Arama

Türk Süsleme Sanatları - Ebru - Sayfa 2

Güncelleme: 30 Ocak 2018 Gösterim: 90.983 Cevap: 11
plum - avatarı
plum
Ziyaretçi
28 Şubat 2013       Mesaj #11
plum - avatarı
Ziyaretçi
Türk Süsleme Sanatları - Ebru
Ad:  PSchleicher_Marbled_Vest.jpg
Gösterim: 628
Boyut:  32.9 KB
Su ve toprağın birlikteliğini simgeleyen ebru sanatı, İslami süsleme sanatlarının hazırlanış tekniği itibariyle en cazip ve süratli netice alınan sanatlarındandır. Ebru sözcüğünün nereden gelmiş olduğuyla ilgili çeşitli rivayetler söz konusudur. İlk olarak “ebru”nun Farsça “bulut-bulutumsu” anlamına gelen “ebr” sözcüğünden geldiği düşünülür ki, ebru sanatındaki bulutumsu şekillerle benzerlik ilgisi kurulabileceğinden yola çıkılarak, geniş bir çevrede böyle kabul edilmiştir.

Sponsorlu Bağlantılar
Şemseddin Sami Bey, Kâmûs-ı Türkî adlı lügatında “ebru” için şöyle demektedir: “Ebru; aslı Farsça Ebrî = bulut renginde, Çağatayca Ebre = roba (elbise yüzü kürk kabı), hare gibi dalgalı ve damarlı (kumaş, kâğıt) = (isim) cüz ve defter kabı yapmak için kullanılan renkli kâğıt.” Kâmûs-ı Türkî yazarı Şemseddin Sami Bey’in verdiği bilgilere göre, kelime zaman süreci içinde bazı değişikliklere uğramıştır. Çağatayca “ebre”, Farsça “ebrî” bulutumsu, bulut gibi anlamlara gelir. Arap âleminde ise “Varak’ıl-i Mucazza” yani damarlı kâğıt olarak adlandırılmıştır.

Ebru kelimesinin aslının, Farsça “ab” ile “rûy”un birleşmesi ile oluşan, “ab-rûy” kelimesinden gelmiş olabileceği de kuvvetli ihtimaller arasındadır. Bu kelimenin anlamı kimi kaynaklarca “yüzsuyu” olarak çevrilmişse de, aslında “su yüzü” anlamına gelmektedir ki, terkibine çevrilirse “rûy-ı ab” olur.

Tarihçe
Ebru sanatının nerede, ne zaman başladığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Başlangıcından günümüze kadar, kȃğıt ve kitap süsleme sanatı olmasının yanı sıra cam, seramik, ahşap ve kumaşlarda da ebru kullanılmıştır.

Ebrulu desenlere, Mısır’da bulunan M.Ö. 1365 tarihli cam şişelerde, taraklı ve gel-git ebrularını andıran desenlere rastlanması, bu desenlerin, antik çağlardan beri beğeni gördüğünü göstermektedir. Çin’de Sung Hanedanlığı zamanından kalma (960-1279) bazı çömleklerde, battal ebrularının benzeri desenlere rastlanmaktadır. Aynı yıllarda Japonya’da Sumi ressamlarının fırçalarını temizlemek için batırdıkları suyun yüzünde biriken boyaların, başka bir kâğıda alınarak bulunduğu tahmin edilen “Simunagashi” tekniği vardı.

Ebrunun, Uzakdoğu’daki bu ilk örnekleri ile daha sonra Türkler, İranlılar ve batı ülkelerinde de geliştirilen biçimlerinin arasında bir ilişki olup olmadığı tam anlamıyla bilinememektedir. Ancak, bugün bilinen modern ebrunun, XIII. asırda Türkistan’da, Semerkant’ta ve XIV. asırda İran’ın doğusunda bulunan Herat yöresinde yapıldığı ve daha sonra İstanbul’a kadar yayıldığı kabul edilmektedir. Aynı asrın sonlarında, İstanbul’dan Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine götürülen ebrulu kȃğıtlar önce Almanya’da, sonra Fransa ve İtalya’da “mermer kȃğıdı” veya “Türk mermer kȃğıdı” adıyla tanınıp benimsenmiş ve oralarda da yapılmaya başlanmıştır. Zamanla İngiltere ve Amerika’ya da yayılan ebru sanatı, her ülkenin sanat anlayışına göre bir farklılık kazanmıştır. Ebru sanatı bugün bütün dünyada kullanıldığını bildiğimiz daha sofistike ortamlara doğru bir evrim geçirmiş; günümüz soyut sanat akımlarında da yer almıştır.

