Arama

Fransız İhtilali

Güncelleme: 14 Şubat 2012 Gösterim: 63.088 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fransız İhtilali
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Fransız Devrimi veya Fransız İhtilali (1789-1799), Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır.

Ad:  Prise_de_la_Bastille.jpg
Gösterim: 783
Boyut:  65.2 KB
Bastille Hapishanesi'ne hücum, 14 Temmuz 1789
Devrim Öncesi
Fransa Kuzey Amerika’daki tüm kolonilerini 1763 tarihinde, Yedi Yıl Savaşları sonunda imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere’ye kaptırmıştı. İngiltere, Yedi Yıl Savaşları’nın mali yükünü, yeni vergilerle kolonilerden çıkartmaya kalkışınca; bu durum Kuzey Amerika kolonilerinde huzursuzluk yaratmıştı. 1774 yılında OnüçKoloni'nin başlattığı Amerikan Bağımsızlık Savaşı 1776 yılında bağımsızlık ilanıyla sürmüştü. Fransa ise bu çatışmalara, büyük boyutlarda mali destek vererek dolaylı olarak katılmıştı.
Bu savaş harcamaları ve giderek artan saray masrafları dolayısıyla Fransız monarşisi de mali yönden tükenmişti. 1789 yılında 16. Louis, soyluları toplayıp toprak mülkiyeti üzerinden vergi alınmasını istediğinde; soylular, parlamentonun toplanmasını istediler. 1614 yılından beri toplanmamış olan parlamento, soylular, din adamları ve halktan seçilen üç kamaradan oluşuyordu.

Parlamentonun toplanması, toplumsal yapıdaki çelişkilerin de ortaya çıkmasına neden oldu. Bir yanda soyluların ve din adamlarının ayrıcalıklı durumu diğer yanda da burjuvazi ve halktan temsilcilerin arasında parlamentoda ciddi sorunlar ortaya çıktı.
18. yüzyılın başlarından beri Fransa dış ticaretinin kat kat artması, varlıklı bir burjuvazi oluşturmuştu. Bu sınıflar, artık sahip oldukları ekonomik güce karşılık gelecek bir politik güç istiyorlardı. Feodal yapının ve monarşinin kaçınılmaz sonucu olan sosyoekonomik sınırlamaların kaldırılmasından yanaydılar.

Parlamentonun toplanmasıyla orta sınıftan halk, özellikle varlıklı sınıflar, monarşiye karşı savaş açtılar. Bir anayasayla monarşinin yetkilerinin sınırlandırılmasını, iç gümrük duvarlarının kaldırılarak iç ticaretin serbestleştirilmesi, vergilerin yeniden düzenlenmesi ve yönetimde daha fazla hak elde etme talebinde bulundular.
Kuşkusuz bu talepleri 16. Louis kabul etmedi. Orta sınıf, peşine diğer halktan unsurları da katarak 14 Temmuz 1789 günü Bastille hapishanesine saldırdı. Hapishane ele geçirilip mahkûmlar salıverildi.
Fransız Devrimi 1789-1815 yılları arasında beş farklı dönem yaşayarak devam etti.


Meşrutiyet Devri (1789-1792)
Bu genel ayaklanmanın ardından 1791 yılında bir kurucu meclis toplandı ve bir İnsan ve Yurtdaş Hakları Bildirisi yayınladı. Ardından da ulusal egemenliğe dayanan bir anayasa hazırlayarak monarşinin yetkilerini sınırlandırdı. Bu anayasa, halk tarafından seçilecek bir parlamentonun yasama ve yürütme yetkilerini kralla paylaşmasını öngörmekteydi.

Kanunları hazırlamak, bütçeyi tasdik etmek ve hükümetin icraatını kontrol etmek görevleri meclise verildi. Ayrıca "İnsan Hukuku Beyannamesinin esasları uygulamaya konuldu.
“İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nin uygulamaya konulması ve bir halk meclisinin yürütme erkini ele alması, Fransa’da feodal kurumları yıktı. Zaten halk yığınlarındaki soylulara karşı gelişen öfke, pek çok soylunun topraklarını bırakarak diğer Avrupa ülkelerine kaçmalarına yol açtı.
Fransa’daki tüm bu gelişmeler, tüm Avrupa açısından çok önemli sonuçlar doğuracak, sadece gelecek yılların değil, yüzyılların da içsel dinamiklerini kökten değiştirecekti.
Avrupa’da herkes, feodal sınırlamalardan kurtulan bir Fransa ekonomisinin büyük bir gelişme göstereceğini, bunu ise Fransa’yı, uluslararası ticaret alanında rekabet edilmesi çok zor bir güç haline getireceğini öngörebiliyordu. Üstelik böylesi bir ekonomik büyümenin, eskisinden çok daha güçlü bir Fransız askeri gücünü besleyebilecek durumda olması, kuvvetle muhtemeldi.

Öte yandan Fransa’da ortaya çıkan, insan haklarından, eşitlikten ve özgürlükten yana bu düşünce hareketinin tüm Avrupa’ya yayılması, mevcut monarşilerin geleceğini tehdit etmesi de, kaçınılmazdı.
Başlarda burjuvazi, kralı ve liberal görüşlü soyluları safına çekerek Fransa’nın toplumsal ve ekonomik yapısında, her üç tarafın da çıkarlarına olan düzenlemeleri yapmak hesabındaydı. Ama böylesi müttefikler bulamadı karşısında. 16. Louis, yetkilerinin sınırlanmasına razı olmamakta direndi. Ayrıca o tarihlerde Fransa’da liberal aristokratlar yoktu, hepsi tutucuydu ve eski düzenin geri gelmesini istiyorlardı.
Bu durumda hem kral hem de soylular, Habsburg hanedanından imparator II. Leopold’e güveniyorlardı. II. Leopold, 1791 yılında, diğer Avrupa devletlerince de desteklenecek olursa, Fransa Devrimine karşı askeri güç kullanılabileceğini duyurdu. II. Leopold, aynı zamanda Fransa kraliçesi Mari Antoniette’nin kardeşiydi.
Kralın mutlakıyet idaresini yeniden kurmak için içerde isyan çıkartması, dışarıda ise Fransa'nın düşmanlarıyla işbirliğine gitmesi sonucu, 1792'de cumhuriyet ilan edildi.


