Arama

Stres Nedir? Stres Yönetimi

Güncelleme: 25 Ekim 2018 Gösterim: 27.098 Cevap: 10
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
3 Nisan 2006       Mesaj #1
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  stres1.jpg
Gösterim: 772
Boyut:  27.8 KB
Stres, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanmasıyla ortaya çıkan bir gerginlik durumudur. Tehlike ile karşılaşınca canlı kendini korumaya çalışır. Eğer savaşabileceği türden tehlikeyse savaşır, savaşamayacağı türdense ondan kaçar. Organizmanın tehdit durumunda olduğu stres karşısında insanlarda hem bedensel hem psikolojik düzeyde bir dizi olay meydana gelir. Örneğin: gözbebekleri büyür, kas gerimi artar, kalp atış sayısı artar, kan basıncı yükselir, solunum sayısı artar, endişe vs...

Stres, hayatın bir gerçeğidir. Ama stres genellikle olumsuz bir şey olarak düşünülür. Aşırı stres, insanı iş göremeyecek bir duruma getirip, ciddi sorunlar da yaratabilir. Ancak stresin olumlu bir yanı da vardır. Herkes için değişebilen ama belirli dozda stres, varoluşun olumlu bir özelliğidir ve etkili bir işleyiş için gereklidir. Bu tür stres organizmada fiziksel ve ruhsal gelişmelere, büyümeye ve olgunlaşmaya yol açar.
Sponsorlu Bağlantılar
Olumlu ve olumsuz stresarasındaki farklılık, kişinin stres oluşturucu olay ya da ortamı nasıl algıladığına ve onunla nasıl başaçıktığına bağlıdır.

STRESİN PSİKOLOJİK YÖNÜ


Psikologlara göre stres, onu zihinde taşıyan kişiye aittir. Stres olgusu incelenirken stres verici durumlar kadar onlarla karşılaşan bireyin psikolojik özelliklerinin de ele alınması ve değerlendirilmesi gerekir.
Stres tepkisi, ortamda ne olduğuna bağlı olarak değil, kişinin olaya verdiği tepkiye bağlı olarak ortaya çıkar. Aynı olay farklı kişilerde, hatta bazen aynı insanda farklı zamanlarda farklı tepkiler ortaya çıkarır. Belirli bir uyarana belirli tepkiler verilir diye genelleme yapılamaz. Örneğin, babaları ölen üç çocuğu ele alalım. Bunlardan ikisi evli, birisi babayla yaşıyor olsun. Bu ölüm olayı evlatlar için önemli bir stres verici durumdur, fakat her üç çocuğu da aynı düzeyde etkilemez. Evli çocukları daha az etkilerken babasıyla yaşayanı daha çok etkileyebilir.
Burada en önemli değişken bireye özgü farklılıklar gösteren psikolojik mekanizmalardır. Bir olayı algılayışımız ve onunla başaçıkabilecek becerilerimizi değerlendirişimiz, o olayı stres verici ya da vermeyici olarak tanımlamamıza neden olur.

Ad:  stres2.jpg
Gösterim: 658
Boyut:  25.3 KB
STRES ARAŞTIRMALARINDA ÖNCÜLER

Stres günümüzde çok iyi tanınmasına karşın, sadece modern toplumun insanına özgü değildir. Tarih öncesindeki insanlar bile stresin etkilerinin farkına varmışlardır. Günümüzdekilere benzer stres araştırmaları 20.yy’ın ilk dönemlerine kadar başlamamıştır. Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Walter Cannon, insan bedeninin bir sistem olarak incelenmesinin önemini ilk farkeden bilim adamlarındandır. Cannon, 1930’larda “homeostatis” terimiyle sistemin kendi iç dengesindeki sürekliliği koruma özelliğinden söz etmiş; yaşamda gerekli olan dengeyi sürdürebilmek için kullanılan “geribildirim “ süreçlerini incelemiştir. Bedenin stres karşısında gösterdiği “savaş ya da kaç” tepkisine ilişkin ilk araştırmaları yapmıştır. Bugünkü stres bilgimizde bu araştırmaları katkıları vardır.
Selye de stresin fizyolojisi üzerinde çalışmalarıyla tanınmıştır. Genel Uyum Sendromu adını verdiği bir süreç tanımlamıştır. O’na göre tepkisi genel utum belirtisi olarak da adlandırılır.

Bunun 3 basamağı vardır:
1. Alarm dönemi(reaksiyonu): Bu dönem, organizmanın dış uyaranı stres olarak algıladığı durumdur. Organizma mücadele ederek ya da kaçarak stresten korunmaya çalışır.
2. Direnç dönemi: Organizma yüzyüze olduğu stres verici duruma karşı direncini yükseltir. Bu dönemi başarı ile aşarsa beden normale döner, başarısız olursa beden kuvvetten düşer.
3. Tükenme dönemi: Stres verici olay çok ciddi ise ve uzun sürerse organizma tükenir, artık organizmada geri dönüşü olmayan izler bırakır.

