Arama

Aşk Nedir? - Sayfa 2

Güncelleme: 11 Mart 2017 Gösterim: 19.933 Cevap: 14
serhat123 - avatarı
serhat123
Ziyaretçi
30 Haziran 2012       Mesaj #11
serhat123 - avatarı
Ziyaretçi
Âlem bir aşk için yaratılmış ve aşk imiş her ne var ise âlemde…

Sponsorlu Bağlantılar
Evet tam da böyle, sözde geçtiği gibi bütünüyle aşk, her şeyi ile aşk ile dolu her yanımız. Bizi süründüren de o, geceleri göz yaşı döktüren de o.

İnsanın içini parçalayan, sızlatan o. Özünde 3 harf, tek hece ama şiddeti, etkisi, bize ettikleri… Varın hesaplayın neleri ama neleri yaptırdığını.

Geçen aylarda yeni çıkan bir kitabı okudum, o kadar etkileyici ve bağlayıcı idi ki her şeyi yeniden düşündüm; tekrar tekrar okudum can alıcı cümleleri.
Ad:  aşk11.jpg
Gösterim: 338
Boyut:  18.3 KB


Aslında söylediğimi, düşündüğümü yazar söylemişti, hiçbir tamlamaya ihtiyacı yoktu diyordu yazar şöyle birkaç mısra ile:

‘AŞK’ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.

Başlı başına bir dünyadır aşk.

Ya tam ortasındasındır, merkezinde

Ya da dışındasındır, hasretinde… ’
(Elif Şafak, Aşk)

İşte böyleydi sözleri yazarın, başlı başına bir dünyaydı aşk, acısı tatlısı, hüznü neşesi, azmi, hırsı, gururu daha birçok şeyi ile bir dünya…

Niceleri neler yapmadı ki aşk ile… Aşk ile…

Kitabı okuduktan sonra aşk deyince artık sadece Leyla-Mecnun aşkını düşünmemeye başladım, Mevlana ve Şems o kadar bir aşkla sohbet ediyordu ki gözümde canlandırdım, aşklarını bölmek istemedim, tanıklık ettim, izledim, gün geçtikçe artan, kabaran bir aşkı gördüm kitapta Mevlana-Şems manevi boyutuydu aşkın, dünyevi olan, maddi olan aşk Ella-Aziz Zahara arsında geçiyordu veya Kimya’nın Şems’e karşı beslediği, günden güne artan, yılmadan süren, içinde kabaran aşkı.

Aşkın artması… Bunu görünce çok defa düşündüm, okuruz, yaşarız yeri zamanı gelince. Senelerce yaşayıp aşık olmadan mezara giren yok gibidir ve aşık olunca her geçen gün büyüttüğü aşkı kabarıp artmayan da tabi, oysa Eflatun aşk için şöyle der: ” Doğumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez bir güzellik.” Böyle tarif eder aşkı oysa kitabı okuduktan sonra düşünüyorum da birçok noktasını iyi tarif etmiş ama artmaz kısmında yanılmış gibi. Şems ve Mevlana okudukça, konuştukça, daha fazla birbirine aşk besliyorlardı, ortak bir şeye canı gönülden aşk vardı çünkü ‘Yaradan’dı o . O’na olan aşk, onları birbirine böyle kenetliyordu, aşk günden güne artıyordu, bu bir tarafıydı diğer taraftan artmasa hiç koca Sinan Selimiye’yi yapabilir miydi? Onun bir öncesi vardı, o aşkın bir öncesi artarak ona Selimiye’yi yaptırmıştı, ya da Tac Mahal’i yapabilir miydi Şah Cihan,
Arcüment Banu için?

‘’İşte, kabarır, coşar, aşk yürekte, ilk günkü gibi olmaz hiçbir şey, olsa da adı aşk olmaz herhalde. İştahla yemek yerken hatırlayıp sevileni, yemek boğazda düğümleniyorsa, derin uykularda görülen rüyadan sonra bir daha uyku girmiyorsa gözlere, can alıcı bir sohbetin tam ortasındaki bir kelime, bir cümle ne dediğini bilmezleştiriyorsa insanı, işte odur aşk.’’

Belki daha fazlası, yeri gelince ağlamayı hatta ölmeyi gerektirir. Şems de Mevlana’ya böyle diyordu aslında, evet ölmeyi….Ona bir hikâye anlatıyordu: İpek böceği kozadan çıkarken alın teriyle ördüğü ipeği yırtıp parçalar, bu yüzden çiftçiler ya ipeği seçerler ya da ipekböceğini. İkisini birden koruyamazlar. Çoğu zaman ipeği kurtarmak için ipek böceğinin canını alırlar.

Bir tek ipek mendil için bilir misin yüz ipekböceği can verir.

Şems, Mevlana’ya dönüp devam ediyordu sözlerine; bu hikâyede benim payım ipek böceğininkine benzer,

Rumi (Mevlana) ipektir, ilmik ilmik örülecektir. Vakit tamam olunca ipeğin bekası için ipek böceğinin ölmesi gerekir.

