Arama

Cinsellik - Ahlak - Biyoloji

Güncelleme: 29 Ağustos 2007 Gösterim: 16.713 Cevap: 0
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ağustos 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cinsellik - Ahlak - Biyoloji

Sponsorlu Bağlantılar
Nietzsche, herkesin eşit olarak itaat edeceği evrensel ve mükemmel bir ahlak sistemi olduğu görüşünü reddeder. Ona göre, ahlakı evrensel olarak algılamak bireyler arasındaki temel farklılıkları ihmal etmek demektir. Öte yandan, Nietzsche, bütün insanları karakterize eden tek şeyin "çevreye hükmetme gücü/iktidarı ele geçirme isteği" olduğunu ve bunun insan doğasının merkezinde olduğunu söyler.
Nietzsche'nin bu söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu, seksle ilgili ahlak kurallarının kadın ve erkeklerin cinsel davranışlarına uygulanışında görmek mümkündür. Bu ahlak kuralları ve yaptırımlar, her ne kadar toplumdan topluma, kültürden kültüre ve aynı toplum içerisinde bölge ve sınıf farklılıklarına göre değişse de, genelde kadınların girdiği evlilik öncesi veya evlilik harici cinsel ilişkiler negatif olarak görülmekte ve ailenin/kocanın namusunu kirletme olarak nitelendirilmekteyken, erkeklerin aynı davranışları pozitif bir davranışmış gibi çapkınlık olarak görülmektedir. Namus denilen kavram bile öncelikle kadına ait değildir.
Bu yazıda, erkeklerin bu çifte standartları, kadın ve erkekler arasındaki cinsel ilişkiye yaklaşım farklılıkları, erkeklerin eşleri tarafından aldatılmayı önlemek için ahlak kurallarının yaptırımlarının dışında kullandıkları yöntemler, seks satıldığında neden ilk alıcının ezici çoğunluğunun erkekler olduğu, tecavüzlerin neden çoğunlukla erkeklerce işlendiği, eşcinsel ve ensest ilişkilerin neden anormal olarak görüldüğü ele alınacaktır.
Bütün bu konulara sosyobiyolojik açıdan yaklaşılacaktır. Buna girişmeden önce sosyobiyoloji ile ilgili kısa bir bilgi vermek faydalı olur. Sosyobiyolojinin babası Wilson, bu bilimi "bütün toplumsal davranışların biyolojik temelinin sistematik olarak incelenmesidir" diye tanımlamaktadır. Sosyobiyoloji, Darwin'in "Türlerin Kökeni" adlı kitabında belirttiği "en güçlünün hayatta kalacağı (neslinin devam edeceği), en zayıfın öleceği (neslinin yok olacağı)" ifadesini toplumsal davranışların en önemli kuralı olarak kabul eder. İnsan ve hayvanların davranışları, onların üreme ile genlerini gelecek kuşağa aktarma şanslarını en yüksek tutacak şekilde genetik olarak yönlendirilmektedir.
Seksin amacı, üreme ile türün neslinin devamlılığını sağlamaktır. Birey açısından ise, kendi taşıdığı genleri yaşatıp gelecek kuşaklara aktaracak ve böylece genlerin ölümsüzlüğünü sağlayacak yavrular üretmektir. Dawkins, canlıların sadece programlanmış hayatta kalma ve genleri gelecek kuşağa aktarma makineleri olduğunu ileri sürmektedir.
Kısacası, evrim kuramına göre, doğadaki bir türün başarısı, üretilen yavru sayısına ve gelecek nesillerde genetik olarak belirlenen karakterlerin/özelliklerin sürekli veya artan oranda temsil edilmesine bağlıdır.

