Arama

Diyabet (Şeker Hastalığı) - Sayfa 2

Güncelleme: 1 Nisan 2017 Gösterim: 45.685 Cevap: 18
AeraCura - avatarı
AeraCura
Ziyaretçi
12 Ekim 2008       Mesaj #11
AeraCura - avatarı
Ziyaretçi

Çocukluk Döneminde Diyabet ve özellikleri

Diyabet çocukluk çağında görülen kronik hastalıkların başında gelmektedir. Bu çağdaki diyabet vakalarının %98’inden fazlasını İnsüline Bağımlı Diyabet(IDDM) vakaları oluşturur.

Sponsorlu Bağlantılar
Bilindiği gibi IDDM, otoimmün veya Tip 1 diyabet terimleri ile eş anlamlı kulanılmakta ve pankreas beta hücrelerinin harap olduğu kronik otoimmün bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. IDDM genetik yatkınlık zemininde çevresel (kimyasal ve/veya viral) bir faktörün tetik çekici rolüyle başlamaktadır. Genellikle pankreas beta hücrelerinin % 80’i harap olduğunda klinik diyabet bulguları ortaya çıkmaktadır. IDDM prediyabet (klinik diyabet öncesi), klinik diyabet, hastalığın iyileşmediği ancak belirtilerin kaybolduğu dönem ve kronik (süregen) diyabet olmak üzere 4 döneme ayrılarak incelenmektedir. IDDM’e neden olan immünolojik saldırının klinik diyabet bulgularından aylar-yıllar önce başladığı bilinmekte ve son yıllarda hastalığın prediyabet döneminde saptanıp tedavi edilmesi üzerine yoğunlaşılmaktadır.

Çocukluk Döneminde Diyabet Ne Sıklıkla Görülmektedir
IDDM sıklığı bakımından ülkeler (bölgeler) arasında belirgin farklılıklar vardır. 15 yaş altı çocuklarda IDDM sıklığı Japonya’da 2/100.000, Finlandiya’da 43/100.000’dir. IDDM insidansı10-12 yaş (büyük pik) ve 2-3 yaş (küçük pik) arasında artmaktadır. İskandinav ülkelerindeki veriler özellikle 5 yaş altında IDDM sıklığında artma olduğunu göstermektedir. IDDM soğuk bölgelerde ve kış aylarında daha sık görülür.IDDM için ailesel bir eğilim sözkonusu olmakla birlikte bilinen bir genetik geçiş yoktur. Tek yumurta ikizlerinden birisinde IDDM varsa diğerinde olma riski %35, IDDM’li anne veya babanın çocuğunda görülme riski %6, genel popülasyondaki risk % 0.5'dir.
Çoçukuk Döneminde Diyabetin Bulguları
Diyabetli çocuklar genellikle diyabetin klinik semptomları olan çok idrar yapma (poliüri), çok su içme (polidipsi) ve kilo kaybı bulguları ile hekime başvururlar.Bu bulgular olduğunda genellikle tanı güçlüğü çekilmez. Bununla birlikte hastalığın akla gelmemesi veya atipik klinik bulguların görülmesi tanıda gecikmeye neden olabilir. Bazı çocuklar gürültülü bulgularla ve birkaç gün içinde gelişen diyabetik ketoasidoz tablosu ile başvurabilirler. Acil olmayan başvurudaki bulgular şunlardır:
  • Daha önce idrar kaçırmayan çocuklarda enürezis (Gece işemesi) başlaması. Bu bulgu idrar yolu enfeksiyonu veya fazla su içmeye bağlanıp diyabet tanısı gözden kaçırılabilir.
  • Özellikle puberte öncesi kızlarda olmak üzere vaginal kandidiyazis (mantar enfeksiyonu).
  • Kusma (gastroenterite bağlanabilir)
  • Kronik kilo kaybı veya büyümekte olan çocuğun yeterli kilo alamaması.
  • Huzursuzluk ve okul performansında azalma.
  • Tekrarlayan deri enfeksiyonları.
Çocuklarda Diyabet Koması
Diyabetli çocukların %50’si Diyabetik Ketoasidoz adı verilen ağır klinik bulgularla seyredebilir. Zamanında farkedilmeyen ve tedavi edilmeyen diyabetik ketoasidoz vakalarında ölüme yolaçan koma tablosu görülebilir. Çocuklarda ağır diyabetik ketoasidoz aşağıdaki bulgularla seyreder.
  • Ağır dehidratasyon (vücudun susuz kalması)
  • Şok (hızlı nabız atımı, tansiyon düşüklüğü, burun kulak parmak uçları vb. organlarda morarma )
  • İnatçı kusma
  • Vücuttaki sıvının azalmasına rağmen devam eden çok idrar yapma
  • Sıvı kaybına, yağ ve kas dokusu yıkımına bağlı kilo kaybı
  • Ketoasidoza bağlı yanaklarda kızarma
  • Nefeste aseton kokusu
  • Diyabetik ketoasidoza bağlı derin ve hızlı solunum
  • Bilinç bozuklukları
Çocukluk çağında diyabet tedavisi
Çocukluk çağında ketoasidoz dışı IDDM tedavisi başlıca 4 bileşenden oluşmaktadır: 1. Diyabet eğitimi, 2. İnsülin yerine koyma tedavisi, 3. Beslenme planlaması ve 4. Egzersiz. Bu bölümde diyabet eğitimine kısaca değinildikten sonra insülin replasman tedavisi üzerinde durulacaktır. Bu çağdaki IDDM tedavisinin amaçları şunlardır:
  • Ailenin katılımı ile çocuk/adolesan ve ailenin ihtiyaçlarını belirleyerek kişisel diyabet bakım planı hazırlanması
  • Psikososyal destek
  • Vücuttaki insülin ve şeker dengesinin kontrolü
  • Normal büyüme ve gelişmenin sağlanması
Bu amaçlara ulaşabilmek için diyabetli çocukların büyüme ile değişen ihtiyaçlarına duyarlı bir tedavi ekibi tarafından izlenmesi gereklidir. Uluslararası Çocuk ve Adolesan Diyabeti Birliği’nin yönergesine göre diyabet tedavi ekibi aşağıdaki kişilerden oluşmalıdır:
  • Hastanın veya ailenin kendisi
  • Pediatrik endokrinolog veya çocuk/adolesan diyabeti konusunda eğitilmiş pediatrist
  • Diayabet eğitimcisi
  • Diyetisyen
  • Psikolog/sosyal hizmet uzmanı
Diyabet Eğitiminin Önemi
Diyabet eğitimi diyabet tedavisinin en önemli bileşenidir. Yakın zamandaki yayınlar diyabet eğitimine insülin tedavisine eşdeğer bir önem verilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.Bunun nedeni diyabet bakımını, dolayısıyla metabolik kontrolün iyileştirilmesini etkileyen en önemli faktörün hastaların kendi kendine bakım becerileri olduğunun gösterilmesidir. Çok küçük yaştaki çocuklar dışındaki her yaştaki çocukların kendi yaşlarına uygun ihtiyaçları ve problemleri dikkate alınarak eğitilmeleri gereklidir. Bazen yapıldığı gibi ailenin eğitilmesi yeterli görülmemeli, diyabet bakım bilincinin küçük yaşlardan itibaren geliştirilebileceği unutulmamalıdır.

Diyabetli çocuk ve aileleri için uygulanacak bir eğitimde genel olarak aşağıdaki konuların işlenmesi önerilmektedir
  • Diyabetin nedenleri
  • İnsülin saklanması
  • İnsülin enjeksiyon teknikleri
  • Kan şekeri ölçümü
  • İnsülin dozlarının ayarlanması
  • Psikososyal ve aile desteği
  • Hipoglisemi ve tedavisi
  • Hastalıklar sırasında diyabet tedavisinin düzenlenmesi
  • Yolculukta diyabet bakımı
  • Diyabet ve egzersiz
  • Beslenme ilkeleri
  • Doğum kontrolü
  • Alkol ve diyabet
  • Diyabetin komplikasyonları

Son düzenleyen Safi; 11 Ocak 2017 03:28
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
17 Kasım 2008       Mesaj #12
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi

Bu teste dikkat!


