Arama

Tuva Cumhuriyeti

Güncelleme: 8 Ekim 2008 Gösterim: 5.244 Cevap: 4
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
21 Mayıs 2008       Mesaj #1
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
Tuva Cumhuriyeti

Günümüzde Rusya Federasyonu içerisinde özerk bir yapısı bulunan Tuva Cumhuriyeti; 49-45°-53.46° kuzey paralelleri ve 88.49°-98.56° doğu meridyenleri içerisinde yer alır. Güneyinde Moğolistan Cumhuriyeti, Doğusunda Buryat Özerk Cumhuriyeti, Kuzeydoğusunda İrkutsk Oblastı, Kuzeyinde Krasnoyarsk Oblastı ve Hakas Özerk Cumhuriyeti, Batısında Altay Özerk Cumhuriyeti ile sınırlırdır. Ülkenin kuzeyini boydan boya çevreleyen Sayan Dağları; adeta Rusya'yla doğal bir sınır teşkil etmektedir. Bu dağları aşma güçlüğünden dolayı, Sibirya'nın hemen bütün yerlerine ulaşan demiryolu ağı Tuva Cumhuriyeti'ne girememiştir. Ülkenin güneyinde ise Altay Dağları'nın Doğu sınırı olan Tannu-ula sıradağları bulunur. "Ülke topraklarının %82'si dağlık, %18'i ise ovalarla kaplıdır. En yüksek silsile 3976 metreyle Möñgün Tayga (Gümüş Orman)'dır". Dağlık bölgelerin büyük bölümü aynı zamanda ormanlarla kaplıdır.
Sponsorlu Bağlantılar
Tuva Cumhuriyeti

Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
21 Mayıs 2008       Mesaj #2
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Tuva Halk Cumhuriyeti (Rusça: Тувинская Народная Республика, Tuvaca: Tьвa Arat Respuвlik),

Sponsorlu Bağlantılar
Bugünkü Tuva Cumhuriyeti 1921-1944 yılları arasında bağımsız yaşamıştır. Daha sonra SSCB'ye bağlanmıştır. Dil TUva yazı dili Latin harfleri esasına göre düzenlenmiştir, fakat 1941'de diğer Türk şivelerinde olduğu gibi TUva'ca için de Kiril harfleri kullanılmıştır. Tuva halkının en önemli destanı olan "Keser" 1963 yılında yayınlanmıştır.

COĞRAFYA
Tıva Yukarı Yenisey Irmağı havzasında yer alır. Moğolistan'a komşu olan cumhuriyetin yüzölçümü 170.500 km2dir. Bölgenin başlıca yüzey şekilleri olan geniş Tıva ve Todja havzalarının sutarını Yenisey Irmağının iki ana kolu toplar. Aralarında kuzeybatıdaki Batı (Zapadni) Sayanlar'la kuzeydoğudaki Doğu Tıva dağ sıraları bu iki havzayı kuşatır. Tıva Özerk Cumhuriyeti'nde başta başkent "Kızıl" olmak üzere bcş kent ve üç kentsel yerleşme vardır.

TARİH Çin sülalesinin kayıtlarına göre Tuva'lar Kırgızlar'ın doğusunda, "Kiiçük Deniz"in (Muhtemelen Baykal Gölü) güneyinde ve Uygurlar'ın kuzeyinde bulunmaktadır. Bugün de Tuvalar buralarda oturmaktadırlar ve buraya da Tannu-Tuva denilmektedir. Tuva Cumhuriyeti, 1914'te Ruslar tarafmdan işgal olunmuş ve yeniden 1921'de Cumhuriyet olarak bağımsızlığını tekrar almıştır. Tannu Tuva adlı Halk Cumhuriyeti yaratılmıştır. 1926'da adı Tuva Halk Cumhuriyeti'ne dönüşınüştür. Ülke 17 Ağustos 1944'te yeniden Ruslar tarafından işgal olunmuştur. önceleri Muhtar bölge ola-rak, 1965'ten itibarende muhtar cumhuriyet olarak yerini almıştır. Halen Rusya'nın oluşumunda muhtar cumhuriyet olarak yer almaktadır.

Çin imparatorluk tarihi İ.S 200 civarında ilk kez Tuvalardan söz eder. 6. yüzyılda Göktürklerin hakimiyetine giren Tuvalar tarih boyunca kısa aralıklar dışında bağımsızlıklarını kazanamadılar. Göktürkleri Uygurlar izledi, Uygurları çeşitli Moğol devletleri ve Çin. Yabancı hakimiyetlerinin etkisini kırmak üzere yüksek yaylalara çekilen Tuvalar zaman içinde özgün bir kültür geliştirdiler. Eski Türk diniyle Budizm karışımı bir inanca sahip olan Tuvalar, tüm o soyutlanmışlık içersinde insanlığın müzik serüvenine büyük bir katkıda bulundular. Çarlık Rusyasının Asya içlerine uzandığı 19. yüzyıl sonlarında Tuva ülkesi göreceli bir barış ve bağımsızlık yaşamaktaydı. Çin zayıflamıştı. Ruslar bir türlü ele geçmeyen Tuvaları bir başkent kurmaya ikna ettiler ve 1912'de askeri kuvvet göndererek bölgeye yerleştiler. Ne var ki Tuvaların imdadına kısa süre için de olsa Ekim devrimi yetişti. 1920'de Tuva'ya Kızılordu ulaştı. 1921'de Tuva Halk Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti ve çarlık tarafından kurulan başkentin adı Tuva dilinde(Tuva Türkçesi) ”Kızıl” olarak değiştirildi. Ne var ki Tuva bir süre sonra Sovyetler Birliğinin uydusuna dönüştü. 1944'te sessizce ilhak edildi ve haritadan silindi. derleyen:Ali İlker Sancak (objektif sol araştırmanı)

Alıntıdır..

