Arama

Dünya - Sayfa 2

Güncelleme: 21 Eylül 2018 Gösterim: 30.887 Cevap: 17
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Şubat 2012       Mesaj #11
Avatarı yok
Yasaklı
Dünyanın Bir İkizi Daha Bulundu
Gök bilimciler, Güneş Sistemi dışında bugüne dek su bulunma ihtimali en yüksek olan Dünya benzeri gezegeni keşfettiklerini açıkladı.
Sponsorlu Bağlantılar
Uluslararası bir ekip tarafından yapılan keşif Astrophysical Journal Letters dergisi tarafından duyuruldu. Dünya’dan 22 ışık yılı uzaklıkta keşfedilen ve GJ 667Cc adı verilen gezegenin, GJ667C yıldızının yörüngesinde bulunduğu belirtildi. Yoğunluğu Dünya’nın 4,5 katı olan GJ 667Cc, yıldızının etrafındaki dönüşünü 28.15 günde tamamlıyor.

Avustralya’nın New South Wales Üniversitesi’nden Chris Tinney, “GJ 667Cc’ye yıldızından gelen ışınların çoğunun kızılötesi olduğunu ve gezegenin atmosferi tarafından emildiğini” belirtti.

Tinney, “Dünya ile kıyasladığımızda, GJ 667Cc yıldızından düşen ışınların yüzde 90’ını alıyor.Bu da yaşamın oluşması için gezegenin doğru sıcaklığa sahip olduğu ihtimalini güçlendiriyor. Ayrıca, kayalık bir yüzey ve nemli bir atmosfere sahip olması, GJ 667Cc’de sıvı su bulunması ihtimalini artırıyor” dedi.

Üçlü Yıldız Sistemi

GJ 667Cc gezegeninin yörüngesinde bulunduğu GJ 667C yıldızı, üçlü bir yıldız sisteminde yer alıyor. Bu yıldız sistemi ise GJ 667A ve B adındaki iki diğer yıldızın yörüngesinde bulunuyor.

Avustralya Astronomik Gözlemevi’nden Dr. Simon O’Toole, “Yaptığımız keşif, yaşama olanak sağlayabilecek gezegenlerin düşündüğümüzden çok daha değişik kozmik çevrelerde bulunabileceğini gösterdi” yorumunu yaptı.

GJ 667C yıldız sistemi, Avrupa Güney Gözlemevi’nin Şili’deki Magellan teleskobu ve ABD’deki California Teknoloji Enstitüsü’nün ikiz Kesk teleskopları tarafından keşfedildi.

En Son Keşfi Kepler Yapmıştı
Dünya benzeri en son gezegeni, Aralık ayında NASA’nın Kepler teleskobu keşfetmişti. 600 ışık yılı ötede olan Kepler-22b adındaki gezegenin, Dünya’nın 2.4 katı büyüklüğünde ve yüzeyindeki sıcaklığın 21 santigrat derece olduğu tesbit edilmişti.Kepler teleskobu, göreve başladığı 2009 yılından bu yana 2 bin 326 gezegen keşfetti.
Kaynak:Gençbilim /Astrophysical Journal Letters (03 Şubat 2012,11:29)

Son düzenleyen Safi; 20 Eylül 2018 16:51
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
7 Nisan 2012       Mesaj #12
Avatarı yok
Yasaklı
Dünya'nın 1 Milyonuncu Fotoğrafı Çekildi
Uzay istasyonundaki astronotlar Dünya'nın 1 milyonuncu fotoğrafını çekti.
Sponsorlu Bağlantılar
Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki (UUİ) astronotlar, Dünya'nın bir milyonuncu fotoğrafını çekmeyi başardılar.Dünyanın 386 kilometre ötesindeki yörüngesinde dönen UUİ mürettebatının pencereden çektiği bir milyonuncu fotoğrafta, Tazmanya Denizi'nin güneybatısı görülüyor.Üç Rus, iki Amerikalı ve bir Hollandalı'dan oluşan mürettebat, fotoğrafı kimin çektiğini hatırlamadıklarını belirtiyor.
Kaynak:Gençbilim(06 Nisan 2012,10:22)

Son düzenleyen Safi; 20 Eylül 2018 16:51
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
17 Nisan 2012       Mesaj #13
Avatarı yok
Yasaklı
Güneş Sistemi'ndeki En İyi Manzara
Uluslararası Uzay İstayonu’nda (ISS) görev yapan astronotlar, Dünya’ya ait yüzlerce saatlik çekimden bazı kısımları hızlandırılmış video haline getirdi.