Böyle diyordu, böyleydi de zaten sadece ağlamak, sızlanmak, geceleri hayallere dalmak değildi aşk, yeri zamanı gelince yok olmayı gerektiriyorsa yok olabilmekti, aslında ölmeden ölmekti bunun diğer adı, Şems bunu ifade ediyordu.

Bu da bir parçasıydı aşkın. Başlı başına dünya idi çünkü yola çıkarken bunu kabul etmiştik yoksa yolcu sayılmazdık; aşk ile dolu bir yolcu olmazdık. Herkes için aşk tabii ki farklıydı, kimileri yok olmayı sevgili için yapabilirken, herkes böyle yapamazdı. Çok sevmek çok büyük olmayı gerektirirdi aslında, zamanı gelince yüreğinde o sevgi ile gitmeyi başka hiçbir sevgi, kıvılcım dahi koymadan yüreğe başkasına ait bir kıvılcım dahi…

Sadece yürek ile de değildi demek ki, bütün bedeniyle âşık olmaktı bir şeyleri yapmak için, yoksa şairin dediği gibi: ‘’Aşkları da devralırdı, kalp nakli yaptıranlar.’’

İş yürekte bitmezdi ki sadece, yürekli olabilmeliydi âşık tüm bedeni ile, ipeğin bekası için, ipek böceğinin ölmesi ancak tüm beden ile yürekli olmakla olurdu.

İşte nereden nereye…Elif Şafak’ın yaptığı gibi 13. yüzyıldandan 21. yüzyıla…

Şems-Mevlana aşkından 21 yy. Ella- Aziz Zahara aşkına yani, günümüzün görüntü itibari ile hoş görünen ama içi boş, sevgi hariç diğer bütün zerzevat ile doldurulan aşkı üzerine…

Malum ben de 21. yy. demir attım, el mahkûm yani böyle de devam edecek sihirli bir el yüzlerce yıl geriye götürmediği sürece. Okuyup öğrendikçe eski zamanları, eski aşkları ne kadar gerisinde kalmışız diyorum çaresiz şekilde. Belki beni oturup konuştuğunuzda “Nerdeee o eski bayramlar” diyen yaşlı bir amcaya benzetebilirsiniz, garipseyebilirsiniz ama emin olun her şey eskide kalmış üstüne eklediğimiz bir şey yok aksine, her geçen gün olanları da eksiltmekten başka…

Şimdi tarifi de, anlamı da, sınırları da mutasyona uğramış bir şey olmuş aşk. Yine belki diyebilirsiniz bana “üç harf, tek hece yine öylece duruyor” diye ama yanılırsınız, hem de Eflatun’un yanılgısının çok da üstünde…

İnsanlara artık sorulduğunda eskiden çok farklı bir tanım alırsınız, kimse Mecnun gibi söylemez size Leyla’sını öyle anlatmaz. Aşk deyince şimdi, sarılma, öpme, bunları aşıp cinsel münasebet oldu tanımı.

Eskiler “aşk bakmakla güzelleşir, konuşmakla zenginleşir, dokunmakla bozulur” derdi. Belki çok abartılı gelir bize ama ne yazık ki, güzelleştirmeden, zenginleştirmeden aşkı bozduk…

Hem de “Ben sana aşığım bilemezsin,

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum…”

diyemedik bir kere. Dedim ya bunlar güzelleştirme, zenginleştirme adınaydı biz yapamadık, bunları katamadık. Biraz güzelleştirmek için çaba sarf edemedik, eskilerin çektiği çileyi zere kadar çekmedik, onlar gibi pervane ( gece kelebeği) olamadık hiç.

Pervanenin ışığa yaklaşıp yanması gibi, onlarda yanmasına rağmen yandıkça sevgiliye yaklaşırdı. Mecnun deli olurdu Leyla için; Ferhat, Şirin için dağları delerdi, yanardı çoğu zaman pervane gibi ama şikâyet etmezdi aksine daha fazla yanmaya razıydı. Niye bu hale geldik? “Aşk sarmaşığına sarılamadık, sarmaşık sardığı ağacı içten içe kurutur, yok eder, aşk da insanı sararsa aynı etkiye gösterir” diyemez hale geldik.

Leyla-Mecnun, Ferhat-Şirin, Şems-Mevlana ve niceleri geride kaldı, biz yaşayamaz hale geldik; yaşamaya kalkışmadık bile, aslında komik geldi belki de bize ya da olağanüstü algıladık.

Kıza sorsak “Mecnun yok ki, ben Leyla olayım” der; erkek ise “Leyla yok ki Mecnun olayım…”

Yok, yok inkâr etmeye gerek yok besbelli biz bu hale getirdik…

Söylenecek tek cümle kaldı bize: Aşkı öldürdük ey halkım unutma bizi…
Son düzenleyen Safi; 23 Nisan 2016 00:34
_GüzelikMeleği_ - avatarı
_GüzelikMeleği_
Ziyaretçi
20 Ocak 2013       Mesaj #12
_GüzelikMeleği_ - avatarı
Ziyaretçi
AŞK Türleri
Bu sözcük tüm dillerde ortak olmak üzere bazı insanların birbirlerini tutkuyla sevmesine gönderme yapmaktadır. Ancak, gene başka dillerde olduğu gibi, Türkçe`de de sevgi sözcüğü bilimi, Tanrı'yı, şiiri vb. tutkuyla sevmeye de gönderme yapabilmektedir. Bu bağlamda bilim aşkı, tanrı aşkı, şiir aşkı denebilmektedir. Sözcüğün bu tür kullanımları onun zaman içinde anlam genişlemesine uğramış olduğu konusunda bir belirti olarak değerlendirilebilir.
Ad:  aşk12.jpg
Gösterim: 294
Boyut:  9.6 KB

Sponsorlu Bağlantılar
Bu sözcük ileride belki de taşımakta zorluk çekeceği ölçüde çok anlamla yüklü olacaktır. Belki de şimdiden böylesine anlam yüklü bir duruma gelmiştir. Kavramın uzlaşılabilir bir tanımının bir türlü yapılamaması, belki böyle bir duruma ulaşmış olduğu konusunda bir kanıttır.
Ancak insanlık ölçüsünde eski olan bu tür sözcüklerin anlamca genişlemeleri kaçınılmazdır. Sigmund Freud da sevgi sözcüğü için benzer bir sav ileri sürmektedir. O, sevginin cinsellikten şefkate dek uzanan pek çok sözcüğün işini tek başına gördüğünü söylemektedir. Bunlar arasında doğallıkla sevi sözcüğü de bulunmaktadır. Sevgi sözcüğünün tanımlanmasındaki güçlükler de buradan kaynaklanmaktadır.
Yukarıda değinilen cinslerüstü örnekleri de olabilmekle birlikte sevi denildiğinde daha çok Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, İnanna ile Dumuzi, Romeo ile Juliet gibi kişilerin birbirlerine kavuşma çabaları anlatılmak istenmektedir. Bu yaklaşımın nedeni belki de halk deyişleri arasında "Kavuşamayınca aşk olur" gibi ünlü bir sözün bulunmasıdır. Ne var ki, bu yaklaşım çok hoş görünmekle birlikte doğruya yaklaşmamaktadır. Aslında kavuşamayınca sevi olmamaktadır, çünkü birbirlerini seven kişilerin geçmişlerinde bakışmayla sınırlı kalsa da en az bir kez kavuşma vardır. Bu da demektir ki, sevinin başlama anı aslında bir çeşit kavuşma anıdır. Bu kavuşmanın şu ya da bu nedenle bir ayrılığa dönüşmesi ise sevgiyi acılı bir duruma getirir ve onun toplumsal bir ilgi konusu olmasını sağlar. Dolayısıyla bir topluluğun bir sevgiyi fark edebilmesi için onun bu acılı aşamaya varması gerekir. Ancak bir noktayı belirtmek gerekir ki, topluluğun bir seviyi fark etmesini sağlayan acılı ayrılık sona erip de bakışmanın ötesindeki kavuşma yaşantısı gerçekleşince sevinin sona ermesi gerekmez (Kavuşamayınca aşk olur sözü aşkı değil, aşkın toplulukça fakedilmesini anlatan bir söz olarak değerlendirilebilir).
Bu bağlamda denebilir ki, sevinin işlevi karşıt cinsler veya aynı cinsten insanlar arasındaki birlikteliği kurmak ve bu birlikteliğin bozulmasını önlemektir. Dolayısıyla yukarıda değinilen bu işlev, birlikteliğin oluşturulması ölçüsünde sürdürülmesini de içerir. Öyleyse sevi varlığını kavuşamama borçlu olan bir tutku değildir; yalnızca kavuşmama durumunda varlığını en çok duyuran bir itici güçtür. Nitekim kavuşamamanın sonuçları dramatik olabilmektedir. Sevdiğine kavuşamamış oldukları için intihar eden kişiler bu dramatik sonuçların nerelere dek uzanabileceği konusunda her yıl bir ipucu sunmaktadır. Sevdiğine kavuşamamış olduğu için intihar eden yüzlerce kişinin varlığına işaret eden istatistikler bu konuda yadsınamaz kanıtlar sunmaktadır.

Bilimde
Aşkın kimyasal kökeni
Aşkın ve sevginin hormonlarla da ilgili olduğu kanıtlanmıştır. Örneğin, annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız, sonsuz sevginin kaynağı doğum sonrası salgılanan hormonlardır. Bu hormonlar yalnız kadınlarda (ve memeli hayvanların dişilerinde) bulunur ve yalnız doğum sonrası salgılanmaya başlar. Ancak aşk olarak tanımlanan ve karşı cinse veya hemcinse duyulan tutkulu sevgide farklı hormonlar görev yapar. "Aşk hormonu" olarak tanımlanabilen tek bir hormon henüz bulunamasa da yapılan çalışmalarda bir deneğe aşık olduğu kişi gösterilince kanında mutluluk hormonu, cinsel istek hormonu, stres hormonu ve adrenalinin arttığı tespit edilmiştir. Aşk olgusunda birden çok hormonun rol oynadığı ve bu hormonların görsel, işitsel veya psikolojik etkilerle salgılandığı öne sürülmüştür.
Bazı deneysel çalışmalarda PET (Position Emission Tomography) ve MRI (Magnetic Resistant Imaging) yardımıyla beyindeki aktif bölgeler gösterilerek, aşkın beyindeki merkezi gösterilmeye çalışılmıştır. Bulunan bazı verilerin olmasına karşılık hala tam olarak bir fikir bütünlüğüne varılamamıştır.
Stanford Üniversitesi araştırma ekibi yaptığı deneylerle aşkın "analjezik" ağrı kesici özelliği olduğunu göstermiştir.