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mayıs 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TUVA CUMHURİYETİ
Yüzölçümü: 170.500 km2

Nüfusu: 338.557

Başkenti: Kızıl
Moğolistan'a komşu olan Tıva Cumhuriyeti yukarı Yenisey nehri havzasında yer alır. Ülke, Sibirya'nın güneydoğusundadır. Ülkenin başlıca yüzey şekilleri olan geniş Tıva ve Todja havzalarının sularını Yenisey nehrinin iki ana kolu toplar. Batı Sayan ve Doğu Sayan dağ sıraları bu iki havzayı kuşatır.
Bugünkü Tuva toprakları, M.S. 6. yüzyılda Türk Hanlığı'nın yönetimine girmiş; 7.yüzyılın ortalarında Çinliler , 8.yüzyılın ortalarında Uygurlar, 9.yüzyılın ortalarında da Yenisey Kırgızları tarafından ele geçirilmiştir.

Tuva Ülkesi, 1757-1912 yılları arasında Çin Mançu Sülalesi'nin idaresinde kalmış, bu dönemde Tuvalar Moğollarla aynı yönetimi paylaşmışlardır. Bu sebeple Moğollar'ın resmi dini olan Lamayizm'in etkisinde kalmışlar; Moğol ve Tibet alfabelerini kullanmışlardır. Moğol lamalarının, Tuvalar'ın Moğollaşmasında büyük etkisi olmuştur.

Tuva Türkleri resmen Lamayist sayılmakla beraber eski Şaman geleneklerini devam ettirmektedirler. Dini yapı Altay-Yenisey Şamanlığı ile Lamayizm'in karışmasından meydana gelmiştir.

Tuvalar, 1883'te Çin'e karşı ayaklandılar, fakat bu baş kaldırma Tuvalar'a çok pahalıya mal oldu. Büyük kayıplara uğradılar. Geride kalanların önemli bir kısmı, Altay ve Hakas Türkleri'ne sığındı, 1911'de yapılan hürriyet inkılabı sırasında Moğolistan ve Tuvalar bağımsızlıklarına kavuştular. Bu durumdan faydalanan Ruslar, 1914'te Tuva Ülkesi'nin Rusya'nın himayesi altında olduğunu ilan etti. Hemen arkasından da Rus ailelerini Tuva topraklarına yerleştirmeye başladı.

1917 Sovyet ihtilalinden sonra, Tuvalar bu sefer de Ruslara karşı bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ruslar, bu cumhuriyeti tanıdılar ve Moskova'da elçi bulundurmasına müsaade ettiler. Ancak II. Dünya Savaşı sonunda kendilerini güçlü hissedince bir çok ülkeyle birlikte Tuva Cumhuriyeti'ni de ilhak ettiler ve Rusya'ya bağlı muhtar cumhuriyet haline getirdiler.


NÜFUS

Tuva'nın en son yapılan nüfus sayımında nüfusu 338.557'dir. Nüfusun %64.3'ü Tuva'lardan, % 32'si Ruslardan, % 3.7'si diğer halklardan oluşmaktadır. Bunların % 48.2'si şehirlerde oturmakta; % 51.8'i köyde oturmaktadır. 17. yüzyıldan sonra giderek Rus kültürünün etkisinde kalan Tuvaların geleneksel toplumsal örgütlenmeleri klan sistemine dayanır. Geleneksel dinleri ise şamanizmdir. Bu din Tibet Budacılığından etkilenmiştir. Günümüzde Rusya Federasyonunda yaklaşık 180.000, Moğolistan Halk Cumhuriyeti'nde ise 24.000 kadar Tuva yaşamaktadır. Tıva yazı dili Latin harfleri esasına göre düzenlenmiştir, fakat 1941'de diğer Türk lehçelerinde olduğu gibi Tuva Türkçesi için de Kiril harfleri kullanılmıştır. Tuva halkının en önemli destanı olan "Keser" 1963 yılında yayınlanmıştır.


İDARE VE DEVLET YAPISI

Tuva Özerk Cumhuriyeti'nde başta başkent "Kızıl" olmak üzere beş büyük ve üç küçük şehir yerleşme merkezi vardır. Ayrıca 13 küçük bölgeye (rayon) sahiptir. Tuvalar, Soyotlar ya da Uryanhaylar olarak da bilinir. Büyük bölümü eski SSCB'deki Tuva Özerk Cumhuriyeti'nde, küçük bir bölümü ise Moğolistan Halk Cumhuriyeti'nde yaşayan ve Moğolcadan etkilenmiş bir Türk lehçesi konuşan halktır. Yenisey Irmağının kaynak suları arasında, hem Sibirya taygasının, hem de Orta Asya bozkırlarının özelliklerini taşıyan bir bölgede yaşarlar.


EKONOMİ

Tuva'nın önemli ekonomik zenginlikleri ender bulunan madenleri, kömür, demir, civa, altın'dır. Tuva'nın ekonomisinde tarım sektörü ağırlıklıdır. Burada yılda 115.000 ton hububat elde edilir. 27.000 ton patates üretilir. Hayvancılık da önemli yer tutar. Tuva'da 1.229.000 küçükbaş hayvan, 201.000 büyükbaş hayvan yetiştirilmektedir. Sanayide önemli yeri hammadde çıkarılması faaliyetleri almaktadır. Bununla beraber kereste imalatı, gıda maddeleri üretimi, hafif sanayinin bazı kolları gelişmiştir. Tuvalıların geleneksel uğraşları avcılık ve çobanlıktır. Kollektif tarım 1950'lerin başından bu yana önem kazanmıştır. Darı üretimi ve balıkçılık öteden beri önemini korumaktadır. Geleneksel Tuva barınakları step bölgelerine özgü yurt adı verilen keçe çadırlarla, ağaç kabuğundan yapılma, Sibirya'ya özgü huni biçiminde çadırlardan oluşur.
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
29 Mayıs 2008       Mesaj #4
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Tuva Türklerinin Tarihi

Tuva Türkleri kendilerini "Tıva" olarak adlandırır. "Tuva" kelimesinden hoşlanmazlar. Çünkü o kelimeyi Ruslar kullanmaktadır. Tuvaların menşei hakkında çeşitli görüşler vardır: "Tuva" kelimesinin III-IV asırlarda Çinin kuzeyinde büyük bir devlet kurmuş olan "Toba-Topalardan geldiği, günümüz Tuvaları arasında yaygın olan bir kanaattir. "Topa" Devleti ve kültürü hakkında en kapsamlı araştırmalar Sinoloji Doktoru W. Eberhand tarafından yapılmıştır: "Çin kaynaklarında Tabgaçlara "Toba" derler. Bunlar Çinli olmayan, yani yabancı bir kavimdir." Nitekim DLTde iki Tavgaç kelimesinden biri "Türklerden bir bölüktür." cümlesiyle açıklanmaktadır. Eberhard, aynı makalede "Toba" Devletinin Türk ve Moğol kavimlerinin karışımından müteşekkil 119 kabileden oluştuğunu yazar.

Bugün "Tuva" (kendilerince "Tıva") olarak bilinen kelimenin 19. asırdan itibaren yazılı kaynaklarda geçtiğini biliyoruz. Bu kelime dışında Tuvalar çeşitli kaynaklarda; Soyon, Soyot, Uranhay, Uryanhay, Tuba kelimeleriyle anlatılmıştır. Aslında bütün bu kavramlar Tuvaların bir üst kimliğinin adı olarak kabul edilebilir. Günümüzde toplu olarak bu adla bilinen cumhuriyet insanları çeşitli boylardan, oymaklardan geldiklerini bilirler. Bu oymaklar çeşitli Uygur, Kırgız, Türkmen boylarından günümüze ulaşmışlar, ortak ad olarak da "Tıva" kelimesini kullanmaya başlamışlardır. Bu boyların bazıları şunlardır:

Bay-kara, Çoodu, Deleg (Telengit), Doñgak, Hertek, İrgit, Kırgıs, Küjuget, Maadı, Oorjak, Oyun, Sat, Salçak, Sayan, Tumat, Toju, Todut; Uygur, Balıkçı, Kuskun, Höyük, Homuşku, Monguş, Ondar, Hovalıg, Hoyug, Sang, Oy-ondar, Kara-ondar, Darhat (Tarkat).

Günümüz Tuva Türklerinin yaşadığı toprakları üzerinde, tarih boyunca çeşitli millet veya kavimlerin hakim olduklarını görüyoruz: M.Ö. III-M.S.II. yüzyıllarda Hunlar, II.-V. yüzyıllarda İskitler V.-VIII. yüzyıllarda Köktürkler, VIII.-XVI. yüzyıllarda Uygurlar, IX-XIII. yüzyıllarda bugünkü Hakas ve Kırgızların ataları olan Yenisey Kırgızları, XIII.-XVI. yüzyıllarda Moğollar, XVII.-XVIII. yüzyıllarda Altın Hanlar-Cungarlar bu topraklarda hüküm sürerler. Aynı bölge 1717-1911 yıllarında Mançuryanın hakimiyetinde kalır. Tuva tarihinin günümüze ulaşan ve halkın muhayyilesinde yaşayan en önemli hadiselerinden biri 1883-1885 yıllarında cereyan eder.

Bu tarihte Mançur (Çin) emperyalizmine başkaldıran Tuva kahramanlarının çoğu kısa sürede yakalanarak idam edilir. Kalan altmış kişi dağlara çıkarak iki yıl boyunca, koca imparatorluk ordusuyla mücadelesine devam eder. Sonunda büyük bir güç üzerlerine gönderilir. Bugün "Süt Höl" olarak bilinen yerde kıstırırlar ve yakalanarak işkenceye tabi tutulurlar. Kafaları vücutlarından koparılır ve Tuva kültüründe kutsal kabul edilen aşıtlarda sırıkların üzerine geçirilir. Bu olay Kürşat ve kırk arkadaşının başkaldırısının asırlar sonra yeniden tezahürü gibidir. Günümüzde bu altmış kahraman -Tuvalar onlara "Aldan Durgunnar" (Altmış Firari) veya "Aldan Maadır" (Altmış Bahadır) adını vermiştir- hikayesi gerek, halk muhayyilesinde, gerekse tarihi kaynaklarda canlılığını korumaktadır.
1914-1921 yıllarında kısmen Rusların egemenliğinde kalan bölgede, 1917-1921 yılları arasında Çarlık Rusyası ile Bolşeviklerin iktidar mücadelesi görülür.

"1921 yılının 14 Ağustos tarihinde Tıva Arat Respublika (Tuva Halk Cumhuriyeti) kurulur ve Tuvanın ilk anayasası kabul edilir. Anayasanın 1. maddesi "Tuva iç işlerinde serbest, dış işlerinde ise Rusyaya danışarak hareket eder." şeklindedir. Bağımsızlığını 1944 yılına kadar devam ettiren Küçük Tuva Cumhuriyeti, 20. asırda Türkiye Cumhuriyetinden sonra en fazla bağımsız kalan Türk Cumhuriyeti olma özelliğini göstermiştir. Cumhuriyet kurulduktan sonra devlet başkanlığına Sodnam Balçır seçilir.

Daha bu yıllarda, Sovyetler Birliğinin, çeşitli yollarla Tuvayı kendilerine bağlamak üzere çalışmalara başladığını görüyoruz. Şüphesiz bu yollardan en önemlisi: önce Moğolistanda, çünkü komünizm Moğolistana resmi olarak 1920li yılların ortalarında girmiştir, daha sonra Tuvada gençlerin komünist ideoloji doğrultusunda eğitilmesi olmuştur. Eğitilen bu gençler, ülkelerinde yeni açılan okullara öğretmen olarak atanmışlar, kısa süre sonra da yönetimde söz sahibi olmuşlardır.

1930lu yılların sonunda komünist ideolojiyi savunanların ülke yönetimine tamamen hakim olduklarını görüyoruz. 1921 yılında Tar kurulduğunda: "Rusyanın işçi-çiftçi hükümeti Uryanhay (Tuva) Bölgesini kendi toprakları olarak görmemekte ve onu bu şekilde ilerde de görecek her hangi bir düşüncesi bulunmamakta" diye kutlama mesajı gönderen Sovyetler Birliği yönetimi, aradan 23 yıl geçtikten sonra bütün şartları lehine çevirmiş ve Tuva Hükümetinin 17 Ağustos 1944 yılında aldığı "Büyük Sovyet Devletinin idaresi altına girme isteğini" lütfen! kabul etmiştir. 11 Ekim 1944 yılında alınan bu kararla bağımsız Tar, "Sovyet Muhtar Bölgesi" olmuştur. Sovyetler Birliğine katılmak için en çok çaba sarf edenlerden biri olan Salçak Toka, Muhtar Bölgenin başına getirilmiştir. 10 Ekim 1961 yılında Tuva; "Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" unvanını alır. 1991 yılında Sovyetlerin çöküşüyle Tuva, 28 Ağustosta "Tuva Cumhuriyeti" adını alır. Şerig-ool Oorjak halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu. Aralık 1993’te yapılan seçimlerde, Tuva Meclisine seçilen 32 parlamenterden, 28 tanesini Tuva kökenli adaylar kazanır. Tuva dili uzmanı olan Kaadır-ool Biçeldey, parlamento başkanlığına seçilir.

Tuvada 21 Ekim 1993 yılında yeni anayasa kabul edilir. Bu yeni anayasanın 1. maddesi: "Tuva Cumhuriyeti Rusya Federasyonu terkibi içinde demokratik bir devlettir. Federasyon antlaşmasını bütün Tuva halkının referandumu gereğince değiştirme, kendini yönetme ve Rusya Federasyonundan ayrılma hakkına sahiptir." demektedir. Bu madde ikibinli yıllarda değiştirilmiş ve “Tuva Cumhuriyeti Rusya Federasyonu içinde demokratik hukuk devletidir.” şekline dönüştürülmüştür.

Bağımsızlık Hareketleri

Kendi kültür ve inançlarına son derece bağlı olan Tuvalar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin çökmesinden önce de birçok vatanseveri komünist sisteme kurban vermiştir. 1930lu yılların sonu ile 1940lı yıllar ve 1950li yılların başında, idarenin tamamıyla komünistlerin elinde olmasından dolayı milliyetçiler; "eski sistem yanlıları", "Japon işbirlikçisi", "ispiyoncu", "zenginlerin ve din adamlarının taraftarı" "halk düşmanı" gibi çeşitli suçlamalarla idam edilmişler veya ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardır.

Bu ağır cezalardan dolayı 1980li yılların sonuna kadar nispeten bastırılan milliyetçi düşünceler ve bağımsızlık hareketleri; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğindeki gelişmelere paralel olarak yeniden ortaya çıkmıştır. 1989 yılının 12 Ekiminde Tuf (Tuvanın Ulusçu Frontuzu-Tuvanın Milliyetçi Cephesi)u kurmak için bir toplantı yapılır. Bu toplantıda Tuf’un programının hazırlanması, tüzüğünü planlaması ve kuruluş toplantısının yapılması kararları alınır. 18 Şubat 1990’da bu toplandı gerçekleşir. Başkanlığa daha sonra yapılacak seçimlerde milletvekili olan ve parlamento başkanlığına seçilen Kaadır-ool Biçeldey getirilir. Tuvanın Milliyetçi Cephesi 1992 yılının 18 Ocak’ında yaptığı toplantıda adını "Bot-doğunnaan Tıvanın Ulusçu Namı=Bağımsız Tuvanın Milliyetçi Partisi" olarak değiştirdi ve Kalin-ool Küjüget başkanlığa getirildi. Bu parti etrafında toplanan Tuva milliyetçilerinden Sergey Bayır, İgor İrgit, Vaçeslav Salçak, Mergen Ayan-Ool, Andrey Şumov, Çısınmaa Bayındı, Segey Tumat Tuvanın bağımsızlığı için çaba sarf eden aydınlar olarak ilk akla gelenler.

11 Mart 1990 tarihinde alınan kararla "Tuvaca" Tuva Cumhuriyetinin devlet dili olarak kabul edildi. Bu tarihten sonra okullarda eğitim ve öğretim dili olarak "Tuvaca" daha çok yer almaya başladı.

1993 yılında kabul edilen yeni anayasa, Rusya Federasyonundan ayrılarak bağımsız bir cumhuriyet olma hakkını Tuva halkına verdi.Tuva’da %70 nüfus çoğunluğuna sahip Tuva halkının bağımsızlık yolunda ilerlemesi daha çok ekonomik olarak kendine yeterli hale gelmesine bağlı görünmektedir.

Alıntıdır..
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
8 Ekim 2008       Mesaj #5
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Tuva Cumhuriyeti Hakkında Genel Bilgiler:Günümüzde Rusya Federasyonu içerisinde özerk bir yapısı bulunan Tuva Cumhuriyeti; 49-45°-53.46° kuzey paralelleri ve 88.49°-98.56° doğu meridyenleri içerisinde yer alır. Güneyinde Moğolistan Cumhuriyeti, Doğusunda Buryat Özerk Cumhuriyeti, Kuzeydoğusunda İrkutsk Oblastı, Kuzeyinde Krasnoyarsk Oblastı ve Hakas Özerk Cumhuriyeti, Batısında Altay Özerk Cumhuriyeti ile sınırlırdır. Ülkenin kuzeyini boydan boya çevreleyen Sayan Dağları; adeta Rusya’yla doğal bir sınır teşkil etmektedir. Bu dağları aşma güçlüğünden dolayı, Sibirya’nın hemen bütün yerlerine ulaşan demiryolu ağı Tuva Cumhuriyetine girememiştir. Ülkenin güneyinde ise Altay Dağlarının Doğu sınırı olan Tannu-ula sıradağları bulunur. "Ülke topraklarının % 82si dağlık, %18i ise ovalarla kaplıdır. En yüksek silsile 3976 metreyle Möñgün Tayga (Gümüş Orman)dır". Dağlık bölgelerin büyük bölümü aynı zamanda ormanlarla kaplıdırDini Daha eski Türk döneminde Budizmin ilk yayılma dalgaları ile tanışan Tıva Türklerinin ataları, bu bölgede güçlü olan kamlık inancının etkisiyle tabiiki bir ölçüde, Güneyden gelen bu inancı kabul etmediğinden bu din yeterince yaygınlık kazanamadan sınırlı kalmıştır. Bununla birlikte Lamaizm’in esas yayılma dönemi Moğol ordularının bölgeye fiili olarak girmesini takip eden zamanlarda, yani XIII. yüzyılda başlamış olup (Tıvalı bilim adamı Marina Monguş’a göre) XVIII. yüzyılda Tıva Türklerinin resmi dini hâline gelmiştir.Budizmin, söz konusu bölgede yayılmasında Moğolların Orta Asya’yı istilası ve bundan kaynaklanan ya da oluşan koşulların yanı sıra Budizm’in esnekliği ve hoşgörüsü gibi etkenlerin rolü de küçümsenemez derecede etkili olmuştur. Hatta bu bağlamda Budizm ile Şamanlık arasındaki sürtüşmeler de zaman zaman meydana çıkmış olsa dahi bu gerilimler üstte sayılan etkenlerden ötürü hafif olmuştur. Ancak ne ilginçtir ki, Hakas Türklerinin ataları olan Kırgızlar da aynı bölge ve koşullarda yaşarken onlarda bu dinin Şamanlığın karşısında etkili olamamıştır. Belki de bunda Tıva’daki nüfusun Budizm ile tanışıklığının daha eskilere ve daha uzun zaman dilimine dayanıyor olması gibi etkenlerin tesiri söz konusudur. (Davlatov)Tuvaları diğer Türk topluluklarından ayıran en belirgin özellikleri Budist-Lamaist oluşlarıdır. Budizm Tuva’ya 13-14. yüzyıllarda gelmiş fakat yaygınlaşması XVIII. yüzyılın ilk yarısından itibaren olmuştur. Tuva’da Budizm inancı kabul edilmekle birlikte, kamlık inancı da ortadan kalkmamış, iki inanış birlikte yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Budizm-lamaizm ile kamlık arasındaki temel farklılıklar şu şekilde sıralanabilir: 1. Budizmde sadece erkekler lama olabilirler. Oysa kamlıkta kadınlar da kam olabilir. Hatta bazı kadın kamların erkeklerden daha güçlü olduğuna inanılır. 2.Budizm kitaba dayanır, lamalar Budizm kitaplarından bölümler okuyarak mesleklerini icra ederler. Kamların yazılı kaynakları yoktur. Tefiyle, tokmağıyla o anda aklına gelen alkışlarını söyleyerek kamlık ederler. 3.Lamalar Buda’ya dua ederler. Kamların çeşitli eerenleri vardır. Eerenler kamın ruhlarla bağlantı kurmalarına yardımcı öğelerdir. Kamın tefinden giyimine, elbisesinin üzerindeki yılanlara, kuş tüylerine, halkalara varıncaya kadar hepsi kamın yardımcılarıdır. Her kamın irtibat kurduğu ruhlar ve bu ruhların güçleri de farklı olduğundan, her kamın tedavi edeceği hastalık türleri de farklılık gösterir. İyi bir kam kendinin tedavi edemeyeceği bir hastayı, o konuda uzman olduğunu düşündüğü farklı bir kama gönderir. Budizm-lamaizm ve kamlık inancının bu farklı yönleri bulunmasına karşılık, içinde yaşadığımız tabiata saygılı olarak, onunla uyum içerisinde yaşama felsefesi her iki inanç sisteminde de ortak özelliktir ve bir arada yaşamalarını sağlar. 1928 yılında Tuva’da 3500 lama vardı. (Aynı tarihte Tuva’nın nüfusu 65 bin kadardı.) Çünkü her aile erkek çocuklarından birinin lama olmasını istiyordu. Aynı şekilde 1920’li yılların başında 20 tane hüree (Budist tapınağı) bulunuyordu. 30’lu yılların başında bu tapınakların ve lamaların sayısı hızla azaldı. 1931 yılında Tuva’da 787 lama ve 725 kam kalmıştı. Bu kamların yarıya yakını kadındı. (Fridman, 2003, s.181) Özellikle 1930’lu yıllarda lamaların ve kamların faaliyetleri yasaklanmış bu yasaklara uymayanlar ağır şekilde cezalandırılmıştır. 