İnsanlığın 2000 yılından bu yana alçak yörüngedeki yerleşim noktası olan uzay laboratuarı, altında dönüp duran Mavi Bilye’ye ait mükemmel görüntüler çekiyor.

Yeryüzünde astronotların gönderdiği videoyu montajlayan Alex Rivest, “ISS’deki şanslı astronotlar ve bilim insanları kesinlikle Güneş Sistemi’ndeki en iyi manzaraya sahip” dedi.

Uzay istasyonunun cupola (ISS’de ve bugüne dek uzay araçlarında bulunan en büyük pencere) kısmında yer alan kamera, astronotların her gün tanık olduğu görüntüleri bize gösteriyor. Okyanuslar, nehirler, bulutlar ve rengarenk şehirler, Dev pencerenin altında akıp gidiyor.

Rivest, hazırladığı videoyu, Yuri Gagarin’in uzaya çıkışının 51’inci yıldönümü olan 12 Nisan’da yayımladı. Gagarin’in uzaya çıkan ilk insan olduğu rekabet günlerinde, ABD ve Sovyet Rusya teknolojik özelliklerini sunmak için büyük bir yarışa girmişti.

Avrupalı, Kanadalı, Japon, Rus ve ABD’li astronotların, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve NASA işbirliğiyle beraber yer aldıkları ISS ise bugün gelinen noktanın 50 yıl öncesine kıyasla ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. ABD’nin uzay mekiği filosunun Temmuz 2011’de emekliye ayrılmasıyla, ABD’li astronotlar Rusların inşa ettiği roket ve uzay araçlarıyla atmosferin dışına yolculuk yapıyor.
Kaynak:Ntvmsnbc(17 Nisan 2012,11:35)
Son düzenleyen Safi; 20 Eylül 2018 16:52
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
20 Mayıs 2012       Mesaj #14
Avatarı yok
Yasaklı
Dünya Hiç Bu Kadar Net Görüntülenmemişti
Rusya hava uydusu Electro-L'nin geçtiği bu görüntü bugüne kadar çekilen diğer görüntülerden çok farklı. Bu görüntüde Dünya'da kıtalar, ülkeler, denizler çok net görünüyor.Beyaz bulutların kapladığı Dünya'nın bu görüntüsü 121 megapixel kamera ile çekilmiş. Daha önce NASA tarafından çekilen Dünya fotoğrafları bu kadar net bilgi vermemişti.
Kaynak : Gençbilim (13 Mayıs 2012,10:33)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 20 Eylül 2018 16:52
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
12 Ekim 2012       Mesaj #15
Avatarı yok
Yasaklı
Dünya'nın Sesi kaydedildi
Hiç Dünya kendi etrafında dönerken nasıl bir ses çıkarıyor merak ettiniz mi? Dünya'nın çevresindeki sesler yörüngedeki uydular tarafından kaydedildi. Sesler,gezegenin çevresindeki yüksek enerjili ve parçacıklarla dolu geniş bir radyasyonlu alandan geliyor.Şafak vakti daha yoğun olarak duyulabilen sesler güneş ışınları gezegen etrafındaki yüksek enerjili parçacıkların bulunduğu manyetosferden geçerken çıkıyor.İnsan kulağının duyabileceği boyuttaki sesler zaman zaman teknik aletlerin sesini zaman zaman kuş ötüşünü çağrıştırıyor. Frekans aralığının balina ve yunusların çıkardıkları seslerinkine çok yakın olduğu belirtiliyor.
Kaynak : Gençbilim / AA (10 Ekim 2012,10:26)
Son düzenleyen Safi; 20 Eylül 2018 16:52
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
30 Ekim 2012       Mesaj #16
Avatarı yok
Yasaklı
Dünya'nın İlk Fotoğrafı Nazi Roketiyle Çekildi
Uzaydaki keşifler, İkinci Dünya Savaşı’nda geliştirilen teknolojilerin katkısı olmasaydı belki de bugün olduğu seviyeye ulaşamayacaktı. Savaşın ardından tüm dünya Amerika ile Sovyetler arasındaki yarışa kilitlenmiş olsa da, insanlık tarihinde bir ilki Nazi roketleri başardı. Dünya’nın Uzay’dan çekilen ilk fotoğrafı bunun en büyük örneklerinden biri.

Sovyetlerin 1957’de uzaya fırlattıkları Sputnik-1, bugün uzay keşfini başlatan ilk insan yapımı uzay aracı olarak kabul ediliyor. Ancak Amerikalılar, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bir yıl sonra uzaya bir roket yollamış ve Dünya’nın atmosfer dışından ilk fotoğraflarını çekmişti.

Gizmodo sitesinin yayımladığı fotoğrafın arkasındaki başarının pek bilinmiyor olmasının belki de en büyük nedeni, uzaya yollanan roketin Nazi yapımı V-2 roketi olmasıydı. V-2, Nazi’ler için savaşın son yıllarında kötü gidişatı değiştirebilecek bir silah olarak geliştirilmiş ve İngiltere’nin üzerine yüzlercesi fırlatılmıştı. ABD, savaş sonrasında Nazi Almanya’sının önde gelen roket mühendisleri de olmak üzere, birçok teknolojiye sahip oldu. V-2, 24 Ekim 1946’da New Mexico eyaletindeki White Sands Füze Test Alanı’ndan ateşlendi ve Uzay’dan Dünya’nın ilk fotoğraflarını çekti.

V-2 uzaya çıktığında, Sputnik’in atmosferin dışına gönderilmesine 11, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) kurulmasına ise henüz 12 yıl vardı. ABD ve Sovyetlerin henüz uzay keşfini akıllarına pek getirmedikleri günlerde, Alman mühendis Freiherr von Braun, uzaya çıkacak roketleri tasarlamıştı bile.

Fotoğraf Merakı
ABD, Von Braun’un önderliğinde uzay keşfi alanında büyük atılımlar yaptı. Nazi’ler tarafından inşa edilen ve fırlatılmaya fırsat bulunamadan ele geçirilen V-2’ler, Amerika’ya taşındı. Von Braun ve Amerikalı meslektaşları, V-2’ler üzerinde çalışmaya devam etti. Yeni roketler tasarlandı, ele geçirilen V-2’ler deneme amaçlı olarak ateşlendi. Von Braun ile çalışan Amerikalı mühendislerden Clyde Holliday, her 1.5 saniyede bir fotoğraf çeken 35 mm’lik bir kamera geliştirdi. Clyde dışındaki mühendisler ise fotoğraflarla ilgilenmiyor ama roketlerin aerodinamik performansına odaklanıyordu.

Ancak Holliday Dünya’nın atmosfer dışından görüntülenmesinin ileride birçok alanda faydalı olacağına inanıyordu. Holliday düşüncesinde son derece haklıydı. Gizmodo’nun yorumuyla, onun bu görüşü sadece Dünya’yı çok daha hızlı ve iyi anlamamıza yardımcı olmakla kalmadı, aynı zamanda ne kadar küçük olduğumuzu da gösterdi. Dünya’nın Uzay’dan çekilen ilk fotoğrafları, ilk olarak 1950 yılında National Geographic’te yayımlandı. Holliday, dergiye, “Dünya başka gezegenlerden gelecek ziyaretçilere böyle görünecek” yorumunu yaptı.

Balistik füzelerin babası kabul edilen V-2, 800 kg etil alkol + su ve 5000 kg sıvı oksijeni yakıt olarak kullanıyordu. 14 metrelik devasa füze, 5700 km hızla 320 km menzile ulaşabiliyordu. 980 kg amonyum nitrattan üretilen amatol patlayıcısı ile dolu savaş başlığı taşıyan V–2, Normandiya çıkarması ile fırlatma tesislerinin boşaltılmasına kadar İngiltere’ye üç binden fazla fırlatıldı.
Kaynak : Ntvmsnbc / BBC (27 Ekim 2012,10:00)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 20 Eylül 2018 16:53
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
1 Ağustos 2013       Mesaj #17
Avatarı yok
Yasaklı
1 Milyar 450 Milyon KM Öteden Dünya
Satürn’ün yörüngesinde gözlem yapan Cassini uzay aracı, Merkür’ün yörüngesindeki Messenger ile aynı anda Dünya’nın fotoğraflarını çekmişti. 15 dakika süren çekimden elde edilen ilk fotoğraflar, NASA tarafından yayımlandı. Astronomi tarihi, geçtiğimiz hafta tarihi olaylardan bir tanesine tanık oldu. Güneş Sistemi’ndeki iki uzak gezegenden 15 dakika boyunca Dünya’nın fotoğrafları çekildi. NASA, Cassini uzay aracının 1 milyar 450 milyon kilometre öteden çektiği ilk iki fotoğrafı yayımladı.

Tarihte dünyanın Uzay’ın derinliklerinden çekilen ilk fotoğrafı ‘Pale Blue Dot’ (Silik Mavi Nokta), Voyager 1 tarafından 1990 yılında, 6 milyar kilometre uzaklıktan çekilmişti. Dünya, Güneş ışınlarının üzerinde küçük, beyaza kaçan mavi bir nokta olarak belirmişti. Ünlü gökbilimci Carl Sagan, Cosmos belgeselinde tarihi fotoğrafta Dünya'nın görünümünü, ‘Güneş ışınında asılı duran bir toz zerreciği’ olarak tanımlamıştı.

Halkaların Ardındaki Nokta

Cassini’nin çektiği ve Satürn’ün halkaları ardından görülen Dünya’nın tam olarak işlenmiş fotoğrafları öncesinde, ilk fotoğraflar belirdi. Discovery News ve Universe Today yazarı Jason Major tarafından işlenen ilk fotoğraflardan birinde, Dünya parlak bir nokta halinde Satürn’ün halkaları altında görülüyor. İkinci fotoğrafta ise Uzay’ın karanlığında yıldız gibi beliren Dünya ve Ay yer alıyor.

NASA’nın Cassini ve Messenger tarafından çekilen fotoğrafların diğer kısmını gelecek haftalar içinde yayımlaması bekleniyor. Sagan, Voyager-1’in elde ettiği başarının ardından Dünya’nın Uzay’daki yerini daha fazla incelemek istemiş ve aynı zamanda insanlığın bir toz zerreciğinden öteye gitmesi gerektiğini belirtmişti. Robotik teknolojisi ve gelişen roketlerle, insanlığın bir gün asteroidlere, Mars’a veya daha uzak gezegenlere gitmesi çok uzak değil gibi.
Kaynak: BBC / Discovery News (23 Temmuz 2013, 16:44)
Son düzenleyen Safi; 20 Eylül 2018 16:53
serhat_11 - avatarı
serhat_11
Kayıtlı Üye
9 Kasım 2013       Mesaj #18
serhat_11 - avatarı
Kayıtlı Üye
Dünya
Dünya (Yeryuvarı, eski: Küre-i Arz), Güneş Sistemi'nde Güneş'e en yakın üçüncü gezegendir. Güneş Sistemindeki en yoğun ve beşinci büyük gezegendir. Üzerinde zeki yaşam formları barındırdığından emin olunan tek gök cismidir.

Katı ya da 'kaya' ağırlıklı yapısı nedeniyle üyesi bulunduğu yer benzeri gezegenler grubuna adını vermiştir. Bu gezegen grubunun kütle ve hacim açısından en büyük üyesidir. Büyüklükte, Güneş Sistemi'nin 8 gezegeni arasında gaz devlerinin büyük farkla arkasından gelerek, beşinci sıraya yerleşir. Tek doğal uydusu Ay'dır. Yeryüzü, Yerküre, Mavi Gezegen ya da latince adıyla Terra olarak da anılır.

Yerkürenin Oluşumu
Yapılan araştırmalar sonucu gezegeninin yaşı 4,467 milyar yıl olarak hesaplanmıştır. Geçen bu zaman dilimi, karmaşık bileşik yapılar ve içerdiği elementler göze alındığında, Güneş, Dünya ve diğer gezegenler dahil Güneş Sistemi'ndeki yapıları oluşturan moleküler bulutsunun kaynağı, ömrünü önceden tamamlamış bir genç tip yıldızın dağılmış artıklarının ve yıldızlar arası maddenin bir merkez etrafında dönerek gittikçe yoğunlaşmasıyla oluşmuştur. Merkezde yoğunlaşan Hidrojen ve Helyum molekülleri yeni bir G2 türü yıldızı, yani Güneş'i oluşturmaya başlamış, çevre disklerdeki yoğunluklu bölgelerde ise gezegenler oluşmaya başlamıştır. Dünya ise Güneş'e 3. sırada yakınlıkta bulunan karasal bir iç gezegendir.

Oluşum diskleri süreci veya sonrasında bu karasal gezegenler, ağır göktaşı çarpışmalarına sahne olmuştur. Göktaşları yapısında bulunan donmuş buzlar, silikat ve metal yapılar, karaların ve okyanuslarının oluşmasını sağlamış, merkezde yoğunlaşan ağır demir ve nikel elementleri ise gezegenimizin çekirdeğini oluşturmuştur. Ağır göktaşı bombardımanı, asteroid kuşağının Jüpiter'in güçlü çekim etkisi sonucu daha kararlı hale gelmesiyle gittikçe azalmıştır. Uygun koşullar oluştuğunda gelişmeye başlayan canlı hayat sonrasında özellikle bitkiler ve yaptıkları fotosentez ile atmosfer'imizin yapısal bileşimi önemli oranda değişmiş ve oksijen oranının yükselmesine neden olmuştur.

Dünya'nın Yaşı
Dünya'nın yaşı doğrudan doğruya kayaçların yaşıyla ölçülemez. Çünkü bilinen en yaşlı kayaçlar bile bugün artık yeryüzünde var olmayan daha yaşlı kayaçlardan oluşmuştur. Bugüne kadar saptanabilen en yaşlı kayaçlar Grönland'ın batısında bulunmuştur ve 4,1 milyar yaşındadır.

Bugün Dünya'nın yaşını hesaplamak için elde edilen en iyi yöntem radyoaktif elementlerin yarılanmaları sonucu başka elementlere dönüşümleridir. Örneğin radyoaktif uranyum elementinin uranyum-238 ve uranyum-235 gibi iki ayrı tipte atomu (izotop) vardır. Bu atomların ikisi de çok yavaş bir süreçle kurşunatom larına dönüşür. Öbür uranyum izotopundan biraz daha ağır olan uranyum-238'in dönüşümüyle daha hafif bir kurşun izotopu olan kurşun-206, uranyum-234'in dönüşümüyle de biraz daha ağır bir izotop olan kurşun-207 atomları oluşur. Uranyum-235'in kurşuna dönüşme hızı uranyum-238'in dönüşme hızından altı kat daha fazladır. Bu nedenler, incelenen bir kayaçtaki kurşun-206 ve kurşun-207 atomlarının oranı kayacın yaşına bağlı olarak değişir. En yaşlı olduğu düşünülen bir kurşun minerali ile bugün okyanuslarda oluşan kurşunun izotop yapısı arasındaki fark, ancak bu iki örneğin oluşumları arasında 4,55 milyar yıllık bir zaman dilimi olmasıyla açıklanır. Bu süre de Dünya'nın yaşı olarak kabul edilir.

Biçimi
Dünya'nın üzerindeki topografik oluşumlar ve kendi ekseni etrafındaki eksantrik hareketi nedeniyle düzgün bir geometrisi yoktur. Geoibs bir biçimdedir, fakat ekvatordaki yarıçapı kutuplardaki yarıçapından fazladır. Bu kutuplarından basık özel küresel geometrik şekil geoit (Latince, Eski Yunanca Geo "dünya") yani "Dünya şekli" diye adlandırılır. Referans küremsinin ortalama çapı 12.742 km'dir (~40.000 km/π). Yer'in ekseni etrafında dönmesi ekvatorun dışarı doğru biraz fırlamasına neden olduğu için ekvatorun çapı, kutupları birleştiren çaptan 43 km daha uzundur. Ortalamadan en büyük sapmalar, Everest Dağı (denizden 8.848 m yüksekte) ve Mariana Çukuru dur (deniz seviyesinin 10.924 m altı). Dolayısıyla ideal bir elipsoide kıyasla Yer'in %0,17'lik toleransı vardır. Ekvatorun şişkinliği yüzünden Yer'in merkezinden en yüksek nokta aslında ekvatordadır.

İç Yapısı
Yerin içi, diğer gezegenler gibi, kimyasal olarak tabakalardan oluşur. Yerin silikattan oluşmuş bir kabuğu, yüksek viskoziteli bir mantosu, akışkan bir dış çekirdeği ve katı halde bir iç çekirdeği vardır.

Yerin tabakaları aşağıda belirtilen derinliklerdedir:

Derinlik (Km) Tabaka
0–60 Litosfer (5 ila 200 km arası değişir)
0–35 ... Kabuk (5 ila 70 km arası değişir)
35–60 ... mantonun en üst kısmı
35–2890 Manto
100–700 ... Astonosfer
2890–5100 Dış kabuk
5100–6378 İç kabuk

Dünya'nın dış kabuğu ile bu kabuğun üzerindeki atmosfer(hava) ve hidrosfer (okyanuslar ve denizler)katmanları doğrudan gözlemle incelenebilir. Oysa Dünya'nın iç bölümlerine ulaşarak yapısını doğrudan inceleme olanağı yoktur. Dünya'nın iç yapısına ilişkin bütün bilgiler depremlerin incelenmesinden ve Dünya'nın içinde var olduğu düşünülen maddeler üzerindeki deneylerden elde edilmiştir. Yanardağların varlığına ve yerkabuğunun yüzeyindeki ısı akışı ölçümlerine dayanarak Dünya'nın iç böümlerinin çok sıcak olduğunu biliyoruz. Yerkabuğunun derinliklerine doğru indikçe kayaçların sıcaklığı her kilometrede 30 °C kadar yükselir. Böylece; kabuğun en alt katmanlarının çok daha üstünde yer alan kayaçlar kızıl kor haline dönüşür. Aslında Dünya'nın büyüklüğüne oranla yerkabuğu çok incedir. Eğer Dünya'yı bir futbol topu büyüklüğünde düşünürsek kabuğu da ancak topun üzerine yapıştırılmış bir posta pulu kalınlığındadır. Kabuğun altında kalan kayaçlar ise akkor sıcaklığına kadar ulaşır.

Depremlerin nedeni, yerkabuğundaki bir kırıkla birbirinden ayrılan iki büyük kütlenin (levhanın) birdenbire harekete geçerek üst üste binmesi ya da uzaklaşması sonucunda yerkabuğunun şiddetle ileri geri sarsılmasıdır. Büyük bir depremde bazi titreşimler Dünya'nın öbür yüzündeki dairesel bir alanda "odaklanır". Buna karşılık bazı titreşimler çekirdeği aşıp öbür yana geçmez. Böylece Dünya'nın öbür yüzünde hiçbir titreşimin duyulmadığı halka biçiminde bir "gölge" belirir. Bu gölgenin boyutları ölçülerek çekirdeğin büyüklüğü hesaplanabilir. Ayrıca deprem titreşimlerinin yayılma hızi saptanarak içinden geçtikleri maddelerin yoğunluğu, dolayısıyla bileşimi belirlenebilir. Eritilmiş kayaçlarla yapılan laboratuvar deneyleri bu çalışmalara büyük ölçüde ışık tutar. Dünya'nın yüzeyi, kalınlığı 6 ile 70 km arasında değişen bir "kabuk" katmanıyla örtülüdür. Yerkabuğu denen bu katman daha ağır maddelerden oluşan ve 2.865 km derine inen çok kalın "manto" katmanının üzerine oturur. Mantonun bittiği yerde Dünya'nın merkezine kadar kadar 3.473 km boyunca uzanan "çekirdek" başlar. Jeologlara göre, içteki manto katmanı çok büyük kabarma harektleri sonucunda yerkabuğunu iterek birçok yerde yüzeye cıkmıştır. Ayrıca normal olarak yerkabuğunun yapısında bulunmayan bazı kayaçlar da yanardağı hareketleri nedeniyle Dünya'nın yüzeyine ulaşmıştır. Jeologlar bu verilere dayanarak mantonun üst kesimlerinin "ültrabazik" korkayaçlardan oluştuğunu ileri sürerler. Bir yanda "asit" kayaç olarak nitelenen granitin yer aldığı kayaç sınıflandırmasının öbür ucunda bulunan bu ültrabazik kayaçlar ağır demir ve magnezyum silikatlardan oluşur. Mantonun alt bölümlerinin de aynı yapıda, ama daha ağır ve yoğun olduğu sanılmaktadır. Çekirdeğin yapısındaki maddeler ise hem mantodakilerden daha ağır, hem de hiç değilse çekirdeğin dış bölümünde sıvı haldedir. Buna karşılık çekirdeğin içinin manto ve kabuk gibi katı olduğu sanılıyor. Yerçekirdeğin olağanüstü bir basınç vardır. Bilinen elementlerin çoğu böylesine büyük bir basınç altında çok yoğunlaşmış olarak bulunabilir; ama jeologların genel kanısı, bazı demirli göktaşları (meteoritler) gibi çekirdeğin de metal halindeki nikel ve demirden oluştuğudur..

Yerkabuğu
Yerkabuğu mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki katman arasındaki geçiş bölgesi nerdeyse kesadamin bir sınır çizer. Bu geçiş bölgesi, böyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav bilim adamı Andrija Mohoroviçiç'in (1857-1936) adıyla "Mohoroviçiç süreksizliği" kısaca "M-süreksizliği" ya da "moho" olarak anılır. Bu sınırın varlığını gösteren en önemli kanıt yerkabuğundaki deprem titreşimlerinin süreksizlik bölgesinden geçip mantoya ulaştığında birdenbire hızlanmasıdır.

Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman "okyanus kabuğu"; kıtaları oluşturduğu zaman da "kıta kabuğu" olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6–8 km arasındadır. Oysa ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların altında 60-70 kilometreye ulaşır.

Okyanus kabuğu üç katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki erimiş maddelerin (magmanın) katılaşmasıyla oluşan korkayaçlardır. Orta katman yanardağ lavrarından, üst katman ise temel olarak kum ve çamur gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu sürekli hareket halindedir. Bu nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca çatlaklar oluşur ve bu çatlakların arasından yüzeye çıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleşdikten sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerliyerek yavaş yavaş okyanus sırtından iki yana doğru yayılır. Böylece okyanus sırtları suyun altında yüksek sırdağlar oluşturur.

Yerkabuğu çok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir bütün olarak düşünebilir. Bu levhalar mantonun oldukça yumuşak üst katmanına oturduğu için sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları, okyanus çukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak birbirinin üstüne binebilir. Levhalardan çoğunun üzerinde bu levhalarla birlikte hareket eden bir ya da birkaç kıta bulunur. Nitekim, bir zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun çökmesiyle kıtalar bazı yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta üst üste binmiştir. Örneğin aralarındaki okyanus kabuğu çökmesi sonucunda Hindistan ile Asya kıtası çarpışmış ve iki karanın kenarları yükselerek Himalaya Dağları'nı oluşturmuştur. Büyük ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu levhaların kenarlarında, bir levhanın öbürünün altına girmesiyle olur. Aynı biçimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda'da olduğu gibi yükselerek sırta dönüştüğü ya da Andlar'da olduğu gibi çökerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.

Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi çok çarpıcı bir biçimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en önemli dayanak noktası da Dünya'nın magnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yön değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yüzeye çıkarak kristalleşirken bazı mineral parçacıkları mıknatıslanır. Böylece her biri Dünya'nın magnetik kutuplarını gösteren küçük birer mıknatısa dönüşür. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının, yapılarındaki mıknatıslanmış parçacıklar bazen kuzey, bazen güney magnetik kutbuna yönelecek biçiminde yan yana yerleştiğini saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış parçacıkların kuzey ve güney kutuplarının Dünya'nın magnetik kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra magnetik kutuplar yön değiştirdiğinde üstteki yeni katmanda bulunan parçacıkların bir önceki katmandakilere ters yönde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu magnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dünya'nın magnetik alanındaki bütün değişiklikleri bir bir kaydetmiştir.

Levha Hareketleri
Levha hareket teorisi'ne (tektonik levha teorisi olarak da bilinir) göre Yer'in en dış kısmı iki tabakadan oluşur: kabuğu da kapsayan litosfer ve mantonun katılaşmış dış kısmı. Litosferin altında astenosfer bulunur, bu mantonun yüksek viskoziteli olan iç kısmıdır.

Litosfer, astenosferin üzerinde, tektonik levhalara ayrılmış bir halde yüzmektedir. Bu plakalar belli temas noktalarında üç tür hareketten birini gösterirler: yaklaşma, uzaklaşma veya yan yana kayma. Bu temas noktalarında depremler, volkanik faaliyetler, dağ oluşumları ve okyanus dibi hendekler oluşur.

Ana plakalar şunlardır:
  • Afrika plakası, Afrika'yı kapsar.
  • Antarktik plakası, Antarktika'yı kapsar
  • Avustralya plakası, Avustralya'yı kapsar. (Hint plakası ile 50-55 milyon yıl önce birleşmiştir)
  • Avrasya plakası, Asya ve Avrupa'yı kapsar.
  • Kuzey Amerika plakası, Kuzey Amerika ve kuzey-doğu Sibirya'yı kapsar
  • Güney Amerika plakası, Güney Amerika'yı kapsar.
  • Büyük Okyanus plakası, Büyük Okyanus'unu kapsar
Önemli küçük plakalar arasinda Hint plakası, Arabistan plakası, Karaip plakası, Nazka plakası, Skotia plakası ve Anadolu plakası sayılabilir.

Aşınma
Kıtaları oluşturan güç, levha hareketlerinin motoru olan Yer'in iç enerji kaynağıysa, çok daha büyük bir dış enerji kaynağı, kıtaları aşındırarak yok etme sürecinde etkili olur: Güneş enerjisi. Atmosfer hareketlerini ve su döngüsünü sürdürmek için gerekli enerjiyi sağlayan güneş ışınları, su ve rüzgar aşındırması ile kıta yüzeylerinden koparılan minerallerin yine bu iki araç yardımıyla okyanus tabanlarına taşınarak çökmesine yardımcı olur. Bu mekanizma ile okyanus kabuğu üzerinde gittikçe kalınlaşarak biriken tortul kaya katmanı, dalma-batma mekanizması sırasında yerküre içlerine taşınarak yeniden erir.

Aşınma mekanizması, suyun yerçekimi etkisi altındaki hareketlerini izler, yüksek dağların aşınarak alçalmasına, okyanus derinliklerinin dolarak yükselmesine yol açar, sonuçta yer yuvarlağının girinti ve çıkıntılarının törpülenerek çekim etkisi ile belirlenmiş ideal jeoit biçimine yaklaşması yönünde çalışır.

Dünya'nın Hareketi
Dünya kendi çevresinde (23 saat, 56 dakika, 4.098903691 saniye)[20] ve güneş çevresinde (365 gün, 5 saat, 48 dakika) hareket eder. Günlük ve yıllık hareketlerine bağlı olarak gece, gündüz, mevsimler, kayaçların oluşması ve diğer canlılık ve biyolojik olaylar gerçekleşir. Mevsimlerin oluşmasında etken ise yaklaşık 23 derecelik eksen eğikliğidir.

Hareketleri
Sürekli olarak hareket eden Dünya'nın iki çeşit hareketi vardır. Bu hareketlerden birisi kendi ekseni etrafında olur ve batıdan doğuya doğrudur. Bu dönmesini 24 saatte tamamlar. Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki bu dönmesi ile birlikte olan ikinci hareketi güneş etrafındadır. Güneş etrafında Dünya, elips şeklinde çok geniş bir yörünge üzerindeki hareketini de 365 gün 6 saatte, yani bir yılda tamamlar. Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki ve güneş etrafındaki bu iki hareketi, iki önemli olaya sebep verir. Kendi ekseni etrafında dönmesi ile gece ve gündüz,güneş çevresinde 23 derece 27 dakika eğiklikle dönmesi mevsimleri oluşturur ve mevsimlerin ardalanmasını sağlar.

Dünya'nın Yüzeyi
Dünya'nın yüzölçümü 509.200.000 km2dir. Bunun %70'i 360.600.000 km2 ile denizleri; %30'u 148.600.000 km2 ile karaları oluşturur.Kuzey kutup çevresinde karalarla çevrilmiş bir deniz, Güney Kutup çevresinde denizlerle kuşatılmış bir kara parçası vardır.
Son düzenleyen Safi; 20 Eylül 2018 16:54
Olması Gereken Şeylerin Adını İyilik Yapmak KoymuşIar.

Benzer Konular

28 Haziran 2016 / Misafir Tarih
1 Kasım 2016 / MaTTo Tarih
4 Ekim 2017 / fadedliver Uzay Bilimleri
21 Kasım 2012 / Misafir Cevaplanmış