Şikeste Nesta‘lik
.
“Kırık nesta‘lik” anlamına gelen bu yazı, nesta‘lik yazının kâtip ve hattatlar tarafından süratle ve kaideleri kırılarak yazılması sonucunda XI. (XVII.) yüzyıl ortalarında Safevîler devrinde ortaya çıkmış, kısa zamanda benimsenmiş, genellikle devlet dairelerindeki yazışmalarda ve günlük yazılarda kullanılmaya başlanmıştır. Birleşmeyen harfler bu yazıda birbiriyle ve başka harflerle birleşir. Kelimeler kısa yazılır, bir kelime diğer kelimeye bağlanır. Kâseye benzeyen sîn, kaf ve nûn gibi harfler iki şekilde, yani yuvarlak ve takriben nesih yazısındaki gibi fakat aşağı doğru uzun, dikey harfler kısa, yatay harfler ise uzunca yazılır. Şikeste nesta‘lik yalnız İran’da, az miktarda Afganistan’da ve Osmanlılar’da çok basit bir şekilde Şeyhülislâmlık Dairesi’nde kullanılmıştır.
Ta‘lik, nesta‘lik ve şikeste nesta‘lik karakterini taşıyan 1059 (1649) tarihli üç yazıdan meydana gelen bir kıta yazısına dayanılarak şikestenin Safevîler’den I. Şah Süleyman zamanının Murtaza Kulı Han Şamlû tarafından icat edildiği ileri sürülmüştür. Bazı araştırmacılar, şikesteyi Şefîa adıyla meşhur olan Muhammed Şefî‘ Herevî Hüseynî’nin meydana çıkardığını ve bu sebeple ona “hatt-ı Şefîaî” denildiğini ileri sürerse de bu doğru değildir. Bu konuda genel görüş, Şefîa’nın bu yazıyı Murtaza Kulı Han’dan öğrendiği ve bu yazının gelişmesinde önemli rol oynadığıdır.
XI. (XVII.) yüzyılda yetişen Mirza Hasen-i Kirmânî, Muhammed Muhsin Kûmî ve oğlu Muhammed İbrâhim Kûmî’den sonra XII. (XVIII.) yüzyılda Safevîler’in son devrinde yaşayan Dervîş Abdülmecîd Talkānî ile şikeste nesta‘lik yeni bir renk kazanmıştır. Daha önce çeşitli şivelerde yazılan bu yazı onun sayesinde kısmen sabit kurallara bağlanmış, nesta‘likin İmâd ile kemale ulaşması gibi şikeste nesta‘lik de onunla zirveye ulaşmıştır.
XIII. (XIX.) yüzyılda Kaçarlar zamanında Dervîş Abdülmecîd’in üslûbu Neşât-ı İsfahânî ve Mirza Ebü’l-Kāsım Kāimmakām-ı Ferâhânî ile Ali Ekber Gülistâne tarafından devam ettirilmekle birlikte bazı hattatlar Dervîş Abdülmecîd’in yolundan ayrılarak şikesteyi okunması ve yazılması güç, girift bir hale getirmiştir. Bu karışıklığın önüne geçmek için XX. yüzyıl başlarında Kāimmakām-ı Ferâhânî, Hasan Ali Han, Emîr Nizâm Kerrûsî ve Emînüddevle şikestenin nesta‘like yakın sade bir şekilde yazılması için gayret göstermiş, ancak şikestedeki çeşitli anlayışlar ve üslûplar uzun yıllar sürmüştür. Tahran’da 1980’de kurulan Encümen-i Hoşnüvîsân-ı Îrân tarafından yayımlanan bazı kitaplar vasıtasıyla Dervîş Abdülmecîd Talkānî üslûbuna dönme çabalarının başladığı görülmektedir. Halen İran’da Yedullah Kâbülî Hânsârî ile Rızâ Moşaşaî bu yazının en usta sanatkârlarıdır.
Osmanlılar’da Nesta‘lik. Yazma eserlerin elden ele dolaşması, siyasî münasebetler yanında edebiyat çevrelerinin birbiriyle olan yakın ilişkileri, Osmanlı sarayının İranlı sanatkârlara kapılarını açması, nesta‘lik yazının Fâtih Sultan Mehmed devrinde İstanbul’da yayılmasına sebep olmuştur. Bu tarihlerde Sâbir, Hâmidî, Esedullah-ı Kirmânî gibi hattatlar Azerbaycan ve İsfahan’dan gelip İstanbul’a yerleşmişti. Nesta‘likin bu ilk öncüleri İran nesta‘likinin batı üslûbuna mensup sanatkârlardı. Bu sebeple İstanbul önce batı üslûbunu benimsemişse de kısa zamanda Horasan üslûbuna dönmüştür. İmâd’ın üslûbu öğrencilerinden Buharalı bir Türk olan Derviş Abdî-i Mevlevî tarafından İstanbul’da yayılmaya başlamış, Derviş Abdi’nin öğrencileri Tophaneli Mahmud Nûri, Siyâhî Ahmed Efendi ve onun öğrencisi Durmuşzâde Ahmed ile Osmanlı nesta‘lik üslûbu büyük bir gelişme kaydetmiştir. Mîr Ali Herevî ve İmâd’ın yazılarını inceleyerek yetişen Kazasker Abdülbâki Ârif Efendi İstanbul’da nesta‘likin ikinci kurucusu olarak kabul edilir.
