Hak din ortada dururken insanlar neden farklı dinlere inanırlar? Başka bir ifadeyle, iyi-güzel-doğru olan yol varken, neden eğri yolu tercih ederler?
Bildiğimiz üzere Cenab-ı Hak, bu hayat sahnesinde kullarını hiçbir şeye mecbur etmiyor. Hidayeti de dalâleti de, cenneti de cehennemi de yaratmış ve dileyeni dilediğini seçmekte hür bırakmıştır. Küllî irade zatında olmakla birlikte, imanla mükellef kıldığı kullarına cüz’î irade vermış... Ki kişi, özgür iradesiyle seçtiği şeyin ceza veya mükaftını hak etsin… Yoksa yarın cennetin de cehennemin de bir anlamı kalmazdı.
Manzum akaid kitaplarımızdan Emâlî’de ve sair itikada dair eserlerde belirtildiği üzere, Allah Teala hayrı da şerri de yaratır; lakin şerre/kötülüğe/küfre rızası yoktur. Sen hidayeti/imanı istersen, senin için hidayeti; dalâleti/küfrü istersen de onu yaratır. Her şeyin esas itibariyle yaratanı odur; ancak, kulun isteğiyle bunları vücuda getirir, var eder.
Bütün insanlar kendi akıl, kabiliyet, anlayış, mantık, zekâ, muhakeme, mukayese ve düşünceleri istikametinde “özgür iradeleri”yle istedikleri dini, diledikleri inanç veya inançsızlık sistemini seçmekte serbesttirler. Çünkü bu âlem bir imtihan dünyasıdır. Öyle olmazsa imtihanın hikmeti ortadan kalkar, icbar girer devreye…
Melekler bizim gibi değillerdir. Onların, yaratılışları gereği kötülük yapmaya kabiliyetleri yoktur. Sadece emredildiklerini yaparlar. Manevi dereceleri bellidir. Yükselme de düşüş de söz konusu olmaz onlarda…
Bizimse her yöne kabiliyet var fıtratımızda… İrademizi hangi yönde kullanırsak karşılığını ona göre alacağız.
Mevlamız, hangimizin daha güzel iş yapacağımızı denemek/imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı[Mülk suresi, 2] bizim için…
***
Kur’an-ı Kerim’de, “Sizin işleriniz başka başkadır”[Leyl suresi, 4] buyrulduğu gibi… Ve yine Nasreddin Hocamızın (r.aleyh) fıkrasında olduğu üzere, insanlar gerçekten farklı fıtrat ve karakterlere sahiptirler. Hem inanç-inançsızlık, hem de amel ve ibadet yönleriyle… Herkes ayrı bir yöne doğru yol alır ve hepsi de gittiği yoldan memnundurlar ki, devam edip giderler…
Bu durum aynen dünyevi kanunlarda da böyle değil midir? Hiçbir alanda hiç kimse zorlanmaz… Fakat şunu şöyle yaparsan karşılığı budur, bunu böyle edersen cezası şudur diye belirtilir. Yaptığımız / yapacağımız fiillerin, özellikle suç teşkil edenlerinin mutlaka bir müeyyidesi/karşılığı vardır.
Ekonomi ve işletme alanında da böyledir… Eğer patron, işin başına getirdiği genel müdürün ya da CİO’nun karar vermekte serbest hareket etmesine izin vermez, alacağı kararlarda onu özgür bırakmazsa, yarın doğacak olumsuz sonuçlardan dolayı ondan hesap soramaz.
Diğer bütün sahalarda da bu böyledir… Ödüllendirilen de cezalandırılan da iradesiyle sorumluluk alanlarındır.
Kısacası hayatın her alanı, ilahi hükmün hikmetine uygundur.
Din değişik bölge topluluklarında, farklı anlatım biçimleri kazanmış olsa da, din tektir bana göre. Dinlerin özü aynı ve hiç bir din öğretisi diğerini yalanlamıyor.
Farklı olan Toplumlar. Her toplumda, toplum yapısına göre saptanmış birbirinden farklı yasaları içinde barındırsa da kaynak tektir.
Arkadaşlar, benim de aynı ödevim var.İnsanlar bulundukları toplumdan dışlanmamak için, atalarına ihanette bulunmamak istedikleri için, vede o dinin ahirette kendilerini kurtaracaklarını bildiği için farklı dinlere inanırlar.
herkezin farklı bir inancı vardır herkez farklı dinlere inanır çünkü bizim inandığımız dil başka inançlara farklı gelir mesela annenize yada babanıza hiç sormasınız mı anne inanmamız gereken din islam ama onlar niye farklı dinlere inanı çünkü bizim inançlarımız onalara gerksiz geliyor.bu yüzden herkez farklı dillere inanır
İnsan sosyal bir varlıktır.İnsanların düşünme yetileri vardır.Olayları analiz ederler ve sonucunda kendi aklına uygun olana inanırlar. Din sosyal yasamı , hukuk ve ahlak kurallarını ve de insana bir ereksel yasam kurgusu veren bir kurumdur. Kimi budist kimi hristiyan kimi Yahudi olur ve mensubu olduğu din kaidelerine uyduğu ölçüde dindar kabul edilir. "Din üyelerine bir bağlılık amacı, bireylerin eylemlerinin kişisel ve sosyal sonuçlarını yargılayabilecekleri bir davranış kuralları bütünü ve bireylerin gruplarını ve evreni bağlayabilecekleri (açıklayabilecekleri) bir düşünce çerçevesi veren bir düşünce, his ve eylem sistemidir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde: "Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet" ve "Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen" şeklinde tanımlanır. Farklı din tanımlamaların ortak noktaları birleştirildiğinde, din insanlara bir hayat tarzı sunan, onları belli bir dünya görüşü içinde toplayan kurum, bir değer biçme ve yaşama tarzı; yaratıcıya isteyerek bağlanma, birtakım şeyleri duyma, onlara inanma ve onlara uygun iradi faaliyette bulunma olgusu; üstün varlıkla ona inanan insan arasındaki ilişkiden doğan deneyimin inanan kişinin hayatındaki etkileri olarak tanımlanabilir. Genel olarak din, doğaüstü bir nitelik taşır, mukaddestir, değişmezdir (dogmatik) ve gönülden bağlanmayı yani teslimiyeti gerektirir. Pek tabii ki din tanımı, özellikle dini bir bakış açısından, her farklı dini grup ve dinde çeşitlilik gösterir. Dinin taşıdığı nitelik ve öğeler de farklı dinlerde büyük bir değişiklik ve çeşitlilik göstermektedir.