Bu süreçle ilgili bir psikiyatrist araştırma yapmıştır. Bu psikiyatrist öğrenciyken birkaç beyaz fareyi bir kafes içinde buzdolabına koymuş ve orada bırakmıştır. İlk 24 saat gözlerinde kaçınılmaz ölüm korkusuyla, tüyleri bakımsız ve karmakarışık birbirlerine ve kafesin bir köşesine sokulmuşlardır. Ertesi günden itibaren fareler ağır ağır hareket etmeye başlamışlar, çok geçmeden psikiyatristin hayatında gördüğü muhteşem fareler haline gelmişler. Tüyleri yumuşak, tertemiz ve düzgünmüş. Birbirleriyle oynaşıyor, sürekli hareket ediyor ve durmadan yemek yiyorlarmış. Dondurucu ortama tümüyle uyum sağlamışlardı. Ama bir sabah kafesi buzdolabından çıkarmak üzereyken, bu son derece dinç ve sağlıklı fareleri ölü bulmuş.
Bu da Selye’nin Genel Uyum Sendromu araştırmalarında ortaya çıkan veriler doğrultusunda sonuçlanmıştır. Fareler başlangıçta alarm tepkisi göstererek ne mücadele ettiler ne de kaçabildiler. Bunun yerine hareketsiz kalarak, beden ısılarını koruyup, streslebaşaçıkmaya çalıştılar. Acil durumlarda bedenlerinin ürettiği yüksek düzeydeki adranalin ve kortizol, onların yeniden canlanmalarında ve gelişmelerinde yardımcı oldu. Ancak, durmaksızın süren soğuk yüzünden daha fazla dayanamayarak, titreyip öldüler.

STRESİN ÇEŞİTLERİ


Stres tepkisi yaratan durumlar 3 grupta toplanabilir:
1. Fiziki çevreden kaynaklananlar: Hava kirliliği, gürültü, kalabalık, radyasyon, sıcaklık, soğukluk, toz vs... verilebilir.
2. İş veya meşguliyet konusundan kaynaklananlar: Ağır iş, gece işi, aşırı yüklenme, karar verme güçlükleriyle dolu büyük sorumluluk getiren işler, zaman baskısı altında çalışma, rollerdeki belirsizlik, kişiler arası çatışmalar vs...
3. Psikososyal ögelerden kaynaklananlar: Bunlar da kendi aralarında 3’e ayrılır:
  • Günlük stresler: Günlük hayatın basit gerilimleridir. Örneğin, trafikte sıkışmak veya karşılaşılan bir terslik, evde işlerin aksaması, çocuk ağlaması, yemeğin yanması... Bunlar oldukça sık yaşadığımız streslerdir.
  • Gelişimsel stresler: Gelişimsel nitelikteki olayların sebep olduğu streslerdir. Burada söz konusu olan çocuk veya yetişkinlerin kronolojik durum ile ortaya çıkan gelişimleridir. Örneğin, çocuğun okula başlaması, 11-13 yaşlarında buluğ çağ, orta yaşın sonlarında menopoz ve andropoz, yetişkinlikte iş hayatına geçiş...
  • Hayat krizleri niteliğindeki stresler: Her hayata başlı başına biçim verecek nitelikteki olayların yarattığı streslerdir. Örneğin, ciddi hastalıklar, doğum, aile bireylerinden birinin ölümü, işten çıkarılma...
STRESİN KISA DÖNEM ETKİLERİ: Kalp atış sayısında artış, kan basıncında artış, endişe karamsarlık, kızgınlık, unutkanlık, dikkati toplayamama...
STRESİN UZUN DÖNEM ETKİLERİ: Kronik hastalıklar( başağrısı, kalp hastalığı), depresyon, fobiler, kişilik değişikliği, ruhsal hastalıklar, düşünce ve hafıza kusurları, uyku bozukluklarıdır.
Sonuçta; üretkenliğin azalması, zevk alamama, yakın ilişkilerden uzaklaşma ortaya çıkar.

STRESTEN KORUNMA YOLLARI


Psikolojik anlamda stres kişiye özgü ve biricik olan bireysel bütünlüğü bozucu ve zorlayıcı etkenlerdir. İnsanlar stres karşısında psikolojik ve sosyal bütünlüğü korumak amacındadırlar. Bu korumayı hem bilinçdışı mekanizmalar hem de bilinçli çabaları ile yaparlar. Kişiyi koruyan mekanizmalardan birincisi “ben savunma mekanizmaları” denilen bilinçdışı çalışan, gerçeği bozan korunma yollarıdır. En çok kullanılanları: bastırma, unutma, karşı tepki geliştirme, yansıtma, yer değiştirme ve gerilemedir.
Kişiliği koruyan diğer mekanizmalar bilinç ve çaba gerektiren gayretlerdir. Stres karşısında bilinçli sistemlerin etkisiyle daha çok bilgi edinme, anlama, algı alanını genişletme ve değerlendirme, yeni çözümler arama gibi zihinsel süreçler etkinlik gösterir.