Cumhuriyet Devri (1792-1795)

Cumhuriyet yönetimi milli birliği sağladı ve dış tehdidi etkisiz hale getirdi. 1793'te dış güçlerle ittifak yaptığı için kral idam edildi.
1793-1794 yılları arasında kalan bu döneme Terör Devri (Reign of Terrör) de denmektedir.

Cumhuriyet esaslarına göre yeni bir anayasa hazırlandı. Fakat yasanın gerekleri yeterince ve ağırlaşan şartlar sebebiyle tatbik edilemedi. Zamanla ekonomik durumları normale dönen ve mali açıdan güçlenen halk temsilcileri, parlamentoda çoğunluk sağladılar ve ağır tedbirlerin kaldırılmasını istediler. Böylece 1795'te muhafazakâr "Direktuvar" idaresi kuruldu.

Direktuvar İdaresi Devri (1795-1799)
Bu dönemde icra kuvveti Beşyüzler ve İhtiyarlar Meclisi tarafından seçilecek beş direktuvara bırakıldı. Yasama yetkisi Beşyüzler Meclisi'ne verildi. Milli hâkimiyet esaslarının kullanılması cumhuriyet dönemine göre daha azaltıldı. Millet Meclisi seçimlerine katılmak zengin olmayı gerektirdi. Sonuçta: Devlet yönetimi güçleşti; meclisler arasındaki düşmanlık duyguları arttı; ordu, meclis kavgalarına ve siyasete girdi. Neticede konsüllük idaresine geçilmesine karar verildi.


Konsüllük Devri (1799-1804)
1799'da konsüllük idaresi kuruldu. Bu idarede beş direktuvarın yetkileri üç konsüle devredildi ve tüm yetkiler birinci konsülde toplandı. Birinci konsül de General Napolyon Bonapart oldu. Bu idare 1804 yılına kadar devam etti. Bundan sonra imparatorluk idaresi başladı.


İmparatorluk İdaresi (1804-1815)
Konsüllük döneminde büyük zaferler kazanılmış, ziraat, ticaret ve sanayi gelişmiş, fakat buna karşılık millet meclisi etkinliğini kaybederek devrim hedefinden uzaklaşmıştı. Ülke tekrar ferdi otorite ile yönetilmeye başlanmıştı. Bu durum ve General Bonapart'ın İmparatorluk idaresi 1815 yılına kadar devam etti.
Fransız devriminden sonraki gelişmelerle birlikte ortaya çıkan ulus-devlet anlayışına paralel olarak doğan ulusçuluk, modern karaktere sahiptir ve bu şekliyle Batı'ya ait bir gelişmedir.


Fransız Devriminin Etkileri ve Sonuçları
Fransız Devrimi, ulusal bilinçlenmenin ve yönetim karşıtı tepkilerin nasıl ortaya konabileceğinin en başarılı ve kanlı örneklerinden biridir. Bu yönüyle, kendinden sonraki devrimlere de esin kaynağı olmuştur ve hâlâ olmaktadır.
Fransız Devrimi, Yeni Çağı bitiren, Yakın Çağı başlatan olay olarak kabul edilir. Çünkü bu devrim sonucunda tüm dünyada milliyetçilik kavramı önem kazanmaya başladı. Ezilen halklar haklarını aramayı öğrendiler. Halklar, yönetimden korkmamaları gerektiğini, yönetimlerin güçlerini halklarından aldığını fark ettiler.
Fransa'da monarşik rejimin yıkılıp, yerine cumhuriyetin kurulmasına neden oldu. Halk, yönetim üzerindeki gücünü fark etti. Roma Katolik Kilisesini de ciddi reformlar yapmak zorunda bıraktı. Milliyetçik akımının yayılması, gücünü emperyalist rejimden alan imparatorlukların aleyhine oldu; imparatorluk çatısı altındaki farklı milletlere mensup halklar ayaklanmaya başladılar. Bu durum, imparatorlukları bölmeye çalışan kesimlerin de işine geldi, isyan eden halkları provoke ettiler. Bunun sonucunda da imparatorluklar zayıflamaya ve parçalanmaya başladılar.
Fransız devrimi, sonuçları ve ideolojisiyle, Yakın Çağ dünya savaşlarına -I. DünyaSavaşı ve II. Dünya Savaşı- yön verdi ve bugünün dünyasının oluşmasında da son derece etkili oldu.


Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi
28 Ağustos 1789'da Fransız Devriminden sonra, Fransız Ulusal Meclisi tarafından, Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi kabul ve beyan olundu.
Bildirge; insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını ortaya koyuyordu.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1787'den başlayarak Fransa'yı sarsan, ilk doruk noktasına 1789'da ulaşan ve değişik aşamalardan geçerek 1799'a değin süren devrimci hareket. Fransa'da ancien regime'e (eski rejim) son vermiş ve Avrupa tarihinde yeni bir çağ açmıştır. Fransız ihtilali, Fransız Devrimi ve 1789 Devrimi olarak da bilinir. Devrim, burjuvazinin iktidara gelişine başlangıç oldu, derebeyliği ve mutlak monarşiyi ortadan kaldırdı ve ülkenin birliğini gerçekleştirdi ve bütün dünyada milliyetçilik ve ulus devlet fikirlerinin gelişmesine yol açtı.

Sponsorlu Bağlantılar
Fransız İhtilalinin nedenleri

Siyasal ve Sosyal Nedenler
Fransa, 16. yüzyıldan beri, katı bir mutlakiyetle yönetiliyordu. Monarşi kadim aristokrasi ve yeni yeni palazlanan burjuvazi arasında bir denge unsuru oluşturmak üzere yüceltilmiş olsa da, Rönesans'tan bu yana ardından eski gücünü toparlayamayan monarşi, vergilerin toplanması konusunda da İngiliz aristokrasisinden farklı bir yöntem izledi. Vergileri düşük gelirli halktan toplamakta ısrar etti ve bu durum orta sınıf ve emekçi sınıfta özellikle 18. yüzyılda katıldığı savaşlar ve devletin gereksiz harcamalarıydı. Bu nedenle vergiler ağırlaştırılmış, halk geçim sıkıntısı çekmeye başlamıştır. Maliyeyi düzeltmek amacıyla alınan tedbirler sonuç vermeyince Fransa Kralı
16. Louis, Fransa'nın bir çeşit milli meclisi olan Etats-Genaraux 'yu toplantıya çağırarak gerekli tedbirlerin alınmasını istedi (1789).
Güçlenen burjuvaziye feodal ekonominin kalıpları dar gelmeye başlamıştı. Bu doğaldır. Çünkü feodal ekonomi içine kapalı bir yapı sergiler. Oysa burjuvazi kendini tam da dışa açık bir yapıda var etmiş; ticaret ve sömürgeler yardımıyla güçlenerek gelişmişti. Üstelik aristokrasinin sırtını yasladığı kilisenin ekonomiye vurduğu köstek de gözardı edilemezdi. Dolayısıyla burjuvazinin rönesansla başlayan gelişmesi artık aristokrasiyi ve feodal ekonomiyi dört bir yandan baskılar hale gelmişti. Bu duruma İngiliz aristokrasisi gibi esnek bakamayan Fransız aristokrasisi, gelişime ayak uydurmak ve değişmek yolunu tercih etmemiştir.

