Arama

Eski Nesir

Güncelleme: 2 Haziran 2008 Gösterim: 2.212 Cevap: 0
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ESKİ NESİR

Sponsorlu Bağlantılar
Zaman bakımından 14. yüzyıl başlarından 19. yüzyıl ortalarına kadar süren nesirdir. Eski nesir, bu zaman içinde hayli değişik ve çeşitli durumlar göstermiş bölümelere de ayrılmıştır. Eski nesir;
a. halk nesiri
b. divan nesiri
olarak iki kısma ayrılabilir. Divan nesri de birbirinden farklı üç üslup halinde görülür.
1 – Edebi nesir (İnşa)
2 – Tarih nesri
3 – Öğretici nesir
A. HALK NESRİ

Halk nesri denince, doğrudan doğruya halkın verimi olan yada halkın ağzından derlenen eserler akla gelmelidir. Halk içi,n yazılmış “öğretici” eserler bu konuya girmez.
Çoğu sözlü folklor verimi olan halk nesirlerinden, bize kalan yazılı örnekler çok azdır. Elimizdekilerin çoğu da zamanlarında yazıya geçmemiş ve daha sonra yazılmış oldukları için asıl yaratıldıkları çağın dil ve üslup özelliklerini taşımazlar. Bunlar arasında Battal Gazi, Hamzaname, Eba Müslim, Hz. Ali Cenkleri gibi kitaplar meydana geldikleri çağların dilini az çok saklamış olsalar bile, söylenme ve yazılmalar sırasında hayli değişmelere uğramış oldukları için, halk nesrine örnek verilemezler.
Bu durumda, eski halk nesrinin elimizde kalan biricik eseri Dede Korkut Kitabıdır. Çünkü 15. yüzyıl Doğu Anadolu bölgelerimiz halkının dillerinden derlenmiş olan bu kitap aynen yazıldığı biçimde korunabilmiştir.
B. DİVAN NESRİ (İnşa)

Orta dönem nesrinin halk ve divan nesirleri diye iki kola ayrıldığını görmüştük. Daha çok “inşa” diye anılan divan nesrini 1- Edebi Nesir 2- Tarih Nesri 3- Öğretici Nesir olmak üzere üç bölümde inceleyeceğiz. Yalnız ayrı ayrı bölümlere geçmeden önce her üç çeşitin de ortaklaşa yönlerini belirtmek gerekir :
a. Bu nesirde bir Türkçe yazmak düşüncesi yoktur. Şairlerde ara sıra görülen sadelik kaygısı (nesir yazanlar) arasında hiç görülmez öyle ki çok sade olan bazı parçalar bile anlaşılmak arzusundan çok ????? yorulabilir. Yalız öğretici nesir yazıcılarında halka seslenmek kaygısı sezilmektedir.
Türkçe, Arapça, Farsça kelimeler sanki tek bir dilin özcüğü gibi ayırt edilmeksizin kullanılır. İşte adı geçen üç dilin karması bu yazı diline sonradan Osmanlıca denmiştir. İnşa yazarları birbirine kaynaşmamış olan bu üç dilin pek bol kelimeleriyle süslü, zengin, ömürsüz ve yapmacık bir nesir meydana getirmişlerdir.
Tanzimat’tan sonra bu nesir şuurlu tepkilerle karşılaşmış ve kelimenin özleşmesi günümüze kadar sürmüştür.
b. Bu nesirde Türkçe cümle yapısına dokunulmamıştır. Cümlede özne-tümleç-yüklem dizisi korunmuştur. Yalnız cümlenin yapısı Farsça ve Arapça tamlamalar, yabancı fiil çekimleri, ön ve son ekleri katılmıştır.
c. Cümleler gereksiz yere uzatılmıştır. Noktalama işaretleri, cümle bitimlerinde sık sık kullanılan (-ip, -up, -erek, -icek, -ıcak) bağ fiiller uzun diziler meydana getirir. Bundan dolayı cümleleri anlamak zorlaşır.
d. Bu nesirde fikirden çok süse önem vermiştir. Üslupta güzellik yalnız kelime dizimlerinde aranmıştır. Üçüzlü beşizli isim ve sıfat tanımına bunun için çok yer ayrılmıştır. Nesirden çok nazım kuralları aranmıştır. Bir çok parçalarda art arda gelen cümleler arasında simetrikler ve seciler (nesir kafiyesi) kullanılmıştır.
e. Farsça’dan geçmiş olan (ki) bazen (kim) edatı ile Arapça’dan gelen (ve) (bazen vü, ü) bağlacı bu nesirde çok kullanılır


Benzer Konular

28 Nisan 2012 / asla_asla_deme Edebiyat
20 Eylül 2013 / Misafir Edebiyat
2 Haziran 2008 / Misafir Edebiyat
2 Haziran 2008 / Misafir Taslak Konular
30 Aralık 2015 / Safi X-Sözlük