STRESLE BAŞA ÇIKMA TARZLARI
Her insan aynı koşulları altında bile bir birinden çok farklı tepkiler gösterir. Biri kaygılı ve gerilimliyken diğeri soğukkanlı ve sakin olabilir. Bu çok doğaldır. Herkesin kendine özgü bir stresle başa çıkma tarzı vardır. Başaçıkma tarzımızın bazı yönleri sağlıklı ve etkiliyken diğer yönleri daha az etkili ve üstelik sağlığımıza, ilişkilerimize ve performansımıza zararlı olabilir.
Stresle başa çıkma tarzları: Sigara içmek, alkol almak, yemek yemektir. Bazıları strese tepki olarak geri çekilir, içine kapanır, pasifleşir, sorunlarıyla yüzyüze gelmekten kaçınır, bazıları aşırı tepki gösterir, bazıları stres karşısında hiç tepki göstermeyip yaşanan sıkıntıyı içinde biriktirir. Stresle başa çıkmada esnek olabilmek önemli bir niteliktir. Esneklik, değişime daha açık olmamıza olanak tanır. Böylelikle stresli olarak algıladığımız olay sayısı azalabilir.
Son yıllarda yapılan bazı araştırmalarda “A Tipi” davranışların kalp hastalığı riskiyle bağlantılı olduğu belirtilmektedir. Fredman ve Rosenman yaşam biçimi ve kalp hastalığı arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Bu çalışmada derinlemesine gözlem ve görüşme yöntemi ile denekleri davranışlarına göre A tipi ve B tipi olarak sınıflandırmışlardır.
A tipi davranışlar tipik olarak sürekli zamanla yarışan ve sabırsızlık duygusu içinde olan insanlarda görülür. A tipleri sabah erken kalkıp, işe gitmek için kapıdan fırlarken kahvesini bir dikişte içen, çoğunlukla bir çok şeyi aynı anda yapmaya çalışan insanlardır. Çoğu zaman ses tonları ve hareketleri yaşadıkları bu telaş duygusunu açıkça sergiler. Hızlı konuşurlar, konuşanın sözünü kesme eğilimindedirler. Konuşmanın gidişini denetlemeye çalışırlar. Yumruklarını sıkabilir ve dişlerini gıcırdatabilirler. A tipleri aynı zamanda aşırı derecede rekabetçidirler. Nitelikten çok niceliğe önem verirler, çoğunlukla güvensizdirler.
B tipleri ise daha rahat, daha uysal, daha az rekabetçi ve daha az saldırgandırlar. A tipleri küçük ayrıntılara takılma eğilimi gösterirken, B tipleri olaylara daha geniş bir bakış açısından bakabilirler. Yaşama karşı daha az telaşlı bir yaklaşımları vardır. B tipleri de stres yaşarlar, ancak zorlamalar ve tehditler karşısında daha az paniğe kapılırlar.

STRESLE BAŞA ÇIKMADA KENDİMİZLE OLUMLU DİALOG
Stresli bir durumla başa çıkmaya çalışırken kişinin kendisine olumsuz şeyler yerine, olumlu ve mantıklı şeyler söylemesinin yararlı etkisi olur. Olaylar karşısında gösterilen olumsuz tutumlar, kişinin kendine söylediği olumsuz sözler, o olay sırasında hissedilen gerginliği artırmaktadır. Bu durumu bir örnekle açıklayabiliriz; diyelim ki hazırladığımız bir ödevde önemli bir bilgiyi atladığımızı farkettik. Kendi kendimize şöyle söyleyebiliriz. “Berbat bir şey oldu. Böyle devam edersem asla başaramam.” Ya da şunları diyebiliriz “Çok aptalca bir hataydı. Ama yaptığım en kötü hata sayılmaz. Hocayla konuşup eksik kalan kısımları tamamlamayı önerebilirim.” İlk gruptaki düşünce olumsuz ve kişinin kendine zarar veren türdendir. İkinci grup ise daha olumlu ve sorunu çözmeye yöneliktir.

Ad:  stres3.jpg
Gösterim: 956
Boyut:  57.8 KB

GEVŞEME TEKNİKLERİ VE YARARLARI


Stresli durumlarda gevşemeye ayrılan zaman yoğun stresin fiziksel etkilerini azaltmaya yardımcı olur. Gevşeye bilen kişiler, birikmiş stresin yarattığı gerginlikten sıyrıldıklarından yeniden enerji üretmek için bedenlerine zaman tanımış olurlar.

Derinlemesine gevşeme: Sinir sistemi rahatlar, kasların gerginliği azalır. Çok gergin ya da üzüntülü durumlarda gevşeme egzersizleri bu gerilimi tümüyle yok etmez ama azaltabilir. Derinlemesine gevşeme durumunu başarabilmek için biraz pratik yapmak gerekir.

