Arama

Lösemi (Kan Kanseri)

Güncelleme: 21 Mart 2017 Gösterim: 70.008 Cevap: 8
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #1
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  lösemii.jpeg
Gösterim: 4391
Boyut:  38.6 KB

Lösemiler

, vücuttaki kan üretim sistemini (lenfatik sistem ve kemik iliği) etkileyen kanserlerdir.
Lösemiler akut veya kronik olarak (mikroskoptaki görünüşlerine göre alt gruplara ayrılırlar) ve tümörün yayılım ve gelişim özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Genel olarak, akut lösemiler çocuklarda ortaya çıkarken, kronik lösemiler daha çok yetişkinlerde görülme eğilimindedirler.
Sponsorlu Bağlantılar

Akut Lösemiler


Akut lösemide, kemik iliğinde olgunlaşmamış kan hücreleri hızlı bir şekilde üretilmekte, ve sonuçta sağlıklı-normal kan hücrelerinden sayıca daha fazla hale gelmektedirler. Bu anormal hücreler diğer organlara da yayılarak, organı fonksiyonlarını yapamaz hale getirebilirler. Akut lösemilerin sınıflandırılması temel olarak olgunlaşmayan hücrelerin tipleir esas alınarak yapılır:
  • Akut Lenfoid Lösemi (ALL) : Normalde lenfosit adı verilen olgun kan hücresi tipine dönüşmesi gereken lenfoblast isimli olgunlaşmamış kan hücrelerin artması ile karakterizedir. Bu lenfoblastlarin sayıları çaok miktarda artar ve genelde lenf düğümlerinde birikirek şişliklere neden olurlar. ALL, en sık gözlenen çocukluk çağı kanseridir, ve 15 yaş altındaki çocuklarda gözlenen lösemilern %80 i ALL dir. Bazen yetişkinlerde de görülebilmekle birlikte, 50 yaşın üzerinde ALL son derece nadirdir.
  • Akut Myeloid Lösemi (AML) : Myeloblast adı verilen ve normal kan hücrelerine dönüşmesi gereken olgunlaşmamış kan hücrelerlinin üretimi ile karakterizedir. Olgunlaşmamış bu hücreler kemik iliğinde çok yüksek sayılara ulaşırlar ve normal kan hücrelerinin üretimini azaltırlar. Sonuçta anemi (kansızlık - kırmızı kan hücresi üretiminde azalma) ve sık enfeksiyona yakalanma (beyaz kan hücresi üretiminde azalma) durumu ortaya çıkabilir. Ergenlik çağında ve 20 li yaşlarda saptanan lösemilerin %50 sini, yetişkinlerdeki lösemilerin de %20 sini AML oluşturur.

Kronik Lösemiler


Kronik lösemi, görünüşte olgun ancak normal olgun kan hücrelerinin yaptıklarını yapamayan kan hücrelerinin aşırı üretimi ile karakterizedir. Kronik lösemi daha yavaş ilerler ve sonuçları daha az dramatiktir. Temel olarak iki alt grubu vardır:
  • Kronik Lenfoid Lösemi (KLL) : Olgun görünüşe sahip lenfositlerin kemik iliğinde aşırı üretimi ile kendini gösterir. Bu anormal hücreler tam olarak olgunlaşmış normal lenfositler gibi görülürler, ancak normal lenfositler gibi vücudumuzu enfeksiyonlara karşı koruyamazlar. KLLde, kanser hücreleri kemik iliğinde, kanda ve lenf nodlarında bulunurlar ve lenf düğümlerinde şişmeler meydana gelir. KLL tüm lösemilerin %30unu oluşturur. 30 yaşın altında nadiren görülürler, ancak görülme sıklığı yaşla birlikte artar ve en sık olarak 60-70 yaş arasında gözlenir. Saçlı (Hairy) hücreli lösemi; lenfosit kaynaklı bir kronik lösemidir ancak KLLden farklıdır. KLLden farklı olarak, saçlı hücreli lösemi ilaç tedavisi ile sıklıkla tedavi edilebilmektedir.
  • Kronik Myeloid Lösemi (KML) : Bu lösemi, olgun görünüşlü ancak fonksiyon kaybı bulunan myeloid hücrelerin (beyaz kan hücreleri gibi) aşırı üretimi ile kendini gösterir. Bu aşırı üretim hiç normal hüre kalmayana kadar devam eder. KML hastası olanlarda sıklıkla Philadelphia kromozomu denilen kromozom anomalisi ortaya çıkar. Bu kromozom anomalisinde bu hastalığa neden olan bir enzimin üretilmesine neden olan bir genin olduğu düşünülmektedir. KML yetişkinlerde gözlenen lösemilern %20-30 unu meydana getirir ve 25-60 yaşları arasında gözlenir. Bazı hastalarda kemik iliği nakli ile bu hastalık tedavi edilebilir.
Genel olarak lösemiler tüm kanserlerin %2 sini oluştururlar. Erkeklerde lösemi daha sık gözlenmektedir. Ayrıca beyaz ırkta da daha sıktır. Yetişkinlerde lösemi tanısı konma sıklığı çocuklardan 10 kat daha fazladır ve risk yaşla birlikte artar. Çocuklar arasında ise 4 yaş altında daha sık gözlenir.
Löseminin kısmen de olsa ailevi olabileceğine dair bulgular vardır; özellikle KLL gibi belirli türlerinde, bazı ailelerde yoğunlaşma gözlenmektedir. Belirli genetik hastalıklarda (Down sendromu gibi) da bazı lösemi tiplerinin daha sık gözlendiği bilinmektedir. Bununla birlikte, kesin bir genetik ve ailevi risk henüz saptanmamıştır. Myeloid lösemi olgularında, iyonize edici radyasyona ve benzene (kurşunsuz benzinde bulunur) maruziyetin hastalığın gelişmesinde etkili olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır.

Belirtiler


Erken döneme ait belirtiler genelde gözden kaçmaktadır, çünkü bu dönemdeki şikayetler nezle veya diğer sık gözlenen hastalık şikayetlerine benzer.
  • Ateş, halsizlik, kemik ve eklemlerde ağrılar, baş ağrıları, deride kızarıklıklar,
  • lenf düğümlerinde şişlikler
  • sık sık enfeksiyona yakalanma
  • sebebi bilinmeyen kilo kaybı
  • dişeti ve burun kanamaları
  • karaciğer veya dalakta büyüme veya karında şişkinlik hissi
  • ciltte sık sık çürükler meydana gelmesi veya kesiklerin çok güç durması
Tanı
Öncelikle şikayetlerinizden ve muayene bulgularınızdan şüphelenilmesi gerekir, daha sonra kan testleri ile tanı netleştirilebilir. Daha sonra yapılacak kemik iliği biyopsisi, özel kan testleri ve genetik testler yapılabilir.
Genel olarak kronik lösemi akut lösemiden dah yavaş ilerler. KML hastaları tipik olarak 3-5 yıl boyunca normaldirler daha sonra AML benzeri bir tablo meydana gelir.
Şu an için lösemia hstalığından korunmanın kesin bir yöntemi bilinmemektedir. Ancak ileriki yıllarda genetik testler, lösemi gelişme riski yüksek kişileri belirlemede kullanılabilir. O döneme kadar lösemi hastalarının birinci derece akrabaları düzenli oalrak doktorlarına muayene olmalı ve kan testi yaptırmalıdırlar.

Tedavi


Akut Lösemiler
Akut lösemilerde evreleme yapılmaz (kanserin ne kadar yayıldığına bakılmaz), ve tedavi hastalığın yaygınlığına göre değişmez. Akut lösemilerin tedavisinde hastanın durumu ve yeni tanı konup konmadığına dikakt edilir.
ALL de tedavi genelde fazlar halinde uygulanır ancak tüm fazlar tüm hastalara uygulanmaz:
Faz 1: başlangıç tedavisi; hastayı remisyon dönemine sokabilmek amacı ile hastanede ilaç uygulanır.
Faz 2: konsolidasyon dönemi; faz 1 deki ilaçlara devam edilir, ancak hastalar hastanede kalmazlar.
Faz 3: profilaksi (koruyucu) dönemi; farklı ilaçlar kullanılır ve radyasyon tedavisi de uygulanabilir. Löseminin beyin ve santral sinir sistemine yayılması önlenmeye çalışılır.
Faz 4: lösemi tedavi edildikten sonra, hasta düzenli olarak kontrole çağırılır ve gerekli testler yapılır.
Tekrar eden lösemi: bazı hastalarda tedaviden sonra lösemi tekrar ortaya çıkabilir. Bu hastalara daha yüksek dozlarda ve farklı grup ilaçlarla tedavi verilir. İlaç tedavisinden sonra 4-5 yıl hastanın hastalıksız dönemde kalması gerekir. bazı hastalarda allojenik kemik iliği nakli yapılabilir.
AML tedavisi genelde AML nin tipine, hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna göre yapılır. Genellikle hastaları remisyon (hastalıksız) dönemine sokmak için tedavi uygulanır.

Kronik Lösemiler
KLL; tanı konduktan hemen sonra kanserin yaygınlığı saptanmalıdır. KLL nin dört dönemi vardır:
Dönem 0: kanda çok sayıda lenfosit vardır. Genel olarak, başka her hangi bir lösemi bulgusu yoktur.
Dönem 1: Lenf düğümlerinde şişlik
Dönem 2: Lenf düğümlerinde, karaciğer ve dalakta büyüme ve şişlik
Dönem 3: Anemi (kansızlık) gelişmiştir
Dönem 4: trombositler (pıhtılaşmayı sağlayan hücreler) çok azalmıştır. lenf düğümleri, dalak ve karaciğer büyümüş olabilir, kansızlık bulunabilir.
KLL tedavisi, hastalığın dönemine, hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna göre değişir. Dönem-0 da tedavi gerekmeyebilir ve hasta düzenli olarak kontrol edilir. Dönem-1 ve 2 de ilaç tedavisi farklı şekilllerde uygulanabilir. Belirli hastalar kemik iliği nakli ile tedavi edilirler.
KML için, kemik iliği nakli en yaygın tedividir. Belirli ilaçlar da tedavide kullanılır.
Tüm lösemiler için ortalama 5 yıllık hayatta kalma oranı %42 dir, ancak tiplerine göre farlılık gösterir:
ALL — genel olarak ALL li çocukların %90 ı tamamen iyileşir ve tüm yaşlar için 5 yıllık hayatta kalma oranı %80 dir. Yetişkinlerde durum daha kötüdür, 5 yıllık yaşam oranı %25-35 dir.
AML — uygun tedavi ile AML hastalarının %70-75 inde iyileşme beklenir. İyileşen hastaların bir kısmında hastalık tekrarlayabilir ve bu durum genel tedavi oranını %40-60 a düşürür.
KLL — KLL hastaları için ortalama yaşam süresi 9 yıldır, ancak bu sürenin 35 yıl olduğu hastalar vardır. Dönem 1 ve 2 deki hastaların yaklaşık %70 inde iyileşme dönemleri sağlanabilir.
KML — ortalama sağkalım süresi hastaların yaşına, hastalığın yaygınlığına ve tedaviye göre değişir. 40 yaşın altında, hafif şikayetleri olan hastaların 3 yıl aşama oranları kemik iliği naklinden sonra %50-60 civarındadır. Bununla birlikte, kemik iliği nakli yapılmayan hastaların sadece %15-25 inde 5 yıldan fazla yaşam mümkün olmaktadır. Az sayıdaki hastanın 20 yıl civarınd ayaşadığı bildirilmiştir.
Son düzenleyen perlina; 21 Mart 2017 13:55
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #2
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  losemi_hakkinda_bilmediklerimiz_h7192.jpg
Gösterim: 1924
Boyut:  66.7 KB

Lösemi nedir?


C: Lösemi halk arasında kan kanseri diye bilinen hastalıktır. Bu hastalıkta çoğunlukla kemik iliğinden kaynaklanan ve bir tek hücrenin kanserleşmesi, daha sonra bu hücrenin bölünerek çoğalıp, önce kemik iliğini, daha sonra tüm organları istila etmesi durumu söz konusudur. Eğer tedavi edilmezse olay kısa sürede hastanın kaybı ile sonuçlanır.
Sponsorlu Bağlantılar

2. S: Çocuklukta Lösemi görülür mü?
C: Çocuklarda en sık görülen kanser türü Lösemidir. Beyaz ırkta çocukluk çağında Löseminin sıklığı 100.000 canlı doğumda yaklaşık 5 kadardır.

3. S: Lösemi çocuklarda en sık hangi yaşlarda ortaya çıkar?
C: Lösemi en sık 2 – 5 yaşları arasında görülür. Bu dönem çocuklarda Lenf dokusunun en aktif olduğu dönemdir.

4. S: Çocuklarda Lösemiye neden olan faktörler nelerdir?
C: Herşeyden önce tüm kanserler gibi Löseminin de genetik bir hastalık olduğunu, yani vücudumuzdaki kanser önleyici veya kanser yapıcı genlerdeki bazı bozukluklar sonucu ortaya çıktığını bilmek gerekir. Bu bozulmayı kolaylaştıran bazı faktörler vardır. Bunlar arasında iyonizan radyasyon, bazı virüsler, bazı kimyasal maddeler ve bazı genetik hastalıklar sayılabilir.

5. S: Löseminin belirtileri nelerdir? Bir ebeveyn hangi durumlarda Lösemiden şüphelenmelidir?
C: Löseminin klinik belirtileri birçok hastalık ile karışır. Halsizlik, iştahsızlık, solukluk, düşmeyen ateş, deride morluklar veya küçük kırmızı kanama odakları, burun ve diş etlerinden kanama, karında şişlik, lenf bezlerinde büyüme, kol ve bacak ağrıları bunlar arasında sayılabilir. Bunlardan birinin veya birkaçının olması durumunda bir çocuk kan ve kanser hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır.

6. S: Lösemi ölümcül bir hastalık mıdır? Bu hastalıkta sağ kalma oranı nedir?
C: Lösemi çocukluk çağında görülen kanserler arasında tedavi şansı en yüksek olanlardan biridir. Günümüzün modern tedavi protokolleri ile akut Löseminin genel anlamda tedavi şansı %70 – 75 dir. Bazı Lösemi tiplerinde bu oran %90 ın üzerine çıkmaktadır.

7. S: Lösemi tedavisi için yurtdışına gitmek gerekir mi, yoksa tedavi olanakları ülkemizde de mevcut mudur?
C: Ülkemizde Löseminin her türlü tedavisi en modern şartlarda ve yurt dışından çok daha ucuza yapılabilmektedir. Bunun için yurt dışına gitmek gereksizdir.

8. S: Lösemi oluşmasında yiyeceklerin bir rolü var mıdır?
C: Lösemi ile yiyecekler ve yiyecekler içindeki koruyucu maddeler arasında bugüne kadar herhangi bir ilişki gösterilememiştir.

9. S: Lösemi oluşmasında ebeveynin ihmali söz konusu mudur?
C: Hamilelik sırasında sigara içmek veya uyuşturucu kullanmak ile veya hamileliğin ilk 3 ayında röntgen çektirmek ile Lösemi oluşumu arasında ilgiye işaret eden bilgiler vardır. Bu tür davranışlardan kaçınılmalıdır.

10. S: Lösemi tedavisi her hastanede yapılabilir mi?
C: Hayır, Lösemi tam donanımlı ve Çocuk Kan ve Kanser Hastalıkları bölümü bulunan bir hastanede tedavi edilmelidir. Bu hastalığın tedavisi ancak bu konudaki uzman kişiler tarafından yapılmalıdır.


Son düzenleyen perlina; 21 Mart 2017 14:08
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #3
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  232180.jpg
Gösterim: 2940
Boyut:  13.6 KB
L imanı yok mudur bu koca denizin anne
Ö lümden gayrı benim çocuk bedenime.
S uların serinliği çare olmaz mı derdime
E riyorum mum gibi denizsiz bir şehirde
M avilikler kararıyor sararan gözlerimde
İ nsanlar neden başımı okşamıyor anne...
Erman Coşkun

KAN VE KEMİK İLİĞİ İNCELEMESİ

Kan kanseri tanısı ve hücre tipini belirlemek açısından kaçınılmaz olarak en önemli inceleme kan ve kemik iliği incelemesidir. Günümüzde kan kanseri sınıflandırmasında çevre kanın incelenmesi yeterli görülmemektedir. Çevre kanı normale yakın olabilir ya da belirsiz değişiklikler gösterebilir. O yüzden kemik iliği ve lenf düğümü incelemeleri de gerektirebilir. Böylece kan kanserinin hücre tipi ve hücrelerin olgunluk dereceleri belirlenebilir.
Hücre biçimine göre çeşitli akut kan kanseri tipleri ayırt edilebilir. Bu sınıflandırma klinik açıdan olanaksız görünürse de, çeşitli tiplerin hücre biçimine göre aynı tedaviye farklı yanıtlar vermesiyle doğrulanmaktadır.
Akut kan kanserlerinde en önemli bulgu kan ve kemik iliğindeki olağandışı hücrelerdir. Buna karşın akyuvarlar ya da kemik iliği hücrelerinde her zaman sayısal değişiklik görülmeyebilir.
Kanserli hücrelerde çoğunlukla auer cisimcikleri denen oluşumlar bulunur. Bu cisimciklerin görülmesi akut kan kanseri tanısını kesinleştirdiği gibi, kanserin miyeloit tipte olduğunu da belirtir.

GİDİŞİ
Kan kanserlerinde hastalığın gidişi ve sonlanması akut ve kronik biçimleri ile miyeloit ve lenfositer tipler arasında büyük değişiklik gösterir. Ama kan bulguları hastanın yaşı, hastalığın evresi ve uygulanan tedavigibi çeşitli etkenlere göre, aynı hücre tipindeki kan kanserlerinde de gidiş ve buna bağlı olarak sonlanma çeşitlilik gösterebilir. Kana ilişkin ve kan dışı etkenlerin iyi bilinmesinin yanında dikkatli bir değerlendirme, oldukça sık yapılan iki hatayı önleyebilir.

Bunlardan ilki ve belki da en sık görüleni hastalığın kan kanseri olması nedeni ile daha başından sonucun kötü olacağını kabul etmek, ikincisi ise tam tersine hiçbir iyileşme şansı bulunmayan olgularda aşırı beklentilerle hastaları ileri uzmanlık merkezlerinde uzun ve bıktırıcı araştırmalarla oyalamaktır. Ağır gidişli ve kötü sonlanan akut kan kanserlerinde, hastalığın gelişiminin önceden belirlenmesine ve gerçekçi bir değerlendirmeye yardımcı olacak bazı temel verileri incelemek gerekir.

Herşeyden önce akut lenfositer lösemi ve akut miyeloit lösemi arasında hastalığın gidişi açısından temelde büyük bir fark olduğu bilinmelidir. Akut lenfositer lösemilerde tam iyileşme yüzdesi, miyeloit lösemilere göre belirgin ölçüde yüksektir. Aynı biçimde iyileşme dönemi ve beklenen yaşam süresi de akut lenfositer lösemilerde daha uzundur.

Özellikle çocuklardaki ALL de ilaç tedavisi neredeyse %100 tam iyileşme sağlamaktadır. Geniş çaplı bir araştırmada tanıdan 5 yıl sonra bile yaşayan hastalar bildirilmiştir. Bunların % 60 ında hiçbir hastalık belirtisi görülmemiştir.

TEDAVİ

Duyarlı ve güç bir konu olan kan kanseri tedavisi, kullanıma sunulan ilaçların çoğalması ve uygulama alanındaki çeşitlilik nedeni ile daha da karmaşıklaşmıştır. Ama kronik biçimler dışında kaderci bir tutumla hastalığın kabullenildiği geçmiş dönemlere göre durum çok farklıdır. Hastalığın ilerleyişi uzun süre denetim altında tutulabilmekte ve büyük bir oranda kesin olarak yenilebilmektedir.

FİZİKSEL TEDAVİ
1903 den beri uygulanan ve uzun süre tek tedavi yöntemi olan iyonlaştırıcı ışınım değişik biçimleri ile kan kanseri tedavisindeki en önemli fiziksel yöntemdir.

İLAÇ TEDAVİSİ (KEMOTERAPİ)
İlaç tedavisi günümüzde kan kanseri tedavilerinin temelini oluşturur. Değişik biçimlerde etki gösteren bir çok ilaç birlikte kullanılmaktadır. Birden çok ilacın birarada kullanılması ile daha çok sayıda kanserli hücreyi yok etme eğilimi, günümüzde en yaygın tedavi anlayışıdır.

HORMON TEDAVİSİ
Kortikosteroid grubu ilaçların kan kanseri tedavisinde önemli bir yeri vardır. Hormon kökenli bu ilaçların olumlu etkileri iki biçimde görülür. Kan kanseri hücrelerine özel biçimde etki ederek kan yapımını uyarıcı, kılcal damarlar düzeyinde de kanamayı ve zehirlenmeyi önleyici etki gösterirler.

KRONİK KAN KANSERLERİ
Değişik hücre tipli akut kan kanserlerinin tersine kronik kan kanserinde lenfositer ve miyeloid biçimler çok değişik klinik belirtilere yol açar. Miyeloid biçimde aşırı dalak büyümesi belirgindir. Lenfositer biçimde ise bütün vücuttaki derin ve yüzeysel lenf düğümlerinde aynı anda belirgin bir şişme gözlenir.

Son düzenleyen Safi; 21 Haziran 2016 04:12
RoSSoRoSe - avatarı
RoSSoRoSe
Ziyaretçi
7 Haziran 2008       Mesaj #4
RoSSoRoSe - avatarı
Ziyaretçi

Lösemi nedir?

Ad:  lösemii.jpg
Gösterim: 1551
Boyut:  37.6 KB

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA LÖSEMİLER:
Çocukluk çağındaki kanser vakalarının %35'ini lösemiler oluşturur ve birinci sıradadır. Lösemiler hücre cinsine göre; ALL (Akut Lenfoblastik Lösemi) ve AML (Akut Myeloblastik Lösemi) olmak üzere 2 ana gruba ayrılır. Kendi içlerinde de alt sınıflar tanımlanabilir.Türkiye'de her yıl 16 yaşın altında 1200-1500 yeni lösemili çocuk vakası bildirilmektedir.

Lösemi nedenleri henüz tam olarak aydınlatılmamıştır. Sitogenetik ve moleküler tekniklerdeki yeni gelişmelerle; genetik yatkınlıklar, radyasyon, benzen ve türevleri (bali, vs.), böcek ilaçları gibi kimyasal maddeler, bazı kalıtsal hastalıklar ve bazı viral hastalıkların hep birlikte lösemiye neden oldukları çalışmalarla gösterilmiştir. Lösemi her yaşta görülmektedir. En sık çocukluk çağında 2-5 yaşlarında artmaktadır. 1 yaşın altında, 10 yaşın üstündeki yeni vakalarda tedaviye cevap azalmaktadır.
Herhangi bir etkiyle damarlarımızda dolaşan kanın esas yapım yeri olan kemik iliğimizdeki ana hücrelerde oluşan şifre değişikliği ile blast adını verdiğimiz olgun olmayan kan hücrelerinde artış meydana gelmektedir. Bu hücreler hızla yayılarak kemik iliğini, lenf bezlerini, dalağı, karaciğeri, bey,n ve merkezi sinir sistemini tutmaktadır.

Löseminin dört ana tipi vardır


ALL (Akut Lenfoblastik Lösemi)
Çocuk ve gençlerde en sık görülen lösemi tipidir. Yetişkinlerde de görülür. Lenfositlerin çok hızlı ve olgunlaşmadan çoğalmasıyla kendini gösterir. Bu yoğunluk da kemik iliğinin sağlıklı kan hücresi üretememesine neden olur.Akut terimi kısa sürede tedavi safhasına geçilmediği taktirde birkaç hafta gibi bi sürede ölümle sonuçlanabilen hastalıklarda kullanılır.

AML (Akut Myeloblastik Lösemi)
Genellikle yetişkinlerde görülen bir lösemi tipidir. Kırmızı kan hücrelerinin ve trombositlerin çok hızlı ve olgunlaşmadan çoğalmasıyla kendini gösterir. Bu yoğunluk da kemik iliğinin sağlıklı kan hücresi üretememesine neden olur.

KLL (Kronik Lenfoblastik Lösemi)
Genellikle 55 yaş üstü yetişkinlerde görülen lösemi tipidir. Ender olarak genç yetişkinlerde görülmekle birlikte çocuklarda görülmez. ALL'ye oranla olgunlaşmış ancak yine de normal olmayan lenfosit çoğalması ile kendini gösterir ve bu hücreler normal hücrelere göre çok daha yüksek oranlarda üretilirler. Gelişimi ayları veya yılları bulabilir.

KML (Kronik Myeloblastik Lösemi)
Genellikle yetişkinlerde görülür. Çok ender olmakla birlikte çocuklarda da görülebilir. AML'ye oranla olgunlaşmış ancak yine de normal olmayan kırmızı kan hücresi ve trombosit çoğalması ile kendini gösterir ve bu hücreler normal hücrelere göre çok daha yüksek oranlarda üretilirler. Gelişimi ayları veya yılları bulabilir.
Kesin nedenleri bilinmemekle birlikte hem genetik hem de çevresel faktörlerin önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Somatik hücrelerdeki DNA'larda meydana gelen mutasyonlar onkogenlerin aktive olması ya da tümör baskılayıcı genlerin inaktive olmasına neden olur. Böylece hücre ölümünün ve bölünmesinin regülasyonu hasara uğrar. Bu hasara genetik sebeplerin dışında, petrokimyasalların, radyasyonun, kanserojen maddelerin ve bazı virüslerin (örn. HIV) neden olduğu düşünülmektedir.

BELİRTİLERİ:


Çocuklarda lösemi hastalığının belirtileri:
  • İştahsızlık
  • Kansızlık
  • Zayıflama
  • Bacaklarda kemik ağrıları
  • Cilt altında kanamaları (kırmızı noktalar veya morarmalar)
  • Burun ve dişeti kanamaları
  • Ateş
ilk gözlenen bulgulardır.Ayrıca yayıldığı organlara ait belirtiler, örneğin başağrısı, kusma, karın ağrısı, görme bozuklukları önem taşıyabilir. Bu yakınmalarla müracaat ettikleri çocuk hematoloji (kan hastalıkları) uzmanlarınca yapılan muayenede çoğunlukla karaciğer ve dalak büyümesi, lenf bezlerinde genişleme, kanama bulguları tespit edilebilir.
Yapılan kan, kemik iliği, hücre tipini belirleme ve genetik tetkikler sonucu kesin tanı konulabilir.
Tanıdaki ayrıntılı testler genellikle lösemi tiplerini, tedavi prensiplerini belirlemede yardımcı olacaktır.

TEDAVİSİ


Tedavi öncelikle genel durumun düzeltilmesi yöntemleri ile başlar. Bu safhada kan veya kanın içindeki özel hücrelerini donörlerden (gönüllü kan verici kişi) alınarak lösemili hastaya verilmesi, enfeksiyon mevcutsa gerekli mücadelelerin yapılması, böbreklerin, karaciğer ve kalbin kemoterapi ilaçlarının yan etkilerinden korunma önlemlerinin alınması çok önemlidir.
Ayrıca hastaların ve ailelerin hastalık hakkında bilgilendirilmesi, löseminin umutsuz değil, tersine iyi bir tedavi ve moral desteği ile lösemide %85'lere varan oranda iyileşmenin sağlandığının açıklanması tedavinin ikinci basamağıdır.

TEDAVİ ESASLARI ve İLK TEDAVİ:
Çok yüksek doz, birbirinden farklı en az 6 çeşit ilacın 4-6 hafta içerisinde damardan ve ağızdan verilmesidir. Burada amaç, blast adı verilen kötü huylu ana hücrelerin yok edilmesidir.

Ancak bu kemoterapi ilaçları, maalesef yalnızca kötü hücreleri etkilememekte, vücudumuzun iyi, faydalı hücrelerini de yok etmektedir. Bu nedenle, çocuklarımızın saçları dökülmekte, ağızlarında, bağırsaklarında yaralar açılmakta, halsizleşmektedirler. Yine, vücudumuzu enfeksiyonlara karşı koruyan savunma hücreleri de ilaçlarla yok edildiğinden immün sistem yıkılmakta, en ufak bir mikrop, hastalık etkeni dahi tüm vücuda yayılıp ağır ateşli enfeksiyonlara neden olmaktadır.

Bu nedenle lösemili çocuklarımız etraflarındaki insanlardan, havadan, sudan mikrop almamak ve korunmak için maske takmaktadırlar.
Son düzenleyen perlina; 21 Mart 2017 14:25
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
11 Haziran 2008       Mesaj #5
drzombie - avatarı
Ziyaretçi

LÖSEMİ NEDİR?


Lösemili Çocuk
Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, akyuvarların ani ve denetlenemez biçimde üremesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Lösemi terimi beyaz kan, yani akyuvar açısından zengin kan anlamına gelir. Kanda akyuvar sayısının artmasıyla oluşan lösemiler, kan kanserlerinin bir bölümünü oluşturur. Bu nedenle günümüzde kan dolaşımında olgunlaşmamış ve tipik akyuvarların sayıca çok ya da az olmasına göre lösemik kan kanseri ya da alösemik kan kanseri ayrımı yapılmaktadır.

Beyaz ırkta, uzaktdoğu ve afrika kökenlilere göre 2 kat daha sık rastlanır. 10 yaş altı ve 50 yaş üstü insanlar hastalığa en sık rastlanan yaş gruplarını oluştururlar. Bütün lösemi türleri arasında kötü gidişli akut tipler, diğerlerinden daha sık görülür ve erkeklerde kadınlara oranla daha sık rastlanır.

Uzun süreli benzol etkisinde kalmak ve radyasyon maruziyeti, hastalığın sebepleri arasında görülür. Lösemiler genel olarak akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılırlar.

Bu biçimlerde etkilenen hücrenin tipine göre miyeloit ve lenfositer olarak kendi içinde ikiye ayrılır. Hücre tipine göre yapılan bu sınıflandırma özellikle hastalığın akut biçimlerinde daha ender olarak öteki hücre tipleri de etkilenebilir.
Ad:  losemi-cesitleri.jpg
Gösterim: 1700
Boyut:  40.0 KB

Lösemİ Tİplerİ


Löseminin akut ve kronik olmak üzere iki ana tipi vardır. Akut lösemi; birden ortaya çıkan, hızla ilerleyen ve hastayı düşkün bırakan lösemi tipi olup, akut lenfoblastik lösemi (ALL) ve akut myelobalstik lösemi (AML) olmak üzere iki ana tipten oluşmaktadır. Kronik lösemi ise, daha yavaş seyirli, hastayı birden kötüleştirmeyen tiptir. Kronik myelositer lösemi (KML) ve kronik lenfositer lösemi (KLL) olmak üzere iki ana tipi içermektedir. Akut lösemide kanda lökosit sayısı düşük, normal ya da yüksek olabilirken, kronik lösemide kanda lökosit sayısı artmıştır. Löseminin hangi tip olduğu, hastanın muayenesinin yanı sıra, kan ve kemik iliğindeki hücrelerin mikroskop altında incelenmesi ve özel boyalar ile boyanarak ileri laboratuar incelemelerinin yapılması ile hematologlar tarafından belirlenir.
Her lösemi tipinin kendine özgü birçok alt tipi ve tedavi şekli vardır.

Akut Lenfoblastİk Lösemİ (ALL)
Çoğu ALL vakası 10 yaş ve altındaki çocuklarda görülmektedir, fakat diğer yaş gruplarında da bu hastalığa rastlanmaktadır.
ALL kalıtsal bir hastalık değildir, kemik iliğinde yer alan hücrelerin değişime uğraması nedeniyle ortaya çıkar. Bu değişimin nedeni tam olarak belirlenememiştir. Ancak yüksek dozda radyasyona veya doğum öncesi ya da erken çocukluk dönemlerinde toksinlere maruz kalma gibi çevresel faktörlerin ALL üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir.

Bir ALL hastasının kemik iliği çok sayıda blast üretir. Blastaların lenfositlere dönüşmesi gerekirken bu olmaz ve kemik iliğinde o kadar çok blast birikir ki normal lökosit, eritrosit ve trombosit üretecek yer kalmaz.

Belirtiler:
Erken döneme ait belirtiler genelde gözden kaçmaktadır, çünkü bu dönemdeki şikayetler nezle veya diğer sık gözlenen hastalık şikayetlerine benzer.
  • halsizlik, nefes darlığı, solgun görünüm-eritrositlerin eksikliğinden kaynaklanan,
  • sık sık enfeksiyona yakalanma-lökositlerin eksikliğinden kaynaklanan,
  • ciltte sık sık çürükler meydana gelmesi veya kesiklerin çok güç iyileşmesi-trombosit eksikliğinden kaynaklanan, semptomlardır.
Tanı:
Hastaya tam bir ALL tanısı, hastadan alınan kan ve kemik iliği örnekleri mikroskop altında incelendiğinde ve çok sayıda blast oluşumu gözlemlendiğinde konur. Hasta ve doktoru tedaviye karar verecekleri zaman ALL alt tiplerini, hastanın yaşını ve hastanın genel sağlık durumunu göz önünde bulundurarak plan yaparlar.

Tedavi:
  • Kemoterapi:
Tüm ALL hastalarına, hastalığın teşhisinden itibaren hemen Kemoterapi uygulaması başlatılmalıdır. Kemoterapide amaç normal kan hücrelerinin üretimini onarma ve hastada remisyon elde edilmesidir. Tedavide hangi ilaçların kullanılacağı hastanın yaşı, kanda bulunan lösemi hücrelerinin sayısı ve tipi gibi faktörlere dayanarak belirlenir. Lösemi hücreleri genelde omurilik ve beyin dolaylarında toplandığından, ALL hastalarına kemoterapötik ilaçlar omurilik çevrsindeki boşluğa enjeksiyon yoluyla verilir. Kemoterapötik ilaçlar lösemi hücrelerinin çoğalmasını engelleyerek öldürür. Ne yazık ki kemoterapi sağlıklı hücrelerin de ölümüne yol açar, bu nedenle ALL hastalarında bulantı, halsizlik, yüksek enfeksiyon riski gibi yan etkiler görülür.

Pek çok ALL hastasında, kemoterapi normal kan hücrelerinin üretimini birkaç haftada eski haline getirir ve kan ve kemik iliği örneklerinin mikroskobik incelenmesi sonucunda lösemi hücresine rastlanmaz. Bu durumda hasta remisyonda demektir. Çocuklarda kemoterapi uzun süreli remisyon sağlasa bile ergin bireylerde ALL genellikle geri döner. Hastalığın tekrar nüks etmesi durumunda hasta ve doktoru daha fazla kemoterapi ya da kök hücre transplantasyonuna başvurabilir.

  • Hematopoietik Kök Hücre Transplantasyonu:
Kök hücreler üç tip kan hücresine-eritrosit(kırmızı kan hücresi), lökosit(beyaz kan hücresi) ve trombosit(kan pulcuğu)- dönüşecek olan olgunlaşmamış hücrelerdir.
Yakın bir zamana kadar kök hücre nakilleri kemik iliği nakli olarak bilinmekteydi, çünkü kemik iliği bu tip hastalıkların tedavisinde kullanılan tek kök hücre kaynağı olarak bilinmekteydi. Şu an nakillerde kullanılan kök hücreler kemik iliği, kordon kanı ve periferik kandan elde edilmektedir.

Kök hücre nakillerinde, hasta, lösemi hücrelerinin ve bağışıklık sisteminin tahribini sağlamak üzere transplantasyon öncesi bir kemoterapi ve / veya radyoterapiye tabi tutulur.

İki tip kök hücre transplantasyonu söz konusudur ve ikisi de ALL tedavisinde kullanılmaktadır:
  • Otolog kök hücre transplantasyonunda hastanın kendi kök hücreleri kullanılmaktadır.
  • Allojeneik kök hücre nakillerinde ise bir vericiden alınan kök hücreleri kullanılmaktadır.
Otolog kök hücre nakillerinde, hastanın kemik iliğinden kök hücreler toplanır ve dondurulur. Yüksek doz kemoterapi ve/veya radyoterapiden sonra kök hücreler hastaya geri verilir. Her ne kadar bazı ALL hastalarında otolog nakil yapılsa da, allojeneik nakiller tercih edilmektedir, çünkü otolog nakil sonrası relaps görülme sıklığı yüksektir. Otolog nakillerde, allojeneik kök hücre nakillerinin ciddi bir yan etkisi olan GvHH önlenebilmektedir. Allojeneik kök hücre nakillerinde hasta için akrabalar ya da akraba dışı vericiler kullanılır. Akraba vericiler genelde hastanın kardeşleridir. Nakil düşünülen bir hasta için doktorunun yapacağı ilk iş hasta ile ailesinin doku tiplemesini yapmaktadır. Eğer akrabalardan herhangi birinde hasta ile uyum görülmez ise hastanın doktoru Kemik İliği Bankasına ve banka aracılığı ile Dünya Kemik İliği Bankasına uygun verici için başvuruda bulunur.

Akraba ya da akraba dışı verici kullanılmasına bakılmaksızın uygulanan nakil prosesi aynıdır: Kök hücreleri vericinin kanından toplanır ve hastaya akrarılır. Otolog nakillerin aksine allojeneik nakillerde vericilerden alınan kök hücreleri nadiren dondurulur, vericiden alınmasını takiben 24 saat içinde hastaya aktarılır.

Bazı allojeneik nakillerin sonrasında hastalarda GvHH görülmektedir.
GvHH, hastanın yeniden yapılanan bağışıklık sistemi- vericiden alınan kök hücreler tarafından oluşturulan- hastanın vücuduna saldırır. İki tip GvHH vardır: Akut GvHH, semptomların hemen nakil sonrasında görüldüğü tiptir; semptomların yavaşça oluştuğu ve aylar hatta yıllar boyunca geçmediği tip ise kronik GvHH olarak isimlendirilir. GvHH oluşması durumunda doktorlar ilaç tedavisine gidebilir fakat GvHH bazı durumlarda nakil sonrası ölüme yol açabilir.

Akut Myeloİd Lösemİ (AML)


AML bulaşıcı ya da kalıtsal bir hastalık değildir. AML, kemik iliğindeki olgunlaşmamış hücrelerde bir sorun meydana çıktığında oluşur. Aslında hastalığın tam nedeni bilinmemekle birlikte radyasyon ya da benzene maruz kalma gibi çevresel koşullarla ilişkili olduğu bilinmektedir. AML her yaş grubunda görülür, ancak erginlerde en sık görülen akut lösemi tipi olarak bilinir.

Semptomlar:
AML semptomları vücudun yeterli sayıda sağlıklı kan hücresi üretememesinden kaynaklanmaktadır. Bir AML hastasının kemik iliği çok sayıda blast üretir. Blastların granülositlere dönüşmesi gerekirken bu olmaz. Bu esnada kemik iliği yeterli sayıda normal eritrosit, lökosit ve trombosit üretemez.

Eritrosit eksikliğinden kaynaklanan:
  • halsizlik, nefes darlığı, solgun görünüm
Trombosit eksikliğinden kaynaklanan:
  • sık görülen dişeti ve burun kanamaları, kanamaların durmaması
  • ciltte sık sık çürükler meydana gelmesi veya kesiklerin çok güç durması
  • deride kızarıklıklar
Lökosit eksikliğinden kaynaklanan:
  • hafif ateş
  • kemik ve eklemlerde ağrılar
  • sık sık enfeksiyona yakalanma
Tanı:
Bazı AML hastlarında yukarıdaki semptomlardan herhangi birine rastlanmaz. Hastalık ancak kan testleri sonucunda ortaya çıkabilir.
Hastaya tam bir AML tanısı, hastadan alınan kan ve kemik iliği örnekleri mikroskop altında incelendiğinde konabilir. Lösemi hücrelerinin şekli incelenerek AML alt tipleri belirlenebilir. AML’nin, hangi kan hücrelerinin etkilendiğine göre farklı alt tipleri vardır; bu alt tipler hastanın tedavi yönteminin seçiminde önemli yer tutar

Tedavi:
  • Kemoterapi:
AML hastalarına, hastalığın teşhisinden itibaren hemen kemoterapi uygulanması başlatılmalıdır. Kemoterapi lösemi hücrelerinin öldürülmesinde kullanılır. Kemoterapide ilk basamak indüksiyon tedavisidir. Kemoterapide amaç normal kan hücrelerinin üretimini onarma ve hastada remisyon elde edilmesidir. Bu ilaçlar lösemi hücrelerinin çoğalmasını engelleyerek öldürür. Ne yazık ki kemoterapi normal sağlıklı hücrelerin de ölümüne yol açar, bu nedenle AML hastalarında bulantı, halsizlik, yüksek enfeksiyon riski gibi yan etkiler görülür.

Pek çok hasta AML hastasında indüksiyon terapisi kan hücrelerinin üretimini birkaç haftada eski haline getirir ve kan ve kemik iliği hücrelerinin mikroskobik incelenmesi sonucunda lösemi hücrelerine rastlanmaz. Bu durumda hasta remisyonda demektir. Bu noktada, uzun süreli tedavi seçenekleri düşünülmelidir. Bu tedavi daha fazla kemoterapi ya da kök hücre transplantasyonunu içermektedir.

Hematopoietik Kök Hücre Transplantasyonu:
Hematopoietik kök hücre nakli ile AML hastalarının kemik iliklerine sağlıklı kan hücreleri üretebilen hücreler aktarılabilmektedir. Kök hücreler üç tip kan hücresine-eritrosit(kırmızı kan hücresi), lökosit(beyaz kan hücresi) ve trombosit(kan pulcuğu)- dönüşecek olan olgunlaşmamış hücrelerdir. Kök hücre nakillerinde kaynak olarak periferik kan, kemik iliği ve kordon kanı kullanılmaktadır. Kök hücre nakillerinde hasta, lösemi hücrelerinin ve bağışıklık sisteminin tahribini sağlamak üzere transplantasyon öncesi bir kemoterapi ve/veya radyason terapisine tabi tutulur.

İki tip kök hücre transplantasyonu söz konusudur ve ikisi de AML tedavisinde kullanılmaktadır: o Otolog kök hücre transplantasyonunda hastanın kendi kök hücreleri kullanılmaktadır. o Allojeneik kök hücre nakillerinde ise bir vericiden alınan kök hücreleri kullanılmaktadır.

Otolog kök hücre nakillerinde, hastanın kemik iliğinden kök hücreler toplanır ve dondurulur. Yüksek doz kemoterapi ve/veya radyoterapiden sonra kök hücreler hastaya geri verilir.

Otolog nakillerde, allojeneik kök hücre nakillerinin ciddi bir yan etkisi olan GvHH önlenebilmektedir. Her ne kadar bazı AML hastalarında otolog nakil yapılsa da, allojeneik nakiller tercih edilmektedir, çünkü otolog nakil sonrası relaps görülme sıklığı yüksektir. Allojeneik kök hücre nakillerinde hasta için akrabalar ya da akraba dışı vericiler kullanılır. Akraba vericiler genelde hastanın kardeşleridir. Nakil düşünülen bir hasta için doktorunun yapacağı ilk iş hasta ile ailesinin doku tiplemesini yapmaktadır. Eğer akrabalardan herhangi birinde hasta ile uyum görülmez ise hastanın doktoru Kemik İliği Bankamıza ve bankamız aracılığı ile Dünya Kemik İliği Bankasına uygun verici için başvuruda bulunur. Akraba ya da akraba dışı verici kullanılmasına bakılmaksızın uygulanan nakil prosesi aynıdır: kök hücreleri vericinin kanından toplanır ve hastaya aktarılır. Otolog nakillerin aksine allojeneik nakillerde vericilerden alınan kök hücreleri nadiren dondurulur, vericiden alınmasını takiben 24 saat içinde hastaya aktarılır.

Bazı allojeneik nakillerin sonrasında hastalarda GvHH görülmektedir.
GvHH, hastanın yeniden yapılanan bağışıklık sistemi- vericiden alınan kök hücreler tarafından oluşturulan- hastanın vücuduna saldırır. İki tip GvHH vardır: akut GvHH, semptomların hemen nakil sonrasında görüldüğü tiptir; semptomların yavaşça oluştuğu ve aylar hatta yıllar boyunca geçmediği tip ise kronik GvHH olarak isimlendirilir. GvHH hasta için oldukça ciddi bir tehlike oluşturmakla birlikte, nakilden sonra hastalar doktorları tarafından yakın takibe alınır ve herhangi bir GvHH belirtisi görüldüğü anda ilaç tedavisine başvurulur.

AMLNİN KALICI TEDAVİSİ, TIPTA YOKTUR.


Kronİk Myelojenİk Lösemİ(KML)


Çoğu KML vakası ergin bireylerde görülmekle birlikte ancak %2’lik bir oranda çocuklarda da görülmektedir. KML kalıtsal bir hastalık olmamakla birlikte genetik bir faktör içerir. KML, Philadelphia kromozomundaki bir değişimden dolayı kemik iliği hücrelerinin fazla sayıda lökosit oluşturmasından kaynaklanır. Adından da anlaşıldığı gibi KML’ nin kronik olması, hastalığın yavaşça geliştiğini gösterir ancak hızlanmış fazda hastalık hızla ilerleme gösterebilir. Kemoterapi uzun remisyon süreçlerinin oluşumuna neden olmakla birlikte, KML’ ye tek kalıcı çözüm kök hücre transplantasyonudur.

Semptomlar:
KML semptomları tipik olarak zamanla ortaya çıkmaktadır. Halsizlik, nedeni bilinmeyen kilo kaybı, nefes darlığı, solgun görünüm hastalığın semptomlarındandır.

Tanı:
Kesin bir KML tanısı kan ve kemik iliği hücrelerinin mikroskop altında incelenmesinden sonra konur. Hastadan alınan kan örneğindeki lökosit oranı belirlenir. Olgunlaşmış ve olgunlaşmakta olan lökositlerin (miyelosit ve nötrofiller) anormal derecede yüksek sayılarda gözlemlenmesi KML tanısında ilk adımı oluşturur. Bu tanının doğrulanması hastadan kemik iliği hücre örneklerinin anormal Philedelphia kromozomlarına sahip olması ile sağlanır.

Pek çok KML hastasında hastalık, kronik fazdan hızlanmış faza geçtiğinde, hasta için çok daha sıkıntılı bir hal almaktadır. Bu fazda kan dolaşımında lökosit, olgunlaşmamış ve blast hücrelerin sayısında artış görülmektedir. Üçüncü faz ise çok saldırgan bir akut lösemiye benzer.

Klasik tıbbi tedavi:
  • Kemoterapi:
KML genelde kronik fazdayken teşhis edilir ve ilk tedavi aşamasında kan sayımını normal sınırlara geri döndüren ilaçlar kullanılır. Kök hücre naklinin tersine kemoterapi, kalıcı bir çözüm sağlamamakla birlikte hastalara semptomlardan uzak uzun bir süreç sağlamaktadır. Son on senede KML’ de tedavi olarak kullanılan kemoterapi oldukça gelişmiştir ve hastalığın kronik fazda durmasını ortalama olarak altı ya da daha fazla sene kadar sağlamıştır. Bu nedenle kemoterapi, kök hücre nakline eşlik eden yüksek doz kemoterapi ve/veya radyasyon tedavisini kaldıramayacak zayıf sağlık koşullarına sahip hastalarda tek tedavi yoludur.

Diğer hastalar kemoterapi ile tedaviyi, kök hücre nakli ile tedavinin risklerinden sakınmak için tercih ederler. İnterferon terapisinin istenmeyen yan etkileri olmasına rağmen, kemoterapi bir KML hastasının ömrünü uzatmak için kullanılan, az risk taşıyan bir tedavi yöntemidir. Hastanın yaşı, potansiyel vericinin genetik uyumu ve tedavinin ilk aylarında uygulanan ilaçlara tepkisi dikkatlice göz önünde bulundurularak yapılacak nakil için karar verilir.

Hematopoietik Kök Hücre Transplantasyonu:

Kök hücreler üç tip kan hücresine -eritrosit(kırmızı kan hücresi), lökosit(beyaz kan hücresi) ve trombosit(kan pulcuğu)- dönüşecek olan olgunlaşmamış hücrelerdir.
Yakın bir zamana kadar kök hücre nakilleri kemik iliği nakli olarak bilinmekteydi, çünkü kemik iliği bu tip hastalıkların tedavisinde kullanılan tek kök hücre kaynağı olarak bilinmekteydi. Şu an nakillerde kullanılan kök hücreler kemik iliği, kordon kanı ve periferik kandan elde edilmektedir.
Kök hücre nakillerinde, hasta, lösemi hücrelerinin ve bağışıklık sisteminin tahribini sağlamak üzere transplantasyon öncesi bir kemoterapi ve / veya radyoterapiye tabi tutulur.
İki tip kök hücre transplantasyonu söz konusudur ve ikisi de KML tedavisinde kullanılmaktadır: Otolog kök hücre transplantasyonunda hastanın kendi kök hücreleri kullanılmaktadır. Allojeneik kök hücre nakillerinde ise bir vericiden alınan kök hücreleri kullanılmaktadır. Otolog kök hücre nakillerinde, hastanın kemik iliğinden kök hücreler toplanır ve dondurulur.

Yüksek doz kemoterapi ve/veya radyoterapiden sonra kök hücreler hastaya geri verilir. Tipik olarak kök hücreler hastalığın kronik fazındayken toplanır ve hastaya hızlanmış faza girdiğinde aktarılır. Amaçlanan sonuç hastalığın kronik faza dönmesini sağlayarak hastanın hayatını uzatmak ve semptomları azaltmaktır. KML hastalarında otolog nakillerin tercih edilmemesinin nedeni, otolog nakil sonrası relaps görülme sıklığı allojeneik nakillere göre daha yüksektir. Bunun yanında otolog nakillerde, allojeneik kök hücre nakillerinin ciddi bir yan etkisi olan GvHH önlenebilmektedir.

Allojeneik nakil için hastaya akraba ya da akraba dışı doku uyumlu (HLA uyumlu) verici sağlanmalıdır. Akraba olan vericiler genelde kardeşlerdir fakat HLA uyumlu başka vericiler de akrabalardan elde edilebilir, örneğin teyze, hala, amca, dayı ve kuzenler gibi. Nakle gitmeyi düşünen doktorun yapması gereken ilk iş hastanın ailesinin ve gerekirse geniş ailesinin doku tiplemesini yapmaktır. Eğer akrabalardan herhangi birinde hasta ile uyum görülmez ise hastanın doktoru Kemik İliği Bankamıza ve bankamız aracılığı ile Dünya Kemik İliği Bankasına uygun verici için başvuruda bulunur. Akraba ya da akraba dışı verici kullanılmasına bakılmaksızın uygulanan nakil prosesi aynıdır: kök hücreleri vericinin kanından toplanır ve hastaya aktarılır. Otolog nakillerin aksine allojeneik nakillerde vericilerden alınan kök hücreleri nadiren dondurulur, vericiden alınmasını takiben 24 saat içinde hastaya aktarılır.
Son düzenleyen perlina; 21 Mart 2017 14:16
SaKLI - avatarı
SaKLI
VIP VIP Üye
3 Ağustos 2012       Mesaj #6
SaKLI - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  lösemi.jpg
Gösterim: 1496
Boyut:  58.4 KB
İstanbul dünyaca ünlü kan bilimcilere ev sahipliği yaptı. Alanında dünyanın sayılı otoriteleri arasında gösterilen bilim adamları lösemi ve lenfomalar başta olmak üzere kan hastalıklarındaki gelişmeleri İstanbul’da tartıştılar.

Ülkemizde her yıl düzenli olarak yapılan
“hematolojide yenilikler” toplantıları, merkezi A.B.D. olan ve hekimleri tıp alanındaki yeni gelişmelerden haberdar etmek amacını taşıyan PER isimli kuruluş tarafından organize ediliyor.

Toplantıya Dr. Ferhanoğlu ve Dr. Çetiner’in davetlisi olarak dünyaca ünlü bilim adamları konuşmacı olarak katıldılar. İngiltere’den Prof. Dr. Alan Burnett, Prof. Dr. Robert E. Marcus ve Prof. Dr. Peter Hillmenn, ABD’den Prof. Dr. Brian Durie, İtalya’dan Dr. Carmen Fava, Almanya’dan Prof. Dr. Michael Pfreundschuh ve Prof. Dr. Wolf-Karsten Hofmann ve Türkiye’den Prof. Dr. Muzaffer Demir kan hastalıkları alanındaki gelişmeleri katılımcılara aktardılar.


Akut lösemilerin tedavilerinde yeni ne var?


Kan hastalıkları denince akla ilk akut lösemiler geliyor. Akut lösemiler ani başlangıçlı çoğu zaman ileri derecede halsizlik, derin kansızlık, kanama, ciltte morluklar veya tedaviye dirençli infeksiyonlar ile günler içinde ortaya çıkan bir grup hastalık. Tedavisinde halen ciddi sorunlar yaşanan ve akut lösemiler kan hastalıkları alanında üzerinde en çok çalışma yapılan hastalık gruplarından biri.

2010 yılına gelindiğinde halen yapacak çok şey var . Özellikle ileri yaştaki lösemi hastalarının tedavisinde çok ciddi bir sıkıntı var ve ne yazık ki, yeni gelişmelere bakarsanız bu sıkıntının bir süre daha devam edeceği kesin. Sadece
Klofarabin isimli ilaç ile daha iyi yanıtların alındığı söylenebilir. Yine ileri yaş hastalarda yüksek doz kemoterapi ile düşük doz kemoterapi alan hastalar arasında yaşam süresi açısından bir fark bulunmadığını söyleyebiliriz.

Kronik Lösemi tedavisinde yeni gelişmeler…


Kronik lösemiler akut lösemilerden farklı olarak klinik seyri daha yavaş ve iyi olan lösemiler. Özellikle KML olarak bilinen lösemi tipi sadece ağızdan alınan bir ilaç ile tedavi edilebiliyor. Eskiden kemik iliği nakli gibi zor tedaviler ile ancak kontrol edilebilen hastalık kan hastalıklarının sorunlu hastalıkları arasından hızla çıkıyor. Sadece KML tedavisinde değil aslında tıpta bir çığır anlamına gelen “hedefe yönelik” tedavilerin öncüsü “imatinib” ile 8 yıllık takip sonunda hastalarının %85’inin hastalıksız yaşadığı bildirildi. İmatinibe yanıtsız %15’lik hasta grubunun da karamsarlığa düşmemesi gerekir. Nitekim yeni geliştirilen ve nilotinib olarak bilinen molekülün imatinib’den kimi durumlarda daha etkili olduğu gösterildi.

Yeni KML tedavisi ile alınan bu yüz güldürücü sonuçlar yeni soruları da gündeme getirmeye başladı. Bu kadar iyi yanıt sonrası acaba bu hastalar ilaçlarını ne kadar süre kullanmak zorundaydılar? Yani acaba bir gün hastaların tedavilerini kesilse ne olur? Bilim adamları şimdi bu sorunun yanıtı üzerine çalışıyorlar. Yapılan bir çalışmada toplam 3 yıldan uzun süre imatinib kullanan ve 2 yıldır tam moleküler yanıt alınan yani hastalığın hiçbir izinin bulunmadığı 69 hastanın ilaçları kesildi. Bu hastalardan 37’sinde hastalık ilk 6 ay içinde tekrarladı. %45 hastada bir yıllık takipte hastalık hiç geri gelmedi. Daha da iyi haber hastalık nüks eden hastalarda ilaç yeniden başlandığında yine mükemmel bir yanıt elde edilebiliyor. Gelişmeler açıkça gösteriyor ki, KML gerçekten hematolojinin önemli hastalıklarından biri sayılmıyor artık.


Diğer bir kronik lösemi KLL’ de yeni umutlar…


KLL olarak bilinen diğer kronik lösemi türü ise özellikle erken evrelerde tedavi gerektirmeyen ve genellikle yavaş seyreden bir hastalık. Halen Fludarabin, siklofosfamid ve Rituksimab içeren rejimlerin geçerliliğini sürdürdüğü söylenebilir. Ancak yeni veriler, Rituksimab yerine “ofatumomab” isimli yeni bir molekülün Rituksimab yerine kullanıldığında çok etkili olduğunu ortaya koyuyor. Bu yeni birleşim ile her 4 hastadan üçünde tam yanıt almak mümkün görünüyor. Ancak ofatumomab tedavisinin Fludarabin ve siklofosfamid tedavisinde Rituksimab’ın yerini alabilmesi için yeni, ileriye dönük ve hasta sayıları yüksek yeni çalışmalara gereksinimi olduğu kesin.

KLL alanında bir başka önemli gelişmenin baş aktörü ise Alemtuzumab isimli ilaç. Bu molekül akıllı ilaçlardan olup doğrudan hedefi vuran bir etki gösteriyor. Yukarıda sözü edilen Fludarabin, siklofosfamid ve Rituksimab klasik tedavisi sonrası Alemtuzumab ile yapılan pekiştirme tedavisi ile tedavi yanıtı belirgin artıyor. Ancak dikkat etmek gerekiyor, çünkü hastalarda infeksiyon önemli bir risk faktörü olarak ortaya çıkıyor. Bu nedenle 17p olarak bilinen ve tedavi direncine neden olan özel KLL hastalarında Alemtuzumab ile pekiştirme yapmanın daha anlamlı olduğu düşünülüyor.


Az bilinen bir kemik iliği hastalığı, Multipl Myeloma…


Az bilinen kemik iliği kanserlerinden biri de Multipl Myeloma. 2001-2006 ABD verileri esas alındığında bu hastalık ile yaşam süresinin belirgin olarak arttığını müjdeleyebiliriz. Özellikle 65 yaş altında tanı konulan hastalarda yaşam süresi 2000’den önceki veriler ile karşılaştırıldığında iki kat daha artmış durumda.


Multipl Myeloma tedavisinde bu göz alıcı ilerlemenin nedeni kuşkusuz ki yeni tedavilerdir. Ancak bu hastaların genetik analiz sonuçlarından elde edilen bilgilerin giderek daha büyük bir öneme sahip olduğu açık. Genetik risk göstergelerinin iyi tanımlanması ve bu risklere uygun tedavi seçimleri sayesinde sağ kalım süreleri de anlamlı artıyor.


Bir zamanlar yüksek doz tedavi ve kemik iliği nakli dışında yaşam sürelerini arttıran başka bir seçenek yokken son 10 yılda talidomid, Lenalidomide ve Bortezomib gibi tedavi seçenekleri sayesinde çok anlamlı sonuçlar alınıyor. Talidomid ve Lenalidomide isimli ilaçların kemik iliği nakli sonrasında idame amaçlı kullanılması da etkili bir tedavi yolu olarak görünüyor.


Myelodisplastik sendrom veya kısaca MDS…

Kan hastalıklarının belki de toplumda en az bilinenlerinden biri Myelodisplastik sendrom yada kısaca MDS. Bir anlamda normal kemik iliğinin kan yapımında üretim kalitesini düşürmesinden başlayan bir seyre sahip olanlar yanında, lösemiye dönüşüm potansiyeli olan formlara kadar değişen çeşitliliğe sahip. Myelodisplastik sendrom özellikle yaşlılarda ortaya çıkmakta. Bir çeşit kemik iliği yetmezliği tablosuna neden olan hastalık nedeni açıklanamayan kansızlık, kanama ve infeksiyonlar ile ortaya çıkabiliyor. Yaşam süresi uzadıkça hastalığında toplumda görülme sıklığı artmakta.

Eritropoetin, 5- azasitidin isimli ilaç ve iyi destek tedavi seçenekleri dışında yeni ilaçlar için bir süre daha beklemek gerekli. Giderek daha sık rastlanan bu hastalık için umut arayışları halen sürüyor.


Diğer kan hastalıklarında güncel tedaviler…

Bu grup hastalık arasında en önceliği ITP ya da uzun adı ile immün trombositopeni hastalığına vermek gerekir. ITP olarak bilinen ve pıhtılaşmayı sağlayan hücreler olan kan pulcukları (trombositlerin) sayısının azaldığı bir hastalıktır. Bu hastalığın tedavi seçenekleri arasında halen yüksek doz kortizon, dalağın çıkartılması gibi tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Güncel gelişmeler rituximab, ülkemizde halen olmayan romiplastin, eltrombopag gibi ajanların etkili olabildiğini gösteriyor. Ancak bu ilaçların yüksek maliyetleri yanında uzun süre takibe dayanması gereken yan-etkileri elbette ki dikkate alınması gereken bir durum

Kan hastalıkları tedavisinde bir diğer önemli gelişme warfarin olarak bilinen ve kanı sulandırarak pıhtı oluşmasını engelleyen bir ilaç ile ilişkili. Aslında bu ilaç hastaların korkulu rüyası gibidir. Çünkü ilacın emilimi birçok faktörden etkilendiğinden hastalar ilacın dozunu INR ismi verilen bir kan tetkiki ile yakın izlemek ve dozu INR değeri 2-3 arasında olacak biçimde ayarlamak gerekiyor.


Warfarin kullanması gereken ve bu zorluklara katlanmak zorunda olan hastalara müjdeli haber yeni yayımlanan çalışma sonuçlarından çıktı. Çalışma sonuçları Dabigatran olarak bilinen yeni bir ilacın günde iki kez olarak alındığında warfarin yerine filebit tedavisinde kullanılabileceğini gösteriyor. N Dolayısıyla hastalar haftada birkaç gün laboratuara gitmekten ve diyet ile ilaç barışıklığını sağlamaktan yorulmayacak ve daha güvenli bir yaşam sürebilecekler.


Kan hastalıkları alanında özellikle 21. yy ile başlayan hızlı gelişme sayesinde çok önemli sağkalım avantajları sağlandı. Bu eğilim devam edecek gibi görünüyor. Özellikle KML, Lenfoma ve Multipl Myeloma tedavisindeki gelişmeler son derece yüz güldürücü. Ancak Akut lösemiler ile MDS halen bir sorun olmaya devam ediyor. Umuyoruz ki, önümüzdeki yıllarda yapılan çalışmalar ve yeni tedavi seçenekleri ile bu hastalıklar da benzer yüz güldürücü gelişmeler yaşanabilsin…

Lenfoma tedavisinde yeni ne var?
Lenf bezi kanserleri son yıllarda tedavi alanındaki gelişmeler sayesinde giderek daha tedavisi mümkün bir hastalık haline geliyor. 2010 yılına gelindiğinde bir zamanların korkulan hastalığı olan ve yüksek nüks şansı ile giden yaygın büyük B Hücreli Hodgkin dışı lenfoma olarak bilinen lenfomanın bir alt grubunda Bortezomib ismi verilen bir ilacın klasik tedaviye eklenmesi ile daha iyi tedavi yanıtları alınabiliyor. Aslında Bortezomib esas olarak lenfoma tedavisinde kullanılan bir ilaç değil. Ancak son yıllarda kanser tedavisinin en popüler ilaçlarından biri ve lenfoma tedavisinde de kendisine bir yer bulacak gibi görünüyor.

Bir dönem bu hastalığın tedavisinde ilk tanı sırasında uygulandığında tedavi başarısını arttırabileceğine inanılan kemik iliği nakli destekli çok yüksek doz kimyasal tedavi uygulamasının yararsız olduğu net olarak anlaşıldı. Bu tür uygulamalar hastalığın nüks ettiği durumlarda uygulanmakta ve yararlı olmaktadır.


Kalp hastası olmak lenfoma tedavisini yetersiz almak anlamına gelmiyor…

Ağır kalp hastalığı olup lenfoma gelişen kişilerin tedavisi, yakın zamana dek büyük bir sorun teşkil ediyordu. Tedavide kullanılan ve kalbe toksik etki yaptığı bilinen bir ilaç yüzünden etkin tedavi verebilmek önemli bir sorundu. Çünkü hastalar bu ilacı kalpte yarattığı istenmeyen etki yüzünden alamayabiliyordu.
Son çalışmalar, “etoposide” adı verilen bir kimyasal tedavi ajanının kalbe toksik olan bu ilacın yerine kullanılmasının etkinliği değiştirmediğini gösterdi. Bu bulgu kalp sorunu olan hastaların lenfoma tedavilerinin de etkin verilebileceğini kanıtlıyor.

Lenalidomide olarak bilinen bir başka ajan da drençli veya nüks lenfoma hastalarının bir bölümünde etkili olabiliyor. Yukarıda sözü edilen saldırgan Büyük B hücreli Hodgkin dışı lenfoma tedavisinde Lenalidomide kullanımı az sayıda hasta içeren çalışma sonuçlarına bakarsak umut vaat ediyor. Ancak elbette kesin sonuçlar için sabırlı olmak gerek. Klasik tıp uygulamalarında geniş hasta gruplarında ve ileriye dönük çalışma sonuçları açıklanmadan bir ilacın etkili olduğunu söylemek mümkün olmuyor.


Yavaş Seyirli Lenfoma tedavisinde yenilikler…

Yavaş seyirli lenfomalar uzun süre sessiz kalmalarına ve yavaş ilerlemelerine rağmen kanser pratiğinde tedavisi en zor hastalık gruplarından birisi. Ancak son yıllarda “akıllı moleküller” olarak bilinen kimi molekülerin tedavide kullanılmaya başlaması ile hekimlerin ve hastaların yüzleri daha da gülmeye başladı. “Rituksimab” ve “ibritumomab” isimli akıllı ilaçlar ile yapılan tedaviler ile özellikle “folliküler lenfoma” yaşam süresinin uzadığı biliniyor. Rituksimab ve bunun Yitrium 90 ile işaretlenmiş şekli olan ibritumomab doğrudan lenfoma hücrelerini bulup onları ortadan kaldırıyor. İbritumomab, Yitrium 90 ile bir de üstüne neredeyse hücresel radyasyon tedavisi (ışın tedavisi) uyguluyor.


Bir diğer ajan ise ülkemizde henüz bulunmayan ancak A.B.D. ve Avrupa’da yaygın kullanılan “Bendamustin” isimli ilaç. Bu ilacın folliküler lenfoma tedavisinde kullanılan klasik kimyasal tedavi rejimleri kadar etkin olduğunu yan etkilerinin de daha düşük olduğu bildiriliyor.


Lenalidomide isimli ilacın yavaş seyirli lenfomalarda da kullanılabileceği ile ilgili veriler var ancak kesin sonuçlar için bir süre daha beklenmesi gerekiyor.


Rituksimab lenfoma tedavisinde 2000’li yıllara damgasını vuran bir ilaç. Lenfoma hücrelerini üzerlerinde taşıdıkları bir işaret ile tanıyan ve doğrudan bu hücreleri yok eden Rituksimab sayesinde neredeyse lenfoma da tedavi başarı oranı ortalama %15 arttı. GA-101 olarak bilinen ve Rituksimab benzeri yeni bir molekülün yavaş seyirli lenfomaların tedavisinde çok daha etkili gibi görünüyor. GA-101 yakın gelecekte Rituksimab tedavisinin yerini alabilecek belki de. GA-101 ile ilgili çalışma sonuçları tıp çevreleri tarafından merakla bekleniyor.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 21 Mart 2017 14:22
..
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
21 Mart 2017       Mesaj #7
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  lösemi haftası.jpg
Gösterim: 1536
Boyut:  48.1 KB

LÖSEMİ

denen hastalık grubunun bir adı da kan kanseridir.
Çünkü öbür kanser türleriyle aynı özellikleri gösteren bu hastalıklar, vücuttaki bütün iri kemiklerin iç boşluğunu dolduran ve kan yapımından sorumlu olan kemik iliğinde gelişir.

Lösemi adı altında toplanan hastalıkların birçok değişik tipi vardır. Ama hepsinin ortak özelliği kandaki akyuvarların denetlenemeyecek biçimde çoğalmasıdır. Bu çoğalan akyuvarlar hem vücudu mikroplara karşı savunamayacak duruma gelir, hem de alyuvarlar ile trombositler gibi öbür kan hücrelerinin görevini aksatır (bak. KAN).
Normal olarak 1 mm3 kanda 5 milyon kadar alyuvar ve 4.000 ile 11.000 arasında akyuvar bulunur. Oysa lösemide 1 mm3 kandaki akyuvar sayısı 1 milyona kadar yükselebilir.

Lösemide hangi akyuvar türü aşırı çoğalarak kanserleşme özelliği gösteriyorsa hastalık da o akyuvarın adıyla tanımlanır. Örneğin lenfosit lösemisi (ya da lenfositik lösemi), bir akyuvar türü olan ve lenf sisteminde bulunan lenfositleri, yani lenf hücrelerini etkiler (bak. LENF SİSTEMİ). Akut lenfosit lösemisi çocuklarda en sık görülen lösemi tipidir. "Akut" terimi, tedavi edilmediğinde birkaç hafta ya da birkaç ay gibi kısa bir sürede ölümle sonuçlanabilen hastalıklar için kullanılır. Lenfosit lösemisi erişkinlerde de görülür, ama bu durumda hastalık "kronik" ya da süreğendir; yani yavaş yavaş gelişir ve hasta uzun yıllar yaşayabilir. Löseminin en yaygın ikinci türü olan granülosit ya da miyeloblast lösemisi ise erişkinlerde çocuklardakinden daha sık görülür.

Löseminin tedavi edilebilir hastalıklar arasına katılması çağdaş tıp biliminin çarpıcı başarılarından biridir. Günümüzde, lösemili çocukların yarıdan çoğu iyileştirilebilmektedir. Aslında kanser grubu hastalıklar çocuklarda çok sık görülmez; ama, çocukluk çağında ortaya çıkan her üç kanser olayından biri akut lösemidir ve tedavi edilmediğinde ölümle sonuçlanır.

Löseminin başlıca belirtileri halsizlik, kansızlık ve soluk darlığıdır. Akyuvarlar vücuda giren mikroplarla savaşamayacak duruma geldiğinden, lösemili kişiler sık sık başka mikroplu hastalıklara yakalanırlar. Löseminin tanısı çok basittir: Kan sayımı yapılarak akyuvarlarda olağandışı bir artış olup olmadığı kolayca anlaşılabilir. Ayrıca, kan yapıcı dokulardan, genellikle de kemik iliğinden alınan örnekler üzerindeki daha ayrıntılı bir incelemeyle hangi tip löseminin söz konusu olduğu saptanabilir.

Hastalığın tedavisinde güdülen amaç kandaki akyuvar sayısını azaltmaktır. Böyle bir şey ameliyatla yapılamayacağından, lösemi tedavisinin temeli kanser önleyici ilaçların kullanımına dayanır. Kemoterapi denen bu ilaçla tedavi yöntemi çoğu kez radyoterapiyle (ışın tedavisiyle) desteklenir; yani hücre çoğalmasını durdurmak için, hastalıklı dokulara belirli dozda X ışınları uygulanır. Değişik lösemi tiplerine uygun ilaçların seçilmesi, verilecek ilaç dozunun özenle saptanması ve tedavi süresinin iyi ayarlanması iyileşme oranını büyük ölçüde artırmıştır.
Bu yoğun tedavi hastayı çok sarsabilir, ama çoğu zaman başarıyla sonuçlanır. Bazı olaylarda hastalık bir süre sonra yeniden ortaya çıkar; bu durumda tedavinin yinelenmesi gerekir.

Kemik iliği nakliyle tam olarak iyileşen hastaların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bu tedavi yöntemi genellikle akut ve ölümcül lösemi türlerine yakalanmış olan ya da ilaçla iyileşmeyen çocuklara uygulanır.Kemik iliği nakli, ilkesel olarak kan nakline benzeyen bir cerrahi yöntemidir. Önce hastanın kemik iliğindeki kanserli hücreler parçalanarak yok edilir. Sonra, genellikle hastanın yakın bir akrabasından alınan sağlıklı kemik iliği vücuda şırınga edilir. Bu yeni ilik, kemiklerin ortasındaki boşluklara yerleşir ve eğer bir doku uyuşmazlığı olmazsa sağlıklı akyuvarlar üretmeye başlar.

Bütün doku ve organ nakillerinde olduğu gibi, kemik iliği naklinde de lösemili hasta ile vericinin kemik iliği hücrelerinin mutlaka uyuşması gerekir. Yoksa, lösemili hastanın bağışıklık sistemi bu yeni hücreleri yabancı madde olarak kabul edeceği için "reddeder"; yani tıpkı mikroplara ve vücuda giren öbür yabancı maddelere yaptığı gibi ilik hücrelerini de parçalayıp öldürür. Daha da kötüsü, vericiden alınan yeni hücreler hastanın kendi hücrelerine saldırabilir. Bu sorun özellikle yaşlı hastalarda çok sık görüldüğünden, 50 yaşın üstündeki lösemi hastalarına çok ender olarak kemik iliği nakledilir. Günümüzde, her üç hastadan yalnızca birine kemik iliği nakli için uygun bir verici bulunabilmektedir.

Lösemililerin bağışıklık sisteminin, kendi ilik hücreleriyle tam özdeş olmayan yeni hücrelere karşı şiddetli bir tepki vermesini engellemek üzere araştırmalar sürdürülüyor. Bilim adamları, vericilerin kemik iliğindeki bazı özel hücreleri ayırarak bu bağışıklık tepkilerinin önlenebileceğine inanıyorlar. Ama bu tür araştırmalar kuşkusuz çok uzun zaman alır. Fakat, kemik iliği nakli günümüzde birçok lösemi hastasına iyileşme umudu vermiştir.

Kaynak: Temel Britannica
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
21 Mart 2017       Mesaj #8
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Lösemi

, KAN KANSERİ olarak da bilinir, kan yapıcı dokuları etkileyen ve kandaki akyuvarların aşırı derecede artmasına neden olan kötü huylu hastalık.

Hastalığın gidişine ve etkilenen akyuvarların türüne (genellikle granülosit ya da lenfosit) göre sınıflandırılır. Kesin nedeni bilinmemekle birlikte, Hiroşima’ya atom bombası atıldıktan sonra Japonya’da çok sayıda lösemi vakası görülmesi, radyoaktif ışınımın etkili olduğunu düşündürür. Hastalığın kalıtımla da ilgisi olduğu sanılmaktadır. Virüslerin bazı hayvanlarda lösemiye yol açtığı bilinirse de, insanda lösemi etkeni olduğu kanıtlanmış bir virüs yoktur.

vessel1
Akut lösemilerin ilk belirtileri kansızlık, ateş, kanama ve lenf düğümlerinde şişmedir. Çocuklarda en sık görülen akut lenfositik lösemi günümüze değin, vakaların yüzde 90’ının ilk altı ayda ölmesiyle sonuçlanıyordu. Ama artık çeşitli ilaçların yardımıyla hastalık denetim altında tutulabilmektedir. Hastaların çoğunda tam iyileşme sağlanarak, kandaki kötü huylu «hücrelerin hemen tümü yok edilebilir; vakaların yarıdan çoğunda hastalık beş yıl boyunca yeniden ortaya çıkmaz.
Buna karşın öbür lösemi türlerinde tedavi genellikle olumlu sonuç vermez. Erişkinlerde daha sık görülen akut granülositik lösemide hastaların yarısında geçici, kısa süreli iyileşme görülür.

Kronik lösemiye erişkinlerde daha sık rastlanır. Hastalığın başlayışı yavaştır, uzun sürer. En sık 40 yaşlarındaki erişkinlerde görülen kronik miyeloblastik lösemide kilo kaybı, hafif ateş ve halsizlik gibi belirtilerin ortaya çıkmasından önce belirtisiz geçen uzun bir dönem olabilir. Kemoterapi bu belirtileri bir ölçüde ortadan kaldırabilirse de yaşam süresini uzatıp uzatmadığı tartışmalıdır.

Kronik lenfositik lösemi öncelikle yaşlılarda görülür ve kimi zaman yıllarca belirti vermez. Bu yüzden tedaviye ancak kansızlık fark edildikten sonra başlanır. Yaşamda kalma olasılığı miyeloblastik lösemiden daha fazladır; hastaların üçte biri tanı konduktan sonra 10 yıl kadar yaşar. Kronik lenfositik lösemi ender olarak kendi başına ölüme neden olursa da hastanın ölümcül bir enfeksiyona yakalanma ya da kanama eğilimini artırır.

Kaynak: Ana Britannica
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
21 Mart 2017       Mesaj #9
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Lösemi Nedir?




Benzer Konular

17 Mart 2017 / _Yağmur_ Tıp Bilimleri
1 Kasım 2010 / Misafir Tıp Bilimleri
9 Mayıs 2016 / Misafir Tıp Bilimleri
12 Mayıs 2016 / Misafir Tıp Bilimleri
21 Haziran 2016 / Misafir Tıp Bilimleri