Arama

Şiddet Kavramları ve Toplumsal Etkileri

Güncelleme: 31 Temmuz 2007 Gösterim: 23.020 Cevap: 6
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
24 Mart 2007       Mesaj #1
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Aile İçi Şiddet
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Ad:  child-siddet.jpg
Gösterim: 3241
Boyut:  8.4 KB Ad:  tokat.jpg
Gösterim: 2946
Boyut:  6.8 KB

Aile içi şiddet , bir aile üyesinin; diğer üyesi veya eski üyesine karşı fiziksel ya da psikolojik olarak hükmetme ya da zarar vermesidir.

Fiziksel istismar ve çocuk istismarı; aile içi şiddetinin de bir parçası olabilir. Ancak çocuklara karşı yapılan şiddet eylemleri, çocuk istismarı altında incelenir. Her ne kadar göz ardı edilse de; fiziksel ve cinsel şiddet istismarlarının %90'ı aile bireyleri tarafından yapılmaktadır.

Yurt dışında; ve Türkiye'de Aile içi şiddet'e bakış açısı oldukça değişiktir. Bir çok toplum ve dini inanışlar arasında da farklılıklar bulunmaktadır.

Diğer ülkelerdeki aile içi şiddet'e karşı tutum
Amerika Birleşik Devletleri'nde aile içi şiddet'de mağdur %35 oranında erkektir; ancak büyük bir çoğunluğu eşikayette bulunmazlar. İngiltere'de ise bu rakkam %16.6 civarındadır. Amerika'da mahkemeye intikal etmiş şiddet eylemlerin %95'i kadınlara karşıdır.

Bir çok modern toplumda; aile içi şiddet fiziksel seviyede ise kriminal bir suç olarak değerlendirilir. Ekonomiksel, duygusal, zihinsel, sosyal ve ruhani baskıların karşılğı olarak da yüksek tazminat bedelleri ödemeye mahkum edilirler.

1992'de Avrupa Birliği'nde yapılan araştırmaya göre; her 4 katından 1'i hayatları süresince en az bir kez aile içi şiddetle karşılaştığını söylemiştir.

Türkiye'de aile içi şiddet'e karşı tutum
Avrupa Birliği standartlarına göre her 7500 kadına bir sığınma evi kurulması mecbur tutulmuşken; Türkiye'de toplam dokuz kadın sığınma evi vardır. Bu da ortalama 3 milyon kadına bir sığınma evinin düştüğünü gösterir. SODEV araştırmasına göre; mevcut sığınma evleri de güç koşullar altında çalışmaktadır. Belediyeler ise; açılan bir çok sığınma evini kapatmıştır.

Bu vesile ile Türk Kadınlar Birliği, Türk Anneler Derneği, Çağdaş Eğitim Vakfı, AÇEV, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, Türkiye Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı, Roteryenler, Lions ve Soroptimistler gibi dernekler kendi özverileriyle Türkiye'de mağdur kadınlara yardım etmeye çalışmaktadır.

T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun 1995'de yaptığı araştırma doğrultunda; aile içi şiddete uğrayanların %80'i yapacak fazla bir şey olmayacağına inanır. İlkkaracan'ın 2000 yılında yaptığı araştırmaya göre de; Türkiye'nin doğu ve güneydoğu'sunda kadınların %50.8'sinin rızaları olmadan evlendirildiğini söylemiştir.

4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun
14 Ocak1998 tarihinde kabul edilen 4320 sayılı kanun aile içi şiddete karşı ülkemizde aile şiddeti mağdurları için yazılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk 75 yılında ise benzeri bir kanun varolmamıştır, mevcut olan kanun da aile şiddeti mağdurları tarafından genelde bilinmemektedir.

Bu kanuna göre; aile şiddetinde mağdur olanın Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmesi ve Sulh Hukuk Hakimi'nin kabulu doğrultusunda kusurlu eş hakkında kanunumuza göre sırasıyla şu işlemlere başvurulur:
  • Diğer eşe veya çocuklara veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,
  • Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer eşe ve varsa çocuklara tahsisi ile diğer eş ve çocukların oturmakta olduğu eve veya iş yerlerine yaklaşmaması,
  • Diğer eşin, çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,
  • Diğer eşi, çocukları veya aynı çatı altında yaşan aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,
  • Varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi,
  • Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konutta bu maddeleri kullanmaması.
Aile içi şiddeti mağduru 6 ay daha eşiyle beraber yaşaması önerilir, ve bu 6 içerisinde durum değişmezse tutuklanacağı eşine iletilir.

Ancak; eşin şiddeti tekrarlaması halinde, mağdur tekrar Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurur; ve Sulh Ceza Mahkemesi'nce kamu davası açılır. Bu durumda da eş 3 ila 6 ay arasında hapis cezası ile cezalandırılır, 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu'na göre de; çoğu zaman bu suç para cezasına çevirilir.

İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi; mevcut kadınların aile içi şiddeti mağdurlarını korumadığını; aksine ölümlerine sebebiyet verecek şekilde uluslarası standartlardan uzak olduğunu iletmiş; bir çok kez kanunun geliştirilmesi ve değişmesi için başvurularda bulunmuştur.

Benzeri girişimlerde bulunan İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi ise; baro tarafından kapatılmıştır.

Avrupa Birliği ile uyum süreci içerisinde; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu yardımı ile aile içi şiddeti hakkında niteliksel ve niceliksel araştırmalar yapılacaktır ve Ulusal Eylem Planı geliştirilecektir. Bu proje; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile yapılacak ve Kasım 2006'da başlaması öngörülmektedir. 4320 sayılı kanun ile sonuçlanan son Başbakanlık araştırması 1995 yılında yapılmıştır.

Aile içi şiddet şekilleri
Aile içi şiddeti 4 ana başlık altında toplayabiliriz.

Fiziksel şiddet
  • Direk fiziksel temas; istenilmeyen fiziksel kontaktan, tecavüze ve öldürmeye kadar yapılan şiddet eylemleri.
  • Direk olmayan fiziksel temas; eşyaların yokedilmesi, bir eşyanın mağdur olan kişiye bir eşya fırlatması, hayvanlarına zarar verme.
  • Aile içi ensest ilişkide bulunulması.
Zihinsel/Duygusal şiddet
  • Mağdurun kendisine, veyahutta çocuklarına karşı ölüm ya da zarar verme tehdidinde bulunulması.
  • Mağdura küfredilmesi, tehdit edilmesi, aşağılanması, ve küçük düşürülmesi.
  • Sözlü olmayan tehditler, mimikler, ima edilmeler, ve vüdutsal göstergeler.
Ekonomiksel/Sosyal kötüye kullanma
  • Mağudurun maddi varlığını kontrol edilmesi, mağdurun arkadaşlarını ve akrabalarını görmesini engellemesi, aktif olarak mağdurun sosyal ilişkilerini kontrol etmesi ve sosyal yaşamdan mağduru izole etmesi.
Ruhani kötüye kullanma
  • Mağdurun dini inanışı ve davranışı hakkında baskı uygulanması.
  • Mağdurun dini toplantılarına katılmasını engelleme ya katılmaya zorlanması.
  • Mağdurun dini ile dalga geçme.
Aile içi şiddetin sebepleri
Aile içi şiddet, başlıca üç başlık altında incelenir. Sosyal, Psikolojik ve Biyolojik olarak da incelenebilecek bu kategoriler; tam açıklaması ile Fakirlik (Sosyal), Güç ve Kontrol isteği(Psikolojik), ve Biyolojik (Alkol ve Uyuşturucu) başlıklarında incelenebilir.

Fakirlik
  • Ekonomiksel güçlük çeken ailelerde, diğer ailelere nazaran çok daha fazla aile içi şiddeti gerçekleşmektedir.
  • Fakirliğin getirdiği sosyoekonomik sorunlar doğrultusunda; birey tepkisini ailesine karşı göstermektedir.
Güç ve Kontrol
  • Toplumsal bakış açısı doğrultusunda, erkeğin egemen olmasını öngören toplumların alışkanlıklarında ve geleneklerinde kadınlar mağdur durumdadır. Bunun dini ve kültürel boyutları da mevcuttur; ancak erkeğin aile reisi görevini üstlenmesi ve bunu hor görmesidir.
  • Aile içerisinde her bireyin eşit görevlere dağılmaması ve güç sahibi olanların mantıksal olarak bunu kaldıramaması.
Alkol ve Uyuşturucu
  • Uluslarası araştırmalar doğrultusunda; alkolik ve uyuşturucu bağımlısı olan bireylerin %25'e yakını aile içinde şiddet uygulamaktadır.
  • Bazı kurumlar tüm kötü alışkanlıkları (kumar vb.) bu kategori içerisine ekler.

NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
24 Mart 2007       Mesaj #2
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  gewalt.jpg
Gösterim: 2852
Boyut:  33.2 KB

Şiddet, temel dürtü ve varoluş gereği savunma veya karşı savunma harici daha çok insanlarda ve topluluk halinde yaşayan hayvanlarda grup içi otorite sağlamak için diğerinin varlığını tehdit unsuru görmek ve onu bu konuda denemek daha doğrusu sindirmek için karşı tarafa uygulanılan zarar vermeye yönelik psikolojik davranış türüdür.
Sponsorlu Bağlantılar

Tanım ve örnekler
Toplumumuzda sıkça baş vurulan bir hareket tarzı olan şiddeti tanımlamak gerekirse. Şiddet : Uygulayıcısı tarafından bilinçli olarak karşıdaki kişiye yada kişilere, kurum yada kuruluşlara hatta canlı diğer varlıklara ( bitki örtüsü,hayvanlar, yaşam kaynakları vb.) çeşitli amaçlar adına çıkar elde etmek, onlara karşı üstünlük yada hakimiyet kurmak,istenilen hal ve hareketlerin elde edilmesini sağlamak,imtiyaz yada ayrıcalık sağlamak, saygınlık yada sevgi kazanmak, kısacası maddi ve manevi çıkar ve menfaatlerin elde edilmesini sağlamak amacı ile fiziksel,sözlü,psikolojik yada işaretler yardımı ile uygulanan kişi yada kişilerin, kurum yada kuruluşların hatta canlı diğer varlıkların ( bitki örtüsü,hayvanlar, yaşam kaynakları vb.) yaşam,özgürlük, irade, istek, hak ve sağlıklarına zarar verici, bu hakları ortadan kaldıran yada geçici süre ile bunların ortadan kaldırılmasını sağlayan hal ve hareketlerin tümüne şiddet denilebilir.

Örnek vermek gerekirse, evli bir çiftin, kocanın karısına, kadının kocasına aile içi yada dışı problemlerden ötürü fiziksel şiddet uygulaması ( dayak,itmek,çimdiklemek vb.) olabileceği gibi gene aralarında olan anlaşmazlıklardan doğan problemlerden ötürü aşağılama, küfür etme, hakaret etme gibi sözlü şiddet de görülebilir.Yine aynı çift arasında problemlerden ötürü dargınlık ve elerin bir birine surat asması da psikolojik şiddet’e örnek gösterilebilir.

İşaretler ile yapılan şiddet içinde verilebilecek örnekler şunlar olabilir; iki yada daha çok arkadaş arasında çıkan problemlerden ötürü bireylerin bir birlerine çeşitli el kol hareketlerinde bulunması yada ebeveyn ile evlat arasında çıkan bir anlaşmazlıktan ötürü ebeveyn’in evladına söz yada fiziksel bir hareketten ziyade sadece elini kaldırması ve tehdit kar bir bakış ile bunu desteklemesi de şiddet olarak sayıla bilir. Bu örnek de psikolojik şiddet ile işaretler ile yapılan şiddet bir arada bulunmakta dır.

Tanımımızda belirttiğimiz üzere sadece insanlar arasında olmayan şiddet canlı diğer varlıklar ve kuruluşlara karşıda yapıla bilmektedir.

Örnek vermek gerekirse ; Pikniğe çıkan bir ailenin bireylerinin etrafda ki doğa örtüsüne zarar verici hal ve hareketlerde bulunması fiziksel şiddetin canlı diğer varlıklara olan modeli olarak örneklendirilebilir. Sözel şiddet de ise bir evcil hayvan sahibinin, bu evcil hayvanımız bir köpek olsun, eğitim vermek, yaptığı bir hareketi yanlış olduğundan cezalandırmak, yada sahibinin kim olduğunu kime itaat etmesi gerektiğini öğretmek amacı ile sözel olarak yüksek sesle komutlar yada azarlamalarda bulunması örnek teşkil edebilir. Aynı örneğimizde fiziksel şiddet de uygulanabilir. İşaretsel olarak hayvanlara şiddet uygulamak pek tabi mümkündür. Belli hareketlerde dayağa maruz kalan hayvan birkaç tekrardan sonra bir takım el kol hareketlerinin ona yine dayak atılacağını anımsatması ve o hareketleri görmesi ile çeşitli tedirginlik yada bulunduğu yerden kaçma eğilimi göstermesi buna örnek olabilir. Psikolojik şiddet de yapılan bilimsel deneylerde canlı diğer varlıklara uygulanabildiğini göstermiştir. Sürekli aynı kişi tarafından şiddete maruz kalan evcil hayvanımız bundan sonraki diğer kendisine sürekli şiddet uygulayan kişiyi gördüğünde psikolojik olarak tedirginlik ve kaçma eğilimi gösterebilir. İşaretsel şiddet örneğindeki durumda da evcil hayvanımız aynı zamanda psikolojik şiddete de maruz kalmakdadır.

Bir kurum yada kuruluşun,kişi yada kişiler hatta diğer kurum yada kuruluşlar tarafından da şiddete maruz kalabileceğini tanımımızda belirtmiştik.Bu konuda da örnek vermek gerekirse ; iki rakip firma arasındaki rekabetten ötürü firmaların bir birlerini karalayıcı yada engelleyici hal ve hareketleri buna örnek teşkil etmektedir. Bir firmanın televizyon reklamlarında firmanın ülkenin en iyi ürününü çıkarmasının lanse edilmesi diğer firmalara uygulanan şiddet olarak nitelendirilebilir yada bir ürünün emsallerinden daha kaliteli olduğunun iddia edilmesi ve diğer ürünlerin işe yaramaz olduğunun dikte edilmesi de kurum yada kuruluşların bir birlerine şiddet uyguladığının örneği olabilmektedir. Amaç bu reklam yada tanıtımlarla pazar payının yükseltilmesi yani üstünlük elde edilmesi değimlidir? Aynı kurum ve kuruluşlardan maddi çıkar sağlamak amacı ile kişi yada kişiler tarafından tazminat davalarının açılması, çeşitli görüş yada düşüncelerin eğilimi içerisinde kurum yada kuruluşlara karşı protesto yapılması kişi yada kişilerin kurum yada kuruluşlara uyguladığı şiddet olarak nitelendirilebilir.

Kitle iletişim araçlarında gösterilen programların bireylere ve topluma çeşitli menfi durumların elde edilmesi adına bir takım görsel ve sözel şiddet hareketlerini uygulamaları.İzleyici kitlesine, çeşitli programlarla ürün yada üretici kuruluşların tanıtılması daha fazla Pazar payının elde edilmesi amacı ile ısrar ve sürekli tekrara dayalı olarak yönlendirici bilgi içeriği sunulması da kurum ve kuruluşların, kişi yada kişilere şiddet uygulaya bileceğine örnek olabilmektedir.

Genel olarak baktığımızda ve örnekleri detaylandırarak çoğalttığımızda , şiddet; kişi yada kişilerin,kurum yada kuruluşların bir birlerine yada yaşanılan doğa,hayvanlar ve diğer yaşam koşullarına karşı uyguladıkları bilinçli olarak yapılan çeşitli amaçlar adına çıkar elde etmek, onlara karşı üstünlük yada hakimiyet kurmak,istenilen hal ve hareketlerin elde edilmesini sağlamak,imtiyaz yada ayrıcalık sağlamak, saygınlık yada sevgi kazanmak, kısacası maddi ve manevi çıkar ve menfaatlerin elde edilmesini sağlamak amacını güden davranışların tümüdür demek doğru olabilir.
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
24 Mart 2007       Mesaj #3
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Kişilerin beslenme ve bakım gereksinimlerini karşılayan, güven duygusu veren, beden ve akıl sağlığını koruyan ve geliştiren bir birim olması gereken aile, çoğu kez, her çeşit şiddetin beslendiği ve uygulandığı tek odak olmaktadır. Aile dışında gerçekleşen şiddet için toplum sorumlu tutulurken, aile içinde oluşan şiddet gizli kalmakta, özel hayat olarak kabul edilmekte, çoğu kez de olağan ve yasal olarak karşılanmaktadır. Aile içi şiddet ile ilgili olarak gelişen kamuoyu bilinci ise çok değişkendir. Böyle bir şiddetin varlığına inanmama ve inkar etme şeklinde görüşler olabildiği gibi, bu tür bir şiddeti onaylayan görüşler de olabilmektedir.

Şiddet , insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine, yaralanmasına ve sakat kalmalarına neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümüdür.

Aile içi şiddet ise bu tür bir hareketin aile içinde gerçekleşmesi durumunu ifade eder.
Aile içi şiddet büyük bir oranla kadına ve çocuklara yöneliktir ve bu şiddeti gerçekleştiren kişi de erkektir. Psikiyatrik hastalar tarafından bildirilen fiziksel ve cinsel şiddet eylemlerinin % 90’ı aile bireyleri tarafından yapılmıştır.

Çocuğun ruhsal ve bedensel bütünlüğünü bozucu davranışların tümü ise çocuk istismarı olarak tanımlanmaktadır. Bu alanda sık kullanılan diğer bir kavram ise çocuk ihmalidir. Bu ise, ana ve babaların çocukların bakım, beslenme, barınma, ısınma, giyinme, sağlık ve eğitim ile ilgili gereksinimlerini karşılama gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamamaları veya bu konularda hatalı tutum sergileyip, çağdaş bilgileri kullanmamaları anlamındadır.