Otojenik eğitim: Belli bedensel değişiklikleri yaratmak amacıyla hayal kurmaktır. Bunun için gözleri kapatıp sessizce oturmak ve kendi kendimize komutlar vermek gerekir. Örneğin; sağ kolum gittikçe ağırlaşıyor diyoruz. Kolumuzun ağırlaştığını hissediyoruz. Aynı şeyi sol kolumuz ve bacaklarımız için de yapıyoruz. Sonra sıcaklık duygusu geliştiriyoruz. Kolumuzdaki sıcaklığın arttığını hayal ediyoruz. Daha sonra kalp atışlarımızı sakinleştiriyoruz. Kendimize kalbim daha düzenli ve sakin atmaya başladı diyoruz. Aynı şekilde solunumu da düzenliyoruz. Son olarak bütün gövdem ısınmaya başladı diyoruz. Bunları yaparken alnım giddikçe serinliyor diyerek alnımızı serinletiyoruz. Kendi kendimize tekrarladığımız bu cümleler üzerinde odaklaşarak derinlemesine gevşemeyi gerçekleştirebiliriz.

Aşamalı gevşeme: Gevşeme durumunu ortaya çıkarabilmek için gerginlik durumunun iyice anlaşılması ve fark edilmesi gereklidir. Rahat bir pozisyonda oturarak ya da uzanarak başlayın. Gözlerinizi kapatın ve vücudunuzdaki çeşitli kas gruplarına odaklaşın. Ellerinizdeki kasları gerin ve yumruklarınızı sıkın. Yumruğunuzu sıkı tutmak için ne kadar çaba harcadığınıza dikkat edin. Sonra yumruğunuzu açın ve elinizin bütünüyle gevşemesine izin verin. Gerginlik ve gevşeme durumları arasındaki farkı görün. Bu yöntemi bedeninizdeki her bir kas grubu için izleyin.

Meditasyon: Bir sözcük ya da bir renk üzerinde odaklaşarak zihnimizi onu oyalayan çeşitli düşüncelerden sıyırıp sakinleştirmektir.

Biyo geri bildirim: Elektronik bir aygıtla beyin dalgalarını, kas hücrelerini ya da kan basıncını izlemektir. Amaç, bedensel tepkileri bazı sinyaller aracılıyla görmemiz ya da uymamızı sağlamaktır.

Hızlı gevşeme: Strese karşı koymak için, kısa gevşeme araları vermektir. Derin soluk alıp verme, kendimizin rahat bir yerde olduğunu zihinde canlandırma, kas alışkanlıklarını tanıma ve stresli durumlarda kendimizde olup biten fiziksel belirtilerin farkına varabilme.
Problem çözme teknikleri de stresle başa çıkmada yararlı olabilir. Aşamalar:
  • Problemi saptama: Problemin ne olduğunun açığa kavuşturulması stresin çoğunu hafifletir.
  • Seçenekleri gözden geçirme: Problemi saptadıktan sonra olabildiğince çok seçenek üretmektir.
  • Bir çözüm yolu seçme.
  • Eyleme geçme.
  • Sonuçları değerlendirme.
Zamanı iyi kullanarak stresi azaltma: zaman iyi kullanıldığında daha çok şey başarılır. Günlük etkinliklerimiz içinden gerekli olmayanları ayırarak öncelik tanıdıklarımıza odaklaşabilirsek yapılamayan şeyler için duyulan kaygı da azaltılmış olur. Etkili bir zaman planlaması için düzenli olmak, yazılı planlar yapmak, işleri uygun kişilere paylaştırmak ve zaman cetveli kullanmak yararlı olabilir.
Etkili iletişim: Stresli durumlar genellikle insanlar arası iletişim sorunlarından kaynaklanır. Sorunlarımızı bu kişilerle tartışabilmek çözüm için bir anahtardır. Senli cümleler yerine benli cümleler kullanmak ; senli cümleler insanları genellikle aşağılama eğilimindedir. Senli cümleler kullanıldığında karşı tarafta genellikle olumsuz ve savunmacı bir tepki oluşur. Örneğin; hep sözümü kesiyorsun, çok fazla gürültü ediyorsun, her şeyime karışıyorsun gibi.
Benli cümleler ise sorumluluğu kişinin kendi üstünde tutar. Örnek; bana fazla karıştığını düşünüyorum, söylemeye çalıştığım şeyi anlayamıyorum gibi.
Soru sorma teknikleri: Açık uclu sorular, karşımızdaki kişiye en üst düzeyde özgürlük sağlar. Yönlendirici sorular, evet ya da hayır şeklinde cevap alınan sorulardır. Neden arayıcı sorular ve belirleyici sorular da bu gruba girer.
Stresle başa çıkmada yardımcı olabilecek insanlar: Aile, yakın arkadaşlar, uzman kişiler…

STRES KONUSUNDA YAPILAN ARAŞTIRMALAR


Ülkemizde çalışan kadınlarda stresle başa çıkma ve psikolojik rahatsızlıklar üzerine Doç.Dr. Perin Uçman bir araştırma yapmıştır. Saraştırmada şu sorulara cevap aranmıştır:
1) Psikopatolojik belirtiler açısından cinsiyet ve eğitim düzeylerine bağlı farklılıklar var mıdır?
2) Stresle başa çıkmada “kendilik kontrolü” veya “öğrenilmiş güçlülük” boyutu açısından cinsiyet ve eğitim düzeylerine bağlı farklılıklar var mıdır?
3) Stresle başa çıkma yolları açısından cinsiyet ve eğitim düzeylerine bağlı farklılıklar var mıdır?
4) Global psikopatoloji düzeyi stresle başa çıkma yollarından hangilerini yordamaktadır?
5) Kendilik kontrolü psikopatolojik belirtilerden hangilerini yordamaktadır?