HbA1c, diyabet hastaları için glisemik kontrolü gösteren bir ölçü birimidir. Son 2 - 3 ay içindeki ortalama kan şekeri düzeyini verir. Diyabet hastalarının düzenli aralıklarla HbA1c değerini ölçtürmeleri çok önemlidir.
Sponsorlu Bağlantılar
HbA1c, diyabet hastaları için glisemik kontrolü gösteren bir ölçü birimidir. Kırmızı kan hücrelerinde glukozun bağlı olduğu hemoglobin yüzdesini ifade eder. Hemoglobin kırmızı kan hücrelerinde oksijeni bağlar ve taşınmasını sağlar. Test, 120 gün yaşayan ve daha sonra dalakta parçalanan kırmızı kan hücrelerine dayalıdır.
Kısacası HbA1c son 2 -3 ay içindeki ortalama kan glukozu (kan şekeri) düzeyini verir
.Ad:  1.Jpeg
Gösterim: 294
Boyut:  24.5 KB

Diyabet hastalarının düzenli aralarla (3 -4 ayda bir) HbA1c değerini ölçtürmeleri tüm yılı takip etmiş olmak açısından önemlidir. Çocukluktan ergenliğe geçiş döneminde ise büyüme hormonu salgılandığından bu dönemde kan glukoz düzeyleri ve iyi bir HbA1c değerini elde etmek daha zordur. HbA1c düzeyinin çok düşük olması durumunda, ortalama kan glukozu düzeyiniz çok düşük olacaktır ve hipoglisemi riski artacaktır dikkatli olun.
HbA1c değerinde yüzde 1’lik azalma ile;

  • Mikrovasüler komplikasyonlar (retinopati, nefropati, nörapati) yüzde 37 azalıyor.
  • Diyabet hastalarında iyi bir glisemik kontrol sağlanamaz ise ortaya çıkan bu problemlerden Nöropati’de el ve ayaklarda çorap veya eldiven tarzında yanma, uyuşma olur. Diyabetik retinopati de vitreus kanaması sonucu retina dekolmanı ve körlük meydana gelebilir. Diyabetik nefropati de ise çeşitli evrelerden sonra böbrek yetmezliği (üremi) meydana gelir.
  • Diyabete bağlı ölümler yüzde 21 azalıyor.
  • Miyokard enfarktüsü yüzde 14 azalıyor.
Diyet veya diyabetik gıdalar nasıl yenilmeli?
Diyabetli olan bireyler diyet veya diyabetik gıdalar konusunda bilinçlenmeli ve mutlaka etiket okuma alışkanlığına sahip olmalı.
Üzerinde ‘diyet veya diyabet için uygundur’ yazılı bir yiyecek herkes için uygun olmayabilir. Örneğin diyet bisküvi içinde şeker yoktur fakat un, yağ ve kalori içermektedir, bu nedenle istediğiniz kadar yiyemezsiniz.
Ancak öğün içinde bazı yiyeceklerle değişim yaparak kullanabilirsiniz. Bu konuyu mutlaka beslenme uzmanınızla görüşün ve içindeki karbonhidrat miktarına göre günlük diyet içinde nasıl kullanacağınızı öğrenin.
Ad:  2.Jpeg
Gösterim: 528
Boyut:  90.6 KB
Dışarıdan satın almak yerine kendinizde Aspartam ve/veya Asesülfam K içeren tatlandırıcıların toz formu ile reçel, kek, pasta, komposto, muhallebi aşüre hazırlayabilirsiniz.

Kimler diyabet riski taşır?
  • Fazla kilolu iseniz
  • Yakın akrabalarınızda Tip 2 diyabetli olan varsa
  • Tansiyon yüksekliğiniz var ise
  • HDL kolesterol veya trigliserit düzeyleriniz normal değil ise
  • 4 kilo üzerinde çocuk doğurmuş iseniz veya gebelikte çıkan bir diyabetiniz varsa daha genç yaşlarda ve daha sık test yaptırmalısınız.
Alkollü içki içilebilir mi?
Diyabet eğitimi çok iyi olanlar ve iyi glisemi kontrolü sağlayan bireyler alkollü içki içmek isterlerse 1 kadeh şarap veya 1 bardak alkolsüz bira veya fazlaca sulandırılmış viski veya rakı içebilirler. Kilo vermesi gereken tip 2 diyabetlilere, nöropati komplikasyonu oluşmuş diyabetlilere, hipoglisemileri sık olan diyabetlilere, kan trigliserid ve kolesterol düzeyi yüksek olan diyabetlilere alkollü içki içmeleri genelde önerilmez.
Aç karnına alınan alkol ciddi hipoglisemilere yol açar, bu nedenle diyabetlilerin aç karnına alkol almamaları gerekir

Son düzenleyen Safi; 11 Ocak 2017 03:31
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
9 Aralık 2008       Mesaj #13
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi

Biyolojik saat ve diyabet riski arasında bağlantı


Biyolojik saat ve şeker hastalığına yakalanma riski arasında bağlantı olduğu saptandı. Fransa'nın Lille kentindeki Pasteur Enstitüsü'nden Philippe Froguel'in, Londra'daki İmparatorluk Koleji'nden Danimarkalı ve Finlandiyalı bilim adamlarıyla yaptığı araştırma, vücudun biyolojik saatini düzenleyen melatonin hormonunun bağlandığı, alıcı MT2'yi üreten gendeki anormalliklerin kandaki şeker oranını yükselttiğini ve tip 2 diyabete yakalanma riskini yüzde 20'ye kadar arttırtığını gösterdi.
Anormalliklerin aşırı kiloya da neden olabileceğini belirten Froguel, ''kötü uykunun, fazla kilo alımına davetiye çıkardığını, hatta hastaların şeker hastalığının ortaya çıkmasından önce çöktüğünü'' ifade etti.

Bilim adamları, melatonin'in rolüyle ilgili araştırma sonucunun şeker hastalığı ve depresyon arasındaki bağlantıya da ışık tuttuğunu, araştırmanın bu kronik hastalıklara yakalananların daha iyi tedavi edilebilmesine katkıda bulunabileceğini belirtti.
23 bin kişinin katıldığı araştırma, "Nature Genetics" dergisinde yayımlandı.
Hormon salgılarının 24 saatlik ritmler halinde düzenlenmesi, "biyolojik saat" olarak adlandırılıyor. Herhangi bir nedenden ötürü bu döngüde düzensizlik olması da biyolojik saatin şaşırmasına yol açıyor. Melatonin hormonu ise biyoritmi belirliyor ya da etkiliyor. Hormon, kişiden kişiye değişse de, yaklaşık olarak 23:00 ile 05:00 saatleri arasında salgılanıyor.

Kontrolsüz diyabet;
kan şekerini yükselten, damarsal ve sinirsel değişiklikler nedeniyle kalp, böbrek ve göz gibi organlarda hasara yol açan bir hastalık olarak nitelendiriliyor.
Vücudun genel sağlık durumunu etkileyebilen diyabette, ağız sağlığı da olumsuz etkileniyor. Diş Hekimi Doç. Dr. Özen Doğan Onur’un verdiği bilgilere göre; kontrolsüz diyabette tükürük yüksek seviyede şeker içerdiğinden, diş çürüğüne sıkça rastlanıyor. Kontrol altındaki diyabette ise şeker içeren gıda alımı kısıtlandığında tükürükteki şeker seviyesi düşüyor ve çürümeler azalıyor.