ŞİDDETİN NEDENLERİ

Şiddet nedenleri çok çeşitli ve karmaşıktır. Kolay anlaşılabilmesi açısından genel anlamıyla şiddetin, özel anlamıyla ise aile içi şiddetin nedenlerini, biyolojik nedenler, psikolojik nedenler ve sosyal nedenler olmak üzere üç ana başlık altında toplamak mümkündür.
1-Aile İçi Şiddetin Biyolojik Nedenleri:
Biyolojik nedenler arasında, erkeklik hormonlarının etkisi, şizofreni, paranoid şizofreni gibi bazı akıl hastalıkları ile antisosyal kişilik bozukluğu gibi bazı ruhsal bozukluklar sayılabilir. Saldırgan yani şiddeti uygulayan aile bireylerinin büyük oranlarda erkek oluşu ve bu saldırgan davranışların ilerleyen yaşla birlikte azalmaya başlaması, erkeklik hormonlarının şiddet davranışında etkili olduğunu düşündürmektedir. Hezeyanlar, hallüsinasyonlar (gerçekte var olmayan şeyleri görme, duyma veya kokusunu alma), gerçeklikten uzaklaşma, duygusal cevapların kaybı, sosyal ilişkilerin bozulması gibi belirtilerle ortaya çıkan şizofreni ve bunun özel bir çeşidi olan şüphe, kıskançlık, kendini beğenmişlik gibi duyguların ön plana çıktığı paranoid şizofreni diye adlandırılan akıl hastalıkları da biyolojik nedenler arasındadır. Sorumsuz, tepkici ve düşüncesiz hareket etme, vicdansızca ve suç niteliğinde davranışlar gösterme ve bunlardan hoşlanma biçimindeki tutumların görüldüğü antisosyal kişilik bozuklukları da şiddetin biyolojik nedenlerindendir.
2-Aile İçi Şiddetin Psikolojik Nedenleri:
Sürekli olarak, aile içi şiddete maruz kalan yani eşlerinden dayak yiyen kadınlar, böyle olmayı seçmemişlerdir. Şiddet uygulayan çoğu eş, aile birliğinin ilk dönemlerinde bunu uygulamaz. Ne zaman arada derin ruhsal bağlar kurulmaya başlar, işte o zaman şiddet eğilimleri kendini gösterir. İlk şiddet atağı, şiddete uğrayan eş için bir sürpriz olur ve hiç bir şekilde şiddet eğilimi olarak yorumlanmaz. Ancak gerçek, şiddetin doğasının zaman içinde artmaya meyilli olduğudur. İlk yaralanmalar hafif ve önemsiz olarak kabul edilir ve şiddete uğrayan eş, şiddeti uygulayan eşin kendisine zarar verme kastı taşımadığına inanır. Eşine karşı duygularında önemli bir değişiklik olmaz. Ancak şiddetin boyutu ilerlediğinde, şiddete uğrayan eşin duygusal bağı giderek zayıflar, fakat eşini terk etmesi durumunda daha büyük bir şiddet atağı ile karşılaşma korkusu artar. Buna sosyal kurumlardan destek alamama endişesi de eklenince, şiddete maruz kalan eş, yıkıcı bir evlilik tuzağı içinde kendisini hapsedilmiş bulur. Şiddeti uygulayan kişiler, uyguladıkları bu şiddet karşısında elde edecekleri kazancın, şiddetin maliyetinden daha fazla olduğunu düşünürlerse, şiddeti uygulamaya devam ederler.Erkekler niçin kadınları döverler? Çünkü bunu yapabilirler.... Erkekler için eşlerini dövmenin kazançları; duygusal baskıları ortadan kaldırmak, hayal kırıklıkları için bir çıkış yolu bulmak ve kendi isteklerinin gerçekleşmesini garanti altına almaktır. Buna karşılık maliyet oldukça düşüktür. Çünkü: Kadınlar gerek fiziksel, gerekse ekonomik açıdan yetersiz olduklarından buna karşı koyamazlar, toplum bu olguya aile içi özel mesele gözüyle bakar ve koruyucu toplumsal örgütlerin çabası sınırlıdır. Şiddeti uygulayan kişinin karşılaşabileceği en ciddi maliyet , eşin boşanma yoluyla kaybedilmesidir ki, bu da çoğu kez , şiddet uygulanmasının arttırılması yolu ile kontrol altına alınır.
3- Aile İçi Şiddetin Sosyal Nedenleri:
Şiddet uygulama, öğrenilebilen bir davranıştır. En önemli öğrenme kaynağı ise, şiddeti uygulayan kişinin kendi ailesidir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı bir ortamda yetişenlerin, şiddet gösterme eğilimine sahip oldukları gösterilmiştir. Ayrıca şiddetin, toplum tarafından paylaşılan bir değer yargısı olarak kabul edilmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılması da sosyal bir neden olarak kabul edilmektedir. Toplumların sahip oldukları iletişim becerilerinin yetersizliği, duygu ve düşüncelerin kışkırtıcı biçimlerde ifade edilmesi alışkanlığı, bilinçsizce yapılan suçlamalar, hatalı namus ve ahlak anlayışları da şiddetin sosyal nedenleri arasında sayılabilir. Yoksulluk, hayat karşısında şanssız olmak, beklentilerin ve kazanılmış niteliklerin yoksunluğu gibi sosyo-ekonomik baskı unsurları da şiddet uygulamasına neden olabilir. Alkol ve madde bağımlılığı olan kişiler ise gerek bu sosyal faktörlerin gerekse kullandıkları bağımlılık yaratan maddelerin neden olduğu ruhsal etkiler sonucunda şiddet uygulamaya daha çok yatkındırlar.

ÇOCUK İSTİSMARININ NEDENLERİ

Son otuz yılda, çocuk istismarı konusu gerek tıbbi gerekse toplumsal açıdan giderek önem kazanmaktadır. Çocuk ölümlerinin ve hastalıklarının bir nedeni olarak, kurbanları açısından son derecede yıkıcı sonuçlarıyla ve hatta sonraki nesiller için bile kalıcı izler bırakan özellikleriyle çocuk istismarı önemli bir sosyal sorundur. Bu konunun yeterince bildirilmemesi, tanı konulmasındaki güçlükler, inkar edilmesi ve gizli kalması ise önemini daha da arttırmaktadır.Çocuklarını istismar eden anne ve babaların kendine güvenmeyen, ana-baba olmayı kabullenememiş, kendi çocukluklarında benzer bir durumla karşılaşmış kişiler oldukları saptanmıştır. Öte yandan çocuk gelişimi ve eğitimi konularında gerçek dışı bilgilere ve beklentilere sahip, kendi dürtülerini kolaylıkla denetim alamayan , karşılanmamış bağımlılık gereksinimleri olan ve alışkanlık yapıcı madde bağımlısı kişilerin de çocuk istismarına yatkın oldukları gözlenmiştir. İzolasyon ( tek başına kalma, yalnız bırakılma), baskı ve zorlanmalar ve şiddetin kuşaktan kuşağa geçen bir değer yargısı olarak toplum tarafından benimsenmiş olması da çocuk istismarının nedenleri arasında sayılmaktadır. Öte yandan , olaya kurbanlar açısından bakıldığında, düşük doğum ağırlığı ( doğum kilosunun 2500 gr’ın altında oluşu) ile doğan, vaktinden önce doğan, kalıtsal veya süreğen bir hastalığı olan, istenmeyen bir gebelik sonucunda doğan, gayrı meşru olarak dünyaya gelen çocukların ve ikizlerin daha çok istismar edildikleri görülmektedir.

AİLE İÇİ ŞİDDETİN TİPLERİ
Aile içi şiddet, uygulanışı ve şiddetin uygulandığı kişiler dikkate alındığında farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Uygulanışına göre : Fiziksel, duygusal (psikolojik) ve ekonomik şiddetten söz edilebilir.
1- Fiziksel Şiddet
Aile içi şiddetin en sık olarak uygulanan biçimidir. Sarsma, hırpalama, tokat atma, dayak atma, bireye cisimler atma, duvarlara vurma, saçından tutup yerlerde sürükleme, itme, sopa ve odun ile dövme, ellerini kollarını bağlama, zorla cinsel ilişkide bulunma, kesici delici aletlerle üzerine yürüme, ve bunları kullanarak kişiyi yaralama, ateşli silahlar kullanma, kişileri öldürme gibi durumlar fiziksel şiddet uygulamalarıdır.
2- Duygusal Şiddet
Kişiye bağırma, başkaları önünde küçük düşürme, gururunu incitme, kişiyi fiziksel şiddet uygulamakla tehdit etme, kişinin duygu ve düşüncelerini açıkça ifade özgürlüğünü elinden alma, kendi gibi düşünüp davranmaya zorlama, kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlama, kendi aile bireyleriyle veya arkadaşlarıyla iletişimin yasaklama, kişinin istediği gibi giyinme özgürlüğünü kısıtlama gibi fiziksel bir baskı olmaksızın uygulanan ve ruh sağlığını bozucu eylemlerin tümü duygusal şiddet kapsamındadır.
3- Ekonomik Şiddet
Kişilerin çalışma ve gelir sağlama özgürlüklerinin ellerinden alınması, mal alıp satmalarının engellenmesi, gelirlerine el konulması, gelir sağlamak üzere çalıştırılmaya zorlanması gibi eylemlerdir.
Aile içi şiddetin uygulandığı kişilere göre türleri ise, eşlere, çocuklara veya evdeki yaşlılara şiddet uygulanması biçiminde olabilir. Eşlere şiddet uygulanması bakımından erkeklerin, kadınlara şiddet uygulaması daha yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır.

ÇOCUK İSTİSMARININ TİPLERİ
Çocuk istismarı başlıca üç şekilde olmaktadır:
1-Fiziksel istismar: Çocuğun canının yakılması, hırpalanması, incitilmesi, dövülmesi, kesici delici aletler veya ateşli silahlar kullanılması ve bunların sonucunda yaralanması , sakat bırakılması veya öldürülmesidir.
2-Duygusal istismar: Tehdit, bağırma eylemleri, çocuğa karşı sevgi yokluğu olduğunun gösterilmesi gibi çocuğun duygusal gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek tüm davranışlardır.
3- Cinsel istismar: Bir yetişkinin cinsel duygu ve isteklerini doyurmak üzere çocuğu bir araç olarak kullanma girişiminde bulunması veya kullanmasıdır.

YAŞLILARA YÖNELİK ŞİDDET
TANIM, TÜRLER, NEDENLER:
Aile içi şiddete maruz kalma açısından risk altında olan diğer bir grup da yaşlılardır. Yaşlılara yönelik şiddetin belirgin bir sınıflanması olmamakla birlikte başlıca şu şekillerde görülmektedir:
1-Ekonomik şiddet: Yaşlılara ait paranın gasp edilmesi ve onun izni olmadan diğer aile bireyleri tarafından kullanılmasıdır.
2-Yaşlının eşyalarının gasp edilmesi: Yaşlıya ait malvarlıklarının onun rızası olmadan elinden alınması ve kullanılmasıdır
3-Duygusal (psikolojik) şiddet: Yaşlının sözle küçük düşürülmesi, haklarının yok sayılması, çeşitli olanaklardan yoksun bırakılmasıdır.
4-Fiziksel şiddet: Yaşlının dövülmesi, cinsel taciz veya tecavüze uğraması, aç bırakılması vb. durumlardır.

Yaşlılara yönelik en sık olarak uygulanan şiddet biçimi ise yaşlının ihmal edilmesidir. Bu yaşamak için başkalarının bakım ve yardımına ihtiyacı olan bir yaşlının bu yardımı alamaması ve kendi başına izole bir halde bırakılması anlamındadır. Passif bir eylem olan bu şiddet biçimi çok ciddi sonuçlar doğurabilir.
Yaşlılara yönelik şiddetin yaygınlığı hakkında güvenilir bilgiler ne yazık ki yoktur. ABD’de 0,5-2,5 milyon yaşlının bu değişik şiddet türlerine maruz kaldıkları tahmin edilmektedir. Bilişsel olarak kötü durumda olan yaşlıların daha çok şiddete maruz kaldıkları bilinmektedir.
Aile içinde yaşlılara uygulanan şiddetin nedeni diğer şiddet uygulanan kişilerde olduğuna benzer şekilde çok nedenlidir.

YAŞLILARA YÖNELİK ŞİDDETİ ARTTIRICI NEDENLER
Şu etmenler, şiddeti arttırıcı nedenler olarak saptanmıştır:
1-Yaşlının aile bireylerine aşırı bağımlı duruma gelmesi
2-Aile bağlarının zayıf veya kopuk oluşu
3-Ailede şiddet öyküsünün bulunması
4-Ekonomik yetersizlik
5-Yaşlıya bakan veya şiddet uygulayan kişinin psikolojik hastalığı
6-Toplumsal desteğin olmayışı
7-Yaşlının agressif fizik yapısı ve zedeleyici davranışları
8-Paylaşılmak zorunda kalınan yaşam şartları

ŞİDDET KURBANI OLAN YAŞLILARIN ve ŞİDDETİ UYGULAYANLARIN ÖZELLİKLERİ
Şiddet kurbanı olan yaşlıların tipik özelliği sağlıklarının kötü oluşu ve yaşamak için başkalarına muhtaç olmalarıdır. Şiddete maruz kalan yaşluılar arasında cinsiyet farkı yoktur. Ancak kadınlar, şiddetin fizik ve psikolojik etkilerden daha çok etkilenirler. Şiddeti uygulayan kişi ise genellikle yıllardan beri kendisine bakan bir akrabasıdır. Çoğu olguda, şiddeti uygulayan kişi, çaresiz ve tıkanmış olma hissiyle, büyük bir yük altında ezildiğini duyarak bu eylemi gerçekleştirdiğini söylemiştir. Öte yandan şiddeti uygulayanın yaşı, alkol kullanması ve yaşlı ile iletişiminin kötü olması da şiddeti arttırmaktadır.

ŞİDDET UYGULANAN YAŞLILARDAKİ BELİRTİLER
Diğer şiddet türlerinde olduğu gibi, sıyrıklar, kanamalar,kırıklar vb şekildeki fizik bulguların yanı sıra psikolojik bulgular da görülür. Yaşlı korkar, bu korku çoğunlukla bunamaya bağlı paranoya veya latent psikoz gibi değerlendirilebilir.

AİLE İÇİ ŞİDDET VE ÇOCUK İSTİSMARININ DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DEKİ DURUMU
Aile içi şiddet de, çocuk istismarı da evlerin dört duvarı arasında, gizli gizli yaşandığından, toplumun değer yargıları bunlara, aile meselesidir, karışılmaz gözüyle baktığından, bu olayları önleyici yasal yaptırımların yetersiz oluşundan, şiddete ve istismara uğrayan kişilerin utanma, korkma ve benzeri duygusal zorlanmalar nedeniyle bildirimde bulunmamalarından ve gerçekleri inkar etmelerinden, kurbanlarla ilk karşılaşan hekimlerin belirti ve bulguları iyi tanıyamamalarından dolayı , aile içi şiddet ve çocuk istismarı olguları yeterinde bilinememektedir. Dolayısıyla her iki olgunun da yaygınlığı hakkında kesin ve gerçekçi sayılar vermek olanaksızdır.Mevcut veriler, son yıllarda bu konunun önemini kavramış olan, yasal yaptırımları güçlü gelişmiş ülkelere aittir. Nitekim, 1987 yılında Avustralya’da yapılan bir çalışmada toplumun yarısının aile içi şiddete maruz kalmış bir kişiyi yakınen tanıdıklarını ortaya koymuştur. Benzer biçimde, Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bir çalışmada Amerikan ailelerinin yarısında aile içi şiddetin varlığı saptanmıştır. Her yıl iki milyon civarında Amerikalı kadının eşleri tarafından dövüldüğü tahmin edilmektedir. Gerçek ise bu sayının iki katıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde her on beş saniyede bir kadın dövülmekte ve her gün bu dövülen kadınlardan dördü yaşamını kaybetmektedir.Kenya’da yapılan bir araştırmada kadınların % 42’si kocaları tarafından düzenli olarak dövüldüklerini söylemiştir. Norveç’te kadın hastalıkları nedeniyle doktora giden kadınların %25’i eşleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz bırakıldıklarını ifade etmişlerdir. Dünya üzerinde aile içi şiddetin görülmediği ülke yok gibidir. Toplumların , ailenin bir bireyi olan kadınlara karşı uygulanan bu şiddeti tolere edebilmeleri artık mümkün değildir. Şiddet, sınır tanımadan, tüm ülkelerde, ister yoksul isterse zengin olsun, bütün evlerin kapılarının ardında gerçekleşmektedir. Hastahanelerin acil servisleri, dövülen bu kadınları her gün görmektedir. Sağlık personeli, dayağın yarattığı fiziksel ve ruhsal sorunları yakından tanımaktadır. Bütün bunlar karşısında sağlık personeli sessiz kalabilir mi? Sorumluluklarından kaçarak “benim işim değil, bırak polis halletsin!” diyebilir mi? Elbette ki hayır.
Çocuk istismarının dünyadaki yaygınlığı konusuna gelince, ne yazık ki bu durumun görülme sıklığını belirten sayısal veriler elimizde yoktur. Çünkü bu durumu saptayacak sağlam bir yöntem henüz geliştirilememiştir. Çocuk istismarının bir sonucu olarak ortaya çıkan hastalıklar, yaralanmalar ve sakatlıklar nedeniyle, sağlık kuruluşlarına olan başvurulardan sonra yapılan bildirimler ise, çocuk istismarının sadece çok küçük bir bölümünü yansıtmaktadır. Bu tür olguların sayısının giderek artması ise endişe vericidir. Çocukların fiziksel istismarı sonucunda meydana gelen ölümler, 1-4 yaşlar arasında oluşan çocuk ölümlerinin % 3’ünü oluşturmaktadır.
Türkiye’de aile içi şiddet olgusu ne kadardır? Eşlerinden veya ailenin diğer erkek bireylerinden dayak yiyen kadın sayısı nedir? Duygusal ve ekonomik şiddete maruz kalan kaç kadın vardır? Dövülen, duygusal veya cinsel istismara uğrayan çocukların sayısı nedir? İşte bu soruların kesin cevaplarını vermek çok zordur. Çünkü, bilmiyoruz. Çünkü bu konular yeterince araştırılmamış. Çünkü bu konular birer tabu olarak kabul ediliyor. Ama bize fikir verebilecek küçük çaplı çalışmalar da mevcuttur. Türk toplumunu, geleneksel olarak, özellikle ahlak ve namus gibi kavramlar söz konusu olduğunda aile içi şiddeti onaylayan bir toplum olduğunu biliyoruz. Hâttâ bu konuyla ilgili olarak ata sözlerimiz bile mevcut: “Kızını dövmeyen dizini döver” ya da “kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” gibi. Yine kitle iletişim araçlarında, namus uğruna işlenen cinayetleri , her gün görüyoruz. Bütün bu işaretler bize, toplumumuzda aile içi şiddetin yaygın olduğuna dair ipuçları veriyor. Ama bu olayların neredeyse tamamına yakını gizli kalıyor. “Kol kırılır yen içinde kalır” atasözünün bir gereği olarak, aile meselesi şeklinde kabul edilip, dışarıya yansıtılamıyor. Yansıtılmıyor çünkü şiddete maruz kalanlar yani kadınlarımız bu konuda hem güçsüz hem de bilinçsiz. Güçsüzler, çünkü ekonomik özgürlükleri yok, aile ve yakın çevre baskısı altındalar, çocuklarının ellerinden alınacağından endişe duyuyorlar ve kendilerini kurumsal olarak ve gerçek anlamda destekleyecek, koruyup gözetecek bir toplumsal örgüt ve hizmet mevcut değil. Bilinçsizler, çünkü yeterince eğitilmemişler. Bilgileri noksan, hayat görüşleri dar, yaşamlarını sadece kendi çevreleriyle kısıtlamışlar, başka yaşam biçimlerinin olabileceğini hayal bile edemiyorlar, şiddet olgusunu kabullenmiş ve “koca değil mi ? Hem döver hem sever” görüşünü benimsemişler. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalına çeşitli ruhsal sorunlar nedeniyle başvuran 140 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada, 80 kadının ( % 57,2) en az bir yıldan beridir eşinden dayak yediği, 30 kadının (%21,4) dayak olmaksızın duygusal şiddet ile karşılaştığı, 30 kadının (%21,4) ise aile içi şiddet ile ilgili olarak bir sorununun bulunmadığı saptanmıştır. Aynı araştırmada, kadınların fiziksel şiddete maruz kaldıklarını açıklayabilmek için geçen sürenin 2-7 yıl arasında değiştiği ve şiddetin yer aldığı ailelerde, erkeklerin eğitim düzeyinin düşük olduğu belirlenmiştir. T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun aile içi şiddet ile ilgili olarak yaptığı bir çalışmada her 100 ailenin 34’ünde kadına yönelik fiziksel şiddetin var olduğu ortaya konulmuştur. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Dayanışma Merkezine 1992-1995 yılları arasında başvuran 550 kadının % 84’ünün aile içi şiddete maruz kaldığı bildirilmiştir. Bursa il merkezinde, 2001 yılında, 506 kadını kapsayan bir araştırmada kadınların % 59’unun aile içi şiddete maruz kaldığı, şiddeti uygulayanların başında eşin geldiği ve bunu anne ve babanın izlediği, şiddete maruz kalanların % 14,5’ine fiziksel, % 33,6’sına duygusal, %45,5’ine de hem fiziksel hem de duygusal şiddetin birlikte uygulandığı saptanmıştır. Aynı araştırmada, eşlerin eğitim düzeylerinin yükselmesiyle birlikte şiddet uygulanmasının azaldığı ve erkeğin eğitim düzeyinin daha belirleyici olduğu, yani eğitim düzeyi yüksek olan erkeklerin daha az aile içi şiddet uyguladıkları, şiddet uygulanan kadınların % 44’ünün bu uygulamayı kabullendikleri ve şiddet uygulanan kadınların , şiddetin gerekçesi olarak en çok işaret ettikleri nedenin maddi sıkıntı olduğu belirlenmiştir.
Türkiye’de çocuk istismarı konusunda yapılan araştırmalarda ise %78 ile duygusal istismarın baş sırada olduğu görülmektedir. Fiziksel istismar (%24) ve cinsel istismar (%9) daha az olarak görülmektedir. Çocukların ucuz işgücü olarak kullanılmaları yoluyla istismar edilmelerinin de Türkiye’de yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Yasal düzenlemeler, 15 yaşın altındakilerin çalışmasını öngörmese de, gerçekte bu yasaların çiğnendiğini hepimiz biliyoruz. Meslek öğrensin, eli iş tutsun, eve katkısı olsun, adam olsun, gerekçeleriyle bu çocuklar, eğitim alma haklarından yoksun bırakılmakta, okula devam etmeleri gerekirken, sağlıkları üzerinde olumsuz etkileri olan ortamlarda, hiç bir sosyal ve yasal güvence olmaksızın çalıştırılmaktadır. Bunların sayıları on binlercedir. Tarım kesiminde, ücretsiz aile işçisi durumunda olanların sayısı ise tam olarak bilinememektedir. Türkiye’de 1980-1982 yılları arasında sekiz ilde yapılan bir araştırmada, 4-12 yaşları arasındaki 16.000 çocuğun , fiziksel ve duygusal açıdan istismar edilip edilmediği incelenmiştir.Kız çocuklarının % 34,6’sının, erkek çocuklarının ise % 32,5’inin ihmal ve istismar kurbanı oldukları saptanmıştır. Eğitimsiz ebeveynlerin %40’ı çocuklarını istismar ederken, eğitim düzeyi yüksek ebeveynlerde bu oran % 17’ye kadar düşmektedir. Çocukların istismar edilmeleriyle, çocukların disiplin altına alınması arasındaki sınırı çok dikkatli belirlemek gerekir. Ama dilimize yerleşmiş olan “eti senin, kemiği benim” , “öğretmenin vurduğu yerde, gül biter” tarzı deyişler, Türk toplumu olarak bizlerin bu ince çizgiyi iyi saptayamadığımızın açık bir ifadesidir.

AİLE İÇİ ŞİDDET VE ÇOCUK İSTİSMARININ ETKİLERİ

Aile içi şiddet ve çocuk istismarının hem kurban hem de uygulayan üzerinde çok çeşitli etkileri olabilir. Bu etkiler kurban açısından daha önemli ve ciddidir. Kurban üzerindeki etkileri, bedensel, ruhsal ve sosyal etkiler olarak üçe ayırmak incelememizi kolaylaştıracaktır.

1- Bedensel Etkiler
Daha çok fiziksel şiddetin ve fiziksel istismarın uygulanması durumlarında görülür. Vücudun çeşitli kesimlerinde oluşan yara, bereler, morluklar, şişmeler, sıyrıklar, kesiler, kanamalar, yanıklar, kırıklar, göz ve beyin hasarları, iç organ yaralanmaları, bütün bunların sonucunda gelişen çeşitli hastalıklar, kalıcı sakatlanmalar ve nihayet ölüm meydana gelmesi bedensel etkiler olarak sayılabilir. Çocuklarda görülen önemli bir etki de, büyüme ve gelişme geriliğidir. Fiziksel şiddet, cinsel alana yönelikse, cinsel organlarla ve hastalıklarla ilgili bedensel etkiler de ortaya çıkar.
2 - Ruhsal Etkiler
Aile içi şiddet ve çocuk istismarının neden olduğu ruhsal etkiler, bedensel etkilere göre daha önemlidir. Çünkü bedensel etkiler bir süre sonra tedavi edilir ve ortadan kaldırılabilirler. Ancak ruhsal etkilerin , hem tedavisi zordur hem de ruhsal etkiler uzun sürelidir, çoğu kez yaşam boyu devam eder. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların psikolojik bozukluklar geliştirme açısından daha büyük tehlike altında oldukları bilinmektedir. Aile içi şiddete uğrayan kadınların ilk şok ve inkar dönemini atlattıktan sonra , şiddete şiddet ile karşılık verme ve daha sonra da depresyon ve kendini suçlama tutumu takındıkları gözlenmektedir. Dövülen kadınlar bu dönemde çaresizliği öğrenmektedirler. Bilişsel bozukluklar, kendini küçük ve önemsiz görme, sosyal hayattan uzaklaşma, kendine karşı duyduğu güveni ve saygıyı kaybetme gibi etkiler görülmektedir. Cinsel bakımdan fiziksel şiddete uğrayanlarda oluşan etkiler ise daha ciddidir. Depresyon, korku, çeşitli kişilik bozuklukları, alışkanlık yapıcı madde bağımlılığı olmaya yönelme, kendini suçlu hissedip utanma, kendi kendine zarar verme girişimlerinde bulunma ve intihar etme eğilimi bu kişilerde görülen ruhsal etkilerin en önemlileridir.
Çocuk istismarının ruhsal etkileri ise yetişkinlerinkine göre daha önemlidir. İstismar edilen çocuklar, güven duygularını kaybeder ve sevgisizliği öğrenirler. Çeşitli kişilik bozuklukları geliştirebilirler. Çeşitli psikiyatrik hastalıklara yakalanabilirler. Bu çocuklar yetişkin olduklarında, şiddete meyilli olurlar. Özgüvenleri düşük, iletişim kurabilme özellikleri olmayan, toplum tarafından onaylanmayan davranışları gösteren, suç işlemeye yatkın, madde bağımlısı, kendine zarar verici davranışlar geliştiren ve intihara eğilimi olan kişiler haline gelirler.
3-Sosyal Etkiler
Yukarıdaki bölümlerde, aile içi şiddet ve çocuk istismarının beden ve ruh sağlığı üzerindeki kötü etkilerini gördünüz. Bir toplumda bu tür şiddet ve istismar olayları yaygınsa, bu toplumun bireylerinin büyük bölümünün beden ve ruh sağlıkları bozuk demektir. Böyle bireylerden oluşan bir toplumun geleceği olabilir mi? Böyle bir toplumun çağdaş medeniyet düzeyini yakalaması ve insanlık adına yararlı katkılarda bulunması düşünülebilir mi? Elbette hayır. İşte, aile içi şiddet ve çocuk istismarının sosyal etkileri bu biçimde ortaya çıkar. Öte yandan, özellikle toplumumuz için önem taşıyan ve kurbanlar açısından oluşan diğer bir önemli sosyal etki de, namus uğruna aile içi şiddete maruz kalmış olan kadınların veya cinsel istismara uğrayan çocukların, toplum tarafından dışlanması, istenmemesi, bu kişilere, kirletilmiş, işe yaramaz gözüyle bakılması, bu kişilerin toplum içine kabul edilmeyerek yalnızlığa itilmeleridir. Bu da parmak basılması gereken önemli bir sosyal yaramızdır.
4- Aile İçi Şiddet veya Çocuk İstismarının, Uygulayanlar Üzerindeki Etkileri
Aile içi şiddet ve çocuk istismarının, bu şiddeti veya istismarı uygulayan kişiler, üzerinde de etkileri olur. Bu etkiler daha çok ruhsal ve sosyal etkiler olarak karşımıza çıkar. Karısına şiddet uygulayan bir erkek veya çocuğunu döven bir anne- baba, yaptığı bu işten utanır, kendi kendini suçlar, duygularını ve davranışlarını kontrol edemediği için cezalandırmaya çalışır, pişmanlık duyar, özgüvenini yitirebilir. Bu gibi kişiler pişmanlıklarını dile getirip, af dileseler de bir zaman sonra bütün bunları unutup, yeniden aynı eylemi gerçekleştirirler. O nedenle bu kişilerin mutlaka bir psikolojik tedaviye ve desteğe ihtiyaçları vardır.
Eğer toplum, aile içi şiddet ve çocuk istismarını onaylamayan bir tutum sergiliyorsa, şiddet uygulayan bu kişileri dışlayabilir, onları toplum dışına itebilir. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, İsveç, Norveç gibi gelişmiş ülkelerin çoğunda bu tür eylemlerin ciddi yasal yaptırımları vardır. Eşlerine fiziksel şiddet uygulayan erkekler hapis ile cezalandırılmakta, çocuklarını istismar eden ailelerden çocukların velayeti alınmakta ve çocukların bakımını ve yetiştirilmesini, kurumlar veya yetiştirici aileler üstlenmektedir.

AİLE İÇİ ŞİDDET VE ÇOCUK İSTİSMARINI ÖNLEMEK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Aile içi şiddet ve çocuk istismarını önlemek için, konu hakkında bireyleri, aileleri ve toplumu eğitim yolu ile bilgilendirip bilinçlendirmek gerekir. Kişiler, aileler ve sonuçta toplum, bu gibi olayları, aile meselesi ve olağan olarak görmekten vazgeçerse, aile içi şiddetin önüne geçilmiş olur. Genel olarak toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi de aile içi şiddetin azalmasında etkili olur. Ancak bu uzun soluklu bir girişimdir ve zamanı gerektirir. Şiddete eğilimli bireylere danışmanlık yapmak, bu kişilerin psikolojik olarak tedavi edilmelerini sağlamak da önleyici bir girişimdir. Ancak bu da, kişilerin bilinçli bir biçimde böyle bir desteği aramaları ve istemeleriyle ve konu ile ilgili olarak toplumsal örgütlerin varlığı ve etkin çalışmasıyla gerçekleşebilir. Şiddet öğrenilen bir davranıştır. Bu nedenle, kitle iletişim araçlarının, özellikle de en yaygın olarak kullanılan ve toplumu en etkileyici araç olan televizyonun şiddeti öğretici yayınları önlenmelidir. Televizyon, aile içi şiddetin ve çocuk istismarının zararlı etkilerini gösteren, bu konularda toplumu bilinçlendiren yayınlar ile , şiddeti önleyici bir yayın aracı olarak kullanılmalıdır. Konu ile ilgili olarak kesin, açık ve caydırıcı cezaları öngören özel yasal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Aile içi şiddete veya istismara uğramış kişileri destekleyen ve güvence altına alan bir sosyal güvenlik ve hizmet şemsiyesi kurulmuş olmalıdır. Türkiye’deki sosyal güvenlik ve hizmet kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar aile içi şiddet ve çocuk istismarının önlenmesi konusunda “Mor Çatı Sığınma Evleri” ve benzeri çalışmalar yapıyorlarsa da bu çalışmalar, gerek nitelik gerekse nicelik açısından son derecede yetersizdir. Aile içi şiddet ve çocuk istismarı ile ilgili başlıca yasal yaptırımlar ise Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanun hükümlerine dayalıdır. Bu yasaların hükümleri ise genel anlamlıdır. Oysa ki, caydırıcı ve daha etkili olabilmesi bakımından bu konunun, özel yasalarla ele alınıp, yeniden düzenlenmesi gerekir.

KAYNAKLAR

1- Arat N. Türkiye’de Kadın Olmak. Say Yayınları, İstanbul, 1995.
2- Tekeli Ş. Kadın Bakış Açısından Kadınlar. İletişim Yayınları, İstanbul, 1993
3- Göğüş Z. Kadınlar Olmadan Asla. Sabah Kitapları Türkiye’den Dizisi No: 9. Mısırlı Matbaacılık, İstanbul 1998.
4- Bilir Ş., Arı M., Dönmez N., Güneysu S. 4-12 Yaşları Arasında 16100 Çocukta, Örselenme Durumları ile İlgili Bir İnceleme. Çocuk İstismarı ve İhmali, Çocukların Kötü Muameleden Korunması I. Ulusal Kongresi 12-14 Haziran 1989 Kitabı, Ankara, 1991.
5- Ergin N., Bilgel N. Bursa İl Merkezinde Kadınlara Yönelik Şiddetle İlgili Durum Saptaması Araştırması. Hemşire ve Ebeler İçin Hemşire Dergisi. 51(1-2):12-16, 2001.
6- T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu. Aile İçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları. Ankara, 1995.
7- WHO. Psychosocial and Mental Health Aspects of Women’s Health. WHO, Geneva, 1993.
8- WHO. Women’s Health: Across Age and Frontier. WHO, Geneva, 1992.
Hausermann J., Vizard P. Violence Against Women: A crime against Humanity. Entrenous,30-31/December: 6-7, Geneva, 1995.
9- Schooley S. Child Abuse and Sexual Assault. In Rakel Textbook of Family Practice 4 th ed. W.B.Saunders Company, Philadelphia P.A, 1990.
10- Rakel , E.R.: Textbook of Family Practice. 5 th Ed. W.B.Saunders, Philadelphia P.A, 1995.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
5 Nisan 2007       Mesaj #4
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
BASKI
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Baskı, en genel anlamda, bireylerin kişisel özgürlüklerini engelleyen, onları kendi iradeleri ve istekleri hilafına düşünmeye ve davranmaya itmeyi hedefleyen bir fiil ve suç unsurudur.

Baskı, fiziksel şiddet içerebilir ya da içermeyebilir, ancak her durumda kişinin rızası dışında ve iradesini krmak üzere ya da kırarak bir şeyi yapmaya veya yapamaya zorlanması, bu noktada gücün ya da erkin keyfi olarak uygulanması ve olası bedensel acıların ya da başka tür kayıpların tehdit olarak kullanılması durumu sözkonusudur.Baskı, bu anlamda açık ya da gizli olarak şiddetin bir parçası ya da bir biçimidir denilebilir.Ancak itmek, vurmak, tekmelemek, yere yatırmak, sürüklemek, saçlarını yolmak, tehlikeli aletlerle vucuduna darp etmek, temel insani ihtiyaclardan men etmek gibi fiziksel şiddet durumlarından farklı olarak, baskı uygulaması daha çok bir sonuca varmak amacıyla bireylere ruhsal ve zihinsel zor icerikli ya da doğrudan fiziksel şiddeti içermeyen ama bu şiddeti bir ihtimal ve tehdit olarak kullanan özel bir şiddet biçimidir.

Bu tür bir baskı uygulaması özellikle her tür ikili ilişkilerde, ailede, okullarda, sokaklarda, işyerlerinde ve devletin güvenlik ile ilgili birimlerinde gündeme gelmektedir.Baskı ve şiddet, belirli bir amaçla kişileri belirli şekillerde vce genelliklede kendi çıkarları ya da istekleri aleyhine hareket etmeye ikna etmek ya da iradesini kırmak üzere yapılan uygulamaların birbirini tamamlayan iki ayrı parçasıdır. Şiddet açık bir fiziki hal aldığında bedene yönelirken, örnegin fiziksel şiddetin bir tehdit olarak kullanılması durumunda baskı anlamına gelmektedir. Şiddetin fiziksel olmayan biçimleri daha çok baskı terimi altına girerler;böylelikle baskı uygulaması insan ruhunu ve bilincini örselemekte, iradesini kırmakta ya da zayıflatmakta ve kişinin kendisine rağmen davranmasına ya da kendisine davranılmasına razı olmasına sebep olmaktadır.devletlerde ve toplumlarda, hiyerarşik düzenlemelerin ve güç ilişkilerinin sözkonusu olduğu her tür durumlarda bu tür baskı uygulamalarının gündeme gelmesi sözkonusu olmaktadır.

Türkçe’de birçok farklı anlamlara gelmekle birlikte, bir istismar bicimi olarak, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayarak, kişileri zor altında bulundurma ve aleylerine zorlama durumu şeklinde tanımlanmakta, özgürlüğü engellemek ya da kısıtlamak olarak degerlendirimesi gerekmektedir. Bir kişiyi zor kulanarak bir şey yapmaya ve yapmamaya zorlamak, iradesi hilafına hareket etmesine sebep olmak olarak tanımlanabilir.Bu anlamıyla baskı, zorlamak ile aynı anlamda ele alınmaktadır.Birine bir sey yaptırmak için zor kullanmak, kişiyi bir şey yapmaya zorlamak anlamında.

Devletlerin polis ve askeriye gibi kurumlarında şiddet ve baskı uygulaması sıklıkla gündeme gelen insan hak ihlallerinin başında yer alan uygulamalardandır.Her yıl dünyanın her yerinde, resmi ya da gayri resmi baskılara maruz kalan insanların yüzlerce vakası kayıt altına alınmaktadır.

Genelde aile olsun, okul, kışla ya da karakol olsun ya da her tür insan ilişkilenme biçimlerinde olsun, bir istismar biçimi olarak baskı uygulaması, otoriteye ve güce sahip konumda olanların kendilerine tabi olanlara ya da olduklarını düşündüklerine ya da olmalarını istediklerine bu amaçla uyguladıkları bir tür şiddet biçimi olarak gündeme gelmektedir.Ekonomik, siyasal, cinsel ya da kişisel bir talep sözkonusudur bu uygulamanın gündemel gelmesinde. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, işçiler, siyasal muhalifler, farklı etnik kimlikler, ya da cinsel kimlikler açık ve gizli olarak şiddete ve baskıya da maruz kalmaktadırlar.

Kişisel baskı, ekonomik baskı, askeri baskı, siyasal baskı, toplumsal baskı vb. türünde baskı bicimlerini gündelik yaşamlarımızda her gün duymaktayız. Özellikle bireylere ya da insan grupalarına uygulanıdığında gayri-insani bir uygulama olarak telakki edilmekte,bir istismar biçimi olarak kötü muamele kapsamında görülmektedir.
green almond - avatarı
green almond
Ziyaretçi
10 Nisan 2007       Mesaj #5
green almond - avatarı
Ziyaretçi
OKULDA ŞİDDET
Şiddet ve Baskı

Okullardaki şiddet olayları giderek artıyor. Bu şiddetin önüne geçmek için ilgili kurumların ve sorumlu kişilerin artan bu tehlike karşısında çaresizlikleri de kamuoyunun dikkatinden kaçmıyor. İnsanlar artık çocuklarını eğitim görmeleri için okullara tedirginlik içinde gönderiyorlar. Baskı ve korku içinde geçen eğitim sürecinde ve gün geçtikçe kontrol edilemeyen şiddet görüntülerinin önüne geçmek gerekir. Sadece polisiye önlemler ile bu tehlikenin önüne geçmek olanaksız. Ailelerin okula gönderdikleri çocuklarının her sorunu ile yakından ilgilenip okul yönetimi ile koordineli bir ilişki içinde olmalarında yarar var. Bunun aksi durumlarda süren kopukluklarda zarar gören yine aileler ve dolayısıyla toplum oluyor. Medyaya yansıyan görüntülerde ve haberlerde manşetlere çıkan olayların toplumu ciddi şekilde huzursuz ettiğine tanık oluyoruz. Artık bu tür şiddet görüntülerinin ortadan kalkması yolunda ciddi adımların atılması gerekir. Şiddetin boyutunun ölümlere varan derecede artması da bunun önemini ortaya koyuyor. Bu şiddet ve baskı türü olayların olumsuz yönde etkilediği aileler ise kendilerine destek olacak kurum ve kişileri yanlarında görmek istiyor.

Saman Altından
Eğitim kurumlarındaki baskı ve şiddetin dışında, duyarlı velilerin dile getirdikleri önemli hassas bir konuda yetkili ve etkili muhteremleri uyarmak gerektiğini düşünüyorum. Attıkları zaman mangal kül bırakmayan eğitim camiasının muhterem zevatı cumhuriyetin okullarında tarikat ve cemaatlerin konferans vermelerine nasıl izin verdiklerini öğrenmek istiyoruz. Konu ile ilgili birkaç haber ve yorum yerel medyada çıksa da bunun önemini vurgulayıp sorumlu makamların olayın üstüne gidip kamuoyunu bilgilendirmesinden yanayız. Geleceğimiz olan gençlerimize eğitim vermesi gerekenler yerine başkalarının Cumhuriyet okullarında çağdışı zihniyetin genç beyinleri zehirlemelerine hangi kafa izin verir şaşırıyorum. Beyler kendinize gelin yaptığınız yanlış işleri kamuoyundan gizleme olanağınız yok. Bu toplumun duyarlı bireyleri sizin kafa yapınızdakilerden daha fazla, sadece sizler iyi örgütlenip saman altından su yürütmesini çok iyi beceriyorsunuz. Bugünün Cumhuriyetinde değiştik diyerek akıllarına koyduklarını yapmak için fırsat bekleyenleri ve kamuoyuna şirin görünmek için kılıktan kılığa giren düzenbazları duyarlı insanlarımız yakından izliyor. Bugün için olan biten karşısında sadece sistemin hassas dinamikleri tepkilerini bir şekilde dile getiriyorlar. Kamuoyunun çoğunlu da bu yolla bilgilenmiş oluyor. Eğitim yuvalarındaki bu tür konferansları sinsi emellerine alet eden kişilerin kamuoyu tarafından bilinmesini istiyoruz.

sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
27 Mayıs 2007       Mesaj #6
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
VAHŞİ DUYGULARIMIZ SÜRÜYOR MU ?
Bazı tarihi filmlerde gladyatörlerin dövüştükleri sahneler vardır.
Ben o sahnelerde görüntülenen seyircilere dikkat ederim.
Herkes kendinden geçercesine arenayı seyretmektedir.
Bazen kendimi filmden sıyırır,bir anda o seyircilerin arasına girerim.
Yani onlarla birlikteymişim gibi düşünürüm.
Gene öyle yapacağım.
Şimdi gösterinin yapıldığı gerçek mekan ve zamandayım.
Arenada birbirleri ile dövüşen gladyatörlerin mücadelesi sürüyor.
Sallanan kılıçlar,savrulan mızraklar,birbirinin açığını kollayan insanlar.
Bunların çoğu köle veya suçlu kişilerdir.
Bir süre sonra ortalığa kanlar saçılır,bazıları yere düşer,bazısının gücü tükenir.
Etrafımdaki kalabalık seyirci topluluğu sosyal bir orgazm içindedir.
Arenadaki kan arttıkça onların zevk göstergesi de yükselmektedir.
Vahşi duygularının ibresi doruk noktasına yaklaşmaktadır.
Şimdi tatmin olmaları için ölüm görmeleri gerekiyor.
Ve arenada yaralı birisinin başında bekleyen ayaktaki gladyatör şeref tribününe bakıyor.
Soylu kişi ayağa kalkıyor,seyircilerden gelecek tepkiyi bekliyor.
Herkes en yabani hayvanı kıskandıran ses ve davranışları ile ölüm istiyor.
Hemen oradan kaçıyorum.
Bu kez kendimi zamanımızın bir spor salonunda buluyorum.
Ortadaki ringde birbirlerine yumruk atan iki boksör var.
Amaç öldürmek değil,çoğu kişi bu dövüşe spor diyor.
Ama boksörlerin birbirlerinin suratlarında patlayan yumrukları ile seyirciler coşuyor.
Daha etkili vurmaları için bağırıyorlar.Oturdukları yerde havaya yumruk sallıyorlar.
Ringdekiler attıkları ve aldıkları darbelerle gittikçe yoruluyorlar.
Seyircilerden memnunsuzluk ifadeleri yükselmekte.
Henüz istedikleri şiddette yumruklaşmayı ve boksörlerden birinin perişanlığını göremediler.
Derken gong sesi ile kısa bir mola.
Oradan da kaçıyorum.
Şimdi İspanya’da bir arenadayım.
Birtakım kişilerin kılıç ve mızrak sapladıkları zavallı bir boğa kanlar içinde koşuşuyor.
O haldeki hayvana bir mızrak daha saplanıyor.Zavallının gücü tükenmektedir.
Seyirciler, sanki bir kutsal ayinin trans noktasında imişler gibi kıvranmaktadırlar.
Bir an kanlar içindeki zavallı yaratığın mı yoksa seyircilerin mi hayvan olduğunu düşünüyorum.
Ve allı pullu elbiseler içindeki matador son bir hamle ile boğayı öldürüyor.
Bütün tribünlerdekiler tatmin edilmiş bir halde avaz avaz bağırıp alkışlıyor.
Hiçbir savunma olanağı olmayan boğa son nefesini vermiştir.
Seyircilerin binlerce yıl boyunca genlerine sinmiş vahşet duyguları artık doyuma ulaşmıştır.
Tekrar seyrettiğim filme dönüyorum.
Birkaç sahne geçmiş.
Önemli değil.Zaten izlemekten vazgeçmiştim.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Temmuz 2007       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AİLE İÇİ ŞİDDET AİLEDE DEMOKRASİ İLE DURUR
BİA (İstanbul) - Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan, "25 Kasım Uluslararası Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü" nedeniyle yaptığı açıklamada, kadına karşı şiddet bütün dünyada yaygın bir şekilde sürdüğünü belirtti.

Annan: 16 Eylem Günü

BM'nin bu nedenle 25 Kasım'dan başlamak üzere "Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddete Karşı 16 Eylem Günü" ilan ettiğini belirten Annan, tüm dünya hükümetlerinin, BM birimleri ve sivil toplum eylemcilerinin bu 16 günü, kadınlara yönelik şiddetin zararlı sonuçlarına odaklanmak için kullanacaklarını söyledi.

Annan, kadınların, hukukta ve gündelik yaşamda karşı karşıya kaldığı sistematik ayrımcılığın ve eşitsizliğin her bölgede, ülkede ve kültürde, gelirden, sınıftan ırktan ve etnisiteden bağımsız olarak gerçekleştiğine dikkat çekti.

BM Genel Sekreteri Kofi Anan açıklamasında şöyle dedi:

"Toplumsal cinsiyet temelli şiddet topluma bir bütün olarak da zarar veriyor. Kadınların verimli bir çalışma çevresine katılmasını, kız çocuklarının okula gitmesine engel oluyor. Kadınları zorla ve korunmasız sekse karşı daha da savunmasız kılıyor; ki bunlar HIV/AIDS'in yayılmasında anahtar bir rol oynuyorlar. Bedelini bütün aile, derin ve sürekli bir şekilde ödüyor"

Annan, kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet söz konusu olduğunda, toleransa ve hoş görülebilecek mazeretlere yer olmadığına dikkat çekerek, herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet etti.

WHO: Her 6 kadından biri aile içi şiddete uğruyor

"25 Kasım Uluslararası Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü" nedeniyle bir açıklama da Dünya Sağlık Örgütü'nden (WHO) geldi.

WHO, yaptıkları araştırmanın dünya genelinde her altı kadından birinin aile içi şiddete maruz kaldığını ortaya koyduğuna dikkat çekti.

WHO Aile ve Halk Sağlığı Genel Direktör Yardımcısı Joy Phumaphi, şiddet gören kadınların gerçek sayısının çok daha fazla olduğunu belirterek, kadınların şiddeti gizlediklerine dikkat çekti.

Kadınlara bütün kapılar kapalı

WHO'nun 10 ülkede, 24 bin kadınla yapılan görüşmelere dayanan araştırmayla ilgili olarak "Kadınların gidecek hiçbir yerleri olmadığını" söyleyen Phumaphi, "bütün kapıların kapalı olması nedeniyle, çoğunun çaresizlikten intihara teşebbüs ettiğini, bazılarının da canlarına kıydığını" aktardı.

Araştırmada, kadınların yüzde 4 ila 12'si hamilelik dönemlerinde şiddete maruz kaldığı, bu şiddetin faillerinin yüzde 90'ının ise henüz doğmamış bebeklerin babaları oldukları belirlendi.

WHO'nun yedi yılda tamamlanan araştırması, Namibya, Peru, Japonya, Tayland, Samoa, Brezilya, Etiyopya, Bangladeş, Tanzanya ve Sırbistan-Karadağ'ı kapsıyor.

İzmir Barosu: Kadına şiddet meşru gösterilemez

İzmir Barosu Kadın Hakları Komisyonu Yönetim Kurulu üyesi Nurten Çavuşoğlu'da 25 Kasım nedeniyle yaptığı açıklama da,şiddetin, her kime uygulanırsa uygulansın, insan hakları ihlali olduğu dikkat çekerek, "meşru gösterilemez ve hoş görülemez" dedi.

Çavuşoğlu açıklamasında, "Türkiye'de her üç kadından biri, yalnızca kadın oldukları için dövülüyor; ruhsal, psikolojik, ekonomik baskıya maruz kalıyor; cinsel tacize, cinsel istismara ya da tecavüze uğruyor. Yalnızca farklı cinsten olmak, kadını potansiyel şiddet mağduru konumuna düşüremez" dedi.

Çavuşoğlu: Yasadaki kabul edilmesi mümkün olmayan düzenlemeler

Çavuşoğlu, sivil örgütlerin, özellikle de kadın örgütlerinin mücadele ve katkılarıyla yasalarda, kadına yönelik pozitif düzenlemeler yapıldığını belirterek, yasalardaki kabul edilmesi mümkün olmayan düzenlemelere atıfta bulundu.

İzmir Barosu Kadın Hakları Komisyonu Yönetim Kurulu üyesi Nurten Çavuşoğlu, basın açıklamasında konuyla ilgili TCK'nin ilgili maddelerini örnekleyerek şöyle dedi:

"TCK'nin 102. maddesinde düzenlenen cinsel saldırı suçu ile 105. maddesinde düzenlenen eşe karşı tecavüz suçunun, takibi şikayete bağlı diğer suçlar gibi CMK'nin 353. ve 354. maddelerinde düzenlenen "uzlaşma" kapsamına alınması bunlardan biridir.

Devlet eliyle pazarlık

"Tecavüze ya da cinsel saldırıya uğramış kadınların, Devlet eliyle tecavüzcü ya da cinsel saldırıda bulunan şüpheli veya sanık ile karşı karşıya getirilmesi, zararın giderilmesinin pazarlığı yapılması sonucunu doğuran, kadını küçük düşüren bu düzenleme kaldırılmalı, cinsel saldırı suçları uzlaşma kapsamından çıkarılmalıdır."

Çavuşoğlu, Anayasa'nın 41. maddesi ile Devlete, özellikle kadınları ve çocukları koruyucu düzenlemeler yapma yükümlülüğü getirdiğini söyleyerek kadına yönelik şiddetle ilgili alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:

Şiddet önleme politikası oluşturulmalı

*Kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü şiddete bağlı maddi ve manevi tazminat davaları 4320 sayılı yasada olduğu gibi, harçtan muaf tutulmalı,

*Şiddetin önlenmesi konusunda eğitim politikası oluşturulmalı,

*Belediyeler, kanunda öngörülen kadın ve çocukların korunmasına yönelik sığınma evlerinin açılması için harekete geçirilmelidir.

İstanbul Barosu KKB ve KHK: Aile İçi Şiddet, ailede demokrasiyle Olur

İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Av. Nazan Moroğlu ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Av. Aydeniz Alisbah Tuskan da 25 Kasım'la ilgili olarak ortak basın toplantısı düzenledi.

Ortak basın açıklamasında, "Aile içi şiddete dur" demek için, toplumun en küçük birimi olan ailede demokrasinin sağlanması gerektiğine dikkat çekildi

Av. Moroğlu ve Av. Tuskan'ın, basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi:

"Kadına yönelik şiddet ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, ruhsal, cinsel veya ekonomik açıdan zarar görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının insan haklarını ve onurunu zedeleyen bir eylemdir.

"Kadına yönelik şiddet olaylarına iş yerinde, sokakta, okulda, gözaltında, savaşta, kadınlar en korunduğu yer diye düşünülen "aile içinde" yaygın bir şekilde vardır.

"Hakaret, tehdit, dayak, aşağılama, cinsel taciz, tecavüz, yaralama, öldürme gibi eylemler, genellikle erkeklerin kadınlar üzerinde uyguladıkları güç gösterisidir.

Moroğlu ve Tuskan, kadına yönelik şiddetin ataerkil zihniyetin ürünü olduğuna dikkat çektiler.

Ortak basın açıklamasında, 1998 yılında "4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun"un kabul edilmesiyle "aile içi şiddete" karşı duyarlılığın arttığına vurgu yapıldı.

Moroğlu ve Tuskan, İstanbul Barosu'na başvuran şiddet mağduru kadınların üç gruba ayrıldığını söylediler:

"Yasal haklarını bilmeyenler yüzde 50); - Haklarını bilseler de kullanma cesareti olmayanlar (yüzde 20); - Haklarını bilen ve kullananlar (yüzde 30)."

Açıklama da son olarak şiddetin önlenmesi, yasaların öğrenilmesi ve kadınların bilgilendirilmesi için yapılması gereken görev dağılımına dikkat çekildi:

"Kadına yönelik şiddetin tam anlamıyla önlenebilmesi için, yasalar konusunda bilgilendirme toplantıları için Barolara ve sivil toplum kuruluşlarına, şiddete karşı toplumsal duyarlılığın artırılması için görsel ve yazılı medyaya, kanunun uygulanmasında Aile Mahkemelerine, Adli Tıp, Sosyal Hizmetler ve polis teşkilatına büyük görev düşmektedir." (AD)

Benzer Konular

22 Aralık 2011 / kompetankedi Sağlıklı Yaşam
22 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış
5 Ekim 2008 / karayel İletişim Bilimleri
24 Temmuz 2012 / SaKLI Sosyoloji
19 Aralık 2011 / sibelcan kaban Soru-Cevap