Biyolojide
Biyolojiye göre aşk tüm hayvan ve insanlarda olması gereken ve yaşamın devam etmesi için önemli olan duygudur. Aslında hayvanların çoğu aşk yaşamazlar. Aşk genel olarak memelilerde görülür. Şehvet ve cazibe aşkı oluşturan önemli birisidir. Şehvet cinsel istek duygusudur. Romantik ve erotik ortamlarda bu duygu açığa çıkar ve vücutta birçok değişime neden olur. Şehvet cinsel arzuyu oluşturan ve çiftleşmeyi sağlayan aynı zamanda insanlarda bir takım kimyasalların salgılanmasına neden olur. Testesteron ve östrojen şehvet sonucu salgılanması artan hormonlardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda nörobilim aşık insanların beyinlerinde gerçekleşen olayları incelemeye başladı. Aşık olan birinin beyninde feromon ve tiroksin salgısının arttığı gözlenmiş norepinefrin ve serotonin salgısının da aşık olan kişide tuhaf davranışlara sebep olduğu açıklanmıştır. Bu salgıların beyni uyaran dopamin'i arttırdığı ve dopamin beyin uyarıcısı'nın ise genelde uyuşturucu kullananlarla aynı oranda arttığı gözlenmiştir. Dopamin'in fazla uyarılması her ne kadar keyif verse de yan etkileri kaçınılmazdır. Bunlar: kalp hızının artışı, kan basıncında yükseliş, iştah kaybı, uykusuzluk, heyecanı tetiklediği gözlemlenmiştir. Kalp hızının aşırı artışı kalp krizine neden olabilir. Fakat bu kalp hızının aşırı artışı gençlerde değilde genellikle yaşlılarda ölüme neden olmaktadır. Aşk'ın yok olması var olmasından daha tehlikelidir. Bir aşkın bitişi intiharlara neden olabilir. Bunun nedeni aşkın bitmesi ile oluşan üzüntü sonucu norepinefrin salgısı artar. Norepinefrin vücuttaki sinirleri besler. Aynı zamanda kalp hızı üzerinde önemli bir etkisi vardır. Eğer bu salgı fazla artarsa aşırı sinirlenme, öfke, sebepsiz yere ağlama krizleri, kalp çarpıntısı görülebilir. Enzo Emanuele aşk acılarının aşırı norepinefrin salgısı sonucu sinir büyüme faktörü'ünü (NGF) arttırdığını bunun ise beyindeki sinirlere zarar verebileceğini söyledi. Bu yüzden çoğu roman ve dizilerde aşk için ölen insanlar vurgulanıyor. Aşk için ölen veya intihar eden insanların sayısı az değildir.

Psikolojide
Psikoloji aşkı bilişsel ve sosyal fenomen olarak gösteriyor. Psikolog Robert Sternberg bir formülle aşkı açıkladığını savundu. Psikoloğun aşk üçgen teorisi şöyledir; aşk üç bağdan oluşur bunlar: yakınlık, bağlılık ve tutkudur. Eğer bu üçünden biri yok olursa aşk biter. Aşk ilk önce samimiyetle başlar. Aslında en başlangıç aşaması hoşlanma ve beğenmedir. Sonra samimiyet ön plana çıkar. Daha sonra aşık olunan kişi ile gülüşmeler ve selamlaşmalar başlar. Sonra yakınlık ve sohbet başlar. İşte aşkın üç bağından biri oluşmuş oldu. Yakınlık kuruldu. Daha sonra arkadaşlık duygusu kazanılır. Güven veren bir arkadaş olmak amaçlanmalıdır. Eğer ona yeterince güven verdiğinizi anlamanızı istiyorsanız size sırrınızı açıklamasını bekleyin. Eğer sır veya özel bir paylaşımınız olduysa ikinci bağda kurulmuş demektir. Son aşama artık arkadaşlıkla olacak bir şey değil itiraf etmeniz gerekir. Onu sevdiğinizi ve hoşlandığınızı direk söylemenize gerek yok. Bunu belirtebilirsiniz. Mesajla, çiçekle, sürprizler ile bunu açıklayabilirsiniz. Eğer gerçekten birbirinizi seviyorsanız son aşamaya geçebilirsiniz. Ve aşkın en son aşaması tutkuya geldik. Aşkın son ve yaygın şeklidir. Diğer adı ile cinselliktir. Günümüzde aşklar bu aşamalara uğramadan en son tutkuya ulaşmaktadır. Amerikalı psikolog Zick Rubin'e göre aşk kendi arasında üçe ayrılır: Romantik aşk, sahiplenici aşk, kullanılan aşk. Romantik aşk her iki tarafında tutku ile birbirine bağlı olduğu ve mutlu edici aşktır. Sahiplenici aşk bir tarafın diğer kişiye aşırı derece sahip çıkması ve onun her konuştuğu kişiyi kıskanması sonucu ortaya çıkar. Bazıları ölümle bitebilir. Kullanılan aşk ise genelde zengin kadın ve erkeklerin aşkını paraya çevirmektir. Kendisini seven adam veya kadının parası ile yaşamak olarak da tanımlanabilir. Psikolog Erich Fromm aşkın sadece duygudan ibaret olmadığını aynı zamanda aşkın davranış ve eylemlerle de belli olabileceğini vurgulamıştır. Aynı zamanda Fromm, aşkın bilinçli bir bağlılık olduğunu söylemiş ve sadece şehvetten oluşmayacağını dile getirmiştir.