Araştırma örneklemini ilkokul mezunu 50 kadın ve 50 erkek ile üniversite mezunu 50 kadın ve 50 erkek oluşturmuştur.
Bulgular:
1) Çalışan kadınlar çalışan erkeklere kıyasla daha fazla psikolojik sıkıntı ve psikopatolojik belirtiler göstermektedir. Eğitim düzeyinde farklılık bulunamamıştır.
2) Kendilik kontrolü gerek cinsiyet gerek eğitim düzeyleri açısından anlamlı bir farklılık yaratmamaktadır. Eğitim düzeyine göre planlı davranış, çağresizlik, batıl inanç ve düşünce kendini yerme ve ruh halinde anlamlı farklılık bulunmuştur. İlkokul mezunları üniversite mezunlarından daha yüksek ortalamalara sahiptirler.
3) Batıl inanç ve düşünce, çağresizlik ve planlı davranışın genel psikopatoloji düzeyine anlamlı düzeyde yordadığı gözlenmiştir.
4) Depresyon kendilik kontrolü ile ters yönde ve anlamlı düzeyde yordama göstermektedir.

BAKINIZ
Öfke ve Öfke Kontrolü
Depresyon Nedir?
Panik Atak Nedir?
Sinirlilik Nedir?
Kişilik Bozuklukları

Son düzenleyen NeutralizeR; 19 Haziran 2016 02:24
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Mart 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Çatışma ve Stress


Polis memuru olmaya karar verirken bu mesleğin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordunuz. Söz konusu tehlike üstesinden gelebilmek için eğitimini aldığınız ve günlük hayatta karşılaşabileceğiniz fiziki bir tehlikedir. Fakat karşılaşacağınız çok önemli bir başka tehlike türünden pek kimse bahsetmemişti. Bu, polislik mesleğinin neden olduğu stres tehlikesidir. Hiçbir şekilde mesleki stresin eğitimini almadınız. Hiç kimse boşanma oranlarından, alkolizmden, fiziki hastalıklardan veya intihar oranlarından bahsetmemişti. Halen de mesleğin getirmiş olduğu bu tür problemlere karşı mücadele etmek için ne bir eğitim verilmektedir, ne de destek sağlanmaktadır. Problemin büyüklüğünü anlamak için sadece İngiltere’de yıllık olarak 8 milyar sterlin maliyetindeki 360 milyon işgücünün stres nedeniyle kaybedildiğini hatırlamak yeterlidir. Böylesine büyük bir kayba rağmen gelişmiş ülkelerde bile konuyla ilgili kanuni bir düzenleme yoktur. Kontrol edilmeyen stresin sonuçları ise son derece iç karartıcıdır. İnsan kaynaklarıyla ilgili raporlardan çıkarılan sonuçlara göre çalışanların %60’ı işten ayrılma, iletişim bozukluğu, verimlilik kaybı gibi stres kaynaklı problemlere mahzar olmaktadırlar. Öte yandan kısa dönemli rahatsızlıkların neden olduğu stresle ilgili vakaların son on yılda on misli arttığı gözlenmektedir. Nihai olarak stresin Kuzey Amerika ekonomisine maliyeti, yıllık olarak 150-300 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakamların da ötesinde hayat şartlarında büyük düşüşler, bozulan sosyal ilişkiler, alkol ve uyuşturucu müptelalığı, ağır hastalıklar ve çeşitli depresyon türleri görülmektedir. Stresin, migren, uykusuzluk, ülser ve yüksek tansiyona sebep olması veya artırmasının yanı sıra vücuttaki bağışıklık sistemini bozduğu da bilinmektedir. Bu durum ise soğuk algınlığına, çeşitli enfeksiyonlara ve bazı kanser türlerine karşı mücadeleyi engellemektedir. Amerikan Tıp Birliği, tüm sağlık problemlerinin %75’inin stresle ilgili olduğunu hesaplamıştır. Bir başka kaynağa göre yetişkinlerdeki hastalıkların %43’ü doğrudan stres kaynaklıdır. Doktora gidenlerin şikayetleri %75-90 stresle ilgilidir. Polislerdeki altı yaygın ölüm sebebinin kaynağı olarak stres gösterilmektedir. Bunlar kalp krizi, kanser, ciğer hastalıkları, kazalar, siroz ve intihardır. Öte yandan kalp krizi, psikolojik hastalıklar, uykusuzluk, vücudun dirençsizliği, alerjiler gibi değişik guruplarda veya türlerde hastalıklara da sebep olmaktadır. Görevde şehit olan polis memuru sayısının iki misli kadarı intihar etmektedir. Yine polis memurlarındaki en yüksek ölüm sebepleri kanser, intihar ve kalp krizidir. Bütün bunların sebebi de yüksek seviyeli strestir.
Sponsorlu Bağlantılar

Stres Nedir?


Stres, yorgunluk, bitkinlik, baş ağrısı veya yüksek tansiyon gibi bir takım belirtilerin ötesinde bir problemdir. Bundan dolayı, mücadele için sadece gevşeme teknikleri gibi tedbirlerin alınması yetmemektedir. Stres, kendi yapısı itibariyle kötü veya yıkıcı değildir. Yalın bir ifadeyle durumlara, olaylara veya insanlara karşı tabii bir reaksiyondur. Başka bir deyişle insanın günlük hayatında başka insanlarla veya olaylarla etkileşimidir. Esasen hayatı ve mutluluğu tam olarak yaşamak veya hissetmek için pozitif ve tabii olan insan iradesini yansıtmaktadır. Bir problemle karşı karşıya kalındığında insan düşüncesini ve enerjisini bu konuyu çözmeye sevk etmektedir. Daha sonra zihin ve vücut bu amaç için harekete geçmekte ve gereken faaliyeti yerine getirmektedir. İşte zihnin ve vücudun bu tür bir hal içinde bulunmasına stres denmektedir. Kısaca stres zihin ve vücudun canlılığına ilişkin bir haldir ve eğer hayat varsa, faaliyet varsa ve canlılık varsa, stres de vardır ve hissedilecektir. Bu durumda stresi bir oran olarak ölçümlendirmek gerekmekte ve çok az veya çok fazla olması negatif bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır. Çok az stres, gayretin ve güdünün olmamasını ifade etmektedir. Çok az bir stres seviyesinde insan sabah yataktan kalkması için bile herhangi bir sebep bulamaz. Böyle bir durumda hayattaki hiçbir şey mücadele etmeye değmemektedir. Çok fazla miktardaki stres ise aşırı bir çabayı ve az bir tatminin olduğunu göstermektedir. Çok fazla ve çok az gerilimlerin ortasındaki bir stres seviyesi ise sağlığın, motivasyonun ve hareketin dengeli olduğunu ifade etmektedir.

Dövüş veya Kaç Tepkisi


Stresin, karşılaşılan durumlara vücudun ve zihnin gösterdiği bir tepki olması dolayısıyla yaşayan her insanda tabii olarak bulunduğunu ve böylece ilk insanla birlikte ortaya çıktığını kabul etmek yanlış olmayacaktır. İlkel insan, bir sonraki yiyeceğini nereden bulacağı veya bir başka canlıya gıda olup olmayacağı gibi bir sorun karşısında bulunmaktadır. Hayatını tehdit eden böyle bir durum karşısında iki seçeneği vardır; ya hayatını korumak için dövüşecektir ya da alt edemeyeceği bir güç karşısında kaçacaktır. Her iki alternatif için de, hayatı koruma temel güdüsü, insan vücudunun biyolojik unsurlarını karşılaşılan problemle mücadele etmeye ve üstesinden gelmeye hazırlamak için bir takım değişiklikler yapmaktadır. Vücut kaçmaya veya dövüşmeye hazırlanmaktadır. Hayatta kalmak için tüm sistemler alarma geçirilmekte ve maksimum hareketliliğe çıkarılmaktadır. Kan dolaşımı hızlanmakta, kaslar gerilmektedir. Dövüş veya kaç tepkisi beyni, tüm vücudu ve duyguları etkilemektedir. Böylece bir stres hissedildiğinde, aslında, vücudun hayatı tehdit eden bir duruma karşı mücadele için yapmış olduğu hazırlığı hissedilmektedir.
İlk insandan günümüze doğru ilerledikçe, karşılaşılan tehditlerin değiştiği, çeşitlendiği ve arttığı görülmektedir. Bugün artık vahşi bir hayvana yem olma ihtimali çok nadir şartlara bağlı iken, kurallara uymayan bir sürücünün trafikte aniden yolu kapatarak tehdit etmesi modern insanda dövüş veya kaç tepkisinin ortaya çıkmasına, yani adrenalin seviyesinin yükselmesine, kan basıncının artmasına ve kasların gerilmesine, kısaca strese sebep olmaktadır.
Tehlikeye karşı koyma tepkisi, bilinçli bir şekilde kontrol edilmediği takdirde hayatın kendisine karşı tehdit edici bir şekle dönüşmektedir. Bu nedenle dövüş veya kaç tepkisini yönlendirmek ve üstesinden gelmek gerekmektedir. Yükselen adrenalin, olumlu fiillerin enerjisi olarak kullanılmalıdır. Duyguları birer uyarı sinyali olarak kabul edip, yanlışlıklar bulunup düzeltilmelidir.

