Arama

Algı Yönetimi

Güncelleme: 18 Şubat 2016 Gösterim: 4.218 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
18 Şubat 2016       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Algı Yönetimi
MsXlabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Algı Nedir? [1]
Algı, 'bireyler tarafından hisleri sayesinde edindikleri bilgileri anlamak ve içinde bulundukları dünyaya düzen vermek için, seçme, organize etme ve yorumlama işlemidir' biçiminde tanımlanmıştır.
1. Algının elemanları:
  • Algılayan
  • Algı hedefi
  • Algı durumu
2. Algılayanı etkileyen faktörler:
  • Şema: Bilginin daha önceki tecrübelere bağlı olarak organizasyonu ve yorumlaması.
  • Motivasyonel durum: Algı zamanında algılayanın ihtiyaçları, değerleri ve arzuları.
  • Ruh Hali: Algılayanın, algı zamanındaki duyguları.
3. Hedefi etkileyen faktörler:
  • Anlaşılmazlık: Belirsizlik. Belirsizlik artıyorsa, algılayan için doğru algılama zorlaşır.
  • Sosyal Statü: Bir kişinin, bir toplum ya da organizasyondaki gerçek ya da algılanan pozisyonudur.
  • İzlenim Yönetimi: Başkalarının izlenimi ya da algılarını kontrol etme teşebbüsüdür. Hedefler, algılayanın onlardan fazla gücü olduğu durumlarda, etkilemek için etkileme taktikleri kullanırlar. Bazı izlenim yönetimi taktikleri, hedef algı ve algılayan arasındaki davranışsal esleşme, kendini destekleme, durumsal normlara uymak, diğerlerini takdir etmek ya da tutarlı olmaktır.
Algı ve Gerçeklik [2]
Sembollerin önemine değinen Freud sembollerin rüyalar yolu ile içsel dürtülerin yoğunlaştırılmış ve yer değiştirmiş hali olduğuna dikkat çekmektedir. Bu doğrultuda algılamanın gerçekleşmesi için bir uyarıcının belirli bir eşiği aşması gerekmektedir. Freud'un kuramlarına göre bireyin beklentileri ve istekleri algılanan uyarıcı ile ilgili olması gerekmektedir. Kısacası, neyin nasıl algılandığı bireyin ihtiyaç ve beklentileri ile doğru orantılıdır. Algılar aynı zamanda bireylerin ve büyük grupların kullandığı semboller, tarih, yaşanılan hayat ve bunlarla bağlantılı duyguların etkisi altında kalır. Semboller kimi zaman elle tutulur nesneler olabildiği gibi, bir obje, anlam ifade eden bir kelime, yaşayan bir kimse veya tarihsel anlam ifade eden bir kişi de olabilir. Örneğin, hilal sembolü Müslümanlar için olumlu anılar ve duyguları canlandırırken, aynı sembol kendini Hıristiyanlık veya başka bir din ile özdeşleştiren kişiler arasında tam tersi duygular doğurabilir. Bir başka örnek de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olarak gösterilebilir. Türk toplumu için olumlu duygu ve düşünceleri çağrıştıran ve Türk toplumu ile özdeşleştirilen Atatürk, tarihsel geçmiş dikkate alındığında o dönem Türkiye'nin karşısında savaşan uluslara olumsuz çağrışımlar yapabilmektedir.
Tarih öncesi kabilelerden beri semboller dost ve düşman arasındaki farkı göstermektedir. Aynı bölgede avlanan düşman kabileler farklı giyim kuşam gibi dış görünüm farklarına bakarak "öteki"ni tanımakta zorluk çekmemekteydi. Kabile liderleri kurumsallaşmış din öğretisi benzeri liderin otoritesini güçlendirici ideolojilere sahiplerdi. Kabile lideri kimi zaman din görevlisi ile siyasi liderin yönetimlerini birleştirebilmekte, kimi zaman da kendisinin ideolojik düşüncelerini onaylayacak ayrı bir din adamı grubuna destek verebilmekteydi. Bu nedenle de kabile liderleri güçlerinin açıkca görülebildiği semboller olan tapınak veya din merkezleri inşa etmiştir.