1944 yılına gelindiğinde Tuva’da hiç lama kalmamış, kamlar açık bir şekilde mesleklerini icra edemez olmuşlardır. Bu durum SSCB’nin dağılmasına kadar devam etmiştir. Sovyetler Birliğinin çöküşüyle Tuva’nın başkenti Kızıl’da ve Kızıldağ kasabalarında hüreeler açılmış ve buralarda lamalar çalışmaya başlamışlardır. Aynı şekilde kamlar da etnograf ve yazar Monguş Kenin Lopsan önderliğinde bir dernek kurmuşlar, başkentte Düngür (kam tefi) adını verdikleri bir tedavi merkezi açmışlardır. O zamandan beri iki inanç sistemi de yaygınlaşarak varlıklarını devam ettirmektedir. Bizde yaygın olarak kullanılan şaman kelimesi Tuva’da ve Sibirya’nın diğer Türk topluluklarında kullanılmaz. (Şaman kelimesinin kökeni hakkında bak. Günay, Güngör s.137-142) Bunun yerine “kam” kelimesinden gelen “ham” kelimesi kullanılır. Kamların yaptığı iş ise hamnaar “şamanlık etmek” fiiliyle karşılanır. “Tuva’da uygulandığı biçimiyle Şamanizm, insanları şaman aracılığıyla yukarı ve aşağı dünyanın ruhlarına bağlayan bir inanç sistemidir. Şaman vecd haline (hipnoz durumu da denir) geçiş sayesinde atalarının ve doğanın ruhlarıyla konuşarak kehanette bulunabilen ve geleceği tahmin edebilen, ruhlarını kaybetmiş ya da hastalıktan ıstırap çeken kişileri iyileştiren ve topluluğun sağlığı için ayinler yapan dinsel uygulayıcıdır. (Fridman, 2003, s.182) Kamlar kamlık kökenlerini sanatlarını icra ederken dile getirirler. Bu daha çok törenin başladığı sırada, kamın kendisini tanıtması sırasında olur. Kam kökeninin gücünü belirtirken, kendilerine seslendiği ruhlara daha inandırıcı gelmekte, onların sözünü niçin yerine getirmeleri gerektiğini belirten açıklamalar yapmaktadır.
1. Kalıtım Yoluyla kam olanlar (Izıguur salgaan hamnar) Büyük Türkolog W.Radloff Sibirya’da yaptığı gözlemlere dayanarak kalıtım yoluyla kamların erginlenmesini çok güzel şekilde tarif eder. “Şamanlık bilgisi ırsîdir ve babadan oğla intikal eder… Cetlerin kuvvetiyle şaman olarak tespit edilen şahıs, azalarında birdenbire bir gevşeklik hisseder, bu hal şiddetli bir titreme ile kendini gösterir. Onda kuvvetli bir gayri tabii esneme başlar, göğsünde ağır bir tazyik hisseder, birdenbire şiddetli seslerle bağırma ihtiyacı duyar, sıtmalı gibi titrer, gözleri şiddetle döner, birdenbire yerinden sıçrayarak deli gibi etrafında dönmeye başlar, nihayet ter içerisinde yere yuvarlanır ve saralı çırpınmalarla kramp içerisinde kıvranır. Azaları bir şey duymaz, eline ne geçerse yakalar ve yutmaya bakar… Şamanlığa tayin edilen kişi cetlerin arzusuna karşı gelir ve Şamanlık yapmak istemezse korkunç ıstıraplara katlanır veya azgın bir şekilde delirerek kısa zamanda kendisine kıyar veya hastalığının artmasından ölür.” (Radloff, 1994, s.19)Günümüz Tuva kadın kamlarının en ünlüsü olan Ay Çürek’in öyküsü de şöyledir: Ay Çürek’in doğduğu gün çok kötü bir fırtına varmış. Ay Çürek’in ilk ağlaması duyulduğunda fırtına birdenbire dinmiş ve bulutların arkasından ay görünmüş. Bu yüzden ailesi ona Ay Çürek (Ay Yürek) adını vermiş. Ay Çürek’in annesi kammış ve onun yetenekleri Ay Çürek’e geçmiş. Çocuk yaşlarda ruhlarla bağlantı kurmaya başlamış. Sık sık hastalanıyormuş. Ailesi onu pek çok kez psikologa götürmüş ise de derdine çare bulunamamış. İlk çocuğunu doğurduktan sonra sağlığı daha iyiye gitmiş. 1993 yılında katıldığı kamlar toplantısında Kamlar derneğinin başkanı M.Kenin Lopsan tarafından yeteneği keşfedilmiş. Bu sırada otuz yaşındaymış ve o zamandan beri kamlık yapıyormuş. Her geçen gün kamlık yeteneği artmış, yeteneğiyle birlikte şöhreti de. İtalya’da bir büro açmış. Orada Tuva kamlık geleneğini batılılara tanıtmaya çalışıyormuş. (Deusen, 2000)Kalıtım yoluyla kam olduklarını kamlar alkışlarında dile getiriyorlar. Bu alkışlarda bazen doğrudan kamlık alınan kişiden bahsedilirken, bazen kamlar yedi atadan beri kamlık genlerini taşıdıklarını gururla söylüyorlar. İşte bu alkışlardan bazı bölümler:2. Gökten kamlayanlar. (Deer uktug hamnar)Sibirya Türk topluluklarında göğün çeşitli katlardan oluştuğu inancı yaygındır. Tuva inancına göre gök dokuz katlıdır. Dokuz kat göğün en üst katında Hayırakan (Kayra Kan) yaşar. Yedinci katta ise Hayrakan’ın yardımcıları, göklerin halklarından olan Azarlar ve Hoorlar olarak adlandırılan topluluklar vardır. Bazı kamlar kamlık yeteneklerini bu gökyüzündeki topluluklardan almaktadır. Hastaları tedavi ederken kendi köklerinden olduklarına inandıkları bu toplulukları yardıma çağırırlar.3. Yer, su iyelerinden. (Çer, sug eezinden hamnaan hamnar) Tuvaların inancına göre yer, dağ, aşıtlar, şifalı sular, kam ağaçların iyeleri (sahipleri) vardır. Bu sahiplerin kızdırılmaması, onlara saygı gösterilip dua edilmesi gerekir. Bu iyelerle iyi geçinilerek tabiatın insana sunduğu yararlı ürünleri artırılması sağlanabilir. 4. Aza ve Buk soyundan. (Aza uktug hamnar) Azalar ıssız yerlerde, eski yurt ve obalarda, nehir kıyılarında, çukur yerlerin ağzında bulunur. Daha çok akşam kızıllığında ortaya çıkarlar. Bazen sadece sesleri duyulur. Çoğunlukla insan kılığındadırlar. Bunun dışında köpek, kuş, yabanî hayvan kılığında da olabilirler. Azaya benzeyen diğer bir ruh da buk’tur. İnsanların daha önce yaşadığı ve halen yaşamakta oldukları çadırlarda görülürler. İşkence görmüş insan tipindedir. Ortaya çıktığı yerde kötü kalpli insanın bulunduğuna inanılır. Korkutucu ve zehirlidir. Bu yüzden buk’la karşılaşan insan hastalanabilir. Bu durumda kam çağrılmalıdır. Buklu yerlerden atla geçilirse at hareket edemez olur. Atı yeniden hareket ettirmek için atın dört tabanının bastığı yerin çevresindeki toprak bıçakla kesilir gibi çizilmelidir. 5. Albıs ve Diiren soyundan. (Albıs uktug hamnar)Albıs’lar insanların yaşamadığı ıssız yerlerde guruplar hâlinde görülür. Albısların yeri yurdu, obası oymağı vardır. Kendi aralarında misafirliğe gidip, tanışıp düğün yapıp evlenirler. Albıs’la karşılaşınca bazı kişilerin anlayışı zayıflar, hatta müzmin hastalığa yakalanabilirler. Tuvalıların Dokuz Kutsalı1.Güneş: Güneş olmadan hayat olamayacağından hayatımızın kaynağı güneştir. Güneş ışığıyla yeryüzünü aydınlatır ve ısıtır.Bu yüzden sabah kalkınca kaynatılan sütten güneşe saçılır. Tuva insanı güneşten mutluluğunu, ruhunun derinliklerinden iyi dileklerinin yerine gelmesini ister:2. Ay: İhtiyarların anlatımlarında ay eskiden beri, günleri, ayları ve yılı belirlemeye yarayan güçlü bir ışıktır. Ay, güneş, anne, baba kelimeleri Tuva geleneklerinde birbirleriyle karşılaştırılarak verilir. Bir dörtlükten örnek verelim.Çıkan ayın aydınlığını gören, okuma yazması olmayan Tuva insanları, o ayın durumundan nasıl bir yağış olacağını, karın yağacağını, rüzgârın eseceğini veya havanın güneşli olacağını bilirlermiş. Günlük veya yıllık takvimler ortaya çıktıktan sonra, ailenin büyüklerinin aya bakarak havanın nasıl olacağını tahmin etme gelenekleri ortadan kalkmıştır.3. Gök: Eski Tuvalar göğü “hayırakan” diye adlandırmıştır. Burada “hayırakan” “ilk”, “ön” anlamındadır. İnsanın yaratılması inancına göre Tuvalar göğü “ata” olarak görmüştür. “Gök- atam” terkibi buradan doğmuştur. Eski Tuvalara göre canlıların var olmasında göğün kendine has bir yeri vardır. Ak gökte “Azarlar” ve “Hoorlar” adlı topluluklar yaşarlar. Tuva kamlık geleneklerine göre kökeni, gökte bulunan Azarlar veya Hoorlar adlı topluluklara dayanan kamlar en güçlüleridir. Bu yüzden kam alkışlarında gök en önemli kahramanlardan biridir.Gök insanın atasıdır. Göğün meyvesi ak damlalardır. Bu damlalar yer anaya düşünce hayat olur. Bu yüzden Tuva insanı eskiden beri göğe tapınmıştır.4. Yer: Yeryüzü güneşin sabah doğup, akşam olunca battığı yerdir. İnsanın doğduğu yer yeryüzü ile gökyüzü arasındadır. İnsanoğlu yeryüzüne bağlıdır. Çünkü doğduğu zaman göbek bağı doğduğu yere gömülmüştür.Yeryüzü insanoğlunun dokuz kuşaktan beri yaşadığı yer. Bu sebeple “atalarımızın yurdu” denir. İnsanın ata yurdu ayla, güneşle eş değerdedir. İnsanoğlu doğduğu yeri kötüleyemez. Çünkü orası atalarının yattığı yerdir.Yeryüzü, bu gökyüzünün altında nehirler, dağlar, ovalar ve çadır yerinin bulunduğu yerdir. Yeryüzü olmazsa insanoğlu yaşayamaz. Ormanda geyik besleyenler ormanlarını kutsayıp yaşarlar. İnsanoğlunun ata yurdundan kıymetli ne vardır.“Yer anam!” Sözü Tuvaların yeryüzüne ettikleri duadır. Çadır yeri, doğulan yer, eski yurt yerleri, ihtiyarların cesetlerinin gömüldüğü yerler, avlanılan ormanlar, otlaklar, ekin ekilen tarlalar hep ”Yer” adlı kutsal kelimeyle karşılanır. “Yer” insanın anasıdır. Bu yüzden kutsal saydığı yerlere Tuva insanı yalvarır.5. Su: Eski Tuva geleneklerinde suyun “sahib”i vardır. “Su başı yeryüzünün nabzıdır. Herhangi bir kimsenin kışlağının veya yaylasının yanında su başı varsa, o insan çok zengin olur. Su başına rastlayan insan sudan üç avuç içerek, üç defa dua ederse yolu ak olur. ““Suyun sahibi vardır. Su gece gündüz akar. Su başı gündüz fısıldanır, o zaman onun sahibi güneşten saklanır. Su başı gece çağlar. O zaman sahibi ortaya çıkarak konuşur. Su başı kirletilirse , sahibi kızdırılmış olur. Suyun sahibini kızdıran kişinin kolu bacağı eğilir. Bu sebepten su başı kirletilmez, ona saygı gösterilir.6. Aşıt: Aşıtlar “eelig” (sahipli)’dir. Acelesi olan insan aşıta geldiğinde atından iner. Dağ sahibine duasını ettikten sonra, atının kuyruğundan kılı keserek taşların üzerinde bulunan kuru ağacın bir koluna bağlar. Aşıda gelen insan taş kümesinin içine mutlaka bir taş bırakmalıdır. Yanında bulunan yemeklerden bir parça taş yığının yanına bırakılır. İçeceklerden dua eşliğinde bir miktarı saçılır. “Aşıt aşılırsa, hayatın bir zorluğu atlatılır.” diye atalarımızın sözü var. Atalarımız aşıt üzerinden ağaç kesmemişler, çiçek yolmamışlardır. 7. Ayı: İnsanoğlu akıllıdır. Çok eskiden ayı hayırakan Kurbustu’da Azarlar yurdunda yaşarmış. Daha sonradan yeryüzüne inmiştir. Ayının huyu insana benzer. Bu sebepten ayının adı doğrudan söylenmez. Benzetme yoluyla ayıdan bahsedildiği anlaşılır.Çok eski zamanlarda Yeryüzünde Çılbıga adlı, insan eti yiyen, insan kanı içen bir kişi yaşarmış. Çılbıga bütün insanları yemiş, sadece ihtiyar bir karı koca kalmış. Çılbıga acıkınca ihtiyar karı kocayı yemek için çadırlarına gitmiş. Çılbıga’yı gören karı kocadan her biri bir yöne kaçmış. Ormanın içine doğru kaçan koca değişerek ayı oluvermiş. O günden beri ayı, insan gibi akıllı bir yaratık olmuştur. Karısı günümüzdeki Ulug-Hemçe (Yenisey’e) girivermiş ve lota balığı olmuştur. Kadın çadırdan çıkarken kaptaki yağı koynuna sokup, piposunu ağzına alarak gittiği için lota balığının burnu pipoya benzemektedir ve karnı da yağlıdır.Ayıya tapınma tarihin bilinmeyen zamanlarından kalan bir inançtır. Ayıdan eerenlerin (putların) bulunması bunun için bir işarettir. Güçlü Şamanların evinde ayıdan put mutlaka bulunur.8. Yedigir: İhtiyarlardan derlediğimiz bilgilere göre Yedigir yıldızı, eskiden yeryüzünde yaşamış yedi oğlandır. Yedi oğlan gökyüzüne uçup çıkmıştır. Bu yedi oğlanla ilgili efsane şöyledir: Yer ve gök oluştuğu, insanoğlu yeryüzüne geldiği zaman imiş. Bir karı kocanın yedi sarı başlı (saçlı) oğlu varmış. Karı koca çadırlarında ölüp kalmışlar. Bir ahır dolusu yılkı bozkırda kalakalmış. Tan atarken kardeşler kavga etmişler. Hiç kimse yılkının yanına gitmek istemiyormuş. Ağabeyin sözünü kardeş, kardeşin sözünü ağabey dinlemiyormuş. Yedi sarı saçlı kardeş birbirleriyle inatlaşarak çadırlarında otururken gökyüzüne doğru uçuvermişler. Yedigir olup gökyüzünde kalmışlar. O zamandan beri yedi kardeş, Yedigir olup bir arada bulunsa da birbirleriyle hiç konuşmazlarmış.Bu efsaneden “insanların akrabalarıyla aralarını açmamaları gerektiği” öğüdü ortaya çıkmaktadır. Eski Tuva şarkılarında Yedigirle ilgili olanları da vardır: 9. Süt: Süt ak renklidir ve Tuva insanı onun kendisine en faydalı şeylerden biri olduğuna inanmıştır. “Süt gibi temiz insan” sözü kalbinde kötülüğü olmayan, insanlara faydası dokunan kimseler için kullanılır. “Sütle dolu kova devrilmez, mutluluk kaybolur.” Bu sözde ise sütün hem kutsallığı vurgulanmakta, hem de sütün zenginliğin işareti olduğu belirtilmektedir.Yeryüzünde ak ile kara varolduğundan beri insanın hayatında iyilikler ve kötülükler ortaya çıkmıştır. Gökyüzünün öfkesini süt geçirir. Bu sebepten Tuva geleneğine göre süt yere dökülmez. Gök gürleyip şimşek çakmaya başladığında sütten saçı saçılır. Böylece yıldırım çakmasının önüne geçilmiş olur. Akşamleyin ve gece çadırın içerisinden dışarıya süt çıkarılmaz. Çıkarılırsa emzikli kadının sütü çekilir. Sütle dolu kazan ocağın üzerinden devrilirse oymak, otlak kuru kalır. Süt dolu tencere devrilirse, insan kötü bir ölümle ölür. Sütle dolu kabın yanına ninem bizi yaklaştırmazdı.Süt! Ak süt! Tanrı içeceği süt! Tuva insanının ak sütü saçıp yalvarma inancı eskiden beri var olagelmiştir Bundan sonra da devam edecektir. Tanrısına süt saçan kişi, çoluk çocuğunun sağlıklı, tok yaşamasını diler. “Süte saygılı olunuz” sözü mal besleyiniz, zengin yaşayınız demektir. “Süt dökme, karnın acıkır.” Sözü mal beslemezsen aç kalırsın demektir. Atalarımız süte karşı saygılı olmuşlar. Bu geleneği devam ettirmeliyiz.

Benzer Konular

31 Temmuz 2013 / PiSiK0PATR Tarih
19 Mayıs 2011 / Kral_Aslan Tarih
30 Nisan 2011 / thedoctor_611 Tarih
8 Ekim 2016 / Mira Tarih
25 Haziran 2011 / Misafir Tarih