Arama

Aort Nedir? Aortun Yapısı, Görevleri ve Hastalıkları

Güncelleme: 9 Şubat 2017 Gösterim: 21.134 Cevap: 9
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Şubat 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Aort,

omurgalılarda, oksijenle yüklü temiz kanı kalbin sol karıncığından vücudun bütün organlarına ve yapılarına taşıyan ana atardamar.

Sponsorlu Bağlantılar
Örümcekler gibi bazı omurgasızlarda da, kalpten kan taşıyan büyük damara aort adı verilir.

Ad:  aort.gif
Gösterim: 3783
Boyut:  45.7 KB
Sol karıncığın aorta açıldığı yerde, kanın kalbe geri dönmesini önleyen üç parçalı bir kapakçık vardır (bak. kalp kapakçıkları). Aort, kalpten çıktıktan sonra yukarıya doğru yükselir (yükselen aort), sola dönerek kalbin üstünde bir yay (aort yayı) oluşturur ve göğüsten aşağıya doğru iner (inen aort). Yükselen aorttan, kalp kasını besleyen sol ve sağ koroner atardamarlar ayrılır. Aort yayından ayrılan üç ana atardamar ise, baş, koyun, kollar ve gövdenin üst bölümüne kan taşıyan daha ince dallar verir. İnen aort, göğüs boşluğunun arka tarafından aşağıya doğru yol alarak kalbin, akciğerlerin ve yemek borusunun yanından geçer ve diyaframdaki bir aralıktan karın boşluğuna girer.

Aort, göğüs boşluğundan geçerken, kalbi bir kese gibi saran kalp zarına (perikart), akciğerlerin bağdokularına, soluk borusundan akciğerlerin içine hava taşıyan bronşlara, yemek borusuna, diyaframın bir bölümüne ve göğüs duvarına ulaşan yan dallara ayrılır. Karın boşluğundaki yan dalları ise, mide, karaciğer, pankreas, dalak, ince ve kalınbağırsaklar, böbrekler, üreme bezleri ve öbür organlara kan taşıyan geniş bir ağ oluşturur. Kalça kemiklerinin tepesiyle aynı hizada olan dördüncü bel omuruna kadar indiğinde, bacakları besleyen en büyük kan damarları olan sağ ve sol kalça atardamarlarına ayrılır.


Son düzenleyen perlina; 9 Şubat 2017 21:09
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
9 Şubat 2009       Mesaj #2
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  aort abdominal.jpg
Gösterim: 2861
Boyut:  49.8 KB

AORT

a. (fr aorte; yun. aorte, damar’ dan).

Sponsorlu Bağlantılar
Anat. Temiz kanı vücudun her yanına götüren atardamarların ortak kökü; ana atardamar. || Aort ağzı, kalbin sol karıncığını aortla birleştiren delik. (Üzerinde, diastol sırasında kanın aorttan karıncığa geri dönmesine engel olan üç “sigmoit" kapakçık bulunur.)

—Böcbil. Böceklerde, doğrudan genel boşluğa açılan sırt damarının ön bölümü.

H—Embriyol. ve Zool. Aort yayı, omurgalılarda karın aortu ya da getirici solungaç atardamarıyla sırttaki aort kökleri arasında bulunan atardamar bölütü. (insanda ATARDAMAR YAYl’nın eşanlamlısı.) [Bk. ansikl. böl ]

—Patol. Aort bozuklukları (Bk. ansikl. böl.). |1 Aort darlığı, karıncığın sistolu sırasında, aort ağzında, kanın geçeceği delik yüzeyinin küçülmesi. (Hem sigmoit kapakçıkların sklerozundan hem de edinsel [romatizma!] ya da doğuştan kireçlenmelerden ileri gelir.) [Bu iki hastalık, darlık halinde bir püskürme sutlu, yetmezlik halindeyse, diyastolde bir geri tepme sutluyla belirir ve her ikisi de kalp çalışmasının artmasına neden olur.]

|| Aort yetmezliği, karıncık diyastolu sırasında, sigmoit kapakçıkların yapışıklığı ya da delik olması (Osler hastalığı) yüzünden aort ağzının geriye kan kaçırması.

—Zool. Aort soğanı, karıncığın, kapakçıklarla donanmış,çizgili kas telleri içeren ön uzantısı. (Bu, düz kaslardan oluşan ve karın aortunun farklılaşmasından doğan atardamar soğanıyla karıştırılmamalıdır.)

—ANSİkl. Embriyol. ve Zool. Aort yayı, balıklarda ve amfibyum larvalarında solungacı kanla beslemek için kılcal dallara ayrılır. Köpekbalıklarının embriyonlarında aort yayları altı çift halinde oluşur. Erişkinlerinde bunların beş çifti, kemikli balıklarda ve kuyruklu amfibyumlarda dört çifti kalır. Kurbağalarda ve amnioslularda bu sayı üç çifte iner: 3'üncüsü (karotit yayı) başı kanla besler; 4'üncüsü (dar anlamda aort yayı), aort yayını ya da yaylarını oluşturur; 6’ncısı (akciğer yayı), amfibyumlarda ve sürüngenlerde (timsahlar hariç) kanı tek karıncıktan ya da timsahlarda, kuşlarda ve memelilerde sağ karıncıktan alır, akciğere iletir. 1 no’lu yay salt embriyonda bulunur; 2 no’lu yay yalnız kıkırdak ıskeletli balıklarda vardır; 5 no’ lu yay kuyruklu amfibyumlarda ikinci bir aort yayı oluşturur. insanda, iki yanlı olarak altı damar biçiminde beliren aort yayları, embriyon gelişiminin 3’üncü ve 6’ncı haftası arasında ortaya çıkar ve sonunda ağızlaşarak atardamar sistemini oluşturur, bu arada içlerinden bir kısmı yok olur.

—Patol. Aort, zonklamalı yüksek bir basınç altında çalıştığından, damar sertliğinin sonuçlarından en çok etkilenen damardır. Bu damarın en önemli özelliği olan esnekliğin yok olması, onun kan akımını düzenleme işlevini bozar. Bu yüzden kan akımının karmaşık olduğu yerlerde damar çeperlerinde kireçlenebilen lezyonlar oluşur. Aortun yapısındaki değişiklikler, aort anevrizmasının başlıca nedenidir. Aort anevrizması, delinme, tromboz ve aort çeperlerinde çözülme gibi karmaşalar yaratabilir. Çeperlerdeki değişiklikler iltihaplı ya da bulaşıcı hastalıklardan da ileri gelebilir (frengi). Son olarak, aort doğuştan bazı hastalıkları beraberinde getirebilir (darlık, esnek doku bozuklukları). Sigmoit kapakçıklı deliğin doğuştan ya da edinsel hastalıkları da aort patolojisi içinde sayılır.

—Zool. Aort, omurgalılarda, sindirim borusuyla omurga arasında bulunan bir sırt atardamarıdır. Aort yaylarının götürücü dallarından oluşan iki aort kökünün birleşmesinden doğar. Aort kökleri kara omurgalılarında sürekliliğini yitirir, ama kuyruklu amfibyumlarda dört, kurbağalarda ve sürüngenlerde iki aort yayı kalır. Kuşlarda yalnız sağ, memelilerde yalnız sol aort yayı bulunur. Sırt aortu, bedenin arka bölgesindeki organlara kan dağıtır ve kuyruk atardamarıyla devam eder. Ortadaki tek damara karın aortu denir; bu damar suda yaşayan omurgalılarda karıncıktan öne doğru ilerler ve birbirini izleyen öbür aort yayı çiftini oluşturur. Yumuşakçalar ya da eklembacaklılar gibi kapalı kan dolaşımı bulunan hayvanlarda sırt yüreğinden çıkan ortadaki tek damara da, omurgalılarınkine benzetilerek “aort" denir. Kan bu damarda arkadan öne doğru akar. insanda, aort yüreğin sol karıncığından çıkar ve üç bölüt içerir: aort yayı, inen göğüs aortu ve karın aortu. Aort yayı, yukarı çıkan bölümünden koroner atardamarları verir, geriye ve sola doğru ilerleyen kafa-kol atardamarını, ana karotisi ve sol köprücükaltı atardamarını oluşturur, sonra dördüncü sırt omuru hizasında kıvrılarak inen göğüs aortu adını alır; bu damar omurganın solundan, göğsün arka çeperi boyunca diyaframa kadar uzanır ve bağır dallarını (solukborusu, yemekborusu ve mediastin dalları)ve yan dalları (kabur- galararası dallar) verir. Karın aortu diyaframı geçer, bütün karın organlarına atardamarlar vererek karnın arka çeperi boyunca iner (çölyak, üst mezenter, böbrek, alt mezenter atardamarları). Aort 4. bel omuru hizasında bir de uç dallara ayrılır: sağ ve sol kalça atardamarları ve kuyruksokumu atardamarı.

Kaynak: Büyük Larousse

Son düzenleyen perlina; 9 Şubat 2017 19:45
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
12 Mayıs 2011       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Aort


İsim

Fransızca; aorte
Anatomi terimi
Kalbin sol karıncığından çıkan ve vücuda kırmızı kan dağıtan büyük atardamar.

Vücuttaki en uzun ve en önemli atardamar. Temiz kanı -akciğerlerin dışında- vücudun her yanına götürür. Aort, kalbin sol karıncığından çıkarak yukarı öne doğru sağa yönelir, omurgaya kadar bir yay çizerek, göğüs boşluğunun arka bölümünden aşağı doğru dik uzanır. Sonra da diyaframı geçerek karın boşluğuna iner ve dik olarak omurganın önünden aşağıya doğru ilerler. Dördüncü bel omuru hizasında iki kola ayrılarak son bulur.


TDK & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen perlina; 9 Şubat 2017 19:00
karayel - avatarı
karayel
Ziyaretçi
28 Ekim 2014       Mesaj #4
karayel - avatarı
Ziyaretçi

Aort Anevrizması


Aort, kalpten çıkan ve vücudun tüm atardamar ağının kaynak aldığı ana arterdir. Aort anevrizması ise, vücudun en büyük atardamarı olan aortun duvar yapısının zayıflaması ve çapının genişlemesi anlamına gelir.

Damar duvarı yapısındaki elastik liflerin dejenere olması, aort anevrizmalarında en sık rastlanan etkendir ve genetik bir eğilimle beraberdir. 65 yaşın üzerindeki hipertansiyon hastası erkeklerin yüzde 10'unda görülen aort anevrizması, ortaya çıktığında hastanın yaşamı ciddi şekilde tehdit eden bir sağlık sorunudur. Aort anevrizmasının yaklaşık yüzde 80'i hipertansiyona bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Aortun çeşitli bölgelerinde görülebilen anevrizmalarda damar çapı, normalin iki katına ulaştığında damarın çatlaması, yırtılması ya da damar cidarındaki tabakaların ayrışması gibi tehlikelere sık rastlanır. Bu nedenle, anevrizma tespit edilen hastalar yakından takip edilmeli ve aort çapının iki kata çıktığı ya da 5 santimetreyi aştığı durumlarda aktif tedavi uygulanmalıdır.


Aort anevrizmasının belirtileri nelerdir?


Aort anevrizması, patlayıncaya kadar genellikle hiçbir belirti vermez. Patlamadan önce tesadüfen veya tarama yapılması sırasında tanı konur. Dolayısıyla belli yaşın üstünde ve risk faktörleri bulunan kişilerin hiçbir şikayetleri olmasa da taramadan geçmeleri çok önemlidir. Patlama riski yüksek bir anevrizmanın tespiti ve uygun zamanda yapılan ameliyat ile hayat kurtarmak mümkündür. Aort anevrizması patlamadan önce tespit edilen ve ameliyat gereken olgularda ameliyata bağlı ölüm oranı, tecrübeli damar cerrahlarının elinde yüzde 5'ten azdır.


Aort anevrizması nasıl tedavi edilmektedir?


Aort anevrizmalarının iki çeşit tedavisi vardır. Açık cerrahi tedavi ve damar içinden müdahale anlamına gelen " endovasküler tedavi". Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerinde yaklaşık 10 yıllık bir geçmişe sahip endovasküler tedavi yöntemleri önceleri açık cerrahi tedavi yöntemlerinin mümkün olmadığı yüksek riskli hastalarda deneme aşamasında kullanılırken, son beş yılda teknolojik olarak ileri bir noktaya gelmiş ve aort anevrizmalarında ilk tedavi seçeneği olarak yerini almıştır. Bu yöntemde büyük cerrahi kesiler ve derin anesteziye gerek yoktur. İşlem çoğu kez lokal anestezi ile sadece kasık atardamarı bölgesinde
3-4 santimetre uzunluğunda bir cerrahi kesi yoluyla yapılabilmektedir.

Aort anevrizmalarının endovasküler tedavisi genellikle yaşlı ve beraberinde koroner kalp hastalığı, yüksek tansiyon, diyabet ve çeşitli akciğer hastalıklarını da birlikte bulunduran yüksek riskli bu hasta grubunun iyileştirilmesinde yeni ufuklar açmıştır. Klasik açık cerrahi yöntemlerde en iyi ihtimalle hastanın kan kaybının yerine konması için 3-4 ünite kan verilmesi, hastanın birkaç gün yoğun bakım ünitesinde, 1 hafta da hastanede tutulması gerekmektedir. Diğer yandan hasta endovasküler yöntem ile tedavi edildiğinde, çoğu kez hiç kan ya da kan ürünü kullanımına gerek kalmaz, yoğun bakımda 4-6 saat tutulup 2 gün sonra da taburcu edilebilir. Ayrıca, endovasküler tedavi ile büyük bir cerrahi travmadan uzak kalan hastaların nekahat dönemi de son derece kısadır ve 1 hafta içinde normal yaşamlarına dönebilmektedir.

Kaynak: Doç. Dr. Harun Arbatlı

Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı
Son düzenleyen perlina; 9 Şubat 2017 21:18
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
28 Ekim 2014       Mesaj #5
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye

AORT ANEVRİZMASI


Bazı kişilerde damar sertliği ve yüksek tansiyon, aorta cidarında zayıflama ve giderek balonlaşmalara yol açar. Genetik faktörlerin de rol oynadığı bu damar hastalığına en sık olarak 50 yaşın üzerindeki erkeklerde rastlanır. Vücuttaki anevrizmaların ¾ ü karın (abdomen) aortasında oluşur.

Normalde karın aortu erişkinde 2-3cm arasında değişen çaptadır. Damar cidarindaki zayıflama nedeniyle giderek genişleyen karın aortu, çap 6 cm geçtikten sonra, aşırı gerginlik ve basınçla ani yırtılma tehlikesi oluşturur.

Çoğu zaman bel ve kalçalara doğru yayılan müphem ağrı şikayetleri veya karın bölgesinde kalp atışlarıyla birlikte “atan” bir şişkinlik, hastalığın yegane belirtisi olabilir. Bazen de hiç bir belirti vermeden büyük çaplara ulaşan balonlaşmalar, yırılarak ani ölümlere sebep olurlar.

Yırtılmadan teşhis edildiğinde, % 98-100 oranında başarı ile tedavi edilebilen bu tehlikeli hastalığın tanısı, basit bir damar muayenesi ile konulur.
Çapları 5 cm ve daha küçük anevrizmalar (balonlaşmalar) yıllık kontrollerle ve gerekiyorsa tansiyon düşürücü ve kollestrol ilaçları eşliğinde takip edilir.
6 cm veya daha büyük anevrizmaları vakit kaybetmeden tedavi etmek gereklidir. Zira bu boyuttaki balonlaşmalarda 1 yıl içinde yırtılma olasılığı % 17-25 arasında değişmektedir.
Tedavi, genişleyen damar bölgesinin bir damar protezi ile yenilenmesinden ibarettir. Genellikle dakron malzemeden 2-2.5 cm çapında damar protezleri böbrek damarlarının altından bacak damarlarına kadar aortanın içine yerleştirilir. 2-3 saat kadar süren bir girişimdir, 24 saat kadar yoğun bakımdan sonra 4-5 gün kadar da hastanede kalınır. Uygun hastalarda bu işlem ameliyatsız, kasıkdaki damarlardan kateter yardımı ile yapılabilir. Bu durumda 24 saatlik yoğun bakımdan sonra 1 gün hastanede kalmak yeterli olmaktadır.
Anevrizma hastalığında bel, karın ve kalçalara vuran ani ve şiddetli ağrı, yırtılma belirtisidir. Böyle bir durumda 20-30 dk içinde tanı konulup ameliyata alınabilen hastalarda, kurtulma oranı (iyi cerrahların elinde daha yüksek) % 35-40 cıvarındadır.

Albert Einstein, George C.Scott, anevrizma nedeniyle kaybedilen tanınmış kişilerdir.

ÇOCUKTA AORT DARLIĞI


Kalbin sol tarafından çıkan ana damardaki darlıktır .Kalbin sol karıncığının organlara kan göndermek için daha fazla çalışmasına neden olur. Darlık hafif, orta ve ağır derecede olabilir. Hastanın yakınmaları, bulguları, tedavi gerekip gerekmediği ve tedavi şekli tamamen darlığın derecesine bağlıdır.

Tanı nasıl konulabilir ?


Ağır olmayan vakalarda tanı genellikle muayene sırasında üfürümün duyulması ile konur. Ağır vakalarda büyüme gelişme geriliği, halsizlik göğüs ağrısı ve bayılma görülebilir. Kesin tanı çocuk kardiyoloji uzmanınca yapılan muayene ve ekokardiyografi ile konur.

Tedavide ne yapılabilir ?


Hafif olan darlıklarda, çocuğa herhangi bir zarar vermediği için müdahele edilmez. Bununla birlikte bazı vakalarda darlığın derecesi zamanla artabilmektedir. Bu nedenle darlığın derecesi ekokardiyografi ile takip edilmelidir. Orta ve ağır derecede darlığı olan hastalarda balonlu kateter ile darlığı genişletme yöntemi uygulanır. Bu yöntemin sonuçsuz kalması halinde, ameliyat da gerekebilmektedir.


İleriye dönük yapılması gerekenler :


Sünnet, diş çekimi, diş dolgusu gibi bazı girişimler öncesinde endokardite (kalbin iç tabakasının iltihabı) karşı koruyucu tedaviye ihtiyaç gösterirler. Hastaların belli aralıklarla doktor kontrolünde olmalı gerekir. Hastaların ağır egzersiz programları içeren sportif faaliyetlerden uzak durmaları önerilir.

AORT KAPAK HASTALIKLARI


Bilindiği gibi aort kapağı sol karıncık ile aorta arasında bulunan yarımay şeklinde (semilunar yapıdaki) 3 yaprakçıktan (leaflet) oluşan bir kapaktır. Erişkinde çesitli etyolojik nedenlerle aort kapağında patolojik bozukluklar ortaya çıkabilir.

Bu patolojiler aort darlığı, aort yetmezliği veya aort darlık + yetmezligi şeklinde olabilir. Doğuştan bazı insanlarda 2 yaprakçıklı olabilmektedir. Aort stenozu doğuştan (konjenital): Supravalvar, Subvalvar, Valvular ya da sonradan: Akut romatizmal ateş ve diğer nedenlere bağlı olarak görülmektedir. Şiddetine göre aort stenozu üç tiptir; Şiddetli (kapak alanı<0.7 cm2), orta (kapak alanı 0.7–1.2 cm2) ve hafif (kapak alanı >1.5 cm2).


Aort stenozu


Aort stenozu 5 /10,000 oranda görülen nadir bir hastalıktır. Orta ileri yaşlara kadar semptom vermez. Doğuştan 2 yaprakçıklı kapak zemininde hastalık daha kolay gelişir. Aort kapağı açıklığının daralmasıyla karekterize olan aort darlığı erişkinde görülen kalp kapak hastalıkları arasında prognozu en kötü olan patolojidir. Aort kapakta bazı nedenlerden dolayı darlık olabilir. Semptomatik hastaların tamamı tedavi edilmedikleri takdirde 5 yıl içinde kaybedilirler. Sol ventrikül çıkım yolundaki darlık nedeniyle sol ventrikul sistolik basıncı yükselir, subendokardial bölge kan dolaşımı bozulur (kalp damarlarına gelen kan da azalacağından kalp kası kanlanması da bozulur) ve bunlara sekonder olarak sol karıncık büyümesi (ventrikül konsantrik hipertrofisi) gelişir. Bu degişikliklere bağlı olarak hastalarda bayılmalar (senkop), ritm bozukluğu (aritmi), eforla gelen göğüs ağrısı (angina pektoris), ve kalp yetmezligi bulguları ortaya çıkabilir.

Belirtiler; bayılma, iş güç yaparken zayıflık, iş yaparken nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, baş dönmesidir.

Nedenler

· Akut romatizmal ateş
· Dejeneratif Aort darlığı
· Enfektif endokardit
· Bikuspit aorta (konj)

Ameliyat İndikasyonları

· Klinik semptomların bulunması (senkop, kalp yetmezligi vs.)
· Aort kapak alanının 0.7cm2/M2 ‘den az olması
· Sol karıncık ile aorta arasında normalde var olmayan bir basınç farkının (Transvalvuler sistolik mean gradientin) 50 mmHg’den fazla olması

Cerrahi Tedavi


Aort darlığının cerrahi tedavisi genellikle kapak replasmanı ile olur. nadir vakalarda onarım yöntemleriyle (Davids Prosedürü) darlık giderilebilir. Kapak replasmanı mekanik protez, biyolojik protez, (xenogreft) veya kadavradan alınan homogreftlerle yapılabilmektedir. Aort kapak cerrahisine baglı mortalite % 3-5 arasında bildirilmektedir.

Aort yetmezliğİ


Aort kapağının kalbin gevşemesi sırasında (diyastol) tam olarak kapanamaması nedeniyle aortadan sol karıncığa kanın geri kaçması (regürjitasyon) anlamına gelmektedir.

Bu nedenle diyastol sırasında aorta ve sistemik arterlerde basınç düşerken sol ventrikülde volüm fazlası nedeniyle basınç yükselir. Artan diyastolik volüm ve basınç bir sonraki kasılmada (sistol) ventrikülün daha kuvvetli bir kontraksiyon yapmasına, dolayısyla sistolik arteriyal basıncın yükselmesine neden olur. Artan sistolik basınç ve azalan diastolik basınç nedeniyle ikisinin farkı demek olan nabız basıncı yükselir. Artan nabız basıncı aort yetmezliği kliniğinde görülen arterlerin dansı (dans des arteres), tüfek patlaması (pistol shot) vs. gibi bulguların ortaya çıkmasına neden olur. Aort yetmezliği edinsel valvüler hastalıklar arasında prognozu en iyi olan patolojidir. Aort yetmezlikli hastaların tedavi edilmedikleri takdirde % 50 sinin 10 yıl yaşayabildikleri bilinmektedir.

Hastalarda nefes darlığı, bayılmalar, göğüs ağrısı ve hafif kalp yetmezliği görülebilir. Kalpte şiddetli kan geçiş sesi vardır. Ağır durumlarda kapakçık değiştirilerek kesin tedavi yapılır.

Nedenleri, romatizmal ateş, endokardit, hipertansiyon, Marfan sendromu (Kromozomal bir hastalık), aort diseksiyonu, ankilozan spondilit, Reiter sendromu (bağ doku hastalığı) ve sifilizdir. Görülme oranı 5 /10,000 dir. Erkeklerde 30 - 60 yaşları arasında sıktır.

Belirtiler (Semptom);

· çarpıntı,
· hissedilen güçlü nabız,
· düzensiz nabız, bayılma,
· özellikle iş yaparken güçsüzlük,
· nefes darlığı,
· yorgunluk,
· göğüs ağrısıdır

Nedenler

· Romatizmal kalp hastalıkları
· Ascenden aort anevrizmaları
· Enfektif endokardit
· Marfan sendromu
· Aort disseksiyonları
· Konnektif doku hastalıkları (pan, lupus vs. )
· Syfiliz
· Künt travmalar

Ameliyat indikasyonları


  • · Klinik belirtilerin bulunması (senkop, kalp yetmezligi angina .)
  • · Diastolik tansiyonun 50 mmHg den küçük olması
  • · Nabız basıncının 100 mmHg den fazla olması
  • · Angiokardiografik olarak 3-4 derece kaçak olması
  • · Sol ventrükül diastolik çapının artması

Cerrahi Tedavi


Aort Yetmezliğinde cerrahi tedavi aort darlığında olduğu gibi kapak replasmanı şeklinde olur. Aort yetmezliği ile birlikte çıkan aortada (ascenden aorta)’da balonlaşma (anevrizma) veya yırtılma (disseksiyon) varsa bu durumda aort kapağı ile birlikte çıkan aortanın da sunni bir greftle değiştirilmesi (replasman) gerekmektedir (Benthall De Bono veya Cabrol ameliyatları).

AORT YIRTILMASI ( DİSEKSİYONU)


Aorta diseksiyonları nadir görülüp ölümle sonuçlanan bir hastalıktır. Aort diseksiyonu aortik intimada bir yırtık şeklinde başlar. Bu yırtık medial tabakanın intraluminal kan akımını zorlayıcı basıncına maruz kalarak zedelenmesi şeklinde kendini gösterir. Basınclı kan akımı hasarlı medial tabakayı penetre eder ve median laminer tabakayı ikiye ayırır. Böylece aortu disseke eder.

Persistan intraluminar basıncın zorlaması ile diseksiyon aortik duvarın uzunluğuna ilerler (tipik olarak anterograd). Fakat bazen de intimal yırtık yerinden retrograd olarak ilerler. Aortik duvarın disseke olmuş kanla dolu aralığı yalancı lümen halini alır. Buradaki güç intimal tabakada da daha ileride de yırtıklar yapabilir. Böylece ya kan akımı bir çıkış yolu bulur yada yine yalancı lumen şeklinde ilerler. Yalancı lümen kanla genişler ve böylece intimal kanat gerçek lümene doğru bır kavis çizer ve kalibreyi daraltır. Damarın şeklini değiştirir. Aortik diseksionun vazo-vazorumdaki rüptürü takiben intramural hematomla başladığı da desteklenmişti. Bu lokal hemoraji daha sonra sekonder olarak intimal tabakaya rüptüre olur. İntimal yırtık ve aortik diseksiyon yaratır. Otopsi serilerınde de %13 olarak tanımlanabilen intimal yırtık tespit edilmiştir. Bu bağımsız hemoraji diseksionun primer sebebidir.

İNSİDANS:


Yıllık milyonda 5.2'dir. koroner otopsilerin %1-2.5'de tespit edilmiştir. Vakaların %75'i 4-7. dekatlarda görülür.

ETYOLOJİ:


Medial dejenerasyon nontravmatik olarak medial kollagen ve elastinin bozulması ile karakterize olup aortik diseksiyona predispoze faktördür. Bu nedenle elastik ve müsküler tabakaların bütünlüğünü bozan her predispozisyon diseksiyona eğilim oluşturur. Kistik medial dejenerasyon konnektif dokunun ciddi herediter defektlerinden olup Marfan ve Ehler Dalmosta görülür. Medial dejenerasyonun derecesi özellıkle kalitatif ve kantitatif olarak yaşlanma derecesi ile yakından ilgili ve daha yüksektir.

1-Hipertansiyon:

Aort diseksiyonu ile en sık arteriel hipertansiyon birlikte bulunur. (%75) Tip-B diseksionlarda en sıktır (%75). Hipertansiyonun yaşlanmış aortada dejeneratif değişiklikleri hızlandırdığı ve diseksiyona zemin hazırladığına ait deliller mevcuttur. Olayın ilerlemesını artırmada majör faktördür.

2-Heredite ve konnektif doku hastalıkları:

Marfan sendromu tüm aortik diseksiyonların %6-9'unda görülür. Marfan sendromu olmayan hastaların çok az bir kısmında kıstık medial dejenerasyon identifiye edilir.

3-Aort stenozu ve aort kuarktasyonu

: Konjenital aort stenozu biküspit aort valv ve aort kuaktasyonu, özellikle gençlerde yüksek diseksion insidansı ile birliktedir. Koarktasyon insidansı; %2 ve biküspit aort valv insidansı %9-13 'dür.

4-İatrojenik travma ve diseksiyonlar:

Kardiak kateterizasyon, künt travma, intraaortik balon yerleştirilmesi, perfüzyon için femoral kanülasyon kullanıldığı zaman retrograd aort diseksiyonu insidansı %3 'tür. Assendan aort kanülasyonu, kros klemp ve lateral klemp hasarı, koroner revaskularizasyon (operatif mortalitenın1/4'ü buna bağlıdır) gibi sebeplerde vardır.

5-Gebelik:

40 yaşından daha genç kadınlarda aort diseksiyonuna müsait olan hastalarda diseksiyonun %50'si gebelik esnasında meydana gelir. Özellikle 3. trimesterde erken postpartum dönemde sıktır. Yüksek kardiak output kan volümü ve kan basıncındaki artışlar gebeliğin geç dönemlerinde risk faktörleri olup ancak bu postpartum görülmeyi açıklayamaz. Gebelikte aort diseksiyonu görülen vakaların çoğu konjenital aort malformasyonlu veya biküspit kapaklı hastalarda ve konnektif doku bozukluğu olan hastalarda meydana gelmiştir.

6-Diğer nadir durumlar:

Sifilitik aortit, endokarditli veya aortu mikotik enfeksionlularda, dev hücreli aortitte, PAN, SLE, Cushing sendromu, feokromasitoma ve tiroidektomiyi takiben görülür. Ayrıca familyal hiperkolestorolemi, sıstinosıs ve koarktasyonsuz turner sendromunda da görülür.

KLASİFİKASYON:


Aort diseksiyonlarında klasifikasyon diseksiyonun orjin aldıgı iki lokalizasyona göre yapılır.

1-Assenden aorta (Aortik valvin birkaç cm dahili)
2-Descenden aorta (ligamentum arteriozum tarafından sol subklavian arterin distalinden) İntimal yırtıkların %65'i ascenden aortada %20'si descenden aortada %10'u aortik arkta ve %5'i abdominal aortada görülür. Lokalizasyon ve aortik tutulumun genişliğini belirleğen 3 majör klasifikasyon vardır.
1-DeBakey Tip-1; Diseksion assendan aortadan başlar distale doğru uzanır. Tip-2; Ascenden aortada sınırlıdır. Tip-3; Sol subklavianın distalinden başlar distale doğru uzanır assendan ve arkus aorta salim kalır.
2-Standford Tip:A; Başlangıç intimal yırtık bölgesi neresi olursa olsun assendan aortanın tutulduğu tüm diseksiyonları içerir. Tip-B; Diseksiyon sol subklavian arterin distalinden başlayıp aortun distaline kadar uzayan tiplerdir.
3-Proximal ve distal anatomik katagoriler:
Genel olarak assendan aortayı tutan diseksiyonlarda cerrahi endike iken medikal tedavi assendan aortik tutulumun olmadığı vakalarda tercih edilir.
DeBakey tip 1-2 assendan aortayı içerdiğinden dolayı bunlar stanford tip-A ve basitçe anatomik sınıflandırmaya göre proximal olarak sınıflandırılır.

Yerleşimine ek olarak aort diseksiyonları süresine görede sınıflandırılır. Burada önemli olan semptomların başlangıcından medikal değerlendirilmeye kadar geçen sürenın uzunluğudur. İki haftadan az olan diseksiyonlar akut olup, iki haftadan fazla olan diseksiyonlar kroniktir. Tedavi edilmeyen aort diseksiyonlarında mortalite %75-80'dir. Tanıda aortık diseksionların 2/3 'u akut olup1/3'ü kronıktir.

KLİNİK:


Ağrı: Akut aort diseksiyonunun en yaygın semptomu vakaların %74-90'nın da görülen Ağrısız olan vakaların çok büyük bir kısmında kronik diseksıyon bulunmuştur. Tipik olarak ani başlangıçlıdır şok ve tipik olarak gelişen ölümle (48 saat içinde ) infaktüse benzer. Daha az sıklıkla hastalık subakuttur hastalar aylar ve hatta yıllarca hayatta kalabilirler. Bu durum özellikle tipik diseksiyon için geçerlidir. Ağrı bazı durumlarda dayanılmaz olup, hastayı kıvrandırır veya yürüyüşte yorgunluk ve istirahatte rahatlama semptomu verir. Ağrının bazı özellikleri aortik diseksiyon şüphesını akla getirmelidir. Ağrının yırtıcı batıcı karakterde olduğu söylenir. Başka bir özelliğide orjınınden diğer bölgelere, özelliklede aorta boyunca yansıma özelliğidir, bu durum vakaların %70’inde tespit edilmiştir. Ağrının yeri diseksiyon bölgesini destekleyebilir. Çünki lokalize semptomlar aortadaki altta yatan tutulumu belirtmeye eğilimlidir. Spitel ve arkadaşlarına göre göğüs ağrısının lokalizasyonu sadece anterior yerleşimli ise %90'nın üzerinde assendan aorta tutulumu vardır. Tersine göğüs ağrısı interskapüler yerleşimli ise %90'nın üzerinde descenden aorta tutulumu ve yine boyun, göğüs ve yüzde ağrı varsa ascenden aorta, sırta abdomene veya alt extremitelere vuran ağrı varsa dessendan aorta tutulumu söz konusudur. Özellikle Marfan sendromlu hastalarda aort diseksiyonu ağrısız gelişebilir.