İnanç sembolleri inancın kendisini güçlendirebildiği gibi devamını da sağlamaktadır. Semboller grup içi ayrışmaya etki edebilen bir faktör de olabilmektedir. Paylaşılan değerler ve tarih aracılığı ile bireyler belirli sembollere aynı veya benzeri anlamlar yüklerler. Örneğin dini semboller büyük gruplar arasında paylaşılmış anlamlar ifade etmektedir. Hilal, haç ve Hz. Davud'un yıldızı farklı gruplar için farklı anlamları sembolize etmektedir. Bir birey hilal sembolüne olumlu anlam ve duygular yüklerken diğerleri aynı sembole olumsuz duygu ve düşünceler yükleyebilirler. Bu farklı anlamlandırma geçmişte yaşanan travmatik deneyimlere ve kültürel kodlamalara bağlanabilir. Tüm bunlar bireylerin mesaj, sembol, diğer insanlar ve diğer ülkeleri nasıl farklı algılayabildiklerini göstermektedir. İlerleyen bölümlerde ifade edileceği gibi algılarımız içinde bulunduğumuz sosyal ortam, kültür, gelenek, yetiştiriliş tarzı ve kimlik yani kendimizi nasıl tanımladığımız ile şekillenir.
Günümüzde çevremiz algılarımıza yönelik birçok bilgi kaynağı ile doludur. Modern dünya enformasyon yüzyılı olarak da tanımlanmaktadır. İnternet, kablolu televizyon, uydu ve bilgi teknolojisindeki diğer gelişmeler bir yandan hayatı kolaylaştırmakta ancak öte yandan da gerçek ve ilüzyon arasındaki farkın ayrılmasında zorluk yaratmaktadır. Medya bilgiyi depolayan ve aktaran araçlar olarak tanımlanmaktadır. Algı yönetimi çerçevesinde ele alındığında medya bilginin üretildiği, abartıldığı ve çarpıtıldığı bir araç olarak tanımlanmaktadır. Şekil değiştiren bilgi ise gerçeklik olmaktan çıkar ve bir simulasyon haline gelir. Gerçekliğin maskelenmiş yanlızca bir yansıması olan bu imgenin artık hakikat ile hiçbir ilgisi kalmaz, dezenformasyon halini alır. Walter Lippman'a göre algı ve gerçeklik arasındaki uçurum modern dünya ile daha da genişleyerek, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın içerisindeki karmaşıklık kitle iletişim araçlarının zihnimizdeki imgeleri değiştirmesi ile hız kazanmıştır. Lippman, kitlelere sunulan söz ve imgelerin bir çeşit sanal gerçeklik yarattığını ve istenilen şekilde davranış geliştirmede etkili olduğunu söylemektedir. Bu açıdan algı yönetimi kavramının bir çeşit yumuşak güç olarak kullanıldığını ve hedefinin gönülleri ve zihinleri fethetmek olduğunu söyleyebiliriz.
İnsan psikolojisinin dış etkenlere son derece açık bir doğası vardır. Bu nedenle büyük şirketler, devletler, hükümetler, medya ve özellikle de illegal örgütler kendi çıkarları için gerçekleri maniple ederek bizlere sunarlar. Gerçek bilginin maniple edilerek algıların yönlendirilmesinde tutumlarının değiştirilmesi arzulanan birey, grup veya toplum için anlam ifade eden sembollere sıklıkla başvurulmaktadır.
Gerçekliğin sözlük anlamı "gerçek bir olay, durum veya gerçek olayların bütünü" olarak tanımlanmaktadır. Öte yandan algı "algılamanın sonucu, zihinsel bir imge; duyu organları ile çevredeki etmenlerin algılanması; sezgisel bilinç" olarak tanımlanmaktadır. Psikolojik bir pencereden bakıldığında algı nesnelerin, durum veya olayların duyu organlarına iletilen uyarıcılar neticesinde farkında olma halidir. Bu durum bellekten gelen farkındalığın dışındadır. Algı alımlamadan sonra gelir. Bu nedenle de algı bellek ile bağlantılır. Freedman, Kaplan ve Sadock'a göre algı karmaşık bir psikolojik ve sosyal etmenler ile gerçekleşmektedir. Algı önce kişisel değeler ile belirlenen dikkat ile başlar. Birey kendi değerleri doğrultusundaki olay, kişi veya durumlara ilgi gösterir. Bu nedenle algı ile sonuçlanan kişinin dikkatini çekmek için bir uyarıcıya ihtiyaç vardır. Beş duyu organı ile farkedilen uyaranların belleğe işlendiği, oradan da daha önceden zihinde kodlanmış mesajlara dönüştürüldüğü söylenebilir. Değer yargılarımız, grup normlarımız ve grubumuzun ritüelleri bize ulaşan verileri anlamlı mesajlara dönüştürmede büyük rol oynarlar.
Bize ulaşan verileri kodlamak ve anlamlı bilgiye dönüştürmek olayları ve çevremizi algılamamız ile sonuçlanır. Ancak medya ve grup dinamikleri gibi dışsal yapay faktörler bu sürece etki ederek gerçekliği farklı bir şekilde algılamamıza yol açabilmektedir. Algı iki basamaklı bir süreçtir. Birinci basamak kişinin ihtiyaç ve ilgi alanına bağlı olan seçici dikkattir. İkinci basamak ise, kişilerin duyu organları ile elde ettikleri verilere belirli anlamlar yükledikleri organizasyon basamağıdır.


Algı Yönetimi
[2, 3]
Algı yönetimi, psikolojik harekatla aynı anlamda kullanılan bir kavramdır ve hedef kitlenin görüşlerini etkilemek için yapılan aktivitelerin tamamını içerir. Amerikan ordusu tarafından ortaya konmuş bir tanımdır. Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından kavramlaştırılmış ve şu şekilde açıklanmıştır:
"İstihbarat sistemlerinin ve liderlerin resmi tahminleri, dış ilişkileri ve resmi eylemlerini etkilemenin yanında, toplumların duygularını, motivasyonlarını, etkilemek amacıyla yapılan yayınlar ya da seçilen bilgileri ve göstergeleri inkar etme eylemidir."
Algı yönetimi, insaların tutumlarını ve tarafsız düşünme yeteneklerini etkilemek için girişilen her türlü eylemi kapsar ve kamu diplomasisi, psikolojik operasyonlar, kamu bilgilendirme, aldatma ve gizli eylem faaliyetlerinden oluşur. Bu kavram günümüzde halkla ilişkilerin önemli bir enstrümanıdır. Hedef kitleyi en kolay etkileyecek yöntem tespit edilip yine hedef kitleye ulaşmanın en kolay yolu olan medya ile uygulanır. Etrafımızda olan pek çok önemli olayın öncesinde, sırasında ve sonrasında, ortaya çıkan pek çok olayda, iyi çalışılmış senaryolar dizisiyle gündem yönetimi, konu yönetimi ve algı yönetiminin tüm süreçleri en ince ayrıntılarıyla hazırlanıp uygulanmaktadır. Tek hedef daha kolay idare etmek ve daha çok para kazanmaktır. Ancak alternatif iletişim yöntemlerinin yaygın olarak kullanılması bu faaliyetlerin hızını kesmekte ve sürecin eskisi kadar kolay ilerlemesine engel olmaktadır.
Grupların tutum, davranış, mantık ve duyguları algı yönetimi tarafından etkilenmekte ve şekillenmektedir. Bu nedenle de algı yönetimi bir tür psikolojik operasyon olarak da adlandırılabilir. Algı yönetimi aynı zamanda stratejik iletişimin, kamu diplomasisinin, kısacası "spin" olarak bilinen halkla ilişkilerin de bir alt dalı olarak sınıflandırılabilir. İkna çabaları öncesinde ikna edilmek istenen kitlenin psikolojik olarak bu yeni duruma alıştırılması gerekmektedir. Örneğin halkı uzaylıların varlığına inandırmak için öncelikle ayda yaşamın var olduğu ile ilgili ikna çalışmaları gerçekleştirilmelidir. Belirli bir süre geçtikten sonra etkilenmek istenen kitle ikna olabilir. Böylesi inanılmaz örnekler de olsa güncel hayatta ikna yöntemlerine sıklıkla başvurularak toplumsal algılar istenilen yönde yönlendirilmiştir.
Algı yönetimi teknikleri pazarlama ve reklamcılık sektörlerinde de sıklıkla kullanılmaktadır. Örneğin televizyon reklamlarındaki çekici ve güzel görünümlü insanlar hedef kitlenin pazarlanan ürünü satın almasında etkilidir. Bu reklamlar yanlızca ürünü satmakla kalmazlar aynı zamanda da ürünün içeriğini yani ürünle birlikte gelen hayat tarzınıda satmaya çalışırlar. Bu mesajların altta yatan anlamı aslında bir ürünü satın aldığımızda o ürün ile kimliğimizin bütünleşecek olmasıdır. Yine pazarlanan ve satın almamız için ikna edildiğimiz ürünler hedef kitle için çoğu zaman bir ihtiyaç değildir. Bu bağlamda modayı da toplumsal algıların gündelik hayatta yönlendirilme şekli olarak tanımlayabiliriz.
Algılar bireyin değerleri, grup normları ve ritüelleri ile şekillenmektedir. Bu nedenle algılar çoğu zaman beklentilerimiz ve daha önceden kimliğimize kodlanmış enformasyondan etkilenmektedir. Bir başka deyişle görmek istediğimiz şeyi algılar, bir olayı ve bir nesneyi görmek istediğimiz gibi algılarız. İnsanlar gelecek algılarını etkileyen deneyimleri ve sosyal çevreleri sonucunda çeşitli beklentiler geliştirirler. Birey ve grupların sosyal beklentileri hayat süresince şekillenir. Bu bağlamda her kültürün farklı beklentileri, olayları ve "ötekileri" farklı bir algılayışları bulunmaktadır. Kültürümüz ve etnik kimliğimiz "öteki" ile ilgili algılarımızı geliştirir. Toplumların karşılıklı algılarının oluşmasını anlamak için milli, etnik, dini, ideolojik ve kültürel yani büyük grupları tanımlamak gerekmektedir. Büyük grup ortak duygusal davranışlar ile başkalarından ayrılan büyük insan toplulukları olarak tanımlanabilir. Her ne kadar büyük gruplar içerisinde yaşayan bireyler birbirleriyle hiç tanışmasalar da "aynılık" unsuru ve aynı gruba aidiyet ile birbirlerine bağlanmaktadır. Büyük grup kimlikleri çeşitli tutumlar, önyargılar, gelenekler ve değelere yatırımlar yaparlar. Bütün bu yatırımlar bireyin ait olduğu grup için olumlu ve pozitif olarak görülürken, diğer grupların sahip olduğu özellikler ve değerler daha aşağıda ve negatif olarak görülmektedir. Bu bağlamda, Volkan büyük grup kimliklerinin yedi temel özelliğini şu şekilde ifade etmektedir: olumlu duygularla bağlantılı imgelerle özdeşleştirilen paylaşılmış hazneler, paylaşılmış olumlu özdeşleştirmeler, ötekilerin olumsuz özelliklerin kimliğe dahil edilmesi, liderlerin özelliklerinin içselleştirilmesi, seçilmiş zaferler, seçilmiş travmalar ve grubu ifade eden semboller. Bütün bu büyük grup ile ilgili özellikler "öteki"ni nasıl algıladığımız ve "öteki"nin bizleri nasıl algıladığı ile bağlantılıdır. Çünkü algılar büyük gruplar içerisinde geliştirilen bir çeşit ritüellerdir. Grup kimliği bir nesilden ötekine aktarıldıkça liderler grubun öteki grupları algılayışlarını etkileyebilirler. Özellikle kriz dönemlerinde, ekonomik sıkıntılar ve kitlesel aşağılanmaların görüldüğü dönemlerde büyük grupların liderleri bireyleri örgütleyerek öteki olarak algılanan grupların günah keçisi ilan edilmesinde etkili olurlar. Bununla ilgili olarak da algı yönetimi Birinci Dünya Savaşı'nda ve Hitler döneminde yapılan propaganda gibi savaş dönemlerinde çoğunlukla kullanılmaktadır.


*****
Kaynak
1. Wikipedia.org-Algi Yönetimi
2. Psikolojik Operasyon, Algı Yönetimi ve Propaganda
3. Ekşi Sözlük - Algi Yönetimi
Belirtilen kaynaklardan derlenmiştir.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
18 Şubat 2016       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Algı Yönetimi ve Sosyal Medya
Son yıllarda sıkça telaffuz edilmeye başlanan algı yönetimi kavramı her ne kadar yakın bir zaman diliminde ABD Savunma Bakanlığına bağlı birimler tarafından terminolojiye kazandırılmış olsa da söz konusu kavrama yüklenen içerik incelendiğinde oldukça eski bir yöntem olduğu anlaşılmaktadır. Zira algı yönetiminin özünü “ikna ve inandırma faaliyetleri” oluşturmaktadır. Bu çerçevede tarih boyunca gerek fert bazında gerekse de kurumsal bazda hedef kitleleri etkilemek için bu metot kullanılagelmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu çerçevede devletler bölgesel ve küresel bir güç olmak, iktidarlarının ve politikalarının meşruiyetini sağlamak için; kurumlar ve fertler itibarlarını yükseltmek, faydalarını maksimize etmek için hedef kitlelerini ikna etmenin ve onlara kendi gözlerinden dünyaya bakmalarını sağlamanın yol ve yöntemlerini aramışlar ve bu minvalde çeşitli stratejiler geliştirmişlerdir. Bu stratejiler toplum mühendisliği, psikolojik harekât, ikna etme, propaganda gibi terimler altında uygulanmış ancak son yıllarda bu kavramların kamuoyunda olumsuz çağrışımlar yaptığı düşüncesi ile kulağa daha hoş geldiği düşünülen kamu diplomasisi, yumuşak güç, itibar yönetimi, imaj yönetimi, halkla ilişkiler ve algı yönetimi gibi kavramlar servis edilmiştir.
Her ne kadar terminolojide kullanılan kavramların ismi değişikliğe uğramış olsa da esas itibariyle bu yöntemlerin içeriğinde ve temelde değişen pek bir şey olmamıştır. Sadece amaca götüren yolda kullanılan araçlar çeşitlenmiş ve teknolojinin nimetleri kullanılmaya başlanılmıştır. Bir başka ifade ile aktörler arasındaki manipülasyona dayalı enformasyon savaşları dijital dünya üzerinden kurgulanmaya başlanılmıştır. Bu uygulamalardaki genel amacın belli bir kitleyi kendi rızasıyla ikna etmek ve istenilen doğrultuda bir algı oluşturmak olduğu genel kabul gören bir görüştür. Bu yönüyle algı yönetimi, hedef kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda kandırmak ve onları kendi hedefleri doğrultusunda kullanacakları birer unsur haline getirmek amaçlı bir iletişim disiplini olarak tanımlanmaktadır.
Algı yönetimi teriminin mucidi olan ABD Savunma Bakanlığı tarafından kavramın tanımı ise şu şekilde yapılmıştır:
"Kitlelerin duygu, düşünce, amaç, mantık, istihbarat sistemleri ve liderlerini etkileyerek seçili bilgilerin yayılması veya durdurulması; bunun sonucunda hedef davranış ve düşüncelerinin hedefleyenin istekleri doğrultusunda yönlendirilmesi. Algı yönetimi gerçekler, yansıtma, yanıltma ve psikolojik operasyonların bir bütünüdür."
Bu tanıma göre grupların tutum, davranış, mantık ve duyguları algı yönetimi tarafından etkilenmekte ve şekillenmektedir. Başka bir ifade algı yönetimi; yabancı ülkelerdeki hedef kitlenin, görüşlerini etkilemek için yapılan aktivitelerin tamamını içerir. Dolayısıyla algı yönetiminde ve benzeri kavramlarda makyavelist yaklaşım geçerli olmakta, yani “amaca giden yolda her şey mubahtır” felsefesi temel alınmaktadır.
Devletler için algı yönetiminin önemi; yabancıların her seviyedeki istihbarat birimleri ve liderleri de dâhil olmak üzere, bu ülkelerdeki geniş kitlelerin, kendi hedefleri doğrultusunda tavır almaları ve resmi adımlar atmalarını sağlamak amacıyla, seçilmiş bilgi akışını ve somut belgeleri yönlendirerek ya da reddedilmesini sağlayarak, kitlelerin hislerini, güdülenmelerini, düşünce sistemlerini etki altına almaya çalışmak için yürütülen eylemlerin tamamını kapsamasından kaynaklanmaktadır. Algı yönetimi, gerek ülke içinde gerekse yabancı ülkelerdeki hedef kitlelerin görüşlerini etkilemek için yapılan faaliyetlerin tamamını kapsamaktadır. Başarılı algılama yönetimi uygulamaları; çeşitli yöntemler kullanılarak gerçekleri yansıtma, operasyon güvenliği sağlama, gerçeği gizleme ve çarpıtma, psikolojik operasyonları yönetme gibi temel unsurların bileşkesinden oluşmaktadır. Bu kapsamda bilginin belirli çıkarlar uğruna manipüle edilip hedef kitleyi yönlendirmek amacıyla kullanılmasında algı yönetimi stratejileri önemli bir paya sahiptir. Bu yönüyle algı yönetimi süreci, bilgi ve bilgilendirme üzerine gerçekleşen bir güç savaşı olarak karşımızda durmaktadır. Bu bağlamda düşünüldüğünde bilgi akışının lehinde kontrolü sağlayabilen devletler veya gruplar psikolojik üstünlüğü de elinde tutmaktadır.
Diğer bir önemli nokta ise, tüm bu yöntemler uygulamaya geçtiğinde hedef kitle tarafından kabul gören bazı kelimelerin belirgin bir anlam değişikliği yaşamasıdır. Modernite öncesi dönemin sindirme ve korkutma aracı olan ve dünyaya meydan okuma anlamında stratejik bir güç olarak kabul edilen “silah ve asker sayısı” günümüzde devletlerin lehlerinde bir kamuoyu oluşturması için yeterli olmadığı değerlendirilmektedir. Üstelik bu unsurların kullanılması durumunda nasıl yıkıcı sonuçlar doğurduğuna da tarih tüm çıplaklığıyla tanıklık etmektedir. Bu nedenle günümüzün savaşlarında hala kullanılmakta olan geleneksel silahlar artık yerini daha ucuz ve etkili bir yöntem olan bilgi ve algı kontrolüne bırakmaktadır. Bu kapsamda algıyı yönetmekle görevlendirilen kişi ya da birimler tarafından hedef nüfusun istenen kıvama gelmesi için çok sayıda yöntem ve adım izlenmektedir. Önce herhangi bir konuda ikna edilmesi, değiştirilmesi ve etkilenmesi gereken hedef kitle ayrıntılı olarak analiz edilmekte, güçlü ve zayıf yanları ortaya konulmakta ve hassas noktalar tespit edilmektedir. Daha sonra elde edilen sonuçlara göre sloganlar ve propaganda temaları geliştirilmektedir. Bu aşamada medyanın da oyuna dâhil edilmesi ile birlikte sanal gerçeklikler oluşturulmakta ve dolayısıyla gerçek ile kurgu arasında ayrım yapılması zorlaşmaktadır. Bu durum Amerikalı Siyasetçi Henry Kissinger tarafından “Bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir; fakat gerçek olarak algılanması çok önemlidir” şeklinde dile getirilmiştir. Kısacası, algı yönetimiyle amaçlanan ikna-değişim-etki ilişkisi, gerçek ve kurgu arasındaki çizginin bulanıklaştırıldığı, hedef kitlenin oluşturulan sanal gerçekliklere inanmaya ikna edildiği, kelimelerin bilindik anlamından uzaklaştırıldığı ve kıyasıya bir enformasyon savaşının yaşandığı süreçleri temsil etmektedir.
Özetle modernite sonrası kavramsallaştırılan algı yönetimi anlayışı ile birlikte Çinli General ve Askeri Teorisyen olan Sun Tzu’nun yaklaşık 2500 yıl öncesinde ifade ettiği;
"Mükemmellik yüz savaşın yüzünü de kazanmak değildir. Asıl maharet düşmana hiç savaşmadan boyun eğdirmektir."
felsefesi egemen bir bakış açısıyla yeniden vizyona sokulmuş ve geleneksel güç ve kontrol mekanizmaları olarak bilinen silah ve askerden ziyade sanat, bilim, teknoloji ve özellikle de sosyal medya etkin bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.

Sosyal Medya
Geleneksel olan her şeyin anlamını yitirdiği, kavramların içinin boşaltıldığı, yeni olanın ise tedavülde kalma süresinin oldukça kısaldığı dijital bir çağda yaşıyoruz. Bu bağlamda süreçten en fazla etkilenen ve dönüşen kavramların başında ise geleneksel medya gelmektedir. Sosyal medya, teknoloji dünyasında internetin kendinden sonra gelen en büyük devrim olarak kayda geçti. Bu sanal platformda bulunduğunuz yerin, yaşamakta olduğunuz zamanın, en önemlisi gerçekte kim olduğunuzun hiç bir önemi yok ve bu mecrada yapabileceklerinizin sınırı net değil. Üstelik habere ulaşmaya çalışan her vatandaşın aynı zamanda bir haber kaynağı da olduğu yeni bir medya düzeni.
Bu yeni nesil medya sayesinde düşünce gümrükleri ortadan kalktı ve dünyanın herhangi bir noktasında yaşanan gelişmelere anlık olarak ulaşma imkânı doğdu. Başka bir ifade ile sosyal ağlar üzerinden yayınlanan herhangi bir bilgi, anında küresel boyutta yayılma ve kitleleri etkileme gücüne ulaştı. Dolayısıyla sosyal medya, algı yönetiminin en etkili ve en eğlenceli silahlarından biri oldu. Kitle iletişim teknolojilerinin bireylere rahatlıkla ulaşabilmesinin doğal bir sonucu olarak da hedef alınan kitleleri etkilemek çok daha kolay hale geldi. Gerçekten de bilgi teknolojisinde yaşanan gelişmeler bir yandan hayatı oldukça kolaylaştırırken öte yandan medya üzerinden yürütülen algı savaşları sebebiyle gerçek ve illüzyon arasındaki farkın ayrımı zorlaşmaktadır.
Walter Lippman’a göre algı ve gerçeklik arasındaki uçurum modern dünya ile daha da genişleyerek, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın içerisindeki karmaşıklık kitle iletişim araçlarının zihnimizdeki imgeleri değiştirmesi ile hız kazanmıştır. Lippman, kitlelere sunulan söz ve imgelerin bir çeşit sanal gerçeklik yarattığını ve istenilen şekilde davranış geliştirmede etkili olduğunu söylemektedir. Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere, algı yönetimi çerçevesinde ele alındığında sosyal medya, bilginin abartıldığı ve çarpıtıldığı bir araç olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda sosyal medya, “ortaya çıkaran sebep” olmaktan ziyade “kolaylaştırıcı/şekillendirici” rolüyle karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle, kendi menfaatleri doğrultusunda algı oluşturmak isteyenler tarafından kurgulanan bilgilerin medyada sürekli tekrarlanması ile hedef kitlelerin hem algıları yönlendirilmekte hem de zihinleri, düşünceleri şekillendirilmektedir. Bu süreçte tekrar edilen fikirlerin aksi düşünceye sahip olan bireyler kendilerini yalnız ve dışlanmış hissederek çoğunluğun sesine katılma ihtiyacı duyarlar.
Bireylerin psikolojilerinin temelinde yatan bir gruba aidiyet ve dâhil edilme duygusu bu aşamada kendisini göstermektedir. Öyle ki, fikirleri ile toplumda aykırı duruma gelen bireyler bir süre sonra düşüncelerinde yanılıyor oldukları hissine kapılabilirler çünkü, sosyal yaşamın bir gereği de kabul görmek ve bir gruba dahil olmaktır. Son yıllarda Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde domino etkisi yapan yönetim karşıtı eylemleri, ülkemizde gezi parkı olayları çerçevesinde yaşanılan hadiseleri bu yönüyle değerlendirmek gerekmektedir. Söz konusu olaylara ilişkin açılan bloglarlarda, oluşturulan facebook sayfalarında ve twitter ile yapılan paylaşımlar neticesinde binlerce insan sanal âlemde örgütlenerek meydanlara çıkmışlardır. Resmi kurumlar ile aynı seviyeden seslenme imkânı veren sosyal medya, bu süreçte kamuoyu veya bireyler tarafından etkili bir biçimde kullanılmış ve yapılan tahrik ve dezenformasyonlarla kitleleri sokağa dökme konusunda gücünü ve rüştünü ispat etmiştir.
Sonuç olarak günümüzde sosyal medya, politik, ekonomik ve sosyal güç bahşeden bir araç pozisyonuna geldi. Alec Ross’un da vurguladığı gibi, son yıllarda jeopolitik güç dengelerinde “hiyerarşilerden, vatandaş ve/veya vatandaş ağların doğru” bir yönelme görülmekte ve internet de bunun hızında ve politik hareketlenmelerin büyümesinde katalizör görevi yapmaktadır.

Ulusal Algı Yönetimimiz Nasıl Kurgulanmalıdır?
Bugün özellikle egemen güçler tarafından bilgilerin çarpıtılmasına ve dezenformasyona bağlı olarak yürütülen algı yönetimi kısa vadede etkili sonuçlar doğursa da uzun soluklu olmayacağı bir gerçektir. Zira, gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır ve içinde yaşadığımız enformasyon çağında yalancının mumu yatsıya bile varmadan sönmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak dünya ölçeğinde inandırıcılığınızı, güvenilirliğinizi kaybetmeniz ve yalnızları oynamanız kaçınılmazdır. Bu nedenle öncelikle Türkiye, güçlü ve zayıf yönlerini bilerek hem büyük hem de beğenilen ve sevilen bir ülke olmak için iç ve dış iletişim stratejisini oluşturmalıdır. Bunun yanı sıra yabancılar tarafından sıkça kaşınan ve algı saldırılarına açık olan iç problemleri hızlı bir şekilde çözüme kavuşturmalıdır. Unutmamak gerekir ki algıyı yönetmek esasında iletişimi yönetmektir. Yüreğini iletişime katan, gönlü ile beyni arasındaki iletişim kopukluğuna son veren bir Türkiye’nin dünyadaki algısı çok hızla değişecektir. Başarılı bir algılama yönetimi uygulamasının en tipik göstergelerinden biri, uzun süreli olması ve kalıcı etki bırakmasıdır. Bu da doğrulara dayanmadan olmaz.
Türk milletini uyutmaya, aldatmaya ve algısını yönetmeye çalışan her türlü bilinçaltı kurgulamaya karşı caydırıcı yaptırımlar getiren “Ulusal Algıyı Koruma Kanunu” çıkarılmalıdır. Özellikle sosyal medyanın suç işleme anlamında imtiyazlı bir alandan çıkmasını sağlayan yasal düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.
Burada kastedilen sosyal medyanın tamamen yasaklanması ya da sansür uygulanması değildir. Sosyal medya artık sanal bir kamusal alan haline gelmiştir ve nasıl gerçek kamusal alanda kamu düzenine aykırı fiiller yaptırıma bağlanmışsa aynı durum sosyal mecralar için de geçerli olmalıdır. Bunun yanı sıra sağlıktan ekonomiye, kültürden millî güvenliğe her türlü küresel tehlikeyi algılayan, küresel medyanın algı yönetimini izleyen ve ulusal refleksleri yöneten “Ulusal Algı Yönetimi” kurulmalıdır. Bu kurum tarafından yurt içindeki ve yurt dışındaki gelişmelerin takip edilmesi, muhatapların belirlenmesi ve tanımlanması, politika üretilmesi, politikanın uygulanması ve politikanın iletişim sürecinin yönetilmesi gerekmektedir.
Öte yandan kitle iletişim araçları sürekli büyümekte ve kendini yenilemektedir. Günümüzde bu araçlara bağımlı olmamak veya ondan uzak kalmak kolay değil gibi gözükmektedir. Y ve Z kuşağı olarak adlandırılan yeni nesil, dünyayı radyo ve televizyon penceresinden değil teknolojik devrimin yeni icatları olan akıllı cihazlardan takip etmektedir. Burada gördüklerine göre algı oluşturuyor, karar veriyor ve uyguluyor. Bu sebeple gençler, dijital ortamlarda muhtemel algı zehirlenmelerine karşı korumasız bırakılmamalıdır. Bunun yolu ise sosyal medyanın iyi yönetilmesinden geçmektedir. Burada Devletin rolü daha çok rehberlik etme, kolaylaştırma veya yatıştırma şeklinde olmalıdır. Algı yönetimini şansa bırakmak halkın algılarını başkalarına teslim etmek demektir.
Algı yönetimi için ihtiyaç duyulan, dünya ile entegre fakat kendi değerlerini bilen, yaşayan, yaşatan, söylediği gibi yaşayan insan gücünün yetiştirilmesi için özel bir program düzenlenmelidir. Bu bağlamda eğitim sistemi yeniden gözden geçirilmeli ve gerekli değişiklikler yapılarak bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu çerçevede dünyadaki yeni dijital çağ ve genç demografik yapımız arasındaki yapıcı bağı kurmalıyız.
Bundan sonra sosyal hareketlerin ve sosyal olayların sosyal medya ile birlikte düşünülmesi gerekmektedir. Öte yandan toplumsal olaylar bir sebep değil sonuçtur. Bu nedenle toplumsal olayların oluşmasına sebebiyet veren siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel sebepler iyi analiz edilerek katılımcı bir anlayışla çözülmeli ve bu konuların sosyal medyada istismar edilmesinin ve toplumun sokağa dökülmesinin önüne geçilmelidir.

Harun ÖKSÜZ
Mülkiye Müfettişi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

30 Kasım 2007 / Asi-BeL Psikoloji ve Psikiyatri
12 Kasım 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
18 Mayıs 2010 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
9 Mart 2009 / ThinkerBeLL X-Sözlük
30 Ağustos 2015 / Jumong Sinema tr