Arama

Kazak Türklerinde Baksılık Geleneği

Güncelleme: 22 Ağustos 2011 Gösterim: 5.383 Cevap: 1
TUZCUAY - avatarı
TUZCUAY
Ziyaretçi
26 Kasım 2009       Mesaj #1
TUZCUAY - avatarı
Ziyaretçi
Orta Asya’da yaşayan eski Türklerin inançları hakkında Arap coğrafyacısı El – Makdisi (X.y.y.) şunları söylemektedir: “Türkler tek tanrıya inanırlar. Onların bazıları tanrı gökyüzünde dese, bazıları da gökyüzünün kendisi tanrıdır” diyor. Araştırmacı Reşüdittin tarafından ise, Kazak halkının eski kavimlerinin birisi olan Nayman Han’ının cinlere emrettiği hatta bazı cinlerin sütünü sağarak kımız hazırladığı iddia edilir.

Sponsorlu Bağlantılar
Eski Türklerin bir boyu olan Kazak halkı ezelden beri gök tanrıya inanıp sığındıkları Şokan’ın eserlerinde de anlatılmaktadır. Türk kağanlarının diktiği eski yazıtlarda da tanrıya tapıldığına dair işaret ve bilgiler bulunmuştur.

Genel olarak yüzyıllarca bizim tarafımızdan tespit edilemeyen atalarımızın yaşantılarındaki sırları ortaya çıkara bilsek, şüphesiz Baksılar hakkında önemli bilgilere sahip olurduk.

Bizim incelediğimiz bu konuya tarihi yakınlık ve benzerlik açısından eski Türk devrendeki cenaze merasimlerini hatırlatan balbal taşları ve taş heykelleri gösterebiliriz. Bu heykel taşlar genellikle halk kahramanları ve büyük Baksıların adına da yapılmıştır. Heykellerdeki yazılar ilk halini koruyamamış olsa da oyularak yapılan resimler de silahlar, kıyafetler, tabak çanaklar ve boncuklarla yapılmış takılar ata-babalarımızın yaşam kültürü ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Bu taşlarda kimi zaman beyler ve kağanlar kimi zaman da silahlanmış kahramanlar tasvir edilmiştir. Bu eserler üzerinde yıllardır özenli bir araştırma yapmış değerli âlimimiz A.Marğulan merkezi Kazakistan’da olan Uludağ (Ulutav) çevresinde, önünde Baksı arkasında ise kopuz ile zil (çan) resmi tasvir edilen başka bir örneği de yakın zamanda Talak ilçesi, Maytöbe kazasındaki Biyligöl (Beyli göl) yakınlarında bulunmuştur. Yarısı kırılmış elips şeklindeki bu taş sivri ve keskin aletlerde oyularak resmedilmiştir. Taş bir insan figürüdür. Ağız ve çene kısmı kırılmış sadece gözü, kulağı ve başındaki boynuzu mevcuttur. Kulağındaki küpeye bakılırsa kadın tasviri olma ihtimali yüksektir. Talas ve Çu civarında bulunan bu taş heykel ve benzerleri arkeolog S.Akıncanov tarafından Biyligöl kadın heykellerinin IX.-X. y.y. varlığını gösteren Kıymak ve Kıpçak kavimlerinin döneminde yapıldığı ve tasvir edildiği yorumlamaktadır. Arkeolog tarafından bu taş heykellerin ana-erkil bu halkın kadınların ruhunun kutsallığına olan inancı temsil eder.

VI –VIII y.y. Eski Türk Yazıtlarını araştıran A.N. Bernştam “Umay Anayı bereket ve birlik koruyucusu olarak matriarhat devrinde Türklerin inandığı bir tanrıdır” diyor. Bu fikrin gerçekliği kaynaklar tarafından gösterilmektedir. Tarihimize dikkatle bakarsak, Türk halklarının eski inançlarında bereket birlik ve saygının güneş burçlu simgesi Sak (İskit), Massaget, Uysunların güneşe veya gök yüzüne tapındıklarını gösterir. Kazak halkında bu teorinin doğruluğunu gösterebilecek bir gelenek ise, yeni gelen gelinin evine girmeden önce eşikte sağ ayağı atlatılıp, “Ot Ana, Yağ Ana yar ve yardımcın olsun” denilerek ateşe yağ dökülmesidir. Eski Türklerdeki Umay Ana veya kadın tanrıçaları olan bu geleneklerin kazak örf ve adetlerinde var oluşu tesadüf değil, kültür değeridir. Kadın heykellere bir örnekte 1990 yılında Rıskulov (eski adıyla Lugovoy) ile Bayzak Datka (Sverdlov) ilçeleri arasında bulunmuş ve Jambıl Bölge müzesine teslim edilmiştir. Boynuz veya saukele (gelinin baş giyimi) giymiş bir genç kız heykelidir.

Bulunan taş heykellerdeki çatal boynuz tasvirlerinin ne anlamı olabilir? Eğer biz tarihi kaynaklara yönelirsek bölgedeki Han Dağı (Hantau), Jambıl, ile – Çu dağlarındaki kayalıklara mitolojik olarak çizilmiş başında her türlü av hayvanlarının boynuzları bulunan ve dans eden insan resimleri ile karşılaşmaktayız. Bildiğimiz kadarıyla komşu sibir halklarından Üdegey, Nenets, Nanaylar gibi ulusların Baksıları ibadet esnasında kuşların kemikleriyle av hayvanlarının boynuzlarını maske olarak giyip dans ederler. Hatta her türlü hastalığın tedavisi için Baksılar ayrı kıyafetler kullanırdı. Bu konu hakkında araştırmacı V.M.Mihaylovskiy: “Baksılar sadece cinler çağırdığında özel kıyafetler giyerler. Diğer zamanlarda ise sade insanların giymiş olduğu kıyafetlerden farklı giyinmezler”, demektedir.

Kola (bronz) devrinden bu yana varlıklarını sürdüren kayalara çizilmiş hayvan figürleri gibi dans eden veya evliya şeklinde tasvir edilen Baksıların biçimin, yakın zamanlardaki bir takım ölmüş kutsal ruhlara dönüşmüş gibidir. Ölçüleri küçük taştan yapılmış adamın başına uygun düşmeyen maralın (dişi geyik) boynuzları yerine Kazak halkının asırlar boyu kullandığı “saukele” (bayan milli başlık) olarak resmedilmesi daha yerindedir. Çünkü boynuz motifi insanlarla hayvanlar arasındaki yakın ilişkinin olduğu zamana aittir.

Jambıl Bölgesi, Korday İlçesi, Caysan yaylasından bölge müzesine getirilen dikdörtgen küçük beyazımsı oyulmuş heykel dikkat çekicidir. Heykelin iki kolunda iki tarafı da sivri şeklen tabak veya bardağa benzemeyen bir nesne vardır. Biz ilk zamanlarda buna önem vermemiştik. Bu taş heykeli diğer heykellerin arasında ölmüş kişiler için dikildiğini düşünmek mümkündür. Fakat bu tarihi heykelin elinde kıl kopuzu (çalgı aleti) olan o halkın danışmanı bilgini hekimi savaş öncesi askerlerin ruhani azığını veren bir Baksıya ait olduğunu sonradan anlaşılmıştır. Böylelikle Kazak Baksılarının ciddi araştırılmamış bir konu ve aynı zamanda kültürel tarihimizin parçası olduğunu etnografik malzemelerin azlığı görülmektedir.
tokiohotel - avatarı
tokiohotel
VIP ''Ölü Gelin''
22 Ağustos 2011       Mesaj #2
tokiohotel - avatarı
VIP ''Ölü Gelin''
Kazak Türklerinin Baksılık Geleneği

Sponsorlu Bağlantılar
Kazak Türklerinin eski gelenek ve göreneklerinin tarihi hakkında bizlere önemli bilgiler veren konuların birisi de Baksılık geleneğidir. Kazak Baksılarının tarihini araştıran ve yazan P.Rıçkov, A.İ.Levşin, G.N.Potanin, Ş.Velihanov, E.Divayev (Radloff), B.Dosımbekov gibi ilmi şahsiyetler bu hususta sayısız eserler yazmışlardır. Bu konuda yakın zamana kadar ciddi manada ilmi kaynaklarla araştırmalar yapan A.Margulan, A.Konıratbayev, N.Basilov’ların eserleri de bu alanda kıstas teşkil etmektedir. Günümüzde ise son yıllarda baksılık ve halk hekimliği konusunda yayınladığı eserleriyle baksıları araştıran ve yazan etnograf ve arkeolog Prof.Dr.Küzenbay Baybosınov’u görmekteyiz.

Bu yazı dizimizde kendisiyle Kazakistan’da 2 yıl ‘Kazaklarda baksılık geleneği’ nin son yarım yüzyılına ait bazı çalışmalar yapma ve bir kitap hazırlığı sırasında elde ettiğimiz bilgileri sizlere aktarmak istedim.

Kazak halkının arasından bugünkü şamanlığın kalıntılarını araştırarak, baksılık hakkındaki düşüncelerini ilk kez yazan alim ise, Şokan Velihanov olmuştur. Şokan Velihanov “Kazaktarda şamandıktın kaldıktarı” (Kazaklarda Şamanlığın Kalıntıları) eserin de Şamanlığın Kazak halkının günlük yaşantısına ne kadar sinmiş olduğundan bahsetmektedir. Yazar eserinde; “… Baksı-balgerlik geleneği bana göre Moğollardan ziyade Kazakların kendilerine miras olarak aldığını kabul etmek gerekir” diyerek, bu konudaki gerçek düşüncesini ortaya koymaktadır. Şokan çocukluğunda kendi köyündeki baksı ayinlerine ve ilginç danslarına defalarca şahit olduğunu ve “baksı” sözünün Moğolca’da “üstad”, Uygurca’da “okutman”, Türkçe’de ve Türkmence’de ise “bakıcı” veya “bekçi” manalarına geldiğini yine bu eserinde anlatmaktadır. Kazak Türkçesinde bal-gerlik kelimesinin kökü Türkiye Türkçesinde “fal-cılık” kelimesi karşılığıdır. Baskı-balgerlik kelimelerinin birlikte kullanılmasının sebeplerinden biri de balgerlerin kendini esrarengiz baksıların yaşantısına benzetmeye çalışmalarıdır. Kendilerine böylelikle baksılar gibi saygın bir ortam kurabilmişlerdir.

Araştırmacı ve yazar M.N. Bekimov “Kazaktarda baksılıktın kaldıktarı” (Kazaklarda Baksılık Kalıntıları) adlı eserinde Kazak Baksılığı hakkında fikirlerini şu sözlerle dile getirmektedir. “Kazaklar bugüne kadar tabiata, gökyüzü alemine, ölmüşlerin ruhlarına inanmakta ve sığınmaktadırlar. Onlar Allah ifadesinden ziyade tanrı (tengri, teyri) kelimesini tercih etmektedir. Baksıların söylediklerine göre insanın doğumu ve ölümü güneş, yıldız, ay ve gökyüzü alemiyle doğrudan bağlantılıdır. Onun için ölümden sonra ruhlar âlemi dönüşmektedir. Bunun için onların ruhları rahat olsun diye tasattık* verirler. ” diye yazmaktadır. Kazak halkının Baksı-balgerliği (balger; falcı) hakkında ünlü folklorcu, etnograf Ebubekir Divayev (W.Radloff) birçok eser yazmıştır. Onun araştırdığı ve yayınladığı eserler bugün bile önemli kaynaklar olarak gösterilmektedir. E.Divayev’in Kazak folkloru onun içerisinde Baksılık geleneğiyle ilgili yazdıkları konusu ve içeriliği itibariyle önemlidir. Araştırmacı gerçek Baksılarla konuşarak bizim bilmediğimiz sır olarak kalmış yönleriyle bu konuyu önümüze koymaktadır. Onun eserinde karabasanlar, şeytan ve kara güçler hakkında çok önemli bilgiler verilmektedir.

Baksılar hakkında A.Y.Alektorov ise yazdığı bir eserde; “… Baksılar Kazak beyleri ve Sultanlarından sonra saygı duyulan şahsiyetler olmuştur. Baksı olmak için bölgenin en saygın Baksısından düstur almak ve ondan ders almak gereklidir.”-diyor.
Ekim ihtilaline kadar Kazak Baksıları hakkında eserler yazanların çoğunluğu bu halkı başka bir yerden gelen sığıntılar olarak aşağılayıcı bir üslupla göstermekteydi. Onlar Kazak halkının dilini, tarihini ve sosyolojik yapısı bilmeyen Baksılığın halk için ezelden gelen geleneklerden birisi olduğunun farkında olmayan ayaküstü yazan kişilerdi. Baksılıkla ilgili başka kaynaklara değinecek olursak, ünlü tarihçi A.Levşin ve seyahatçi A.Yagmin ise “… Onların ayin ve zikirlerini seyrettim. İlginç danslar ve vücut titremeleriyle garip sesler çıkaran komik hareketleri dokuz gün boyunca sürdü. ”diyor.

V.N.Karamzin iki Baksının aynı anda bir hastayı hiç konuşmadan ve kopuz çalmadan ilkel ve komik davranışlar gösterdiğini 1899 yılında “Orenburgskiy listok” gazetesine “… Tajihan adlı kızı avare ve şarlatan Baksılar kaygılandırdı” adlı yazıyla dile getirmiştir. Sovyetler Birliği döneminde Baksılığın ilkelliğin kalıntıları olduğu ifade edilerek, hep aşağılamaya çalışılmıştır. Elbette bu dönemin siyasi ideolojisi gereği olmuştur. Bunun etkisinden olsa gerek 1992 yılında Kazak alimleri A.Aldaşev ve C.Alimcanov “Kazak halık meditsinasının kupiyası” (Kazak Halk Hekimliğinin Sırrı) adlı eserinde Baksılar hakkındaki düşüncelerinden bahsederken “…Baksı hayatının bir gününe bile önem vermeyen, ne bulursa onunla beslenen ve giyen, saçları bakımsız, görünüşüne önem vermeyen, bazen de alışılmışın çok dışında delice davranan kişidir…” diye yazmışlardır. Bize göre bu fikirler yakın zamanda bile bu siyasi ideolojiden kurtulamamışlığın göstergesidir.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
''Boşver''

Benzer Konular

1 Mart 2009 / ThinkerBeLL Taslak Konular
29 Mayıs 2008 / Bia Taslak Konular
2 Haziran 2008 / Misafir Edebiyat
24 Mart 2009 / ThinkerBeLL Taslak Konular
28 Mayıs 2008 / eXcaLLaNT Taslak Konular