Orta Asya, İran ve Türkiye’de yapılan ebruların kökeni hakkında çok fazla bilgi bulunmamasının yanında, Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu’nda bu tür dekoratif kȃğıtların yaygın olarak kullandığını, siyasi ve idari hayatta önemli bir yere sahip olduğunu bilmekteyiz. Nitekim bu dönemlerde birçok ebru ustası yetişmiş, yetkin ustaların yapıtları, zengin evlerinin duvarlarını süslemiş, yahut bir sultandan veya bir paşadan diğerine hediye olarak gönderilmiştir.
Ad:  PSchleicher_Seeing_Red.jpg
Gösterim: 479
Boyut:  26.2 KB

Doğu’da yazı sanatlarının gelişmiş olması beraberinde süsleme sanatlarının da gelişimini getirmiş ve ebru sanatı çoğu kez hatları süslemek için; zemin, pervaz veya cetvel şeklinde yaygın olarak kullanılmıştır. Ayrıca şablonlama tekniği veya Arap zamkı kullanılarak aynı kȃğıt üzerine birden fazla ebru almak suretiyle Akkase (zemini akseden) hat şaheserleri vücuda getirilmiştir.

Zaman içerisinde ebru desenli kȃğıtlar, devlet belgelerinde ve resmî yazışmalarda zemin olarak kullanılmaya başlanmıştır. Üzerinde ebru sanatı bulunan bu kȃğıtlar, bir yandan belge üzerinde daha sonra yapılması mümkün olabilecek bir değişikliğe engel olurken, diğer yandan belgenin bir aynısının daha yapılabilir olmasını engelleyerek, belgenin güvenliğini sağlıyordu. Günümüzde çek, senet ve kȃğıt paralar üzerindeki karmaşık desenlerin oluşturulmasındaki mantıkla aynı paralelde olan bu yöntem, daha güvenli olması sebebiyle aharsız kȃğıtlar üzerinde uygulanmaktaydı. Bu ebru desenlerinin, tasarımlarının ve boy reçetelerinin nasıl yapıldığına dair bilgiler, yalnızca belirli ve az sayıda ustalar tarafından bilinmekteydi.

Osmanlı merasimlerinde, şenlik alaylarında, esnaf geçidi törenlerinde ebru ustaları özel bir sınıf teşkil etmeseler de muhtemelen kȃğıt boyayıcılarla aynı loncaya bağlıydılar.

Matbaanın Osmanlı’da yaygınlaşmasıyla birlikte ebru sanatı da bir duraklama devresine girdi. Özellikle Yahudilerin özel makinalarla seri halinde ürettikleri ebrular, Türk klasik ebru sanatının yavaşlamasına sebebiyet vermiştir. Makine ebruları ve baskı ebrular piyasaları doldurunca, Klasik Türk ebru sanatçıları piyasalardan yavaş yavaş geri çekilmeye başlamış; bir duraklama evresinden sonra birkaç ustanın üstün gayretleriyle yok olmaktan kurtulmuş ve yüzlerce ebru ustası yetiştirmiştir.

Tarihi 1447 olarak tespit edilen en eski ebru örneği, İstanbul’da, Topkapı Sarayı’nda bulunmuştur. Yine Süleymaniye Kütüphanesi’nde XV-XVI. asırdan kalma el yazmalarında çok güzel ve gelişmiş örnekler bulunmaktadır.
Ad:  marble003.jpg
Gösterim: 516
Boyut:  31.3 KB

İlk Örnekler
Elimizdeki en eski tarihli ebru, Arifi’nin 1539/40 tarihli “Çuy-ı Çevgȃn” adlı eseridir. Bu eserin her yaprağının kenarları ebruludur.

Bilinen ikinci eser Uğur Derman’ın şahsi koleksiyonunda bulunan 1544 tarihli ta’lik kıta, Malik Deylemi tarafından hafif ebru denilen stillerde yapılmıştır.

