Arama

Moleküller ve Algılama

Güncelleme: 14 Aralık 2007 Gösterim: 2.422 Cevap: 0
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
14 Aralık 2007       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
MOLEKÜLLER VE ALGILAMA


Sponsorlu Bağlantılar
Tattığımız Ve Kokladığımız Moleküller Tat ve koku duyuları, insanın dünyasını güzelleştiren algılardır. Bu duyulardan alınan zevk çok eski çağlardan beri merak konusu olmuş ve bunların aslında moleküler etkileşimler oldukları çok yakın zamanlarda keşfedilmiştir.


"Tat" ve "koku" dediğimiz kavramlar, aslında birbirinden farklı moleküllerin duyu organlarımızda yarattığı algılarından başka bir şey değildir. Örneğin yiyeceklerin, içeceklerin, ya da çevremizde gördüğümüz çeşitli meyve ve çiçek kokularının hepsi uçucu moleküllerden ibarettir. Atomlar bir yandan canlı ve cansız maddeyi oluştururken, diğer taraftan da maddeye lezzet ve güzellik katmaktadırlar. Peki ama bu nasıl gerçekleşmektedir?
Vanilya kokusu, gül kokusu gibi uçucu moleküller, burnun epitelyum adı verilen bölgesindeki titrek tüylerinde bulunan alıcılara gelirler ve bu alıcılarla etkileşime girerler. Bu etkileşim beynimizde koku olarak algılanır. 2-3 cm2’lik bir koku alma zarıyla kaplı burun boşluğumuzda şu ana kadar yedi tip farklı alıcı tespit edilebilmiştir. Bu alıcılardan her birine temel bir koku denk düşer. Aynı şekilde insan dilinin ön tarafında da dört farklı tip kimyasal alıcı vardır. Bunlar da tuzlu, şekerli, ekşi ve acı tatlarına karşılık gelir. İşte tüm duyu organlarımızın alıcılarına gelen bu moleküller beynimiz tarafından kimyasal sinyaller olarak algılanır.


PIPERIN
Piperin, tropik asma Piper nigrum'un yumuşak meyvesi olan siyah ve beyaz biberin aktif bir elementidir. Siyah biber ham meyvenin fermentasyona bırakılması ve sonra da kurutulması ile elde edilir. Beyaz biber ise olgunlaşmış meyvenin kabugu ve einin ayrılması ve tohumlarının rutulması yoluyla elde edilir.
Moleküller ve Algılama
Moleküller ve Algılama




Para-HYDROXYPHENOL -2-BUTANON ve IONON
Bu iki molekül bir karışımda bir araya gelerek çok hoş bir kokunun oluşmasına neden olurlar. Olgun böğürtlen kokusunun nedeni butanondur. Yeni koparılan taze meyve kokusunun kaynağı aynı zamanda kurumuş saman ve menekşa kokusunun kaynağı olan ionondan gelir. Ionon menekşe yağının güzel kokusudur.
Moleküller ve Algılama
Moleküller ve Algılama



FURYLMETHANETHIOL
Bu molekül
kahve aromasının kokusunu verir. Kahvenin uyarıcı etkisi kafeindir. Kahvenin rengi, mitrojen içeren organik maddelerin ısınmasıyla kahverengileşme reaksiyonunun sonucu ortaya çıkar. Çekirdekler arasında geçici olarak sıkışan moleküller tat ve uyarmanın nedenidir.

Moleküller ve Algılama


Moleküller ve Algılama




KERATIN
Keratin ipek böcekleri ve örümcekler tarafından salgılanan, katılaşmış çok değerli bir sıvıdır. İpek polipeptit zincirle birbirine bağlı amino asitlerden oluşmaktadır. Zincirler ise hidrojen bağları ile birbirlerine bağlıdırlar ve oldukça büzüşük ancak neredeyse düz levhalar halindedirler. Örümcek ağlarında da aynı ipek dokusuyla karşılaşırız.

Moleküller ve Algılama



Günümüzde tat ve kokunun nasıl algılandığı, nasıl oluştuğu konusu anlaşılabilmiştir, ama bilim adamları neden bazı maddelerin çok, bazı maddelerin az koktuğu, neden bazılarının tatlarının hoş ve bazılarının da kötü olduğu konusunda bir görüş birliğine varamamışlardır. Bir düşünelim. Hiçbir kokunun, hiçbir lezzetin var olmadığı bir dünyada da yaşıyor olabilirdik. Oysa ki kahverengi ve sadece kendine has bir kokusu olan topraktan yüzlerce çeşit, hoş kokulu ve lezzetli meyve, sebze ve binlerce renk, biçim ve kokuda çiçek çıkmaktadır. Lezzet ve koku kavramını bilmediğimiz için de, bu algılara sahip olmayı istemek aklımıza bile gelmezdi. O zaman bu atomlar bir yandan maddeyi oluşturmak için olağanüstü bir şekilde bir araya gelirlerken, neden ayrıca tat ve koku oluşturmak üzere de bir araya gelirler? Tat ve kokunun var olması insanlar için temel bir ihtiyaç değildir. Ama muhteşem bir sanatın ürünü olarak dünyamıza apayrı bir lezzet katmaktadırlar.

Moleküller ve AlgılamaMoleküller ve Algılama
Sağdaki resim kötü bir koku molekülüne, soldaki ise güzel bir koku molekülüne aittir. Görüldüğü gibi güzel koku ile çirkin kokuyu birbirinden ayıran gözle görülemeyen alemdeki bu ufacık farklardır.



Diğer canlılarla bir karşılaştırma yaparsak, kimi canlılar sadece ot, kimileri de daha farklı maddeler yer. Şüphesiz ki bunların ne hoş kokuları, ne de hoş lezzetleri vardır, zaten olsa bile şuura sahip olmayan bu canlılar için lezzetin bir önemi yoktur. Bizler de gayet tabii, onlar gibi tek çeşit gıda ile beslenebilirdik. Ömrünüzün sonuna kadar sadece tek bir çeşit yemek yeseydiniz ve yalnızca su içseydiniz hayatınız ne kadar sıradan ve lezzetsiz olurdu değil mi?


Maddeyi Nasıl Algılıyoruz?

Buraya kadar okuduklarımız, madde adını verdiğimiz şeyin hiç de zannettiğimiz gibi belirli bir renge, kokuya, şekle sahip bir bütün olmadığını ortaya koydu. Madde sandığımız şey, yani kendi bedenimiz, odamız, evimiz, hatta dünya ve tüm evren gerçekte bir enerji yumağından başka birşey değildir. O zaman, çevremizdeki bunca şeyi gözle görünür ve elle tutulur kılan nedir?

Çevremizdekileri madde olarak algılamamızın sebebi, atomların yörüngelerindeki elektronların fotonlarla çarpışmaları, atomların birbirlerini itmeleri veya çekmeleridir. Şu an muhtemelen elinizde tuttuğunuzu sandığınız mouse'a aslında dokunmuyorsunuz bile... Gerçekte, elinizin atomları mouse'un atomlarını itmekte ve bu itmenin şiddetine göre de dokunma hissiniz gerçekleşmektedir. Çünkü atomların yapısından bahsedilirken de belirtildiği gibi atomlar birbirlerine en fazla bir atomun çapı kadar yaklaşabilirler. Üstelik birbirlerine bu kadar yaklaşabilen atomlar da ancak birbirleriyle reaksiyona giren atomlardır. Şu halde, aynı maddenin atomları bile birbirlerine kesinlikle dokunamazlarken bizler elimizle tuttuğumuz, sıktığımız veya tutup havaya kaldırdığımız maddeye asla dokunamayız. Kaldı ki, elimizdeki maddeye maksimum yaklaşmamız mümkün olsaydı bile, o zaman da bu maddeyle kimyasal reaksiyona girerdik. Böyle bir durumda ise insan veya başka bir canlının bir saniye bile varlığını sürdürmesi söz konusu olamazdı. Canlı ayak bastığı, oturduğu veya dayandığı madde ile hemen kimyasal reaksiyona girer ve garip bir varlık haline dönüşürdü.

Bu durumda ortaya çıkan manzara son derece düşündürücüdür: Gerçekte, % 99.95’i boş olan ve neredeyse sadece enerjiden ibaret atomlardan oluşan bir dünyada yaşıyoruz.


Dokunuyoruz ve tutuyoruz" dediğimiz şeylere de aslında hiçbir zaman dokunamıyoruz. Peki ya gördüğümüz, duyduğumuz veya kokladığımız maddeyi ne derece algılıyoruz? Bu maddeler, gerçekte gördüğümüz, duyduğumuz gibi midir? Kesinlikle hayır... Elektronlardan ve moleküllerden bahsederken bu konuyu ele almıştık. Burada tekrar hatırlayacak olursak; var dediğimiz ve gördüğümüz maddeyi aslında doğrudan görmemiz asla mümkün değildir. Çünkü görüyoruz dediğimiz olay aslında Güneş'ten veya başka bir ışık kaynağından gelen ışık taneciklerinin (fotonlarının) maddeye çarpması, bu maddenin gelen ışığın bir kısmını soğurması ve kalanını dışarı vermesi sonucunda maddeden yansıyarak gözümüze çarpan fotonların, beynimizde oluşturduğu birtakım görüntülerdir. Yani gördüğümüz madde ancak bizim gözümüze yansıyan fotonların taşıdığı bilgiden ibarettir. Peki bu bilgiler maddeyle ilgili bilginin ne kadarını bize yansıtır? Dışarıda var olan maddelerin gerçek halinin bize tam olarak yansıtıldığına, dair elimizde hiçbir kanıtımız yoktur.




Gerçekçi ol imkansızı iste...

Benzer Konular

8 Aralık 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
25 Eylül 2008 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
12 Ekim 2008 / kompetankedi Mühendislik Bilimleri
6 Kasım 2008 / Misafir Taslak Konular