Fransız Aydınlarının Etkisi
18. yüzyılda Fransa'da birçok aydın yetişti. Aydınlar, Fransız İhtilâli'nin fikir yapısını hazırladılar.
Montesquieu (İran Mektupları ve Kanunların Ruhu Üzerine), Voltaire, D’Alembert, Diderot ve Jean Jacques Rousseau (Toplumsal Sözleşme), yazdıkları eserlerde Fransa'nın rejimini eleştirdiler, yeni çözüm yolları ileri sürdüler. Aydınların bu çalışmaları, Fransa'da ihtilalin hazırlanmasını sağlamıştır. İngiltere'de Lutherci ve Kalvinci reformların gelişi, din kurumunun sorgulanması yolunda burjuvaziye önemli adımlar attırmıştı.

Dış Nedenler
1215'te ilan edilen
Magna Carta'dan beri İngiltere'de halkın istekleri, kral tarafından dikkate alınıyordu. 17. yüzyıldan itibaren de İngiltere'de Meşruti Krallık kesin olarak yerleşmişti. Böylece kral, anayasada belirlenen yetkilerin dışına çıkamıyor ve halkın temsilcilerinden oluşan bir meclis, ülke yönetimine katılıyordu. Bu durum Fransa'daki mutlak krallığa alternatif olarak görülüyordu. Ayrıca Amerika'da yayınlanan İnsan Hakları Bildirisi, Fransızları derinden etkilemiştir. Fransızlar, İngiltere ve Amerika'daki hakların kendilerine de tanınmasını istemişler, bu da Fransız İhtilâli'nin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

Olayların gelişmesi
Fransız maliyesini düzene sokmakla görevlendirilen
Charles-Alexandre de Calonne, Şubat 1787'de üst düzey din adamları, büyük soylular ve yüksek yargıçlardan oluşan İleri Gelenler Meclisi'ni toplantıya çağırarak bütçe açığının kapatılması için ayrıcalıklı kesimlerin vergi yükümlülüğünü artıracak reformlar önerdiğinde, Fransa'da devrimin ilk kıpırdamaları başladı.
Meclis, reformları reddederek ruhban sınıfı, soylular ve halkın temsilcilerinden oluşan ve 1614'ten beri toplanmamış olan
Etats-Genaraux'un toplantıya çağrılmasını talep etti. Calonne'dan sonra Fransız maliyesini yönetenlerin, direnişe karşın reformları uygulama yolundaki çabaları, aristokratik kurumların, özellikle de Mayıs 1788'de çıkarılan yasa ile yetkileri kısıtlanmış olan Parlement'lerin başkaldırısına yol açtı. 1788'in bahar ve yaz aylarında Paris, Grenoble, Dijon, Toulouse, Pau ve Rennes'de huzursuzluklar baş gösterdi. Ödün vermek zorunda kalan Kral XVI. Louis, Jacques Necker'i maliyenin yönetimine getirdi ve Etats Generaux'yu 5 Mayıs 1789'da toplayacağını açıkladı. Kralın basın özgürlüğüne de göz yummasıyla Fransa bir anda devlet yapısının yeniden düzenlenmesine ilişkin tasarıları içeren kitapçıklarla dolup taştı.
Ocak-Nisan 1789 arasında yapılan Etats-Generaux seçimleri kötü geçen 1788 hasadının neden olduğu karışıklıklarla aynı zamana rastladı. Temsilcilerini belirlemekte herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmayan üç toplumsal zümre de kendi sorunlarını ve isteklerini dile getiren dilek listeleri ya da "şikayet defterleri" (cahiers de doleances) hazırladılar. Tiers Etat (Halk Meclisi) için 600, soylular ve ruhban kesimlerinin her biri için de 300 temsilci seçildi. Kırsal alanlarda iki, kentlerde ise üç dereceli seçimler sonunda belirlenen Tiers Etat temsilcileri bütünüyle burjuvalardan oluşuyordu.
5 Mayıs 1789'da
Versailles'de toplanan Etats-Generaux, daha başlangıçta, oylamaların toplam temsilci sayısına mı yoksa etat esasına göre mi yapılacağı konusunda ikiye bölündü. Bu yöntem sorunu üzerindeki şiddetli mücadelede Tiers Etat temsilcileri çok geçmeden çoğu halk kökenli küçük papazların da desteğini kazandı. Ardından krala da meydan okuyarak Jeu de Paume salonunda toplantı (20 Haziran) ve Fransa'ya yeni bir anayasa getirilinceye değin kesinlikle dağılmayacağına ant içti. XVI. Louis bu duruma istemeyerek boğun eğdi ve ruhban kesimiyle soyluları Kurucu Meclis'i oluşturmak üzere Tiers Etat'ya katılmaya çağırdı; bir yandan da meclisi dağıtmak üzere asker toplamaya girişti.
Askeri birliklerin kralın emriyle Kurucu Meclis'in çevresini sarması ve Necker'in görevinden alınması meclisin tepkisine, kralın buna kayıtsız kalması da Paris halkının ayaklanmasına yol açtı. Silahlanan Paris halkı
14 Temmuz1789'da krallık baskısının simgesi olarak gördüğü Bastille hapishanesini ele geçirdi ve siyasi tutukluları serbest bıraktı. Böylece bütün dünyayı derinden etkileyecek sonuçları ortaya çıkaran Fransız ihtilali başlamış oldu. Yeniden boyun eğer Kral, kentte dolaşırken krallığın beyaz renginin yanı sıra Paris'in renkleri olan mavi ve kırmızıyı da içeren üç renkli kokart takarak halkın egemenliğini tanıdığını gösterdi.
Taşrada büyük korku köylülerin de feodal beylere karşı ayaklanmalarına ve şatoları hedef alan saldırılara girişmelerine yol açtı. Soylular ve burjavazi dehşete kapıldı. Kurucu Meclis, köylüleri denetim altına almak için 4 Ağustos'ta feodal vergi ve ayrıcalıkları ortadan kaldırdı. Ardından
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ilan edilerek (26 Ağustos) özgürlük, eşitlik, mülkiyet dokunulmazlığı ve baskıya karşı direnme hakları tanındı.
Kral, toplumsal yapıyı altüst eden 4 Ağustos kararları ile İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'ni onaylamayı reddetti. Bunun üzerine Paris'te halk kitleleri yeniden ayaklanarak 5 Ekim'de Versailles'a yürüdü. Ertesi gün, kraliyet ailesi
Paris'e getirilerek Tuileries Sarayı'nda oturmak zorunda bırakıldı. Kurucu meclis de Paris'te yeni anayasa üzerinde çalışmalarını sürdürdü.
Kurucu Meclis, feodalizmin tasfiyesini sürdürerek eski zümreleri (ordre) kaldırdı, sömürgelerde köleliğe son vermekle birlikte en azından Fransa'da yurttaşlar arasında eşitliği sağladı ve kamu görevlerine girişteki eşitsizliklere son verdi. Kamu borçlarının ödenmesi amacıyla kilise topraklarının devletleştirilmesi kararını mülklerin yaygın bir biçimde yeniden dağıtılması izledi. Bundan çok yararlanan burjuvaziyle toprak sahibi köylüler oldu; ama bazı topraksız köylüler de arazi satın alabildi. Kiliseyi mal varlığından yoksun bırakan Kurucu Meclis, ardından yeni bir düzenlemeye girişerek Fransız Kilisesi Temel Yasası'nı çıkardı. Yasa, papa ve Fransız ruhban sınıfının çoğunluğu tarafından reddedildi. Ortaya çıkan ayrılık, çekişmelerin şiddetini artırdı.
Kurucu Meclis, ancien rengime'in karmaşık yönetsel sistemini yıkarak yerine seçilmiş meclislere yöneltilen il (departement), ilçe (arrondissement), kanton (canton) ve bucak (commune) bölünmesine dayalı akılcı bir sistem getirdi. Adalet mekanizmasının temelini oluşturan ilkeler de köklü bir biçimde değiştirildi ve sistem yeni yönetsel birimlere uyarlandı; yargıçların da seçilerek göreve gelmesi ilkesi kabul edildi.
Kurucu Meclis'in çerçevesini çizdiği yeni düzen, yasama ve yürütme güçlerinin kralla meclis arasında paylaşıldığı bir monarşiyi öngörüyordu. Ama bütünüyle aristokrat danışmalarının etkisi altında olan XVI. Louis ülkeyi yeni güçlerle birlikte yönetme yolunu seçmeli. 20- 21 Haziran 1791'de ülkesinden kaçma girişiminde bulunduysa da Varennes'de yakalanarak Paris'e geri getirildi.
l Ekim 1791'de Kurucu Meclis'in yerini alan Yasama Meclisi'nde (Assemblee legislative), ticaret burjuvazisinden gelme
Jirondenler hâkimdi. Bu meclis, yurt dışına göç etmiş olan ve yabancı krallıkları Fransa'ya askeri müdahalede bulunmaları için kışkırtan soyluların işini bitirmek amacıyla, Avusturya'ya savaş ilan etti (Nisan 1792). Ama jirondenlerin monarşi karşısındaki politikası fazlasıyla uzlaştırıcı görüldü. 10 ağustosta halkın bir başkaldırısı, kralı devirdi ve hapsettirdi.
O zaman iktidar
Jakobenlerin eline geçti ve bunlar, hem devrimci hareketi canlandırdılar, hem de eski imtiyazlılara karşı baskıyı arttırdılar (birinci terör, eylül kıyımları). Genel seçim ve oy hakkı tanındı.
21 Eylül 1792'de, bir gün önce kazanılan Valmy Zaferi'nin sevinciyle, Yasama Meclisi yerini bir Ulusal Konvansiyon'a bıraktı, o da cumhuriyeti ilân etti; daha sonra kralı idama mahkûm etti ve bu hüküm,
21 Ocak1793'te yerine getirildi.
Louis XVI'nın ölümü, Fransa'ya karşı, Avrupa devletlerinin çoğunun oluşturduğu bir ortak cephe kurulmasına yol açtı. Daha mart ayında, Belçika'yı istilâ etmeyi başarmış olan Fransız ordusu geri püskürtüldü. İstilâ korkusu, kralcı köylülerin Fransa'nın batısında ayaklanması ve ekonomik bunalım, halkla montanyarları (aşırı jakobenler) jirondenleri devirmeğe, sonra da tutuklatıp hapsetmeye yöneltti.
Danton'un, sonra da Robespierre'in önayak olduğu Halk Kurtuluş Komitesi, kitle halinde askere almalar, elkoymalar, tutuklamalar, idamlar, hayat pahalılığına karşı kararnameler, zenginlerin mallarına vergi koymalar gibi bir dizi sert tedbirler aldı. Bu, iç ayaklanmalara hızla son verdiren ve sınırları güvenliğe kavuşturan büyük terör dönemiydi.
Ama Konvansiyon, Robespierre ile
Saint Just'ün giderek daha kanlı bir niteliğe bürünen diktatörlüğüne de tepki gösterdi; ikisi de 27 Temmuz 1794'te giyotine gitti: Thermidor tepkisi. Bu tepkiyle Halk Kurtuluş Komitesi'nin aldığı tedbirler kaldırıldı ve terör sorumluları idam edildi.
Ülkede ciddi bir ekonomik bunalım başgöstermişti, ama Fransız ordusu bu sırada Avrupa'da zafer kazanıyordu. Fransa'yı yönetmek için. Konvansiyon, 26 Ekim 1795'te beş üyeden meydana gelen bir Direktuvar kurdu. İktidar, burjuvazinin eline geçmiş fakat eşitlik ilkesine dayalı bir cumhuriyet kurulamamıştı.

İhtilalin Sonuçları
  • Yıkılmaz diye düşünülen, hatta egemenlik hakkını Tanrı'dan aldığı iddia edilen iktidarı eline geçirdi. Dolayısıyla tam bir burjuva hakimiyeti gerçekleşemedi.
  • Milliyetçilik ilkesi, siyasi bir karakter kazanarak, çok uluslu devletlerin parçalanmasında etkili oldu.
  • Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı.
  • Liberalizmin güçlenmesi başladı.
  • Fransız İhtilâli, sonuçları bakımından evrensel olduğundan Yeniçağ'ın sonu, Yakınçağ'ın başlangıcı kabul edildi.
  • Dağınık halde bulunan milletler, siyasi birliklerini kurmaya başladılar.
  • İnsan Hakları Bildirisi, Fransızlar tarafından dünya çapında bir bildiriye dönüştürüldü.
  • Fransız İhtilâli'nin yaydığı fikirlere karşı İhtilâl Savaşları (1792-1815) başladı. Önce Fransa ile Avusturya ve Prusya arasında başlayan bu savaşlara İngiltere ve Rusya da katıldılar. Savaşlar Napolyon'un yenilgisiyle sonuçlandı. Viyana Kongresi ile Avrupa'nın siyasi durumu yeniden düzenlenmiştir (1815).
  • Sınıflı toplumların gelişiminde, diğer bir aşamaya geçildi. Burjuvazinin Avrupa'da tam olarak iktidarı alması Sanayi Devrimi'ni bulsa da, Fransız İhtilali burjuvazi için bir milat haline gelmiştir.

sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
28 Ocak 2008       Mesaj #3
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
28 Temmuz1794 günü Robespierre,beraberinde 22 kişi Paris’te bugünkü Concorde Meydanı,o günkü adıyla Devrim Meydanı’na giyotinle idam edilmek üzere götürülürken acaba ne düşünüyordu?Kendisi ağır şekilde yaralanmıştı.Mahkumların içinde bulunduğu arabalar giyotinin bulunduğu noktaya yaklaşırken halk sevinç çığlıkları atıyor,özellikle işçiler,ücret tavanlarını belirleyen yasayı protesto ediyordu.
Kamu Selamet Komitesi’nin liderliğini yürütürken küçük burjuva çıkarlarını gözeten politikalar üretiyordu.Hem aristokrasiye hem de büyük burjuvaziye karşı olmakla birlikte bir türlü emekçi halkın isteklerine cevap veremiyordu.
Aslında büyük ve küçük burjuvazi,işçi sınıfı gibi kavramlar sanayi devrimi ile oluşmuştur.1794 yıllarında Fransa’da bu ölçekte bir üretim söz konusu değildi.Buhar gücü henüz yeni yeni uygulanıyordu.Tezgahlarda kullanılan makineler mekanik tipte idiler ve insangücü ön plandaydı.Bu nedenle burjuvaziye hangi kıstasla büyük veya küçük ölçeğini verebiliriz?Nüfusun ezici bir çoğunluğu köylüydü ve bugünkü anlamıyla işçi sınıfından da bahsedemeyiz. Söz konusu olan hem tarım hem de ticaret ve ilkel sanayi kesiminde çalışan emekçilerdi.
Doğruluğu temel ilke edinen ve felsefi anlamıyla erdeme inanan bir kişi olarak izlediği terör politikası ile çelişkiye düştüğü söylenebilir mi?Hürriyetin despotizme üstün gelebilmesi için barışta erdeme,ihtilalde hem erdeme hem de teröre inanıyordu.Ona göre terör,hızlı,bükülmez ve affetmez adaletten başka bir şey değildir,varılacak hedef için uygulanan bir demokrasi aracıdır.Hürriyet düşmanlarına hürriyet olamazdı.
Robespierre ve arkadaşları,kendi ölçülerine göre belirledikleri halkın mutluluğu hedefi için sol görüşlü Öfkeliler’i destekleyen Hebertçileri ve ılımlı olan Danton ve yandaşlarını giyotine gönderdiler.Bu idamlar gerçekleşirken,Anatole France’nin ‘Tanrılar Susamışlardı’ romanından öğrendiğimiz,aslında yalnız bir kişi olan Robespierre’nin basit anlamıyla terör uygulayan bir sadist değil,erdeme dayanan bir yönetimin gereklerini yerine getirdiğini düşünen bir kişi olduğunu sanıyorum.
Ama feodalitenin kanlı bir şekilde yıkıldığı,insan hakları gibi kavramların oluştuğu,yepyeni bir üretim tarzının kurulduğu o karmaşık günlerde her bir kişinin beklentilerini karşılamak mümkün olamazdı.Hele burjuvanın çeşitli kesimlerinin ülke yönetiminde yer kapmak için yaptığı mücadele içinde halk kitlelerinin ihtiyacına cevap vermek ne derece mümkündü?Zaten meclisteki üyeler büyük çoğunlukla burjuva temsilcisi idiler.İki kesim arasında kalan Robespierre, bir taraftan sosyal güvenlik tedbirleri alıyor,ama diğer taraftan ücretlere üst sınır koymak zorunda kalıyordu.
Yaralı haldeki Robespierre,giyotinin boynuna inmesini beklerken,eğer bilinci yerinde ise bütün bunlar için acaba ne düşünüyordu?
Bu olayları bugünkü kavramlarla tartışmanın mümkün olduğunu sanmıyorum.Kişileri de öyle.Unutmayalım ki o günlerde 18.yüzyıl daha bitmemişti.
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
20 Mayıs 2008       Mesaj #4
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
8 Mayıs 1794 günü akşamüstü Antoine-Laurent Lavoisier,27 kişi ile beraber at arabası üzerinde giyotinle idam edilmek üzere Paris’in o günkü adıyla Devrim Meydanı’na götürülüyordu.Mahkemeleri biraz önce sonuçlanmıştı. O zamanlar temyiz,itiraz gibi şeyler sözkonusu değildi ve kararlar hemen uygulanıyordu. Hepsinin elleri arkalarında bağlıydı.
Lavoisier’in neler düşündüğünü bilemeyiz.Ama devrim önderlerinin her kararını gönülden desteklediğini sanmıyorum.Babası yıllar önce aile için soyluluk ünvanı satın almıştı.Eğer 51 yıl süren yaşamında ne gibi hatalar yaptığını düşünmüşse,Jean-Paul Marat’ın 1780 yılında akademiye sunduğu yanma kuramını reddettiği aklına gelmiş miydi? Marat,o tarihte akademiye kendi icadı olan bir buluşu sunmuştu.Bu buluş ilkel bir kızılötesi dürbündü.Bunun sayesinde bir mum alevinden yükselen titrek ısıyı görmenin mümkün olduğunu ileri sürmüştü.Lavoisier,işte bu teklifi geri çevirmişti.Zira ısı dalgaları kesin olarak ölçülemezdi.Genç Marat’ın kuramı gerçekten yanlıştı.Ama Marat bu olayı asla unutmamıştı.
Giyotine yaklaşırken az önce bitmiş olan mahkemede bilim adamı olmasının ve kimya dalında büyük atılımlar gerçekleştirdiği halde bu ününün hiç dikkate alınmadığını, ölüm cezasına engel olmadığını şaşkınlıkla karşılamış olmalı.
Devrimden önce halkın hislerini duymayacak kadar sağır mıydı?Nitekim Ferme Generale denilen,hükümet adına vergi toplayan bir kuruluştan hisse satın almıştı.Bu kurumun hiç te adil olmadığı herkesçe biliniyordu.Bu yetmiyormuş gibi Paris’i kuşatan bir duvar ördürmüştü.Pek çok giriş kapısı olan,girip çıkan kişileri denetleyen bu duvara karşı halkın nefretini görememiş miydi?
Gerçi kendisi reformcu ve liberal görüşlü biriydi.Devrimden hemen sonra Etats-generaux toplandığında yedek halk temsilcisi seçilmişti.Meclis tüzüğünü hazırlayıp,Paris Komünü’ne de seçilmiş ve 1789 Derneği’ne katılmıştı.Devletteki görevleri artıyordu.Hazinenin yönetiminde çalışmalarda bulunup mali durum ve tarımla ilgili planlar geliştiriyordu.Ancak Ferme Generale’de hissedar olması ve Paris Duvarı unutulmamıştı.Ülkesine yaptığı hizmetler yanında dünyaca tanınmış bilimadamı olmasına rağmen halkın nefreti sürüyordu.Radikal basın onun aleyhine saldırısını arttırmıştı.Marat,öldürülünceye kadar Ulusal Meclis’in etkili liderlerinden biriydi ve Lavoisier’ın asılması gerektiğini her yerde söylüyordu.
1791 yılında Ferme Generale kapatılmış,Lavoisier barut fabrikalarındaki görevinden alınmıştı.Cephanelikteki evinden ve laboratuvarından çıkarılmıştı.1793 yılında Terör dönemi en yüksek seviyeye ulaşınca,kasım ayında Ferme Generale’nin yöneticileri ile birlikte Lavoisier de tutuklanmıştı.Kayınpederi de tutuklananlar arasındaydı.Biraz önce biten mahkeme heyeti ile juri arasında bir berber,bir arabacı ve bir kuyumcu gibi çeşitli meslekten kişiler vardı.İddianamede sanıkların bulundukları mevkiyi kullanarak kazanç sağladıkları ileri sürüldü.Duruşma sırasında onun bilim adamlığı söz konusu edildi,ama kısa bir süre için.Duruşma boyunca bir daha Lavoisier özellikle söz konusu edilmedi.Suçlama yöneticilerin hepsineydi.
Kendisinin sonunu getiren o dönemde iktidarda olan Robespierre ve arkadaşlarının sadece 2,5 ay sonra aynı meydanda idam edileceklerini bilse içi biraz rahatlar mıydı?Ama büyük bir ihtimalle çok küçük yaşta iken evlendiği genç karısı Marie Anne’nin 11 yıl sonra Benjamin Thompson’la evleneceğini bilse ölüme daha da buruk halde giderdi.
Her insan gibi onun içinde de fırtınalar kopmuş olmalı.Herhalde araba giyotinin kurulduğu alana yaklaştıkça ölümün kaçınılamayacak derecede yakın olduğunun iyice bilincine varmıştır.Düşünmek için kalan kısacık zaman içinde aklına gelen son şeyler nelerdi?Veya belki de artık hiçbir şey düşünecek halde değildi.
Kısa süre sonra giyotinin kurulduğu meydana ulaşıldı.Mahkumlar arabadan indirildi.Hemen infaz işlemi başladı.
Giyotin ayırım yapmıyordu.O,en serseri kişilerden kral ve kraliçeye uzanan geniş sosyal sınıflardan pekçok kafayı kesmişti.Şimdi, o günlerin bilim dünyasının en ünlü kişisi olan kendisi için de ayırım yapmayacaktı.
Üçüncü kişi olan kayınpederinin başı kesilince sıra kendisine geldi.Onun da başı kesildikten sonra diğerlerinin infazı hızla tamamlandı.Hepsinin cesedi toplu bir mezara atıldı.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
21 Haziran 2010       Mesaj #5
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Fransız İhtilali:
(1789 )

İhtilalin Nedenleri :

  • 1.Mutlakıyetle yönetilen Fransa'da Krallar ülkeyi kötü yönetiyordu.
  • 2.Halkın hürriyeti yok edilmişti.
  • 3.Toplumda eşitsizlik vardır, (asiller sınıfı vardı)
  • Fransız halkı arasında eşitlik hürriyet fikirleri uyandı ve yayıldı.
  • Krala karşı ayaklanma oldu.
  • Halk bastil hapishanesini basarak tutukluları serbest bıraktı.
  • Kral ve kraliçe öldürüldü.
  • Soylular, papalar kaçtı.
  • İnsan hakları bildirisi ile bütün Fransızlar kanun önünde eşit sayıldılar.
Fransız İhtilali'nin Sonuçları:
  • 1.Krallıklar yıkıldı.
  • 2.Demokrasi yönetimine geçildi.
  • 3.Yeniçağ bitti yakınçağ başladı.4.Adalet, eşitlik, bağımsızlık, demokrasi fikirleri yayıldı.
  • 5.Milliyetçilik, vatanseverlik duygu­ları güçlendi.
  • 6.İnsan hakları bildirisi dünyaca benimsendi.
Fransız İhtilali'nin Osmanlılara Etkileri:
  • Osmanlı İmparatorluğunun içinde değişik ırktan gelen çok sayıda millet vardı.
  • Özellikle milliyetçilik akımı bunları etkiledi.

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
6 Ağustos 2011       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Fransız İhtilali

Fransa'da 1789'dan 1799'a kadar süren ve dünya tarihinin önemli dönüm noktalarından birini oluşturan büyük devrim.

18. yüzyılda Fransa mutlak monarşiyle yönetilmekteydi. Soylular ve din adamları ayrıcalıklı sınıfları oluşturuyorlardı. Bunların dışında kalan halkın büyük çoğunluğunun (köylüler, işçiler, burjuvazi) hiçbir hak ve özgürlüğü yoktu. Oysa çalışan ve vergileri ödeyen bunlardı. Soylular ve din adamları ise çalışmaz, halktan toplanan vergilerle geçinirlerdi.

Rönesans'tan sonra Avrupa'da hızla gelişen bilim ve teknik, toplumsal ve ekonomik alanda birtakım gelişmelere yol açtı, hem de düşünce alanında yeni görüşlerin ortaya çıkmasına neden oldu (Montesquieu, J. J. Rousseau, Voltaire vb.nin fikirleri ve fizyokratlar). Siyasal alanda kral - soylular - din adamları üçlüsünün sürmekte olan iktidarına karşın, sosyal ve ekonomik alanda üstünlüğü burjuvazi ele geçirmişti. Ortaya çıkıp güçlenen bu yeni sınıf, doğal olarak siyasal iktidara da aday olmaktaydı.

Süregelen savaşlar ve çökmekte olan feodal sınıfların israfları nedeniyle ekonominin de zayıflaması, devrimi hazırlayan son etkenlerden biri oldu. Kral, XVI. Louis ekonomik bunalıma çare bulmak amacıyla Etats Généraux (Eta Jenero) adıyla anılan meclisi toplantıya çağırdı (5 Mayıs 1789). Önemli sorunlar çıktığında kral tarafından toplantıya çağrılan bu meclis, soyluların, din adamlarının ve halkın temsilcilerinden oluşur ve ayrı salonlarda toplanırdı. Bu kez halkın temsilcileri ayrı salonda toplanmayı reddettiler. Ayrıcalıklılar birlikte toplantıyı kabul etmeyince de kendi başlarına toplanıp kendilerini "Ulusal Meclis" ilân ettiler. Din adamlarının bir bölümü de halkın temsilcilerine katıldı. Başlangıçta direnen kral ve soylular sonunda boyun eğerek birlikte toplantıyı kabul ettiler ve meclis "Ulusal Kurucu Meclis" adını alarak çalışmalarına başladı. Bununla birlikte kral ve soylular meclise karşıydılar. Çalışmalarını meclisi kapatmak, Paris çevresine asker getirtmek yönünde yoğunlaştırdılar. Bu haberlerin duyulması üzerine Paris'te karışıklık çıktı. Halk silâha sarıldı, "komün" adını verdiği ihtilâlci bir belediye yönetimi kurdu ve 14 Temmuz 1789'da Bastille Kalesi'ni basarak tutukluları serbest bıraktı. Bu arada Kurucu Meclis, toplantılarını sürdürmekteydi.

4 Ağustos 1789'da feodal haklar ve kilisenin aldığı vergiler kaldırıldı, her yurttaşın devlet hizmetlerine alınmasında eşitlik ilkesi kabul edildi (ama bu "görevlere girişte eşitlik", ancak eşit eğitim görmüş olanlar arasında söz konusuydu, böylece bu haklar yoksul halktan çok, zengin burjuvazi ve eskisi gibi soylular tarafından kullanılmaya başlandı). Ekonomik sıkıntıyı önlemek amacıyla kilise mallarının satılmasına karar verildi. Paris dışında da halk yer yer ayaklandı, kiliselere ve soyluların malikânelerine saldırdı. Soylular ve kimi din adamları yurtdışına kaçtılar ya da saklandılar. 27 Ağustos 1789'da "İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi" yayınlandı. Doğa ve yasa önünde herkesin eşitliği, özgürlüğü, can, mal ve ırz güvenliği, yargılama güvenliği gibi ilkeleri kapsayan bu bildiri, daha sonraki yıllarda bütün dünyaya yayılarak demokrasi ve özgürlük hareketlerine temel oldu. Bildiri ayrıca egemenlik hakkını kralın elinden alarak "millet" tüzel kişisine tanıyordu. Böylece Fransa'da mutlak monarşi dönemi sona erdi.

1790'da kral Fransa dışına kaçmayı denediyse de yakalanarak geri getirildi. 1791'de ilk anayasa ilân edildi. Bu anayasa kralın yetkilerini sınırlamakla birlikte, ona veto hakkı tanıyordu. Anayasanın kabulünden sonra Kurucu Meclis kendi kendini dağıttı. Yeni meclis 1 Ekim 1791'de toplandı. Bu arada savaş taraftarlarının ve kralın çeşitli entrika ve kışkırtmalarının da katkısıyla Avusturya ile Fransa arasında savaş çıktı. Fransa başlangıçta Avusturya karşısında yenildi. Çıkan karışıklıklar sonunda kral, ailesiyle birlikte hapsedildi, meclisin kararlarına yasa gücü tanındı ve yeni bir anayasa hazırlanması amacıyla yeniden seçime gidilmesine karar verildi. Böylece Meşruti Krallık ve 1791 Anayasası sona ermiş oldu. Bu arada savaş devam ediyordu.

20 Eylül 1792'de Fransızlar zafer kazandılar. Aynı tarihte Yasama Meclisi, yerini iki dereceli genel seçimle seçilmiş Ulusal Konvansiyon Meclisi'ne bıraktı. Konvansiyon Meclisi 22 Eylül 1792'de Cumhuriyet'i ilân etti. Kral ve kraliçe ölüme mahkûm edildi. Bu arada devrimciler arasında da anlaşmazlıklar baş göstermeye başlamıştı. Bu anlaşmazlıklar sonucunda "Ulusal Güvenlik Komitesi" kuruldu (Nisan 1793). Dokuz üyeden oluşan bu komite bütün yetkileri elinde topluyordu. Önce Danton, sonra Robespierre bu komitenin başkanı oldu. 24 Haziran 1793'te yeni bir anayasa kabul edidi. Güçler ayrılığına değil, güçler birliğine dayanan bu anayasada yürütme ve yasama organları birleştirilmiş, hükümet, meclisin bir komisyonu sayılmıştı. Hazırlanan kanunların yürürlüğe girebilmesi için referanduma da başvurulabilecekti. Ayrıca genel ve eşit seçim hakkı da kabul edilmiş, seçmen olabilme konusunda önceki anayasanın koyduğu sınırlamalar kaldırılmıştı.

Robespierre Temmuz 1793'te Ulusal Güvenlik Komitesi'ne seçilmesinden sonra, hükümetin gerçek başkanı oldu. Robespierre'in amacı yeni bir ayaklanma ile Konvansiyon'u dağıtıp diktatör olmaktı. 27 Temmuz 1794'te Konvansiyon harekete geçerek Robespierre ve yakın arkadaşlarını tutuklatıp idam ettirdi. Bu arada devrim yavaş yavaş amacına ulaşıyordu. Burjuvazi eski yönetici sınıflar karşısında üstünlüğünü kurmuştu. Yönetimde söz sahibi sınıf olarak, yoksul halktan yavaş yavaş uzaklaşıyor, elde ettiği hakların korunması eğilimi belirmeye başlıyordu. Halk ise süregelen karışıklıklardan ve idamlardan tedirgin olmaktaydı (1793-1794 yıllarında devrim mahkemelerinde 20.000 kişi ölüme mahkûm edilmişti). Avusturyalılara karşı savaş kazanılmış, vatanın tehlikede olduğu fikri dayanağını kaybetmiş, düzenli ve kararlı bir toplumsal ve ekonomik yaşam özlemi ağırlık kazanmaya başlamıştı. Bütün bunlar Robespierre ve yandaşlarının (Jakobenler) yönetimden uzaklaştırılmalarında önemli etkenler oldu.

Konvansiyon Meclisi 1795'te yeni bir anayasa hazırladı. Bu, devrimin başından beri hazırlanan üçüncü anayasa idi. Daha sonra meclis kendi kendini dağıttı ve 28 Ekim 1795'te yeni anayasa gereği, Direktuvar Hükümeti işe başladı. Bu dönem, Fransa tarihinde kapitalizmin hızla gelişip kurumlaştığı dönemdir. Bununla birlikte soyluların ve yoksul halkın burjuva yönetimi için tehlike oluşturma durumu sürmekteydi. Bu durum karşısında burjuvazi yeni bir güce başvurdu: Ordu. Orduyu hem soylulara, hem de kentlere işçiler ve emekçilere karşı kullanmak üzere örgütledi. Direktuvar Hükümeti döneminde bir general olan Napoléon Bonaparte büyük bir ün kazanmıştı. Bundan tedirgin olan hükümet kendisini Mısır'a gönderdiyse de Napoléon, Avrupa ile Fransa arasında yeniden başlayan savaşı bahane ederek Fransa'ya döndü ve 9 Kasım 1799'da bir hükümet darbesiyle Direktuvar'ı devirerek üç konsülden oluşan geçici bir hükümet kurdu. Konsüllük döneminin başlamasıyla devrimin üçüncü anayasası da ortadan kalktı; Fransız Devrimi sona erdi. Çünkü artık burjuvazi amaçlarına ulaşmış, siyasal iktidarı ele geçirmiş, bunu sürdürmek için sağlam ve istikrarlı bir yönetime gerek duymaya başlamıştı. Yeni bir anayasa yapıldı ve bu dönem 18 Mayıs 1804'te Napoléon'un imparatorluğunu ilân etmesine kadar sürdü.

Fransız Devrimi dünyada etkileri en uzun süren devrimlerden biridir. Toplumların yapılarında köklü değişikliklere yol açmış, bu olaydan sonra Avrupa'da ve dünyada krallıklar eski saygınlıklarını yitirmişler, özgürlük ve bağımsızlık mücadeleleri artmış, devrimin temel ilkeleri olan özgürlük, eşitlik ve adalet bütün dünyaya yayılıp cumhuriyet yönetimleri yaygınlaşmıştır.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Şubat 2012       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fransız İhtilali'nin Nedenleri
* Fransa'daki soylular monarşisi ve din adamlarının halk üzerindeki ağır baskısı Fransa'da halkın sosyal sınıflara ayrılmış olması,
* Siyasal haklardan yoksun olan burjuva sınıfının coğrafi keşifler sonunda zenginleşmesi ve siyasal haklar istemesi.
* Fransa'da halk; soylular, rahipler, burjuvalar ve köylüler olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştı. Ülkenin en ağır yükünü köylüler çekiyordu.
* Mali zorluklar ve halkın ağır vergiler altında ezilmesi Jan Jak Russo, Monteskiyo, Volter ve Didero gibi aydınların fikirleriyle halkı etkilemesi
* İngiltere'deki meşrutiyet yönetimi ve Amerika'daki insan hakları ve demokrasi gibi gelişmelerin Fransız toplumunu etkilemesi

Fransız İhtilalinin Başlaması ve Evreleri

İhtilal, Bastil Hapishanesi'nin önünde başladı ve yayıldı. Bastil Hapishanesi'ndeki tutuklular serbest bırakıldı (14 Temmuz 1789). Bu tarih bundan sonraki dönemde Fransa'da milli bayram olarak kutlanmıştır. İhtilalle başlayan karışıklıklar, 1804'de Napolyon Bonopart'ın imparator olması ile son bulmuştur. Fransa'da ihtilal sürecinde 28 Ağustos 1789'da "İnsan ve Vatandaşlık Hakları Bildirgesi" ilan edilmiştir. Bu bildiride şu esaslar yer almaktadır:

İnsan ve Vatandaşlık Hakları Bildirgesi:

* İnsanlar, hakları bakımından hür ve eşit doğarlar ve öyle yaşarlar.
* Her siyasi topluluğun amacı insan haklarını korumaktır.
* Bu haklar özgürlük, milliyet, güvenlik ve baskıya karşı direnme, haklarıdır.
* Hakimiyet milletindir.
* Hiçbir kişi ve kuruluş milletçe verilmeyen bir hakimiyeti kullanamaz.
* Özgürlük, başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmektir.
* Özgürlüğün sınırı ancak kanunla belirlenir.

Benzer Konular

26 Mayıs 2017 / ManantiaL Siyasal Bilimler
18 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap
17 Kasım 2009 / ThinkerBeLL Osmanlı İmparatorluğu
6 Ağustos 2011 / Daisy-BT Tarih
7 Kasım 2013 / Misafir Cevaplanmış