Tarihimizde bilinen en eski ebru ustası 1608 yılında “Tertib-i Risale-i Ebri” adlı eserin yazarı Şebek’tir. Ebru ve ebruculukla ilgili en eski belge de “Tertib-i Risale-i Ebri” adında, 1608 tarihli yazma eserde karşımıza çıkar. Şebek lakaplı bir ebru ustasının, ebrunun nasıl yapıldığı hususundaki bilgileri ihtiva eden yazma eserdeki tekniklerin hemen hemen hepsi günümüzde halen kullanılmaktadır. Bu tarihte böylesine tekȃmül etmiş bir sanatın çok daha önceki asırlara kadar uzanması kuvvetle muhtemeldir.

1778 yılında çıkan bir yangında ebrularını kurtarmaya çalışırken hayatını kaybeden Ayasofya Hatibi Mehmed Efendi, adı bilinen ikinci ebru ustasıdır. Özellikle hatip ebrularının mucidi olduğu söylenir.

Üsküdar’da bulunan Özbekler Tekkesi’nin, diğer sanat kollarında olduğu gibi, ebru sanatı için de önemli bir yeri bulunmaktadır. Kendi şeyhlerinden Şeyh Sadık Efendi (öl.1846) ebru sanatını Buhara’da öğrenmiş ve iki oğluna da öğretmiştir.

Gene aynı tekkenin şeyhlerinden Hazerfen Edhem Efendi (1829-1904), Sami Efendi (1828-1912), Aziz Efendi (1871-1934), Abdulkadir Kadri Efendi (1875-1942) gibi ebru ustaları yetiştirmesinin yanında, günümüzde ebru sanatının varoluş sebebi diyebileceğimiz Necmeddin Okyay (1883-1976)’ın da yetişmesine vesile olmuştur.

Asrın başında bilinen, birkaç ustası kalan ebru sanatının başta Necmeddin Okyay tarafından ebruya çiçek motiflerinin de eklenmesi ve oğullarından başka Mustafa Düzgünman (1920-1990)’ı yetiştirmesiyle Türk ebru sanatında bir yükselişin zemini hazırlanmıştır.

Ebru ustası Mustafa Düzgünman, hocasından aldığı eğitimi daha da geliştirmiş ve Alparslan Babaoğlu ve Fuat Başar gibi isimlerin yetişmesini sağlamıştır.

Fuat Başar, düzenlediği kurslarla halen ebru eğitimi vermektedir ve bu gelenek bir silsile halinde devam etmektedir. Bununla birlikte günümüzde İstanbul Belediyesi tarafından açılmış olan Halk Eğitim Merkezleri, İSMEK kursları ve çeşitli özel kuruluşlarda ebru dersleri verilmekte, çeşitli sergiler düzenlenmektedir.

Eskiden bir kȃğıt süsleme sanatı olan ebru, zamanla kumaş, ahşap, porselen, cam ve benzeri malzemeler üzerine tatbik edilmektedir.

Ebru Sanatının Tasavvufi Yönü
Türk ebru ustalarının büyük bir kısmı, XIX. asır ve sonrasında yaşamış ustalardır. Diğer birçok İslam sanatı gibi ebru sanatının da büyük bir kısmı dergȃh ve tekkelerde geliştirilmiştir. Tasavvufi terbiyenin en mühim noktalarından birinin tevazu olması dolayısıyla, benlik iddiasından vazgeçmiş olan birçok ebru ustasının, bu sebeple eserine imza atmadığı düşünülmektedir.

Ebru sanatı, tasavvuf ehlinin nezdinde ayrı bir itibar görmüş; ebru yapımı, insanın:
1- Bu âlemdeki yaradılış sırlarını ve edebini idrak etmesi,
2- Nefsinin oyunlarını teşhis ve tespit edebilmesi,
3- Ezel hükmünün edebine riayet edebilmesi,
4- Bu âleme daha Rahmanî bakabilmesi için daima bir manevi eğitim aracı olarak telakki edilmiştir.
Tasavvufi terbiye ile yetişen ebru ustalarının, bir boy abdesti alarak ebru teknesinin önünde tekne başındaki mesaisini Allah’a olan kulluğunun bir nişanesi olarak kabul etmesi için birtakım dualarda bulunarak ve yaptığı sanatla kendini Halik zannetme vehminden Allah’a sığındıktan sonra işe başladığı rivayet edilmektedir.

Ayrıca, ebru türlerinden biri olan battal ebrusunda, ebru ustasının boyaları serpmek dışında tekneye müdahalesinin mümkün olmayışı ve bir noktadan sonra meydana gelen şekillere uymak zorunda oluşu; külli ve cüz’i iradenin izahı için arif kişilerce müşahhas bir vakıa olarak kabul edilmiştir. Boyaları serpmek cüz’i iradeye; tekne sathında ortaya çıkacak olan önceden meçhul görüntü de külli iradeye benzetilmiştir.
Ad:  PSchleicher_marbling.jpg
Gösterim: 516
Boyut:  37.2 KB

Tasavvufi anlayışta, renksizliğin vahdeti (varlıktaki birliği bütünlüğü), renklerinse kesreti (çokluğu, birliğin bütünlüğün açılımlarını) temsil ettiği düşüncesi ve her makamın özel bir renge sahip olduğu düşünülmektedir. Beyaz renginin tüm renkleri içinde ihtiva etmesi ve siyah renginin yansıtılmış ışınların görünmeyen rengi olması sebebiyle siyah-beyaz ebrunun cemde vahdetin sırrını temsil ettiği düşünülmüştür. Bu sebeple olsa gerektir ki ebru sanatının manevi incelikleri kimi zaman, sanatın verimlerinden daha ilgi çekici olmuştur.

Ayrıca “ilahi güzellik arayışı” temeline dayanan tasavvuf düşüncesi ile Osmanlı döneminde birçok tekke, usta- çırak yöntemiyle öğrenci yetiştiren “sanat atölyeleri” haline gelmiştir. Bunun en yakın ve en güzel örneği, Üsküdar’da XIX. asrın sonuna doğru kurulan Özbek Tekkesi’dir.

Ebru Sanatının Malzemeleri ve Ebru Yapımı
Ebru sanatının icrası için öncelikle malzemelerinin dikkatlice hazırlanması gerekmektedir. Ebru sanatının yapıldığı ebru teknesi, kullanılacak kâğıdın boyuna uygun ebatta ve genellikle çinko ve galvanizden yapılmış dikdörtgen şeklinde olmaktadır. Bu teknenin içerisine ilk olarak özel bir yöntemle hazırlanan kitreli su koyulur.

Keven otunun usaresinin (kitre) suda (yerine deniz kadayıfı da kullanılmaktadır) eritilmesinden sonra bir torbadan süzülen bir tekne kitreli sudan, yaklaşık altı yüz ebru kâğıdı çıkartılabilmektedir. Kitreli suyun üstüne serpilen renklerin birbirine karışmadan yayılmasını sağlamak için, satıhta yayılmayı sağlayan safra asitleri ihtiva eden sığır ödü önceden her boyanın içine ilave edilir.

Ebru sanatında kullanılan boyalar tabiattaki renkli kaya ve topraklardan elde edildiği için “toprak boya” adıyla anılır ve suda erimediği gibi yağ da ihtiva etmezler. Bunlardan başka bazı tabii boyalarla da renk zenginliği arttırılır. Boyalar dövülerek ve taş üstünde biraz su ilavesiyle “destesenk” denilen dış bükey bir el taşı ile iyice ezilerek hazırlanır.

Ebru sanatında modern fırçalarla usulüne uygun şekilde boya serpilemediğinden, ince düz değneğe üstüvani şekilde gevşek olarak sarılmış at kuyruğu kılından fırçalar kullanılır. Tahta çıta üstüne muayyen sıklıkta ince teller saplanarak elde edilen tarak, taraklı ebru yapımında kullanılan bir alettir. Serpilmiş boyalara şekil vermek için ince, boya damlatmak için kalın tel çubuk kullanılmaktadır.

Ebru sanatının yapılışı kısaca şöyledir: Ebru, keven otunun usaresinin (kitre) suda eritilerek elde edilen sıvıya fırçalar yardımı ile serpilen boyaların üzerine örtülen kâğıdın, on saniye kadar bekletildikten sonra, yavaşça kaldırılmasıyla meydana gelir. Ancak bu işlem anlatıldığı kadar kolay ve basit bir eylem olmayıp sürekli tecrübe ve sebat isteyen bir iştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 8 Aralık 2017 21:57
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
10 Aralık 2017       Mesaj #12
Safi - avatarı
SMD MiSiM
EBRU
Ad:  22.jpg
Gösterim: 789
Boyut:  35.1 KB

a. (fars. ebr ve ebrı, bulut gib den ebru).
Sponsorlu Bağlantılar
1. Ciltçilikte kullanılan yc yol renkli parlak kâğıt.
2. Dalga dalg; Hrenkli kumaş.
3. Kâğıt üzerinde renkl hareler oluşturma sanatı ve bu harelere verilen ad.
4. Ebru eb ru, yanak için dalga dalga kırmızı anlamında kullanılır.

—Esk. bot. Ebruyı sanem, kankurutan otu, adamotu.

—Tekst. Ebrulanmış bir kumaşın görünümü.

—ANSİKL. Kâğıt süsleme sanatlarının en önemlilerinden biri olan ebruculuğun başlangıç tarihi kesinlikle bilinmemektedir. Üzeri tarihli en eski ebrulu kâğıt 1554 yılından bir Malik Deylemi yazısıdır. Ancak bunun hafif ebru denen ve oldukça gelişmiş bir teknik gösteren tür olması nedeniyle, ebruculuğun en az XV. yy.'da başladığı söylenebilir. 1608 tarihli Tertibi risale-i ebrî, ebru sanatına ilişkin ayrıntılı bilgi verir. Ebru kâğıdı Batı kaynaklarında türk kâğıdı ya da türk mermer kâğıdı olarak adlandırılmıştır. Araplar’da ise varak ül-mücezza (damarlı kâğıt) olarak tanınır. Ebruculuğun Türkistan’da, Buhara’da doğduğu, oradan İran'a ve Anadolu’ya geçtiği sanılmaktadır.
Ad:  333.jpg
Gösterim: 1358
Boyut:  21.0 KB

Ebru teknesi budaksız çamdan, çinko ya da galvanizden hazırlanır. Kullanılacak toprak ve bitkisel boyalar düzgün bir mermer üzerinde destesenk'le ezilir. Biraz su eklenerek merhem kıvamına getirilen boyaların her rengi değişik bir kaba konur. Büyük bir kap içinde, yapışkan bir koyuluk vermek üzere kitre zamkı eklenmiş su, en az bir gece bekletildikten sonra süzülerek ebru teknesine dökülür. Küçük bir kapla, ezilmiş boyalardan bir parça alınarak suya serpilmeye başlanır. Boyanın suyun üzerinde çok yayılması isteniyorsa fazlaca, az yayılması isteniyorsa az sığır ya da koyun ödü eklenir. At kuyruğundan yapılmış bir fırçayla boyanın su üzerinde biçimlenmesi sağlanır. Ödün bir işlevi de yayılan boyaların birbirine karışmasını önlemektir. Daha sonra, ebrulanacak kâğıt, teknenin sağından ya da solundan yavaşça suyun yüzeyine bırakılır (ebruda mat kâğıt kullanılır); 10-15 saniye sonra ebru yu yapanın yönünden, köşelerden tutularak kaldırılır. Uzun çıtalar üzerinde gölgede kurutulur, mühreyle parlatılır.

Ebrular elde edilen motiflere göre battal ebru, bülbül yuvası ebru, Necmettin ebrusu ya da çiçekli ebru, çifte aharlı ebru, gelgit ebru, hafif ebru, kılçıklı ebru, kumlu ebru, somaki ebrusu, sümbül ebrusu, taraklı ebru, tarama ebru, vb. çeşitli adlarla anılırlar. Önemli ebru sanatçıları arasında Şebek (XV-XVI. yy.'lar), Hatip Mehmet Efendi (XVIII. yy), Şeyh Sadık Efendi (XIX. yy), Hezarfen Ethem Efendi (XIX. yy.), önemli bir hat ustası olan Sami Efendi (XIX. yy), Şeyh Aziz Efendi (1871-1942) sayılabilir. Çağdaş ebrucuların en ünlüsü Necmettin Okyay'dır. Bu sanatçının yanı sıra Abdülkadir Kadri Efendi (1875-1942), Bekir Efendi (XX. yy. başları), Sami Okyay. Sacit Okyay, Mustafa Düzgûnman, Niyazi Sayın günümüz ebrucuları arasında belirtilebilir.

Kaynak: Büyük Larousse

SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

28 Şubat 2013 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
25 Şubat 2012 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
23 Kasım 2008 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
9 Ocak 2017 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
7 Mart 2017 / nünü Türkiye Cumhuriyeti