Arama

Üst Nedir?

Güncelleme: 10 Temmuz 2015 Gösterim: 918 Cevap: 0
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
10 Temmuz 2015       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
ÜST a.
1. Alta karşıt olarak, en yüksek, yukarı konum: Sık sık gereksinim duyduğum eşyaları üstle bıraktım.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Bir şeye göre (değmeden) yukarda kalan konum: Kentin üstünden helikopterle geçtik. Başımın üstünde uçuşan kuşlar.
3. Bir şeyin yukarı, gökyüzüne doğru bakan yüzeyi: Televizyonun üstündeki biblo. Masanın üstü tozlanmış. Suyun üstünde durmak. Başının üstünde bir buz torbası var dı.
4. Bir şeyin dış yüzeyi: Duvarın üstüne bir afiş yapıştırmak. Portakalın üstündeki pütürler.
5. Bir kimsenin bedeni; bedeninin yukarı bölümü: Üstüne bir şey giy üşüteceksin. Üstü zayıf ama kalçaları oldukça geniş.
6. Bir kimsenin özellikle giymiş olduğu giysiler; giysinin, bedeninin yukarısını örten bölümü: Dikkat et de üstünü kirletme. Pijamasının üstünü çıkardı.
7. Bir kimsenin giysisinin, çantasının vb. bir yeri; yanı, beraberi: Üstümde fazla para yok.
8. içinden bir bölümü ayrı ele alınan ya da çıkarılan bir bütünden, bir nicelikten, özellikle paradan geriye kalan: Ben bu kadarını yaptım üstünü sen tamamla, iki taksidi ödedi üstünü gelecek ay verecek. Paranın üstünü sayarak al.
9. Astın karşıtı olarak birine üst derecede, kademede olan kimse: Karar vermeden üstüne danışmak.
10. Bir yiyeceğin, bir içeceğin üzerindeki kaymak, köpük vb.: Pekmezin, sütün üstü.
11. Belirtisiz tamlama biçimindeki kimi bileşik sözcüklerde, tamlanan olarak yer alır ve zamanda yakınlığı belirtir; üzeri Akşamüstü.
12. Uygulama noktasını, yönü ya da konumu belirtir: Hedefin üstüne ateş etmek. Ordular kentin üstüne yürüdü. Anahtar kapının üstünde. Orası yolumun üstü.
13. Bir şey (konu) üstüne, ona değgin, ona ilişkin; hakkında, dair: Ortaçağ tiyatrosu üstüne konuşmak. Edebiyat üstüne bir makale.
14. Bir şey üstüne, ona göre, ona uygun olarak, ondan dolayı: Ölçü üstüne elbise diktirmek, istek üstüne yeniden sahneye çıkmak.
15. Bir şey üstüne, o şeyden sonra: Yemek üstüne kahve içilir.
16. Üstüne, (yinelenen iki sözcükle birlikte) birikme, yinelenme belirtir: Mektup üstüne mektup aldım. Yalan yalan üstüne. Adamın suratına yumruk üstüne yumruk vuruyordu.
17. Üstüne, üstünde, dayanma noktasını belirtir: Dört ayak üstüne düşmek. Parmaklarının üstünde durmak.
18. Üstüne, üstünde, üstünden, maddi ya da manevi varlığı belirtir: Üstüne sorumluluk almak. Filmin benim üstümde bıraktığı izlenim, ilacın hayvanlar üstündeki etkisi. Üstünden bir yük atmak.
19. Bir şey (sayı) üstünden, kendisine göre değer biçilen bir bütünü belirtir: 10 üstünden 7 aldınız.
20. Şerefim, namusumun vb. üstüne üzerine, onları güvence göstererek. || Üst baş, giysiler, giyecekler, giyim kuşam: Üstü başı kir içindeydi. || Üst üste, birbiri ardından, arka arkaya: Üst üste gelen acılar onu iyice çökertmişti; birbirinin üstüne konulmuş biçimde: Tuğlaları üst üste yığdılar; sıkışıp kakışarak: Otobüste üst üste geldik. || Üste çıkmak, suçlu olmasına karşın suçsuz durumuna gelmeyi ve kendini suçlayanları suçlamayı başarmak - ZEYTİNYAĞI GİBİ ÜSTE ÇIKMAK. || Üstten, ayrıntılarına inmeden, yüzeysel: Yazıya üstten bir göz atmakla söylenenler anlaşılmaz. Kendini üstün görerek; böbürlenmek: Üstten atmak. Üstten konuşmak. || Üstü başı dökülmek, kılık kıyafeti çok eski olmak. || Üstü kapalı, üstü örtülü, açıkça söylemeyip anıştırma yoluyla söylenen ve dinleyenin kavrayışına bırakılan: Böyle üstü kapalı sözleri bırak da niyetini açıkça söyle. || Üstüme iyilik sağlık, üstüne, üstümüze, sağlık, üstünüze şifalar, "Allah korusun, Allah esirgesin, kötülüklerden uzak tutsun" anlamında kullanılır; şaşılacak bir durum ya da şey karşısında “A... böyle şey olur mu?" anlamında söylenir; olumsuz ya da kötü bir durumdan söz ederken, konuşanın dinleyene söylediği iyi dilek sözü. || Bir şeyi üstünde (olmak), sözkonusu bir kimsenin olumsuz bir yönüyse onu yansıtır durumda (olmak): Aksiliği üstünde. || (Bir işin) üstünde, üzerinde durmak, bir işle sürekli olarak yakından ilgilenmek, ona önem vermek. || Bir yaşın üstünde, ondan daha ileri bir yaşta: 40 yaşının üstündeydi. || Üstünde, üzerinde kalmak, sözkonusu bir mal ya da iş ise artırma ya da eksiltme sonunda bir kimseye bırakılmak: Tablo açık artırmada üstünde kalınca çok sevinmişti: istenmeyen bir şeyse birine yüklenmek. || Üstündeki üstünde, başındaki başında, bir yerde çalışan birinin üs- tündekilerden başka emeğine karşılık hiçbir şey almadan ayrılmak zorunda kaldığını belirtmek için söylenir || Üstünden akmak, herhangi bir olumsuz durumu, açıkça her halinden anlaşılır olmak: Terbiyesizlik senin üstünden akıyordu. || Üstünden, üzerinden atmak, bir işin kendi ödevi olmadığını, başkalarının ilgilenmesi gerektiğini belirtmek. || Üstünden, üzerinden dökülmek, sözkonusu giysi vb. ise bol ve biçimsiz olmak, giyene yakışmamak. || (Birinin) üstünden geçmek, ırzına geçmek. || Üstünden + belirtilen sayıda zaman birimi + geçmek, aradan o kadar zaman geçmek: Üstünden beş dakika geçti. || Üstüne, üzerine almak, bir sözden ya da davranıştan alınmak, bundan tedirginlik duymak; bir işi yapmayı üstlenmek, buna söz vermek. || (Birinin) üstüne, üzerine atmak, bir suçu, suçsuz olan birine yıkmak, yüklemek: Çamı onlar kırdı, benim üzerime attılar. || Üstüne, üzerine basmak, doğru ve yerinde bir tahminde bulunmak (tkz.); durum, tahmin ettiği, söylediği gibi olmak. || Üstüne başına etmek, yapmak, büyük aptestini tutamayarak üstünü başını kirletmek; bir başkasına ağır küfürlerle hakaret etmek (kaba.) |{ Üstüne,- üzerine bir bardak soğuk su içmek, başkasına verilen, onda bulunan bir malın artık geriye alınamayacağını, ondan umut kesmek gerektiğini belirtmek için alay yollu söylenir. || Üstüne çekmek, kapıdan söz ederken, kapamak; dikkat, şüphe vb.’nin kendisine yönelmesine yol açmak: Şüpheleri üstüne çekmişti. || Üstüne çevirmek, üstüne geçirmek. || Üstüne üzerine düşmek, bir şeye karşı aşırı ilgi duymak ya da bir kimseyi sevme ve korumada çok ileri gitmek: Sen de çocuğun üzerine çok düşüyorsun o da şımarıyor. || Üstüne bir iki güneş doğmak, yataktan sabahları çok geç kalkmak. || (Karısının) üstüne, üzerine evlenmek, evli olduğu halde bir kadınla daha evlenmek. || Üstüne fenalık, fenalıklar gelmek, bunalmak, aşırı ölçüde sıkılmak: Onlar bağırdıkça üstüme fenalıklar geliyordu. || Üstüne, üzerine geçirmek, üstüne, üzerine çevirmek, bir şeyi kendi malı durumuna getirmek; evlat edindiği çocuğu aile nüfusuna yazdırmak. || (Bir şeyin, bir sözün) üstüne, üzerine gelmek, bir şeyin yapılması ya da konuşulması sırasında çıkagelmek. || Üstüne gitmek, bir şeye karışmak, onunla uğraşmak: Yolsuzlukların üstüne gidilmezse, bunlar daha da artar. || Karısının üstüne gül koklamamak, karısının dışında başka bir kadınla yakınlık ve ilişki kurmamak. || Üstüne güneş doğmamak, güneş doğmadan önce kalkmayı alışkanlık edinmiş olmak. || (Birinin) üstüne kalmak, bir işin güçlükleri, sıkıntıları bir kimsenin omuzlarına yüklenmek. || Üstüne kapanmak, bir şeyin üstünde sürekli biçimde çalışmak. || Üstüne koymak, bir şeyi çoğaltmak, ona eklemek, katmak. || Üstüne mal etmeme, bir işi kendisiyle ilgili saymamak, ödev edinmemek: Üstüne olmamak, bir şeyden daha üstünü, daha değerlisi ve iyisi bulunmamak: Bu yörede o atın üstüne at olamaz. || Üstüne, üzerine oturmak, üstüne, üzerine yatmak, hakkı olmadığı halde başkasının malını kendine mal etmek (tkz.).|| Üstüne, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi, cansız, uyuşuk tembel. || Üstüne perde çekmek, bir şeyi bilerek, isteyerek gizlemek, unutmaya çalışmak. || (Birinin), üstüne sevmek, birini severken, sevdiğinden gizli olarak bir başkasını daha sevmek. || (Bir şeyin) üstüne, üzerine titremek, çok sevdiği bir şeyi ya da kimseyi bir zarara uğratmamak için özenle korumak: Babasından kalan bu değerli halının üzerine titriyordu sanki, || Üstüne, üzerine toz kondurmamak, bir şeyin ya da kimsenin eksik bir yanının bulunabileceğini, bir kusurunun olacağını kabul etmeme, onu her türlü eleştiriye karşı savunmak: Küçük oğlunun üzerine toz kondurmazdı. || Üstüne, üzerine tuz biber ekmek, bir üzüntüsünün ya da kusurun acısını, ağırlığını artıracak davranışlarda bulunmak: Bu işte emeğinin boşa gitmesi yetmiyormuş gibi, borçlanması da üstüne tuz biber ekmişti. || Üstüne, üzerine tüy dikmek -» TÜY DİKMEK. || (Bir şeyin) üstüne üstüne, üzerine üzerine gitmek, sonucu tehlikeli olacak bir şeyle sürekli olarak çekinmeden, yılmadan uğraşmak. || (Birinin) üstüne, üzerine varmak, bir kimseden bir şey yapmasını ısrarla istemek; saldırmak, üzerine hücum etmek; kadından söz ederken, evli bir erkekle evlenmek, kuma olarak gitmek. || Üstüne vazife olmamak, üstüne vazife değil, görevi olmamak. || Üstüne, üzerine yaptırmak, ta pusunu kendi adına çıkartmak. || Üstüne, üzerine yatmak, üstüne oturmak. || Üstüne, üzerine yıkmak, ağır bir işi ya da biı suçu başkasına yüklemek. || Üstüne, üzerine yok, bir şeyden ya da kimseden daha iyisi daha üstünü olmadığını belirtmek için söylenir. || (Kendi) üstüne yormak, bir söz ya da davranıştan alınmak. || Üstüne üzerine yüklenmek, bir kimseye saldırmak ya da onu bir işe yöneltmek için ısrar etmek. || Üstüne, üzerine yürümek, bir kimseyi korkutmak, sindirmek için saldırırca- sına ona doğru gitmek.|| Üstünü, üstüne görmek, sözkonusu kadınsa, gebe durumdayken aybaşı olmak. || Üstünüze, üzerinize afiyet, üstünüze, üzerinize sağlık, hastalıktan söz etme durumunda dinleyenin aynı hastalığı yakalanmaması için söylenen kalıp söz: Üstünüze afiyet, üç gündür soğuk algınlığından yatıyor

—Ask. Silahlı kuvvetlerde görevli askeri personelin kıdem ve rütbe yönünden büyüklük derecesini belirten terim. (Hizmet sırasında, görev yetkisi bakımından amirle üst arasında yasal açıdan ayrımlar vardır; emir verebilmek için amir yetkili olduğu halde, üstler kendileriyle hizmet ilişkisi bulunmayan astlarına bazı durumlarda emir verebilirler. Türk silahlı kuvvetleri'nde üstün hukuki durumu, iç hizmet kanunu ve yönetmeliği'nde belirtilmiştir.)

—Avc. Üstüne gelmek, kovalanan bir av hayvanından söz edildiğinde, yüz geri dönerek avcıya doğru koşmak.

—Esk. giy. Sadrazam ve yüksek dereceli devlet görevlilerinin giydiği, astarı sırma işlemeli samur kürk. (Kollarının yanında ikinci bir kol gibi duran, kürkten parçalar bulunduğundan "dört kollu” da denirdi. Göreve atanırken verilir, görev sona erince geri alınırdı.)

—Devlet görevlilerinin giydiği, giyenin görevini simgeleyen başlık.

—Fiz. Üst üste gelme, belli bir olayın ayırtedici niteliği olan bir fiziksel büyüklüğün, aynı tip iki olayın ayırtedici niteliği olan iki büyüklüğün toplamı olarak ifade edilmesi. (Nitekim, bir elektrik yükleri kümesinden kaynaklanan elektrik alanı, her yükün ayrı ayrı oluşturduğu alanların [vektörel] toplamıdır.) || Üst üste gelme ilkesi, böyle büyüklüklerin toplanırlık önermesi.

—Foto. Üst üste çekim, makinedeki bir işleyiş hatası sonucu ya da özel etkiler elde etmek amacıyla iki ya da daha çok konuyu aynı film üstüne çekme.

—Isıt, havld. ve Isıbil. Üstten beslemeli ocak, üstten yüklenen ocak. (Üstten beslemeli ocaklarda, yakma havası soğuk kömürden önce akkor halindeki kömür katmanının içinden geçirilir.)

—Matbaac. Üst üsle gelmek -ÇAKİŞMAK.

—Med. huk. Üst hakkı -İNŞAAT- HAKKİ.

—Sine, ve TV. Üstten çekim, kamera ekseninin aşağı yöneldiği durumda gerçekleştirilen çekim.

—Süslem. sant. Üstten ayırma şemse, zemin derinin renginde bırakılarak, yalnızca motiflerin altınlanması biçiminde yapılan şemse.

—Yerbil. Üst üste, çokevreli bir yapısal bütünde iç içe pek çok evre gösteren bir tektonik için kullanılır.

♦ sıf.
1. Bir bütünün yukarı bölümünde ya da geri kalanının üstünde yer alan bir şey için kullanılır: Bedenin üst bölümü. Üst dudak. Üst kat.
2. Bir sıralamada, bir değerlendirmede temel olarak alınan tipe göre daha ileri derecede olan bir şey ya da kimse için kullanılır: Üst makamlar. Üst rütbedekiier.
3. En önde, en başta bulunan bir şey için kullanılır: Sofranın üst başındaki yere oturdu.
4. Üst başı, bir yerin yukarıda olan bölümü, yukarı yanı: Derenin üst başında bir kadın çamaşır yıkıyordu. || Üst başa geçmek, bir kurulda ya da toplulukta büyüklerin oturduğu yere geçmek. || Üst düzey, makam ve yetki yönünden önem taşıyan: Üst düzey yöneticilerle görüşmek. || Üst perdeden konuşmak, çok yüksek sesle ya da üstünlük taslayarak konuşmak. || Üst tarafı, bir işin kalan bölümü, sonucu: Önce şu duvarları bitirelim, üst tarafını sonra düşünürüz.

—Ceb. Sıralı bir E kümesinin bir P parçasının en küçük üst sınırı, P nin üst sınırlarının en küçük elemanı. (Bu eleman Sup x ile gösterilir.) || Bir y elemanının x üst elemanı, sıralanmış bir (E, < ) kümesinin y < x olan x elemanı, (R oe, ancak ve ancak x-y şR+ ise x, y nin üstüdür)

—iklimbü Üst alize bazı kaynaklarda ters alizeye verilen ad. ( ALİZE.)

—Müx. Üst&şık, Dtp EŞİKin eşanlamlısı.

—Nalbant. Ust yüz, TİHNAK- Yüzü nün eşanlamlı.

—Spor. Futbolda, kalenin iki direğin birbirine bağlayan yatay direk için kutlanılır. Topu üst direğe vurdurmak ya da nişanlamak. Üst hafif, tııoksta ağıttık (amatörlerde 60 ile 63,500 kg arası, profesyonellerde 61 235 te 63,502 kg arası) kategorisi. Bu kategoride dövüşen boksör.
Kaynak: Büyük Larousse

X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Benzer Konular

10 Temmuz 2015 / Safi X-Sözlük
10 Temmuz 2015 / Safi X-Sözlük
10 Temmuz 2015 / Safi X-Sözlük