Arama

Türk Boyları - Basmiller

Güncelleme: 2 Eylül 2012 Gösterim: 5.391 Cevap: 1
[WoL]bL - avatarı
[WoL]bL
VIP -Dream is Destiny-
20 Ağustos 2012       Mesaj #1
[WoL]bL - avatarı
VIP -Dream is Destiny-
Basmiller
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Basmil veya Basmıl (Çince: 拔悉蜜, Basimi, Baximi) göçebe bir Türk boyu 7.- 8. yüzyıllarında Cungarya Havzası (Moğolca: Зүүнгар Züüngar, Çince: 準噶爾; Zhǔngáěr, Rusça: Джунгария Dzhungariya) (şimdiki Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuyezbatısı) denilen bölgede yaşamışlardır. Basmiller Doğu Türk Kağanlığı zamanında çok önemli rol oynamışlardır, bir devir Kağanlar bu boydanmış. (Türkiye menşeili tarih kitaplarında Basmiller olarak geçer.) Göktürk Kağanlığına karşı direnmişlerdir. Ancak belli bir süre sonra yok olup, öbür Türk kavimleriyle karışmışlardır. Güçlü bir boy olan Basmıllar, tarihe izlerini fazla bırakamamışlardır. Bugünkü Türk cumhuriyetlerinde Basmıllar'ın hâlâ yaşadığı konusunda bir delil yoktur. Ancak bugünkü Türk boylarının içinde Basmıl boyuyla karışmış olan mutlaka bulunur. Çünkü bir halk ya da boy ancak karışarak ve asimile olarak yok olabilir.


She's remembered everything and now i am dead..
eku123 - avatarı
eku123
Ziyaretçi
2 Eylül 2012       Mesaj #2
eku123 - avatarı
Ziyaretçi
ilk göçler bazen kesintiye uğrasa da yüzlerce yıl devam etti. İÖ 1700'lü yıllarda Sayan Dağları'nın güney batısından Altay ve Tanrı Dağları'na doğru bir göç oldu. Kuzey Çin ve bugünkü Moğolistan'daki
Türklerin varlığı ise daha gerilere, Neolitik Çağ'a kadar gider. Yakutlar Sibirya'nın doğusuna yöneldi,
Sponsorlu Bağlantılar
Çuvaşlar da


Ural Dağları'nın güneyine doğru çekildi. Bir başka Türk grubu İÖ 1000-800 yıllarında
Çin'in kuzeyindeki Ordos ve Kansu bozkırlarına yerleşti. Bunlardan ayrılan bir grup Baykal Gölü civarına göç etti. İÖ 1000'li yıllarda Altaylar ve Sayan bölgesini terk eden bir başka grup bugünkü
Kazakistan bozkırlarına girip
Maveraünnehir ve Kuzey Hindistan'a ulaştı.


Oğuzlar
Çin'de


Sarı Nehir önünden başlayıp Manş kıyılarına uzanan Hun hareketi gibi Oğuzlarınki de en büyük ve sonuçları itibarıyle en önemli göç hareketlerinin başında gelir. Oğuzların 8. yüzyılda başlayan ve üçyüzyıl süren yürüyüşü önce Orhun bölgesinden Seyhun Nehri kenarlarına ve sonra Maveraünnehir üzerinden İran'a ve Anadolu'ya ulaştı.



Ogurlar
Oğuzların bir kolu olan Ogurlar, 5. yüzyılda Güneybatı


Sibirya'dan Güney Rusya'ya göç etti. Uzlar ise 9. yüzyılda Hazar'ın kuzeyinden Doğu Avrupa ve Balkanlar'a yöneldi.


Hunlar
Hunların bir bölümü batıya, Aral Gölü havzasına, bir bölümü de Hazar'ın kuzeyine göç etti. Asya'nın kuzeyindeki Hun bölgelerinin 150'li yıllarda Sien-piler tarafından işgali üzerine Güney Kazakistan ve Başkırt bölgesine doğru yeni bir Hun göçü gerçekleşti.





Akhunlar
Altay bölgesinden ayrılan Akhunlar(Eftalit) 5. yüzyıldan itibaren Maveraünnehir, Afganistan ve Kuzey Hindistan'a yerleşti.



Avrupa Hunları
Hazar'ın kuzeyinde bulunan Batı Hunların 350'yi izleyen yıllarda Orta Avrupa'ya doğru ilerlerken, bunlardan ayrılan bir grup da Kafkasyadan Anadolu'ya ve oradan da Kudis'e inip geri döndü.



Avarlar
Göktürklerin baskısı ile batıya yönelen Avarlar, diğer Türk boylarıyla da kaynaşarak Azak kıyılarından geçti ve Aşağı Tuna'ya kadar ilerledi.



Bulgarlar
Kafkasya'nın kuzeyinde bulunan Ogur Bulgarlarından Otuz-Ogurlar, Büyük Bulgar Devleti'nin yıkılmasından sonra kuzeye göçtü. On-Ogur Bulgarları ise Kafkasya'da kaldı. Bir başka Bulgar kolu da Balkanlara geçerek buraya yerleşti.



Macarlar
Macarlar, bazı Türk boylarıyla birlikte Orta Avrupa'ya göç etti. Macaristan'a verilen'Hungary' isminin, onları teşkilatlandıran On-Ogurlardan geldiği söylenir.

Uygurlar

Orhun-Selenga boylarında oturan Uygur oymakları, 8 . yüzyılın ortalarında Göktürk İmparatorluğu'nun yerini alarak iç Asya'ya doğru yayılmaya başladı. İmparatorluk 840 yılında yıkılınca Tarım'ın kuzeyindeki vahalara dağıldılar. Sarı Uygur adıyla tanınan bir başka Uygur topluluğu ise Çin'in içlerinde Batı Kansu'ya yerleşti.



Peçenekler ve
Kıpçaklar
Peçenekler, Hazarların ve Oğuzların baskısıyla Azak Denizi'nin kuzeyine çekildi. Tuna'yı 1036'da aşıp İstanbul önlerine kadar ilerlediler. Bir başka Türk boyu Kıpçaklar ise Oğuzları da önüne katarak 11. yüzyıln ortalarında Avrupa'ya doğru göç etmeye başladı.


Önemli Türk boyları
Kırgızlar
En eski




Türk kavimlerinden biri olan Kırgızlar, ilk başta Yenisey Irmağı çevresinde yaşıyorlardı. M. S. 1. yüzyılda
Asya Hun Devleti'ne bağlandılar ve


Tanrı Dağları yönünde yerleştiler.


