Arama

Gostivar Türkleri

Güncelleme: 29 Ağustos 2008 Gösterim: 13.698 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Ağustos 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gostivar Türkleri

Gostivar'ın çok uzun bir tarihi vardır. Bu tarih MÖ. VIII. asra kadar uzanmaktadır. MÖ. 170-169 yıllarında bugünkü Gostivar'ın yakınlığında Draudak adında bir şehrin bulunduğu bilinmektedir. Bu dönemden kalan maddî kültür izleri genellikle Polok vadisini çevreleyen bayır ve tepelerde bulunmaktadır. Bu izler arasında Roma, Bizans, Hun, Avar, Bulgar, Vardar, Oğuz, Peçenek, Kuman ve Osmanlı Türk, İlyr, Slav ve diğer kavimlerden kalan mimarî ve benzeri eserler bulunmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar
Bazı Makedon müellifleri Gostivar adının en eski Slav antroponimlerinden kaldığını söylemektedirler. Bu adı Hostivar şeklinde Çek cumhuriyetinin başkenti Praga'nın bir mahallesi taşımaktadır. Adı geçen Makedon müellifleri, Gostivar adının Slavca yabancı veya misafirler anlamında olan "gosti" kelimesinin acele eder, hızlı gider, hızlı yürür, canlıdır, kaynatıyor, yemek pişiriyor anlamlarında oyan "variti" veya "var" fiilleriyle birleşmesinden meydana geldiğini öne sürmektedirler. Bu müellifler XI. asırda Gostivar yerine Radogost, Gostirad, Gastovit, Dobrogost, Dragost, Milogost, Stragost ve Yadovar adlarının kullanıldığını söylemektedirler. XII. asırda ise bazı yerlerde Gostivar adının Gostimir ve Gostomir şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Sırpça bu ad, Gostodrag, Gostimir, Dobrogost, Radogost ve benzeri adlar şeklinde; Çekçe'de Hostivar, Hostibor, Hostimil ve Hostihrad; Lehçe'de ise Goşciwit, Gociwuj ve diğer şekillerde kullanılmaktadır.
"Var" kelimesi veya "-var" morfemi Türkçe'den başka bütün Slav dillerinde "var" veya "-var"; Macarca'da "vár" veya "-vár"; Romence'de "oara" veya "-oara"; Lehçe'de "war" veya "-war"; Arnavutça'da "vari" veya "-vari"; Farsça'da "vâr", "-vâr", "-vâre" ve "-vâri" şekillerinde kullanılmaktadır. Makedonca'da Gostivar, Vardar, Vardarişte, Vardara, Vardarski, Vardarka, Vardarinka, Povardarye, Povarderest, Jitovar, Kalivar, Yadovar, Samovar, Hvalivar; Karadağ Sırpçası'nda Vardar, Antivari, Varvara; Boşnakça'da Varda, Varvara; Arnavutça'da Kalivari; Hırvatça'da Byelovar, Daruvar, Vukovar; Romence'de Timişoara, Curtişoara, Scarişoara, Sighişoara, Calidioara; Çekçe'de Hostivar; Macarca'da Dombuvár, Dünöföldvár, Györvár, Kaposvár, Kupavár, Mosonomagyarvár, Naludvár, Sarvár, Székesfehervár, Sgedvár, Tiszavasvár, Tiszoföldvár, Várpolata, Vasvár ve diğer adlarda görülmektedir. "Var" kelimesi veya "-var" morfemi Çek özel adlarında Hostivar, Varohost, Varobyl; Bulgar özel adlarında Hvalivar; Leh özel adlarında ise Grochowar, Grochowarsko şeklinde görülmektedir.
Gostivar kelimesinin 562-803 yılları arasında Avrupa'da ve Balkan yarımadasında Avar Türklerinin hakimiyeti altında kurulan Avar Türk-Slav kabileleri birliği döneminden kalması mümkündür. Bu kelimenin akla ilk gelebilecek anlamı "misafirlervar"dır. Ancak, "gosti+var"daki "var" kelimesi, Türkçe'de "yok"un karşıtı anlamında değildir. Arapça'da ve Hun veya Avar Türkçesi'nden Macarca'ya intikal etmiş bu kelimenin "kale" ve "hisar", "bekleme" ve "karşılama" anlamları vardır. Farsça'da ise "gibi" benzetme edatı, malik veya sahip olma, "-li" ve diğer anlamları vardır. Böylece gostivar kelimesine; misafirler bekleme veya karşılama ve misafirler kalesi, misafirlere sahip olma, misafirli yer, misafirperver, misafirci memleket veya diyar anlamlarını vermek mümkündür.