Zinanın Bilimi
Dünyadaki değişik toplum ve kültürlerde kadınların ve erkeklerin cinsel ilişkiye yaklaşımlarındaki farkları ortaya koymak için yapılan araştırmalarda;
- Erkeklerin evlilik dışı ilişkiye girmeye kadınlardan çok daha istekli,
- Erkeklerin değişiklik olsun diye, farklı kadınlarla cinsel ilişkiye girmeye kadınlardan çok daha fazla istekli,
- Kadınların evlilik dışı ilişkiye girme nedenlerinin çoğunlukla evliliklerinde tatmin olamama ve/veya daha uzun süreceğinden emin oldukları yeni bir ilişkiye girme isteği,
- Erkeklerin plansız/tesadüfi (casual) cinsel ilişkilerinde, kadınlara göre çok daha az seçici
oldukları ortaya konmuştur.
Bu farklılıkların temelinde, her iki seksin de kendi genlerini gelecek kuşağa aktarma şanslarını en yüksek kılmak için kullandıkları "stratejiler", biyolojik farklılıklar ve üremedeki roller yatmaktadır. Erkeğin bütün hayatı boyunca üretebileceği sperm sayısı milyon çarpı milyon iken kadının üretebileceği yumurta sayısı yaklasık 400 kadardır.
Pratik olarak erkeğin babası olabileceği (kendi genlerini taşıyacak) çocuk sayısı sınırsızdır. Erkeklerde en fazla çocuğa sahip olma rekoru (haremindeki karılarından) 1056 çocuk ile Fas Kralı İsmail'e aittir. Kadınlarda en fazla çocuğa sahip olma rekoru, 19. yy.da Moskova'da yaşamış ve üçüz doğuran bir kadına aittir ve bu rekor ise sadece 69'dur.
Üremede, kadın ve erkek, sperm ve yumurtaları aracılığıyla eşit sayıda gen verirken, üremenin kalan aşamaları kadının vücudunda, değerli gıda ve enerji kaynakları kullanılarak gerçekleşmektedir. Ayrıca, fetüsün gelişme ve büyümesi dokuz ay kadar sürdüğünden, kadının bu dokuz ay içerisinde genini taşıyacak yeni yavru üretmesi olanaksızdır ve doğum sırasında hayatını kaybetme riski de cabasıdır. Özetle, üreme kadının aleyhine dezavantajlar içermektedir.
Kadınların cinsel ilişkiye girmede daha nazlı ve seçici olmalarının nedeni, üremenin getireceği yükten dolayı doğuracağı ve kendi genini taşıyacak yavrunun yaşama şansını en yüksek kılacak gen ve imkânı sağlayabilecek eşi seçebilmek, bir başka deyişle en iyi yatırımı yapabilmektir. Yani, kadınlar için nazlı olmak ve en iyi genetik özellikleri görünceye kadar acele etmemek avantajlıdır.
Öte yandan, üremenin erkeklere olan biyolojik yükü fazla olmadığından, hızlı ve çapkın olmak erkekler için daha yararlıdır. Yani, "kadınları seveceksin sonra da terk edeceksin (love 'em leave 'em)" anlayışı avantajlıdır. Tecavüzlerin ezici çoğunlukla erkeklerce gerçekleştirilmesinin nedenini bu avantaj da görmek mümkündür.
İran'da hayat kadınlığı yasaklanmıştır. Bunun yerini "signeh" denilen ve imam nikâhıyla gerçekleşen, bir kaç dakikadan yıllara kadar sürebilen evlilik almıştır. Kadın ve erkek bu tür evliliğe anlaşırken, erkek kadına para vermektedir. Şiiler, Hz. Muhammed'in signeh'i onayladığını ileri sürerken, Sünniler bunu reddetmektedirler. Görüldüğü gibi bu uygulama bile erkeğin genlerini en kolay yolla yaygınlaştırabilmek için dini kurallar içerisinde bulduğu bir yoldur.
Yaklaşık olarak bütün insan topluluklarının 3/4'ü erkeklerin birden fazla eş almasını yasa ve geleneklerle teşvik etmektedir. Tersine, kadının birden fazla kocayla evlenmesi, bütün toplulukların % 1'inde görülmektedir. Örneğin, Tibet ve Tibet'e komşu ülkelerde bir kaç erkek kardeşin bir tek kadınla evlendikleri görülmektedir. Hepsi birlikte yaşamaktadırlar ve kadınla cinsel ilişkiye girmeleri sırayla olmaktadır. Doğan çocuk ise en yaşlı erkek kardeşin dölünden kabul edilmektedir.
Güney Hindistan'ın Nayar toplumunda, eskiden kadınlar serbestçe aynı anda birden fazla sevgili veya kocaya sahip olabiliyordu. Erkekler karılarıyla birlikte yaşamıyorlar ve doğan çocukları kendilerinin olarak görmüyorlardı. Onun yerine kız kardeşlerinin çocuklarının büyütülmesine katkıda bulunuyorlardı. Bunu yaparken, kendi yeğenleriyle en azından 1/4 oranında gen ortaklığı olduğunu "biliyorlardı".
Evlilik dışı cinsel ilişki arayan erkek çifte standartlıdır; kendisi başka erkeklerin karıları ile cinsel ilişkiye girmeyi isterken, karısının böyle bir şeyi yapmasına kesinlikle izin vermez. Erkeklerin bu boynuzlanma paranoyalarının da biyolojik bir nedeni vardır. Kadın, doğumu kendisi yaptığı ve yavruyu karnında taşıdığı için doğurduğu yavrunun kendisine ait olduğunu bilir. Oysa erkek bunu bilemediği için bu paranoyaya sahiptir.
Erkekler bu biyolojik dezavantajı kendi lehlerine çevirmek için ahlak kurallarının yaptırıcılığının yanında, bazı fiziksel yollar kullanmaktadırlar. Örneğin kadın sünneti denilen uygulama bunlardan bir tanesidir. Bu uygulamada kadınların klitorisleri veya vajinanın harici kısmı kesilerek uzaklaştırılmaktadır. Bunda amaçlanan, kadınların cinsel isteklerini azaltarak "boynuzlanmayı" önlemektir.
Diğer bir uygulama "infibulation"dır. "Infibulation"da, kadının cinsel organı hemen hemen kapanacak şekilde dikilmekte ve böylece kadının cinsel ilişkiye girmesi imkânsızlaşmaktadır. Infibulation'a maruz kalmış kadının cinsel organı doğum için veya doğumun ardından çocuğun sütten kesilmesinden sonra tekrar çocuk yapmak için açılmaktadır.
Kadın sünneti taş devrinde Merkezi Afrika'da başlamış ve oradan Mısır, S. Arabistan, Pakistan, İndonezya, Birleşik Arap Emirliği vb. ülkelere yayılmıştır. Kadın sünneti ve "infibulation" bugün 23 ülkede uygulanmaktadır. Metal namus kemerleri de aynı amaçla kullanılmıştır. Bu metal kemerler, vücuttan atıkların atılmasına izin verecek, fakat cinsel ilişkiyi imkânsızlaştıracak şekilde yapılmaktaydı. Çok yakın zamanlarda bir erkeğin yaptığı uygulama ilginçtir. Bu erkek, karısının cinsel organını her cinsel birleşmenin ardından asma kilitle kilitlemiştir.
Hayvanlarda da benzer uygulamalar vardır. Örneğin, acantohocephalan kurtlarının erkekleri cinsel birleşmenin ardından, bir nevi çimento tıpa ile dişinin cinsel organını kapatıyor. Pek çok türde görülen bu çimento tıpanın iki işlevi var. Birincisi, cinsel birleşmenin ardından spermin dışarı sızmasını önleyerek döllenme şansını artırıyor. İkinci olarak ise, başka bir erkeğin aynı dişiyle cinsel birleşmeye girmesini önlüyor.
Erkeğin uyguladığı bütün bu yöntemlere rağmen çocuğun gerçek biyolojik babası olduğundan emin olamadığı zamanlarda, başvurduğu en son uygulamanın cinayet olduğu görülüyor. Amerikan şehirlerinde ve diğer ülkelerde yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlar, cinsel kıskançlığın en yaygın cinayet nedeni olduğunu gösteriyor. Genellikle cinayeti işleyen koca, kurban ise zina yapan kadın ve aşığıdır. ABD ve İngiltere'deki savcılar, hâkimler ve jüriler, kocanın zina işleyen karısını veya aşığını öldürmesini en hafif şekilde cezalandırmakta veya tamamen beraat ettirmektedirler.
Son zamanlara kadar, İbrani, Mısır, Roman, Aztek, İslam, Afrika, Çin, Japon yasalarının hepsi, evli erkeğin çocuklarının gerçek biyolojik babası olmalarını sağlayacak yöndedir. Bu yasalar zinayı, zina yapan kadının evlilik durumuna göre (zina yapan erkeğin evlilik durumu göz önüne alınmaksızın) tanımlarlar.
Evli bir kadının yaptığı zina, kocasına karşı işlenmiş bir suç olarak görülmektedir ve koca, şiddet içeren saldırılar veya karısı için ödediği başlık parasının iadesiyle birlikte boşanmaya kadar haklara sahiptir. Evli bir erkeğin yaptığı karısına karşı işlenmiş bir suç olarak addedilmemektedir; bunun yerine, zina yaptığı kadın evli ise, bu onun kocasına karşı işlenmiş bir suç, kadın evli değilse babası veya erkek kardeşlerine karşı (çünkü kadının olası evlilik için değeri düşmüştür) işlenmiş bir suç olarak görülmektedir.