Senkop:

İkinci siklıkla görülür SSS'nin geçici iskemisi ile ilgilidir. Geçici körlük paraparezi veya paraplejinin derecesi ve hatta derin koma gibi diğer nörolojik belirtiler görülebilir. Nörolojık bulgu olmaksızın senkop görülmesi %4-5 vakadadır ve aciliyet gerektirir.

Dispnea ve Hemoptizi: Aort diseksiyonlularda görülebilir. Daha çok kronik diseksiyon vakalarında görülür. Aort regurjitasyonuna bağlı KKY'nin veya genişlemiş yalancı lümene bağlı bronş erozyonunun belirtileri olarak ortaya çıkar.

FİZİK BULGULAR:


1-Hipertansiyon distal aort diseksiyonlu hastaların %80-90'nında vardır. Fakat proximal aort diseksiyonlarında seyrektir. Tansiyon değişiklikleri; Diseksiyona ciddi hipertansif cevap renal iskemi, arkus aortadaki baroreseptör mekanizmanın hasarı veya nadiren gerçek lümenın aşırı daralmasına bağlı pseudokuarktasyon oluşumu ile ilgilidır. Diğer taraftan hipotansiyonun oluşu ya hemoperikardiuma bağlı kalp tamponadı veya hemotoraxa bağlı hipovolemiyi gösteren kötü bir işatettir. Bazen hipotansiyon koroner perfüzyonu bozarak miyokardial iskemi ve infaktüsle sonuçlanabilir. Brakiosefalik damarları içeren diseksiyon pseudohipotansiyona sebep olur. Burada brakial arterin oklüzyonuna bağlı kan basıncının doğru olmayan ölçümü söz konusudur.
2-Nabız defisitleri; Aortik regürjitasyona bağlı üfürüm ve nörolojik manifestasyonlar proximal aortik diseksiyonla birlikte daha fazla karakteristiktir. Nabız defisitlerinin varlığı ile birlikte akut göğüs ağrısı proximal aortik diseksiyonunun varlığını desteklemektedir. Nabız defisitleri arteriel damar boyunca görülür ve bu proximal diseksiyonda %50 kadarken distal diseksiyonların sadece %15’inde görülür ve bu %15’lik vakalarda da genellikle femoral veya sol subklavian arter tutulmuştur. Bu tip nabız defisitlerinin nedeni diseksiyon kanadının arterin içine doğru expansionu ile gerçek lümenin yalancı lumen tarafından kompresyonudur. Yada damarların orifisine doğru uzanan intimal yırtığa bağlıdır. Sebep ne olursa olsun nabız defisiti geçicidir.
3-Aortik regürjitasyon; Vakaların %16-17'sinde görülür ve proksimal aortik diseksiyonun önemli bir özelliğidir. Eğer distal diseksiyonla beraber aortik regürjitasyon varsa patolojide aort kökünün kistik medial dejenerasyonu düşünülmelidir. Üfrüm arteriel kan basıncı ile değişen sol sternal bölgeden daha iyi duyulan müzikal bir üfürümdür. Bazı vakalarda konjestif kalp yetmezliği gelişebilir bu durumda üfürüm kaybolur.

Proksimal aortik diseksionlarda regürjitasyon sebepleri ;


  • Aortik kapaklar yeterince kapanamayacak kadar diseksion aort kökünü dilate eder.
  • Disseke hematom kapağa ikinci bir bası yapar
  • Kapakların anüler desteği yetmezliğe gider
  • Geniş sirkümferansiel intimal yırtık ile desteksiz intimal kanat sol ventrikül içine prolabe olur ve ciddi aorti regürjitasyon meydana gelir.
4-Nörolojik Bulgular: Tüm aortik diseksiyonların %6-19'unda görülür ve proximal diseksiyonlarda daha sıktır. Serebrovaskuler hastalık ise %3-6 oranında görülür (innominate veya sol common carotit arterin tutulumu olduğunda). Daha az sıklıkla hastalar konfüzyon hatta koma ile gelebilir. Spinal arter perfüzyonunun bozulması ile iskemik spinal kord hasarı buna bağlı olarakta paraperezi parapleji gelişebilir ve bu da daha çok distal diseksiyonlarda görülür.
5-Mİ ve iskemi; %1-2 vakada proximal diseksiyon koroner arter ostiumunuda içine alır.Burada diseksiyon daha ziyade sağ koroner arteride tutar ve infaktus de inferior lokalizasyonludur. Maalesef seconder MI görüldüğünde semptomlar klınık tabloyu komplike eder. Tanı bu durumda tam konulamaz altta yatan diseksion tabloyu süreklı değiştirir.Yapılacak trombolitik tedavi çok büyük felaketle sonuçlanır. Kamp ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada tromboliz ile tedavi edilen 21 vakada erken mortalite rapor edilmiştir. Bunların çoğunda ölüm nedeni kardiak tamponaddır. Bu nedenle özellikle inferior MI'lü hastaların değerlendirilmesinde dikkatli olunmalı ve trombolitik tedaviye dikkat edilmelidir.
6-Diğer klinik bulgular: Abdominal aortada olan disseksiyon vasküler komplikasyonlar yapabilir. %5-8 renal arter tutulumu ve renal iskemi veya frank infakt yapabilir. %3-5 mezenterik infakt, %12 iliak arter tutulumu ile femoral nabız defisitleri ve akut alt extremite iskemisi olabilir. Bazen göğüs ağrısı semptomları belirgin değilse nabız defisiti periferal nöropati yanlışlıkla periferal embolik hadise sanılabilir.

Sol tarafta daha fazla olmak üzere plevral efüzyonlarda görülür.Aorta etrafında exudatif infilamatuar reaksion veya bazı vakalarda hemotoraks olabilir. ses kısıklığı üst solunum yolu obstruksionu ile, trakeobronşial ağaca rüptür ile hemoptizi disfajı, vena cava superior sendromu, hematemez, sternoklavikular bölgenın pulsasyonu, horner sendromu ve açıklanamayan ateş olabilir. Devamlı üfürüm durumunda sağ atriuma sağ ventrikule veya sol atriuma rüptür olabilir bu da konjestif kalp yetmezliği ile sonuçlanabilir. Tanı özellikle göğüs ağrısı ve diğer klinik semptomların varlığında ve fizik bulgular, göğüs röntgeni olduğunda konabilir.

LABORATUVAR:


Göğüs röntgenografisi diseksiyon tanısında sık kullanılır. Bunun daha da ötesinde göğüs röntgenogramı aort diseksiyonu şüphesini artırabilir. Burada bulgular nonspesifik ve nadiren diagnostiktir. Göğüs röntgenogramında %80-90 görülen aortik siluetin genişlemesidir. Daha nadir olarakta superior mediastenin genişlemesi görülür.

Aortta kalsifikasyonun görülmesi ve bu kalsifikasyonun dış aort tabakasında 1cm’den daha fazla ayrıldığının gösterilmesi aort diseksionunun tanısını destekler. Ama diagnostik değildir. Yeni çekilen göğüs röntgenogramının eski röntgenogramlarla karşılaştırılması aort ve medıastendeki daha önceki olayların değerlendirme imkanını tanımaktadır. Plevral efüzyonlar tipik olarak vardır ve çoğunlukla sol tarafa yerleşirler desenden aortadaki diseksionlarla beraberdirler. Bununla beraber aort diseksionlu hastaların çoğunda bir yada daha fazla röntgen anomalileri görülmektedir. Bu oran %12'lere kadar çıkmaktadır. Bu nedenle normal bir göğüs röntgenogramı hiçbir zaman diseksiyonu ekarte ettirmez.Böyle durumlarda hastaların göğüs röntgenogramlarından şüphe etmek gerekir.

EKG Bulguları;

EKG normal olmakla beraber vakaların 1/3'ünde sol ventrikül hipertrofi bulgularını gösterir. Nonspesifik göğüs ağrısı olan hastalarda ST segmentınde ve T dalgasında değişiklikler görülebilir. EKG'de MI bulgularının bulunmaması ve yırtıcı göğüs ağrısı bulunan bir hastada diseksiyon teşhisini akla getirmelidir. Proksimal diseksiyonda diseksiyon kanadı koroner arteri kapsadığı zaman hastaların EKG'leri de akut MI bulgularını gösterir. Ascenden aort diseksiyonlu bazı hastalarda da MI ile sonuçlanabilen koroner arter obstrüksionları gelişebilir.
Son düzenleyen perlina; 10 Şubat 2017 01:27
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
9 Şubat 2017       Mesaj #6
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  aort-darligi.jpg
Gösterim: 1436
Boyut:  36.7 KB

Aort darlığı

, kalbin sol karıncığı ile aort arasındaki geçidin daralması. Bu yapı bozukluğu daha çok aort girişindeki kapakçıkta görülmekle birlikte, bazen kapakçığın hemen üstünde ya da altında da olabilir. Aort darlığı 20 yaşından gençlerde ortaya çıktığı zaman, genellikle doğuştan gelme bir oluşum bozukluğu söz konusudur. Orta yaşlarda çoğu kez romatizmal kalp hastalığından, daha ileri yaşlarda ise aort kapakçığının yaşlılık nedeniyle çalışamaz duruma gelmesinden kaynaklanır.

Daha çok erkeklerde görülen aort darlığı, stetoskopla duvulabilen değişik bir kalp sesiyle tanınır. Hastalar, aşırı fiziksel yorgunluğu izleyen bayılmalardan ya da anjina pektoris adıyla bilinen göğüs ağrılarından yakınırlar. Darlık, kalbin kan pompalama görevini de güçleştirdiğinden, ayrıca kalp yetmezliğine neden olabilir. İlaç tedavisi, göğüs ağrılarının giderilmesine, kalbin desteklenmesine ve iç yüzeyini kaplayan zarın bakteri enfeksiyonlarından (endokardit) korunmasına yöneliktir. Cerrahi tedavi ise, aort kapakçığının onarımım ya da sağlam bir kapakçıkla (doğal ya da yapay) değiştirilmesini amaçlar.

Aort yayı darlığı,

aort koarktasyonu olarak da bilinir, aortun (kalpten tüm vücuda kan taşıyan ana atardamar), kalbin üstünde aşağıya doğru kıvrılarak bir yay oluşturduğu kesimde daralmasına neden olan, doğuştan gelme bozukluk.

Aort yayı darlığı kendine özgü bir üfürüm sesi verir ve kollarda aşırı bir kan basıncına yol açar. Kalbin sol karıncığı büyür; karın boşluğuna, leğen bölgesine ve bacaklara giden kan akımı azalır. Aortun kaburgalar arasına yayılan falları genişleyerek, kaburgaların üstünün çentiklenmesine neden olur. Yalnızca cerrahi yöntemle tedavi edilebilir ve uygulanacak ameliyat hastanın yaşma göre belirlenir. Çocukluk ve ergenlik çağındaki hastalarda aortun daralan bölümü çıkarılarak, iki serbest uç dikişle birleştirilir. Daha yaşlı kişilerde, daralan bölümün yerine dakrondan yapılmış bir tüp takılır ya da aort yayının daralmış parçası alınmaksızın, kan akışının kesintiye uğramamasını sağlamak
için, daralan yerin iki yanından aortun içine açılan bir dakron tüp yerleştirilir. Genç yaştaki hastalarda oldukça iyi sonuçlar veren bu ameliyatlar, 50 yaşından büyüklerde genellikle yapılmaz.

Kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen perlina; 9 Şubat 2017 21:24
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
9 Şubat 2017       Mesaj #7
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Aort yayı sendromu

, aortun kalbin üstünde bir yay çizdiği bölgede aorttan ayrılan damarların tıkanmasına neden olan bir dizi bozukluk. Daha çok orta ve ileri yaşlarda, atardamarların içyüzünde yağ katmanlarının biriktiği damar sertliği sonucunda gelişir ve kalbin genel kan dolaşımına pompaladığı oksijen yüklü temiz kanı taşıyan aortun baş, boyun ve kollara giden yan dallarını etkiler.

Aort yayı sendromunun seyrek görülen ve özellikle doğulu kadınları etkileyen türüne

“Takayasu hastalığı” ya da “nabızsız hastalık”

adı verilir. Damarların ilerleyici tıkanıklığının beyinde dolaşım bozukluklarına, giderek körlüğe ve felce yol açtığı bu hastalıkta ölüm nedeni genellikle kalp kasının ve beynin, yeterince kanla beslenememe sonucunda yıkıma uğramasıdır. Tedavi için, yapay damar eklenerek (baypas ameliyatı) kan dolaşımının sürekliliği sağlanır.

Aort yayının doğuştan gelme bozuklukları, sol karıncığın yükünü artıran aort yayı darlığı ile dölütte sol akciğer atardamarını aortla birleştiren ve doğumdan sonra kapanması gereken kanalın açık kalmasıdır; oldukça sık görülen bu ikinci oluşum bozukluğu, iki atardamar arasındaki açıklığın kapatılmasını amaçlayan cerrahi tedaviyi gerektirir.


Kaynak: Ana Britannica
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
9 Şubat 2017       Mesaj #8
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Aort yetmezliği

, aort ağzındaki kapakçıkların, kalbin sol karıncığından pompalanan kanın aorttan kalbe geri dönmesini engelleyememesi.

Kalp seslerinde, stetoskopla da duyulabilen belirgin değişikliklere neden olur. Hasta, hafif fiziksel yorgunluklardan sonra hatta bazen dinlenme sırasında solunum güçlüğünden ve spazmlardan yakınır. Kalp kapakçıklarının doğuştan gelme yapı bozukluklarından, romatizmal kalp hastalığından ya da frengiden ileri gelebilen aort yetmezliği, kalbin yeterince kan pompalayamaması demek olan kalp yetmezliğine de yol açabilir.

İlaç tedavisi, kalbin çalışmasını desteklemeye, romatizmal kalp hastalığının yinelenmesini engellemeye ve kalbin iç yüzeyini kaplayan zarı bakterilerin saldırısından (endokardit) korumaya yöneliktir. Cerrahi tedavi ise, görevini yerine getiremeyen kalp kapakçığını yapay ya da doğal bir kapakçıkla değiştirerek yapılır.

Kaynak: Ana Britannica
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
9 Şubat 2017       Mesaj #9
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Aort Anevrizması



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
9 Şubat 2017       Mesaj #10
perlina - avatarı
Ziyaretçi

TANI TEKNİKLERİ:

1-Öncelikle çalışmada aort diseksiyonu tanısı düşünülüp düşünülmediği belirlenmelidir.
2-Diseksiyonun ascenden, arcus veya descenden aortayı tutup tutmadığı belirlenmelidir.
3-Eğer mümkünse anatomik özellikleri, genişliği, tuttuğu bölge, yalancı lümende yerleşen trombüs, diseksiyonun dalları tutup tutmadığı, aortik regürjitasyonun olup olmadığı, perikardial efüzyonun olup olmadığı, koroner arterlerin intimal kanat tarafından tutulup tutulmadığı da değerlendirilmelidir.
Malesef tek bir görüntüleme yöntemi tüm anatomik detay hakkında bilgi vermemektedir. Diagnostik tanıların seçilmesi bu nedenle klinik senaryoya ve hasta yönetiminde belirli informasyona dayanmalıdır.

1-Aortografi:


Retrograd aortografi şüphelenilen aort diseksiyonu vakalarında kullanılan ilk diagnostik tetkiktir. Aortografide çift lümen veya intimal kanadın görüntülenmesi tanı için yeterlidir. Bununla beraber indrekt bulgular arasında; aortik lümen deformitesi, aortik duvar kalınlaşması, yan dalların anormalitesi ve aortik regürjitasyon vardır ki, bunlar destekleyici bulgulardır. Ernest ve arkadaşları yalancı lüğmenın %87 intimal kanadın %50 disseksiyon vakasında görüntülendiğini göstermişlerdir.

Aortografi uzun yıllardan berı aort diseksionunda diagnostik amaçla değerlendirilmesınde kullanılmıştır. Bununla beraber alternatif diagnostik tanı aracları ile tanışılması ıle beraber aortografi eski hassasiyetını kaybetmiştir. 1989 yılında yapılan retrospektif bir çalışmaya göre aort diseksionunun tanısında aortografinin sensitivite ve spesifitesi %85-95 olarak bulunmuştır. Aortografinin önemli avantajları arasında aort diseksiyonunun genişliği ve yan dalların tutulup tutulmamasıdır.

Dezavantajları;

İnvaziv bir prosedür olması, kontrast madde kullanılması, belirli bir riskinin olması ve çalışmayı tamamlamadaki problemlerdir. Aynı zamanda aortografinin uzun sürmesi de bir dezavantajdır. Yine invaziv bir girişim olan aortografi böbrek fonksiyonları bozuk olan hastalarda kotrendikedir.

2-Bilgisayarlı Tomografi:


Aort diseksiyonunda bir veya iki aort lümeninin görüntülenmesi veya kontrast opasifikasyonun ayrılmasında önemlidir. Aort diseksiyonun indirekt bulguları da görülebilir. Tomografinin %83-100 oranında güvenilirliği vardır. Ultrasonik tomografinin süperior imaj rezolusyonu sağlayıp aortun ve bunun yanısıra dallarının 3 boyutlu görüntülenmesini sağlar. Böylece aort diseksionu tanısında tomografi doğruluğu sağlayıp, aynı zamanda anatomik özellikleri daha iyi tanımlar. Tomografi görüntülemenin avantajı noninvaziv olmasıdır. ancak bununla beraber İV kontrast madde kullanılması da gerekmektedir.

Tomografi aynı zamanda yalancı lümende trombüs olup olmadığını ve yine perikardial efüzyonun olup olmadığını tanımlamada da yararlıdır. Tomografinin dezavantajı ise aortik diseksiyonun diğer yöntemlerden daha az sensitif olmasıdır. Bununla beraber intimal yırtık 2/3 vakada tanımlanmakta ancak yınede tam olarak ıdantifiye edilememektedir.

3-MRİ:


Kullanımı özellikle noninvaziv olması, iv kontrastlı meteryal veya iyonize radyoaktif meteryal gerektirmemesi açılarından avantajlıdır. Özellikle transvers sagital ve koronal planda yüksek kalitede imaj sağlamaktadır. Aynı zamanda sol anterior oblik açıyı ve ve torasik aortayı daha iyi görüntüleme olanağına sahiptir. MRİ özellikle torasik aort anevrizması olanlarda faydalıdır.

MRİ %98’e varan sensitifite ve spesifitesi vardır. MRİ intimal yırtıkta %88, trombüste %98 ve perikardial efüzyonda da %100 sensitifiteye sahiptir. MRİ yüksek doğruluğa sahip bir tanı metodudur. Ancak MRİ'nın birkaç dezavantajı vardır. Pil takılı hastalarda, vasküler kliplerde, metalik prostetik kalp kapağı olanlarda özellikle kontrendikedir. Yan dalların görüntülenmesınde biraz daha sınırlıdır ve aortik regürjitasyonun varlığını tam olarak tanımlayamaz.

Aort diseksiyonu olan birçok hasta hemodınamik yönden stabil değildir ve iv antihipertansif medikasyonlara tabi tutulmalıdır. Bu antihipertansif medikasyonlar esnasında atreriyel basıncın görüntülenmesi lazımdır. Fakat MRİ'nın kullanılması bu görüntülemeyi engellemektedir ve aynı zamanda uzun çalışma boyunca hastayı kısıtlamaktadır.

4-Ekokardiyografi:


Şüpelenilen aort diseksiyonlarında kullanılan bir tanı metodudur. Noninvazivdir ve çok rahat kullanılabilir. Ekokardiografide aort diseksiyonu tanısı intimal kanadın aort lümeninde gösterilmesi ve yine aort lümenınden yalancı kanalın ayrılması ile konabilir. Bunun yanında kalpdeki diğer artefaktlarda aortik lümende aortik diseksionu taklit eden dansite değişiklikleride yapabilirler. Bu tür intimal bozukluklar artefaktlardan ayırmak için disseke olmuş kısmın aortik duvardan veya diğer kardiak yapılardan bağımsız bır haraketının olmasının yanısıra doplerde de iki lümen arasında farklı rengin görülmesi gerekmektedir.
Eko'da yalancı lümenin tromboze olduğunun gösterilmesi ve yine intimal kalsifikasyonun veya aortik duvarın kalınlaştığı durumların görülmesi aort diseksionu tanısını destekler.
  • Transtorasik ekoda %59-85 sensitivite ve %63-96 spesifite ye sahiptir. Ascenden aortada sensitifite %78-100, descanden aortada ise %31-55'dir.
  • Transösefagial ekoda ise daha iyi bir anatomik görüntüleme ve anatomik detay vermektedir. Bu tetkik genellikle hastada yatar pozisyonda sedasyonda yada genel anestezi altında yapılır. Bu prosedürde noninvazivdir.
  • TEE, aort diseksionunun klinik tanısında çok önemli bir yere sahiptir.
  • Teşhis doğrulanır (intimal menbran )
  • intimal yırtık -Diseksiyon genişliği
  • LV duvar haraketleri
  • Bronş tutulumu
  • Aort regürjitasyonu ve derecesi
  • Perikard veya plevral sıvı belirlenebilir.
  • TEE'nın relatif kontrendikasyonları arasında; bilinen bir özofajeal hastalığın olması ve yine hastalarda %3'e kadar varan tolere edememe görülmektedir.
Önemli yan etkileri arasında bronkospazm, hipertansion, bradikardi, ösefajeal perforasyon vardır. Ancak bu komplikasyonlar %1'den daha az oranda görülür. Önemli bir dezavantajı da distal desendan aorta ve proksimal arkın interpozisyonunda tam olarak bilgi verememesidir.

TEE ile aort diseksionunun tanısında %98-99 sensivite bildirilmiştir. İntimadaki yırtıklarda %73, trombüste %68 sensitivite vardır. Aortik regurjitasyon ve perikardial effüzyonda ise bu oran %100'dür. Eğer intimal flep tek başına görülmüşse ve başkada destekleyen bulgusu yoksa diseksion tanısı tam definitif değildir ve başka görüntüleme yöntemleride yanlış pozitif sonuçları ekarte etmek için kullanılmalıdır.

Ballol ve arkadaşları 34 aort diseksiyonlu hastaya TEE uyguladılar. Bu hastaların 7'sinde koroner arter tutulumu da vardı ve yine bu 7 hastanın 6'sında TEE ile intimal kanadın koroner ostiuma doğru uzandığı gösterildi. Bununla beraber TEE koroner arterin sadece proksimal bölgelerini göstermektedir. Bu yüzden koroner ateroskleroz durumlarında anjiografi gerekmektedir. Bir çalışmada aort diseksiyonundan şüphelenilen hastakların %42-68 gibi bir oranda TEE ile tanı ekarte edilmiştir. Bu hastalarda sebebi bilinmeyen bır göğüs ağrısı mevcuttu. Granado ve ark. TEE ile 42 vakada göğüs ağrısının alternatif sebeplerini tespit etmişlerdir.

Bu nedenler arasında; sol ventriküler haraket anomalileri, aort stenozu, perikardial efüzyon ve kardiak tamponad bulunmaktaydı.Yıne yapılan başka bir çalışmada diseksiyon bulunmayan hastaların %73 kadarında diğer aortik anomaliler tespit edilmiştir. Yine bunların %23'üne infaktüs veya iskemi eşlik etmekteydi.

İntravasculer USG: (IVUS)


Yamada ve ark. 15 hasta ile intravaskuler USG ile kronik aort diseksiyonu bulguları üzerinde çalıştılar. Bu çalışmalarda intravaskuler USG torasik aortadaki intimal yırtığı ve tüm aort segmentlerini iyi bir şekilde göstermekteydi. İntravaskuler USG abdominal aortanın da değerlendirilmesinde faydalı bulundu.


Malesef tek bir görüntüleme yöntemi tüm anatomik detay hakkında bilgi vermemektedir. Diagnostik tanıların seçilmesi bu nedenle klinik senaryoya ve hasta yönetiminde belirli informasyona dayanmalıdır.

1-Aortografi:


Retrograd aortografi şüphelenilen aort diseksiyonu vakalarında kullanılan ilk diagnostik tetkiktir. Aortografide çift lümen veya intimal kanadın görüntülenmesi tanı için yeterlidir. Bununla beraber indrekt bulgular arasında; aortik lümen deformitesi, aortik duvar kalınlaşması, yan dalların anormalitesi ve aortik regürjitasyon vardır ki, bunlar destekleyici bulgulardır. Ernest ve arkadaşları yalancı lüğmenın %87 intimal kanadın %50 disseksiyon vakasında görüntülendiğini göstermişlerdir.

Aortografi uzun yıllardan berı aort diseksionunda diagnostik amaçla değerlendirilmesınde kullanılmıştır. Bununla beraber alternatif diagnostik tanı aracları ile tanışılması ıle beraber aortografi eski hassasiyetını kaybetmiştir. 1989 yılında yapılan retrospektif bir çalışmaya göre aort diseksionunun tanısında aortografinin sensitivite ve spesifitesi %85-95 olarak bulunmuştır. Aortografinin önemli avantajları arasında aort diseksiyonunun genişliği ve yan dalların tutulup tutulmamasıdır.

Dezavantajları;

İnvaziv bir prosedür olması, kontrast madde kullanılması, belirli bir riskinin olması ve çalışmayı tamamlamadaki problemlerdir. Aynı zamanda aortografinin uzun sürmesi de bir dezavantajdır. Yine invaziv bir girişim olan aortografi böbrek fonksiyonları bozuk olan hastalarda kotrendikedir.

2-Bilgisayarlı Tomografi:


Aort diseksiyonunda bir veya iki aort lümeninin görüntülenmesi veya kontrast opasifikasyonun ayrılmasında önemlidir. Aort diseksiyonun indirekt bulguları da görülebilir. Tomografinin %83-100 oranında güvenilirliği vardır. Ultrasonik tomografinin süperior imaj rezolusyonu sağlayıp aortun ve bunun yanısıra dallarının 3 boyutlu görüntülenmesini sağlar. Böylece aort diseksionu tanısında tomografi doğruluğu sağlayıp, aynı zamanda anatomik özellikleri daha iyi tanımlar. Tomografi görüntülemenin avantajı noninvaziv olmasıdır. ancak bununla beraber İV kontrast madde kullanılması da gerekmektedir.

Tomografi aynı zamanda yalancı lümende trombüs olup olmadığını ve yine perikardial efüzyonun olup olmadığını tanımlamada da yararlıdır. Tomografinin dezavantajı ise aortik diseksiyonun diğer yöntemlerden daha az sensitif olmasıdır. Bununla beraber intimal yırtık 2/3 vakada tanımlanmakta ancak yınede tam olarak ıdantifiye edilememektedir.

3-MRİ:


Kullanımı özellikle noninvaziv olması, iv kontrastlı meteryal veya iyonize radyoaktif meteryal gerektirmemesi açılarından avantajlıdır. Özellikle transvers sagital ve koronal planda yüksek kalitede imaj sağlamaktadır. Aynı zamanda sol anterior oblik açıyı ve ve torasik aortayı daha iyi görüntüleme olanağına sahiptir. MRİ özellikle torasik aort anevrizması olanlarda faydalıdır.

MRİ %98’e varan sensitifite ve spesifitesi vardır. MRİ intimal yırtıkta %88, trombüste %98 ve perikardial efüzyonda da %100 sensitifiteye sahiptir. MRİ yüksek doğruluğa sahip bir tanı metodudur. Ancak MRİ'nın birkaç dezavantajı vardır. Pil takılı hastalarda, vasküler kliplerde, metalik prostetik kalp kapağı olanlarda özellikle kontrendikedir. Yan dalların görüntülenmesınde biraz daha sınırlıdır ve aortik regürjitasyonun varlığını tam olarak tanımlayamaz.

Aort diseksiyonu olan birçok hasta hemodınamik yönden stabil değildir ve iv antihipertansif medikasyonlara tabi tutulmalıdır. Bu antihipertansif medikasyonlar esnasında atreriyel basıncın görüntülenmesi lazımdır. Fakat MRİ'nın kullanılması bu görüntülemeyi engellemektedir ve aynı zamanda uzun çalışma boyunca hastayı kısıtlamaktadır.

4-Ekokardiyografi:


Şüpelenilen aort diseksiyonlarında kullanılan bir tanı metodudur. Noninvazivdir ve çok rahat kullanılabilir. Ekokardiografide aort diseksiyonu tanısı intimal kanadın aort lümeninde gösterilmesi ve yine aort lümenınden yalancı kanalın ayrılması ile konabilir. Bunun yanında kalpdeki diğer artefaktlarda aortik lümende aortik diseksionu taklit eden dansite değişiklikleride yapabilirler. Bu tür intimal bozukluklar artefaktlardan ayırmak için disseke olmuş kısmın aortik duvardan veya diğer kardiak yapılardan bağımsız bır haraketının olmasının yanısıra doplerde de iki lümen arasında farklı rengin görülmesi gerekmektedir. Eko'da yalancı lümenin tromboze olduğunun gösterilmesi ve yine intimal kalsifikasyonun veya aortik duvarın kalınlaştığı durumların görülmesi aort diseksionu tanısını destekler.
Transtorasik ekoda %59-85 sensitivite ve %63-96 spesifite ye sahiptir. Ascenden aortada sensitifite %78-100, descanden aortada ise %31-55'dir.
Transösefagial ekoda ise daha iyi bir anatomik görüntüleme ve anatomik detay vermektedir. Bu tetkik genellikle hastada yatar pozisyonda sedasyonda yada genel anestezi altında yapılır. Bu prosedürde noninvazivdir.
TEE, aort diseksionunun klinik tanısında çok önemli bir yere sahiptir.
Teşhis doğrulanır (intimal menbran )
intimal yırtık -Diseksiyon genişliği
LV duvar haraketleri
Bronş tutulumu
Aort regürjitasyonu ve derecesi
Perikard veya plevral sıvı belirlenebilir.
TEE'nın relatif kontrendikasyonları arasında; bilinen bir özofajeal hastalığın olması ve yine hastalarda %3'e kadar varan tolere edememe görülmektedir.

Önemli yan etkileri arasında bronkospazm, hipertansion, bradikardi, ösefajeal perforasyon vardır. Ancak bu komplikasyonlar %1'den daha az oranda görülür. Önemli bir dezavantajı da distal desendan aorta ve proksimal arkın interpozisyonunda tam olarak bilgi verememesidir.

TEE ile aort diseksionunun tanısında %98-99 sensivite bildirilmiştir. İntimadaki yırtıklarda %73, trombüste %68 sensitivite vardır. Aortik regurjitasyon ve perikardial effüzyonda ise bu oran %100'dür. Eğer intimal flep tek başına görülmüşse ve başkada destekleyen bulgusu yoksa diseksion tanısı tam definitif değildir ve başka görüntüleme yöntemleride yanlış pozitif sonuçları ekarte etmek için kullanılmalıdır.

Ballol ve arkadaşları 34 aort diseksiyonlu hastaya TEE uyguladılar. Bu hastaların 7'sinde koroner arter tutulumu da vardı ve yine bu 7 hastanın 6'sında TEE ile intimal kanadın koroner ostiuma doğru uzandığı gösterildi. Bununla beraber TEE koroner arterin sadece proksimal bölgelerini göstermektedir. Bu yüzden koroner ateroskleroz durumlarında anjiografi gerekmektedir. Bir çalışmada aort diseksiyonundan şüphelenilen hastakların %42-68 gibi bir oranda TEE ile tanı ekarte edilmiştir. Bu hastalarda sebebi bilinmeyen bır göğüs ağrısı mevcuttu. Granado ve ark. TEE ile 42 vakada göğüs ağrısının alternatif sebeplerini tespit etmişlerdir.

Bu nedenler arasında; sol ventriküler haraket anomalileri, aort stenozu, perikardial efüzyon ve kardiak tamponad bulunmaktaydı.Yıne yapılan başka bir çalışmada diseksiyon bulunmayan hastaların %73 kadarında diğer aortik anomaliler tespit edilmiştir. Yine bunların %23'üne infaktüs veya iskemi eşlik etmekteydi.

İntravasculer USG: (IVUS)


Yamada ve ark. 15 hasta ile intravaskuler USG ile kronik aort diseksiyonu bulguları üzerinde çalıştılar. Bu çalışmalarda intravaskuler USG torasik aortadaki intimal yırtığı ve tüm aort segmentlerini iyi bir şekilde göstermekteydi. İntravaskuler USG abdominal aortanın da değerlendirilmesinde faydalı bulundu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

30 Temmuz 2013 / The Unique Biyoloji
7 Nisan 2017 / Misafir Tıp Bilimleri
3 Mart 2017 / buz perisi Tıp Bilimleri
28 Nisan 2016 / ener Biyoloji
12 Ekim 2018 / AndThe_BlackSky Biyoloji