İltihaplı diş etleri
Diş etleri sağlığı da diyabetik kontrol ile çok sıkı ilişki halinde. Yüksek kan şekeri seviyesinin kan damarlarında kalınlaşmaya ve tıkanmaya neden olduğu, bilinen bir gerçek. Bu bozukluklar, kan damarlarının oksijen taşıma ve metabolizma artıklarını uzaklaştırma faaliyetlerini zayıflatarak, dokuların beslenmesini olumsuz yönde etkiliyor. Bu durum, diş etlerinin iltihaplanmaya karşı direncini düşürüyor. İltihaplı dişetleri ile diyabeti kontrol altına almak güçleşiyor.

Dişler sallanmaya başlıyor
Bazı bakteriler, şeker olan ortamda daha hızlı gelişiyor. Bu nedenledir ki, tükürüğün yüksek seviyelerde şeker içerdiği hastalarda diş eti iltihapları şiddetleniyor. İltihap, kan şeker seviyelerini yükselten önemli bir etken. Diş etlerinde iltihap engellenemediğinde, olduğu yerde sınırlı kalmıyor, dişlerin etrafındaki alveol kemiğini de yavaş yavaş eriterek dişlerin sallanmasına, diş eti iltihabının şiddetlenmesine, çiğneme sırasında ağrılara ve sonunda dişlerin kaybına yol açıyor. Bu süreç yaşanırken hasta, ağrı ve dişlerde sallanmanın yanı sıra, diş etlerinde kanama ve ağızda kötü koku hissediyor. Bu süreçten kurtulmak için; diyabet kontrol altına alınmalı ve iyi bir ağız bakımı sağlanmalıdır. Ağız sağlığı deyince:
  • Çürüksüz dişler
  • Sağlıklı diş etleri
  • Dişler etrafında yeterli alveol kemiği desteği
  • Sağlıklı ağız mukozası (ağız boşluğunda her yeri kaplayan yumuşak dokular)
  • Yeterli ve kaliteli tükürük akla gelmelidir.
Ağız ve diş bakımı nasıl uygulanmalı?
Tüm bireyler, sabah kahvaltıdan sonra ve akşam yatmadan önce olmak üzere günde en az 2 kez yumuşak bir diş fırçasıyla küçük dairesel hareketler eşliğinde dişlerini 3′er dakika fırçalamalı. Dişler fırçalandıktan sonra diş ipi ile dişlerin araları temizlenmeli ve işlem sonrası ağız su ile çalkalanmalı. Diş ipi, dişler arasına yerleştirilirken diş etine fazla bastırılmamalı. Eğer daha önce hiç diş ipi kullanılmadıysa, kullanımdan sonraki ilk günlerde diş etlerinde ağrı hissedilebiliyor. Ne bu ağrı, ne de diş etlerinde kanama, hastayı diş fırçalamaktan ve diş ipi kullanmaktan alıkoymamalıdır. Hastalar, ağızlarında diyabete bağlı daha başka problemler de yaşayabiliyor. Diyabetli hastalar, tükürüklerindeki şeker nedeniyle ağızda mantar enfeksiyonlarına açıktır. Bu sorunun en basit şekli, dudakların birleşim yerinde çatlak ve kızarıklar halinde kendisini belli ediyor. Sigara kullanımı ve takılıp çıkartılabilen protezlerin bütün gün ağızda taşınması, mantar gelişimini daha da hızlandırabiliyor. Ağızda mantar enfeksiyonunun tedavisinde ilaçlardan faydalanılıyor, sigara kullanımı durduruluyor. Protezlerin temizliğine dikkat ediliyor, geceleri de çıkartılması yoluna gidiliyor.

Diş hekimine gitmeden önce…
Diyabetli hastalar diş hekimine gitmeden bir gün önce mutlaka açlık kan şekeri seviyelerini ölçtürmeli ve bu bilgiyi diş hekimine bildirmeli. Kan şekeri seviyeleriyle ilgili sorulara da doğru yanıtlar vermeli. Unutmayalım ki, kontrolsüz diyabette ve yüksek kan şekeri seviyesinde yara iyileşmesi gecikiyor, iltihaplanmalar şiddetleniyor. Herhangi bir cerrahi müdahaleden önce hastanın kan şekeri seviyesinin 180 mg/dl’nin altında olması isteniyor. Kan şeker seviyesinin 180 mg/dl’nin üzerinde olduğu hastalarda ancak acil enfeksiyon müdahalesi yapılıyor. Çünkü enfeksiyon, kan şekerini daha da yükseltiyor. Bunun dışındaki diğer tüm tedaviler kan şekeri seviyesi düşürülene kadar erteleniyor.

En uygunu sabah saatleri
Diyabetli hastalara diş müdahalesi için en uygun zaman kahvaltıdan sonraki sabah saatleridir. Yapılan tedavi, hastanın beslenme düzenini ve ilaç kullanım saatlerini aksatmamalı. Bazı geniş cerrahi müdahalelerde, hastanın hekimi ile görüşülerek hem beslenmede hem de ilaçların dozunda değişiklik yapılabiliyor. Sağlıklı bir ağız elde edebilmek için hem hastanın hem de hekimin emeğine ihtiyaç var. Kontrollü beslenme, düzenli ilaç kullanımı, ihmal edilmeyen ağız temizliği ve diş hekimi kontrolleriyle, ağız sağlığını korumak ve kendi dişlerimiz ile yaşamak daha kolay ve keyifli olacaktır.
Son düzenleyen Safi; 11 Ocak 2017 03:32
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
8 Aralık 2009       Mesaj #14
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Yapılan araştırmalar diyabetin bunama riskini yüzde 63 oranında artırdığını gösteriyor. Bu nedenle henüz kesin tedavisi bilinmeyen Alzheimer’da risk faktörlerini düşürmek için öncelikle kan şekerini kontrol altında tutmak gerekiyor.
Dünya genelinde global bir salgın olarak ilerleyen diyabetle ilgili çalışmalar devam ettikçe ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Dikkat çekici araştırmalardan biri de diyabet ve Alzheimer ilişkisi üzerine kurulu. Peki bu iki hastalık arasında nasıl bir bağlantı bulunuyor?

Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Türker Şahiner’in verdiği bilgiye göre, kılcal damarlardaki daralmaya bağlı olarak ortaya çıkan damarsal bunama, tüm bunama nedenleri arasında Alzheimer hastalığından sonra ikinci sırada yer alıyor.
Damarsal bunama hastalarında kılcal damarlar tıkandığı için hiçbir klinik belirti vermeden sinsi bir şekilde bellek yitimi gerçekleşiyor. Damarların tıkanmasını sağlayan nedenler arasında ise, damarsal tıkanmanın tüm risk faktörlerinin yanında kan şekeri yüksekliği ve yüksek tansiyon ilk sırada yer alıyor.
Günümüzün tartışması ise damarsal bunamada olduğu gibi aynı risk faktörleri Alzheimer hastalığı içinde geçerli midir?
Yani kan şekeri yüksekliği Alzheimer oluşumuna etki ediyor mu? Alzheimer hastalığının gelişmesinde diyabetin de rol aldığını kabul edenlerin sayısının giderek arttığını söyleyen Prof. Şahiner, “Son yıllarda bu varsayıma yönelik bilimsel araştırma verilerine göre kan şekeri yüksekliği bunama riskini artırmaktadır” diye konuşuyor.
Bilimsel çalışmalar devam etse de henüz diyabetin hangi mekanizmayla bunamayı artırdığı tam olarak bilinmiyor.

Diyabet Alzheimer gelişme hızına da etki ediyor

Son olarak bu ilişkiye yönelik heyecan verici sonuçları olan bir çalışma İsveç Uppsala Üniversitesi’nden 2009 yılı Ağustos ayından yayımlandı. Bu çalışmada uzun süreli glukoz metabolizması, insülin salınımı ve etkinliğini ile Alzheimer hastalığı ve damar tıkanıklığına bağlı bunama ile ilişkisi incelenmiş. Ortaya çıkan ilginç sonuçlara göre; 1990 ile 1995 yılları arasında bunaması olmayan 71 yaşında 1125 erkek bireyde oral glukoz yükleme testi ile birlikte insülin düzeyleri ölçülmüş. Daha sonra bu kişiler 12 yıl boyunca sağlık açısından izlenmiş. Toplam 257 bireyde bunama veya bellek bozuklukları görülmüş. Bu 257 hastanın 81’i Alzheimer, 26’sı damarsal bunama tanısı almış.

Hastaların kan basıncı farkları, vücud kütle indeksleri, kolesterol düzeyleri, sigara içmeleri ve eğitim düzey farklılıkları göz alınarak yapılan hesaplamalar “glukoz yükleme sonrasında düşük insülin salınımı” gösteren hastaların Alzheimer riskinin yükseldiği görülmüş. Damarsal bunama hastalarında bu riskin daha da arttığı görülmüş.
Prof. Dr. Türker Şahiner’in verdiği bilgiye göre, diyabet ve Alzheimerle ilgili bir başka dikkat çekici nokta ise diyabetli kişilerde bellek çok daha hızlı şekilde bozuluyor. Yapılan bir başka araştırmada ise diyabet Alzheimer’a zemin hazırladığı gibi hastalığın seyrini de hızlandırdığına dikkat çekiliyor.

Prof. Dr. Türker Şahiner yakın zamanda yapılan çalışmaların diyabet ve bunama ilişkisini çok net ortaya koyacağını belirterek, “Bu nedenle henüz kesin tedavisi bulanamayan Alzheimer hastalığı için risk faktörlerini düşürmek istiyorsak öncelikle kan şekerimizi kontrol altında tutmalıyız. Böylelikle yakın gelecekte ümit verici tedavi seçeneklerini kullanma şansını yakalayabiliriz.”

Diyabetin Türkiye’de ve dünyada görülme sıklığı

Diyabet, dünya genelinde global bir sağlık sorunu olarak kabul ediliyor. Her geçen gün sıklığının artmasıyla birlikte başka kronik hastalıklara neden olabilmesi hastalığın önemini artırıyor. Yapılan araştırmalar, dünya genelinde150 milyon diyabetlinin bulunduğunu gösterirken, bu sayının 2025 yılında 300 milyonu aşacağı tahmin ediliyor.
Anadolu Sağlık Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları ve Diyabet Uzmanı Dr. Mithat Bıyıklı, Türk toplumunda diyabet görülme oranının %7.2 olduğu ve diyabetin ortaya çıkmasında çok önemli olan glikoz tolerans bozukluğu yani gizli şekerlilerin oranının ise % 6.7 olduğuna dikkat çekiyor.


Diyabette ulaşılması gereken kan şekeri hedefleri

Kan şeker düzeylerindeki hedefler, tedavide en kısa sürede ulaşılması gereken rakamları yansıtıyor. Kan şekeri değerlerinin uluslararası klavuzlarda belirlenen güvenli aralığa çekilmisi gerektiğini söyleyen Dr. Mithat Bıyıklı, ulaşılması gereken hedefleri şöyle ifade ediyor;
Hastanın gerek laboratuvarda kan testleri kontrollerinde, gerekse evde kendi şeker ölçüm cihazı ile yapacağı ölçümlerde; sabah-öğle-akşam yemeklerinden önce açlık kan şekeri değerinin 80-110 mg/dl arası olması gerekir. Açlık kan şekeri kadar önemli olan, bir başka değer de tokluk kan şekeridir. Yine her üç ana öğüne ait yemeğe başladıktan iki saat sonra bakılan tokluk kan şekerinin 80-140 mg/dl arası olması beklenir.
Diyabet tedavisinde kan şekeri yüksekliği kadar düşüklüğü yani hipoglisemi de önemle üzerinde durulan bir konudur. Kan şekeri ölçümlerinde 80 mg/dl’yi alt sınır kabul ederiz. Sonuçlar 60-80 mg/dl arası değerlerde ise birtakım sorunlara neden olabilecek hipoglisemi riskine karşı tedbir alırız. Hastanın ilaç dozlarını yeniden ayarlarız ve diyetini gözden geçiririz. 60 mg/dl altında hipoglisemi değerleri, riskli değerler olarak kabul edilir ve acil şeker yükseltici tedbirler almayı gerektirir.
Eğer açlık kan şekeri 110 mg/dl’nin, ikinci saat tokluk kan şekeri de 140 mg/dl’nin altındaysa hastanın ‘Hemoglobin A1c’değerlerine bakılır. Kan şekerine ait son ve en önemli hedef olarak kabul edilen A1c’nin önemini hastalara anlatmak için “Bu sizin karne notunuzdur!”diyoruz. Çünkü A1c testi hastanın son üç aylık kan şekeri değerlerin ortalamasını yansıtır. Bir anlamda tedavinin kan şekeri düzeyi açısından başarısını gösteren ‘Hemoglobin A1c’ Testi’nin %6.5 değerinin altında sonuç vermesi beklenir.
Son düzenleyen Safi; 11 Ocak 2017 03:33
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
23 Haziran 2011       Mesaj #15
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Şeker Hastalığı
Vücutta karbonhidrat (şeker) metabolizmasının bozulması sonucu kan ve idrarda glikoz miktarının artması şeklinde görülen hastalık. Şeker hastalığının esası vücut için, protein ve yağlarla birlikte önemli bir enerji kaynağı olan glikozun kullanılmasında görülen bozukluktur. Bu bozukluk, hipofizin fazla çalışmasından, hipertiroidden, ensülin-pankreas yetersizliğinden ortaya çıkar. Ayrıca soyaçekme ve aşırı beslenmeden de kaynaklanabilir. Hastalık şu şekilde gelişir: Hücrelerde glikoz yakılması azalınca, vücutta kan şekerini ayarlayan mekanizma kana daha fazla glikoz verir. Böylece, normal şartlarda 100 ml. kanda 70-110 mg. olan şeker, 300 mg.'a hatta 500'e çıkabilir. Kandaki glikoz miktarının bu şekilde aşırı derecede artmasıyla idrardaki şeker de yükselir. Normal durumda idrarda 1 lt.'de 1,3 gr. şeker bulunurken şiddetli durumlarda bu 100 gr.'a kadar çıkar.

İdrar içinde şeker derişiminin artması vücudu, bunu sulandırmak için fazla idrar üretmeye zorlar. Fazla idrar çıkarılmasıyla birlikte vücuttan tuz kaybı da olur. Bunun sonucunda hasta halsiz düşmekle birlikte iştahı açılır ve çok su içmeye başlar, ancak vücut zayıflamaya devam eder. Glikozun yakılmaması vücuttaki yağ ve proteinlerin yakılmasına yol açar ve vücutta keton maddeleri çoğalır. Keton maddelerinin çoğalması komaya neden olur. Hafif şeker ile ağır şeker hastalığı arasındaki fark, glikoz metabolizmasının bozukluk derecesine bağlıdır. Şekerli (diyabetik) hastada enfeksiyonlu hastalıklara karşı direnç azalır, atardamar bozuklukları görülür. Hastalığın tedavisinde, hastanın durumuna, kan ve idrar tahlillerine göre çok sıkı bir gıda rejimi uygulanır. İlâç olarak ensülin ve sülfamitler kullanılır.

Diyabetin Nedenleri
İnsülinin az salgılanmasının birçok bilinen nedeni var­dır. İnsanlar bu nedenlerden bir veya birkaçından dolayı diyabet olabilirler. Halk arasında diyabete yol açtığına ina­nılan pek çok neden varsa da, bunların herhangi bir bilim­sel dayanağı yoktur.

Genetik faktörler
Tek yumurta ikizlerini ve diyabetli kişilerin soyağaçla-nnı inceleyen araştırmacılar, her iki diyabet tipi için de ka­lıtımın önemli bir etken olduğu sonucuna varmışlardır. Tip 1 diyabette, ikizlerden birinde diyabet varsa, diğerinde de görülme riskinin % 50 olduğu belirlenmiştir. Diyabetli ana-babanın çocukları için ise bu ihtimal % 5′tir. Tip 2 diyabet­te, tek yumurta ikizlerinin birinde hastalık görülmesi duru­munda diğerinin de diyabet olma ihtimali neredeyse % 100′dür.

Diyabetin kalıtımsal olarak kime geçeceğini tahmin et­mek oldukça zordur ancak genel nüfusun içinde, diyabete yakalanma eğiliminin çok yüksek olduğu düşünülen aile sayısı epeyce azdır. Bilim adamlan diyabete neden olduğu düşünülen birkaç gen belirlemişlerdir. Aile bireylerini teste tâbi tutarak diyabete yakalanma risklerini belirlemek mümkün olabilir.
Söz konusu genleri tespit etmek çoğunlukla zordur ve bu durum, sadece tek genin etkili olduğu hastalıklardan farklıdır. Bu nedenle anne ya da babanızın diyabeti olsa dahi, bunun mutlaka sizde de görüleceği söylenemez. Aynı şekilde sizde diyabet varsa da, çocuklarınızda görülmeyebilir.
Diyabetin ortaya çıkması konusunda, kalıtımın dışında etkili olan başka faktörlerin de bulunduğu açıktır.

Enfeksiyon
Tip 1 diyabetin çocuklarda ve gençlerde, yılın öksürük ve soğuk algınlığının yaygın olduğu dönemlerinde ortaya çıktığı bir süredir bilinen bir gerçektir. Kabakulak ve Cox-sackie gibi bazı virüslerin pankreası tahrip ederek diyabe­te neden olduğu bilinmektedir. Ancak doktorların diyabeti belli bir enfeksiyona bağladıkları nadiren görülür. Bunun açıklaması, enfeksiyonun ancak yıllar sonra gün ışığına çı­kan bir süreci başlatmış olmasıdır.

Çevresel faktörler
Tip 2 diyabeti olanlar genelde aşın kilolu ve dengesiz beslenme düzenine sahip kişilerdir. Diyabet riskinin düşük olduğu bir ülkeden yüksek olan bir ülkeye taşınan kişile­rin, yeni taşındıkları ülkedeki insanlar kadar risk altında olmaları şaşırtıcıdır. Yaşam tarzında meydana gelen ani değişiklikler de diyabete yakalanma riskini arttırmaktadır.
Topraklannda fosfat bulununca zenginleşen Pasifik adalarından Nauru halkı bunun güzel bir örneğini teşkil et­mektedir. Zenginleşen adalılann yeme alışkanlıkları bir­denbire değişmiş; halk çok fazla kilo almış ve diyabete da­ha eğilimli hale gelmiştir.
Tüm bunlar, beslenme biçimi, çevre ve diyabet arasın­da önemli bağlantılar olduğunu gösterir. Ne var ki, diyabet riskiyle kişinin şeker ve tatlı tüketimi arasında kesin bir bağlantı bulunmamaktadır.

İkincil diyabet
Diğer pankreas hastalıklanndan dolayı diyabet olan az sayıda insan bulunmaktadır. Örneğin, pankreasın iltihap­lanması sonucunda ortaya çıkan pankreatit, salgı bezinin büyük bir bölümünü tahrip ettiği için diyabete neden ola­bilir. Cushing sendromu2 veya akromegali3 gibi hormonal hastalıklan olanlarda da ana hastalığın bir yan etkisi ola­rak diyabet oluşabilir. Aynı zamanda, fazla alkol tüketi­minden ötürü pankreasın zarar görmesi durumunda da di­yabet ortaya çıkabilir.

Stres
Birçok insan, diyabetin başlamasını başka bir hastalık veya kaza gibi stres verici bir olaya bağlasa da, stres ile di­yabet arasında doğrudan bir ilişki olduğunu kanıtlamak zordur. Böyle düşünülmesinin nedeni, insanların stresli dönemlerinde doktora gittikleri zamanda diyabet oldukla­rını öğrenmeleri olabilir.
Son düzenleyen Safi; 11 Ocak 2017 03:35
theMira
LaDyGaGa - avatarı
LaDyGaGa
Ziyaretçi
1 Ocak 2012       Mesaj #16
LaDyGaGa - avatarı
Ziyaretçi
Şeker hastalarına şekerli ve unlu yiyeceklerle kızartmaların yanı sıra, asitli ve kafeinli içecekler de yasak… Harvard Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre; her gün kahve içen şeker hastalarının kan şekeri seviyelerinde problem olabiliyor. Kafein, özellikle diyabetli hastalara zarar veriyor ve glikoz seviyelerinin kontrol altına alınmasını güçleştiriyor.
Diyet diyabet tedavisinin en önemli basamağıdır. Diyabet diyeti yasaklar listesi değildir. Dengeli bir beslenmedir. Diyabet diyetinde besin ögeleri dengeli olarak yer almalıdır. Standart yani her diyabetli için aynı olan bir diyet listesi yoktur.

Diyabette diyet


Diyabette diyet; hastanın diyabetinin tipine yani Tip I veya Tip II oluşuna, yaşına, kilosuna, yüksek tansiyon, damar sertliği gibi durumların olup olmamasına, kullanılan ilaçlara göre düzenlenmelidir.
Son yıllarda diyabet diyeti oldukça esnek, serbest ve kişisel özelliklere göre düzenlenmektedir. Diyet açlık demek değildir, sık sık ve az az yenerek kan şekeri dengede tutulmaya çalışılır uzun süre aç kalmak ya da diyette önerilenden daha fazla yemek, kan şekerini yükseltir. Sık sık acıkmak şeker düşüklüğüne bağlı olabileceği gibi yüksek şekere de bağlı olabilir. Et hariç tüm yiyeceklerde şeker vardır, diyette önemli olan şeker yememek değildir, çünkü şeker en önemli enerji kaynağımızdır, önemli olan bazı şekerleri yememektir.(Kesme şeker ve üzüm.) Yiyeceklerdeki besin ögeleri ve kan şekerine olan etkilerinin bilinmesi sağlıklı diyet düzenleme yönünden önemlidir.
Besin ögeleri
  • Karbonhidratlar
  • Proteinler
  • Yağlar
  • Mineraller ve vitaminlerdir.
Karbonhidratlar sağlıklı besin seçiminde kan şekerine olan etkisi yönünden en önemli yiyeceklerdir. Karbonhidratlar basit ve bileşik yapıda bulunur. Bileşik olanlar en çok nişastada ve nişasta içeren besinlerde örneğin; patates, pirinç ve unlu gıdalarda (makarna, ekmek…) bulunur.
Basit şekerler yani daha kolay emilen şekerler ise kesme şeker, süt, meyve, bal, reçel, marmelat, çikolata, biradadır. Üzüm, incir muz gibi meyvalar şekerden oldukça zengin olduğundan ve basit şekerleri içerdiğinden diyabet diyetinde kısıtlı olarak yer alırlar. Basit şekerli yiyecekler süratle barsaklardan emildiği için kan şekerini çabucak yükseltirler. Tip II şekeri olanlarda vücudun insülin yapımı ve gıdalardan emilen şekere insülin cevabı yavaşlamış olduğu için yükselen bu şekeri hemen düşüremez. Sonuç olarak basit şeker içeren yiyecekler diyabet diyetinde iyice kısıtlanmalıdır.

Nişasta ve bileşik yapıda şeker içerenler ise bağırsakta önce basit şekere yani glikoza parçalanıp emilecekleri için emilimleri yavaş olur. Kan şekerini daha yavaş yükseltirler. O halde bu tür yiyecekleri diyabetikler yiyebilirler. Bunlar taze sebzeler, bazı meyveler ve baklagillerdir. Kan şekerinin çabuk ve çok yükselmesini önleyen yani iyi yönde yardım eden diğer bir madde besinlerdeki lifdir . Lifler bağırsakta şekerin emilimini yavaşlatırlar. Lifi fazlaca içeren yiyecekler siyah ekmek, (çavdar, yulaf, kepekli ekmek, kepekli makarna) kepekli tahıl ürünleri ve taze sebzeler ve meyvelerdir. Unutmayın, çok yemek ve diyette izin verilmeyenleri yemek kan şekerinin çok yükselmesi demektir.

Proteinler vücudun yapı taşıdır. Ette, balıkta ve tavukta, peynirde, kuru baklagillerde bulunur. Et, kan şekerini doğrudan yükseltmez ama 2 yönden dikkate alınmalıdır. Son araştırmalar, fazla proteinin böbreklerde aşırı çalışmaya neden olabildiğini ve diyabete bağlı böbrek bozukluğunu hızlandırabileceğini gösterilmiştir. Ayrıca, fazla miktarda (örneğin günde vücut ağırlığının kilogramı için 2.2 gramdan fazla) yenen et, etin enerji kaynağı olarak kullanılamamasına sonuç olarak da vücutta yıkım olaylarının artmasına neden olur.

Yağlar doğrudan yağ olarak, margarin, tereyağ ve sıvı yağlarda; yiyeceklerde ise etlerde, süt ve süt ürünlerinde bulunur. Yağlar çok kalorilidir. 1 gramı 9 kalori verir. Şişmanlarda diyetteki yağ miktarı mutlaka kısıtlanmalıdır. Katı ve hayvansal yağlar içerdikleri kolesterol fazlası nedeni ile damar sertliğini arttırdıklarından tüketilmesi önerilmez. Yağlar, kan şekerini yükseltmez ama şişmanlığı arttırdığı için diyabet tedavisini zorlaştırırlar. Salatalara az miktarda bitkisel yağ ve limon konabilir. Yiyecekleri pişirmek de yağ içeriği yönünden önemlidir. Besinleri kızartırken yağ kullanıldığından, diyette serbest miktarda yenebilen yiyeceklerin bile kalori içeriği artar. Bunun yerine haşlama, fırında pişirme, buğulama tercih edilmelidir.
Tuz alımında kısıtlama, eğer diyabetlide şişmanlık , böbrek bozukluğu veya yüksek tansiyon yoksa pek gerekmez.

Günlük beslenme planı nasıl yapılır?


Günlük beslenme planınızda yer alan yiyecekleri 6 grupta topluyoruz. Bunların dengeli beslenme planındaki miktarı önemlidir. Besinlerin gruplanması yiyeceklerin değişim listeleri şeklinde değişik ve esnek olarak kullanılabilmesine yardımcı olur.Örneğin her değişim grubundaki yiyeceklerden eşdeğer birimi kadar yenebilir.Örneğin süt grubundan 1 bardak süt yerine 1bardak yoğurt yenebilir.Benzer şekilde et grubundan 1 birim olan 1 köfte yerine 1 küçük boy pirzola veya 1 yumurta veya 1 sosis yenebilir. Besin grupları ve pratikte kullanılan birim ölçüleri şöyledir:
  • Ekmek ve nişasta grubu
  • Et ve kuru baklagil grubu
  • Süt grubu
  • Sebze grubu
  • Meyve grubu
  • Yağ grubu
1. Süt değişimi: Süt ve süt ürünleri bu grupta yer alır. 1 su bardağı süt (yaklaşık 250 gram) 1 su bardağı yoğurdun kalorisine eşdeğerdir, yaklaşık 150 kaloridir ve 1 süt değişim birimidir. Yağı alınmış süt ve yoğurdun kalorisi daha azdır.
2. Et değişimi: Et grubunun kalori içeriği içindeki yağ miktarına bağlıdır. 30 gramlık yağsız et örneğin 1 köfte, 1 birim ete eşdeğerdir, 70 kalori içerir. Bunun yerine aynı miktar tavuk, balık, yağsız biftek, 40 gram peynir, balık, yağsız 1 dilim salam veya 1 sosis yiyebilirsiniz.
3. Ekmek değişimi: ekmek, unlu diğer yiyecekler (galeta, bisküvi, tarhana, makarna, şehriye), pirinç bulgur, patates, mısır bu grupta yer alır. 30 gram'lık 1 dilim ekmek 15 g karbonhidrat ve 80 kalori içerir ve bir ekmek değişim birimidir. Bunun yerine küçük patates veya 4 adet kraker (diyet etimek) veya 1 kase sebze çorbası veya 1 kase tarhana çorbası veya 2 -3 yemek kaşığı pirinç pilavı veya 3 kaşık makarna veya 1 su bardağı yağsız patlamış mısır yiyebilirsiniz.
4. Sebze değişimi: Yeşil yapraklı sebzeler, kuşkonmaz, domates, salatalık, turp bu grupta yer alır. Kıvırcık salata, marul, hıyar, kırmızı turp serbest olarak yenebilir. Orta boy bir domates,10 adet sivri biber, 1 sebze birimidir. 1 sebze birimi 30 kalori vermektedir. Sebzeler çiğ ya da pişmiş olarak yenebilir, etli olarak pişirilirse ayrıca yağ konmamalıdır, içindeki et miktarına göre et değişim listesinden azaltma yapılmalıdır.

5. Meyva değişimi: Taze meyvalar C vitamini ve posadan zengindir. Muz, kayısı, portakal, elma potasyumdan zengindir. Meyvalardaki bu posa, bağırsaklardan şekerin emilimini yavaşlattığından kan şekerini çabuk yükselmesini önler, yağların da emilimini azalttığından, kan yağlarının yükselmesini önler. 1 meyva değişim biriminde 15 gram karbonhidrat ve 60 kalori bulunur. Meyvaların anlatılan iyi etkilerinden yararlanabilmek için meyva suyu yerine çiğ olarak kabuğu ile yenmeleri gereklidir. Meyvalardaki şeker oranı fazla olmamakla beraber sınırsız yenmeleri de önerilmez. Küçük boy elma, portakal, armut, 1 dilim karpuz verilebilir. Üzüm, incir, muz gibi meyvalardaki şeker oranı oldukça fazla olduğundan ve basit şeker olduğundan bu meyvalar oldukça kısıtlı olarak yenmelidir.
6. Yağ değişimi: 1 gram yağ 9 kalori vermektedir. Tereyağ, margarin, krema, mayonez, tüm sıvı yağlar, zeytin bu grupta yer alır. 1 yağ değişimi 45 kalori sağlar.1 tatlı kaşığı yağ 1 birimdir. Beslenme planında yağlar 2 yönden önem taşır:
  • Yağlar kalorijen olduğu için kilo azaltmaya yönelik diyetlerde her tür yağ azaltılmalı, derisiz tavuketi, balık eti gibi yağsız etler, yağı azaltılmış süt, az yağlı peynir tercih edilmelidir.
  • Yağlardaki doymamış yağ asidi miktarı damar sertliği oluşumunu engellediğinden diyette yeterli oranda yer almalıdır.
  • Yağlar
  • Mineraller ve vitaminlerdir.
Zeytinyağı, ayçiçek yağı gibi bitkisel yağlar doymamış yağ asitlerini içerdiği için kan kolesterolünü yükseltmezler. Tereyağı, et yağı, margarinler ise doymuş yağ asitlerini taşıdığı için damar sertliği yönünden önemli olan kolesterol ve trigliseritleri yükseltirler.

Diyabet tiplerine göre diyet özellikleri


Tip I iseniz, insülin kullanıyorsanız bilmeniz gereken önemli nokta yemek öğünleri ile insülin yapma zamanlarını ayarlamaktır. Çocuklarda ve büyüme yaşındaki hastalarda kalori kısıtlaması önemli değildir. Çocuğun yaşına ve günlük ihtiyacına göre düzenlenmelidir.
Eğer şekeriniz 40 yaşından sonra ortaya çıkmışsa ve şişmansanız mutlaka kilo vermelisiniz. Yağlardan, özellikle katı ve hayvansal kaynaklı yağlardan kaçınmalı, alkolden iyice uzaklaşmalısınız.
Sıvı yağlar bileşim yönünden faydalı olmasına rağmen kalori yönünden katı yağlarla aynıdır.
Alkol ise 1 gramı 7 kalori içerdiğinden şekerlerden ve proteinlerden daha fazla kalorilidir. Ayrıca bazı şeker düşürücü ilaçlar alkolle beraber alındığında vücutta yaygın kızarıklık, özellikle yüz bölgesinde yanma hissi ve çarpıntı belirtilerine yol açabilmektedir, ayrıca kan şekerini gereğinden fazla düşürerek düşük şeker belirtilerinin de ortaya çıkmasına neden olabilir.
Bunların yanında, taze sebzeler hem içerdikleri kalorinin az oluşu hem de vitamin ve lif yönünden zengin olduğundan serbest yenilebilir.

Yapay tatlandırıcılar


Çay şekerinin diyabetlinin diyetinde iyice kısıtlanmasından sonra şeker tadı veren maddeler kullanılmaya başlanmıştır. Bunlara tatlandırıcı denir ve 2 grupta toplanır:
  1. Kalorili tatlandırıcılar: Bunların enerji değeri vardır. Fazla miktarda alındıklarında kan şekerini yükseltirler. Bunlardan meyve şekeri (fruktoz) balda ve meyvede bulunur. Kek, pasta yapımında kullanılan tatlandırıcılar fruktozdur. Sorbitol de tatlandırıcı olarak kullanılır. Sorbitol ısıya dayanıklıdır,pişirilmekle tadı kaybolmaz veya acılaşmaz, ayrıca, kıvam arttırıcı özellikleri olduğundan reçel, marmelat gibi tatlıların ve cikletlerin yapımı için uygundur. Ancak fazla alındığında (günde 50-60 gr'ın üzeri) ishal yapabilmektedir.
  2. Kalori içermeyen tatlandırıcılar: Bunlar, günlük kullanılan miktarlarda kalorijen değildirler. Sakarin, Sıklamat, Aspartam bu gruptadır. Sakarin, çay şekerinden 300 kat daha tatlıdır. Ağızda metalik bir tad bırakmaktadır. Yemeklerle birlikte pişirildiğinde bu acı tad artar. Sakarin günlük kullanımdaki dozları ile (örneğin 15-20 tablet) emniyetle kullanılabilir. Aspartam bir aminoasittir. Şekerden 180 kat daha tatlıdır. Günlük dozlarda (15-20 tablet) zararlı yan etkisi yoktur. Diyet kola ve cikletlerin tatlandırılmasında kullanılmaktadır. Ağızda metalik tad bırakmaz. Fenilketonüri denen doğumsal hastalığın varlığında kullanılmamalıdır.
Tatlandırıcılarla ilgili önemli bir nokta da enerji veren tatlandırıcılarla (fruktoz, sorbitol) yapılmış bal, reçel, çikolata gibi yiyeceklerin masum olmadığının bilinmesidir. Diyabetliler için yapıldığı bildirilen bu ürünler sınırsız olarak tüketilmemelidir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 11 Ocak 2017 03:37
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
16 Ocak 2017       Mesaj #17
Avatarı yok
Yasaklı

2. Tür Diyabet ile Şizofreni Arasındaki Bağlantı!


Antipsikotik ilaçların tip 2 diyabet tehlikesini artırdığı biliniyor, fakat, aralarında yetersiz beslenme ve egzersiz noksanlığının da bulunduğu diğer şeyler, şizofren insanları hastalığa karşı özellikle elverişli hale getiriyor. Ancak, yapılan son çalışma, şizofreni sahibi insanlarda bu etmenleri hesaba kattığımız zaman bile diyabet geliştirme tehlikesinin yüksek kaldığını gösteriyor.

Uzun vadeli şizofreni sahibi insanların diyabet sahibi olması, genel nüfusa göre üç kat daha muhtemel. Şizofreni ile diyabet arasındaki bağlantı, ilk olarak 19'uncu yüzyılda kurulmuştu. Bu durum, antipsikotik ilaçların kullanımından çok uzun zaman önce ve beslenme düzenlerinin diyabete neden olmasının daha az muhtemel olduğu bir çağda meydana gelmişti. İlgili durum ise şizofreni ile diyabet arasında ettirgen bir bağlantının bulunduğunu akla getirebilir.

Yapılan çalışma ile, şizofreninin başlangıç aşamasında olduğu insanlarda diyabet tehlikesinin önceden yüksek olup olmadığı araştırıldı yani, bu insanlar antipsikotik ilaçları almaya başlamadan önce veya onları henüz almaya başladıkları zaman. Erken şizofreni ile düşük miktarda antipsikotik ilaç tedavisi reçetesi yazılan veya hiç yazılmayan insanlardan alınan kan örneklerindeki diyabet tehlikesi bulgularını incelemiş olan birden çok çalışmanın verisi birleştirildi. Diyabet, yüksek haldeki kan glikozu ile belli olur. Kandaki glikoz seviyesi ne kadar yüksekse, diyabet tehlikesi de o kadar fazladır.

Şizofreni sahibi insanların, sağlıklı insanlar ile karşılaştırıldıklarında, kanlarında daha yüksek glikoz seviyeleri bulunduğu gösterildi. Ayrıca insülin seviyelerine de bakıldı. İnsülin, glikozun kandan dokuya hareket edişini tetikleyen bir hormondur. Yükselen insülin seviyeleri, 2. tür diyabet insanlarda görülür. Yapılan çalışmayla erken şizofreni sahibi insanlarda, daha yüksek insülin seviyeleri bulunduğu ve insülin direnci seviyelerinin artmış halde olduğu gösterildi.

Şizofreninin Diyabette Doğrudan Bir İşleve Sahip Olduğunun İşaretleri!


Bu sonuçlar, yaptığımız çözümlemeyi, şizofreni sahibi insanların sağlıklı kontrol grubuyla birlikte beslenme düzenleri, yaptıkları egzersiz miktarı ve etnik arka planları bakımından karşılaştırıldığı çalışmalara sınırladığımız zaman bile istatistiksel olarak önemli kalmışlardı. Bu durum, elde ettiğimiz sonuçların, iki grup arasında bulunan yaşam şekli etmenleri veya etnisitedeki farklılıklar tarafından büsbütün yönlendirilmediğini ve bu yüzden, diyabet tehlikesinin artışında doğrudan bir şizofreni rolüne işaret edebileceğini öne sürüyor.

İki durumun da gelişme ihtimalini artırabilen farklı etmenler var. Bunlar arasında genetik bir tehlikenin paylaşılması ile birlikte, gelişimsel tehlike etmenlerinin de paylaşılması bulunuyor. Örneğin, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı, hayatın sonraki dönemlerinde hem şizofreni hem de diyabet gelişimi için tehlike etmenleri olarak tanımlanmışlardır. Stres hormonu kortizol seviyelerinin artışı da diyabet için bir tehlike etmenidir. Şizofreni gelişimiyle bağlantılı olan ve kortizol seviyelerini artıran stresin, daha yüksek diyabet tehlikesine katkıda bulunabilmesi de muhtemeldir. Bu bulgular, diyabet ile şizofreni arasındaki bağlantıyı yeniden düşünmeye ve önlemeye dair bir uyarı alarmıdır. Bu durum zihni ve vücudu, doğrudan başlangıçta tedavi etme olayı olarak görülebilir.

Kaynak: The Conversation (15 Ocak 2017)
IrResistibLe - avatarı
IrResistibLe
Kayıtlı Üye
19 Ocak 2017       Mesaj #18
IrResistibLe - avatarı
Kayıtlı Üye

Şekerin Zararları


Şeker Tüketiminin Yan Etkisi

1. Şeker Kalbe Zarar Verir


Fazladan şeker tüketimi kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırır.
Elde edilen verilere göre şeker kalbin pompalama mekanizmasını etkilemekte ve kalpte arıza riskini artırmaktadır. Şeker temel olarak kalp krizinden sorumlu kötü kolesterolü ve trigliseridleri (bir çeşit yağ asidi) artırır.

2. Şeker Göbek ve Bel Çevresi Yağlarını Artırır


Günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri obezitedir. Çocuklardaki obezite vücudun belli yerlerindeki yağ birikiminin sonucudur. Bunun bir nedeni fruktoz yüklü içecekler ve meşrubatlardır. Aşırı fruktoz alımı (fakat glikoz alımı değil) öncü yağların olgunlaşmasına neden olur. Bu yağlar bel çevresinde birikerek gelecekteki kalp hastalıklarının ve diyabetin riskini artırır. Şeker ayrıca kilo alımını, yeme arzusunu ve uyuma zorluklarını artırır.

3. Şeker Sessiz Katildir


Obezite her hastalığın öncüsüdür ve obezitenin temel nedeni aşırı şeker tüketimidir. Aşırı fruktoz alımı leptin direncini de artırır. Leptin bize yeterli miktarda yemek aldığımızı bildiren bir hormondur. Buradaki problem ise genellikle beyinden gelen bu sinyali dikkate almayız. Şekerin sessiz katil olarak adlandırılmasının nedeni ise yol açtığı hastalıklara haber vermeden yani belirtiler göstermeden neden olmasıdır.

4. Şeker Bağışıklık Sistemini Zayıflatır


Bağışıklık sistemimiz hastalıklara karşı vücudumuzun en önemli güvenlik mekanizmasıdır. Yüksek miktarda şeker alımı çalışmalara göre bağışıklık sisteminin bakterilere, virüslere, parazitlere ve çeşitli mikroorganizmalara karşı mücadele yeteneğini önemli ölçüde zaafa uğratmaktadır. Bir insanın her yemekte şeker kullandığını varsayarsak bu insanın bağışıklık sistemi her bir günde kapasitesinin yarısı kadar güçle işlevini yerine getirir.

5. Şeker ve Alkol Vücutta Karaciğere Karşı Aynı Toksik Etkiyi Gösterir


Bilim adamları ihtiyaç fazlası alınan fruktoz ve glikozun tıpkı alkol gibi karaciğere aynı zehirleyici etkiyi yapmaktadır. Şeker alkol gibi karaciğer üzeride kronik etkilere yol açmaktadır. Elde edilen verilere göre karaciğer hasarı aşırı kalori ya da kilo artışı olmadan da ortaya çıkabilmektedir.

6. Şeker Kronik Hastalıkların Öncüsüdür


Fazla miktarda ve sürekli şeker tüketimi kandaki insülin miktarını artırır. İnsülin pankreas tarafından kan şekerini artırmak için salgılanan bir hormondur. Şeker ne kadar fazla tüketilirse pankreas o kadar insülin salgılar.

Verilere göre kronik insülin yüksekliği bazı kalp hastalıklarına, kansere, sivilceye, polikistik yumurtalık sendromuna, ve hatta miyopa davetiye çıkarmaktadır. Azalan şeker miktarı insülinin de azalmasına neden olur. İnsülin yüksekliğinin neden olduğu birçok kronik rahatsızlık vardır. Bunlar:
  • Şeker bağışıklık sistemini baskı altına alır.
  • Şeker vücudun mineral dengesini bozar.
  • Hamilelik ve emzirme periyodunda aşırı şeker tüketilirse fetüste kas gelişimi olumsuz etkilenir.
  • Gazlı içeceklerdeki şeker çocukların süt tüketimini engeller.
  • Şeker doku ve hücreleri tahrip eden reaktif oksijen türlerini artırır.
  • Şeker çocuklarda hiperaktiviteyi, gerginliği, konsantrasyon problemlerini ve huysuzluğu artırır.
  • Şeker fazlası zararlı olan trigliserid yağ asidi miktarını artırır.
  • Şeker vücudun bakterilere karşı savaşında direncini artırır.
  • Şeker yumurtalık kanserine neden olabilir.
  • Şeker vücutta krom ve bakır minerali eksikliğine neden olur.
  • Şeker yaşlanmayı hızlandırır.
  • Diş çürümelerini hızlandırır.
  • Vücudun kalsiyum ve magnezyum emilimini güçleştirir.
  • Alkol bağımlılığını tetikler.
  • Yaş ilerledikçe gözleri daha zayıf hale getirir.
  • Dopamin, serotonin ve nöroepinefrin gibi nörotransmitterlerin zamansız salımını sağlayarak vücudun duygusal tepkilerini dengesizleştirir.
  • Çocuklarda adrenalinin daha hızlı salınımına neden olur.
  • Gastrit ve oniki parmak bağırsağı ülserini tetikler.
  • Kandaki E vitaminini azaltır.
  • Periyodontal diş hastalıklarına neden olur.
  • Besin alerjilerine neden olur.
  • Çocuklarda egzama gibi cilt hastalıklarına yol açar.
  • DNA’nın yapısını bozabilir.
  • Hamilelik esnasında kan zehirlenmesine neden olur.
  • Kardiyovasküler hastalıklara zemin hazırlar.
  • Katarakta neden olur.
  • Damar tıkanıklığına neden olur.
  • Düşük yoğunluklu lipoproteinleri (LDL) artırır.
  • Enzimlerin fonksiyonlarını bozar.
  • Pankreasın çalışma düzenini bozar ve kadınlarda pankreas kanserine neden olur.
  • Böbreğin boyutunu artırarak böbrekte patolojik değişikliklere neden olur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
1 Nisan 2017       Mesaj #19
Avatarı yok
Yasaklı

Şeker Hastalığı Teşhisinde Yeni Yöntem!


Köpekler artık şeker hastalığının da tespit edilmesinde kullanılacak.Kanseri tespit eden köpekler gibi şeker hastalığında da sevimli dostlarımız imdada yetişecek. Öyle ki köpekler, diyabet hastalarının kan şekeri düzeyleri düşmek üzereyken onları uyaracak şekilde eğitilecek. Kan şekeri seviyeleri yükseldiğinde veya düştüğünde vücut metabolizmasında değişiklikler olduğunu, kişinin ter veya nefes kokularının değiştiğini söyleyen uzmanlar, "Örneğin, TİP-1 diyabette kişinin nefesi tırnak cilası gibi kokar. Köpeklerin son derece gelişmiş koku alma duyusu nedeniyle kan şekeri düzeyindeki değişiklikleri algılayabileceği düşünülüyor" dedi. Bristol ve Dundee Üniversitesi araştırmacıları 17 kişiden oluşan çalışmada başarılı sonuçlar alındığını açıkladı. Çalışmada kullanılan tıbbi algılama köpeklerinin ise İngiliz yardım kurumu Medical Detection Dogs tarafından eğitildiği ifade edildi.

Kaynak: aHBR Sağlık (31 Mart 2017)

Benzer Konular

19 Ocak 2017 / Ziyaretçi Cevaplanmış
16 Ekim 2009 / RIDVAN GÜNEŞ Tıp Bilimleri
30 Nisan 2012 / by charisma Soru-Cevap
28 Kasım 2011 / ayhan ataman Soru-Cevap
4 Temmuz 2014 / VURKACOGLU Cevaplanmış