Eşcinsellik
Eşcinsellik eski Yunan medeniyetinde cinsel içgüdünün doğal ifadesi olarak kabul edilmenin yanında, heteroseksüel aşktan daha içten ve hassas olarak görülüp övülmekteydi. Romalılar arasında açık ve yaygın olarak görülmekteydi. Tarihin meşhur homoseksüel ve biseksüelleri arasında Sokrates, Platon, Sappho, Pindar, Büyük İskender, Virgil, Catullus, Julius Sezar gibileri vardı.
Eşcinsellik tek tanrılı ve peygamberli dinlerin hepsinde yasaklanmış ve böyle ilişkiye girenler ağır cezalara çarptırılmıştır. Örneğin, Tevrat bu konuda "Bir erkek diğer bir erkekle, kadınla yattığı gibi yatarsa, her iki erkek de günah (abomination) işlemiş olur; her ikisi de kanları üzerlerine akacak şekilde öldürülmelidir.
İncil'de ise "İşte Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Onların kadınları bile doğal ilişkiler yerine doğal olmayanları yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirlerine karşı tutkuyla yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar (Romalılar 1/26–27)" demektedir.
Yukarıdaki ayette ifade edildiği gibi insanlar eşcinselliğin doğal olup olmadığını ve ortaya çıkmasında nelerin sebep olduğunu uzun süre düşündüler.
Eşcinsel davranışların nedenleri konusunda bilim adamları iki kampa ayrılmışlar. Birinci kampta, eşcinselliğin çevrenin etkisiyle oluştuğunu kabul eden bilim adamları var. İkinci kampta ise, insanların cinsel tercihlerini genlerinin yönlendirdiğini savunanlar var. Fakat her iki grubun da ortaya koyduğu bilimsel bulgular zayıf.
Bazı bilim adamları, erkek ve dişinin her ikisinde de karşı cinsiyete ait gizli özellikler taşındığını ileri sürmektedirler. Bazı hayvanlarla yapılan karşılaştırmalı çalışmalar, evrimin, gerektiğinde bu gizli özelliklerden birisinin "yanlış" cinsiyette ortaya çıkarabileceğini göstermiştir. Benzer şekilde, Freud da insanın doğasında her iki sekse ait özellikler olduğunu söylemektedir.
Bazı eşcinsel aktivistler, kendilerinin eziyet görmelerinin ve bu eziyetin meşrulaştırılmasının nedeni olarak evrim kuramını göstermektedirler. Buna karşılık, Smith, insanlardaki "garip" cinsel ilişkilerin bilimsel olarak henüz anlaşılmadığını, bir bilimsel kuramın (Darwinizm veya bir başkasının) bir insanın "değeri" hakkında hükme varmada kullanılmaması gerektiğini söylüyor.
Evrim kuramına göre, kendi türlerinin devamını sağlayacak cinsel ilişki içerisinde olmadıkları için, eşcinsellerin nesilleri tükenmeye adaydır. Buna göre, evrimin eşcinselleri neden halen yok edemediği sorulmaktadır. Sosyobiyolojinin kurucusu Wilson, eşcinselliğin türün nüfus artışının denetimi açısından faydalı olduğunu söylüyor. Çünkü eşcinseller çocuk üretemeyecekleri için nüfus artışının frenlenmesine katkıda bulunuyorlar. Bu durum farelerde gözlenmiştir. Fareler, aşırı kalabalıklaştıklarında eşcinsel davranış göstermektedirler.
Osmanlı sarayında, haremlik selamlıklarda kadın ve erkeklerin ayrı yerlerde tutulması nedeniyle eşcinselliğin yaygın olduğu ileri sürülmektedir. Morris'in, eşcinselliğin ortaya çıkma nedeni üzerine söyledikleri bunu doğrular görünüyor. Morris, eşcinselliğin ideal seks objesi olmadığı zamanlarda ortaya çıktığını ve bunun pek çok hayvanda gözlendiğini ve hayvanların, canlı olmayan nesnelerle dahi cinsel ilişkiye girdiğini söylemektedir. Ayrıca, hayvanlarla cinsel ilişkiye girmenin düşük oranlarda bile olsa insanlarda da mevcut olduğu bilinmektedir.
Pek çok insan hayvanların yaptıklarına bakarak eşcinselliğin doğal olup olmadığına karar vermenin önemli olduğuna inanır. Fakat eşcinsellik hayvanlar arasında da; boğa, inek, eşek, kedi, keçi, domuz, antilop, fil, maymun, tavşan, aslan, farelerde... gözlenmiştir.
Barash, bazı hayvanlarda eşcinselliğin dışında eşcinsel tecavüz olduğunu söylemektedir. Acanthocephalan kurtlarının erkekleri başka bir erkek kurtla karşılaştıklarında, bu erkeğin cinsel organını aynı çimento tıpa ile kapatıyorlar. Bu erkek kurdu hadım bırakarak, bir rakibini saf dışı bırakıyor. Tahtakurusu erkekleri kendi spermlerini başka erkeklere eşcinsel tecavüzün ardından, transfer ediyorlar. Tecavüz edilen erkek bir dişiyle cinsel birleşmeye girdiğinde tecavüz eden erkeğin spermini boşaltıyor ve böylece tecavüz eden erkeğin genleri yaygınlaşıyor.