Sosyolojide
Aşk, sosyolojide toplum yapısını oluşturan en önemli etkenlerden birisidir. Fakat bazı aşklar ölümle ve cinayetle sonuçlanabilir. Günümüzde de işlenen namus cinayeti veya aşk için yapılan cinayetler az değildir. Genellikle aşk cinayetlerinin kurbanı kadınlar olur. Cinayetlerin çoğu aldatılma veya terk edilme sonucu işlenir. Bazen bir aşka mani olanları ortadan kaldırmak için de cinayetler işlenebilir. Aşk sosyolojik açıdan küçümsenecek bir şey değildir. Aşk sadece karşı cinslerle olmaz. Nesnelere, siyasi partilere, kendi cinsiyetlerine veya birliklere de aşık olabilirler. Mesela futbol aşkı birçok olaylara neden olmuştur. Bir takım için insanlar birbirlerini öldürmekte veya kavga edebilmektedir. Bu da bir aşktır. Örneğin siyasi partilere de aşık olunabilir. Parti mitinglerinde çıkan kavgalar ya da bir parti başkanına laf atan birinin linç edilmeye kalkılması bunlarda aşkın, şiddet ile ortaya çıkışıdır. Aşkın şiddetle ortaya çıkışının en belirgini Hitler'dir. Hitler halkını vatanına aşık etmiş ve vatan aşkı ile insanları öldürmesini istemiştir. Böylece milyonlarca insan ölmüştür. Bazen aşk sapıklıklara da neden olmaktadır. Çoğu seri katil ölülerle seks yapma eğilimi veya ölülere aşık olma sapkınlığı taşır. Bu yüzden öldürdükleri kurbanlara tecavüz ederler. Aşkın en büyük ve en yaygın gerçekleşen problemi ise tecavüzdür. Karşılıksız aşklar ya tecavüzle ya da ölümle sonuçlanır. Ama her karşılıksız aşk böyle bitecek diye bir şey yok, bazen platonik aşk olarak adlandırılan geçici karşılıksız aşklarda vardır. Sosyoloji, aşkın bireylere değil topluma etkisini inceler. Ve toplumda aşk bazı problemlere neden olmaktadır.

Kültürde

Antik Yunan
Aşkın yunan mitolojisi üzerinde büyük etkisi vardır. Yunan mitolojisindeki birçok tanrı aşık eder veya aşkı arttırır. Agape(ἀγάπη): Kelime aslında seviyorum anlamına gelen agapo fiilinden adını almıştır. Görevi ideal aşkı sağlamak fiziksel cazibeyi arttırmak Eros(ἔρως): Yunanca erota'dan gelmektedir. Aşk demektir. İlham verir ve oku ile aşık eder. Philia(φιλία): Sevgi anlamına gelir. Bozulan aşkları düzeltir. Storge(στοργή): Ebeveynler ve yavruları arasındaki sevgi ile ilgilenir. Xenia(ξενία): İnsanlar arasındaki kini ve düşmanlığı aşka dönüştürür. Afrodit : Yunan mitolojisinde aşk tanrıçasıdır . Güzelliği karşısında hiç bir insanın duramadığı bilinir .

Çin
Çin geleneğinde aşkın önemli bir yeri vardır. Konfüçyüsçülük öğretisi için aşk ana kavramdır. Ren aşk anlamındaki sözcük konfüçyüsçülük öğretisinin ana kavramıdır. Mohism öğretisi ise evrensel sevgiyi destekler. Çinli filozof Mozi tarafından geliştirdiği bir harf ile tanınır. Çin dili bilindiği üzere her kelime için ayrı bir harfe sahiptir. Çince aşk kelimesi için geliştirilen bu harfte kelimenin alt kısmında kalp sözcüğü için kullanılan harf üst kısmında hissetmek için kullanılan harfler birleştirilerek aşk sözcüğünü oluşturmuştur. Çince aşk böyle ifade edilir: 爱 ve aî şeklinde de okunur. Bu harf alt ve üst şeklinde ikiye ayrılırsa 2 sözcük daha çıkar. Mozi bu geliştirdiği harfle tanınmasına rağmen kendisi evrensel sevgiyi yaymak için çok şey yapmış hatta akım bile çıkarmıştır. Mohism akımı aşkı sadece canlılara değil cansız olan şeylere de uygulamayı öğütler. Çin budizmininde'de aşk çok önemlidir. Aydın olmak için sevmek gerekir. Sevgi ne kadar fazla ise budist dininde de aydın olma olasılığı o kadar fazladır. Çince seni seviyorum wo aî ni olarak okunur ve bu şekilde yazılır. (我爱你)

