Arama

Türk Süsleme Sanatları - Kündekari (Kendekari)

Güncelleme: 27 Şubat 2013 Gösterim: 12.165 Cevap: 1
DreamLiKe - avatarı
DreamLiKe
Ziyaretçi
22 Kasım 2008       Mesaj #1
DreamLiKe - avatarı
Ziyaretçi
Kündekâri Sanatı
Akıl almaz bir sabrın ve geometri dehasının eşliğinde sanatçı, ahşabı kündekâriyle yorumlar ve bir sanat eseri yaratır. Serbest ve rahatlıkla hareket eden binlerce küçük ahşap parçası asırlara meydan okur. İşte bu yüzdendir ki, yapımında en ufak bir hataya dahi tahammülü yoktur kündekârinin.
Sponsorlu Bağlantılar
Kenarları negatif ve pozitif değerlerde oyulmuş, çokgen ve yıldız biçiminde ayrı ayrı kesilmiş, rumî ve palmet kabartmalarıyla bezenmiş parçalar ile ahşap kirişlerin birbirine geçmesi biçiminde uygulanan ve büyük bir ustalık isteyen kündekârinin, bezeme kompozisyonu geometrik bir şemaya dayanır. Gökyüzündeki yıldızları ve sonsuzluğu ifade eden yıldız, sekizgen, ongen, baklava gibi birçok geometrik desenle birlikte uygulanır. Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap plakalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, bağa, fildişi kakma işçiliği de kompozisyona dahil edilir. Hazırlanan parçalar birbirine ayrıca bağlayıcı bir malzemeyle tutturulmadığından, kündekârinin uygulandığı ahşap yüzeylerde zamanla ayrılmalar olmaz. Kündekâri tekniğiyle yapılmış bazı örneklerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir iskelet kullanılır. Değişen mevsim şartlarında ısıdan ve nemden etkilenmeyecek nitelikte bir ağaçla çalışılır ve birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları sayesinde, ahşap işçiliğinde zamanla ortaya çıkan çatlak ve şişmeler önlenir. Bu nokta göz önünde bulundurulduğ unda kullanılan malzemeler iç mekânlar için ceviz, şimşir, armut, kiraz, sapelli (maun); bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, venge, peleseng, sapelli, altın varak, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi değerli materyallerdir. Dış mekânlarda ise, meşe, sapelli, ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı ağaçlar kullanılır.
Konya Alaaddin Camii'nin, Beyşehir Eşrefoğlu Camii'nin, Niğde Sungurbey Camii'nin, Ürgüp'teki Taşkın Paşa Camii'nin, Birgi Ulu Camii'nin, Manisa Ulu Camii'nin, Bursa Ulu Camii'nin, Balıkesir Zağanos Paşa Camii'nin minberlerinde; Bursa Yeşil Camii ve Türbesi'nin kapısında Anadolu'nun eşsiz kündekâri örnekleri bulunur.
Zıvanalar deliklere ve tablalar kiriş sitemi ile birbirine oturur, binlerce parçayı sadece iki dış seren ayakta tutar, bu yetmezmiş gibi üzerine Ebced hesabıyla tarih ve isim bile düşürülür. İşte böyle derin manalar eşliğinde derin bir el maharetidir kündekâri, sabırla nakşedilir.

Kündekari sanatı nedir?
Kündekar: Kündekari sanatını yapan kişiye verilen addır.
Kündekari:
Anadolu’da Selçuklu döneminde gelişmiş, kendine özgü bir şekil almıştır. Selçuklu, dönemi ağaç eserleri daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elamanlar olup gerçekten çok üstün işçilik göstermektedir.
Osmanlı dönemi ahşap işçiliğinde sadelik hâkim olmuş, çeşitli teknikler daha çok cami kapısı, minber, vaaz kürsüsü, dolap kapakları, pencere kapakları ve bunlara benzer birçok mimari unsurlarda uygulanmıştır.
Kündekari; Osmanlıca Lügati’nde, tutma, kavrama, yakalama anlamına gelir. Geometrik desenlerin delik ve zıvana ile çatma sisteminde örülen iskelete tablalarının kiniş sistemi ile geçirilmesi suretiyle tutkalsız çivisiz olarak yapılan ahşap sanatıdır.

Kündekarinin Hazırlanış Teknikleri

Yıldız (gökyüzü yıldızları ve sonsuzluğu ifade eder), sekizgen, ongen, baklava, klasik parke ve birçok geometri desenleriyle uygulanmıştır.
Kürsü ve minber tablaları yahut önemli kapı, pencere, dolap kapakları gibi elemanların yapımında kullanılan, küçük ahşap tablalar ve profilli çıtaların -geometrik bir bezeme oluşturacak şekilde- geçmeli olarak birbirine birleştirilmesi tekniği; bu teknikle üretilen yapı elemanı. Tablaların lifleri birbirine ters olarak yerleştirildiği ve biri ötekinin nem ve sıcaklıktan dolayı çalışmasına engel olduğu için, kündekâri tekniğindeki kanatlar düzlüklerini yüzyıllarca korur ve hiç çarpılmazlar.
Hazırlanan suyu düzgün küçük ağaç parçalarının, önceleri bu iş için ağızları kordon bıçağı şekli verilmiş rendelerle (el planyası) ile kordon profilleri çekilmiş ağaçların, ince ve hassas bir şekilde işlenerek geçme (zıvana) tekniği ile geometrik bir bezeme oluşturacak şekilde birçok parçanın ana kirişlere bağlanması sonucu bir araya getirilmektedir.
Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap tablalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, bağa, fildişi kakma (gömme) işçiliği uygulanıp, çivi ve tutkal kullanılmadan seren ve kayıtların zıvanalara geçirilip sıkıştırılmasıyla toplanır.
Kundekarinin en önemli özelliği değişen mevsim şartlarında ısı ve nem oranının değişmesinden etkilenerek ağacın çalışmamasını sağlamak.

Kullanılan Malzemeler


İç mekân

Ceviz, şimşir, armut, kiraz, şapelli (maun) gibi ağaçlar kullanılıp, bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, wenğe, peleseng, sapelli (maun), altın varak, bağa (kaplumbağa dış kabuğu, deniz kaplumbağası), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi değerli malzemeler kullanılır.

Dış mekân
Meşe, sapelli (maun), ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı ağaçlar kullanılır.


Mukarnas
Kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yan yana ve üst üste gelen, üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu öğesi. Petek biçimi bir görüntü ile yarım kubbelerin içini dolgulayan İslam sanatı öğesi. (Sarkıtlı olanlarına istalaktit denilir). (Yakut Türkçesinde çıkıntı, burun) düşey bir yüzeyden, üzerinde bulunan daha taşkın bir yüzeye geçmek ve ona bindirmelik görevi yapmak için taş veya tuğladan küçük prizmalar şeklinde, birbiri üzerine oturan bindirmeliklere verilen ad, istelaktit.
Mimar Sinan çağında bunlara tekil olarak mukarnas, çoğul olarak da mukarnesat denirdi. Mukarnasın çeşitli bölümlerine asaba, pah, badem, peş, kanat, yırtmaç, diş, püskül gibi adlar verilmiştir.

Kündekari Örnekleri

26 483KURSUSULEYMANIYEcAMI
Kürsü, Süleymaniye Camii, İstanbul


26 483AYA01
Birgi Ulu Camii, Ödemiş, İzmir


26 483AYDIN03
Birgi Ulu Camii, Ödemiş, İzmir


26 483AYDI04
Birgi Ulu Camii, İzmir


26 483KANUNISULTANSULEYMAN05
Kanuni Sultan Süleyman Türbesi, İstanbul


26 483KAPIFATIHCAMI06
Kapı, Fatih Camii, İstanbul


26 483KONYAB07
Kapı, Konya


26 483KURSUFATIHCAMI08
Kürsü, Fatih Camii, İstanbul


26 483KURSUFATIHCAMI09
Kürsü, Fatih Camii, İstanbul


26 483PANJURSULTANAHMETCAMI11
Panjur, Sultanahmet Camii, İstanbul


26 483KURSUSULEYMANIYECAMI10
Kürsü, Süleymaniye Camii, İstanbul

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
27 Şubat 2013       Mesaj #2
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Türk Süsleme Sanatları - Kündekari (Kendekari)

Kündekari ve Teknikleri

Sponsorlu Bağlantılar
KÜNDEKÂR: Kündekâri sanaatını yapan kişiye verilen ad.

KÜNDE: Anadolu’da Selçuklu döneminde gelişmiş, kendine özgü bir şekil almıştır. Selçuklu, dönemi ağaç eserleri daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elamanlar olup gerçekten çok üstün işçilik göstermektedir.

Kündekari Farsça’dan dilimize geçmiş, asıl hali kendekâri olan bir kelimedir. Fakat İran’da şimdi buna “mütenebihe” Araplar ise “ta’şik” adını veriyorlar. “Kündekari” kelimesini yalnız biz Türkler kullanıyoruz. Elbette en güzel örnekleri de bizde. Bu sanatımızı yıllarca ihmal ettiğimiz için gerçek kündekarinin ne olduğunu bilmiyoruz. Kündekaride yalancı ya da sahte kündekari yoktur. Bir eserin yalancısı yapılmış olanı taklit edilerek elde edilir. Erken dönem kündekari vardır ki burada ahşap yüzeyine geometrik desenler çizilir ve o ahşap üzerinde oyma yapılarak geometrik desenlere bir boyut kazandırılır. Aslında bu yanyana gelerek oluşturulan monoblok ahşaptır. Yanyana gelen bu bloklar zaman içerisinde birbirinden ayrılır, aralarında birkaç santimetrelik boşluklar oluşur. Selçuklu erken dönem eserlerinde bu açıklıkları görebilirsiniz. Sanatkarlar buna mani olmak ve daha iyi eserler elde edebilmek için, kontrast teşkil edecek renkteki ahşap malzemeleri bir araya getirerek, gerçek kündekari sanatını oluşturdular.

Bizim mazimizde Avrupa’daki gibi bir burjuvazi olmadığı için kültürümüzde sanat cemiyete yönelik eserlerde uygulanmıştır. Avrupa’da Meici ailesi bugünkü Fransa’daki, Floransa’daki, İtalya’daki pek çok eserin varisi ve hamisidir. Avrupa’da servet yüzyıllardır aynı ailede devretmektedir. Türk kültüründe para ancak abide eserlere; camilere, kervansaraylara, anıt yapılara harcanmıştır. Biz de ilk vakfiye örnekleri 1050 yılına aittir. Bu dönemde ceviz ağacının yanına şimşir koyarak veya sedir ağacının yanına ceviz koyarak kontrast teşkil ederek eserler oluşturulmuştur. Gerçek kündekaride daha önce çizilen şekil tam anlamıyla üç boyutlu hale getirerek, zıvanalarla aralarında hiç boşluk bırakılmayacak şekilde birleştirilerek bir araya getiriliyor

Osmanlı dönemi ahşap işçiliğinde sadelik hakim olmuş, çeşitli teknikler daha çok cami kapısı, minber, vaaz kürsüsü, dolap kapakları, pencere kapakları ve bunlara benzer bir çok mimari ögelerde uygulanmıştır.


Kündenin hazırlanış teknikleri

Yıldız (Gökyüzü yıldızları ve sonsuzluğu ifade eder), sekizgen, ongen, baklava, klasik parke ve birçok geometri desenleriyle uygulanmıştır.

Hazırlanan suyu düzgün küçük ağaç parçalarının, önceleri bu iş için ağızları kordon bıçağı şekli verilmiş rendelerle (el pılanyası) ile kordon profilleri çekilmiş ağaçların, ince ve hassas bir şekilde işlenerek geçme (zıvana) tekniği ile geometrik bir bezeme oluşturacak şekilde bir çok parçanın ana kirişlere bağlanması sonucu bir araya getirilmektedir.

Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap tablalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, baga, fildişi kakma (ğömme) işçiliği uygulanıp, çivi ve tutkal kullanılmadan seren ve kayıtların zıvanalara geçirilip sıkıştırılmasıyla toplanır.

Künde’nin en önemli özelliği değişen mevsim şartlarında ısı ve nem oranının değişmesinden etkilenerek ağacın çalışmamasını sağlamak.


KULLANILAN MALZEMELER

İç mekan:

Ceviz, şimşir, armut, kiraz, sapelli (maun) gibi ağaçlar kullanılıp, bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, wenğe, peleseng, sapelli (maun), altın varak, bağa (kaplumbağa dış kabuğu, deniz kaplumbağası), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi degerli malzemeler kullanılır.

Dış mekan:

Meşe, sapelli (maun), ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı agaçlar kullanılır.

Bir derya ki kündekâri...

Yaşayan son kündekâri ustası Mevlüt Çiller bir zamanlar işini iyi yapmaya çalışan bir marangozmuş. Bir ara (1981) onu Mevlana Müzesinden çağırmış ve bazı parçaları çürüyüp dağılan bir kündekâri kapıyı toplayıp toplayamayacağını sormuşlar.

İç içe geçmiş tahtalar, dişiler, tablalar, kayıtlar, zıvanalar...

Mevlüt Çiller bilmeceyi çözmeye çalışırken Ustası Çorak Ali “sen yaparsın” deyivermiş ve işi almışlar.

Ali usta sık sık “zengin ölür, para kemeri / merkep ölür, yük semeri / sanatkâr ölür, eseri kalır” dermiş. Mevlüt Çiller’de kalıcı bir eser bırakma hevesi ile işe girişmiş. Derinliğine dalınca kündekarinin dipsiz kuyu olduğunu farketmiş.

Rakamdaki şifre

Dilerseniz mevzuya onun ağzından ve onun ifadeleriyle devam edelim: “Bilirsiniz adam yumurtaya nal çakmış, perçin yapmış. Fildişinden küre oymuş, içinde bir küre daha, onun içinde 17 ayrı küre daha... Düşünün bu işe ömrünü vermiş. Kündekâri de öyle bir şey işte. Aslında künde farsça tutmak, kavramak, yakalamak demek. Ancak kündekari ustaları çivi, mıh ve tutkala ellerini sürmüyorlar. Bu işe ilk heveslendiğimiz dönemlerde motif kadar rakamlara da kafa yormuştum. 16 kollu iki yıldızla 32 farzı, üç motif birarada ve tablalarıyla birlikte Allahü tealanın 99 güzel ismini yakalamaya çalışmıştım. Meğer düşündüğüm ne varsa ecdad yapmış, hatta ebced hesabıyla tarih ve isim düşürmüş, işe daha bir mânâ katmış. Kündekâri ile uğraştıkça dedelerimizin geometriye ne kadar aşina olduklarını anladım. Zıvanalar deliklere, tablalar kiniş sitemi ile birbirine oturuyor, bütün bunları iki dış seren ayakta tutuyor. Binlerce parça yapıyorsunuz, doldurup çuvala gidiyor, mekanında kuruyorsunuz. Bunların hepsi birbirine benzerse de hepsi birbirine oturmaz. Bunun için altına numaralar yazıyor, vardığımız yerde kolayca topluyoruz. Görenler hayret ediyor, delinin pösteki saydığı gibi yayıyor, peşpeşe saplıyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki bunca zahmete ne gerek var? Efendim tahtalar metallerin aksine yazın büzülüyor, kışın genişliyorlar. Bunlar rapt edilirse bel veriyor, ya da yarılıyorlar. Ancak kündekaride bütün parçalar serbest ve rahatlıkla oynuyor. Desen ne büzülünce değişiyor, ne genişleyince bozuluyor. Eğer zelzele, yangın ve aşırı rutubet gibi menfi tesirlerden korursanız rahatlıkla 7-8 asır dayanabiliyor.



Benzer Konular

28 Şubat 2013 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
28 Kasım 2005 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
25 Şubat 2012 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
23 Kasım 2008 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
7 Mart 2017 / nünü Türkiye Cumhuriyeti