DÜNYA'YA SU: KUYRUKLU YILDIZLARDAN GELDİ
Yaklaşık olarak yeryüzünün %71'i okyanuslarla çevrilidir. Dünya'daki suyun toplam hacmi; 1.398.898.300 km³'tür. Buna buzullar, nehirler, göller, yeryüzü suları ve atmosferik su da dâhildir.
Suyun oluşumu, Dünya'nın oluşum ve değişim sürecine yakından bağlıdır. Ancak ''Dünya'nın ve suyun bu oluşum süreciyle'' ilgili, farklı görüşler bulunmaktadır.
DÜNYA'DAKİ SU VE İKİ TEORİ
Bilinen genel görüş, Dünya'nın başlangıcında, suyun iki temel etkenle ortaya çıktığı şeklindedir. Birincisi; yanardağlardan fışkıran gazlarla birlikte su buharının da çıkması ve bu su buharının, bulutları, ardından da yağmurları oluşturmasıdır. İkincisi ise; buzullardan oluşan küçük kuyruklu yıldızların ve donmuş asteroitlerin Dünya'ya çarpmalarıdır.
"SUYUN KAYNAĞI: KUYRUKLU YILDIZLARDIR"
Bu kuyruklu yıldızların kaynağı, Neptün yakınlarındaki Kuiper Kuşağı ve Oort Bulutları bölgesidir. Bu bölge, Güneş Sistemi'nin soğuk, uzak bölgelerini çevreleyen ve trilyonlarca kilometre uzaklıktaki bir kuyruklu yıldızlar kuşağı yahut kuyruklu yıldız kümesidir.
Burada bulunan gökcisimleri, birer kirli kartopunu andırıyorlar. Kuyruklu yıldızların kaynağı olan bu cisimler, taş ve toz parçalarının yanı sıra, katı hale gelmiş metan, amonyak gibi molekülleri ve önemli ölçüde su buzu içeriyorlar.
DÜNYA'NIN ATMOSFERİ VE ''SOY GAZLAR''
Dünyamız'ın atmosferinin nereden geldiğini araştıran bilim adamları, ksenon ve kripton gibi soy gazlarının miktarlarını incelemektedirler. Nedeni, bu gazların, son derece kararlı olmaları ve pek ender tepkimeye girmeleridir. Bunların atmosferdeki miktarları, Güneş'teki miktarla aynı olmalıdır.
Normal olarak atmosferimizin, Güneş'i ve dolayısıyla Dünya'yı oluşturan malzemeden oluştuğu düşünülmektedir. Ancak buradaki sorun, ksenon miktarının, Güneş'teki oranın hayli altında olmasıdır. Bunun sebebi, atmosfer'in bir kısmının, kuyruklu yıldızlarca taşınmış olmasıdır. Zira kuyruklu yıldızlar, öteki soy gazlara oranla daha az ksenon içermektedir.
Araştırmacılar, atmosfer'deki gazların yoğunluğunun açıklanabilmesi için gereken kuyruklu yıldız kökenli malzeme miktarının, nisbeten az olduğunu hesaplamışlardır.
DÜNYA BAŞLANGIÇTA ATMOSFERDEN YOKSUNDU
Yaklaşık 4,6 milyar yıl önce oluştuğu düşünülen Dünya, ''gezegenimsi'' aşamasından ''gezegen''liğe adım attığı sıralarda, atmosferden yoksundu. Çevresinde kalan gazlar; hidrojen, helyum, hidrojen içeren başka gazlar ve tozlar, zamanla Güneş rüzgârlarıyla Dünya gezegeninden uzağa savrulmuş olmalıdır.
Atmosfersiz olduğu içinde, göktaşı vuruşlarıyla, yüzeyi, muhtemelen delik deşik hale gelmişti ve Ay'ın şimdiki yüzeyinden pek de farklı değildi.
DÜNYA GEZEGENİ ISINMAYA BAŞLADI
Ancak Dünya gezegeni, zaman içinde, üç temel sürecin etkisiyle, yeniden ısınmaya başladı. Birincisi, içerdiği elementlerdeki radyoaktif bozunma süreci, ikincisi, kütlesel çekim sıkışması ve üçüncüsü ise, göktaşı çarpmalarıdır.
Süresi tartışmalı olmakla birlikte, Dünya'nın, muhtemelen ilk birkaç yüz milyon yıllık ömrünün sonlarına doğru, iç ısısı oldukça artmış olmalıydı. Bu nedenle de, dış kısımlarda oldukça bol olarak bulunan demir, erimeye ve merkeze doğru çökmeye ve çökerken de, daha hafif olan; silikon, magnezyum, alüminyum ve oksijen-bağlı bileşikleri, yüzeye itmeliydi.
Bu hareketlilikle, ısınma hızı daha da artan Dünya'nın, büyük bir bölümü sıvılaşarak, ergimiş kayaçlara, yani yaklaşık 100 km derinlikte bir magma okyanusuna dönüşmüştü. Ergimiş demirden bir merkezin oluşumuysa, gezegendeki farklılaşmanın ilk aşamasıydı. Bu farklılaşma süreciyle Dünya, her yerinde hemen hemen aynı kimyasal maddeyi barındırdığı homojen bir yapıdan, katmanlı bir yapıya geçmiş olacaktı. Yoğunlaşmış ve katı demirden bir merkez ve daha düşük ergime sıcaklığında, daha hafif elementleri barındıran bir kabuk ve bu ikisinin arasında ergimiş kayaçlarıyla sıvımsı bir manto.
ISINMANIN YAN ÜRÜNÜ ATMOSFER
Bu ısınma ve farklılaşma sürecinin yan ürünlerinden biri de atmosferdir. Atmosferin içeriği ise, su buharı, hidrojen gazı, hidrojen klorid, karbon monoksit, karbon dioksit ve nitrojendir. Dünya'nın sıcak ve kimyasal olarak hareketli iç kısmından yükselen gazların oluşturduğu ilk atmosferin başlıca içeriği böyledir. Oksijen ise gaz olarak çok sonra ortaya çıkmıştır.
Okyanuslar, sürecin ikinci yan ürünüdür. Dünya ısınıp erimeye başladıkça, mineraller içinde oksijen ve hidrojen biçiminde hapsolmuş olan suyun, volkanik etkinlikler sonucu, yüzeye çıktığı sanılmaktadır. Ve bu suyun, çeşitli gazlarla karışarak atmosfer'in daha serin üst tabakalarında yoğunlaşıp bulutları oluşturduğu varsayılmaktadır. Ancak yağmurlar, aşırı sıcak yüzeye daha ulaşamadan, yeniden buharlaşacağından, yüzey sularının, sonuçta da okyanusların oluşması için, sıcaklığın yavaş yavaş düşmesi gerekecektir.
Yeryüzü, yeterince soğuduktan sonra Dünya gezegeni, su getiren göktaşları kuyruklu yıldızlar tarafından bombalandı. Bu bombalama gezegenimiz üzerinde her gün devam etti.
KUYRUKLU YILDIZ BULUTU(KÜMESİ)
Güneş Sistemi'nin oluşumuyla ilgili kuramlara göre, bu kuyruklu yıldızlar da, Güneş ve gezegenlerin içinde oluştuğu; gaz ve toz bulutundan ortaya çıkmışlardır. Ve daha sonra Jüpiter ve Neptün gibi dev gaz gezegenlerinin, bugün bulunduğu soğuk bölgelerde toplanmışlardı. Ancak gaz devlerinin kütle çekim etkisi, bunları Güneş Sistemi'nin dışına; kimini Oort Bulutu'na, kimini de yıldızlararası boşluğa fırlatmıştı.
Oort Bulutu, geçmekte olan bir yıldızın kütle çekim etkisi gibi etkilerle hareketlenerek, bazı kuyruklu yıldızlarını yeniden Güneş Sistemi'nin iç kısımlarına doğru püskürtüyordu.
Bu yeni senaryoyu savunan gökbilimciler, yaklaşık 4 milyar yıl önce, Dünya'nın henüz çok genç olduğu bir dönemde gerçekleşmiş ve Ay'ın çukurlu yüzeyine büyük katkısı olduğu düşünülen bir ''yıldız bombardımanına'' dikkat çekiyorlar. Aslında, bombardımanda Dünya, Ay'dan çok daha fazla vuruş almıştır. Ancak Ay, çarpışmalarla kazandığı buzu, uzaya teslim ederken, Dünya, sahip olduğu daha büyük kritik kütleyle, bu buzun büyük bölümünü elinde tutabilmişti.
Spekülasyonlar, bu kuyruklu yıldızların, gaz gezegenleri Neptün, Satürn ve Jüpiter çevresinde ''olgunlaşmış'' oldukları ve bu bölgelerde, soy gazlardan; helyum, neon, argon, kripton ve radon gibi gazlarla zenginleşerek, suyun bildiğimiz farklı türlerini oluşturdukları yönündedir.
BU YENİ TEORİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?
1986'da, Iowa Üniversitesi'nden bir bilim adamı, Louis A.Frank, risk alarak "mini kuyruklu yıldızlar"ın, her gün atmosferimizi bombardıman ettiğini ve bunun yeryüzündeki suyun önemli bir kaynağı olduğunu ileri sürdü. Bu teorisinden ötürü, onunla alay edilmesine rağmen, 1997'de NASA tarafından verilen uydu verileri, "mini kuyruklu yıldızlar"ın varlığını kanıtlamış görünüyor.
Iowa Üniversitesi fizikçilerinden Louis A. Frank, Amerikan Jeofizik Derneği'nin yayın organı olan "Jeofizik Araştırmaları Dergisi''nin Mart sayısında bir makale yayımladı. Bu makalesinde, 1998 yılı ekim ayıyla, 1999 mayısı arasında çekilen 1500 fotoğrafın incelenmesiyle, bu süre içinde Dünya'ya düşen 9 küçük kuyruklu yıldızın, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlendiğini açıkladı. Fotoğraflar, Arizona eyaletindeki Sonoita'da bulunan robot bir teleskopla elde edilmişti.
Frank'ın, 1986 yılında aynı üniversiteden John Sigwarth ile birlikte, Dynamic Explorer 1 uydusunun verilerine dayanarak geliştirdiği kurama göre; her dakika, 20-40 ton ağırlığında 20 kuyruklu yıldız Dünya Atmosferi'ne girerek parçalanıyor.
Gezegenimizin yaşam süresi boyunca gelmiş olması gereken bu küçük ziyaretçilerin sayısı hesaplandığında, Dünya'nın toplam su rezervinin tümünün bu yolla gelmiş olması mümkün gözüküyor.
YENİ TEORİ ÜZERİNDE TARTIŞMA
Ancak yeni teori, o tarihte öne sürülür sürülmez üzerinde tartışmalar başlamış, bazı araştırmacılar, Frank'ın kuyruklu yıldız sandığı noktaların, aslında uydunun algılayıcılarındaki elektronik parazit olduğunu öne sürerken, bazısı da görüntülerin gerçek kuyruklu yıldız olduğunu savunmuşlardır.
Bazı araştırmacılar da, Dünya'da bulunan suyun bileşiminin, kuyruklu yıldızlarda bulunan suyunkinden farklı olabileceği, birçok kuyruklu yıldızın içerdiği suyun, hidrojenin daha ağır bir izotopunu (döteryum) barındıran ''ağır su'' dan oluştuğu, bunun da okyanuslarda bulunan döteryum oranlarıyla tutarlı olmadığı görüşündeler. Ancak, bu karşıt görüşlerin dayandığı örnek sayısının fazla olduğu da söylenemez.
UZAYDA BAŞKA KUYRUKLU YILDIZ KÜMELERİ
Gökbilimciler, Güneş'ten 5 ışık yılı (yaklaşık 50 trilyon km) uzaklıkta, ölmek üzere olan bir yıldızın, çevresinde 1 milyar kuyruklu yıldızı buharlaştırdığını belirlediler. Milimetrealtı Dalga Gökbilim Uydusu (SWAS) ile yapılan gözlemde, Aslan takımyıldızında bulunan CW Leonis adlı yıldız hedef alındı. Bu yıldızın, merkezindeki hidrojen yakıtını tüketip şişen bir kırmızı dev olduğu biliniyordu. Ancak gökbilimciler, yıldızın çevresinde, kayda değer ölçeklerde su bulunmayacağı görüşündeydiler. Ancak uydu, CW Leonis'in çevresinde, yıldızın uzaya salabileceğinden 10.000 kat daha fazla su belirlendi. SWAS ekibinin vardığı sonuç, bu ortaya çıkan su miktarının ancak 1 milyar kuyruklu yıldızın aynı anda erimeye başlamasıyla oluşabileceği merkezindeydi.
SWAS ekibinde yer alan Johns Hopkins Üniversitesi'nden David Neufeld; "6 Milyar yıl sonra, kendi Güneş'imizin başına gelecek felaketin bir kopyasını izlediğimizi düşünüyoruz" diyor. Eriyen kuyruklu yıldızların, Neptün ve Plüton gezegenlerinin yörüngeleri dışında dolanan, Kuiper Kuşağı cisimlerine benzer şekilde, CW Leonis yıldızının etrafında bir kuşak meydana getirdiği sanılmaktadır.
Merkezindeki hidrojen yakıtını tüketen yıldızın yarıçapının, Güneş-Jüpiter uzaklığına eriştiği ve parlaklığının 5000 kat arttığı hesaplanıyor. Bu durumda, CW Leonis yıdızının, 150 milyon km olan Dünya-Güneş uzaklığının, 10-100 katı uzaklıktaki yörüngelerde dolanan, bu buzul kuyruklu yıldızları buharlaştırdığı düşünülüyor.
Hawaii Üniversitesi'nden gökbilimci Tobias Owen, "SWAS ekibinin yorumu doğruysa, bu başka yıldızların çevresinde yalnızca dev gaz gezegenler değil, kuyruklu yıldızların da yaygın olarak bulunabileceği anlamına gelir" diyor ve ekliyor: "Pek çoğumuz, bu buzdan cisimlerin, gezegenlerin temel yapı taşları olduğuna inanıyor."