Ensest
Ensest, yasayla yasaklanan derecede birbirine kan bağıyla akrabalığı olan kadın ve erkek arasındaki cinsel ilişkidir. Bazı toplumlarda kuzenler arasında evlilikler ensest olduğu gerekçesiyle yasaklanmışken, bazılarında serbesttir. Eski Mısır'da, krallar, İsis ve Osiris adlı tanrılarından cesaret alarak kendi kızları ve erkek kardeşleriyle evlendiler. Eski Farisilerde, Yunanlılarda ensest ilişkiler vardı ve Arabistan'da erkek evlat annesiyle evlenmekteydi. Merkez ve Güney Amerika'da yaşayan Kızılderililer kendi kızları ile ensest ilişkiye girerler. Kamboçya'da babalar kızlarıyla, anneler erkek çocuklarıyla, erkek kardeşler kız kardeşleriyle evlenmektedir.
Ensest ilişkiler, tarihte günümüzdekinden daha yaygınken, bugün yasalarca neden yasaklanmış? Neden ensest tabusu var? Bazı bilim adamları ensest tabusunun içgüdüsel olduğunu ileri sürerken bazıları da öğrenilmiş olduğunu ileri sürmekteler.
Sosyobiyolojistler ensest ilişkilerden kaçınmanın genetik, yani içgüdüsel olduğunu söylüyorlar.
Nedenlemeleri şöyle:
Yakın akraba evliliklerinde, bir tür genetik hastalığa sahip olarak doğan çocukların sayısı kan bağı olmayan evliliklere göre daha fazla. Çoğumuz genetik hastalığa yol açacak genler taşıyoruz; ancak bu hastalığın bizlerde bir belirtisi yok. Bunun nedeni, bu hastalık genlerinin çekinik olması. İlgili genin hastalığa yol açabilmesi için hem anneden hem de babadan birer tanesinin bir araya gelmesi gerekmektedir. Yakın akrabalar arasında taşınan gen ortaklığı fazla olduğundan, bu tür evliliklerde doğacak çocukların genetik bir hastalığa sahip olma şansı yüksektir.

Sonuç
Cinsellik, haz almanın ötesinde ahlak ve politikanın savaş alanı haline gelmiştir. Sosyobiyolojiye, evrim kuramına ister inanın ister inanmayın, seksle ilgili ahlak kuralları erkeklere hizmet ediyor veya onlara hizmet edecek şekilde "yazılmış" veya esnekleştirilmiş. İnsanların cinsel tercihlerini yapmalarında ya da böyle yönlendirilmelerinde genlerinin etkisi olsa da, benim kişisel görüşüm, bu konuda son söz insanın iki şeyinin arasındaki organına düşüyor:
İki kulağının arasındaki "beyine".

Ümit Ünal


Benzer Konular

21 Ocak 2015 / Misafir Felsefe
29 Kasım 2012 / nünü Sağlıklı Yaşam
25 Kasım 2008 / Pasakli_Prenses Taslak Konular
12 Mart 2009 / ThinkerBeLL Biyoloji