Ziyaretçi
Akdeniz Bölgesi'nin doğusunda, Hatay İli'nde Amanos Dağı'nın en alçak noktasını aşan geçittir (660m.) İskenderun Körfezi'nin doğu kıyılarında dik bir duvar gibi yükselenAmanos Dağları'nı batı-doğu doğrultusunda aşarak Amik Ova'sına iner. Antakya kentini ve Amik Ovası'nı Türkiye'nin Trakya'ya kadar uzanan ana yollarıyla birleştiren Belen Geçidi bu nedenle de önemlidir.
Yaz aylarının bunaltıcı sıcaklarında, hem şehir yaşamını, hem de yayla havasını tatmak isteyenlere Belen kucağını açar. Havanın en güzelolanı, oksijenin en bol, ılık Akdeniz melteminin gün boyu estiği Belen; size sunduğu doğal güzellikler yanında, beslenmenize ve damak lezzetinize de hitap eder. Etin en tazesi, sebzelerin ve meyvelerin en seçilmişleri şehrin ana caddelerinde sağlı sollu uzanan küçük bakkal, manav ve kasap dükkanıarındadır. Siz Amik Ovası'ndan ya da körfez sıcağından kaçarak bunaitıcı yaz akşamlarını serin bir havada geçirip, buz gibi meyvelerinizi yerken derin bir uykuya dalarsınız.
Eski çağlardaki adı; Pylae Syriae (Suriye Kapısı) olan Belen Geçidi, tarihte doğudan ve güneyden gelen orduların batı ve kuzeybatıya açılmasında önemli rol oynamıştır.
Belen adını yakındaki Belen ilçesinden almıştır.
"Belen" Adı:
1516 yıllarında Mercidabık Savaşı ile Osmanlı topraklarına katılan Belen, Abbasilerin Bizans’a karşı olan Avasım(sınır bölgesi)içinde yer aldığı zaman”Maziku Bagras” ve “Bab-ı İskenderun” adlarıyla tanınmaktaydı.
1320 H./1902-1903 M.tarihi Halep Vilayeti Salnamesi’ne göre 1552 yılında Halep ile İskenderun arasında yeni bir yol güzergahı aranırken şimdiki kasabanın bulunduğu yere.960H/1553 M. Yılında Sultan I. Süleyman tarafından “Derbend –i Cebel-i Barkesman İskenderun” denmiştir. Birkaç yıl sonra ise, iskan politikası gereği buraya 65 ailenin daha yerleştirilmesiyle aynal-tell ve mezrası, (tepecik tımarı) adı verilerek mahkeme –i şer’iye siciline kaydolunmuştur.
Yine aynı belgeden öğrendiğimize göre, 1183H./1770M. yılında Adana Sancağı Beyi Abdurrahman Paşa tarafından Belen’e yeni nüfus iskan ettirilmiş ve kasaba daha gelişerek adının”Beylan”olarak tanınması sağlanmıştır.
XIV.yüzyıldaki Osmanlı yerleşimiyle Belen adıyla tanınmaya başlamıştır.1648 miladi yılında Belen’den geçen Evliya Çelebi’de yerleşim için Belen adını kullanmıştır.
Evliya Çelebi Beylan hakkında şunları söylemişti “Havanın ve suyun letafetinden olsa gerek insanların yüzü alpençedir,sokakları gayet dardır.”
Kaynak: Vikipedi, MsXLabs