Daha XI. (XVII.) yüzyılda İmâd’ın sanatına yaklaşmayı başaran Türk hattatları XII. (XVIII.) yüzyılda Kazasker Dedezâde, III. Ahmed devrinde (1703-1730) birçok binanın kitâbelerini yazan Şeyhülislâm Veliyyüddin, Hekimbaşı Kâtibzâde Mehmed Refî gibi Osmanlı hattatları İmâd’ın derecesine ulaşarak İmâd-ı Rûm diye anılmış, özellikle celî nesta‘likte büyük başarı sağlamıştır. Yesârî Mehmed Esad ilk zamanlarında İmâd’ın üslûbunda yazarken daha sonra harfleri bazan küçük, bazan büyük yazmak suretiyle nesta‘lik ve celîsinde yeni bir üslûp arama yoluna girmiştir. 1196’da (1782) yazdığı Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi kitâbesinde bütün harflerde kesin ölçüler içinde iken Topkapı Sarayı’nda 1204’te (1789) yazdığı Mihrişah Sultan Dairesi kitâbesindeki harf ölçüleri daha büyüktür. Hayatının son yıllarında ise İmâd’ın en güzel harflerini seçerek harflerde kesin ölçüleri ve âhengi sağlamış, böylece ileride oğlu Yesârîzâde Mustafa İzzet tarafından kurulacak olan Türk nesta‘lik ekolüne zemin hazırlamıştır. Yesârîzâde Mustafa İzzet, Mehmed Emin, Abdülkadir, Arapzâde Sa‘dullah, Mehmed Şehâbeddin ve celî sülüsün üstadı Yesârîzâde Mustafa Râkım onun tanınmış öğrencilerindendir. Bu sanatkârlar sonradan Yesârîzâde ekolüne dönmüştür.
Yesârî’nin ölümünden sonra oğlu Yesârîzâde Mustafa İzzet, yaklaşık 1215’ten (1800) itibaren nesta‘liki kendi anlayışına göre değiştirerek yeni kurallar ortaya koymuştur. Babasının eksik bıraktığı yerleri tamamlamış, böylece Yesârîzâde Mustafa İzzet ekolünü kurmuş, nesta‘lik ve celîsinde kesin ölçüler belirlemiştir. Hiçbir İslâm ülkesinde nesta‘lik ve özellikle kitâbelerde, cami levhalarında kullanılan celî şekli Osmanlı hat sanatındaki seviyeye ulaşamamıştır. İran yazısında harflerde kesin ölçüler yoktur. Keşîdeli harfler sekiz-on bir nokta uzunluğunda yazılırken Yesârîzâde keşîdelerde uzunluğu on-on bir nokta olarak kabul etmiştir. Kâse görünüşlü harflerin iç genişliği İran ekolünde genellikle iki buçuk nokta genişliğindeyken Türk ekolünde üç noktadır. İran ve Türk nesta‘likinde harflerin ve dolayısıyla kelimelerin fizyolojik görünüşü de farklıdır. Yesârîzâde’nin elinde harfler yataylaşmış, İran ekolünde ise sağdan sola kayar gibi yayvan bir görünüş almıştır. Diğer bir ifadeyle İran nesta‘likinde harfler ve kelimeler profilden bakılan bir insan veya cisim görünümündeyken Türk nesta‘likinde cepheden bakılan bir insan veya cisim görünümündedir.
Yesârîzâde’nin öne çıkan öğrencileri Kıbrısîzâde İsmâil Hakkı, Ali Haydar Bey, Kazasker Mustafa İzzet ve Abdülfettah Efendi gibi yüksek devlet memuriyetlerinde bulunan kimselerdir. Ayrıca Çarşambalı Hacı Ârif ve bilhassa Yesârîzâde ekolüne ayrı bir renk katan, âdeta onun bir kolunu kuran ve nesta‘likle sülüste ve celîlerinde XX. yüzyıl hattatlarının yetişmesinde büyük rol oynayan Sâmi Efendi bu ekolün en meşhur simalarıdır. Mehmed Nazif, Ömer Vasfi, Rifâî Aziz Efendi, Hulûsi Yazgan ve Necmeddin Okyay, Sâmi Efendi’nin en ünlü öğrencileridir. Ayrıca Halim Özyazıcı, Kemal Batanay ve Osmanlı-Türk hattatlarının son büyük halkasını teşkil eden Hamit Aytaç nesta‘lik üstatlarındandır. Günümüzde nesta‘lik yazının eğitim, öğretim ve tanıtılması Necmeddin Okyay ile Kemal Batanay’ın öğrencileri tarafından sürdürülmektedir.
Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi