Arama

Algılama çeşitleri nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 8 Aralık 2011 Gösterim: 49.871 Cevap: 13
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
21 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
ALGILAMA ÇEŞİTLERİ
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
ALGI: (Os. İdrak, Şuur, Teferrüs, Fr. Perception, Al. Perception, Wahrnehmung, Empfindung, Erfassung, İng. Perception, İt. Percepzione) Nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarma.

Sponsorlu Bağlantılar
1. Etimoloji: Algı terimi, dilimizde de, Batı dillerinde de olduğu gibi almak kökünden türetilmiştir. Batı dillerindeki perception terimi, Hint-Avrupa dil grubunun almak anlamındaki kap kökünden gelir, ilkin Latinceye aynı anlamda capere sözcüğüyle geçmiştir.

2. Felsefe: Algı, dış dünyanın duyumlarla gelen imgesinin bilinçte gerçekleşen tasarımıdır. Nesneler duyu örgenlerini etkiler. Bu etki bilince aktarılır. Ne var ki algı, arı duyumlardan, ansal bir işlevi gerektirmesiyle ayrılır. Örneğin görme duyumuz, her iki gözümüzde ve çeşitli planlarda beliren iki ağaç imgesi getirir. Bu iki ağaç imgesi ansal bir işlevle tekleşir. Tekleşen bu imgeye, bellekte biriken esli algılardan gerekli olanlar da çağrışım yoluyla eklenkikten sonra ağaç algısı gerçekleşmiş olur. Özellikle görme, işitme ve dokunma duyuları insanın bilincine kavram ve düşünce yapımı için algısal gereçler taşırlar. Algı işlemini tarihsel süreçte duyumcular aşırı bir savla sadece duyuların, uscular da aynı aşırılıkta başka bir savla sadece usun ürünü saymışlardır. Oysa algı duyusal-ansal bir işlevdir. Alman düşünürü Leibniz'e göre de algı, bilinçdışı bir işlevdir. Algı, gerçek anlamında, öznenin, kendisinin dışında olanı alması demektir. Bununla beraber ruhbilimciler ruhsal edimlerle ilgili olarak, dış algı'ya karşı bir de iç algı'nın sözünü ederler. Felsefede algı terimi üç anlamda kullanılır : Algılama gücü, algı işlevi, algı olgusu.

3. Ruhbilim: Ruhbilimde bir deneğin belli bir süreden birbirinden ayırdedilebilen tepkiler gösterebildiği çevrenin tümüne algı alanı (Fr. Champ de perception), algının beyinde gerçekleştiği süreye algı süresi (Fr. Temps de perception), algının parçaları arasındaki ilişkilerden oluşan yapıya algısal yapı (Fr. Structure perceptionelle), çeşitli nesnelerin bir bütün olarak ya da bir nesnenin özelliklerine ayrılmaksızın algılanmasına algısal birlik (Fr. Unite perceptionelle), duyularla gelen algısal gereçlerin bütünlenmesine ve anlamlandırılmasına algılaştırma (İng. Perceptualisation), ses iletiminin bozulmasından doğan sağırlığa algılama sağırlığı (Ing. Perception deafness), algılayarak öğrenmeye algısal öğrenme (Ing. Perceptual learning), belli bir örneğe uygun olarak algılama eğilimine algısal kurgu (Ing. Perceptual set), denir.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
21 Kasım 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
eğer psikiyatrideki algılama dan bahsetmiyorsanız. bahsettiğiniz mekanik bir cihazın algılamasıysa;
UZAKTAN ALGILAMADA SENSOR SİSTEMLERİ
Sponsorlu Bağlantılar
VE ALGILAMA ÇEŞİTLERİ
Sensor Sistemlerinin Sınıflandırılması
Fotoğraf
Filmler
Filtreler
Fotoğraf Kameraları
Sayısal Fotoğrafçılık
Vidikon Kameraları
Scanner
Linc-scanner Sistem
Pushbroom Sistem
Çok Bantlı Algılama
Çok Bantlı Fotoğraflama
Çok Bantlı Tarama
Mikrodalga Görüntüleme Sistemi
Pasif Mikrodalga Algılaması
Aktif Mikrodalga Algılaması
Termal Algılama
Quo vadis?
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
21 Kasım 2008       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
ALGI: (Os. İdrak, Şuur, Teferrüs, Fr. Perception, Al. Perception, Wahrnehmung, Empfindung, Erfassung, İng. Perception, İt. Percepzione) Nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarma.

1. Etimoloji: Algı terimi, dilimizde de, Batı dillerinde de olduğu gibi almak kökünden türetilmiştir. Batı dillerindeki perception terimi, Hint-Avrupa dil grubunun almak anlamındaki kap kökünden gelir, ilkin Latinceye aynı anlamda capere sözcüğüyle geçmiştir.

2. Felsefe: Algı, dış dünyanın duyumlarla gelen imgesinin bilinçte gerçekleşen tasarımıdır. Nesneler duyu örgenlerini etkiler. Bu etki bilince aktarılır. Ne var ki algı, arı duyumlardan, ansal bir işlevi gerektirmesiyle ayrılır. Örneğin görme duyumuz, her iki gözümüzde ve çeşitli planlarda beliren iki ağaç imgesi getirir. Bu iki ağaç imgesi ansal bir işlevle tekleşir. Tekleşen bu imgeye, bellekte biriken esli algılardan gerekli olanlar da çağrışım yoluyla eklenkikten sonra ağaç algısı gerçekleşmiş olur. Özellikle görme, işitme ve dokunma duyuları insanın bilincine kavram ve düşünce yapımı için algısal gereçler taşırlar. Algı işlemini tarihsel süreçte duyumcular aşırı bir savla sadece duyuların, uscular da aynı aşırılıkta başka bir savla sadece usun ürünü saymışlardır. Oysa algı duyusal-ansal bir işlevdir. Alman düşünürü Leibniz'e göre de algı, bilinçdışı bir işlevdir. Algı, gerçek anlamında, öznenin, kendisinin dışında olanı alması demektir. Bununla beraber ruhbilimciler ruhsal edimlerle ilgili olarak, dış algı'ya karşı bir de iç algı'nın sözünü ederler. Felsefede algı terimi üç anlamda kullanılır : Algılama gücü, algı işlevi, algı olgusu.

3. Ruhbilim: Ruhbilimde bir deneğin belli bir süreden birbirinden ayırdedilebilen tepkiler gösterebildiği çevrenin tümüne algı alanı (Fr. Champ de perception), algının beyinde gerçekleştiği süreye algı süresi (Fr. Temps de perception), algının parçaları arasındaki ilişkilerden oluşan yapıya algısal yapı (Fr. Structure perceptionelle), çeşitli nesnelerin bir bütün olarak ya da bir nesnenin özelliklerine ayrılmaksızın algılanmasına algısal birlik (Fr. Unite perceptionelle), duyularla gelen algısal gereçlerin bütünlenmesine ve anlamlandırılmasına algılaştırma (İng. Perceptualisation), ses iletiminin bozulmasından doğan sağırlığa algılama sağırlığı (Ing. Perception deafness), algılayarak öğrenmeye algısal öğrenme (Ing. Perceptual learning), belli bir örneğe uygun olarak algılama eğilimine algısal kurgu (Ing. Perceptual set), denir.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
21 Kasım 2008       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
eğer bahsettiğiniz algı psikiyatrideki algıysa;

Algı çeşitleri

1. Algıda seçicilik

Dikkatimizi bir nesneye veya olaya yönelterek sadece onunla ilgili uyarıcıları algılamamıza algıda seçicilik denir.

Örnek : Spor meraklısı bir gencin gazeteyi aldığında ilk önce spor sayfasını okuması

Algıda seçiciliği etkileyen faktörler

a) Dış faktörler

1. Uyarıcının büyüklüğü : Normalden daha büyük olan uyarıcılar daha önce algılanır.

Örnek : Bir gazetede büyük puntolarla yazı-lan yazı diğerlerinden önce algılanır.

2. Uyarıcıların kuvvetliliği : Şiddetli uyarıcıların diğerlerine göre daha önce algılanmasıdır.

Örnek : Kuvvetli bir patlama daha çok dikkati çeker.

3. Tekrar : Tekrar eden uyarıcıların diğerlerinden önce algılanmasıdır.

4. Değişiklik : Aynı özellikteki uyarıcılar için-deki farklı uyarıcı daha önce algılanır.

5. Hareket : Hareket eden uyarıcılar, sabit olanlara göre daha önce algılanır.

6. Zıtlık (kontrast) : Aynı ortamda birbirine zıt olan uyarıcılar algıda seçiciliğe neden olur.

Örnek: Kendi aralarında konuşan kişilerden tartışan kişilerin dikkati çekmesi.

b) İç faktörler

a. İlgi: Bireyler ilgi duydukları alanlara ilişkin uyarıcıları öncelikle algılama eğilimindedir.

Örnek : Haberleri izleyen bir öğrencinin üniversite sınavlarıyla ilgili haberleri daha dikkatli bir şekilde dinlemesi.
b. Meslek: Kişilerin meslekleri algıda seçiciliğe neden olur.

