Arama

Türkiye'deki Antik Kentler - Liste

Güncelleme: 27 Kasım 2006 Gösterim: 43.374 Cevap: 1
iwosky - avatarı
iwosky
Ziyaretçi
27 Kasım 2006       Mesaj #2
iwosky - avatarı
Ziyaretçi
ANADOLU'DA ANTİK KENTLER VE YERLEŞMELER

Sponsorlu Bağlantılar

BERGAMA

BERGAMA TARİHİ
Buluntular, Bergama ve yöresinde Prehistorik Çağ’dan bu yana yerleşildiğini kanıtlar. M.Ö. 6. yy.da ise Bergama Mysia Eyaleti’ne yerel olarak bağlıdır. Bu dönemde Lidya Devleti Bergama’da etkinliğini siyasal ve ekonomik yönden benimsetmiştir. Hitit devletinin üstünlüğü de bölgede Lidya kanalıyla gerçekleştirilmiştir. Hitit konfederasyonu ile doğu-batı köprüsü atılırken, bölge diğer bölgelere göre erken gelişimini oluşturmuştur. Persler kurucuları Kiros ile Anadolu’yu ele geçirdiklerinde Bergama kalesi Grek tiranlarının sığınak ve dinlenme yeri olmuştur. Daha sonraları Perslerin yumuşak yönetimleriyle ekonomik olanaklarını arttırıp bölgenin geleceğini hızla hazırladıkları görülüyor. M.Ö. 334 yılında ise Makedonya Kralı Büyük İskender Çanakkale Boğazı yoluyla Anadolu’ya geçti. Granikos denilen Biga Çayı bölgesinde Pers kralı III. Darius’u ilk büyük yenilgiye uğrattı. Bu başarısını M.Ö. 333 İssos ve M.Ö. 331 de Gavgamela (Arbil) savaşlarıyla sürdürecektir. Böylece Persler İskender karşısında üç büyük yenilgiden sonra yok olacaktır. Bundan sonra Bergama’da Pers satraplığının yönetiminden çıkıp İskender’in egemenliğine girer.
İskender Bergama’yı Pers komutanı Rodoslu Memnon’un eşi dul Barsine’ye verdi. Bu dönemde Akropol’de bir şehir vardı. Bu kentte yaşayan halkın buraya Ege yoluyla gelmiş oldukları ortaya çıkmıştır. M.Ö. 323’te ise, İskender ölünce büyük bir karışıklık dönemi başladı. Roma toprakları İskender’in generalleri arasında bölüşüldü. Uzun süren karışıklıklardan sonra Bergama Lysimakhos’un egemenliği altına girdi. İpsos savaşından sonra Bergama’yı düşüren Lysimakhos, Küçük Asya’da kaldığı sürede biriktirdiği servetini kentin yüksek kalesine saklamıştı. O sırada kentin yöneticisi bir kaza sonucu hadım kaldığı söylenen Philhetairos adında bir Paphlagonialıydı. Philhetairos , Lysimakhos’un servetini , O M.Ö. 280 yılında yenilip ölene değin saklamıştı. Daha sonra bunca servet kendisine kalınca, artık Seleukoslara bağımlı kalmasının gerekmediğini farketti ve servetinin bir bölümünü küçük krallığının savunma ekonomisini geliştirmeye ayırdı. M.Ö. 263 yılında öldüğünde varlığını yeğeni Eumenes’e bıraktı. O da bu serveti kat kat artırarak Attalos adındaki oğluna bıraktı. Bergama da Ege’de kıyısı olan bütün Seleukos devletleri gibi, artık haraç almaya başlayan Galatlarla savaşa tutuşmuştu. Bu durumu hiçbir şekilde kabullenemeyen Attalos, harekete geçip bir dizi askari manevrayla onları yenmeyi ve oturdukları toprakların sınırları içinde tutmayı başardı. Bundan sonra gözünü Seleukoslara çevirdi ve o sıralar aralarında sürmekte olan iç savaştan yararlanarak her birinin ordusunu ayrı ayrı yendi. Küçük Asya’nın batısını ele geçirinceye değin onları güneye sürdü. Roma, Küçük Asya’da ilk kez etkili olmaya başladığında, Attaloslar hala Bergama’da hüküm sürüyorlardı. Büyük Antiokhos’un orduları Menderes’e vardığında II. Eumenes’in yardım için başvurduğu yer Roma oldu. M.S. 190’da Roma’nın Küçük Asya’yı tam olarak istila etmesi birazda bu başvurunun bir sonucudur. Bu istila, Spylos Magnesiası savaşında Antiokhos’un kesin yenilgisi ve Eumenes’ten aldığı bütün toprakları yitirmesiyle sonoçlandı. Böylece Bergama Roma’nın sığıntısı oldu. Bergama’nın etkisi bu yolla kazanılan askeri destekle giderek Kappadokia ve Armenia krallıklarına geğin ulaştı.
Bergama kentinin kendiside bu sırada varsıllığını ve önemini artırdı; son olarak İskenderiye ile boy ölçüşecek kadar büyüyüp o çağda Küçük Asya’nın en büyük tecim merkezi oldu. Yurttaşlarının kültürü, süs eşyasında becerikli ustaları ve altın kaytanlı ipek kumaşları ile sesini duyurdu. Bir başka alandaki buluşları, bugün ‘parşömen’ (pergamena) sözcüğüyle belleklerde yer etti.
Attaloslar birbiri peşi sıra kral oldular. M.Ö. 133’te III. Attalos öldüğünde çocuksuzdu ve döneminin en çok tartışılan belgelerinden biri sayılan vasiyetinde, Bergama devletini Roma’ya bıraktı.
Bu davranışı açıklamak için birçok neden ortaya sürülmüştür. Bunların içinde belki de en akla yakını, Roma emperyalizminin kazanmakta olduğu güç karşısında dayanamayacağını anlayıp teslim olmasıdır. Asıl nedeni ne olursa olsun, vasiyeti Senato’da yapılan bilmece dolu bir tartışmadan sonra Roma’da kabul edildi. Bergama’da ise haberin, özellikle köylüler ile köleler arasında yarattığı coşku daha az oldu. En nihayet Romalılar kondukları mirasın denetimini tam olarak ele geçirmek için veliaht Stratonikos’un başlattığı silahlı ayaklanmayı bastırmak gerektiğini anlamışlardı. M.Ö. 130’da eski Attalosların tüm mal varlığı, toprakları yeni kurulan Asya Eyaleti’yle birleştirildi.
Roma İmp. Çağ’ında şiddetli nüfus artışıyla beraber, şehir ovaya yayıldı. Özellikle İmp. Hadrian zamanında büyük bir yükseliş yaşadı. Asklepios kutsal alanıda bu dönemde inşa edildi.3. yy.da Roma egemenliği gerilemeye başladı. 8.yy.da Arap akınlarına karşı Bizans tahkimatı oldu. 12-14. yy.’larda Bizans yerleşmesi yeniden güçlendi. 14. yy.dan itibaren ovada Türk şehri gelişmeye başladı.
YUKARI AGORA
1883-84 yıllarında ortaya çıkarılan bu agora, Zeus Sunağı taraçasından 14 m aşağıda ve güneye uzanmış durumdadır. Akropolün en eski yapılarındandır. Kuzey temellerindeki kalıntılar burada daha eski bir yapının olduğunu gösterir. Agora, dağ sırtının küçük düzlüğünden yararlanılarak kayaları parçalayarak açılan bu alanda 83,7x43.5m ölçüsündedir. Anayol bu alanı ikiye bölmüştür. Kuzeyden güneye 90m uzunluğunda ve bunun yarısı kadar genişlikte olan doğu tarafın agoranın ilk kurulduğu bölge olduğu daha sonra tiyatro ile ilişkisini kolaylaştırmak için genişletildiği sanılmaktadır.
Agoranın üç tarafı porticuslarla çevrilmiştir. Bunlardan kuzey kenarında az, doğu ve güney kenarında daha fazla izler bulunmuştur. Porticusların alana bakan bölümlerinde bir kat, dışa bakan bölümde ise arazinin eğimine göre üç kata kadar çıktığı anlaşılmaktadır. Dorik biçimli 3,83m boyundaki porticus sütunlarının üst bölümünden üçte ikisi derin yivli, alt tarafı ise düz işlenmiştir.
Agora alanında yüksekliği 0,48, genişliği 0,405 ve derinliği 0,385m olan çelenklerle süslü bir yazıtı olan bir sunak altlığı bulunmuştur. Agorada tunçtan bir Hermes Agoreus (Agorada duran) heykeli bulunuyordu.
Agoranın batı bölümünde, önündeki sunakları ile küçük bir Agora tapınağı bulunur. Dor ve İon düzeni karışımında, anteli prostylos tapınak şeklindedir. Bina iki basamak üzerine kurulmuş olup genişliği 7.66m ve uzunluğu 12.30m'dir. Bu tapınağın, bir heykel kaidesindeki yazıttan Dionysos için yapıldığı anlaşılmaktadır. Batı galerinin kuzey köşesindeki, tapınağa benzeyen daha eski yapının anlamı açıklanamamıştır. Kuzeyde, yolun Agoradan çıktığı yerde, sağ tarafta galerinin ucuna eklenmiş niş şeklinde bir kült yapısı vardır. Burada Bergama Sunağı'nı bulan ve kazısını yapan Karl Humann'ın (1839-1896) granit bir blok altında mezarı yer almaktadır.
40-60cm ölçüsünde sert taşlardan döşemesi olan agora Ortaçağdaki yıkımına kadar köklü bir onarım görmeden ilk yapısını korumuş, VIII. yy.da porticusların temellerine kadar sökülerek Bizans surlarının yapımında kullanılmıştır.

BÜYÜK SUNAK (ZEUS SUNAĞI)

Antik Çağ yazarlarına göre Efes, Smyrna gibi M.Ö. 3000 yıllarında kurulmuştur. Ancak Smyrna kurulduğunda, Efes o dönemin önemli liman kentleri arasındadır. Dor istilası üzerine Ege kıyılarına yerleşen İonlar Efes’e yerleşmişler, daha sonra Lidya egemenliği döneminde şehirlerini geliştirmişlerdir. İon, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı uygarlıklarının izleri bugün halen görülebilmektedir. Efesliler Roma dönemindeki depremle yerle bir olan şehirlerini Tiberius zamanında yeniden imar etmişlerdir. Ancak bu defa Hellenistik bir yapı stili yerine tüm Efes, Roma karekteri yapılarla dolmuştur. Siyasi ve ticari önemi giderek artan Efes’e Meryemana’nın da gelmesi ve St. Jean’ın burada yaşaması Efes’i aynı zamanda önemli dini bir merkez durumuna getirmiştir. Daha sonraları Sart ile Susayı bağlayan deniz yolu üzerindeki işlek limanların zamanla dolması üzerine, artık yaşanmaz hale dönüşen şehri Bizans İmparatorluğu Justinyen’in (527-565) Ayasuluk Tepesinde yaptırdığı St. Jean bazilikası etrafına yerleşmek suretiyle terk etmişlerdir. 1090 yılında şehir Türklerin eline geçmiştir. Böylece şehir tarih boyunca farklı istilalar yada depremler nedeniyle tam beş kez yeniden kurulmuştur. Bugün kalıntılarını gördüğümüz kent Efes III. Kuruluşudur. Günümüzde ise Efes, Selçuk ilçemiz sınırları içerisindedir. Yukarıda söz ettiğimiz gibi hemen tüm uygarlık kalıntılarının bulunduğu Efes ve Selçuk günümüzde ülkemizin tarihi ve arkeolojik eserler bakımından en zengin merkezidir. Özellikle Efes Harabeleri ve Efes Müzesi sahip oldukları eserler bakımından yoğun bir turist ziyaretine maruz kalmaktadır.
Bergama'nın Attalos I zamanında Galatlara karşı kazandığı büyük zafer üzerine Eumenes II zamanında (M.Ö. 197- 159) Akropol'de Zeus (Athena ya da tüm tanrılar) adına bir sunak yapıldı. Sunak hakkında ilk bilgi verenlerden biri Romalı yazar L. Ampelius'tur. Dünya Harikaları adlı yapıtında "Bergama'da mermerden kırkayak yüksekliğinde, görkemli kabartmalarla süslü büyük bir sunak vardır. Tanrılarla Gigantların savaşını göstermektedir." demektedir.
Bu kabartmalardan birkaçının bulunması ile 1877'de Akropol'de kazılar başlamış ve sunak ortaya çıkarılmıştır. Ele geçen parçaları ile Berlin Müzesi'nde tekrar yapılandırılan sunak boyutları nedeniyle bugün Berlin'de ziyaretçileri ağırlayan Pergamon Müzesi'nin yapımını (1910-1930) zorunlu kılmıştır.
Akropol'ün birinci surları dışında Athena Tapınağı'ndan 24m aşağıda bulunan 5623 metrekarelik düzlemin ortasında inşa edilmiş olan sunak, yukarı agoranın biraz üstünde bulunmaktadır. Sunak binası, kuzeyden güneye 37,70m, batıdan doğuya 36,60m'lik bir dikdörtgendir. Sunağın genişliği 34,20 ve derinliği 36,44m olup beş basamaklı bir altlık üzerinde 40 ayak (12m) yüksekliği vardır. Selinos vadisine bakan cephesinde 20m genişliğinde 28 basamaklı merdiveni bulunur. Kuzey, güney ve doğu yüzlerini kuşatan ve Tanrılarla Gigantların savaşını anlatan kabartmaları (Gigantomachia) içeren yüksek kabartmaların uzunluğu 120m dir. Bunların yüksekliği 2,30m, kalınlığı 0.50m olup genişliği 0,60 - 1,10m arasında değişmektedir. Sunak meydanının girişi doğuda ancak sunak avlusuna çıkan merdivenler batıda olduğundan sunağa gelenler merdivenli cepheye varabilmek için yapının iki yanından birini dolaşmak zorundadır. Doğudan gelindiğinde ilk olarak Zeus ve Athena kabartma grubu görülür. Frizin bu yanında güneş doğuşuyla ilgili ışık tanrıları Apollon, Artemis ve Leto tasvir edilmiştir. Karanlık kuzeyde ise yıldız tanrı Orion, kader tanrıçaları (Moira'lar) ve gece tanrıçası gibi tasvirler vardır. Güneyde başka tasvirler arasında şafak kızıllığı, güneş tanrısı Helios, batıda denizle ilgili tanrılar ailesi Okeanos, Amphitrite, Nereus ve Triton vardır. Homeros'a göre Gigantlar vahşilikleri yüzünden yok olmuş bir halk kitlesidir. Hesiodos ise "Onlar göğün ve toprağın çocuklarıdır. Parlak silahlı ve ellerinde uzun mızrakları olan savaşçılardır" der. Olympos tanrıları, Titanları sürgün ettikleri zaman, anaları toprak tanrıçası Gaia, Titanların öcünü almak için eşsiz büyüklük ve güçte olan Gigantları doğurmuştur. Gigantlar tümüyle insan kılığında gösterildiği gibi, bacakları oyluklarına kadar yılan kuyruklu da oluyordu. Böylece toprağın çocukları analarının kucağından çıkarak insan biçiminde ayağa dikiliyorlardı. Gigantlara yılan ayakları savaşta yardım ettiği gibi tanrılara da hayvanlar yardım ediyordu. Zeus'un kartalı Gigantların yılanlarına karşı savaşıyor, azgın köpekler ve Hekate'nin bir aslanı da Rea'nın yanında bulunuyordu. Yüksek kabartmalarda birbirine giren figür bolluğu vardır. Bunlar yan yana veya arka arkaya değil, birbirini kısmen örten ve kesen bir durumda düzenlenmiştir. Böylece, göğüs göğüse yapılan bir ölüm kalım savaşı, sanatçılar tarafından büyük bir ustalıkla, olağan bir karmaşadan uzak tutulmuştur. Bu kabartmalardaki tema, direkt olarak tarihsel olayların (Galatlara karşı kazanılan zafer) konu edilmesi yerine bu olayların vurguladığı düşünceye önem veren Hellen görüşüne uygun görülmektedir. Kral Eumenes II de Hellenliğin ruhsuz, duygusuz barbar bir dünya üzerindeki zaferinin sanatsal betimleme ve anlatımını önemsemiştir.
Sunağın iç yüzünde de dış yüzde olduğu gibi sütunlu galeriler planlanmış ancak tamamlanmamıştır. Duvarın iç yüzünü, Bergama krallık soyunun atası olarak kutsanan Herakles'in oğlu Telephos destanından sahneler süsler.
Antik dünyada önemli veya halka hükmeden ailelerin soylarını bir tanrı ya da büyük kahramanlara dayandırmaları yaygındı. Telephos da Attalos hanedanının hem Grek tarihinin en büyük kahramanı Zeus'un oğlu Herakles, hem de Arkadia'daki soylu ve saygıdeğer bir Grek ailesi ile bağlantılarını sağlıyordu. Telephos'un yaşamından bölümlere antik şiirlerde ve Aeschylus, Sophokles, ve Euripides' in klasik dramalarında rastlanmaktadır. Telephos frizinde diğer eserlerdeki gibi bütün olay aynı zaman ve mekanda geçmemektedir. Bu anlamda bu friz heykelcilikte yeni bir anlatım şeklinin oluşmasında öncülük etmiştir.
Efsane Arkadia'da başlar. Apollo kahinleri Arkadia Kralı Aleos'a oğullarının kızı Auge'nin soyundan gelen biri tarafından öldürüleceği hakkında uyarırlar. Kral bunu engellemek için kızını Athena baş rahibesi yapar. Kralın huzuruna gelen Herakles bir meşe koruluğunda Auge'ye rastlar. Kral Aleos Auge'nin Herakles'ten olan bebeğini Parthenion dağlarına bırakır, kızı Auge'yi de bir kayığa bindirip denize bırakır. Auge Mysia kıyılarına sürüklenir. Burada Kral Teuthras Auge'yi karşılar ve evlat edinir. Auge Bergama'da tanrıçası olan Athena kültünü kurar. Bu sırada Herakles oğlu Telephos'u onu sütüyle besleyen bir aslan ile birlikte bulur. Dağ perileri de çocuğa bakmaktadır.
Çocukluğu hakkında diğer olaylar saklanamamıştır. Gençliğinde Telephos bir kahin tarafından annesini aramak üzere Mysia'ya gönderilir. Telephos Kral Teuthras tarafından karşılanır ve tanıyamadığı annesi, Auge, ona Mysia için savaşması için silahlar getirir. Kral Teuthras Telephos ile Auge'yi evlendirir, ancak ilk gece yataklarındaki bir yılan anne ile oğulun birbirlerini tanımasını sağlar. Telephos daha sonra Mysia kralı olur ve Truva için yola çıkan ancak yanlışlıkla Mysia kıyılarına çıkan Grekler ile büyük bir savaşa girer. Karısı Hiera da Mysia kadınlarının başında savaşa girer. Antik kaynaklara göre Hiera o kadar güzeldir ki, savaşta öldüğünde düşman geri çekilmiş ve gömülmesi için ateşkes ilan edilmişti. Mysialılar Grekleri püskürtür, ancak Telephos Achilles tarafından Telephos'un hediyeler sunmadığı Dionysos'un bir sarmaşığa takılmasını sağlamasıyla yaralanır. Yarası iyileşmeyince, bir kahine danışır ve ona "Yarayı açan iyileştirecektir" denir. Bunun üzerine Telephos bir gemi ile Argos'a (Yunanistan) gider ve Kral Agamemnon huzurunda kimliğini saklar. Bir şölen sırasında yarasını gösterip kimliğini açıklar. İçlerine kadar sızmış olan düşmanlarına karşı Greklerin öfkesi Telephos'u korkutur ve o da Agamemnon'un oğlu Orestes'i rehin alır. Telephos Achilles'in mızrağının tozu ile iyileştirilir. Sunaktaki diğer paneller Bergama'nın önemli kültleri ile ilgili sahneleri gösterir. Dionysos'un onurlandırılması ve oturmuş tanrıça için yapılan sunak gösterilmiştir. Son panel ise ölen kahramanın cenazesinden bir sahne olabilir.

HEROON
Özellikle Attalos I ve Eumenes II gibi önemli krallara gösterilen saygı ve onların tanrılara yaklaştığı inancı ile yapılan krallar kültünün kutsal yapısı üst esas kalenin kapısı önünde sütunlu bir avlu etrafında büyük bir yapı halinde inşa edilmiştir. Asıl kült odası kültle ilgili yemek törenlerinde toplantı odası olabileceği düşünülen geniş bir galerinin arkasındadır. Son şeklini Roma İmparatorluk Çağı'nda alan kare şeklindeki kült odasının arka duvarına bir podyum yerleştirilmiştir. Sütunlarla bezeli kule şeklindeki üst yapısı üst kat görünümündedir. İçinde mezar bulunamayan Heroon'un batıdaki yoldan iki girişi vardır ve iç avluya uzun koridorlardan ulaşılır. Çevredeki evler gibi Heroon'un da kendine özel sarnıcı vardır. Heroon'un altında krallar kültüne hizmet ettiği düşünülen daha basit Hellenistik bir yapı bulunmuştur.

KRAL SARAYLARI
Hellenistik Çağ Bergama krallarının oturdukları saraylar ve bunlara bağlı yapılar kalenin doğu duvarı boyunca sıralanmıştır. Üst yapısı gösterişli olmayan sarayların planları peristyl'li ev tipindedir (Odalar sütunlu bir avlu çevresindedir.). Yazılı bir belge ele geçmemiş, genel buluntulara göre bu yapılar kral adları ile ilişkilendirilmiştir. En kuzeydeki ********n kurucusu olan Philetairos'un(M.Ö.281-263) yapı grubu daha sonra kalede görevli askerler için kışla olarak değiştirilmiştir. Diğer yapı grupları kuzeyden güneye doğru Attalos I (241-197), Eumenes II (197-159) ve Attalos II (159-138) adlı krallara ait olarak tanımlanır. Bunlardan en güneydeki en büyük sarayın yapımında Zeus Sunağı'nın taşları yapıtaşları olarak yeniden kullanılmıştır. (M.Ö.160) Bu sarayın kuzeydoğu köşesinde mozaik döşemeli bir sunak bölümü vardır. Kuzeybatıdaki odada sanatçı Hephaistion'un imzasını taşıyan değerli bir mozaik daha bulunmuştur.
Saraylara ait iki sarnıçtan en büyük yapıya ait olanı kale yolu üzerinde görülür. Bu sarayın gösterişli bir girişi vardır. Kale kapısının arkasındaki meydandan açık bir merdiven ile buraya gelinir. Aynı meydandan, Athena Kutsal Alanı'nın girişinin karşısında, kalenin güneydoğu köşesindeki yapı grubuna geçilebilirdi.

ARSENAL
M.Ö. III ve II. yüzyıllarda, özellikle korunmuş, Bergama Kalesi'nin en dıştaki alanda kuzey güney doğrultusunda uzanan beş magazin yapısı kurulmuştur. Burada bulunan ve bugün aşağı agorada korunan 13 farklı çapta 900 gülle mancınık biçiminde sapanlar ile atılırdı. Eski çağda da gülleler magazinler dışında depolanır, magazinlerde özellikle çabuk bozulan erzak ve tahıl saklanırdı. Üzerindeki ağırlığı taşıyabilmek için ızgara biçiminde birbirine yakın duvarlar halinde inşa edilen temellerde etkin havalandırma için yarıklar bulunuyordu. Çatıları kiremitle örtülü büyük ahşap galerilerden oluşan asıl magazinlerde yiyecek dışında kalede kalan savaş araçları da saklanırdı. Daha sonra Roma Legionlarında görülen bu büyük yapılar antik çağda görülen en eski silah ve erzak depolarındandır.
Arsenalin güneydoğusundaki kral birliklerinin büyük kışlasının 32 taş sırasına kadar ayakta kalabilmiş kuzeydoğu duvarı Hellenistik Çağ tahkimatının en iyi durumda kalmış parçasıdır.

SU YOLLARI
II.yy Roma İmparatorluk çağı'na ait olduğu düşünülen su yolları Arsenal alanının kuzey ucundan görülebilir. M.Ö. II. yy.da yapılan krallık zamanı su yolları 50-75cm uzunluğundaki 240 bin kadar toprak künkten oluşur. Kuzeyde Madra Dağı'ndan yaklaşık 45km aşarak üç yol halinde gelen suyolları Bergama'daki kale tepesinin karşısındaki bir tepe üzerindeki su haznesine uzanır. Buradan da toprak altına döşenmiş büyük taşlardaki deliklerden geçirilen yüksek basınçlı suyolu kurşun borularla üç vadi ve iki alçak tepeyi aşarak kuzey taraflarından Bergama Kalesi'ne ulaşır. Sarayın sarnıçlarına, evlere ve şehrin çeşmelerine merkezi bir su deposundan toprak künkler aracılığı ile su verildiği düşünülmektedir. Bergama'nın Roma Çağı'nda artan nüfusunun ve büyük yeni hamam kuruluşlarının su gereksinimi Kozak Dağları ve Soma'dan (yaklaşık 80km uzaklıkta ) gelen su yolları ve kısmen su kemerleri ile karşılanıyordu.

TRAİAN TAPINAĞI
1883-85 yıllarında yapılan kazılarda akropolde mermer yığını halinde bulunan yapının bir deprem yüzünden yıkılmış olduğu düşünülmektedir. Athena tapınağından 9m yüksekte olan bina, bağımsız olarak Akropolün en yüksek yerinde ve uzaklardan görülebilecek bir düzlem üzerine inşa edilmiştir. Bu 84x58m boyutlarındaki düzlemin Athena kutsal alanı ile ilişkisi olduğu ve doğu yönündeki kapı merdivenden de kütüphaneye geçildiği anlaşılmaktadır. Bölge çok eğimli bir arazide bulunduğundan büyük bir binayı oturmak için zemin kat olarak son derece ustaca ve oldukça sağlam yan yana beş kemer oluşturulmuştur.
Merdivenle iki metre yükseltilen binanın uzunluğu 27, genişliği 20m dir. Güneye bakan tapınağın cephesinde 6, yanlarında 9 sütun bulunuyordu. Çapı 1,10m olan sütunların yüksekliği 9,80m dir. Sütunların büyük Korinth başlıkları, altlıklarında olduğu gibi usta bir sanat anlayışıyla işlenmiş zengin süsleri taşımaktadır. Arşitravlar üzerinde altın kaplamalı tunç yazılar bulunuyordu. Friz, konsollar arasında kanatlı yılanlı ve bukleleri serbest işlenmiş Medusa başları ile süslenmişti. Ortada ve tepede bulunan akroterler, bir küre içinde bulunan zafer tanrıçası (Nike) ile yaprak ve filizlerden yapılmış taçlardan oluşmuştur.
Binanın geniş alanı, üç taraftan sütunlarla çevrilmiştir. Sütunlar arasında alana bakan korkuluklar bulunuyordu. Alanın kuzey bölümünde biri köşeli, diğeri yuvarlak iki bank bulunmuştur. Bu bankların bilginlerin toplanması ve sanat yapıtlarının sergilenmesi için yapıldığı ileri sürülmektedir. Bunlardan yuvarlak olanı Berlin'deki Pergamon Müzesi için alınmıştır. Bankların yanında bulunan bir yazıttaki "Kral Attalos'un oğlu Attalos" dizesinden burasının kralın oğlu Prens Attalos tarafından yaptırılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Tapınak binasında bulunan eserler binanın Hadrianus zamanında Zeus Philius ve Traianus için kurulmuş olduğunu göstermiştir. Bir yazıta göre Bergama kenti Jupiter Amicalis (Zeus Philios) ve Traianus onuruna büyük piyesler oynatma yetkisine sahipti. Tapınak kazısında Traianus için iki, karısı Plotina için bir, Hadrianus için üç, Antoninus Pius için iki, Caracalla için bir yazıt bulunmuştur. Traianus ve Hadrianus'a ait birer büyük heykel başı da çıkmıştır. Tapınaktaki Hadrianus heykeli de önemli bir sanat eseri kabul edilmekte ve Traianus'un bu güçte idealize edilmiş başka bir portresinin bulunmadığı kabul edilmektedir.

ATHENA KUTSAL ALANI
Akropolde yapılan kazılarda (1880-1881) ortaya çıkarılan Athena kutsal alanı, Zeus Sunağının 24 m üstündeki taraçada kurulmuştur.324 yükseltili olan bu taraça birinci sur çevresinin içindedir. Burada Bergama'nın mitolojik döneminden beri kültü kabul edilen Athena Polias için kurulan en eski baş tapınak bulunuyordu. Athena, sanat ve bilim koruyucusu olduğu gibi, kentin de kollayıcısı ve zafer müjdeleyicisi idi.
Bizans döneminde (VI. yüzyılda) bu alanda inşa edilen kilise yüzünden tapınak, temellerine kadar sökülmüş olarak ortaya çıkarıldığı halde, Dr. R. Bohn inançlı bir çalışma ile burasının rekonstrüksiyonunu yapmayı başarmıştır. Tapınağın kuzeyini kaplayan, doğuya doğru devam eden bir kilisenin mermer döşemesi kazıda bulunmuştur. Kilisenin çevresindeki büyük kısmı kayalara oyulan mezarlar, eskizleri silmiştir. Tapınağın malzemesi ile yapılmış olan Bizans kilisesinin duvarları yıkılınca içinden birçok antik kalıntı çıkarılmıştır. Bunlardan yazıtlı bir sütun parçasında ,"Bunu Artemo'nun oğlu senin için dikti. Ey Triton'dan doğan tanrıça" cümlesine göre kalenin en eski kutsal bölgesi olan buranın Athena Poliyas'a atanmış olduğu anlaşılmıştır.
Tapınağa kentten ve uzaklardan egemen bir görüş sağlamak için cephesi, klasik dönem Hellen tapınaklarında olduğu gibi doğuya değil güneye bakıyordu. Yüksekliği 0.24 m iki basamakla çıkılan tapınağın genişliği 13 m,uzunluğu 22.50 m dir. Cephesinde 6, yanlarında 10 sütun bulunuyordu. Çapı 0.75-0.6 m arasında olan beş parçalı sütunların yükseklikleri 5.25 m dir. Sütunlar üzerinde yükseklikleri 0.295 m başlık, 0,48 m arşitrav , 0,208 m olan gayzon bulunuyordu. Yapılan incelemeler, bu tapınağın peripteral yani çevresi sütunlu olduğunu ve ortasındaki bir bölme ile ikiye ayrıldığını belli etmiştir. Aynı zamanda tapınağın bir sunağı olduğunu da güneyindeki izler göstermiştir. Hellenistik dönemin dorik mimari biçimine uygun trahit taşından yapılan tapınağın ölçü düzeninin Philetairos ayağına (0,35 m) göre olması da dikkat çekicidir. Örneğin üst basamaktaki cephe uzunluğu 12,25 m 35 ayağa, sütun yükseklikleri ise 5,25 m 15 ayağa uymaktadır.
Tapınağın bulunduğu alanın kutsal yöreyi oluşturan uzunluğu güneyde 90 kuzeyde ise 74 m dir. Genişliği de 70 m yi bulmaktadır. Alanın doğal durumu kuzeydoğudan güneye doğru eğimli bir kayalıktan oluşur. Kayaların yontulması ve alçak yerlerin doldurulması ile düzlük elde edilmiştir.
Alanın güneydoğu köşesindeki kale kapısı yakınından kapı girişinde geniş mermerle kaldırımlanmış bir ön avluya giriliyordu. Buradan doğruca kral saraylarına ve soldan Athena Tapınağına gidiliyordu. Tapınağa giden girişte gösterişli bir propyelaia bulunuyordu. Kapının önünde ortada bir çift sütunla iki antre ve en önde dört ion sütunlu tapınağa benzer bir cephe vardı. Bu cephe öküz başları arasında bulunan çelenk,kartal ve baykuşlarla zengin bir biçimde süslenmişti. Bu kapıdan,güneyden kuzeye uzanan doğuda iki katlı porticusa giriliyordu. Burasının uzunluğu 40, genişliği 5,47 m dir. Alt katta bulunan 17 oluksuz düz sütun dorik biçimindedir. Kuzeydeki porticusun uzunluğu ise 65 m dir. Alt katında bulunan 26 sütunun biçimi diğerinin aynıdır. Yalnız burasının genişliği ötekinin iki katıdır. Bu yüzden ikinci katın ahşap döşemesini tutmak için 13 sütun eklenmiştir. Porticusun ikinci katı ion düzenindedir. Kullanılan ion sütunları üzerinde dorik lento Bergamalı mimarların zekice buldukları bir yenilikti. Porticuslar II. Attalos tarafından inşa edilmiştir. Porticusların ikinci katının ion sütunlarının arasındaki korkulukların alana bakan yüzlerinde düşmandan alınan trophe'ler rölyef halinde gösterilmişti. 0.87m yüksekliğindeki bu kabartmalar, antik savaşlarda kullanılan silah ve eşyanın zengin örneklerini taşıyordu.
Tanrıçaya adanmış anıtlar alanı dolduruyordu. Büyük Athena heykelini Kral Attalos buraya diktirmişti. Epigonos tarafından yapılan ve Galatlara karşı kazanılan zaferin anası olan anıt, bir çok anıt arasında yükseliyordu. I. Attalos'un kardeşleri Eumenes, Attalos ve anneleri Apollonis ile Athena Polias rahiplerinin heykelleri ve adaklarının burada bulunduğu kaidelerinden anlaşılmaktadır.
Alanın ortasında çapı 3.13m olan yuvarlak bir altlık üzerine imparator Augustus için bronz bir anıt dikilmiştir. Yine burada 12 küçük bronz heykel taşıyan üç basamak vardı. Ondan sonra gelen imparatorlar için de anıtlar dikilmiştir. Hadrianus için de yuvarlak altlıklı bir anıt olduğu anlaşılmıştır.
Bunların dışında tapınak ve porticusların duvarları boyunca yazıtları bulunan birçok taş levha vardı. Bunlarda, diğer kentlerle yapılan antlaşmalar, kral ve imparatorların buyrukları kült hakkında kararlar gibi birçok belge bulunuyordu.
Alanın ortasında bulunan sarnıç kilise yapıldığında genişletilmiştir. 19102da onarılan sarnıcın içi 1930'da boşaltılmış ve sıvanmıştır.

BERGAMA KÜTÜPHANESİ
Bergama kütüphanesinin yeri 1880 yılında akropolde yapılan kazılarda Carl Humann ve Prof. Conze tarafından ortaya çıkarılmıştır. Böylece Attalos I tarafından yaptırılan ve M.Ö. 2.yüzyılın başlarında ünlenen kütüphanenin, Athena Tapınağının kuzey koridoru arkasındaki durumu anlaşılmış ve planları çizilmiştir. Koridorun alt karından geçilebilen batı kısmındaki 12x9m boyutlarında büyük odadan daha küçük odalar yapılmıştır. Bunlar arasında üç sütunlu küçük dar bir salon, onun arkasında da üç oda bulunmaktadır. Doğu tarafındaki orta büyüklükteki odaya koridorun ikinci katından geçilmektedir. Kapılar yerine perdelerle birbirinden ayrılmış dört salondan oluşan odada mermer pervazların kalıntıları bulunmuştur. Daha doğudaki en büyük oda 16x13m boyutlarındadır. Koridordan kütüphaneye açılan geçitlerin en büyüğünün burada olduğu kabul edilmektedir. Taştan altlıklı duvarlardaki bir sıra çivi deliklerine Conze'ye göre altlık üzerine konulan kitap dolaplarını saplamak için yapılan madenden yapılmış çengeller asılıydı. Kitaplar, güney ve batının nemli havasından korunmak için kuzey ve doğuya konulmuş ve kitap raflarıyla duvarlar arasında yarım metrelik bir boşluk bırakılmış olduğu anlaşılmıştır.
Kuzey duvarının ortasında bulunan büyük kaidenin üzerinde Bergama'nın ve krallığın koruyucusu olan Athena'nın büyük bir heykeli bulunuyordu. Parthenos'taki altın-fildişi heykelinin Hellenistik anlamda bir kopyası olan heykelin etrafında çok güzel bir kadın heykeli ile bir kadın başı da bulunmuştur. Kütüphanede ayrıca destan ozanı Homeros'un, Helen dünyasının en büyük kadın lirik ozanı Lesbos'lu Sapho'nun büstleri, parşomenci Krates ve İrodikos, Halikarnassos'lu tarihçi Herodotos, Miletos'lu lirik müzisyen Timotheos, daha ileride tarih yazarları Meleagros'un oğlu Balakros, Philotas'ın oğlu Apollonios gibi bilginlerin heykel ve büstleri bulunuyordu.
Bergama ve İskenderiye arasındaki rekabet yüzünden Mısır kralı papirüs dışsatımını yasaklayınca Bergama'da papirüs yerine geçebilecek herhangi bir maddeyi getirene büyük ödüller verileceği duyuruldu. Çok geçmeden, Sardes'li sanatçı Krates, krala keçi derisinden özel bir biçimde hazırlanmış bir örnek getirdi. İstenilen kullanışa elverişliliği görülen bu kağıtlara Bergama kağıdı (Pergaminae Chartae) adı verildi ve daha sonra bilim dünyasının yolunu ışıtacak olan parşömen adını aldı. Bergama Kütüphanesi edebiyat ve sanat hakkında parşömenlere yazılmış 200 bin tomar kitapla doldu. Bergama, İskenderiye karşısında bilim ve sanat bakımından erişmek istediği varlığı sağlamış oldu.
Bergama, M.Ö. 133'de Roma egemenliğine geçtiğinde Romalı bilginler Hellen kültürünü incelemek için aradıkları eşsiz eserleri Bergama kütüphanesinde buldular. Sezar'ın ölümünden sonra Roma'da başlayan iç savaş sırasında Bergama da ünlü kütüphanesini yitirdi. Antonius tarafından Tarsus'ta Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya armağan edilen Bergama Kütüphanesi, M.Ö. 47 yıllarında bir savaş sırasında yanan İskenderiye Kütüphanesinin boşluğunu dolduracaktı.


EFES (EPHESUS)

EFES HARABELERİ

Efes Harabelerine ilk girişte karşılaştığımız kalıntılar Vedius Gymnasion’a ait kalıntılardır.

VEDİUS GYMNASİON
M.S. II. yüzyılda Vedius Antonius adına zengin bir Efesli tarafından yaptırılmıştır. Doğudaki avlusu, ortada yer alan tören salonu, soyunma odası ve hamamları ile dönemin özelliklerini karakterize eden sportif ve kültürel eğitimin yapıldığı görkemli bir yapıdır.

STADYUM
Vedius Gymnasion’dan sonra harabelere doğru sol tarafta stadyum vardır. 230x40 m. olan stadyum, Panayır Dağının kuzey yamaçlarına kurulmuş ve sağ, cephesi doğal kayalara oturtulmuştur. Roma İmparatoru Neron döneminde (M.S. 54-68) yapıldığı ileri sürülen stadyumun doğu bölümünde gladyöter oyunları için bir bölme ve yine hayvanlar için bir kısım bulunmaktadır. Sportif tüm yarışların, oyunların, olimpiyat düzenlemelerinin araba yarışlarının yapıldığı stadyum döneminin sportif ve kültürel bütün ihtiyaçları karşılanmaktaydı.

AKROPOL
Stadyumun karşısında Akropol olarak kabul edilen tepede M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen bir yapı mevcuttur. Tepenin kuzey batısında ise M.Ö. 350 yıllarına ait bir tapınak bulunmaktadır.

BİZANS HAMAMLARI
Stadyumdan sonra Bizans hamamları ile karşılaşılır. Yine M.S. 6. yüzyıla ait birçok küp bulunması nedeniyle (Sarhoşlar Hamamı) olarak ta anılan, büyük bir sauna ve çeşitli banyo dairelerine sahiptir.

ÇİFTE KİLİSELERİ (KONSÜL KİLİSESİ)
Bizans hamamlarının karşısında yer alan Çifte Kiliselerin Hristiyanlık dünyası için son derece özel bir önemi vardır. 431-438 yıllarında konsüllerin toplandıkları kilise 265x29.5 m. boyutlarında bir yapıdır. M.S. 11. Yüzyılda Roma döneminde bir bazilikaya dönüşen yapı Meryemana’ya adanmış, burada yapıların 3. Konsül toplantısında Katolizmin doğması kararları alınmıştır. Kilise dünyada Hristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisi olması nedeniyle bugün bile büyük önem taşımaktadır. Bazilikanın M.S. 4. yüzyılda kiliseye dönüştürülmesi esnasında batı tarafına nefli bir yapı eklendiği ve batı girişinden sonra büyük bir antrium yer aldığı gözlenmektedir. Kilise kısmına geçmek için tabanı mozaikli bir nartexten geçilir. Vaftiz yerinin ortasın da vaftiz havuzu ve duvarlarında hac figürleri bulunmaktadır.
M.S. 7. yüzyılda kilisenin apsisinden açılan bir kapı ile ikinci bir kilise inşa edilmiş ve böylece kiliselerin adı "Çifte Kiliseler 3" olarak tanınmıştır. Bu yeni açılan bölüm din adamlarının ikametlerine ayrılan kısımları ihtiva eder. Me ryemana adına sunulan ilk kilise olması nedeniyle kilise ve çevresi dini bir merkez durumundadır.

LİMAN HAMAMLARI
İlk kez M.S. 2. yüzyılda yapılan hamam, 4. yüzyıllda İmparator Konstantinus döneminde onarım görmüş ve bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu yüzden buraya Konstantinus hamamları da denmektedir.

ARKADİANE (LİMAN CADDESİ)
Efes’teki harabeleri gezmek için hamamların karşısında bulunan ve limana kadar uzanan mermer döşeli bir caddeye çıkılır. Bu caddeye çıkarken takip edilen yolun sonunda çok az kalıntıları mevcut olan M.S. 2. yüzyıla tarihlenen tiyatro gymnasionu yer alır. Sağ tarafta ise liman gymnasionu ve liman hamamı görülür. Limandan tiyatroya kadar uzanan cadde, gerçekte Hellenistik dönemde yapılmış olmakla beraber İmparator Arkadianus tarafından onartıldığından onun adıyla anılır.
11 m. genişliğinde 530 m. uzunluğunda olan bu görkemli caddenin sağında ve solunda yer alan mermer sütunlar bugün de ayaktadırlar. Bu cadde aşağıda limana bir kapı ile açılır. Yan tarafta ise dükkanlar sıralıdır, dükkanların altında bir su yolu ortaya çıkarılmıştır. Şehrin sularının kesilmesi durumunda bu suyollarından geçen kaynak sularının devreye girdiği anlaşılmaktadır. Tümüyle mermer döşeli olan Arkadiane’nin zemin döşemesi altında limana kadar uzanan bir kanalizasyon vardır. Şehrin en önemli caddesi olan bu cadde daha çok törenlerin şenliklerin ve önemli geçitlerin yapıldığı bir caddedir. Kralların karşılandığı birçok önemli gösterinin ve dini törenlerin yapıldığı bu cadde, aynı zamanda limana gelen giden tüm mal ve servetin aktığı yol olduğundan "Liman Caddesi" olarak anılır. "Kral Yolu" da denen bu caddenin, bu denli çeşitli isimlerle anılması önemli bir yol olduğunu gösterir.


Benzer Konular

8 Nisan 2012 / ThinkerBeLL Turizm
2 Temmuz 2012 / Daisy-BT Turizm
4 Aralık 2013 / _EKSELANS_ Turizm
7 Mart 2011 / AndThe_BlackSky Turizm
2 Temmuz 2016 / _EKSELANS_ Turizm