Asya Hun devleti'nin yıkılışı üzerine IV. yüzyılda güçlü bir devlet kurdular. Göktürk Devleti kurulunca da ona bağlandılar. Göktürk Devleti'nin yıkılmasından sonra bir süre bağımsız yaşayan Kırgızlar, Uygur Devleti kurulunca bu yeni siyasi teşkilatın içine girdiler. Daha sonra tekrar bağımsızlıklarını ilan ettiler ve Uygur Devleti'ni yıktılar. Bu yeni Kırgız Devleti 80 yıl bağımsız yaşadı. Daha sonra beliren Hitaylar, Kırgızları kuzeydeki eski yurtlarına sürdüler. Kırgızlar daha sonra Karahanlılar Devleti'ne bağlandılar, ancak yarı bağımsız hayatlarını da sürdürdüler.

XIII. yüzyılda beliren Moğol Devleti bütün Asya'nın kaderini değiştirdi. Pek çok devlet bağımsızlığını yitirdi. Kırgızlar da uzun bir süre siyasi varlıklarını kaybettiler.

Sibirler
Çok hareketli Türk kavimlerinden biri olan


Sibirler, Balkaş Gölünün güneyinde yaşıyorlardı. V. yüzyıl ortalarında Ural Dağlarının güney doğusuna geldiler ve burada yaşayan başka bazı Türk kavimlarinin göç etmesine neden oldular. VI. yüzyılın başlarında Kafkas Dağlarının güneyine yerleştiler ve oradan da Anadolu'nun bazı bölgelerine çıktılar.

Başka bir Türk devleti olan Avarlarla rekabet edemeyince VI. yüzyıl ortalarından itibaren güçlerini yitirdiler ve bir süre sonra Sasani Devleti'ne bağlandılar.

Akhunlar
Bir başka adı
Eftalitler olan Akhunlar, büyük Hun kavminin bir parçasıdırlar. IV. yüzyıl ortalarında, bazı Hun boylarının, yaşadıkları Altay bölgesinden ayrılarak güney batıya doğru ilerlemesiyle Akhunlar, tarih sahnesine çıkmış oldu. Önlerine kattıkları diğer kavimleri batıya doğru süren Akhunlar, bugünkü Afganistan'a yerleştiler. Bir yandan da Hazar Denizi'nin doğu sahillerine ilerleyerek İran'la komşu oldular. Böylece büyük bir Türk devleti daha kurulmuş oldu.



Orta Asya'nın batısında egemenlik kurmak için, İran'da yaşayan güçlü Sasanilerle büyük bir rekabetin içine girdiler. V. yüzyılın ortalarında bu rekabet, Akhunların kesin zaferi ile bitti. Öte yandan Hindistan'ın kuzey batısı da Akhunların egemenliğine girmişti.

VI. yüzyılın ilk yarısında bu baskılardan bunalan İranlılar, Akhunluların Orta Asya'daki egemenliğinden rahatsızlık duymaya başlayan Göktürk Devleti ile güç birliği yaptılar. VI. yüzyılın ikinci yarısının hemen başlarında, bu iki büyük ordunun arasında kalan Akhunlular yenilerek dağıldılar. Ardından bir kısım Akhunlar Hindistan'a yerleşirken, bir kısmı da
Göktürk İmparatorluğu içinde yaşamlarını sürdürdüler.

Akhun Devleti, Hunların siyasi bir varlık olarak ortaya çıktıkları son devlet olması açısından da önemlidir.

Avarlar
Asya Hun İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Anayurdumuzda To-pa ve Avar (Cu-Cen)kavimleri bu siyasi boşluğu doldurmuşlardı. Her iki kavim de Türk'tü. 546-552 yılları arasında süren Göktürk - Avar mücadeleleri, Göktürk Devleti'nin kurulması, Avarların dağılması ile son bulmuştu.

Bazı Sibir boylarını, yine onlar gibi Türk olan Onogurları ve hatta bazı Slav ve Macar topluluklarını da yanlarına alarak, on yıl süren bir göçten sonra Tuna Irmağının bugünkü Macaristan'dan geçen yörelerine yerleştiler. Böylece Bizans'la komşu oldular.

VI. yüzyılın sonlarında Avar Devleti bütün Orta Avrupa'ya egemen olmuştu. Aynı tarihlerde ünlü Avar Kağanı Bayan Han, Balkanlara inip İstanbul önlerine kadar gelmişti. Bir yandan da İtalya'nın kuzeyine kadar etkilerini yayan Avarlar, bünyelerine Slavları, Batı Hunlarını ve başka bazı kavimleri de alarak büyük bir imparatorluk meydana getirdiler.

VII. yüzyılın başlarında dünyanın en büyük güçlerinden biri olan bu imparatorluk, Sasanilerle işbirliği yaparak, ortak düşmanları olan Bizans'a karşı çarpıştı. Hatta her iki devletin orduları 626 yılında İstanbul'u kuşattılar. Bizanslılar, şehri bu saldırıdan büyük zorluklarla kurtardılar.

Avarlar, bünyelerinde barındırdıkları ilkel kavimlere kendi kültürlerini de aşıladılar. Özellikle Slavlar toplum ve ordu düzenini Avarlardan öğrendiler. Giderek güçlenen Slavlar, artık yavaş yavaş Avar Devleti'ni sarsmaya başlamıştı. Öte yandan Batı Avrupa'daki Büyük Karl'ın (Şarlman) imparatorluğu ile de rekabete giren Avarlar, güçlerini yitirmeye başladılar. IX. yüzyılın başlarında da, özellikle Slavların etkisiyle Avar Devleti ortadan kalkmış oldu.

Son Avar kağanlarından Tudun Han Hıristiyanlığı kabul etmek zorunda kaldı. Avarlar Avrupa'nın çeşitli bölgelerine dağıldılar, güçlü topluluklar olarak burada yaşamlarını sürdürdüler ve sonunda oralardaki halklarla kaynaştılar.


Hazarlar
Hazar Türkleri, Göktürk Devleti'nin en batı ucunda yaşıyorlardı. Hazarlar yavaş yavaş batıya doğru ilerleyip Hazar Denizi'nin tam kuzeyindeki geniş bölgede, VII. yüzyıl başlarında devletlerini kurdular.