Stres hakkındaki yanlış düşünceler


Bu nokta son derece önemlidir. Stres yönetiminde konuyla ilgili yanlış bilgiler problemin çözümünü zorlaştırmaktadır. Bilinçsiz bir çabanın yarardan çok zararı olacağı, hatta sorunu bir kısır döngüye sokacağı açıktır. Öte yandan bu yanlış kanaatlerin giderilmesi, doğru yaklaşımların oluşturulmasını da sağlayacaktır. Stresle ilgili yaygın olan bazı yanlış düşünceler aşağıdaki gibi özetlenebilir
  1. Stresin herkes için aynı olduğu zannı tamamen yanlıştır. Bir insan için çok stresli olan bir olay başka biri için hiç bir şekilde strese neden olmayabilir. Her insanın olaylar karşısındaki tavrı farklılık göstermektedir.
  2. Stresin daima kötü bir şey olduğu kanaati de doğru değildir. Böyle bir durumda hiçbir stresin, yani gerginliğin olmamasının, insanı tamamen mutlu ve sağlıklı yapacağı var sayılmaktadır. Oysa uygun bir miktardaki gerilim yaşamak için asgari şarttır. Mesela bir müzik aletinin tellerinin belli bir sesi çıkaracak miktarda gerilmediği takdirde herhangi bir müziğin çalınmasının mümkün olmaması gibi, insanın da sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşayabilmesi için motivasyonunu sağlayacak oranda bir gerilime ihtiyacı vardır. Sıfır gerilimdeki bir telin hiçbir sesi çıkaramayacağı gibi sıfır gerilimdeki insanın da hareket edebilmesi mümkün değildir. Akortlu bir sazın mükemmel bir müzik sesi sağlaması gibi uygun bir şekilde motive edilen insan tüm sorunlarının üstesinden gelebilecektir.
  3. Her olayda stresle karşılaşıldığı ve dolayısıyla yapılacak bir şeyin olmadığı düşüncesi de hatalıdır. Bu sorun aslında bir planlama meselesidir. Faaliyetler uygun bir şekilde planlandığı takdirde olaylar herhangi bir stres yaratmayacaktır. Olaylardaki öncelikleri belirlemek, önce basit problemleri çözerek daha sonra zor ve karmaşık olanlara yönelmek gibi tedbirlerle stres yönetilmediği takdirde bir çaresizlik içine düşmek mümkündür.
  4. Stresle en iyi mücadele şeklinin en yaygın teknik olduğu düşüncesi de yanlıştır. İnsanların nitelikleri, yaşadıkları olaylar ve tepkilerinin birbirinden farklı olduğu gibi mücadele şekillerinin de farklı olacağı göz önüne alınmalıdır.
  5. herhangi bir belirtinin görülmediği durumlarda stresin de olmadığını zannetmek hem yanlış hem de tehlikelidir. Çeşitli özellikler veya ilaçlar gibi sebeplerle stresin belirtileri ve uyarı sinyalleri gizlenmiş veya engellenmiş olabilir.
  6. Sadece büyük belirtilerin dikkate alınarak harekete geçilmesi, küçük sinyallerin ihmal edilmesi ise son derece hatalıdır. Baş ağrısı, mide asidinin yükselmesi gibi küçük belirtiler halihazırda mevcut olan bir bozukluğun ilk habercileridir. Dikkate alınmadığı taktirde büyük sorunlara yol açmaları kaçınılmazdır.

Stresin Yararlı Etkileri


  1. Motivasyonu, sevk ve idareyi artırmaktadır
  2. Uyanıklığı ve canlılığı sağlamaktadır
  3. Yüksek bir enerji hissi vermektedir
  4. Detaylara dikkat edilmesini sağlamaktadır
  5. Heyecan ve umut hisleri vermektedir
  6. Kendine güveni artırmaktadır
  7. Amaç ve hedef duyusu sağlamaktadır

Stresin Zararlı Etkileri


Vücutta:
  • Yüksek kan basıncı, hızlı kalp atışı
  • Kaslarda gerilim ve titreme
  • Uykusuzluk
  • Midede kramp ve bulantı
  • Baş ağrısı, baş dönmesi
  • Aşırı yorgunluk, bitkinlik
  • Mide bulantısı
  • Göğüs ağrısı
  • Göz seğirmesi
  • Ağız kuruması
  • Zayıflık
  • Zor nefes almak
  • Dişlerin sıkılması
  • Aşırı terleme
  • Bağırsakların bozulması
Düşünmede:
  • Konsantrasyonda zorluk
  • Kendine güven kaybı
  • Hafıza kaybı
  • Karar vermede zorluk
  • Baskı altında olduğu hissi
Duygularda:
  • Kızgınlık, öfke
  • Umutsuzluk, endişe, kaygı, tasa
  • Huysuzluk
  • Suçluluk
  • Korku
  • Yadsıma
  • Sinirlilik
  • Panik
  • Belirsizlik
  • Depresyon
  • Ajitasyon
  • Evham
Davranışlarda:
  • İçki ve sigara tüketiminde artış
  • İnsanlardan kaçınma
  • Sürekli konuşma
  • Yerinde duramamak
  • Devamsızlık
  • İçe kapanıklık
  • Durgunluk
  • Duygusal patlamalar
  • Sosyal olmayan hareketler
  • Şüphecilik
  • Gevşeyememe
  • Faaliyetlerde değişme