Fars
Fars kültüründe aşık şairleri: Rumi, Hafız ve Sa'di gibi isimlerdir. Bu şairlerin aşkı kadına, doğaya veya güzelliklere değil ilaha'dır. İlahi aşk fars kültüründe çok yoğundur. Neredeyse her şair şiirlerinde ilah aşkı işler. İslamiyet'in etkisiyle Tasavvuf İslam Geleneği yaygınlaşır. Bu aşkı şairler sadece şiirlerine değil yaşamlarına da yansıtmışlardır. Aşklarını şiirlerinde ifade ederken en süslü sözcükleri ve en güzel kafiyeleri kullanmışlardır. Fars edebiyatında aşkın etkileri yoğun olarak görülmektedir. Şiirlerde hep sevgi ve aşk sözcüğü kullanılır. Farsça aşk sözcüğü eşgh olarak okunur bu şekilde yazılır. (عشق)

Japon
Japon budizminde'de aşk güzel bir şeydir. Aydın biri olmak için muhakkak gereklidir. Bencil olanlar veya fedakar olamayanlar ne yaparlarsa yapsınlar aydın olamazlar. Japonca'da aşk aynı Çince'deki gibi ifade edilir. Aynı şeklide okunur. Japon kültüründe aşk sadece kadınlara, erkeklere, doğaya değil anneler ve çocukları arasındaki aşk'da çok önemlidir. Amae (甘え) yani Japonca düşkünlük olan kelimeden kendilerine öğreti geliştiren Japon anneler çocuklarına hizmet ederler. Hizmetlerinin karşılığı ise sadece kucaklamadır. Japonya'da kanunen bir zorunluluk olmasa da karılarını aldatan erkekler eğer karıları aldatıldığını öğrenirse kendilerini öldürürler. Bazı sosyologlar bu olayları Japon öğreti ve onurlu davranışları olan amae ve seppuku'ya bağlıyorlar.

Türk
Türk kültüründe de dilinde de aşkın etkisi büyüktür. Türk kültüründe aşka olan ilginin artması İslam'ın kabul edilmesi ile başladı. İslam dininin kabul edilmesi ile sofizm akımı yaygınlaştı. İnsanlar şiirlere önem vermeye başladı. Şairler arttı. Şairler şiirlerinde aşka yer verdi. Fakat Türk kültüründeki aşk'da tıpkı Fars kültüründeki gibi ilahi aşktır. Tabi sadece ilahi aşka değil kadına, doğal güzelliklere yönelik de şiirler yazılmıştır. Türk edebiyatında aşkın etkisi hissedilmektedir. Türk edebiyatındaki aşk şairler: Fuzuli, Baki, Nedim, Şeyh Galip gibi isimlerdir. Bu isimler arttırılabilir. Türk diline'de aşk ile ilgili birçok deyim girmiştir. Aşık olmak, aşk ateşi, aşkından kül olmak, aşka gelmek, aşk yuvası gibi birçok deyim vardır. Aynı zamanda Türk kültüründe Tasavvuf edebiyatı'da yaygındır. Türk kültüründeki hem doğunun hem de batının etkileri görülmektedir.


Aşk nedir?