Hazarlar eski Türk dinlerini bir süre sonra bırakarak Museviliği kabul ettiler. Yahudiler bir yana, kitle halinde, Musevi olan bir başka kavim Hazarlar dışında mevcut değildir. Ama bir süre sonra Hazarlar arasında Hıristiyanlık da yayılmaya başladı. Devletin sonlarına doğru artık Müslümanlık da Hazarlar içinde yeşermeye başlamıştı. Bu çok dinlilik, oldukça hoşgörülü olan Hazar Türklerini hiç etkilememişti. Öyleki; Devletin yedi tane yargıcı vardı. İkisi Musevilerin, ikisi Hıristiyanların, ikisi Müslümanların ve kalan biride diğer dinlere mensup olanların davalarına bakarlardı.

Hazarlar birçok bölgeye medeniyet götürmüşlerdir. Bugünkü Güney Rusya'yı imar edenler Hazar Türkleridir. Günümüzdeki birçok Rus şehri, mesela Kief, Hazarlar tarafından kurulmuştur.

Tıpkı Avarlar gibi Hazarlar da medeniyet getirdikleri kavimlerin kurbanı oldular. X. yüzyılın ikinci yarısında güçlenen Slav Knezleri (şefleri) Hazar Devleti'ni yavaş yavaş eritmeye başladılar. Yüzyılın sonunda Devlet tamamen ortadan kalktı. Hazar Türkleri de diğer Türk kavimleri ve Slavlar ile kaynaştılar.


Bulgarlar
Bugün yalnızca Bulgaristan'da yaşayan bir Slav halkı olarak bilinen Bulgarların aslı, tam anlamıyla Türk'tür. Bulgar adı dahi Türkçedir ve' bulamak',' bulgalamak' (yani karışmak) kelimelerinden türemiştir. Bulgarlar, Hun boyları ile karışan bir başka Türk boyu Ogurlar' ın soyundan gelmişlerdir.

Büyük Asya Hun İmparatorluğu içinde bulunan Ogurlar IV. yüzyılda Hazar Denizi'nin kıyısına, İdil (Volga) havzasına aktılar. Orada Batı Hun Devleti'nin çözülmesinden gelen boylarla birleşerek' Bulgar' Türk kavmini oluşturdular.

İdil (Volga) Bulgarları VII. yüzyılda tam bir devlet olarak belirdiler. Ünlü hakanları Kubat zamanında (ölümü:679) en parlak dönemlerini yaşadılar. Bu sırada kurulan ve giderek güçlenen Haar Devleti, Volga Bulgarlarını hızla kendi bünyesine almaya başladı. Ancak Hazarların X. yüzyılın ikinci yarısında güçten düşmeleri üzerine Volga Bulgarları yeniden toparlandılar ve bu arada Müslümanlığı kabul edip Ruslara karşı başarılı mücadeleler verdiler. Volga Bulgar Devleti'ni Cengiz Han'ın torunlarında olan Batu ortadan kaldırmıştır.

Bulgarların bir bölümü, V. yüzyıl ortalarında İdil yöresindeki kardeşlerinden ayrılarak daha batıya geçmiş ve Tuna Nehri çevresine yerleşmişti. Esas merkezleri bugünkü Kuzey Bulgaristan'ı oluşturuyordu. Burada çok güçlü bir devlet kurdular.

Tuna Bulgarları bir süre Avarlarla birlikte oldular. Bizans'a karşı birlikte savaştılar. Avar Devleti ortadan kalkınca Bulgarlar yeniden güçlendi. Başkentleri bugünkü Şumnu civarında idi. Tuna Türk Bulgar Devleti IX. yüzyıl başında Kurum han'ın oğlu Omurtag Han'ın işbaşına geçmesiyle altın çağını yaşadı. Kısa zamanda Doğu Avrupa'nın en güçlü devleti konumuna geldiler. Ama verimli topraklarına bol miktarda Slav halkın akması ve gene IX. yüzyıl sonlarına doğru Ortodoksluğu kabul etmeleri üzerine yavaş yavaş benliğini yitiren Bulgar Türkleri Bizans-Slav kültür çevresine girdiler. Bir süre sonrada devletleri tamamen ortadan kalkmış oldu.

Türgişler
Göktürk Devleti'nin dayandığı esas kavim olan Onoklar içinden büyük bir boy grubunun adı da Türgişler dir (Türkeşler de denir).

Esas yurtları


Balkaş Gölü'nün güneyindeki İli Irmağı vadisidir. VII. yüzyılın sonlarında Sulu Han'ın hükümdar olmasına kadar, Göktürklerin içinde yaşamış, Göktürk egemenliğini kabul etmemek için devamlı onlarla mücadele etmişlerdir. Asıl önemli rolü, VIII. yüzyılın başlarında Orta Asya'ya girmeye başlayan Emevi Araplarını durdurmaları olmuştur.
Emeviler, Arap olmayanlara adil davranmadıkları için Orta Asya'nın batısında İslamiyeti kabul eden Türkler onlardan rahatsız oluyorlardı. İşte Sulu Han bu Emevi ordularını sürekli yenilgiye uğratarak daha ileri gitmelerine imkan vermemiştir.


Sulu Han'ın ölümünden sonra zayıflayan Türgişler bir süre sonrada tamamen devlet olarak varlıklarını yitirdiler. Ama halk çeşitli Türk topluluklar içinde yaşamlarını sürdürdüler.

Karluklar
Karluklar Türklerin Oğuz boyları arasında sayılırdı. Belirmeleri oldukça geçtir. Karlukların Göktürk Devleti içinde bulundukları biliniyor. Göktürk Devleti'nin ilk dönemi sona ererken (VII. yüzyıl ortaları) Karlukların yaşadığı Güney Altay bölgesi bir süre Çinlilerin eline geçti. Karluklar, Basmiller ve Uygurlarla birleşerek Göktürk Devleti'ne son vermişlerdir.

Karluklar, 756 yılından sonra yavaş yavaş güçlendiler ve Tokmak ile Talas şehirleri yöresinde bir devlet kurdular. Bu devlet Türgişlerin yerine geçmiştir. Başlangıçda Araplara karşı direnişde bulunmaya çalıştılarsa da IX. yüzyılın başlarında İslamiyeti kabul etmeye başladılar.

Bir süre sonra Karlukların tamamı Müslümanlığı kabul ettiler, Uygurlarla birleşerek Karahanlılar Devleti'ni kurdular.


Macarlar
Macarlar, Finli kavimlerden birinin bir Türk kavmi olan Onogurlar la kaynaşmasından oluşmuştur. İlk yurtları Ural Dağlarının güneyindeydi. IX. yüzyıl ortalarında Avarlarla Sibirlerin baskısı üzerine ilk önce Kuzey Kafkasya'ya göçtüler. Oradan da Karpatlar bölgesine geçip bugünkü yurtlarını kurdular. Macarlara göre, onları buralara getiren şefleri, Atilla'nın torunlarıdır. Böylece Hun-Macar yakınlığı daha somut bir biçimde belirmektedir.



Macarlar X. yüzyılda Karpatlarda ve Macar ovasında Hun ve Avarlardan kalan boylarla birleşip güçlü bir devlet kurdular. Yüzyılın sonunda Saksonlara yenildiler ve yavaş yavaş Hıristiyanlaştılar. Kısa sürede Macarlar, Katolikliğin Doğu Avrupa'daki koruyucuları oldular. Macar tarihi bundan sonra Avrupa tarihine bağlanır.
Peçenekler, Uzlar ve Kumanlar
Peçenekler Göktürk Devleti içinde, batıda Aral Gölü çevresinde yaşıyorlardı. IX. yüzyılın ikinci yarısında Tuna boylarına kadar geldiler. Giderek Romenler ve Bizanslılar arasında sıkışarak XI. yüzyılda Hıristiyan oldular. Bulgaristan'daki Peçenekler, Osmanlılar Balkanları fethedince Müslüman oldular. Romanya'da yaşayan Peçenekler ise Hıristiyan olmalarına rağmen Türklük bilinçlerini kaybetmemişlerdir.

Uzlar ise Oğuzların bir kolu idi. Peçeneklerin ardından Balkanlara geldiler. Macarlarla birlikte yaşadılar. XIII. yüzyıla kadar benliklerini korudularsa da, bir süre sonra Macarlaşmaktan kurtulamadılar.

Kumanlar (Kıpçaklar) da çok hareketli bir Türk kavmi olup Doğu Avrupa'da önemli roller oynamışlar ve Ortaçağ Asya tarihinde Moğollarla Ruslar arasında kader belirtici bir gelişim çizmişlerdir.


Oğuzlar
Oğuzlar Türk kavimleri içinde en kalabalık ve en ünlü olanlarıdır. Oğuzlar Göktürk Kağanlığının dayandığı en büyük Türk kavmi olmuştur. Daha sonra Orta Asya'nın batısına geçen Oğuzların bir bölümü X. yüzyılın sonlarında dalgalar halinde başta İran olmak üzere Ön Asya ülkelerine yerleşmişlerdir.



Büyük Selçuklu İmparatorluğu ve
Osmanlı İmparatorluğu Oğuzlar tarafından kurulmuştur.

Diğer Türk boları
Avşarlar (Afşarlar)
On birinci yüzyıldan itibaren, mühim roller oynamak suretiyle, adlarını zamanımıza kadar yaşatmış Oğuz boyu. Bozokların Yıldızhanoğulları kolundandırlar.



Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşundan önce, diğer Oğuz boyları ile beraber, Kıpçak çölünde yaşarlardı. 1135-1136 yıllarında, reisleri Arslanoğlu Yakub Bey kumandasında gelerek Huzistan’a yerleştiler. Yakub’dan sonra Afşarların başına Aydoğdu bin Küşdoğan geçti. Şumla lakabıyla anılan bu bey, Büyük Selçuklu Devleti’nin zayıflamasından faydalanarak, Huzistan’da Selçuklu hakimiyetine son verdi ise de, 1159’da Irak Selçukluları sultanı Melikşah gelerek tekrar Huzistan’a hakim oldu. Bu devrede, Şumla da Melikşah’ın hizmetine girdi. 1194 yılında, Abbasî halifesi En-Nasır li-Dinillah, veziri İbn-ül-Kassab kumandasında Huzistan bölgesine bir ordu gönderdi. İbn-ül-Kassab, Huzistan’ın başşehri Tuster’i ve birçok kaleleri zaptettikten sonra, Şumla’nın ailesini ve çocuklarını toplayıp Bağdat’a götürdü. Böylece Huzistan’daki, Avşar Şumla ve oğullarının hakimiyeti sona erip, ülke, halifenin topraklarına katıldı.

Diğer taraftan Malazgirt Savaşı'ndan sonra, Anadolu’ya Türkmenlerle beraber göç eden Afşarlar, Selçuklu Devleti’nin uç bölgelerine yerleştirilmişlerdi.

Nitekim, Anadolu’da yerleşim yerleri arasında Avşar adı, Kayılardan sonra ikinci sırada gelmektedir. Bu yer adları, Avşarların, Türkiye’nin fetih ve iskanında Kayı ve Kınıklar gibi birinci derecede rol oynadıklarını göstermektedir. Yine kaynaklara göre, Karamanoğulları Beyliğini kuran ailenin, Avşar boyuna mensup olduğu belirtilmektedir. Osmanlı ve İran tarihinde önemli rol oynayan Avşarlar, Anadolu’ya on üçüncü yüzyılda göç edenlerdir. Bu ikinci göç hareketi sırasında Anadolu’ya gelen Avşarların bir bölümü, Akkoyunlular'ın İran’ı ele geçirmesi üzerine, Mansur Bey önderliğinde İran’a giderek Huzistan’a yerleşti. Anadolu’da kalanlar ise; daha çok Malatya ve Doğu Anadolu’da bulunuyorlardı. Bunlardan büyük bir bölümü, on altıncı yüzyıl başlarında İran’a göçerek Urmiye’den Herat’a kadar olan geniş bir bölgede yerleştiler ve Nadir Şah, 1736’da, bunlardan Afşarlar hanedanını kurdu.

İran Afşarları; Mansur Bey Afşarları, İmanlu Afşarları, Alplu Afşarları, Usalu Afşarları, Eberlu Afşarları olmak üzere, başlıca beş büyük oba idi.

Safevî hükümdarı Birinci Şah İsmail, Afşarları sınır koruyucusu olarak Horasan’a yerleştirdi. Safevîler'in zayıfladığı bir dönemde, Afşarların lideri Nadir; Afşar, Celayir ve diğer Türkmenleri etrafında topladı ve İkinci Tahmasp’ın hizmetine girdi. İran topraklarından Afganları çıkarınca, nüfuzu arttı. Sonra İkinci Tahmasb’ı tahttan indirerek yerine Üçüncü Abbas’ı şah yaptı. Kendisini de saltanat vekilliğine getirdi. 1736’da da kendi şahlığını ilan etti. 1737’de Hindistan seferine çıkarak Delhi’ye kadar ilerledi. Bir suikasttan sonra, idareyi sertleştiren Nadir Şah, Afşar ve Kaçar Beyleri tarafından öldürüldü. Horasan’ı yöneten torunu Şahruh’un ölümünden sonra, İran Afşar yönetimi de sona erdi.

İran Afşarları, günümüzde, Urmiye gölünün kuzey batısında Hemedan, Kirmanşah, Nişabur, Kerman’ın güneyinde dağınık halde yaşamaktadırlar.

Afşarlar, Türk olup, İran’dakiler hariç hepsi Sünnî ve Hanefîdirler.

Afşarlar, güler yüzlü, iyimser, hayat dolu, sakin ve terbiyeli insanlardır. Kadınları çok çalışkandır. Ünlü Afşar kilimleri, bu çalışkan kadınların el emeğidir.

Günümüzde yerleşik olmalarına rağmen, bir kısmı, âdetlerini devam ettirmektedirler. Bugün Kayseri’nin Pınarbaşı kazasının merkez nahiyesine bağlı bir kısım köyler ile, aynı kazanın Pazarören nahiyesi köylerinden pek çoğu, Sarız kazası ve Tomarza’nın Toklar nahiyesi köylerinin yarısından fazlası, Avşarlara aittir. Ayrıca Adana’ya bağlı mağara kazası köylerinden Ayvad ve Ağdaş alanı köyleri de, Avşarlar tarafından iskân edildiği gibi, Çukurova’da mevcut bazı Avşar köylerinden başka Kastamonu, Bolu, Muğla, Isparta ve Antalya yörelerinde pek çok Avşar köy adına rastlanır.

Balkarlar
Kuzey Kafkasya'daki Kabartay-Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu. Taulular (Dağlılar) veya Malkarlar diye de tanınırlar.
Balkarların menşei hakkında, değişik görüşler vardır. Bazı araştırmacılar, Balkar adının Bulgar'dan kaynaklandığını ileri sürmektedirler. Ekseri araştırmacılara göre ise uzun müddet göçebe bir hayat süren ve Karaçaylılarla birlikte yaşayan Balkarlar, adlarının, Kırım'dan göç ettikleri sırada kendilerine önderlik eden 'Malkar' adında bir beyden geldiğine inanırlar. Menşelerinin, Hazar Türkleri'ne dayandığını ileri sürenler de vardır. Bunlara göre Balkarlar, 10 ve 11. yüzyıllara kadar bağımsız yaşamış, daha sonra Ruslar veya Osetler tarafından Kafkasya'ya sürülmüşlerdir.

Balkarlar, Altınordu ve Kırım hanlıklarının hakimiyeti altında kaldıktan sonra, 15. yüzyıl sonlarında, Kırım Hanlığıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdiler. Balkarlar arasında, giderek İslamiyet yayıldı. Uzun müddet Osmanlı himayesinde huzur ve güven içinde yaşayan Balkarlar, 1827 senesinde Rus hakimiyetine girdiler.

1917 Ekim devriminden sonra, Karaçaylılarla birlikte Kuzey Kafkasya Bağımsız Cumhuriyeti içinde yer aldılar. Kızılordu, 1921'de bu devlete son verince Balkarlar, Kabartay Bölgesine, Karaçaylar ise Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesine yerleştirildiler. İkinci Dünya Savaşı sırasında Balkarlar ve Karaçaylılar birleşerek Sovyet hükümetine karşı çete savaşları başlattılar. Savaş sonrasında, Almanlarla işbirliği yaptıkları için, Orta Asya'ya ve Sibirya'ya sürüldüler. Yaşadıkları bölge olan Balkariye de, Gürcistan Sovyet Cumhuriyetine katıldı. 1957 senesinde çıkartılan bir kanunla, Balkarların büyük bir kısmı, Orta Asya'dan geri getirildiler. Kabartay Balkar Özerk Cumhuriyetine yerleştirildiler. Nüfusları 66. 000 civarında olan Balkarlar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin dağılışından beri, yeni sistem içinde hayatlarını sürdürmektedirler.

Balkarlar, Malkar til (Malkar dili) ve Tau til (Dağlı dili) olarak adlandırdıkları, Kıpçakça kökenli bir dil konuşurlar. Balkarca'nın, dilbilgisi bakımından Karaçayca ile ortak özellikleri vardır. 1926 senesine kadar İslam harflerini kullanan Balkarlar, daha sonra Latin alfabesini ve 1940'ta da Kiril alfabesini benimsediler. Gelişmiş bir yazılı edebiyatları olmamasına rağmen, zengin bir sözlü edebiyatları vardır.

Bayat Boyu (Bayatlar)
Oğuz boylarından biri. Bozokların Gün-Hanoğulları koluna bağlıdır.

'Devleti ve nimeti bol, devlet ve nimet sahibi' manâsına gelen Bayat boyunun ongunu (sembolü), şahin; şölenlerdeki et payları,'sağkarı yağrın' (sağ kürek kemiği) kısmıdır. Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati't-Türk'te Oğuz boylarının dokuzuncusu olarak, Bayat boyunu göstermiştir.

Oğuzların sağ kolunda bulunan Bayat boyu, ekseri Oğuz hanlarının çıktığı dört Bozok boyundan biridir. Diğer Oğuz boyları gibi Sirüderya (Seyhun) Nehri kıyılarında ve kuzeydeki bozkırlarda yaşayan Bayat boyu, İslamiyet'ten önceki tarihinde, Korkut Ata (Dede Korkut) ile temsil edilmiştir. Bayat boyundan Kara Hoca'nın oğlu Korkut Ata, akıllı, bilgili ve keramet sahibi bir insandı.'Ala atlı kiş tonlu' Kayı İnal Yavku ile ondan sonra gelen hükümdarlar devrinde çıkan birçok zor siyasî meseleler, Korkut Ata'nın dirayeti sayesinde halledilmiştir.

Diğer Oğuz boyları gibi, İslamiyet'i kabul eden Bayat boyunun bir kısmı, 11. yüzyılda Selçuklu hükümdarları idaresinde, Horasan ve İran üzerinden Anadolu ve Suriye'ye geldiler. Anadolu'ya gelenlerin bir kısmı, uçlara yerleştiler. Bir kısmı ise göçebeliği bırakarak, Batı ve Orta Anadolu'da köyler kurdular. Bu bölgelerde görülen ve bazısı günümüze kadar gelmiş olan yer adları, Bayat boyunun Anadolu'ya yerleştiği devirlere aittir.

Orta Asya'da kalan, Bayat boyuna mensup bir kısım oymaklar ise, 13. yüzyılda Moğol istilasından kaçarak, Doğu Anadolu, Suriye ve Irak'a geldiler. 14. yüzyılda Kuzey Suriye'de, Bozok kolunun Avşar ve Beydilli boylarıyla birlikte yaşadılar. Yaz aylarında, yaylak olarak, Anadolu içlerine göçtüler.

Kuzey Suriye'de bulunan, Avşar ve Beğdilli boylarıyla birlikte 40.000 çadırdan fazla olan Türkmenlerin Bozok kolunu meydana getiren Bayatlar, bazı siyasî hadiselere katıldılar. Büyük bir ihtimalle Dulkadiroğulları Beyliğini kurdular. Maraş ve Elbistan bölgesinin yeniden iskânına katıldılar. 15. yüzyılın başlarında, Kara Tatarlardan boşalan Yozgat ve komşu yörelerde, Bozok oymakları yurt tuttu. Bunlar arasında, kalabalık sayıda Bayatlar da vardı. Bu Bayatlar, kışın Kuzey Suriye'ye gittikleri için, Şam Bayatı adını aldılar. Şam Bayatı'nın, bir kısım Akçalu (Ağçolu) ve Akçakoyunlu (Ağçakoyunlu) boylarının kollarıyla birlikte, Kaçar boyunu teşkil ettiler. 15. yüzyılın sonlarına doğru Kuzey Azerbaycan'daki Gence yöresine giden Kaçarların bir kısmı, 17. yüzyılın başlarında İran'ın Esterabad yöresine göç ettirildi. 18. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak, 1925 senesine kadar İran'ı idare eden Kaçar Hanedanı, bu Kaçar koluna mensup olup Şam Bayatı'ndan çıkmış olması mümkündür.

Bozok'ta (Yozgat ve civarı) kalan Şam Bayatı kolu ise, çiftçilik yaptığı arazide köyler kurarak, tamamen yerleşik hayata geçtiler. Bayatların önemli bir kolu da, 15. yüzyılın sonunda Akkoyunlu fethi üzerine, İran'a göç etti. Bunların bir kısmı Azerbaycan'da, önemli bir kısmı da Hemedan'ın güneydoğusundaki Kezzaz ve Girihrud yöresinde yerleşti.

Akkoyunlu Devleti'nin yıkılmasından sonra İran'a hakim olan Safevîler'in hizmetinde, birçok Türkmen topluluğu gibi, önemli miktarda Bayat da vardı. Cins atlar yetiştiren ve 10. 000 çadırdan ibaret olan bu Bayatların beyleri, Şah Abbas tarafından Azerbaycan'daki sancaklara tayin edildi. Böylece, bu yörede yaşayan Bayatlar dağıldı.

Aynı yüzyılda Horasan'da Nişabur bölgesinde de Bayatlar yaşıyordu. Ancak, bu Bayatların Türk olmayıp Moğol asıllı oldukları anlaşıldı. Onlara, Kara Bayat adı verildi. Asıl Bayatları bunlardan ayırt etmek için, Akbayat veya Özbayat denildi.

19. yüzyılın başlarında Akbayatların, Azerbaycan'da 5000 kişi, Tahran çevresinde 3000 kişi, Şiraz taraflarında 3000 kişi olmak üzere üç kol halinde yaşadıkları tespit edildi. Karabayatlar ise Nişabur dolaylarında oturuyorlardı.

Suriye ve Doğu Anadolu'nun Osmanlı Devleti topraklarına katılmasından sonra, bir kısım Bayatlar da diğer Türkmenler gibi geleneksel göçebe hayatlarını sürdürdüler. Yerleşik hayata geçenler de, köy hayatı içinde uzunca bir müddet yaylaya çıkma geleneğini bırakmadılar. Fakat, Osmanlı toplum yapısı içinde kaynaştılar. Boy adlarıyla anılmaz oldular.

Kanuni Sultan Süleyman devrinde, Kuzey Suriye'deki ana Bayat kolu, yirmi obadan meydana gelmişti. Fakat bu obaların nüfusları fazla değildi. 16. yüzyılın ikinci yarısında boyun başında bulunan Bozca adlı boy beyi ailesi, boy halkından birçok kimseyi de yanına alarak İran'a gitti. Bunlar, orada Bozcalı adıyla anıldılar ve varlıklarını geçen yüzyılın sonlarına kadar korudular.

Anadolu'da kalan Bayatlar, Pehlivanlı ve Reyhanlı gibi güçlü obalar olarak hayatlarını sürdürdüler. 17. yüzyılda Bayat obalarından çoğu Pehlivanlıların, geri kalanları da Reyhanlıların etrafında toplandılar. Böylece, 18. yüzyılda Pehlivanlılar, 15. 000 çadıra sahip güçlü bir oymak halinde Bozok'ta oturdular. Reyhanlılar ise 3000 çadıra yükselerek, yaz mevsimini Sivas'ın güneyindeki Yeni İl'de, kışı da Amik Ovasında geçirdiler. 19. yüzyılda Pehlivanlıların çoğu, Yozgat-Ankara arasındaki yörede yerleştiler. Reyhanlılar ise 1865 senesinde Amik Ovasında yerleştirildiler. Böylece, Reyhanlı kasabası meydana geldi. Bayat boyunun Kuzu Güdenli oymağı, Kayseri'nin Bucakkışla yöresinde toprağa bağlandı.

Irak'ın Kerkük bölgesinde yerleşmiş olan Bayatların, geçen yüzyılın başlarında, 2000 çadır kadar olduğu tespit edildi. Bu bayatların, İran Bayatlarından olması muhtemeldir.

Anadolu'nun Türk yurdu haline getirilmesinde ve İslamiyet'in yayılmasında büyük hizmetleri olan Bayat boyundan, büyük şahsiyetler yetişti. Oğuz elinin büyük manevî şahsiyeti Dede Korkut (Korkut Ata), şair Fuzulî, Cem Sultan adına Osmanlı Hanedanının eski atalarına dair Câm-ı Cem-Âyin adlı eseri yazan Mahmud oğlu Hasan, Bayat boyundan yetişen ünlü şahsiyetlerdir.


Çavuldur Boyu (Çavuldurlar)
Yirmi dört Oğuz boyundan biri.

Üçokların Gök Han Oğulları koluna bağlı olup, alâmet olarak sungur/akdoğan kuşunu kullanırlardı. “Nâmuslu ve ünü uzaklara yayılmış” manâsına gelen “Çavuldur” kelimesi bazı kaynaklarda “Çavundur” şeklinde geçer. Çavuldur boyu, 10. yüzyılda diğer Oğuz boylarıyla birlikte yurtlarından Mangışlak/Siyahkûh Yarımadasına göç etti. Bir kısım Çavuldur mensubu, Mangışlak’ta kalırken, bir kısmı Selçuklular'la birlikte Anadolu’ya geldi. Bunlardan Emir Çavuldur, Sultan Alparslan’ın; Çavuldur Caka da Danişmend Gâzi'nin Anadolu fetihlerine komutan olarak iştirak ettiler. Bu akınlarla gelen Çavuldurlardan Anadolu’ya gelip yerleşenler de oldu. Kurdukları köylere, boylarının adlarını verdiler. Bu isimle Anadolu’da, 16. yüzyılda on altı, 20. yüzyıl ortalarında on yedi köyün varlığı tespit edilmiştir.

Mangışlak Yarımadasında kalan Çavuldur boyu mensupları ise, 16. yüzyılda Kalmukların baskısıyla Kafkasya’nın kuzeyine göç ettiler


Çepniler
Çepniler, sayıları 24 olarak belirlenen Oğuz Boyları'ndan biri ve en kalabalık olanıdır. Üç - Oklar'ın Gök Han koluna bağlıdırlar. Bilindiği gibi Oğuzlar; Türkiye ve Azerbaycan Türkleri'nin, Türkmenistan, Irak ve Suriye Türkmenleri ile Gagauzlar'ın atalarıdır. Cümleden anlaşıldığı üzere Çepniler Orta Asya kökenlidir.


Kaçarlar
Türkistan, Âzerbaycan, İran ve Anadolu’da yaşayan Türkmen kabîlesi ve İran’da (1796-1925) tarihlerinde iktidar olmuş hanedan. Kaçar adı, Türkçe kaçmak kelimesinden türetilmiştir.

Moğollar (1206-1320) devrinden beri, Hazar Denizi kıyılarında otururlardı. İlhanlılardan Hülâgu Hanın (1256-1264), Alamut Batınîlerine ve Suriye’ye karşı giriştiği seferlere katılan Kaçarlar; Irak, Suriye ve Anadolu’ya kadar yayıldılar. İlhanlı Devleti yıkıldığı zaman, Suriye hududuna yerleştiler. Timur Han, Suriye’yi ele geçirince, onları esas vatanları olan Türkistan’a yolladı. On altıncı yüzyılın başında kurulan Safevî Devleti'nin (1502-1732) kurucusu Şah İsmail’i (1502-1524) destekleyen Kaçarlar; bu devirde vezirlik, başkumandanlık, beylerbeylik dahil, devlet kademelerinde vazife aldılar. Safevîlerin yıkılmasıyla, 18. yüzyılda, Afşarlar (1736-1749) ile mücadele ettiler. Afşarlı Nâdir Şah'a (1736-1747) düşmanca davranan Kaçarlar, Kuzey İran üzerinden Âzerbaycan’a yayıldılar. Kaçarlı Mehmed Ağanın Âzerbaycan valiliği sırasında, İran’daki hakimiyetleri kuvvetlendi. Zendlere (1749-1796) karşı 1779’da, Şiraz’da zafer kazanan Mehmed Ağa, İsfahan bölgesini alarak, şahlığını ilan etti. 1796’da Zendlerin hakimiyetine son veren Mehmed Ağa, İran’ı bütünüyle zaptetti.

Böylece, 1796’da kurulan Kaçar Devleti, Ruslarla mücadele edip, 19. yüzyılda Avrupa devletleriyle diplomatik münasebetler kurdu. Feth Ali Şah (1797-1834) devrinde, Fransa ve İngiltere’nin yanına çekilmek istenen İran’daki Kaçar Devleti, Çarlık Rusyası'nın Hint Okyanusuna inme politikasına karşı, ordusunu kuvvetlendirerek, Avrupa’dan teknik eleman, silâh ve malzeme getirtti. Feth Ali Şah, İran-Rus Harbi (1826-182 sonunda imzalanan Türkmençay Antlaşması ile, İran ve Kafkaslar havalisindeki haklarını Rusya’ya vererek, Hazar Denizindeki Rus hakimiyetini kabul etti. Muhammed Şah (1834-184 devrinde, Kuzey İran’da Acem asıllı Elbab Ali Muhammed’in talebesi İslâm düşmanı Bahâullah’ın kurduğu “Bahâîlik” ortaya çıktı. Bahâîler, Kaçarlı iktidarını tehdit edip, isyanlar çıkardı. Nâsireddin Şah (1848-1896), Bahaîleri kılıçtan geçirdi ise de, bir fedai tarafından öldürüldü. Doğu’nun fethedilmesi için Afganistan ve Herat’taki mücadeleler, Hindistan’daki Gürgâniyye (Babür) Devleti'nin (1526-185 İngilizler tarafından yıkılmasına kadar devam etti.

Rusya, İngiltere ve Fransa’nın, İran bölgesindeki rekabeti, Kaçarlar Devleti üzerinde Avrupa devletlerinin iktisadî hakimiyetini arttırdı. Muzaffereddin Şah (1896-1907) devrinde, liberalizm ve meşrutiyet verilmesini isteyenlerin hareketleri karşısında, 1 Ocak 1907’de Meclis-i Şûrâ-yi Millî açıldı. Muzaffereddin Şah'tan sonra tahta geçen Muhammed Ali Şah (1907-1909), Meşrutiyet Anayasasını ilan etmesine rağmen, tatbik ettirmemesi üzerine, Âzerbaycan ve diğer eyaletlerde, Kaçarlı Hanedanına karşı, silâhlı mücadeleler ile isyanlar başladı. Muhammed Ali Şahın, Rus ve İngiliz kontrolündeki iktidarına ihtilalciler son verince, yerine oğlu Ahmed Şah (1909-1925) geçti. Birinci Dünya Harbinde tarafsız kalan Kaçarlar Hanedanının ülkesi, Ruslar ve İngilizler tarafından muharebe alanı olarak kullanılıp, buradan Osmanlı Devleti'ne saldırılar tertiplendi. Harp sonrasında, İran’da mahallî isyanlar ve ayrılma taraftarı hareketler gelişti. Bolşevik Rus orduları Kuzey İran’a girdi. İngilizler, Ahmed Şah'ı 1923’te Londra’ya götürünce, yerine, saltanat nâibi ve ordu başkumandanı Ali Rıza Han vekalet etti. 1924’te İran Millî Meclisini elde eden Ali Rıza Han, 1925’te kanlı bir darbe yaparak, Kaçarlar Hanedanına son verip, Pehlevî hükümetini (1925-1979) kurdu. Pehlevî hükümeti devrinde, Kaçarlar Hanedanından ve kabilesinden birçok devlet adamına vazife verildi.

Kaçarlar, bugün, Türkistan, Âzerbaycan ve kalabalık bir şekilde Esterâbat dahil İran’da yaşamaktadır.


Kayı Boyu (Kayılar)
Oğuzların Bozok kolundan, Osmanlıların da mensup olduğu bir boy.

Kayı kelimesi; “muhkem, kuvvet ve kudret sahibi” demektir. Kayı boyunun damgası, iki ok ve bir yaydan ibaretti. Oğuz Han oğlu Gün Han oğlu Kayı’nın, bu boyun ceddi olduğu söylenir. Yirmi sene hükümdarlık yapan Kayı’nın nesli, uzun yıllar bu makamda kalmıştır. Bu sebeple Kayı boyu, Oğuz boyları arasında ilk sırada gösterilmektedir. Dede Korkut da eserinde, gelecekte hanlığın geri Kayı'ya döneceğini bildirerek, Osmanlılar'ı haber vermiştir.

Kayılar, Selçuklular'la birlikte, fetih esnasında ve daha sonraları Anadolu’ya gelip, değişik bölgelerde yerleştiler. Osmanlı Devletinin kuruluşunda, esas nüveyi teşkil ettiler. Osmanlılar zamanında, Rumeli’nin fetih ve iskânına katıldılar.

Sultan İkinci Murad, soyunun bu boya mensubiyetini göstermek için, sikkelerine, Kayı boyuna ait iki ok ve bir yaydan müteşekkil damgayı koydurmuştur. Sonraki padişahların bastırdıkları sikkelerde görülmeyen Kayı damgasının, Kanunî’ye kadar çeşitli eşya ve silâhlar üzerine konulmasına devam edilmiştir.

Kayı boyuna mensup Karakeçili göçebe oymağı, eski zamanlardan beri her yıl, Söğüt’teki Ertuğrul Gâzi Türbesini ziyaret etmekte ve bununla ilgili şenlikler yapmaktaydı. Sultan İkinci Abdülhamid Han, bu ziyaret ve şenliklere resmî bir hüviyet kazandırdı. Kendi oymağı saydığı Karakeçili gençlerinden, Ertuğrul Alayını teşkil ettirdi. Bu oymak mensuplarını, ziyarete gelen Alman imparatoruna, “akrabalarım” diyerek takdim etti.

“Ertuğrul’un ocağında uyandım,

Şehidlerin kanlarıyla boyandım. ”

beytiyle başlayan bir marş bestelenip, yıllarca dillerde söylenip, gönüllerde yaşatıldı.

Bugün, Kayı boyu mensupları, genellikle; Eskişehir, Mihalıççık, Orhaneli, Isparta, Burdur, Fethiye, Muğla, Aydın ve Ödemiş civarındaki köylerde yerleşmişlerdir.


Kınık Boyu (Kınıklar)
Selçuklu Hanedanının mensup olduğu Oğuz boyu. Yirmi dört Oğuz boyundan biridir. Üç-ok boylarındandır.

Kınıklar, Selçuklular'ın kuruluşunda ve Anadolu’nun fethinde büyük rol oynadılar. On üçüncü yüzyılda kalabalık bir kitle hâlinde Suriye’de bulunan Türkmen grubu arasında, Kınıklar da bulunuyordu. Diğer boylarla birlikte Kınıklar da, Memlûklar'ın yanında yer alarak Çukurova’nın fethine katıldılar. Çukurova’da, Ceyhan Irmağından Gâvur Dağına kadar uzanan bölgede ve bugünkü Osmaniye kazası ile Ceyhan kazasının bir kısım topraklarını içine alan bölgede yurt tuttular.

On dördüncü yüzyılın son yarısında, Memlûklarla araları açıldı. 1378’de üzerlerine gelen Memlûk ordusunu, diğer Üç-oklu Türkmenlerle beraber yendiler. Fakat Memlûklar, Üç-ok boyları arasına tefrika (bölünme) soktular. 1383’te Kınıklar, Yüreğirlere saldırdılar. Daha sonra, Kadı Burhâneddin’in ülkesinde kargaşalıklar çıkardılar. Bu hâdiselerden sonra, Kınıkların adı, siyasî sahnede gözükmez oldu.

Kınıklar, Osmanlı fethinin ilk yıllarında toprağa bağlandılar. On dokuzuncu yüzyıla kadar, Çukurova’da Kınık adını taşıyan bir kaza vardı. Muhtemelen, bugünkü Toprakkale, eski Kınık Kalesi olmalıdır. Kalenin kuzey doğusunda yer alan kasabada, 1522’de iki mahalle, 1547’de beş mahalle vardı. Ayrıca, kazaya yetmiş beş köy ve mezra bağlı idi. Kınık kasabası ve köyleri, 17. yüzyılda harap oldu. On altıncı yüzyılda Halep’te, Ankara’da ve Aydın’da Kınık boyuna mensup toplulukların yaşadığı bilinmektedir. On yedinci yüzyılda, Sivas’ta da bir Kınık cemaatinin mevcudiyeti görülmektedir. Bugün Anadolu’da, Kınık adını taşıyan pek çok köy ve İzmir’e bağlı Kınık kasabası vardır.

Kaynak İçin Tıklayınız


Benzer Konular

21 Aralık 2016 / CrasHofCinneT Türk ve İslam Dünyası
3 Ocak 2010 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
14 Ağustos 2012 / buz perisi Türk ve İslam Dünyası
3 Ağustos 2012 / buz perisi Türk ve İslam Dünyası
24 Temmuz 2012 / buz perisi Türk ve İslam Dünyası