ve babama yardım etmeyeceğim” derse, ona “hayır, yardım edeceksin, seni toplum olarak din kuralının emrine uymaya zorluyoruz” diyemeyiz, çünkü böyle bir hak ve yetkimiz yoktur.


Ahlak Kuralları

Ahlak kuralları da sosyal hayatta kişilerin birbirleriyle olan sosyal ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Bu kurallardan bir kısmı, kişilerin bizzat kendi nefislerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini belirtirler ki, bunlara sübjektif ahlak kuralları diyoruz. Örneğin yalan söylememeyi, kötü hisler beslememeyi, iyi insan olmayı emreden kurallar sübjektif ahlak kurallarıdır. Bir kısım ahlak kuralları ise, sosyal hayatta kişilerin birbirleriyle olan sosyal ilişkilerindeki davranış biçimlerini belirtirler ki bunlara da objektif ahlak kuralları deriz. Örneğin yoksul durumda olan bir kimsenin yardımına koşmayı, başkalarının şeref ve haysiyetine karşı saygılı olmayı, başkalarının canına, malına ve namusuna göz dikmemeyi, verilmiş bir söze sadık kalmayı emreden ahlak kuralları objektif, yani kişiler arasındaki sosyal ilişkilerle ilgili ahlak kurallarıdır.
Burada da din kurallarında sorduğumuz sorunun cevabı, doğrudan doğruya ahlak kurallarının yaptırımı ile ilgili bulunmaktadır. Ahlak kurallarının yaptırımı, yani ahlak kurallarının emir ve yasaklarına aykırı davranışlarda bulunanların karşılaşacağı tepki de, din kurallarında olduğu gibi manevidir. Yani kendisini ayıplama ve küçük görme şeklinde gösterir.
Gerçekten, herhangi bir ahlak kuralının emrine aykırı biçimde davrandığımız zaman toplum bizim hakkımızda bir değer yargısına varır; bizi ayıplar ya da küçük görür; ama bizi bu emre uygun davranışta bulunmaya asla zorlayamaz. Örneğin toplumun ahlaki görüşleriyle bağdaşmayacak biçimde bir hayat sürüyorsak veya başkalarının şeref ve haysiyetini zedeleyecek şekilde ileri geri kötü sözler sarf ediyor, dedikodu yapıyorsak, tanıdıklarımız bizi ayıplar ve olsa olsa bizimle ilişkilerini keserler; fakat bizi ahlak kurallarının emrettiği biçimde bir hayat sürmeye veya konuşmalarımızı ahlak kurallarının çizdiği sınırlar dışına çıkarmamaya, dedikodu yapmamaya hiç bir zaman devlet gücüyle zorlayamazlar.

Yaşamın İçinden Örnek:
Depremzede Öğrencilere Yardım Konseri
Boğaziçi Üniversitesinin tarihi salonunda depremzede üniversite öğrencilerine yardım için klasik müzik konseri düzenlendi. Düzenlenen konsere katılan sanatçılar ücret almadan sahneye çıkacaklar.


Böyle bir yardım konserine kişiler devlet gücü ile zorlanabilir mi? O halde, herhangi bir kimse ahlak kurallarının emir ve yasaklarına ancak toplumun kendisi hakkında kötü bir değer yargısına varmasından, ayıplamasından, küçük görmesinden, lanetlemesinden ve nihayet ilişkisini kesmesinden korktuğu ve çekindiği ölçüde uyar. Bütün bunlara kıymet vermeyen, karşılaşacağı böyle bir tepkiye hiç aldırış etmeyen bir kimse, pekala ahlak kurallarına aykırı biçimde hareket edebilir. Demek ki, ahlak kuralları da tıpkı din kuralları gibi maddi bir yaptırımdan yoksun oldukları için, sosyal ilişkilerin etkin biçimde düzenlenmesinde yetersiz kalmaktadırlar.

Görgü Kuralları


Görgü (muaşeret) kuralları da, din ve ahlak kuralları gibi sosyal ilişkileri düzenlemekte olan kurallardır. Bu kurallar, bir kimsenin belli bir olayda ne şekilde davranması gerektiğini gösterirler. Örneğin bir toplantıda konuşurken, bir ziyafette yemek yerken, bir törene katılırken nelere dikkat edeceğiz, karşımızdakilere nasıl davranacağız? Büyüklerimizle veya küçüklerimizle olan ilişkilerimizde davranışlarımız nasıl olacaktır? İşte, bütün bu olaylardaki davranış biçimlerini belirleyen kurallar, görgü kurallarıdır. Bu kurallar, toplum hayatında insanların belli bir olayda hep aynı biçimde davranmaları sonucunda ortaya çıkarlar ve bu davranış biçimi toplumda çoğunluk tarafından benimsendiği içindir ki, bizler de o belli olayda aynı davranışta bulunuruz. Örneğin sokakta karşılaştığımız bir dostumuzu selamlarız; kapalı bir yere girerken şapkamızı çıkartırız; bir düğüne veya doğum günü törenine davet edildiğimiz zaman, küçük de olsa bir hediye götürürüz; hastalanmış olan dostlarımızı ziyaret ederiz, tanıdıklarımızdan biri öldüğü zaman yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunuruz.
Yukarıda sorduğumuz soruyu burada da tekrarlamamız gerekiyor. Acaba görgü kuralları ile sosyal ilişkileri tam anlamıyla düzenlemek imkanı var mıdır? Bu sorunun da cevabı, görgü kurallarının yaptırımı ile ilgilidir. Görgü kurallarının yaptırımı da din ve ahlak kurallarınınki gibi manevidir. Gerçekten, görgü kurallarına uygun biçimde hareket etmeyen, örneğin bir toplantıda söz almadan ulu orta konuşan kimseye saygısız, bir düğüne hediyesiz elini kolunu sallayarak gidene görgüsüz, hastalanmış olan yakın arkadaşını ziyaret etmeyene vefasız deriz. Davet edildiği bir ziyafette elleriyle yemek yiyen bir kimseyle cahil diye alay ederiz. Ama düğüne hediyesiz gideni hediye götürmeye, hasta olan dostunu ziyarete gitmeyeni ziyarette bulunmaya, ziyafette elle yemek yiyeni çatal bıçakla yemek yemeye hiç bir surette devlet gücüyle zorlayamayız. Öyleyse toplumda karşılaşacağı bu tür manevi tepkilere aldırış etmeyen bir kimseyi, görgü kurallarına zorla uydurmak imkanımız yoktur. O halde, din ve ahlak kuralları gibi görgü kuralları da maddi yaptırımdan yoksun oldukları içindir ki, sosyal ilişkilerin tam anlamıyla etkin biçimde düzenlenmesinde yeterli olamamaktadırlar.

Hukuk Kuralları


Din, ahlak ve görgü kurallarının sosyal ilişkilerin tam anlamıyla etkin biçimde düzenlenmesinde yeterli olamamaları, doğrudan doğruya onların yaptırımından ileri gelmektedir. Gerçekten, bütün bu sosyal kuralların yaptırımları manevidir. Bu nedenle de kişileri bu kuralların emir ve yasaklarına uygun biçimde davranmaya zorlamak imkanı yoktur. O halde, sosyal ilişkileri tam anlamıyla düzenleyen, aynı zamanda kişileri kendi emir ve yasaklarına uygun biçimde hareket etmeye zorlamak imkanına da sahip bulunan, kısaca yaptırımı manevi değil, maddi olan başka sosyal kurallara ihtiyaç vardır. İşte, maddi yaptırımlı olan bu kurallar, hukuk kurallarıdır.
Öyleyse . . . Hukuk, sosyal hayatta kişiler ile kişiler veya kişiler ile toplum arasındaki ilişkileri düzenleyen, maddi yaptırımlı, yani uyulması zorunlu kuralların bütününden ibarettir. Hukuk kuralları maddi yaptırımlı oldukları içindir ki, kişiler bu kuralların emir ve yasaklarına uyup uymamakta kendilerini diğer sosyal kurallardaki gibi serbest hissetmezler. Zira bilirler ki, hukuk kurallarına uymadıkları takdirde karşılaşacakları tepki, günahkar olma, ayıplama, küçük görme veya alaya alınma biçiminde olmayacaktır; kendileri hukuk kurallarının emir ve yasaklarına uymaya zorlanacaklardır. Bunu bir örnekle açıklayalım:
Bir kimsenin, yoksulluk içinde bulunan hemcinsine yardım etmesi, din ve hatta ahlak kurallarının emirlerindendir. Fakat bir kimse din ve ahlak kurallarının bu emrini yerine getirmez ve yoksula yardım elini uzatmazsa, onu bu emre uymaya ve yoksula yardımda bulunmaya zorlamak imkanımız yoktur. Hatta yoksulluğa düşmüş olan kimse, bu kişinin kendi anası, babası veya kardeşi olsa bile, durumda bir değişiklik olmaz. Diğer bir deyişle, bir kimse yoksulluk içinde bulunan anasına, babasına veya kardeşine yardımda bulunmaya din ve ahlak kurallarıyla asla zorlanamaz. Bizler toplum olarak böyle bir evlada veya kardeşe hayırsız, ahlaksız demekten başka bir şey yapamayız; ama böyle demekle de yoksul ana babanın veya kardeşin derdine çare bulmuş olmayız ki. . .
Ancak, eğer hukuk kuralları da yardımda bulunma konusunda bir emir koyuyorsa, o zaman iş değişir. Çünkü hukuk kuralının bu emrine kendiliğinden uymayan kimseyi, devlet gücüyle emrin gereğini yerine getirmeye zorlayabiliriz. Nitekim, Medeni Kanunumuzun 364 üncü maddesinde yer alan bir hukuk kuralı böyle bir emir koymaktadır. Gerçekten MK. m. 364 hükmüne göre, herkes yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoy ve altsoyuna ve kardeşlerine yardım etmekle yükümlüdür. Buna medeni hukukta nafaka yükümlülüğü diyoruz.
Demek ki bir kimse, yoksulluk içinde bulunan üstsoy ve altsoyuna, yani anasına, babasına, büyük ana ve babalarına, çocuklarına, torunlarına, torun çocuklarına ve nihayet kardeşlerine nafaka vermek (yardım etmek) zorundadır. Bu kimse, hukuk kuralının bu emrine uymaz ve yardımda bulunmazsa, karşılaşacağı tepki, bu emri zorla yerine getirmek şeklinde olur. Diğer bir deyişle, yoksulluk içinde bulunan üstsoy ve altsoy veya kardeş (nafaka alacaklısı) , devlet’ten bu kimseyi (nafaka yükümlüsü) hukuk kuralının emrine uygun biçimde davranmaya, yani kendilerine yardımda bulunmaya zorlamasını talep ederler. Bunu sağlayacak olan da, devlet’in yargı organıdır. Yargı organı (mahkeme) nafaka yükümlüsü dediğimiz bu kişiye, yoksulluk içinde bulunan anasına, babasına veya kardeşine kararlaştırılmış olduğu şekilde yardımda bulunmasını emreder. Nafaka yükümlüsü mahkemenin bu emrine de uymayarak kararlaştırılmış olan yardımı yapmazsa, (nafakayı ödeyemezse) bu kez devlet ondan bunu cebrî icra yoluyla zorla alarak nafaka alacaklısına verir.
Bir kimsenin başka bir kimseyi öldürmemesi, onun malını çalmaması, şeref ve haysiyetine haksız saldırılarda bulunmaması, din ve ahlak kurallarının emirlerindendir. Bu emirlere uymayanlara, adam öldürenlere, hırsızlık yapanlara günahkar, ahlaksız deriz; onları lanetleriz, fakat toplum olarak başka bir tepki gösteremeyiz. Oysa, aynı davranışlar ve eylemler hukuk kuralları tarafından da yasaklanmış bulunuyorsa, bu takdirde yasağa uymayanların, adam öldürenlerin, hırsızlık yapanların karşılaşacakları tepki çok daha farklı olur. Nitekim, ceza hukuku kuralları başkalarını öldürmeyi, başkalarının malını çalmayı, başkalarına sövüp saymayı yasak etmişlerdir. Bu yasaklara aykırı davrananlar, onları hiçe sayanlar bir suç işlemiş olurlar ve bu eylemler için önceden kanunla belirlenmiş bulunan maddi yaptırımlarla karşılaşırlar, yani cezaya çarptırılırlar. Hatta bu ceza onların hayatlarını kaybetmeleri sonucuna kadar gidebiliyordu. Nitekim kaldırılmadan önce ölüm (idam) cezasında durum böyle idi. İşte, yukarıda belirttiğimiz iki örnek, hukuk kurallarının sosyal hayattaki ilişkilerin gereği gibi, tam anlamıyla etkin biçimde düzenlenmesinde oynadığı rolü açık ve seçik bir biçimde göstermektedir. Gerçekten hukuk, toplum hayatında barış ve huzurun, düzen ve güvenliğin sağlanması bakımından gerekli, hem de çok gerekli bir olgudur. Yaşamak için havaya ne derece muhtaç bulunuyorsak, toplum hayatındaki ilişkilerimizde hukuka da o derece ihtiyacımız vardır.


ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
ShInUp - avatarı
ShInUp
Ziyaretçi
25 Nisan 2013       Mesaj #3
ShInUp - avatarı
Ziyaretçi
sosyal hayat dışarıda yani sosyal ortamda etkinlik yapmaktır
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Temmuz 2013       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
ShInUp adlı kullanıcıdan alıntı

sosyal hayat dışarıda yani sosyal ortamda etkinlik yapmaktır

Dinin sosyal hayatı tanzim de yetersizliğini ifade etmek için, İslamın insan ve hayat tanımını doğru yapmak gerekir.
Kendinizce bir önermede bulunuyor ve yine kendi yetersiz din bilginizle önermenizi ispata çalışıyorsunuz.
Bu metot bilimsel açıdan doğru bir yaklaşım değildir.
Burada temel yanlışınız,İslam dininin sizin ifade ettiğiniz gibi kurallarını ihmal eden veya sorumluluklarını yerine getirmeyen mensuplarını ( müslüman olmayanı zaten sorumlu tutmaz) sadece ahirette cezalandıracağına dair ön kabulünüzdür.
Her ihlal ve günahın (özellikle toplumu ilgilendiren mevzuularda) dünyada da bir tanımlanmış yaptırımı mutlaka tanımlanmıştır.
Ama laik devlet yapısı ve seküler mantıkla bakan bir insan yaklaşımıyla bu gerçeğin anlaşılması ve tatbikinin yapılamayacağının ifade edilmesi de ayrıca bir realitedir. Çünkü, her sistem kendi ortamı ve bütünlüğü içinde bir anlam ifade eder.
Adı müslüman tadı ingiliz olan bir insana hangi islami esas çerçevesinde yaptırım uygulayacaksınız ki.
Müslüman insan, Şahadet kelimesiyle Allaha söz vermiş, hayatının hiç bir kesitinde "Allaha rağmenliği" reddeden insandır. Bu nedenle günümüz seküler anlayışıyla İslamı değerlendirmeye kalkmamak lazımdır. Yoksa, geride İslama rağmen müslümanlık iddiamız kalır.
Heulwen - avatarı
Heulwen
VIP VIP Üye
21 Eylül 2013       Mesaj #5
Heulwen - avatarı
VIP VIP Üye
Sosyal Hayat Tanımı
MsXLabs.Org

  • İnsanın toplum içindeki yaşama biçimi, sosyal yaşam.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ekim 2013       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
merhaba bu gün bilgisayar dersinde sosyal hayatı işledik öğretmen araştırma yapmamamızı istedi yardım edermisiniz ?

Benzer Konular

6 Mayıs 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
22 Mayıs 2012 / Misafir Soru-Cevap
25 Aralık 2011 / CeLebRindaL Türk ve İslam Dünyası
15 Ağustos 2013 / esma Soru-Cevap
26 Nisan 2012 / Misafir Soru-Cevap