Gostivar Türklerinin tarihi 378 yılında bu yerlere de Hun Türklerinin yerleşmesiyle başladı. Bu, aslında Gostivar ve civarının üzerine yapılan ilk Türk akınıdır. 378-1371 yılları arasında bu tohraklara Avar, Bulgar, Vardar, Oğuz, Peçenek ve Kuman Türkleri akın yaptılar. Bu Türk boyları söz konusu yerlerde de çok kıymetli akın yaptılar. Bu Türk boyları söz konusu yerlerde de çok kıymetli mimarî ve benzeri eserler ve maddî kültür izleri bıraktılar. Bu eserlerin ve izlerin bazıları zamanımıza kadar ayakta kalabilmeyi başardı.
Bugün, adı geçen Türk boylarından kalan antronimlere, toponimlere, hidronimlere ve benzeri adlara rastlanmaktadır: Osmanlı Türkleri, Gostivar ve civarını fethettikleri sırada Gostivar, Vardar, Radika, Kunova, Moghor, Şardağı, Tetova, Dervend.
Gostivar ve civarının üzerine ikinci Türk akını 1336 yılında Batı Anadolu'dan onlarca gemiyle Selanik limanında çıkartma yapan ve daha sonra Gostivar, Raptiştah, Banitsalar vd. yerler de dahil olmak üzere Vardar ırmağının kaynadığı yere kadar binlerce Osmanlı Türkünün ulaşmasıyla gerçekleşti. Şu anda bu yerlerde yaşayan Türklerin bir kısmı söz konusu Türk akıncılarının torunlarıdır.
Gostivar ve yöresinin üzerine üçüncü Türk akını Yıldırım Bayezid zamanında gerçekleşti. Osmanlı Türkleri bu yerleri 1390'larda fethettiler. Ancak, II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed devirlerinde Gostivar ve Polok vadisi geniş bir yerleşme hareketine sahne oldular. Bu verimli topraklara Anadolu'dan getirilen binlerce seçkin Türk ailesi yerleştirildi.
Gostivar'ın adı tarihte ilk kez 1313 veya 1318 yılında Sırp Kralı Milutin'in tanınmış Kaplıcalar Bildirisi'nde geçmektedir. Bu şehrin adına 1331-1340 yılları arasındaki kaynaklarda da rastlanmaktadır. Sırp Çarı Stephan Duşan ise 1337-1346 yılları arasında Kalkandelen'de inşa edilen Aya Mariya Manastırı'nın açılış konuşmasında Gostivar'ın adını anmıştır.
Gostivar ve civarının adı Osmanlı Tahrir defterlerinde "Yukarı Nahiye" olarak geçmektedir. Osmanlı döneminde Anadolu'dan getirilen Türk aileleri Raptiştah, aşağı ve Yukarı Banitsa, Zudunya, Debreşe, Pirgos, Dobridolu, Forina, Çegran, Turçan, Çayle vd. yerlere iskân ettirildi. Bu bilgiler Mehmed Bey'in Vakfı hakkında 1461/62 yıllarından kalan belgelerde mevcuttur. Ancak söz konusu yerlere Türk yerleşmesi 1912 yılına kadar devam etmiştir. 1452/53 yıllarında Kalkandelen için tutulan 12. Tahrir defterinin 101, 102 ve 103'üncü sayfalarında Gostivar'da 12 veya 18 Müslüman (Türk) ailesinin yaşadığı görülmektedir. 1455 yılında İsa Bey'in yaptığı bir nüfus sayımında Gostivar bir köy olarak anılmaktadır. 1461/62 yıllarında Gostivar'ın adı, Tekke Mahallesi'nde faaliyette bulunan Mehmed Bey Vakfı Mescidi hakkında mevcut olan mahkme belgesinde de geçmektedir. Bu belgede aynen şöyle denmektedir:
"Gostivar'a giden yolla..."
ve
"Çegran'dan Gostivar'a ve Vardar'a giden yolla..."
Gostivar, 1467/68 yılları Tahrir defterinde Kostvar olarak geçmektedir. 1595 yılı Tahrir defterinde adı geçen yerin adı yine Gostivar olarak geçmektedir.
XVII. asırdan ise Gostivar hakkında çok kıymetli iki belge kalmıştır. Birinci belge, 1659 yılında Mehmet Paşa tarafından Gostivar'ın merkezinde inşa edilen büyük ve güzel bir camiyle ilgilidir. Bu caminin etrafında mektep, hamam, kervansarayı ve dükkânlar yapılmıştır.
1683 yılını kapsayan ikinci belge ise Gostivarlı Ebu Bekir Bey tarafından bugünkü saat kulesinin yerinde bir caminin, bir okulun ve çok sayıda dükkânın inşa edilmesiyle ilgilidir.
XVIII. asırda Gostivar'ın adına hiçbir kaynakta rastlanmamaktadır. XVII. asrın sonunda yürütülen Türk-Avusturya savaşı yüzünden Gostivar Türklerinin sosyo-ekonomik ve kültürel hayatı durakladı veya geriledi. Bu savaş Gostivar'ın başka şehir ve kasabalarla ticarî münasebetlerini tamamen durdurdu. Bundan dolayı Türk ahalisi çok ciddi maddî sıkıntılar çekti. Aynı sıkıntılar içerisinde Kalkandelen Türkleri de bulundu. Bu yıllarda Gostivar çok küçük bir köydü.
1837 yılında Yukarı Nahiye'yi ve Polok Vadisi'nin diğer yerlerini ziyaret eden Alman seyyahı Grizenbach, anılarında sadece Kalkandelen'den bahsetmektedir. Grizenbach'dan bir kaç yıl sonra Polok vadisine gelen Fransız seyyahı Ami Boué ise anılarında Kalkandelen orta büyüklükte bir kasaba, Gostivar ise bir köydü demektedir.
XIX. asrın ortasından kalan iki kıymetli belgede Gostivar ilk kez küçük bir kasaba olarak anılmaktadır.
Gostivar küçük bir kasaba olarak 1863 Aya Yovan Bigorski ve Kalkandelen civarında bulunan Leşok Aya Anastasya Manastırı'nın yıllıklarında da anılmaktadır. XIX. asrın sonunda ve XX. asrın başında Sloven asıllı Alman etnoloğu K. Gersin, Bulgar müellifleri Vasil Kınçov, D. M. Brankov, D. Yaranov, bütün Türk, Avrupa ve dünya müellifleri, eserlerinde adı geçen şehrin ismini Gostivar olarak anmaktadırlar. Makedonya, Osmanlı devletinin hudutları dahilinde en uzun zaman kalan bir Balkan bölgesiydi. Bu bölgede bugün bile Osmanlı-Türk havası esmektedir. Her adımda Osmanlı döneminden kalan Türk izlerine rastlanmaktadır. Bu dönemin niteliklerini taşıyan bugünkü Gostivar, başlangıçta bir Türk köyü, daha sonra ise orta büyüklükte bir Türk kasabası oldu.
Gostivar'ın çok önemli bir coğrafî konumu vardır. Çok işlek yolların kesistikleri bir kavşakta bulunmaktadır. Bu yüzden Osmanlı döneminde Üsküp-Debre-Tiran-Dıraç, Üsküp-Ohri, Üsküp-Manastır-Selanik, Prizren-Kalkandelen-Manastır-Selanik, Prizren-Kalkandelen-Debre-Tiran-Dıraç vb. şehirler arasında uzanan ticaret yollarının üzerinde bulunmakla, ticaret bakımından büyük gelişme gösterdi. Bu şehir, Via Egnatia kara yolu üzerinden Dıraç ve Selanikle bağlanıyordu.
XIX. asrın ikinci yarısına kadar Gostivar ve civarında yaşayan Türk ahalisinin % 20'si çiftçilikle, % 8'i ise zanaatçılık, ticaret, hayvancılık, gurbetçilik vd. mesleklerle uğraşıyordu. Bu nahiyede yaşayan Türkler en çok Selanik, İstanbul, İzmir, Edirne ve Osmanlı devletinin diğer büyük şehirlerinde, hatta Avrupa'da bile gurbetçilik yapıyorlardı. Gostivar Türkleri, kuyumculuk, tüfekçilik, halıcılık ve ipekçilikle de uğraşıyorlardı. XIX. yüzyılın ikinci yarısında özellikle 1875-1878 büyük doğu bunalımından sonraki yıllarda Gostivar ve civarındaki Türk köylerinde çok hızlı bir nüfus artışı görüldü. Bu yerlerdeki Türk nüfusunun artışına en çok söz konusu bunalım ve Gostivar'ın çok önemli bir ulaşım kavşağında bulunması etki yaptı. Bu yıllarda bu şehirde ve civardaki Türk köylerinde imalathaneler, zanaat, bakkal vb. dükkânlar açıldı. Çarşı ve pazar kuruldu. Böylece Yukarı Nahiye'nin sosyo-ekonomik durumu değişmeye başladı.
Osmanlı döneminin son yıllarında Gostivar, Polok vadisinin ve Batı Makedonya'nın önemli bir zanaat, ziraat ve ticaret merkezi oldu. Ancak Balkan savaşları ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında başka yerlerde olduğu gibi Gostivar'da da ticaret, zanatçılık ve ziraat durakladı, hatta geriledi. Söz konusu savaşlar sırasında Gostivar ve civarındaki Türlerin bir kısmı Sırplar ve Bulgarlar tarafından katledildi, bir kısmı İstanbul ve Anadolu'ya göç etti, bir kısmı ise perişan bir halde olduğu yerde kaldı.
Sık sık Rusya, Avusturya-Macaristan, Sırbistan, Yunanistant vd. devletlerle savaş yapan Osmanlı devleti, kaybettiği topraklardan kaçan muhacirleri Anadolu'da ve Rumeli'de, bu arada Gostivar, Raptişah, Üsküp, Selanik, Manastır, Serez, Kavala vd. yerlere yerleştiriyordu. 1875-1878 büyük doğu bunalımı yıllarında Rusya, Sırbistan, Romanya, Karadağ, Bulgaristan, Makedonya ve Bosna Hristiyanlarının başka bir söyleyişle bütün Avrupa'nın karşısında yalnız kalan Osmanlı devleti, düşmanlarını mağlup etmesine rağmen bu bunalımın sonunda bazı yerlerden geçici bir süre çekilmek, bazı bölgelere muhtariyet, bazı devletlere ise bağımsızlık tanımak mecburiyetinde kaldı.
Söz konusu bunalımın sonunda toplanan Berlin Kongresi'nin kararlarıyla Bosna ve Hersek Avusturya-Macaristan'a Kıbrıs ise İngiltere'ye verildi. Güney'e doğru genişleyen Sırbistan'a bağımsızlık, Bulgaristan'a ise Osmanlı devletinin hudutları dahilinde muhtariyet tanındı. Osmanlı devletinden alınan topraklarda kalan Türkler, yeni kurulan devletlerin vahşetine uğradılar. Bu devletlerin idarecileri ve gayr-i Türk unsurları ilk günden itibaren memleketlerini Türklerden temizlemeye başladılar. Bu sırada Türklere büyük mezalim yaptılar. Bu zulme dayanamayan Türklerin bir kısmı İstanbul'a ve Anadolu'ya, bir kısmı ise hâlâ Türk vatanı olan Rumeli'nin Makedonya, Trakya, Arnavutluk ve diğer bölgelerine yerleşti.
Bu göç sırasında, Sırplar tarafından işgal edilen Niş, Leskofça, Vranye ve diğer Türk şehir ve kasabalarından binlerce Türk, Üsküp, Manastır ve Selanik vilayetlerine yerleşti. Bu ailelerin torunları bugün Raptiştah'ta Vraynkolar olarak bilinmekte ve bu lâkabı taşımaktadırlar. Söz konusu yerlerden gelen binlerce Türk ise Üsküp'e de yerleşti. Bu Türklerin yerleştikleri mahalleye Muhacirler Mahallesi adı verildi. Bâb-ı Âli, 1878-1912 yılları arasında Gostivar ve civarı da dahil olmak üzere Rumeli'ni korumak ve kurtarmak amacıyla bu Türk yurduna en seçkin memurlarını, öğretmenlerini, doktorlarını, âlimlerini, subaylarını ve komutanlarını yerleştirdi. Rumeli'yi bir münevverler yığınak bölgesine dönüştürdü. Osmanlı devletinin geleceğini bu bölgenin geleceğiyle özdeşleştirdi.
Osmanlı devleti ahalinin dinî, sosyal, ekonomik, eğitim, öğrenim, bilim, sağlık, ulaştırma ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için Gostivar'da da çok değerli mimarî ve benzeri eserler inşa etti. Yıldırım Bayezid'in burayı fethinden itibaren Gostivar'da Osmanlı-Türk kültürü büyük faaliyet gösterdi. Kültür eserlerinin sayısı giderek çoğaldı. 1874 yılında bu şehirde iki kütüphane, beş cami, iki tekke, yedi han, 15 meyhane, bir hamam, bir saat kulesi, 80 dükkân, iki mekteb-i ibtidâiye, rüştiye, iki medrese ve iki Hristiyan mekteb-i ibtidaiyesi faaliyette bulunuyordu. Birinci Balkan savaşında Osmanlı Garp Ordusu'nun 22 Ekim 1912 yılında Kosova'da ve Zeki Paşa komutasındaki Vardar Ordusu'nun 24 Ekim 1912'de Kumanova'da geri çekilmeye başlamasıyla Gostivar 28 Ekim 1912 yılında Sırpların işgaline uğradı. Böylece bu şehirde 522 yıl süren Osmanlı hakimiyeti sona erdi.
Gostivar'ın tarih boyunca çok karışık etnik yapısı vardı. Bu şehirde Osmanlı'dan önceki dönemlerde Türklerden başka Slavlar, Arnavutlar, Kıptîler ve diğer unsurlar yaşıyordu. Osmanlı Türkleri Gostivar'ı ve civarını fethettikten sonra hem şehirde, hem civardaki köylerde Anadolu'nun değişik yerlerinden getirdikleri seçkin Türk aileleriyle yaptıkları nüfus yerleşmeleri ile bu bölgedeki milletlerarası aileleriyle yaptıkları nüfus yerleşmeleri ile bu bölgedeki milletlerarası farklılaşmalarda çok önemli değişiklikler meydana getirdiler.
Gostivar'ın Osmanlı Türklerinin fethinden önceki yapısı içinde hakim olanlar Rum veya Sırp Patrikliği'ne bağlı olan Ortodoks Slavlardı. Ancak bu unsurlar kendi idarecilerinden ve din adamlarından gördükleri eziyet yüzünden 1930'larda Gostivar'ı fetheden Osmanlı Türklerine kurtarıcı gözüyle baktılar. Osmanlı Türklerinin Hristiyanlara uyguladıkları âdil politikanın neticesinde Gostivar ve civarındaki Hristiyanlar gönüllü olarak hidâyet ve hak din olan İslam'ı kabul etmeye başladılar. İslam dininde kurtuluşu, mutluluğu ve huzuru buldular. Bundan başka bu bölgede yaşayan Hristiyanların çoğu Osmanlı devletinin İslam dinini kabul edenlere tanıdığı özel imtiyazlar yüzünden de bu dini benimsediler. Böylece bu yıllardan itibaren Gostivar'ın ve civar halkının etnik ve din yapısı Türklerin ve Müslümanların lehine değişmeye başladı.
XIX. asrın ikinci yarısında Gostivar'ın nüfusu giderek arttı. Bu nüfus 1874 yılında 2000 iken 1890'da 3.735 oldu. Bu yıllarda Gostivar'da büyük çoğunlukta olarak 3.100 Türk, 310 Slav, 100 Arnavut, 25 Ulah ve 200 Kıptî yaşıyordu. Bu gerçeği K. Gersin'in ve Vasil Kınçov'un 1890'da Makedonya'nın nüfusu hakkında verdikleri bilgiler de kanıtlamaktadır. Verilen cetvelde görüldüğü gibi Makedonya'nın Selanik, Üsküp, Manastır, Kavala, Serez, Kastorya, Demirhisar, Petriç, Drama, Kalkandelen, Gostivar, Raptişah, Debreşe, Kumanova, Kıratova, Koçana, Radoviş, Pravişte, Nevrekop, Kozana, Kayalar, Florina, Bereya, Eğridere gibi şehir ve kasabaların nüfusunun büyük çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Ancak, Balkan savaşları ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında Makedonya Türklerine yapılan mezalimin sonunda söz konusu yerlerde Türklerin nüfusu iyice azaldı. Hatta onlar bazı yerlerde azınlık durumuna bile düşürüldü. Fakat bu olaylar Gostivar civarındaki Türklerin nüfus sayısını etkilemedi. Birinci Dünya Savaşı'nın neticesinde kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı'nın 1921'de yaptığı nüfus sayımında Makedonya'da 150.000, Yugoslavya'da ise 430.000 Türkün yaşadığı tespit edildi. Bu sayımda Gostivar ve civarında yaşayan ahalinin büyük çoğunluğunun Türklerin oluşturduğu da görüldü.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ağustos 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
macedoniamapyw8

Sponsorlu Bağlantılar

Benzer Konular

17 Ocak 2013 / GÜLGECELER Türk ve İslam Dünyası
8 Ekim 2008 / GÜLGECELER Türk ve İslam Dünyası
8 Ekim 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası
10 Ekim 2008 / Gabriella Taslak Konular