Örnek: Sosyoloğun bireyin toplum içindeki davranışlarına diğer kişilerden daha çok dikkat etmesi.

c. Güdü ve ihtiyaçlar: Kişilerin güdü ve ihtiyaçları algıda seçiciliğe neden olur.

Örnek: Acıkan birisinin caddeden geçerken lokantadaki yemeklere dikkat etmesi.

d. Beklenti: Kişinin beklentileri algıda seçiciliğe neden olur.

Örnek: Üniversite sınavının sonucunu bekleyen öğrencinin gelen mektuplara herkesten çok önce bakması.

e. Tutum: Kişinin tutumları algıda seçiciliğe neden olabilir.

Örnek: Belirli markadaki elbiselerden hoşlanan bireylerin o elbiseleri öncelikle algılaması.

f. Geçmiş yaşantı: Deneyim ve tecrübelerin birey hayatında bıraktığı olumlu ya da olumsuz etkiler algıda seçiciliğin gerçekleşmesinde etkili olabilmektedir.

Örnek : Daha önceleri trafik kazası geçirdiği bölgeden geçen bireyin bu bölgeyi her seferinde algılaması gibi.
Quo vadis?
yaman741 - avatarı
yaman741
Ziyaretçi
10 Mart 2009       Mesaj #5
yaman741 - avatarı
Ziyaretçi
1-Kültür ve dilin algılama sürecindeki rolü nedir.

2-Algılamayı etkileyen faktörler nelerdir.

3-Teknoloji , algılma kabiliyetimizi ne şekilde değiştirir ve geliştirir.

Her birinden en az bir sayfa yazmama gerek şimdiden tşkler
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
10 Mart 2009       Mesaj #6
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
ALGI
Algı konusuna ilginç bir denemeyle başlayalım. Kitabınızı yuvarlak hareketler
yaparak oynatınız. Şekil 4.1. de bir plağın dönüşüne benzer bir hareket görüyor musunuz?
Bu devinim algısıdır. Hareket eden nesnelerin, durağan bir ortamdaki durumları
bu algıyı oluşturur. Başka deney ve gözlemler de yapabilirsiniz. Örneğin bir
kuşa, yürüyen bir insana ilişkin gözlemlerle bu algılama türünü daha iyi öğrenebilirsiniz.
1. GİRİŞ
Biz dış dünyaya ve kendimize ilişkin bilgiyi duyum ve algı yoluyla elde edebiliriz. Dünya hakkındaki
bilgilerin tümü bize duyularımız yoluyla ulaşır. Algılamanın nasıl olduğunu anlamamız için,
duyum mekanizmalarının yapısının nasıl olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Bilgi edinme sürecinde
etkili olan duyum, bir kase çorbanın sıcaklığı, soğukluğu, ayağımızı çarptığımızda
duyduğumuz acı gibi yaşantılarımızı içerir. Bir başka deyişle duyum, yaşantımızın ham maddesidir.
Yaşantı sadece bir dizi duyumdan ibaret değildir. Duyum, bir organizmanın iç ve dış
uyarıcılara karşı duyarlılığını gösteren bir terimdir. Buna karşı algı, duyumdan daha ileri bir
adımdır ve algısal süreçler, duyularımızın bizde oluşturduğu yaşantıların en ufak parçalarını
bile anlamlı, örgütlü bir bütün halinde yorumlanmasını içerir. Deniz üstünde duran bir teknenin
biçimi, rengi ve büyüklüğünü algılama işleminde bütün duyular birlikte çalışırlar.
Algılama nedir?
Algılama, duyu organlarını uyaran nesnelerin, niteliklerin veya olayların farkında olunmasıdır.
- 50 -
Şekil 4.1. Devinim Algısı
?
Bireylerde sadece saf duyum ile ilgili deneyimler çok nadirdir. Ne zaman garip bir gürültü duysak,
bu gürültü ne kadar alışık olmadığımız bir gürültü olursa olsun, onu hemen tanıdık bir gürültü
ile bağdaştırırız. Aynı şekilde hiç tanımadığımız, bize tamamen yabancı ve garip bir cisim
görsek, onu bilinçsiz olarak daha önce gördüğümüz benzer bir biçim veya şekille bağdaştırırız.
Hangi yaşta olunursa olsun duyu organlarımızla aldığımız bilgi birikimleri, yorumlama işlemine
tabi tutulur. Bir çocuk için portakal, oynanacak renkli bir top iken, bir yetişkin için kahvaltıda suyu
içilecek bir meyvadır.
Immanuel Kant'a göre, biz bazı şeyleri olduğu gibi değil, bizim istediğimiz biçimde görürüz.
Herhangi bir zamanda algıladıklarımız sadece uyaranın yapısına bağlı değil, aynı zamanda
ortama, önceki deneyimlerimize, o andaki duygularımıza, genelde istek, tutum ve amaçlarımıza
bağldır.
Algılamayı etkileyen etmenler nelerdir?
Algılama, uyarının duygusal yapısı, ortam veya zemin, daha önceki duyusal deneyimler, kişisel
duygu, tutum, amaç ve dürtüler tarafından etkilenir.
2. ALGILAMA BİÇİMLERİ
Normal olarak algılamamızı belirleyen işlemlerin farkında olmayız. Sadece kendimizde ve dış
dünyada olup biten herşeyi görme, işitme, dokunma gibi bütün duyu organları aracılığıyla algılıyoruz.
Böylece biz eşyaları zihnimizde anlamlı bir bütün olması için biçim, şekil, ses veya görüntü
biçiminde organize ederiz. Algılama ne olursa olsın, bir birleşik deneyimdir.
2.1. Görme Algısı
Bir saate baktığımızda onun parçalarını görmeyiz, onu bir bütün olarak algılar, bir zaman dilimi
olarak tanırız. Algılama karışık ve karmaşık bir olaydır. Kısacası, bireyin bir olayı neden o biçimde
algıladığını etkileyen birbiriyle ilişkili bir çok olaylar ve nedenler vardır.
Bir resme baktığımızda gözlerimiz sabit durmaz. Bir tarama işlemi yapar. Göz belirli bir süre
hareketsiz kalır. Sonra başka yere sıçrar. Algılama gözün hareket ettiği sürede değil durakladığı
dönemlerde meydana gelir.
- 51 -
?
Resim 4.1. de görme algılaması sırasında, göz duraklamalarının kaydı görülmektedir. Bu duraklamaların,
dikkat çekici alanlara yöneldiği görülmektedir. Algılamanın, bu duraklama sırasında
yapılan kayıtların bütünü olduğu anlaşılmaktırır.
Uygulama 2
Siz de bir yakınınızın yüzüne ya da bir fotoğrafa bakarak aynı uygulamayı yapınız.
Bakalım görme algılaması sırasında gözlerinizin yaptığı sıçrama ve duraklama
hareketlerini keşfedebilecek misiniz? Ayrıca, algılamanın sıçrama sırasında mı
yoksa duraklama sırasında mı meydana geldiğini anlamaya çalışınız.
2.2. İşitme Algısı
Bir saz topluluğundan gelen sesi, ayrı ayrı müzik aletlerinden çıkan sesler gibi değil, ahenkli ve
bütün bir ses olarak kavrarız.
Bunun yanında kalabalık bir ortamda iken, işitmek istemediğimiz sesleri eleyip, duymak istediğimiz
sesleri algıladığımız olur. Bunun nedeni, müziği toplu olarak, gürültüyü ayırt ederek algılama
isteğimizdir.
2.3. Dokunma Algısı
Dokunduğumuz eşyanın biçimi, yüzey durumundaki özellikleri bize eşya ile ilgili bilgiler verir.
Bu bilgileri birleştirerek eşyayı algılarız. Örneğin, pürüzlü ve dört köşe, pürüzsüz ve yuvarlak
özellikler taşıyan bir eşyanın biçimlenmesinde, görme ve dokunma birbirine yardım eder.
- 52 -
Resim 4.1. Görme Algılaması Sırasında Göz Hareketleri
2.4. Tat ve Koku Algıları
Bir çikolatalı pastanın tadına baktığımızda, içindeki besin maddelerini ayrı ayrı değil de bir çikolatalı
pasta tadı olarak algılarız.
Hoşa giden bir yemek kokusunun algılanmasında, bu kokunun hangi yemeğe ait oluşunu bilmemizde,
sebzenin, salçanın, soğanın ve diğer yemek malzemelerinin meydana getirdiği bir
bütünlük vardır.
2.5. Uzay Algısı
Çevremizdeki eşya ve uyarıcıları kendimize göre örgütler, onları bir "yön" içinde algılarız. Duyu
organlarımız uyarıcıların kendimize göre hangi yönden geldiğini anlamamıza yardımcı olur.
Eşyalarını bir boşluk içindeki yerini belirtmeye "yerleştirme" denir ve bu faaliyet çeşitli duyu organlarının
ortaklaşa çalışmasıyla meydana gelir. Uzay duygusu, önce görmede sonra dokunmada
en son da işitme duyumlarında vardır. Demek ki uzay algısının meydana gelmesinde
tüm duyu organlarımızın rolü büyüktür. Uzay algılarımız izafiyet noktaları yardımıyla kolaylaşır.
Uzaklıkların anlaşılmasında izafiyet noktaları yardımcı olur. Örneğin elimizde ölçecek bir
alet bulunmasa bile ne kadar, kaç kilometre yol yürüdüğümüzü böyle belirli noktalara göre
ayarlayabiliriz.
2.6. Zaman Algısı
Uzaydaki eşya ve olayların algılanması belirli bir sürenin geçmesini gerektirir. Uzayda meydana
gelen herşeyi süre ifadesi olan "zaman"la göstermeye çalışırız. Örneğin sınav olurken, kitap
okurken, film seyrederken, gece-gündüzlerin art arda gelmesinden zamanın geçtiğini anlarız.
3. GESTALT ALGILAMA KURAMI
Yirminci yüzyılın başında Almanya'da gelişen bir psikoloji okulu olan Gestalt psikolojisinin savunucuları,
uyaranların organizasyonunun, algının gerçekleşmesinde önemli bir rol oynadığını
vurgulamışlardır. Gestalt psikologları "Bütün, kendisini oluşturan parçaların toplamından
farklıdır" ilkesini vurgulamışlardır. Gestaltçılar uyarıcıların nesneye yönelik olarak örgütlenmesi
biçiminde beliren temel eğilimin, bireyin duyu organları ve sinir sistemlerinin doğuştan
gelen bir özelliği olduğunu kabul ederler. Gestalt okulunun öncülerinden biri olan Max Wertheimer,
art arda seri bir biçimde gösterilen hareketsiz bir dizi resmin yarattığı hareket hissinin, aslında
tek tek ele alındığında hiçbir resimde olmadığına dikkati çekmiştir.
- 53 -
4. ALGILAMAYI ETKİLEYEN İÇ VE DIŞ ETMENLER

Görme algısı ile diğer algı biçimlerine etki eden etmenler vardır. Bunları iç ve dış etmenler olarak
iki gruba ayırabiliriz.
4.1. Algıya Etki Eden İç Etmenler
4.1.1. Algı Organizasyonu
Gestalt psikologları, bir uyaranın parçalarından birinin, diğer bir parçayla nasıl ilişki içinde göründüğüyle
ilgili sonuçlara varmışlardır. Bu sonuçlar algı organizasyonuna örnek gösterilmiştir.
Algı organizasyonu hakkında yapılan Gestalt varsayımlardan biri, basitlik yasasıdır. Buna
göre algı, uyarının olası en basit yorumuna karşılık verir. Algısal organizasyon ilkeleri arasında
şekil-zemin ilişkisi ve algısal gruplandırma bulunur.
Şekil-zemin ilişkisi: Bütün algılamalarda bir şekil ve zemin vardır. Şekil- zemin ilişkisi bütün
duyu organlarını kapsar. Herhangi bir zamanda çevremizdeki uyaranlardan, dikkat ettiğimiz ve
gruplandırdığımız uyaranları şekil ve bunun dışında kalanları da zemin olarak algılıyoruz. Görsel
alanda şekil bize daha yakındır ve bir nesne izlenimini verir, bir biçimi vardır, zemin ise tanımlanması
zor bir madde izlenimi taşır. Şekil ve zeminin birbiriyle yer değiştirdiği algılamalarımız
vardır. Bir biçimi önce şekil olarak görürken, biraz sonra zemin olarak görebiliriz. Ancak bir
biçimi, aynı anda hem şekil hem de zemin olarak göremeyiz. Şekil-zemin algılamısı doğuştan
gelen br özelliktir.
Şekil 4.2. farklı algılanabilir. Şekil-zemin ilişkisine örnektir.
Bazan açık kısım, bazan da koyu kısım zemin
olarak algılanabilir.
Bu algılama türünü işitme açısından da görebiliriz. Bir
ses sanatçısı şarkı söylerken, arka plandaki müzik
zemini oluşturur.
- 54 -
Şekil 4.2. Şekil Zemin ilişkisi
4.2. Algıya Etki Eden Dış Etmenler
Değişik algılamalarda eşya ve varlıkların boşluktaki özellikleri ve bize etki biçimleri dış etmenleri
meydana getirir. Bunlar:
• Yakınlık: Birbirine yakın olan uyaranları, aynı nesnenin parçalarıymış gibi bir örüntü
içinde ve aynı nesnenin parçaları olarak gruplarız.
Şekil 4.3. e soldan baktığımızda yakın parçaları gruplayıp, üç çift çizgi görürüz. En sonda
da fazladan tek bir çizgi algılarız.
• Benzerlik: Aynı büyüklük, şekil ve kalitedeki nesneler
birbirinden farklı olarak değil, bir grup olarak gözlenirler.
Sokakta yürürken bir kalabalığa baktığımızda
bazı özelliklere göre bireyleri gruplarız; cinsel benzerliğe
göre erkek veya dişi gruplararını ayrı algılarız.
Şekil 4.4 teki benzer şekilleri ayrı ayrı gruplarız.
• Tamamlama: Bireyler, görsel dünyada algıladıkları uyaranlarda varolan boşlukları doldurarak
örgütleme ve bu yolla da kopuk parçalar yerine, bütün bir nese algılamaya eğilimlidirler.
Eğer şekil 4.5 .teki geometrik biçimlere bakacak olursak onları daire, üçgen veya yıldız
olarak görürüz.Bu şekiller tamamlanmamış olmalarına rağmen onları tamamlanmış gibi
algılamamız için güçlü bir eğilim vardır. Böylece zihinsel olarak şekilleri kapatıp veya
boşlukları doldururuz. Bu olgu, algılamada tamamlama olarak geçer.
- 55 -
Şekil 4.3. Yakınlık
X X X X X
X 0 0 0 X
X 0 0 0 X
X 0 0 0 X
X X X X X
Şekil 4.4. Benzerlik
• Süreklilik: Algısal alanımızda bulunan ve aynı yönde
giden birimler birbirleriyle ilişkili görünür. Bu algısal eğilimin
adı sürekliliktir. Şekil 4.6 daki noktaları tek tek görmemekte
bunları birbiriyle kesişen doğru çizgiler halinde birbirine
bağlamaktayız. Bir melodi meydana getiren notalar
ayrı ayrı sesler olarak değil, zaman içinde birbirine bağlanmış
sürekli bir melodi olarak algılanır.
5. ALGISAL DEĞİŞMEZLİKLER
Tanıdık bir nesneyi ışık koşulları,
nesnenin konumu ya da bize
uzaklığı ne olursa olsun kalıcı
ve değişmez algılarız.
Bildiğimiz bir nesnenin, ışık koşulları
nasıl olursa olsun değişmez
bir tona sahipmiş gibi görünmesine
parlaklık değişmezliği
denir. Bu nesnenin renginin aynıymış gibi görünmesine renk değişmezliği denir.
Görüş açısı ne kadar olursa olsun nesnenin biçimini değişmeden algılamaya şekil değişmezliği
denir. Şekil 4.7. deki açık kapıya çizgi halinde olmasına rağmen tam bir kapı gibi algılarız.
Bir nesneyi uzaklığına bakılmazsızın aynı büyüklükte görmemize de büyüklük değişmezliği
denir Bir bozuk paraya hangi uzaklıktan bakarsak bakalım aynı büyüklükte algılarız.
- 56 -
Şekil 4.5. Tamamlama Örneği