Aşk, sevgilinin çarpık bacaklarını düz görmektir demiş şair. İşte büyük düşünürlere göre aşk nedir?
Aristo: "Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek. Sevmek zevktir ama yalnız sevilmenin hiçbir zevki yoktur"
Augustinus: "Sevgi ruhun güzelliğidir."
Franz Xaver Von Baader: "Özgürlük aşk değildir, yalnız aşkın kapısıdır."
François Bacon: "Büyük insanlarda, liyakat sahibi olanların kendilerini budalaca aska kaptırdıkları görülmez. Büyük ruhlar ve büyük isler askla uzlaşmaz"
Bailey: "Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır"
Balzac: "Aşk yaşamında kadın, ancak hünerli bir çalgıcının elinde dile gelen bir lir gibidir. Kadınlar bizleri sevdikleri zaman her suçumuzu bağışlarlar"
Basta: "Erkek az fakat sık sever, kadın ise çok ancak bir kez sever"
Jeremy Bentham: "Aşk hazzı, dostlukla duyu hazlarından yoğrulmuştur"
Bulor: "Aşk cennetin dilinden bize kalan tek andır"
Antoine Bret: "aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur"
Jacob Boehme: "İstek, hareket/genişleme, yön veren tezlere bilgelik eklendiğinde aşk olur"
La Cordaire: "Aşk her şeyin başlangıcı, ortası ve sonudur"
Dante: "Geniş varlık denizinin her yanında geniş bir aşk akışı vardır. Fiziksel devinim, bitkisel yasam, zihinsel yasam... hep evrensel aşkın derece derece yükselen aşamalarını oluşturur. Aşağı derecelerinde yanılmayan aşk, akılla aydınlandığı zaman iyilik ve kötülüğe eğilim kazanır. aşk kusursuz olmayan iyiliklerin üzerinde de vardır. Hatta irade, hile ve şiddet kullanmak yoluyla bir başkasının kötülüğüne çalışmış olsa bile yine aska uyar. Kötülükler asktan uzaklaşma oranında bir takim derecelere sahiptir ve kötülük aska yaklaşmak için sarf ettiği üç oranında erdeme yaklaşmış olur... Cehennem bile adalet kadar aşkın eseridir."
Eugene Delacroix: "Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden başka bir dil ister"
Descartes: "Bir şey kendimiz için iyi, yani uygun gibi sunulmuşsa ona karşı aşk duyarız."
Duclos: "Aşk bıkılmayandır. Her şeyden bıkılabilir ama asktan ... hayır"
Epiktet: "Hareket etmenin nedeni 'istek' ve 'sevmektir', bu ise düşünmektir. aşk tutkudur. İyi ya da kötünün ne olduğunu fark edemeyen insan nasıl sevebilir"
Epikür: "Bilge olan evlenmez. Evlense bile aşkın vehimlerine kapılmaz... Bir uygarlığın yetkinliği ve insanlığı ancak kardeşlik ve sevgiyle olasıdır."
Douglas Ferrola: "Aşk kızamığa benzer, insan ne kadar geç yakalanırsa o kadar ağır geçer"
Faulkner: "Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yasayamayacaktı."
Fenelon: "Sevmeden yasamak yasamak değildir. Az sevmek ise sürüklenmektir."
Feuerbach: "varlık sezginin, duyunun ve aşkın bir sırrıdır. Bu kişi, bu şey yani bireysel, yalnız duyumda, yalnız askta, mutlak bir değere sahiptir. Sonlu ve sonsuz orada bulunur. aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, bununla yalnız bununla kaimdir" "... En derin ve en yüce gerçekler duyumlarda saklıdır. Böylece genel olarak başımız dışında bulunan bir nesne varoluşun gerçek ve ontolojik belgesi aşktır, varoluşun asktan ve duyumdan başka belgesi yoktur."
Costance Foster: "Sevgi bizi zamanın yıkımından koruyan yıkılmaz bir kaledir"
François M. C. Fourier:
1) Geçici ya da keyif verici asklar ki, bu oyuncular, kahpeler, arsızlık aşkları gibi şekillere ayrılır.
2) Az çok bir süresi fakat kısır asklar ki, bunlar gözde aşklardır.
3) yalnız bir çocuk doğurtan geçici asklar ki, bunlar dölleyen aşklardır.
4) Karılar ve kocalar aşkıdır ki, bu iki tarafın isteği ile yıllarca sürer ve bir çok çocuk dogurturur. Fakat bunlar birbirleriyle yaşayıp yasamamakta serbesttir."
Freud: "Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanın da temeli aşktır"
Geraldy: "Erkeğin yaradılışında sevmek yoktu. Ona aşkı öğreten kadındır"
Geothe: "Sevilenin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir"
Efes'li Heraklitos: "Duyu organları akilsiz ruhlara hizmet ettikleri zaman kötü tanıklardır. Eşek samani altına tercih eder; köpek tanımadıklarına havlar. Domuz için çamur saf sudan daha değerlidir. Deniz suyu ister temiz ister kirli olsun, balıklar için kurtarıcı insanlar için uğursuzdur."
Victor Hugo: "Aşk bir deniz, kadın onun kıyısıdır."
Paul Henri D. Holbach: "İnsanlara kendi akıllarına saygı duymaları ve cesur olmaları telkin edilmeli ve kendileri için arkasından koşması gereken hayallere gereksinimleri varsa, doğruluk, iyilik ve barış sevgisini benimsemeleri öğretilmelidir"
Holty: "Aşk kulübeyi altından bir saraya benzetir."
Albert Hubbart: "Aşk yaşamdır deriz, ancak umutsuz inançsız aşk ölümden beterdir."
Konfüçyus: "Dinsel erdem, insanlığı sevmekle olanaklıdır. Bu sevgi hissi, aileden toplumdan hükümete dek karşılıklı olarak uzamalıdır"
François La Rocheffoucauld: "Tüm duygularımız ve tutkularımız rastlantı ve çıkarın eseridir ve bizim erdem, aşk, karşılık beklemezlik dediğimiz şeyler de hoşgörülerden başka bir şey değildir. Adalet aşkı nedir? Adaletsizlik ıstırabından korkmaktır. aşk sahip olduklarımızın bizden alınması korkusudur. aşk duyuların bir hummasıdır."
Mevlana: "Bir aşkı başka aşk söndürebilir. Askta ne yükseklik, ne alçaklık, ne de akillilik ve akilsizlik vardır. Hafızlık, şeyhlik, müritlik yoktur. Sadece kepazelik, aşağılık ve rintlik vardır. İnsanin toprağını aşk şebnemi ile yoğurdukları için alemde yüzlerce fitne ve kargaşalık peyda olur. aşkın yüzlerce neşteri, ruhun damarlarına sokuldu ve oradan gönül adi verilen bir damla aldı... aşk öyle engin bir denizdir ki, ne kenarı vardır, ne de ucu bucağı."
Moliere: "Kadınların büyük tutkusu aşkı ilham etmektir. İnsanı aşkın güzellikleri yaşatır."
Montaigne: "Aşk utanma ve çekinmenin olduğu yerde vardır."
Mu-Ti: "Kim başkasını severse kendisi de sevilecektir. Başkalarını kazandırmış olan kendisi de kazanmış olacaktır. Tüm insanlar kendileri arasında karşılıklı bir sevgi hissederlerse, güçlüler zayıfları avlayamazlar, sayıları çok olanlar daha az sayıdakileri, baskıları altına alamazlar. Zenginler yoksulları asla baskıları altına alamazlar, usta olanlar da beceriksizlerle alay edemezler. Sevgide tarafsızlık, kişisel sevgide yanılmayı önler; tarafsız sevgi kişisel sevginin de güvencesidir."
Newton: "Aşk köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracaklarına duvar ördükleri için yalnız kalırlar."
Robert Owen: "İnsana karşı sonsuz bir sevgi ve şefkat duyabilmek için dinsel inançlardan kurtulmak gerekir."
Pascal: "Aşk iradenin ereğidir. Her çeşit dışsal emir ve baskılardan çok usa uymak gerekir. İradenin ereği olan bu asktan başlayıp tutkuda sona eren bir yasam mutludur. Bunlardan birini seçmem gerekse 'aşk’ı yeğ tutarım. Biz aşk karakteri ile doğarız. aşk ruhumuz yetkinleştikçe gelişir ve bizi güzel görünen şeye sürükler. Bundan sonra artik bizim bu alemde sevmekten başka bir şey için var olduğumuzdan kim kuşkulanır? ... aşkın konusu güzelliktir ve insan evrenin en güzel nesnesi olduğu için dışarıda aradığı bu güzelliğin örneğini kendi içinde bulması gerekir. Bu itibarla insan ancak kendisine benzeyeni ve olabildiği kadar kendisine yaklaşanı sever. Sevmeye başlayınca eskisinden bambaşka bir insan olduğumuzu anlarız. Aşktan söz ede ede insan aşık olur."
J. J. Rousseau: "Aşk mutluluğunu evlendirdikten sonra da sürdürebilseydik, dünya cennet olurdu. Duygulu gönüller sevginin her türlüsü için duygulu değil mi?"
Shakespeare: "Değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir... aşk gözle değil ruhla görülür."
Madame De Scudery: "İnsan sevmeye başladı mı, yasamaya da başlar."
Schiller: "Ey aşk, güzel ve kısasın... aşk insani birliğe, bencillik yalnızlığa götürür."
Seneca: "yalnız akilli bir insan sevmesini bilir. Sevip de yitirmek, sevmemiş olmaktan daha iyidir."
Stendal: "Aşk, coşku ve tutku olduktan sonra insan hiç sarsılmaz, bunlar olmayınca yasam neye yarar"
Cenap Sehabettin: "Kadın olsun, kitap olsun cildine aldanmayıp içindekilere bakılmalıdır."
Mark Twain: "Hiç kimse uzun süre evli kalmadıkça gerçek aşkın ne olduğunu anlayamaz."
Voltaire: "Aşk bir tablodur, onu doğa çizmiş ve hayal süslemiştir. Tanrı kadınları erkekleri evcilleştirmek için yarattı."
Son düzenleyen Safi; 23 Nisan 2016 00:35
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Nisan 2016       Mesaj #13
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Aşk
isim
Arapça
  • Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi:
"Gönlüm düştü bu sevdaya / Gel gör beni aşk neyledi."- Yunus Emre.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
aşka düşmek
aşka gelmek
aşk ağlatır, dert söyletir
aşk olmayınca meşk olmaz
Ad:  aşk13.jpg
Gösterim: 389
Boyut:  9.1 KB

aşk yapmak
Birleşik Sözler
aşkmerdiveni
aşk olsun
ilanıaşk
karşılıksız aşk
yasak aşk
vazife aşkı
yıldırım aşkı
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #14
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  aşk14.jpg
Gösterim: 286
Boyut:  24.0 KB
Aşk

  • Çok ziyâde sevgi. Şiddetli muhabbet. Sevdâ. Candan sevme.
  • İttibâ'. Alâka.(İnsanın mahiyeti ulviye; fıtratı, câmia olduğundan; binler envâı hâcât ile binbir esmâi İlâhiyyeye herbir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır. Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır. Muzaaf iştiyak, muhabbettir. Muzaaf muhabbet dahi aşktır. Ruhun tekemmülâtına göre merâtibi muhabbet, meratibi esmâya göre inkişaf eder. Bütün esmâya muhabbet dahi çünki o esmâ Zâtı Zülcelâl'in ünvanları ve cilveleri olduğundan muhabbeti zâtiyyeye döner.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #15
Safi - avatarı
SMD MiSiM
aşk ingilizcesi
  • love; passion
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

17 Kasım 2017 / krkmz84 Kahve Molası
22 Nisan 2008 / Kral_Aslan X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat