Arama

Samanyolu'nun Dönmesi

Güncelleme: 19 Mart 2014 Gösterim: 17.764 Cevap: 25
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
14 Ağustos 2008       Mesaj #1
Avatarı yok
Yasaklı
Araştırmalar, Samanyolu’nun merkeze yakın iç kısmının katı bir cisim gibi döndüğünü göstermiştir.


Sponsorlu Bağlantılar

aaazo1


İç kısımdan uzaklaştıkça, merkezden dışarıya doğru yörünge hızları artar ve güneşin bulunduğu yere gelmeden önce veya güneş dairesi civarında hız değişimi yön değiştirir. B noktadan sonra yörünge hızları uzaklıkla ters olarak değişir; hızlarda yavaşlama görülür. Yörünge hızlarının merkezden dışarıya doğru değişmesi, Samanyolu’nun şişkinliğe dik eksen etrafında farklı (diferansiyel) dönmesi olarak tanımlanır.

İkinci Dünya Savaşından sonra radyo teleskopların gelişmesi ve hidrojen atomunun 21 cm dalga boyunda radyo ışınımı yaydığının keşfedilmesi Samanyolu’nun dönmesinin ayrıntılı gözlenmesini mümkün kılmıştır. Doppler kaymasından yararlanarak, 21 cm radyo yayını yapan hidrojen bulutlarının dönme hızları bulunmuş ve farklı dönmenin olduğu belirlenmiştir. Zaten üstten görünüşünün verdiği izlenim, sarmal kollar ve şeklinin basıklığı da bunu anlatmaktadır.

Güneşin Samanyolu merkezi etrafında dolanma hızı yaklaşık 220 km/s dir. Böylece Güneş sistemi, merkez etrafındaki bir dolanmayı yaklaşık 200 milyon yılda tamamlar.

Optik ve radyo gözlemleri Samanyolu’nun 3 ana sarmal kolunun olduğunu göstermiştir. En içte Sagittarius, daha sonra Orion ve en dışta Perseus sarmal kolu bulunmaktadır. Güneş sistemimiz Orion sarmal kolu içinde yer almaktadır.

Güneş komşuluğunda gözlenen dönme hareketinden ve Samanyolu’nun kütlesini hesap etmek mümkün olmuştur. Buna göre Samanyolu’nun kütlesi 100 milyar güneş kütlesine eşdeğerdir. Bu demektir ki Samanyolu yaklaşık 100 milyar yıldız içermektedir.

Dış Galaksiler

aaa1mw3

Immanuel Kant ve T. Wright gibi filozoflar, milyonlarca yıldızdan oluşan Samanyolu’nun dışında, bağımsız sistemlerin varlığını tartışmışlardı. Gerçekten de bugün böyle olduğu gözlemsel olarak gösterilmiştir. Teleskop ve fotoğrafın gelişmesinden sonra çok sayıda bulutsu keşfedildi. Bunların, önceleri; Samanyolu içinde olduğu sanılmıştı, fakat sonradan çoğunun Samanyolu içinde değil dışında, daha uzakta ve milyarlarca yıldız içeren birer sistem olduğu anlaşıldı. Bunu ilk kez 1924 yılında E. Hubble gösterdi. E. Hubble Andromeda galaksisini gözledi ve uzaklığını, içindeki cepheid türü değişen yıldızlar yardımıyla ölçerek Samanyolu’nun dışında olduğunu kanıtladı. Bugün Andromeda galaksisinin bize 2 milyon ışık yılı uzaklıkta, buna karşın Samanyolu galaksisinin çapının yalnız 100000 ışık yılı olduğunu biliyoruz. Bunu, başka galaksilerin keşfi izledi. Böylece evrende, Samanyolu galaksisi dışında, başka galaksilerin var olduğu keşfedilmiş oldu.


Galaksi Türleri

aaa2ee3

Şekil bakımından üç tür galaksi vardır; sarmal kollu, eliptik ve belli bir şekli olmayan düzensiz galaksiler. Sarmal kollu galaksilerin kütleleri 1 milyar ile 200 milyar güneş kütlesi büyüklüğündedir. Bu galaksilerde, özellikle sarmal kollarda, gaz ve toz bulunmaktadır. Bu bölgelerde yeni yıldızların oluştuğu bilinmektedir. Eliptik galaksilerin kütlesi 1 milyon ile 10 trilyon güneş kütlesi büyüklüğündedir. Eliptik galaksilerin içinde hiç toz yok, fakat çok az gaz vardır. Bu nedenle yeni yıldız oluşumları gözlenmektedir. Düzensiz galaksilerin kütlesi ise 100 milyon ile 30 milyar güneş kütlesi arasında değişmektedir. Düzensiz galaksilerde gaz çoktur.

Radyo Galaksiler

kinci Dünya Savaş’ında radar, yoğun olarak kullanıldı. Bunun sonucu 1950’li yıllarda radyo teleskoplar gelişti. 1944’te hidrojen atomunun radyo dalgası yayacağı öngörülmüştü. Bunun gözlemlerle keşfi ve hidrojen atomunun evrenin her yerinde bol miktarda varolması yeni bir çağ başlattı. Radyo teleskoplarla evrenin çok uzak bölgeleri de kolayca gözlenir oldu. Birçok radyo ışınımı yayan kaynak gözlendi. Bunların galaksi oldukları anlaşıldı. Böylece yüzyılın ikinci yarısının başlarında tek radyo galaksiler ve radyo galaksi grupları gözlenmiş ve kataloglar düzenlenmiştir.

Radyo ışınımı yayan galaksiler; eliptik, sarmal veya düzensiz türde olabilir. Bazı hallerde optik olarak tek bir nesne görülürken, aynı bölgeden iki ayrı merkezden radyo ışınımının geldiği belirlenmiştir. Modem interferometrelerde yapılan ayrıntılı radyo gözlemleri, radyo galaksilerin birçoğunda radyo yayını yapan büyük bulutların, merkezdeki optik galaksiye göre simetrik konumda olduğunu göstermiştir. Radyo galaksilerin bu şekilde çift yapı göstermeleri merkezdeki optik galakside meydana gelen şiddetli patlamaların sonucu oluştukları izlenimini vermektedir. Böylece radyo yayını yapan bulutların ortak bir çıkış noktası vardır ve birbirleriyle fiziki bağlantıları mevcuttur.

Kaynak:Astom

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 19 Mart 2014 11:28
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Mart 2009       Mesaj #2
Avatarı yok
Yasaklı
Samanyolu Galaksisi


Sponsorlu Bağlantılar

Samanyolu, Dünyamız'ın içinde bulunduğu galaksinin ismidir. Samanyolu Galaksisi çok büyüktür. Tabii, bütün büyük galaksilerde olduğu gibi Samanyolu'nun da bir galaksi merkezi vardır. Hatırlarsanız, galaksiler bölümünde, galaksi merkezinin ne olduğundan bahsetmiştik. Bu merkezde bulunan yıldızlar daha yaşlı, kırmızı ve sarı olan yıldızlardır. Galaksinin kollarındakiler ise daha çok sıcak, genç mavi yıldızlardır. Ayrıca bu kollarda gaz ve toz bulutları da vardır.



evren42ft7

Bu galaksi sarmal şeklindedir, aslında galaksinin şekli "rüzgar gülünün" şeklinin aynısıdır. Yani, merkezinden dışa doğru açılan kolları vardır. Bu kollar dört tanedir. Bunlardan birinin adı "Avcı Kolu"dur. "Güneş Sistemi" denilen gezegenler topluluğu bu kolda bulunur ve bu topluluktaki gezegenlerden biri de Dünyamız'dır.

Güneş Sistemimiz Samanyolu Galaksisi'nin merkeze yakın olan kısmındadır. Fakat, yakın olmasına rağmen merkezin etrafındaki turunu, ancak 220 milyon yılda tamamlar.

Dev Samanyolu, milyarlarca yıldır bu biçimini ve hareketini sürdürür. İçindeki yıldızlar, son derece büyük bir süratle döndükleri halde, hiç şaşırmadan düzenlerini ve yörüngelerini korurlar.

Ancak, yıldızların kendi kendilerine böyle bir şekil oluşturması mümkün değildir. Kendi aralarında böyle bir karar alıp en uygun biçimde dizilmeleri ve hareket etmeleri de imkansızdır. Bir bahçedeki taşları düşünün! Taşlar bir araya gelerek, "bir bölümümüz merkezi, diğer bölümümüz de kolları oluşturalım ve sonra da hiç durmadan ve sırayı bozmadan bahçede dönelim" diye bir karar alabilirler mi? Biri size böyle bir şey gördüğünü söylese inanır mısınız? Elbette ki inanmazsınız... Tabii ki Samanyolu'nun tesadüfen oluştuğunu ve yıldızların kendi kendilerine aldıkları kararla hareket ettiğini söylemek de en az bu bahçedeki taşlar örneği kadar komik olur. Unutmayın, taşlar nasıl cansız varlıklarsa, gök cisimleri de cansız, şuursuz varlıklardır.

Allah'tan başka hiçbir güç, milyarlarca dev yıldızı yaratıp onlar için düzenli bir sistem oluşturamaz. İşte bu nedenle, evrenle ilgili öğrendiğimiz her bilgi Allah'ın varlığını ve üstün yaratma gücünü hatırlatır. Ayrıca, O'nun sonsuz aklını ve bilgisini bize gösteriyordur.




Kaynak:Evrenmucizesi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
11 Mayıs 2010       Mesaj #3
Avatarı yok
Yasaklı
Samanyolu Merkezine Yakından Bakış


Galaksimiz Samanyolu’nun merkezinde bir karadelik mi var?? Merkezdeki yıldız yapılar nasıl? Bunları öğrenmek için en iyi yol daha da yakından bakmak. Hubble ve Spitzer Uzay teleskoplarının kızıl ötesi dalga boyunda yaptıkları yakın gözlemler sonucu galaksi merkezinde yeni dev yıldız popülasyonlarına ve iyonize haldeki gazların oluşturdukları karmaşık yapılara rastlandı.

Merkezdeki gaz ve toz yapılarının optik dalga boyundaki (gözümüzle algıladığımız) ışığı geçirmemesinden dolayı galaksi merkezi ancak dalga boyu daha büyük kızıl ötesi ile gözlenebiliyor. Hubble üzerindeki NICMOS (Near Infrared Camera and Multi Object Spectrometre – Yakın Kızıl ötesi Kamera ve Çoklu Obje Spektrometresi) ve Spitzer üzerindeki IRAC (Infrared Astronomy Camera – Kızılötesi Astronomi Kamerası) ile alınan görüntüler birleştirilerek aşağıdaki mozaik görüntü oluşturuldu:

hs200902alargeweb

Sol üstte iyonize gazın oluşturduğu yay şeklindeki yapılar o bölgedeki yıldız rüzgarlarıyla oluşan yoğun manyetik alanların bir göstergesi. Sol alttaki gaz yapısı ise Quintuplet yıldız kümesindeki dev yıldızların etkisi ile oluşuyor. Görüntünün ortasında, galaksi merkezindeki devasa karadeliğin etrafında sıcak gazlardan oluşan parlak spiral yapı görülüyor.

NICMOS kamerası verileriyle Hubble, güçlü yıldız rüzgarları üreten büyük bir yıldız popülasyonunu ortaya çıkardı. Çevredeki iyonize olmuş gazın beklenen dalga boyundan(1.90 mikron) farklı bir dalga boyundaki (1.87 mikron) aşırı ışımasından fark edilen dev yıldızların galaksi merkezinde bilinen Merkezi küme, Arches kümesi ve ya Quintuplet kümesine ait olmadıkları anlaşıldı. Bu yeni yıldızların kümelerden izole bir şekilde oluştukları ya da zamanında kümelerin içinde oluşup güçlü kütle çekimsel gelgitler nedeniyle dışarı savruldukları düşünülüyor.

Bu yıldızlardan kaynaklanan rüzgarlar ve ışınım nedeniyle merkezde gözlenen karmaşık yapılar oluşuyor. Rüzgarların yeni dev yıldızların oluşumlarına da neden olduğu belirtiliyor.





Kaynak:Uzay ve Astronomi(Hubblesite)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
12 Mayıs 2010       Mesaj #4
Avatarı yok
Yasaklı
Biliminsanları Samanyolu’nun Manyetik Çekimini Açığa Çıkardı

Biliminsanları Samanyolu’nun merkezindeki manyetik alanın, gökadanın diğer kısımlarından en az on kat daha güçlü olduğunu açığa çıkardı. Tüm alanlardaki gökbilimsel verinin hesaplanmasında manyetik alanın bu alt sınırı önemli bir etkiye sahip olduğundan bu keşif oldukça önemlidir. Araştırmanın sonucu çoğu gökbilimcinin düşüncesini alt üst edecektir. Çünkü son otuz yıldır Samanyolu merkezinin manyetik alanının tam değeri oldukça belirsizdi.

Uzayın neredeyse tümü manyetize olduğundan beri, bu manyetik alanın gücü gökbilimdeki çoğu hesaplamaya girmektedir. Ayrıca bu yeni bulgu yıldız oluşum kuramından evrenbilime kadar birçok farklı alanı etkileyecektir.Eğer gökadamızın merkezinin manyetik alanı düşündüğümüzden daha güçlü ise bu bulgu genç evrende oldukça zayıf olan manyetik alanın nasıl gittikçe güçlendiği gibi birçok soruyu da yanında getirecektir.

Şu anki bilgilerimize göre gökadamızın manyetik enerjisinin yüzde 10’undan fazlası, onun hacminin yüzde 0.1 kadar daha az bir yerde toplanmaktadır. Bu da onun merkezi olduğunu doğrulamaktadır.
Samanyolu enerjik parçacıkların etkileşimi sonucu radyo dalgaları ve gamma ışın üreterek parlar ve en parlak bölge merkezin yanındaki kısımlardır. Buradaki manyetik alanı bilmemiz bize radyo ve gamma ışın kaynaklarını daha iyi anlamamıza da yardımcı olacaktır.





Kaynak:Astronomi Bülteni(Ege Üniversitesi Astronomi Topluluğu/Sayı:43/15 Ocak 2010)/adelaide)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Mayıs 2010       Mesaj #5
Avatarı yok
Yasaklı
Evrende Yolculuk


Böyle bir soruyu ilkçağlarda okyanus kıyısında yaşayan bir kişiye 'bu denizlerin
sonuna yolculuk nasıl olurdu' diye sorsaydınız herhalde hayal gücünü bile
kullanamazdı. Biz bugün evren hakkında o zamanın insanının dünya hakkında
bildiğinden daha çok şey biliyoruz.

Şimdilik bilebildiğimiz kadarıyla evrenin büyüklüğünü daha iyi anlayabilmek
için gelin hayali bir uzay aracı ile hayali bir uzay yolculuğuna çıkalım ve içinde
bulunduğumuz Samanyolu galaksisinin ikizi Andromeda galaksisine bir gidip
gelelim.

Tabii bu uzay aracının hızı dünyamızdaki yolcu uçaklarınınki kadar, yani saatte
l 000 kilometre civarında olursa, Güneş'e bile varmak yıllarca sürer. Onun için
aracımızın hızının ışık hızı, yani saniyede 300 000 kilometre olduğunu
varsayalım. Bu hızı tahayyül edebilmek için bir silahtan çıkan merminin hızının
saniyede bir kaç kilometre olduğunu belirtelim.

Dünyadan hareket eder etmez, bir saniyeden biraz fazla bir süre içinde Ay'ı
sollar, 8 dakika sonra Güneş'te oluruz. Güneş'in sıcaklığından bir an evvel
kurtulmak için yolumuza devam edersek 5,5 saat sonra gezegenleri arkamızda
bırakarak Güneş sistemimizden çıkarız. Buraya kadar 6 milyar kilometre yol
gelmişizdir ve geriye dönüp baktığımızda artık Dünya'nın yanında Ay'ı
seçemeyiz.

Güneş sisteminden çıkarken rotamızı en yakın yıldıza çevirelim. 4 yıl 3 ay sonra
Proxima Centauri'ye varırız. Buralardan artık Güneş sistemimizin devleri
Jüpiter ve Satürn de dahil hiç bir gezegen gözle görülemez sadece Güneş sönük
bir yıldız olarak gözümüze çarpar.

Madem hayali bir seyahat yapıyoruz, burada geçen ömrümüzün de sınırlı
olmadığını kabul edelim. 20 bin yıl sonra içinde bulunduğumuz yıldız gurubu
Samanyolu'nun sınırına ulaşıp dışarı çıkarız Burada artık Güneş de gözden
kaybolur. Bir kaç yüz bin yıl daha boşlukta gidip geriye baktığımızda 100 milyar
yıldızdan oluşan Samanyolu'nu hızla dönen büyük bir girdap gibi görürüz.
İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisine diğer ülkeler mitolojiden
kaynaklanan, 'süt' veya 'sütlü yol' anlamında 'Milky way' adını vermişlerdir.
Anadolumuzda ise bu yıldızlar topluluğu, saman çalan bir hırsız kaçarken
dökülen samanlara benzetilip 'Saman uğrusu' adı verilmiş bu ad zamanla
Samanyolu'na dönüşmüştür.



Kaynak:Uzaybilimnet
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Temmuz 2010       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı
Samanyolu


Gökyüzünün diğer kısımlarına nazaran çok daha parlak olan görünen yıldızlar topluluğu, Güneş'in de bulunduğu gökadamız Samanyolu'dur. Ancak görülebilen, Samanyolu'nu meydana getiren kollarından sadece biridir.

Samanyolu Gökadası ortalama 200 milyar yıldızdan teşekkül etmiştir. Gökada disk şeklindedir ve bu şekil çıplak gözle bile fark edilebilir. Samanyolunun ekvatoru boyunca çevreye göz gezdirilirse, yıldızlar arası madde (plazma) ve yıldızlar açıkca görülebilir. Yukarıda belirtildiği gibi bu Gökadada bulunan 200 milyar yıldızın büyük çoğunluğu, diskin merkezinde toplanmıştır. Yaklaşık otuz bin ışık yılı çapında olan bölgeden çevreye doğru uzaklaştıkça yıldız küresinin ve parlaklığının azaldığı görülür. Samanyolu gökadası disk çapı yaklaşık olarak yüz bin ışık yılıdır.(ışık yılı; ışığın bir yılda gittiği yoldur)(~30kpc(1pc=3,26IY=~3*10^13km)=~100000 IY) Samanyolu Gökadası 4 kısım altında incelenmektedir: 1-) karın 2-) ince teker 3-) kalın teker 4-) aylâGökada merkezinin karın yarıçapı birkaç kpc civarındadır. Gökada diskindeki yıldız yoğunluğu n olmak üzere,n gökada merkezinden olan uzaklığa bağlı olarak dışa doğru hareket ettikçe(merkezden uzaklaştıkça) bir e faktörü kadar azalır(n( R )~e^(-R/hr)). Burada hr: bir uzunluk ölçeğidir.2-4 kpc arasında değişen bir ölçek.

Disk yıldızlarının yaklaşık %95 i ince disk üzerinde bulunmaktadır.Genç ve büyük kütleli yıldızlar tamamı burada bulunur.İnce diskin dikey doğrultuda yüksekliği yaklaşık 300-400pc'tir.kalın diskin ise yüksekliği 1000-1500pc'tir.Kalın disk yıldızları ince disk yıldızlarından daha erken tarihlerde oluşmuştur ve ağır element bakımından daha fakirdir.Kalın diskteki yıldızlar kütlece daha hafiftirler.

Gökadamızın karın kısmı ve disk kısmı merkezi etrafında dönmektedir. Diskteki yıldızlar yaklaşık 200km/sn hızla galaktik merkez etrafında dolanma yaparlar. Gökadaların yaklaşık % 80 kadarı disk biçimlidir.
Bu disklerin içerisinde bulunan yıldızlar, genellikle iki şekilde sıralanmıştır. Bu sıralama ya düzenli bir şekildedir veya spiral biçimde bir kol üzerinde dizilmiştir. örneğin Gökadamızda bu spiral şekil açıkça göze çarparken, bazı Gökadalar hiçbir şekle girmemekte ve nizam dışı bir diziliş göstermektedir. Diğer Gökada tipleri başlıca; çubuk şeklinde Gökadalar, eliptik Gökadalar (bütün galaksilerin yaklaşık % 20'si) ve düzensiz (irregular) Gökadalardır. Gökadalar genellikle, Gökada kümeleri olarak gruplanmışlardır. Bu kümeler içinde en çok bilineni Başak Takım Yıldızı içindeki Virgo kümesidir.


milkywaysun


Sistemimizin yıldızı olan Güneş'in Samanyolu'ndaki yeri de her zaman merak konusu olmuştur. Gökadamızın merkezinden oldukça uzakta yer alan güneş, kendi merkezi çevresinde dönmektedir. Güneş sistemimizin bulunduğu mevkide Gökadanın kalınlığı 3000 ışık yılı civarındadır.
Samanyolu Gökadasının dışına çıkılıp birkaç milyon ışık yılı gidildiğinde, bu gibi başka gök adalara da rastlanılır. Biçimleri ve büyüklükleri değişiktir. Birbirine az çok benzeyenler varsa da eş olanı yok gibidir. Küçük dürbünlerle gökyüzünü taradığı zaman, ışık veren gaz bulutu gibi gözükürler. Onun için çoğuna nebüloz denmiştir. Büyük teleskoplarla, bazılarının yıldızları tek tek ayırt edilebilir.

Dünyadan 1,5 veya 2 milyon ışık yılı uzaklığındaki Andromeda nebülozu gerçekte bir Gökadadır. Üstelik boy ve biçim bakımından bizim Gökadamız Samanyolu'na çok benzer ve yaklaşık 300 milyar yıldızdan meydana gelmiştir.

Gökadaların uzayda rasgele dağıldıklarını ileri süren teoriler, modern araçlarla yapılan gözlemler neticesinde önemini kaybetmiş, hepsinin belli bir intizam içinde yer aldıkları, ayrıca Gökadaları teşkil eden yıldızlar ve diğer gök cisimlerinin de hepsinin belli bir kanun içinde hareket ettikleri, içinde bulunduğumuz Samanyolu Gökadası gibi milyonlarca Gökadanın var olduğu, bütün bunların saniyede binlerce kilometre hızla hareket ettikleri anlaşılmıştır. Günümüzde imal edilen geliştirilmiş uzay aletleriyle yapılan gözlemlerde, Gökadaların spektrumunda görülen kırmızıya yakın kayış, bu kaçışın devam ettiğini göstermektedir. Bu gök adalarının spiral şekli, söz konusu kaçışı açıkça ifade etmektedir.

Astrofizikçilerin yapmış olduğu son araştırmalarda Gökadaların milyarlarca yıllarla ölçülen ömürleri içinde birbirleriyle çarpıştıkları açıklanmıştır. Çekim güçlerinin Gökadalara birbirine yaklaştırması neticesinde meydana gelen bu dev kozmik olay sonucunda spiral eliptik Gökadalara dönüştüğü ileri sürülmektedir. Diğer bir görüşe göre de eliptik Gökadalar, çoğu büyük Gökada kümeleri içinde bulunurlar. Bu gruplar içindeki yalnız Gökadalar diğer Gökadalarca hızla çekilir. Bu durumda bir Gökada diğerine çarpmaktansa yanından geçmeyi tercih eder.

Son zamanlarda bir Amerikan astronom grubu, dünyadan 150 milyon ışık yılı uzaklıkta yeni bir Gökada gruplaşmasının (çapı 250 milyon ışık yılı), çok büyük bir kütle çekimi uyguladığını buldu. Öyle ki, aralarında Samanyolu ve Andromeda'nın da bulunduğu binlerce Gökada bu merkeze doğru çekilmektedir. Bu merkez ve çevresindeki Gökadalar sisteminin hepsine Uzayın büyük çekim merkezi adı verilmiştir. Ancak bu akıl almaz büyüklükteki çekim merkezi, uzayın kestirilen kütlesinin ancak binde biri kadardır.

Kaynak:Gizli İlimler
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 19 Mart 2014 11:30
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Ağustos 2010       Mesaj #7
Avatarı yok
Yasaklı
Samanyolu Galaksisinde Karadelik Var mı?

Dünya'nın da içinde yer aldığı Samanyolu galaksisinde karadelik olup olmadığı tartışmaları Alman astronomların çalışmalarıyla 2008 yılında son buldu.

Alman bilim insanları, galaksimizin ortasında dev bir karadelik olduğunu ortaya çıkarmayı başardı.

Güneşten Çok Daha Ağır

Dünya'ya 27 bin ışık yılı uzaktaki bu dev karadelik, Şili'deki Avrupa Güney Gözlemevi'nden yapılan ve 16 yıl süren incelemeler sonucunda bulundu.

Gökbilimciler bu gözlemi 28 yıldızın hareketini izleyerek yaptı. Elde ettikleri bulgulardan biri de karadeliğin güneşten 4 milyon kat daha ağır olduğuydu.

Kaynak:Bilimnet
Son düzenleyen nötrino; 19 Mart 2014 11:30
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
12 Eylül 2010       Mesaj #8
Avatarı yok
Yasaklı
Galaksilerin Yedi Gizemi

Edwin Hubble yaklaşık 70 yıl önce galaksilerin temel doğasını keşfetti. 1990'lı yıllara gelindiğinde bile, galaksilerin nasıl doğduklarını, nasıl evrimleştiklerini ve evrende nasıl bir rol üstlendiklerini ancak söyleyebilmekteyiz. Neden galaksiler bu kadar gizemlidirler?
Astronomlar geçen 70 yıl boyunca galaksilerin araştırmasında büyük gelişmeler kaydettiler. Bugün büyük teleskoplar kullanılarak komşumuz Andromeda'nın veya diğer galaksilerin görüntüleri daha ayrıntılı elde edilebilmektedir. Büyük galaksileri incelemek daha kolaydır çünkü çok sayıda yıldızdan meydana gelirler. Bu tip büyük galaksilerde 1 trilyon yıldız bulunur. Galaksi içinde bulunan yıldızlar birbirlerine uyguladıkları çekim kuvvetiyle başta olmakla beraber aynen Güneş'in etrafındaki yörüngelerde dönen gezegenler gibi galaksi merkezi etrafındaki yörüngelerde dolanırlar.

Gerçekten her yıldız bir galaksiye ait olup galaksi içinde bulunan büyük miktarda gazdan meydana gelmektedir. Galaksiler, evrenin temel yapı taşlarıdır. Peki bunlar nasıl meydana gelmişlerdir? Bunu yedi gizemli sorunun cevabında bulabiliriz. Bunun için önce, zaman ölçeğinde geriye giderek galaksilerin nasıl oluştuğunu ve uzayda nasıl bir dağılım gösterdiklerine bakalım. Daha sonra galaksileri tek tek inceleyip merkezlerinde neler olduğunu araştıralım. Yolculuğumuzun sonunda Galaksimizin sonunu inceleyerek, galaksilerinin doğasını bugünkü bilgilerimizle yorumlayalım.

1) Evren kırışık halden galaksi üreten hale nasıl geçti?

Kozmoloji ile uğraşan teorisyenler mükemmel bir evren modeli oluşturduklarında modelleri galaksileri içermeyebilir. Bunun nedeni, galaksilerin oluşumları hakkında çok az bilgiye sahip olmalarıdır. Büyük patlamadan sonra evrenin soğuduğu bilinir. Böyle bir durumda uzay, zamanla geçirgen bir hale gelir ve büyük patlamanın ilk zamanlarına ait ışık bu noktadan evrene yayılır. Bugün bu ışık 2.73 kelvinlik kozmik zemin ışınımı olarak görülür. Bu ilk erken ışık, büyük patlamadan 300,000 yıl sonra meydana gelmiştir. O zaman Evren bir atom çorbası halinde idi (galaksiler henüz oluşmamıştı). Patlamadan birkaç milyar yıl sonra yıldızımsı cisimler veya kuazar (QSO's) olarak bilinen cisimler meydana gelmiştir (Şekil 1). Bugün bu cisimler evrendeki ilk galaksi büyüklüğündeki cisimler gibi görülür. Bununla birlikte, ilk kuazar oluşumu ile kozmik zemin ışınımı arasındaki zamanda ne olduğu halen bilinmemektedir. Bu çağ boyunca, evren kendisini birkaç bin kez büyütmesine karşın astronomlar bu periyottaki olayları gözlemleyemediler. İlk büyük ölçekli yapının evrende genişleyerek soğuduğu ve ilk yıldızların oluştuğu bilinmesine rağmen evrenimizin son derece önemli olan bu evresini tam olarak anlayamamaktayız.

Kozmik zemin ışınımındaki düzensiz küçük dalgalanmaların son ölçümleri, maddenin yoğunluğundaki küçük değişimlerin kozmik zemin ışımasında ortaya çıktığını gösterdi. Bu ilkel yoğunluk dalgalanmaların daha sonraları galaksi şekline dönüşmeleri tam olarak açık değildir. Üstelik bugün yıldız ve gaz olarak gözlenen parlak maddedeki çekim, bu yapıların çökmesine neden olacak kadar da yeterli değildir.
Bu yüzden büyük patlamaya ait yaygın gazdan, galaksilerin oluşumuna geçişte yeni bir şeyi açıklamak gerekir. Bu şey görünmeyen maddedir ki, astronomlar buna karanlık madde adını vermektedirler.
Günümüzde bir galaksinin oluşumu için yapılan varsayım şudur: Büyük patlama evreni yarattı ve onu yüksek sıcaklığı ile pişirdi. Bu işlem parlak madde ile karanlık madde üretilene dek sürdü. Oluşan karanlık madde, çekim kuvvetiyle uzayı buruşturdu. Evren genişlerken, bu buruşukluklar etrafındaki gazı topladı ve onu soğuttu. Soğuyan gaz da çekim kuvveti altında yıldızlara dönüştü.

2) Galaksiler neden süperkümeler içinde bir yığılma gösterirler?

Galaksiler uzayda düzenli olarak dağılmamışlardır. Bunun böyle olduğu, bir teleskop ile ilkbahar zamanı gökyüzüne bakılarak görülebilir. Buna karşın parlak galaksi kümelerinin bulunduğu Virgo ve Canes Venatici takımyıldızlarında durum farklıdır. Yeni araştırmalar galaksi kümelerinin uzantılarının varlığını ortaya koydu. Bu da galaksilerin tabaka (sheet) ve ipliksi (filament) hallerde bulunduğunu ve bu yapılarında büyük boşluklarla çevrili olduğunu gösterdi. Bu galaktik tabakalar ve ipliksi uzantılar 100 milyon ışık yılı büyüklüğünde olup Samanyolu galaksisinin bin katı büyüklüğündedir.

Galaksilerin uzaydaki bu dağılımı, astronomları şaşırtmaktadır. Galaksiler böyle bir dağılım haline nasıl geldiler ? Tabakalar ve ipliksi yapılar galaksilerin nasıl oluştuğuna dair bir ipucu verebilir mi ? yoksa galaksiler oluştuktan sonra mı böyle bir kümeleme gösterdiler ? Durumun daha iyi anlaşılabilmesi için erken evrende titanik patlaması adı verilen bir patlama olmuşumu öne sürülerek bu patlamayla maddenin etrafında büyük boşluklar olan tabakalara ve ipliksi yapılara itildiği önerildi. Çoğu astronom bununla birlikte iyi bilinen bir kuvvet olan çekim kuvvetinin tabakaları ve ipliksi yapıları oluşturduğunu düşünmektedirler. Sayısal hesaplamalar, bunun ancak Doğa'nın erken evrendeki maddenin yoğunluğunda büyük ölçekli değişimler düzenleyip yapması halinde mümkün olduğunu gösteriyor. Tabakalar ve boşlukların yapısını açıklayan modellerin incelenmesiyle bu yapıların erken evrende meydana gelen bazı fiziksel olayların parmak izlerini taşıdığı görüldü.

Astronomlar tabakaların ve ipliksi yapıların daha iyi anlaşılabilmesi için büyük bir proje başlatmışlardır. Bu proje ile astronomlar bir milyar ışık yılı uzaklığına kadar bütün galaksilerin haritasını yaparak tabakaların ve ipliksi yapılar hakkında daha ayrıntılı bilgiler elde edeceklerini ummaktadırlar.

3) Niçin galaksilerin dış kısımları bu kadar hızlı dönmektedir?

1970'li yılların ortalarına gelindiğinde astronomlar spiral galaksilerin dönme (rotasyon) hızlarını güvenilir bir şekilde ölçebiliyorlardı; bu hız, galaksiye ait parçaların merkezleri etrafındaki dönmeleridir. Astronomların çoğunun hayret ettiği olay, galaksilerin dış bölgelerindeki maddenin beklenilenin üç katı kadar bir hızla dönmesidir. Bu ölçümleri yapmadan önce, astronomlar bir galaksinin toplam kütlesini onun içinde gözlenen yıldızlardan ve gazdan oluştuğunu kabul etmişlerdi. Bugün kabul gören görüşe göre bir galaksinin dış kısımlarının hızlı dönmesi, gene galaksinin dış kısımlarında yer alan büyük miktarda görünmeyen maddeden kaynaklanmaktadır. Gerçekten, Galaksimizde gözlediğimiz yıldızlar ve gaz, Galaksimizin parlak kütlesinin %10 unu teşkil eder. Bundan dolayı astronomlar oluşturdukları galaksi modellerinde, kullandıkları kütle parametresini daha büyük bir değerde kabul etmektedirler.

Bu fazla kütle karanlık madde biçiminde bulunur. Galaksilerin etrafındaki karanlık maddenin varlığı ilk defa 1930'lu yıllarda galaksi kümelerinin merkezlerine yakın galaksileri inceleyen astronomlar tarafından önerilmiştir. Bu bilgi 40 yıldan daha uzun bir süre akademik bir dip not olarak kalmıştır. Fakat 1990'lı yıllarda karanlık madde bir dip not olmaktan çıkmış ve Astrofiziğin en önemli bir problemi haline gelmiştir. Astronomlar evrenin %90 dan daha büyük miktarda karanlık madde içermesini pek istememektedirler.

Galaksilerde bulunan karanlık maddenin biçimi bilinmemekte olup birçok şekilde bulunabilir. Yüksek enerji astrofiziği, evrenin ilk zamanlarında çok erken evrende ekzotik temel parçacıkların oluşabileceğini söylemektedir. Bunlar, proton ve nötronlardan daha ağır elementlerdi. Üretilen bu parçacıklar bugüne kadar yaşamlarını sürdürebilmişlerse, karanlık maddenin miktarına katkıları olabilir. Bu görüşe göre galaksiler, Büyük Patlama'dan sonra 1 saniye içinde oluşan cisimlerdir.

Astronomların galaksilerin oluşumları için yeterli çekim kuvvetini sağlayacak karanlık maddenin biçimi hakkında bir düşünceleri daha vardır. Fizikçiler, geçen yıllarda Galaksimizde karanlık maddeyi araştırmada etkin bir yol buldular. Galaksimizin dış halosunda yer alan gökcisimleri, Macellan Bulutsularında bulunan yıldızların gözlemlerinde etkili olmaktadır. Bu görünmeyen cisimlere MACHO (Massive Compact Halo Objects, Büyük Kütleli Yoğun Halo Cisimleri) denmektedir. Son zamanlarda keşfedilen bu cisimler cüce yıldızlar, Jüpiter büyüklüğünde gezegenler veya içlerinde yeterli termo-nükleer reaksiyonları başlatamıyacak kütleye sahip olan kahverengi cüce yıldızlar olabilir.

4) Bölgeselleşme herşey midir?

Galaksiler çevrelerine duyarlıdırlar. Yerel süperkümemiz içinde, birçok dev eliptik galaksi birçok galaksinin birbirine sıkı olarak bağlı olduğu, bu kümenin merkezinde yer alır (örneğin, M87 ve M49, Virgo kümesinin merkezinde bulunur) (Şekil 2). Spiral galaksiler ise kümeni merkezi dışındaki kısımlarında çok sayıda bulunur (örneğin, Hydra da M83, Ursa Major takımyıldızında M101 gibi).

sekil02

Fotoğrafta M87 eliptik galaksisi görülmektedir.

Galaksilerin herhangi bir tipi, herhangi bir ortam içinde meydana gelebilir mi? Bir tek galaksi ile büyük bir ölçektedeki evren yapısı arasında bir ilişki var mı? Bugün astronomlar galaksilerin karakteristik özelliği olan fiziksel biçimleri ile başlangıç koşulları arasında bir ilişkinin var olup olamayacağını araştırmaktadırlar.

Zengin galaksi kümelerine yol açan ilk yoğunluk dalgalanmaları seyrek bölgeleri oluşturan yoğunluk dalgalanmalarından farklı idi. Kümeleşmeye ayrılan yoğunluk dalgalanmaları bazı özel evrelerde eliptik galaksileri oluşturmaya yöneldi. Eliptik galaksiler, karanlık halolarının karşılıklı çekimleri sonucunda, diğer galaksilerin etkileşmesinden oluşmuş olabilirler.

5) Neden galaksilerin farklı tipleri mevcuttur?

Galaksiler gösterdikleri fiziksel yapıdan dolayı iki ana grupta toplanır. Bunlar eliptik ve spiral tipte olanlardır (Şekil 2 ve 3). Henüz eliptik galaksiler ile spiral galaksilerin oluşum mekanizmalarını açıklanamamaktadır. Bugün bu yapıların, galaksilerin oluşumu esnasında yeni doğan yıldızların uyguladıkları çekim kuvvetiyle oluştuğu düşünülmektedir.

Gökyüzüne gözlediğimiz bir galaksi, büyük patlamadan arta kalan maddenin soğumasıyla meydana gelmiştir. Galaksiyi meydana getiren gaz yavaşça çökseydi ve küçük bir dönme hızına da sahip olsaydı dönen disk haline dönüşürdü. Bunun bir spiral galaksi olması ancak, gazın iç etkileşmesi sonucunda, enerji kaybetmesi ile mümkündür. Bu oluşum uzun zaman gerektirir. Galaksiyi meydana getiren gaz, ilkel galaksinin çöküşü tamamlanmadan önce, hızlı bir şekilde yıldızlara dönüşürse ve bu yıldızlar da birbirleri ile zayıf bir şekilde etkileşirse, bu sefer de bir eliptik galaksi meydana gelir.

Bazı astronomlar, bu olay için daha genel bir anlatımı tercih ederler. Bir küresel galaksinin meydana gelmesi için, hızlı yıldız oluşumunu içeren bir prosese gereksinme vardır; gazdan ibaret ilkel bir galakside hızlı yıldız oluşumu veya önceden oluşmuş iki spiral galaksinin çarpışması gibi... Küresel galaksiler herhangi birşeydirler fakat mükemmel küreler ve bunların görünüşteki benzerliği, oluşumlarına ait delilleri içeren birçok fiziksel farkın görünmesine olanak vermiyor. Örneğin, ekseni etrafındaki dönmesi, Samanyolu'nun küresel yapıdaki şişkin bölgesini düzleştirmiştir. Bu şişkin bölge, yaz gecelerinde, Samanyolu'nun şerit halindeki parlak bölgesinin Akrep takımyıldızına doğru uzantısı şeklinde görülebilir. Bununla beraber, bazı düzleşmiş eliptik galaksiler eksenleri etrafında hiç dönmezler. Bunun yerine eliptik galaksiler, içerdikleri yıldızların üç boyutlu uzaydaki rastgele hareketlerinin etkisi ile şekillernirler. Astronomlar küresel (sferoidal) galaksilerin, bu biçimlerine nasıl geldiklerinden veya evrensel zaman ölçeğinde bu kararlı durumlarında kalıp kalmayacaklarından tamamen emin değillerdir.

Küresel yapılar (sferoidler) dinamik bakımdan sıcak yıldız sistemleri iken, disk galaksileri dinamik bakımdan soğukturlar; bunun anlamı, disk galaksilerlndeki yıldızların üç boyutlu hareketlerinin önemsiz olmasıdır. Dalgalar, diski yalayıp geçtikleri zaman, soğuk yapılar kararsızlık gösterirler. Gerçekten, spiral disklerin çoğunun kararlılık sınırında oldukları görülüyor ve bundan dolayı spiral kol veya bar bakımından zengindirler. Bu kollar veya barlar, galaski diskine çok miktarda gaz toplar. Bu gazlar da daha sonra birçok yıldıza dönüşür; büyük kütleli parlak yıldızlar da birçok yıldıza dönüşür; büyük kütleli parlak yıldızlar da bunlar arasında yer alır. Bu durum, galaksilerin spiral kollarının çok net olarak görülmesini açıklar; Canes Venatici'deki girdap gibi...

6) Galaksilerin merkezlerinde canavarlar mı saklanıyor?

Çoğu galaksinin merkezinde, son derece yoğun yıldız kümeleri bulunur. Galaksilerin çekirdekleri küçük, yaklaşık 1 ışık yılı genişliğinde olmakla beraber inanılmayacak derecede büyük yıldız yoğunluklarına sahiptirler. Örneğin Andromeda galaksisinin merkezindeki yıldız yoğunluğu, Güneş civarındaki yıldız yoğunluğundan bir milyon kez daha fazladır. Galaksimizin merkezi doğrultusundaki toz görüşümüzü engellemeseydi Galaksimizin merkezi, parlaklığı sıfır kadir olan (gökyüzünde kış aylarında gördüğümüz Vega yıldızı gibi) bir yıldız gibi ışıldayacaktı. Astronomlar Galaksinin merkezini, yine Galaksimizin merkezine yakın bir gezegenden gözleselerdi, gökyüzünün yıldızlarla dop dolu olacağını ve diğer galaksileri de neredeyse gözlenemiyor olacağını göreceklerdi.

Galaksilerin merkezlerine doğru gidildikçe, gaz miktarında ve yıldız sayısında bir artış olduğu gözlenir. Galakside meydana gelen evrimle yıldızlar ve gaz, zamanla galaksinin merkezine doğru toplanır ve bugün galaksilerin merkezlerinde gözlenen zengin yıldız toplulukları oluşur.
Gözlenen çoğu galaksinin merkez bölgesi yoğun yıldız topluluklarından oluşmakla beraber, bütün galaktik merkezler yukarıda anlatılan yol ile meydana gelmez.

Canes Venatici takımyıldızında bulunan NGC 4151 ve Cetus takımyıldızında bulunan M77 gibi yakın parlak galaksiler, normal galaksilerde üretilen enerjiden daha fazlasını üretirler (Şekil 4). Bunun yanı sıra bir trilyon yıldız içeren normal bir galaksinin ürettiği enerjiden yüz kez kat fazlasını üreten bir başka kozmik cisim ise kuazarlar olup normal bir galaksinin merkezi boyutlarındadır.

sekil04

Fotoğrafta Hubbe Uzay Teleskobu ile görüntüsü alınmış M77 galaksisi görülmektedir.

Astronomlar aktif galaksilerin ve kuazarlaryn nasıl enerji ürettiklerini ancak öğrenmeğe başlamışlardır. Çoğu astronom bu tip galaksilerin merkezlerinde büyük kütleli bir karadelik bulunabileceğini düşünmektedir. Eğer galaksilerin merkezlerinde büyük kütleli karadelikler bulunuyorsa, karadeliklerin o müthiş çekim kuvveti ile çevresinde bulunan gazı ve yıldızları kendisine çekerek bir enerji kaynağı üretiyor olabilirler. Bu düşünce de kuazarlar ile aktif galaksilerin yayınlamakta olduğu büyük enerji miktarını açıklayabilir.

Karadelikler üzerinde yapılan astronomik araştırmalar günümüzün en popüler konusunu oluşturmaktadır. Astronomlar, Hubble Uzay Teleskobunun sağlamış olduğu yüksek ayırma gücü ile yakın galaksilerin merkezlerinde karadelik arayışlarını sürdürmektedirler. Bu araştırmalar sayesinde bilimadamları karadeliklerin nasıl oluştuklarını ve davranışlarını daha iyi anlayabileceklerdir.

7) Samanyolu Galaksi'sine ne olacak?

Galaksiler değişir. Galaksimizde bulunan gaz yıldız şekline dönüşebileceği gibi yine yıldız halinden gaz haline dönüşebilir. Bu durumu en iyi bir yıldızın evrimini inceleyerek anlayabiliriz. İlkel yıldızın çökmesiyle meydana gelen yıldızlar, evrimlerinin sonlarında kütlelerinin büyük bir kısmını yıldızlararası ortama atarak beyaz cüce, nötron yıldızı veya bir karadelik olarak yaşamlarına son verirler. Büyük bir olasılıkla Samanyolu galaksisinde bulunan yıldızlararası gaz bu dönüşümler sonucu tükenecektir.

Böylece Galaksimizde yeni yıldızlar meydana gelmemekle beraber mevcut olan yıldızlar da yavaş yavaş yaşlanacaktır. Yaklaşık bir milyar yılın birkaç 10 katı kadar zaman içinde, yıldızları yaşlandığında Galaksimizin parlaklığı yavaşça azalacaktır. Astronomlar halen diğer galaksilerde bulunan yıldızların kalıntılarını kataloklamaktadırlar. Bunlara en iyi örnek, Loe takımyıldızında bulunan M105 ile Virgo takımyıldızyıda bulunan M84 gibi gaz içermeyen eliptik galaksilerdir. Yakıtla beslenmeyen karadelik ile aktif galaksi çekirdekleri, yıldız oluşumlarının durmasıyla güçlerini yitireceklerdir. Bu durumda galaksilerde bulunan gaz tükenince, bu galaksiler zamanla gözden kaybolacaklar mı?

Galaksiler, diğer galaksilerle veya çevrelerinde bulunan gaz ile etkileşerek şiddetli bir şekilde değişimler gösterebilirler. Normal galaksiler çevrelerinde bulunan cüce galaksilerle birleşerek galaksi içinde yeni yıldızların oluşmasını sağlayabilirler. Böyle bir durum gelecekte Samanyolu Galaksisi için de geçerli olacaktır. Uydu galaksimiz olan Macellan Bulutsuları birkaç milyar yıl sonra Galaksimiz ile birleşerek yeni yıldızların oluşumuna sebep olacak ve yeni bir yıldız popülasyonu meydana gelecektir.

Galaksilerin nasıl evrimleştiğini anlamak gelecek yıllarda astronomlar için en önemli konuyu oluşturacaktır. Milyarlarca yıl yol katederek gelen ışık, uzak galaksilerin geçmişteki halini öğrenmemizi ve düşüncelerimizin doğruluğunu gözlemlerle kontrol etmemizi sağlar. Böylece teorik olarak düşünülen bazı fikirler bu gözlemler sayesinde test etme olanağını bulmaktayız. Hele hele evrenin ilk oluştuğu zamanlara ait kozmik gökcisimlerinden olan kuazarlardan gelen ışık, kozmoloji ile uğraşan teorisyenler için çok önemlidir. Gelecek yıllarda, teknolojideki yeniliklerin astronomiye daha da yansıyarak daha güvenilir bilgiler alınacak olması galaksilerin gizemleri hakkında bizlere daha iyi bilgiler sağlayacaktır.


Kaynak: Popüler Bilim-(1997), 40, 15-18(İstanbul Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü)
Son düzenleyen nötrino; 19 Mart 2014 11:34
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Ekim 2010       Mesaj #9
Avatarı yok
Yasaklı
Samanyolu halesinin, galaksinin merkezine göre ters yönde dönen iki parçadan oluştuğu ve galaksilerin doğuş süreci konusunda bilim dünyasını aydınlatıcı değişik kimyasal bileşenlerden meydana geldiği belirlendi.


Uzay keşif programı Sloan Digital Sky Survey (SDSS) araştırmasından Timothy Beers, Daniel Carollo ve meslektaşları, Dünya’nın parçası olduğu yıldızlardan meydana gelen diskin, Samanyolu’nun merkezinin çevresinde saatte 800 bin km hızla, galaksinin merkezinden 50 bin ışık yılı uzaktaki iç halenin de aynı yönde, ancak yıldız diskinden daha yavaş, saatte 80 bin km hızla döndüğünü anlattı.Galaksinin merkezinden 65 bin ila 300 bin ışıkyılı uzaktaki dış halenin ise ters yönde ve saatte 165 bin km hızla döndüğünü belirten bilim adamları, Samanyolu’nun dış sınırlarındaki 20 bin yıldızı incelediklerini ve iç haledeki yıldızların, dış haledeki yıldızlardan, 3 kez daha ağır atomlar içerdiklerini ve demir ile kalsiyum gibi maddelere sahip olduklarını kaydetti.

Amerikan Yale Üniversitesi’nden Jason Tumilson da gözlemlerinde ABD’nin New Mexico eyaletindeki Apache Point’de bulunan 2,5 metre çaplı teleskobu kullanan SDSS ekibinin, böylelikle Samanyolu’nun tek bir aşamadan oluşmadığını şüpheye yer bırakmayacak biçimde ispatladıklarını belirti.

Araştırmacılar, daha yassı olan iç halenin, küçük galaksilerin, gazların yıldızlar arası dağılmasına bağlı bir füzyon sürecinde Samanyolu’nun iç kısmıyla çarpışması sonucu oluştuğunu düşünüyorlar. Dış halenin ise galaksinin ilk evrelerindeki kaotik tahrip süreci sırasında, Samanyolu’nun çekim gücüyle gaz yayılması olmadan oluştuğu sanılıyor.

Samanyolu’nda 200 ve 400 milyar arasında yıldız bulunuyordur.







Kaynak:Bilimnet
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
24 Ekim 2010       Mesaj #10
Avatarı yok
Yasaklı
Uzaydaki “Yaşayan Fosiller” Yıldız Oluşum Kuramlarını Çürütüyor


Avustralya Gökbilim Gözlemevi (Australian Astronomical Observatory - AAO)’nden alınan veriler üzerinde yapılan çalışmalar yıldız oluşumuyla ilgili kuramlardan birini çürüttü. Araştırmada sadece evrenin uzak geçmişinde varolduğu sanılan disk gökadaların günümüzün evreninde de var olduğu keşfedildi.

Bu yaşayan fosillerin şekli bizim gökadamızı andırıyor, ama gökadamızın aksine bu gökadalarda büyük oranda çalkantı ve muazzam miktarlarda yıldız oluşumu gözleniyor. Gökbilimciler bu tür gökadalarla evrenin geçmişinde çok sık karşılaşıyor, ama bu tür gökadalar günümüzde son derece az sayıda ve ilk kez keşfediliyorlar. Bu bulgular gökbilimcilerin yıldızların oluşumu hakkındaki tezlerinden birini boşa çıkarıyor. Gökadalarda yıldız oluşumu için gaz gerekiyor.

Gökbilimciler uzak, erken dönem gökadalarda yıldız oluşumunun bu gökadaların üzerine sürekli düşmekte olan soğuk gaz nehirleri tarafından beslendiğini düşünüyorlardı. Ama bu mekanizma sadece genç bir evrende çalışabilir.Bu tür gökadaların günümüz evreninde bulunmaları bu fikri şüpheli hale getiriyor. Gökbilimciler bu durumda gökadaların gerekli gazı olası birleşmeler ve çarpışmalarla, yani benzer boyutlardaki gökadalarla birleşerek ya da daha küçük gökadaları yutarak elde ettiklerini tahmin ediyorlar.

Araştırma için önce Sloan Sayısal Gökyüzü Taraması (Sloan Digital Sky Survey) veritabanından yıldız oluşumuna işaret eden parlak bir hidrojen çizgisine sahip olan gökadalar seçilerek AAO’ya ait olan 3.9 m’lik Anglo-Avustralya Teleskobu (Anglo-Australian Telescope - AAT) ve Avustralya Ulusal Üniversitesine ait olan 2.3 m’lik teleskop kullanılarak gözlendi. Her iki teleskop da Yeni Güney Galler’deki Siding Spring Gözlemevi’nde bulunmaktadır.






Kaynak:Astronomi Bülteni(Ege Üniv.Astronomi Topluluğu/15 Ekim 2010/Sayı:61)

Galaxies

Benzer Konular

29 Mart 2016 / MUSTII004875 Cevaplanmış
15 Kasım 2018 / Misafir Uzay Bilimleri
30 Mayıs 2013 / cilgin16 X-Sözlük
26 Kasım 2016 / nötrino Uzay Bilimleri