• • • • • • •



Şekil 4.6. Süreklilik
Şekil 4.7. Algısal Değişmezlik
6. DERİNLİK VE UZAKLIK ALGISI
Algı etkin ve karmaşık bir süreçtir. Algısal süreçler, uyaranların tanınması, örgütlenmesi ve anlam
yüklenmesini içerir. Görsel uyaranları yorumlamak, nesnenin hangi mekanda, nerede olduğunun
anlaşılması yoluyla gerçekleşir. Algılamada çeşitli çevresel özelliklerden ipucu olarak
yararlanabiliriz. İpuçlarını değerlendirirken bazen tek göz yeterli olurken, bazen de iki gözün
kullanılması gerekir.
Algılama için tek gözün yeterli olduğu ipuçlarına monoküler ipuçları, iki gözün kullanılmasını
gerektirenlere ise binoküler ipuçları denmektedir. Şimdi bunları tek tek inceleyelim.
• Monoküler İpuçları: Sanatçılar nesnelerin
uzaklığını ifade eden çok sayıda
monoküler ipuçları kullanırlar. Bir fotoğrafa
baktığımız zaman aslı kadar olmasa
bile üç boyutluluk izlenimi ediniriz.
Derinlik algısında dört çeşit ipucu
görülür. Eğer bir nesne, bir başka nesnenin
önüne geçerek tamamen görülmesini
engelliyorsa, genellikle birinci
nesneye daha yakınmış gibi algılarız.
Farklı büyüklükteki aynı nesneler bir
hizadaysa, küçük olanları uzaktaymış
gibi algılarız. Farklı büyüklükte serpiştirilmiş
daireler, farklı uzaklıkta aynı
büyüklükte küreler olarak görülür.
Bir diğer ipucu ise görsel alanın yüksekliğidir.
Bir düzlem boyunca bakarsak,
uzaktaki nesnelerin görüş alanımızın
daha yukarısında olduğunu görürüz.
Aynı büyüklükteki nesneleri farklı yüksekliğe
yerleştirerek bunların birbirinden
uzakta olduğu izlenimi yaratabiliriz.
- 57 -
Şekil 4.8. Üst Üste Binme
Şekil 4.9. Görece Büyüklük
Şekil 4.10. Alandaki Yükseklik
Kayalık bir çöl ya da dalgalı bir okyanus yüzeyi gibi düz olmayan yüzeylerde bile uzaklıkla
orantılı bir ilişki vardır! Uzaklık arttıkça kum taneleri incelir.
• Binoküler İpuçları: Aralarındaki uzaklık nedeniyle her iki gözün aynı nesneye farklı
açılardan bakıyor olmaları derinlik algısı için önemli bir ipucudur. Yalnızca tek gözle gören
kişiler çift gözle görenlerin görme deneyimlerinin çoğuna sahiptirler. Ancak iki gözle görenler;
aynı anda daha fazla şey görürler.
Derinlik ve uzaklık hissini iki gözün işbirliğini sağladığını göstermek için stereoskop adı verilen
bir araç kullanılır.
Stereoskopik görmede iki göz işbirliği yapar. Böylece daha doğru bir uzaklık ve derinlik
duyumu oluşur. İki gözümüzün arasında belirli bir mesafe olduğundan, sol göze ulaşan görüntü,
sağ gözünküyle tıpatıp aynı değildir; aralarında çok az fark olan bu iki görüntünün,
tek bir görüntü oluşturacak biçimde bir araya gelmesi stereoskopik etkiyi ortaya çıkarır.
7. ALGI YANILMALARI
Dış duyumların ortaya çıkardığı algılama hatalarımızın bazıları o kadar sıktır ki, bunlara psikolojide
"Algı Yanılması" "İllüzyon" deriz.
Algı yanılmaları, algılama düzenimizin hata yapmaya açık olduğunu ve algı ürününün mükemmel
olmadığını gösterir. Fiziksel gerçek ile psikolojik yaşantı arasındaki etkileşimlerin en iyi belirlediği
durumlardan biri de illüzyondur . İllüzyon algılarımızın fiziksel gerçekten çok farklı ya da
geometrik özellikleriyle ilgilidir. Bunlar çoğu zaman görme algısı ile ilişkilidir. Yanılmayı etkileyen
fiziki faktörler eşyanın büyüklüğü ile ağırlığı arasında ilişkisidir. Geçmiş yaşantılarımız, bu
iki özelliğin birarada bulunduğunu göstermiştir. Duyu organlarımızın yanılmaları eşyanın fizik
özellikleri ve geometrik özellikleriyle ilişkilidir.
7.1. Panzo İllüzyonu
Şekil 4.11 de görüldüğü gibi birbirine yatay çizgiler aynı büyüklükte
olduğu halde, sayfanın yukarı kısmında bulunan çizgi, sayfanın
alt kısmında kalan çizgiden daha uzun görünüyor. Panzo
yanılması, uzaklık algılamasında birbiriyle mekanda kesişen
çizgileri bir referans, karşılaştırma birimi olarak ortaya çıkarmıştır.
- 58 -
Şekil 4.11. Panzo
Yanılması
7.2. Muller-Lyer Yanılması:
En iyi bilinen görsel yanılma, Muller-Lyler yanılmasıdır.
Şekil 4.12 deki AB çizgisiyle, CD çizgisi
aynı uzunlukta olduğu halde AB çizgisi, CD çizgisinden
daha uzun görünür.
7.3. Yön Yanılması
Şekil 4.13 te birbirine paralel olan yedi çizgi bulunuyor.
Oysa bunlar birbirini kesecekmiş gibi görünüyor.
Bu da yöne ilişkin bir algı yanılmasıdır.
Alışkanlık ve geçmiş deneyimler, bu görsel yanılmaları
yaratmada etkilidir. Duyu organlarının özellikleri,
fiziksel nedenler ve çevresel koşullar da bu yanılmaları
doğurabilir. Renk zıtlıkları ve geometrik yanılmalar gibi fiziksel faktörden, giyimde, ev döşemede,
iç ve dış mimarlıkta yararlanılmaktadır. Bazı mağazalar ve lokantalarda küçük salonların
geniş görülmesi için, bir duvarın ayna ile kaplandığı ve resimlerle derinlik verilmeye çalışıldığı
görünür.
7.4. Alan Yanılması
Şekil 4.14 te ortadaki yuvarlak her iki şekilde de aynı
büyüklükte olduğu halde, küçük daireler arasında
yer alan sağdaki yuvarlağa göre daha büyük görünür.
7.5. Bükülme Yanılması
Şekil 4.15 te yer alan A ve B çizgileri şişkin, C dairesi de bükük olarak görülür. Kitabı kaldırdığınızda
çizgilerin birbirine paralel dairenin de yuvarlak olduğunu göreceksiniz.
- 59 -
A B C D
Şekil 4.12.
Muller-Lyer Yanılma Örnekleri
Şekil 4.13. Yön Yanılması
•• •
• ••• •••••••
Şekil 4.14. Alan Yanılması
8. HALÜSİNASYON
Algı yanılmaları yalnız fiziksel nesne ve olayları kapsamaz, sosyal durumları, insan davranışlarını
da içerir. Bir insan düzenli ve tutarlı algı yanılmaları gösteriyorsa, bu tür algılamaya halüsinasyon
denir Gaipten ses duyduğunu, devamlı takip edildiğini, burnuna koku geldiğini iddia
edenler vardır. Bunlar uyarıcısız halüsinasyonlara birer örnektir.
Halüsinasyonlar, hayal ürünüdürler. Çünkü algıyı meydana getirecek hiçbir uyarıcı yoktur.
illüzyon ile halüsinasyonu karşılaştırınız.
İllizyonda var olan bir nesne farklı algılanır. Halüsinasyonda kişi olmayan bir şeyi algılar. Genellikle,
illüzyon belirli bir fiziksel nesne ya da olayı, halüsinasyon bir sosyal olayı ya da etkileşimi
içerir.
Sürekli halüsinasyonlar, ateşli hastalıklarda, kötü bir olayla karşılaşmış olan kimselerde, ya da
akıl hastalarında görülür.
Uygulama 3
Ali kasabaya doğru uzanan demiryoluna uzun uzun baktı. Raylar uzaklarda kesişiyordu.
Öylesine dalmıştı ki kendisine yaklaşmakta olan trenin sesini son anda
duydu. Kendini rayların dışına zor attı. Kendine geldiğinde ortada tren yoktu. Hayal
görmüştü.
Bu olayda geçen iki kavramın ne olduğunu boşluklara yazınız.
1. Rayların uzaklarda kesişmesi (........................................)
2. Tren sesini hayal etme (........................................)
- 60 -

Şekil 4.17. Bükülme Yanılması
Algılama, duyu organlarını uyaran nesnelerin, niteliklerin veya olayların farkında olunmasıdır.
Algılama, ortamlardan, duygusal deneyimlerden, kişisel duygu, tutum, amaç ve dürtüler tarafından
etkilenir. Algılama biçimleri, görme, işitme, dokunma, tat ve koku, uzay ve zaman algısı
şeklinde sıralanır.
Yirminci yüzyılın başında Almanya'da gelişen bir psikoloji okulu olan Gestalt psikolojisinin savunucuları,
algıların organizasyonunun algının gerçekleşmesinde önemli bir rol oynadığını vurgulamışlardır.
Algısal organizasyon ilkeleri arasında şekil-zemin ilişkisi ve algısal gruplandırma bulunur. Algı
sal değişmezlikler duyularımız aracılığıyla gelen uyarıcıları örgütler ve yorumlamamıza yardım
eder. Algılamada çeşitli çevresel özelliklerden ipucu olarak yararlanabiliriz. İpuçlarını değerlendirirken
bazen tek göz yeterli olurken, bazen de iki gözün kullanılması gerekir. Dış duyuların ortaya
çıkardığı algılama hatalarımızın bazıları o kadar sıktır ki, bunlara algı yanılması denir. Yanılmayı
etkileyen fiziki faktörler vardır. Panzo illüzyonu, Muller-Lyer yanılsaması, yön alan ve
bükülme yanılması algı yanılmalarına örnek olabilir. Algı yanılmaları yalnız fiziksel nesne ve
olayları kapsamaz, sosyal durumları ve insan davranışlarını da içerir.
KAYNAK
Quo vadis?
MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
10 Mart 2009       Mesaj #7
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
ALGILAMA
Kavram olarak algılamayı açıklarsak, duyumları yorumlama, onları anlamlı hale getirme süreci olarak ifade edebiliriz.

Algılarımız duyumlar üzerine kuruludur; bu durumda duyumlar algıya temel oluşturmaktadır. Algılama sadece duyulara bağlı fizyolojik bir süreç değildir. Uyarıcılara bağlı olarak yapılan yorumlar, bunlara verilen önem, kişinin eğitim düzeyi ve beklentileri, geçmişte yaşadığı deneyimler ve öğrenme süreci burada önem arz etmektedir.

Algılamanın gerçekleşmesi için kişi genel uyarılmışlık halinde ve dikkatini çevreye yöneltmiş olmalıdır. Ancak bu durumda dahi aynı uyaranın farklı kişiler üzerinde farklı algılama şekillerine dönüştüğü görülebilmektedir. Bunun nedeni ise kişiler arasındaki görüş ve ilgi alanlarında farklılıkların olmasıdır. Bunun yanında algılamanın temelinde kişinin doğuştan getirdiği yetenekler ve çevresiyle etkileşim sonucu öğrenilen beceriler yatmaktadır.

Algılamanın sürecini seçici dikkat ve gruplama oluşturmaktadır.

Seçici dikkat sürecinde dış dünyada olup bitenler uyarıcılar aracılığı ile algılanır. Ancak bu uyarıcıların özelliklerine göre dikkat çekmesi ve algılanması farklıdır. Uyarıcının renkli, hareketli veya ışıklı olması hemen dikkatimizi çeker, örneğin ışıltılı reklam panoları, yüksek volümlü müzikler buna örnek gösterebilir. Ayrıca kişinin ilgi alanı da algıda seçicilik oluşturmaktadır ( aç olan birisinin yemek kokusunu algılaması gibi ).

Gruplamada uyarıcılar duyular tarafından derlenip gruplandırılır. Gruplama burada kendi içinde 5’e ayrılır:

1. Şekil-zemin algısı: Şekil, arka yüzeyi oluşturan zemin içinde bir anlam kazanır. ( Tiyatro oyunlarında oyuncular ve konu şekili, dekor ise zemini oluşturur ).

2. Tamamlama algısı: Burada duyu organlarının tümü uyarılmaktadır. Bir nesnenin parça parça görülmesi duyu organlarımız tarafından tamamlayarak algılanır.

3. Yakınlık algısı: Birbirine yakın olan nesneler gruplandırılır, örneğin tiyatro oyununda oyunu sergileyen oyuncular bir grup olarak algılanır, tek tek olarak algılanmazlar.

4. Devamlılık algısı: Algısal alanımızda bulunan ve aynı yöne giden birimler birbiriyle ilişkili görünürler (Çizgiler).

5. Benzerlik algısı: Birbirine benzer birimler algısal bir bütünlük kazanır ( Bir toplumu veya halkı oluşturan kişiler: çinliler veya üniversite öğrencileri, bir kalabalık içindeki birbirine benzeyen kadınlar).

Kortex, gelen duyusal verileri sürekli işler ve son derece karmaşık süreçler sonunda bir algısal ürüne ulaşır.


Algının özelliklerini algı alanı, şekil ve zemin ilişkisi, hareket algısı ve derinlik algısı oluşturmaktadır.

1. Algı alanı: Belli bir zaman süresi içinde kişinin çevresine bakıp gördüğü veya o anda duydukları kişinin algı alanını oluşturmaktadır.

2. Şekil ve zaman ilişkisi: Bütün algılamalarda bir şekil ve bir zemin vardır. İlk algılanan öğe şekil olup bu öğenin arkasında duran ve hemen dikkat edilmeyen uyarıcılar ise zemindirler.

3. Hareket algısı: Hareketin varlığı, yokluğu, yönü, miktarı uyarıcının retinadaki (görme sinirinin gözyuvarı içinde dağılmasından oluşan, ağa benzeyen, ışığa duyarlı zar) görüntüsünün hareket özellikleri ile gözlerinin hareketinin birlikte işlenmesinden doğmaktadır.(Sinema filmlerinde bir arabanın içinden çekilen seyir halinde olması görüntüleri, arka planda oluşturulan dekor veya manzaranın hızla hareket edilmesiyle arabanın hareket halinde olması algısı verilmektedir).
4. Derinlik algısı: Nesnelerin gözlemciye olan uzaklığına ilişkin algıya derinlik algısı adı verilir. Görsel algılamamız üç boyutludur, örneğin bir kutuya baktığımızda sol ve sağ gözümüzün algılama açıları farklıdır. Beynimiz görüntüdeki bu farklılığı derinliği değerlendirmede kullanır, böylece oluşan iki farklı boyutlu görüntüyü birleştirir ve üç boyutlu bir kutu algılamasına dönüştürür.


Algıda değişmezlik sürekli değişen duyusal girdilere rağmen nesneleri değişmeden algılamamıza denir.

1. Büyüklük değişmezliği: Bizden uzaklaşan nesneleri hep aynı büyüklükte görmeye devam ederiz. Nesnenin bize olan uzaklığının bilinmesi büyüklük değişmezliğinin korunmasını sağlar.

2. Şekil değişmezliği: Daha önceden şeklini bildiğimiz bir nesneye hangi açıdan bakarsak bakalım hep aynı şekilde görürüz.

3. Parlaklık değişmezliği: Parlaklık değişmezliği, nesnenin üzerine düşen ışık miktarından bağımsızdır. Örneğin bir kömür parçası, ay ışığında da, parlak güneş ışığında da siyah olarak algılanır.


Algısal beklentilerde içinde yaşadığımız toplumun örf ve adetleri, kültürümüz ve geçmiş deneyimlerimiz algısal beklentilerimizi etkiler.

Örneğin yemek kokusunu alan aç bir kişi o kokuya doğru yönelirken, tok olan kişi de uzaklaşmaya ya da aynı duygularla o kokuyu almamaya yönelir.


Algıyı etkileyen olaylar dikkat, hazırlayıcı kurulum, öğrenme, duyusal yoksunluk, güdü ve duyum ötesi algıdır.

1. Dikkat: İnsanların neyi algıladıklarında önemli olan etken dikkattir. Dikkati etkileyen faktörler; şiddet ve büyüklük, kontras durumlar, uyarıcının tekrarı ve hareket eden nesnelerdir.

2. Hazırlayıcı Kurulum: Bir kişinin birden fazla uyarıcı karşısında sadece bir uyarıcı çeşidini algılaması durumuna denir.

3. Öğrenme: Önceki öğrenmelerimiz şimdiki algılarımızı etkiler. Tabanca; öldürülenin yakını ve buna merakı olan bir kişi tarafından farklı olarak algılanır.

4. Duyusal Yoksunluk: Algıda değişiklik, kişileri normal duyusal yaşantıdan yosun bırakarak meydana getirilir.

5. Güdü: Bir kişiye inanmak istiyorsak, onun kötü veya yanlış taraflarını görmezden gelebiliriz. Bu şekilde algılarımız güdülerimizden etkilenmektedir.

6. Duyum Ötesi Algı: Olayların bizzat duyu organlarımızdan geçmemesi durumunda bu olayları yorumlamamızın birçok yolu bulunmaktadır.


Algı yanılması, algıladığımız durum ile gerçekleşen durum arasındaki farklılığa verilen addır.

Bir şekli ya da nesneyi gerçekten olduğundan farklı olarak algılamamız, o şeklin içinde bulunduğu algısal ortamla yakın ilişkilidir. Bunu yanında alışkanlıklar, korkular ve istekler gibi bir çok etken duyu organlarımızın yanılmalarına ve algıların hatalı olmasına yol açarlar.

Algı yanılmaları fiziksel olayların yanı sıra sosyal durumları, insan davranışlarını da içermektedir. Dıştan gelen bir uyarının yanlış algılanması veya bir ifadeyi gerçek amacından saptırarak yorumlamak algı yanılmalarına bir örnek teşkil edebilir.

(Halüsinasyon ise bireyin akıl sağlığında bir dengesizliği işaret eder. Burada algılamayı meydana getirecek hiçbir uyarıcı yoktur ve hayal ürünüdür).

Sosyal Algılama bir bireyin diğer bireyleri algılayış biçimi olup; yanlış ya da saptırılmış algıların neden olduğu basmakalıp yargı ve hale etkisinden arındırılması anlamındadır. Davranışların nedenini anlamak için bireyin o sosyal durumla ilgili algılaması ve yorumu üzerinde durulur.

1. İnsanın Algılanması: İnsanın sinir sistemi ve duyu organları çevreden aldıkları uyaranları beyne göndeririler; bu uyaranlar beyinde iki yönlü değerlendirilir: birincisi yaşantının kendisinin, ikincisi ise bu yaşantının iyi ya da kötü olarak değerlendirilmesidir. Bilim adamlarına göre insanların hakkındaki kalıcı ilk izlenim, karşılaşma anındaki ilk 30 saniye içinde oluşur ve bu nedenle insanların birbiri hakkındaki değerlendirme için son derece önemlidir.

2. İlk İzlenim: Karşı karşıya gelen iki kişi arasındaki ilk etkileşim, iletişim sürecinin önemli bir belirleyicisidir. Herhangi bir insanla ilk karşılaşmamızda ilk dikkati çeken, karşımızdakinin dış görünüşü, gülümsemesi, mimikleridir. Daha sonra kişinin davranışlarını gözlemlemeye başlarız (Konuşması, ses tonu, hareketleri). Kişi hakkında edindiğimiz algısal bilgiler, onun hakkında bir düşünce oluşmasına neden olur. İlk verilen olumlu ya da olumsuz yargı kişinin diğer özelliklerinin kapsamını veya algılama yönünü belirler.

3. Beden Dili: İnsanlar başkaları ile iletişim kurarken konuşma, konuşmada vurgu ve yüz ifadesi (mimik) ile iletişimi sağlarlar. Araştırmalara göre etkili bir iletişimde vücut hareketleri %55, konuşmadaki ses tonu, vurgu ise % 38, kullanılan kelimelerin ise sadece % 7 oranında etkili olduğu saptanmıştır.

İlk izlenimde kişinin fiziki özelliklerinin yanı sıra bedensel duruşu, mimik, bakışları, baş hareketleri, gözlerinin ve dudaklarının hareketleri, vs. beden dili olarak karşımızdakinin gerçek niyeti hakkında bazı ipuçları verebilir. İlk izlenimin oluşmasında insanla, karşısındakini bir bütün olarak algılarlar, bu esnada her bir bilginin değerlendirilmesini belli bir çerçeve içinde yaparlar. Kişinin karşısındaki hakkında olumlu izlenime sahip olması bu izlenimin kalıcı olduğu anlamına gelmez. Olumlu bir izlenimin olumsuza dönmesi son derece kolaydır. Buna göre olumsuz izlenimler olumlu izlenimlere nazaran daha kalıcı etki yapmaktadır.


Doğru değerlendirme


Algı ve düşünce kişiden kişiye farklılık göstermektedir. İnsanlar gözle görülebilir dış özellikleri oldukça doğru bir şekilde algılayabilirler. Sosyal statü ve bir grup içindeki hiyerarşi; bireyin kendisini içinde algılayışı, grubun yapısı ve insanların toplumsal konularını beden dilleri ile yansıtmalarından anlaşılır. Örneğin bir gencin omuz silkmesi veya el sallaması arkadaşları tarafından ilgisizlik veya isteksizlik olarak algılanabilirken, aynı davranışın ebeveynleri veya öğretmenleri tarafından saygısızlık olarak algılanabilmektedir. Bu yanlış anlamanın nedeni bireylerin sahip oldukları rol ve statülerin farklı olmasıdır.

Başka insanlar hakkındaki yorumlarımızı etkileyen bir diğer unsur ise beklentilerimizdir. Bir kimsenin söz ve hareketlerini yorumlarken o kişi hakkında sahip olduğumuz bilgilere dayanarak bir takım beklentilerimizin etkisi altında kalırız.


Empati Geliştirme, insan ilişkilerinde karşısındaki kişiyi anlamayı ve onunla olumlu bir ilişki geliştirmeyi kolaylaştıran en önemli faktörlerden biridir.

Empati aynı zamanda ‘sosyal duyarlılık’ veya ‘özdeşleşme’ gibi terimlerle de ifade edilmektedir. Başkasının gözleriyle görebilmek, kulaklarıyla duyabilmek ve kalbiyle hissetmek sosyal bir yaşamın varlığı için şarttır. Empatik anlayışa sahip bir kişi, kendini karşısındakinin yerine koyarak onun ne gibi düşüncelere ve duygulara sahip olduğunu hissetmeye ve onu anlamaya çalışır; yani aynalama yapar.

Bu anlayış, başka bir kişi ile bir tür duygu ortaklığı, insanı doğru algılayarak insan ilişkilerinin olumlu gelişmesinde en temel noktadır. Karşısındakini düşünen bir insan onun duygu ve düşüncelerini, problemlerini anlamak ve paylaşmak ister. Kendini karşısındakinin yerine koyan insan, karşısındakini üzecek, kıracak veya rencide edecek davranışlardan kaçınır. Aynı durum kendi başına geldiğinde ne kadar acı duyup üzüleceğini bilir. İnsanlar empati yaptıkları sürece bulundukları ortamda huzursuzluk ve çatışmalar da ortadan kalkar. Birlik ve beraberlik sonucu bencil davranışlar ve kıskançlıklar azalır, yardımlaşma ve iş birliğinin artması sonucu sempati gelişerek verim artar.

Empati, sempatinin başlangıç yolu olup, bireyler arası ilişkilerin olumlu olması için katkıda bulunur. Sempati, yalnızca özdeşleşmenin kısmi bir ifadesidir.
ÖĞRENME

Öğrenme Kavramında üç önemli öğe bulunmaktadır:

1) Öğrenme davranışta bir değişikliktir.

2) Tekrar ya da yaşantı sonucu meydana gelen bir değişikliktir.

3) Öğrenme adını alabilmesi için değişikliğin oldukça devamlı olması gerekmektedir, yani uzun süre devam etmelidir.


Öğrenme Kuramları, Davranışçı Öğrenme Kuramları, Bilişsel Öğrenme Kuramları ve Sosyal Öğrenme Kuramları diye üçe ayrılır.

Davranışçı Öğrenme Kuramları:

Tepkisel Şartlanma: Öğrenilmiş davranışlar olarak adlandırılan davranışların yanında insanın davranış türlerinden birisi de doğuştan getirdiği refleks adı verilen öğrenilmemiş davranışlardır. Refleks tepkilerinin öğrenme ile değiştirilmesi anlamına gelen tepkisel şartlanma ilk olarak Rus bilim adımı Ivan Pavlow tarafından ele alınmıştır. (Pavlow’un köpeklerle yaptığı deneyinde, köpeğin ağzının sulanmasına sebep olan yiyecek maddelerini şartsız uyarıcı, gıda maddesini gören köpeğin ağız salgılarının artmasını şartsız tepki, deneyde zilin çalmasını şartlı uyarıcı, sadece zil sesini duyan köpeğin salyalarının artmasını ise şartlanmış tepki olarak değerlendirmiştir. Bu deneyde eğer köpeğe yiyecek verilirken zil sesine son verilirse bir müddet sonra sadece zil sesiyle ağzının sulanması kaybolmaktadır. Zil sesi her zaman olmasa da sadece ara sıra yiyecek verilirken tekrarlanırsa, bu sefer her sil sesinde ağız sulanması görülebilmektedir. Zil sesi tek başına salya salgılama refleksini başlatan uyarandır. Buna güçlendirme denir. Köpek sesle salya salgılama tepkisi arasında bağlantı kurmaya şartlandırılmıştır. Bu ise, öğrenmenin yalın biçimidir. Pavlow, şartlı salya tepkisini elde ettikten sonra öğrenmenin hangi koşullarda ve ne kadar süreyle sürdüğüyle ilgilenmiştir. Köpeğe bir süre yiyecek vermeden zil çaldığında, bir süre sonra zil sesine karşılık salya tepkisi azalmaya başlamış ve sonunda hiçbir tepki alınmamıştır.)

Tepkisel şartlanma insan davranışları için son derece önemlidir. Sevmediğimiz bir yiyecek kokusu midemizi bulandırır. Taze ekmek kokusu açlığımızı hatırlatır. Buradaki uyarıcılar davranışımızı kontrol etmemize yol açmaktadır. Ekmek kokusu şartsız uyarıcı, kokuya karşı gösterdiğimiz tepki ise şartsız tepkidir. Kısaca tepkisel şartlanma sonucu davranışlarımız oluşmaktadır.

yaman741 - avatarı
yaman741
Ziyaretçi
11 Mart 2009       Mesaj #8
yaman741 - avatarı
Ziyaretçi
KULTUR VE DİLİN ALGILAMA SÜRECİNDEKİ ROLÜ NEDİR.

ALGILAMYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR.


TEKNOLOJİ , ALGILAMA KABİLİYETİNİZİ NE ŞEKİLDE DEĞİŞTİRİR VE GELİŞTİRİR.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
11 Mart 2009       Mesaj #9
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Alıntı

ALGILAMYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR.


ALGILAMAYI ETKİLEYEN İÇ VE DIŞ ETMENLER

Görme algısı ile diğer algı biçimlerine etki eden etmenler vardır. Bunları iç ve dış etmenler olarak
iki gruba ayırabiliriz.
4.1. Algıya Etki Eden İç Etmenler
4.1.1. Algı Organizasyonu
Gestalt psikologları, bir uyaranın parçalarından birinin, diğer bir parçayla nasıl ilişki içinde göründüğüyle
ilgili sonuçlara varmışlardır. Bu sonuçlar algı organizasyonuna örnek gösterilmiştir.
Algı organizasyonu hakkında yapılan Gestalt varsayımlardan biri, basitlik yasasıdır. Buna
göre algı, uyarının olası en basit yorumuna karşılık verir. Algısal organizasyon ilkeleri arasında
şekil-zemin ilişkisi ve algısal gruplandırma bulunur.
Şekil-zemin ilişkisi: Bütün algılamalarda bir şekil ve zemin vardır. Şekil- zemin ilişkisi bütün
duyu organlarını kapsar. Herhangi bir zamanda çevremizdeki uyaranlardan, dikkat ettiğimiz ve
gruplandırdığımız uyaranları şekil ve bunun dışında kalanları da zemin olarak algılıyoruz. Görsel
alanda şekil bize daha yakındır ve bir nesne izlenimini verir, bir biçimi vardır, zemin ise tanımlanması
zor bir madde izlenimi taşır. Şekil ve zeminin birbiriyle yer değiştirdiği algılamalarımız
vardır. Bir biçimi önce şekil olarak görürken, biraz sonra zemin olarak görebiliriz. Ancak bir
biçimi, aynı anda hem şekil hem de zemin olarak göremeyiz. Şekil-zemin algılamısı doğuştan
gelen br özelliktir.
Şekil 4.2. farklı algılanabilir. Şekil-zemin ilişkisine örnektir.
Bazan açık kısım, bazan da koyu kısım zemin
olarak algılanabilir.
Bu algılama türünü işitme açısından da görebiliriz. Bir
ses sanatçısı şarkı söylerken, arka plandaki müzik
zemini oluşturur.
- 54 -
Şekil 4.2. Şekil Zemin ilişkisi
4.2. Algıya Etki Eden Dış Etmenler
Değişik algılamalarda eşya ve varlıkların boşluktaki özellikleri ve bize etki biçimleri dış etmenleri
meydana getirir. Bunlar:
• Yakınlık: Birbirine yakın olan uyaranları, aynı nesnenin parçalarıymış gibi bir örüntü
içinde ve aynı nesnenin parçaları olarak gruplarız.
Şekil 4.3. e soldan baktığımızda yakın parçaları gruplayıp, üç çift çizgi görürüz. En sonda
da fazladan tek bir çizgi algılarız.
• Benzerlik: Aynı büyüklük, şekil ve kalitedeki nesneler
birbirinden farklı olarak değil, bir grup olarak gözlenirler.
Sokakta yürürken bir kalabalığa baktığımızda
bazı özelliklere göre bireyleri gruplarız; cinsel benzerliğe
göre erkek veya dişi gruplararını ayrı algılarız.
Şekil 4.4 teki benzer şekilleri ayrı ayrı gruplarız.
• Tamamlama: Bireyler, görsel dünyada algıladıkları uyaranlarda varolan boşlukları doldurarak
örgütleme ve bu yolla da kopuk parçalar yerine, bütün bir nese algılamaya eğilimlidirler.
Eğer şekil 4.5 .teki geometrik biçimlere bakacak olursak onları daire, üçgen veya yıldız
olarak görürüz.Bu şekiller tamamlanmamış olmalarına rağmen onları tamamlanmış gibi
algılamamız için güçlü bir eğilim vardır. Böylece zihinsel olarak şekilleri kapatıp veya
boşlukları doldururuz. Bu olgu, algılamada tamamlama olarak geçer.
- 55 -
Şekil 4.3. Yakınlık
X X X X X
X 0 0 0 X
X 0 0 0 X
X 0 0 0 X
X X X X X
Şekil 4.4. Benzerlik
• Süreklilik: Algısal alanımızda bulunan ve aynı yönde
giden birimler birbirleriyle ilişkili görünür. Bu algısal eğilimin
adı sürekliliktir. Şekil 4.6 daki noktaları tek tek görmemekte
bunları birbiriyle kesişen doğru çizgiler halinde birbirine
bağlamaktayız. Bir melodi meydana getiren notalar
ayrı ayrı sesler olarak değil, zaman içinde birbirine bağlanmış
sürekli bir melodi olarak algılanır.
5. ALGISAL DEĞİŞMEZLİKLER
Tanıdık bir nesneyi ışık koşulları,
nesnenin konumu ya da bize
uzaklığı ne olursa olsun kalıcı
ve değişmez algılarız.
Bildiğimiz bir nesnenin, ışık koşulları
nasıl olursa olsun değişmez
bir tona sahipmiş gibi görünmesine
parlaklık değişmezliği
denir. Bu nesnenin renginin aynıymış gibi görünmesine renk değişmezliği denir.
Görüş açısı ne kadar olursa olsun nesnenin biçimini değişmeden algılamaya şekil değişmezliği
denir. Şekil 4.7. deki açık kapıya çizgi halinde olmasına rağmen tam bir kapı gibi algılarız.
Bir nesneyi uzaklığına bakılmazsızın aynı büyüklükte görmemize de büyüklük değişmezliği
denir Bir bozuk paraya hangi uzaklıktan bakarsak bakalım aynı büyüklükte algılarız.
- 56 -
Şekil 4.5. Tamamlama Örneği



• • • • • • •



Şekil 4.6. Süreklilik
Şekil 4.7. Algısal Değişmezlik
6. DERİNLİK VE UZAKLIK ALGISI
Algı etkin ve karmaşık bir süreçtir. Algısal süreçler, uyaranların tanınması, örgütlenmesi ve anlam
yüklenmesini içerir. Görsel uyaranları yorumlamak, nesnenin hangi mekanda, nerede olduğunun
anlaşılması yoluyla gerçekleşir. Algılamada çeşitli çevresel özelliklerden ipucu olarak
yararlanabiliriz. İpuçlarını değerlendirirken bazen tek göz yeterli olurken, bazen de iki gözün
kullanılması gerekir.
Algılama için tek gözün yeterli olduğu ipuçlarına monoküler ipuçları, iki gözün kullanılmasını
gerektirenlere ise binoküler ipuçları denmektedir. Şimdi bunları tek tek inceleyelim.
• Monoküler İpuçları: Sanatçılar nesnelerin
uzaklığını ifade eden çok sayıda
monoküler ipuçları kullanırlar. Bir fotoğrafa
baktığımız zaman aslı kadar olmasa
bile üç boyutluluk izlenimi ediniriz.
Derinlik algısında dört çeşit ipucu
görülür. Eğer bir nesne, bir başka nesnenin
önüne geçerek tamamen görülmesini
engelliyorsa, genellikle birinci
nesneye daha yakınmış gibi algılarız.
Farklı büyüklükteki aynı nesneler bir
hizadaysa, küçük olanları uzaktaymış
gibi algılarız. Farklı büyüklükte serpiştirilmiş
daireler, farklı uzaklıkta aynı
büyüklükte küreler olarak görülür.
Bir diğer ipucu ise görsel alanın yüksekliğidir.
Bir düzlem boyunca bakarsak,
uzaktaki nesnelerin görüş alanımızın
daha yukarısında olduğunu görürüz.
Aynı büyüklükteki nesneleri farklı yüksekliğe
yerleştirerek bunların birbirinden
uzakta olduğu izlenimi yaratabiliriz.
- 57 -
Şekil 4.8. Üst Üste Binme
Şekil 4.9. Görece Büyüklük
Şekil 4.10. Alandaki Yükseklik
Kayalık bir çöl ya da dalgalı bir okyanus yüzeyi gibi düz olmayan yüzeylerde bile uzaklıkla
orantılı bir ilişki vardır! Uzaklık arttıkça kum taneleri incelir.
• Binoküler İpuçları: Aralarındaki uzaklık nedeniyle her iki gözün aynı nesneye farklı
açılardan bakıyor olmaları derinlik algısı için önemli bir ipucudur. Yalnızca tek gözle gören
kişiler çift gözle görenlerin görme deneyimlerinin çoğuna sahiptirler. Ancak iki gözle görenler;
aynı anda daha fazla şey görürler.
Derinlik ve uzaklık hissini iki gözün işbirliğini sağladığını göstermek için stereoskop adı verilen
bir araç kullanılır.
Stereoskopik görmede iki göz işbirliği yapar. Böylece daha doğru bir uzaklık ve derinlik
duyumu oluşur. İki gözümüzün arasında belirli bir mesafe olduğundan, sol göze ulaşan görüntü,
sağ gözünküyle tıpatıp aynı değildir; aralarında çok az fark olan bu iki görüntünün,
tek bir görüntü oluşturacak biçimde bir araya gelmesi stereoskopik etkiyi ortaya çıkarır.
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
11 Mart 2009       Mesaj #10
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Alıntı
yaman741 adlı kullanıcıdan alıntı

KULTUR VE DİLİN ALGILAMA SÜRECİNDEKİ ROLÜ NEDİR.

DİLİN DÜŞÜNCEYE ETKİSİ
HÖRİSTİK (ZİHİNSEL KISA YOLLAR)
DİL VE DÜŞÜNCE SİSTEMİ
DİLİN DÜŞÜNCEYE ETKİSİ
ddusunce2
Kullandığımız dilin, içinde bulunduğumuz kültürel öğelerle etkileşim içerisine girdiği gerçeği bir yana kelime hazinesi ve cümle yapılarının temelde insan beyninin biyolojik özelliklerinden etkilendiği bir gerçek. Başka bir deyişle, dili dil yapan pek çok kural ve yapının beyinlerimizin işleyiş şekliyle uyum göstererek evrimleştiğini varsayabiliriz. Ancak bu varsayımımızın tersinin doğru olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Kullandığımız dil, düşünce yapılarımız üzerinde de yoğun etkilerde bulunabiliyor. Bugün, dünya üzerinde konuşulan tüm dillerin ortak özellikleri bir yana, tümü de gramer ve sözdizimi bakımından büyük çeşitlilik göstermekte. Bu çeşitlilik, bireylerin düşünce şekillerine de yansıyor olabilir mi dersiniz? Dil konusunda yoğun araştırmalarda bulunmuş ünlü bilim insanı Benjamin Whorf'a göre bu sorunun yanıtı "Evet". Whorf'a göre insanların görsel ve düşünsel algıları kesinlikle içinde bulundukları kültürde edindikleri dille şekilleniyor. Ancak Whorf'un ortaya attığı bu iddia sonrasında yapılan araştırmalar varsayımda soru işaretleri uyandırır nitelikte. Gelin, bazı araştırmalara hep beraber göz atalım.
Renk Terimleri
Kimi dillerde renkleri tanımlamak için pek çok kelime bulunuyorken, kimi dillerin renk terimleri oldukça kısır kalabiliyor. Uç bir örnek verecek olursak, Yeni Gine'de yaşayan Dani topluluğunun kullandığı dilde tüm renkleri tanımlamak adına yalnızca iki kelime bulunuyor. Biri karanlık, koyu, diğeriyse aydınlık, açık anlamına geliyor. İlginç olansa bu kısır tanıma rağmen Danilerin de renkleri tıpkı bizler kadar iyi algılayabiliyor oluşları. Bizler hangi renk tonlarını ayırt edebiliyor, hangilerini ayırt edemiyorsak Danili katılımcılar arasında yapılan çalışmalar da benzer sonuçlar veriyor.
ddusunce3
Yeni Gine'de yaşayan Dani topluluğunun kullandığı dilde tüm renkleri tanımlamak adına yalnızca
iki kelime bulunuyor.
Uzam Tanımlarında Dil
Uzaydaki bir yeri tanımlamak için kullanılan terimleri uzamsal tanımlar başlığı altında inceleyebiliriz. Örneğin, kendi dilimizden iki örnek verelim:
• Meyveler tabağın içinde.
• Disket bilgisayarın içinde.
Her iki cümlede de "içinde" edatını kullanmış olduk. Kore'deyse bu durumlar için farklı edatlar kullanılmakta. Meyvelerin tabağın içinde bulunduğu durum için farklı, disketin bilgisayar içindeki konumu için farklı edatlar kullanılıyor. Çünkü meyveler tabağın içinde daha serbest konuşlanmışken, disket bilgisayarın içindeki göze sıkı sıkıya oturmuş oluyor. Dolayısıyla da bu küçük ayrım dile değişik edatlar kullanılarak yansıtılıyor.
ddusunce4ddusunce5
Meyveler tabağın içinde daha serbest konuşlanmışken, disket bilgisayarın içindeki göze sıkı sıkıya oturmuş oluyor. Dolayısıyla da bu küçük ayrım Kore diline değişik edatlar kullanılarak yansıtılıyor.
Yapılan çalışmalar öyle gösteriyor ki, dildeki bu çeşitliliğe rağmen dünyayı algılayış biçimi pek de değişim göstermiyor.
Örneğin, katılımcılara belirli bir referans noktasına göre farklı pozisyonlara yerleştirilmiş nesneler gösteriliyor. Daha sonra ufak tefek değişimler yapılarak aynı görsel uyaran tekrar verilip bir fark görüp görmedikleri soruluyor. Sonuç olarak, ana dili farklı olan katılımcılardan birçoğu dillerindeki uzamsal tanım şekilleri değişim de gösterse bu testlerde benzer performans gösteriyorlar.
Öyleyse Benjamin Whorf'un "Dil düşünceyi etkiler" varsayımının bir takım bulgularla çelişki gösterdiğini söyleyebiliriz. Yine de daha net konuşabilmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç bulunduğu bir gerçek.
HÖRİSTİK (ZİHİNSEL KISA YOLLAR)
dusunce2
Höristik'in kelime kökü Yunanca'da "buldum" anlamına gelen " heurisko"dan geliyor. Bir psikoloji terimi olaraksa karar verme ya da sorunlarla başa çıkma süreçlerimizde kullandığımız zihinsel kısa yollar anlamı taşıyor. Şöyle ki, karmaşık sorunlarla karşılaştığımızda ya da elimizde yeterli bir bilgi olmadığında evrimsel işleyişlerle şekillenegelmiş ya da deneyimlerle edinilmiş bu zihinsel kuralları kullanarak bir çözüm yolu ya da anlayış geliştirmeye çalışıyoruz.
Örneğin, daha önceden adını duymadığımız bir ürün eğer ki fiyat olarak diğerlerinden daha yüksekse, elimizde o ürüne dair başka herhangi bir bilgi olmadığından onun daha kaliteli olduğu yargısına varıyoruz. Kalitesine yönelik yaptığımız bu çıkarımdan dolayı tüketici olarak adını hiç duymamış olmamıza rağmen o ürünü satın alma davranışı gösterebiliyoruz.
Problemleri aşmada hız ve kolaylık sağlayan bu zihinsel kısa yollar kimi zamansa hatalı sonuçlara varmamıza neden olabiliyor:
dusunce4dusunce6
Sizce bu hayvanlardan hangisinin bir gün içinde uykuya ayırdığı vakit daha fazladır? Sağ resimdeki yakalı hayvanı tanımadığımız için muhtemelen bu soruya yanıtımız "kedi" olacaktır. Bu yanıtı verirken kullandığımız kısa yol, kediyi uykuyu seven bir hayvan olarak biliyor oluşumuza dayanıyor. Ancak kediler günde 14,5 saat uyurlarken sağ resimdeki yakalı hayvanlar günün 20 saatini uykuda geçiriyor. Diğer bir deyişle, kullandığımız zihinsel kısa yollar bizleri her zaman doğru yöne yönlendirmeyebiliyor.
DİL VE DÜŞÜNCE SİSTEMİ
dusunen
Konuştuğumuz dille düşünme sistemlerimiz arasında yakın bir ilişki olduğunu biliyoruz. Her ne kadar görsel imgeler, sesler ve hareketlerle de düşünsek de çoğu düşüncemiz kendimizle yaptığımız sessiz konuşmalardan meydana geliyor. Eğer ki bu doğruysa, dil düşünme tarzımızı da etkiliyor, ne dersiniz? Farklı diller konuşan insanların düşünce sistemleri de farklı gelişiyor.
whorf
Benjamin Whorf
Bu varsayımı ortaya atan Benjamin Whorf, bugün kendi ismiyle de anılan "Görsel Görecelilik Kuramı"nın fikir babası. Her ne kadar Whorf farklı dillerin düşünmeye etkisini sözlere birebir dökmemiş olsa da, dil ve algı üzerine etkileyici söylemlerde bulunuyor.
Örneğin, kutuplarda yaşayan Eskimo'ların dilinde "kar" için kullanılan pek çok farklı kelime var. Ve bu insanların, karın pek çok çeşidini bir sıcak iklim kültürüne göre daha iyi tanımlayabilecekleri açık. Peki, sizce Eskimo'ların dilinde kar için bu denli çeşitlilik bulunması, onların algılarında da bir farklılık yaratıyor mu? Aslına bakarsanız, Whorf'un söyledikleri tam da bu noktada devreye giriyor. Whorf'a göre bu insanların görsel algıları kesinlikle etkileniyor. Hatta Eskimo'lar öncelikle farklı kar türleri arasındaki farkı algılayıp, bu küçük farklılıkları sonradan adlandırıyorlar.
eskimo1

eskimo2

eskimo3
Bu varsayımın doğruluğunu sınayan bir ispat olarak farklı kültürlere ait dillerde, farklı insan karakterleri için o dile özgü kelimelerin varlık göstermesi sunulabilir. Örneğin, "artistik insan" kavramıyla Batı toplumları yaratıcı, sanatla ilgilenen, kimi zaman depresif bir insanı anlarken, Çincede böyle bir tanım bulunmuyor. Çincedeki bilgili ancak çok utangaç birine gönderme yapan "shen cang bu lou" kavramıysa bizim dillerimizde karşılıksız.
Whorf kuramı bu kişilik tiplerine dair kullanılan kelimelerin o insanlar hakkında nasıl düşündüğümüzü etkilediğini öne sürüyor. Örneğin, "bilim adamı" kelimesi kadınların bilim alanında ne derece yetenekli olduğuna dair düşüncelerimizi etkileyebiliyor. Bu nedenle de, bu kavram ülkemizde yeni yeni "bilim insanı" olarak değiştiriliyor.
bilimkd
Dilimizdeki "bilim adamı" kavramı "bilim insanı" kavramıyla değiştirilmeye çalışılıyor. Whorf'un kuramına göre dildeki bu değişim, düşünce sistemlerimizde de mutlaka bir değişime yol açacaktır.


kaynak: tübitak
Quo vadis?

Benzer Konular

24 Şubat 2010 / Misafir Soru-Cevap
15 Nisan 2012 / 3da Soru-Cevap
25 Eylül 2008 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
14 Ocak 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
14 Aralık 2007 / KisukE UraharA Taslak Konular