Poliste Stresin Kaynakları


Poliste stres kaynaklarını çeşitli şekillerde tasnif etmek mümkündür. Konunun daha rahat bir şekilde açıklanması ve gerekli tedbirlerin alınabilmesi için kaynağı itibariyle bir sınıflandırma yapmak gerekecektir. İlk akla gelen genel ve mesleki stres kaynakları şeklinde bir ayrım yapmaktır. Ayrıca fiziki ve sosyal stres kaynakları şeklinde bir başka ayrım daha yapılabilir. Ne tür bir tasnif yapılırsa yapılsın sonuç itibariyle her bir kaynağın hayati tehlike arz ettiği ortadadır. Davranış biçimleri, kişilik, kendine güven, rol çatışmaları, çoklu roller, rollerdeki belirsizlikler, siyasi ve iktisadi kültürel özellikler, ergenlik, doğum, ölüm emeklilik gibi hayattaki büyük değişiklikler gibi olayları sosyal ve psikolojik kaynaklar olarak; çevre şartları, alınan gıdalar, ilaçlar ve kimyasal maddeler, fiziki hastalıklar, doğumdan gelen bozukluklar gibi faktörleri ise fiziki kaynaklar olarak ele almak mümkündür.[8] Tüm bunların yanı sıra son derece önemli olan mesleki faktörler de vardır. Polisin farklılığı ve bu farkın onların streslerine etkileri aşağıdaki gibi özetlenebilir

1. Polis memurları devlet gücünün sembolü olarak görülürler. Bu sebeple insanlar da onlara görevde olmadıkları zamanlar bile farklı bir şekilde davranırlar. Bir problem ortaya çıktığı zaman herkes polis memurunun “görevini yapmasının” ve “problemi çözmesini” bekler. Görev dışındayken bile polisin kendisi de bu eğilimdedir. Bir problemin sorumluluğunu veya görevi yüklenmekle bir miktar pasif durum izlemeyi birbirinden ayırmak polis için oldukça zordur ve stres kaynağıdır.

2. Polis memuru bazı bakımlardan toplumdan izole bir haldedir. Bir polis rozeti taşımak, üniforma giymek ve silah taşımak onu toplumdan ayırmaktadır. Araştırmalara göre bu ayırım olumsuz kişilik özellikleri şeklinde bir takım psikolojik etkilere sebep olmaktadır. Mesela psikolojik araştırmalar göstermektedir ki bir üniforma giymek üniforma giymeyenleri kendisi dışında saymaya sebep olmaktadır. Bir polis rozeti veya silah taşımak daha agresif davranmasına sebep olmaktadır. Üniforma, rozet veya silah genel olarak bunlara sebep olmaktadır ve dolayısıyla poliste de bu etkileri söz konusudur. Bazı memurlar aslında üniformayla bir “rol” oynadıklarını veya üniformanın bir “maske” olduğunu düşünmektedirler. Bu roller arasındaki fark veya çatışma onun özel hayatını olumsuz olarak değiştirmektedir.

3. Polis memurları yarı askeri yarı kurumsal özelliklere sahip bir örgütte çalışmaktadırlar. Böylece hem “yarı askeri” hem de “kurumsal” yapıların sebep olduğu psikolojik problemler görülmektedir. Askeri organizasyonlar ferdin toplum uğruna feda olmasını gerektirir. “Fert” önemli değildir, gurubun “amacı” esastır, veya yücedir. Askeri organizasyonlar ferdin standartlara uymadığı takdirde cezalandırılmasına yoğunlaşırlar. Bu durum insanın sadece bir makinenin parçası olarak değer taşıması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Kurumda ise durum benzeri olmakla birlikte bir adım ileridir ve görevli kişi kurumun amacından ve ferdiyetten daha önemli olan bir düzenin veya sistemin içinde hapsedilmiştir. Mesela bir memur çok önemli bir iş yapmış (mesela bir hayat kurtarmış) olduğu halde dosyalama işini eksik yapmışsa, raporu hatalı yazmışsa kınanır. Bir kurum için bürokratik şeyler meydana gelen olayın kendisinden daha önemlidir. Polis örgütünün hem yarı askeri hem de bir kurum özelliğini bir araya getirmesi ruh sağlığı açısından ağır strese neden olmaktadır.

4. Vardiya usulü çalışma hayatı son derece anormaldir. Çalışma saatlerinin değişmesi insan biyolojisindeki düzeni devamlı alt üst etmektedir. Yemek, uyku, uyanıklık zamanı sabit bir düzende olmadığı takdirde ruhsal ve fiziki denge bozulmaktadır. Çalışma programının sürekli değişmesi aynı zamanda özel hayatı da alt üst etmektedir. Mesela sağlam bir aile hayatı sağlamak zamanında ve yerinde yapılan bir takım ritüellere bağlıdır. Bunlar olamadığı takdirde boşanmalar, çocuk yetiştirmede problemler ortaya çıkmaktadır.

5. Dostluk, polis için iki ucu keskin bir kılıçtır. Kanunu koruma işi, tabiatı icabı gurup çalışmasını, tim çalışmasını ve diğer iş arkadaşlarıyla bütünleşmesini gerektirir. Bu şekilde guruplaşmak bir polise işiyle ilgili tehlikeli durumlarda ihtiyaç duyduğu desteği sağlayabileceği bir emniyet duygusu verir. Ayrıca aidiyet duygusu üreterek “biz ve onlar” şeklinde insanları ikiye ayıracağı bir bakış açısı yaratır. Bu durum kanun uygulayıcılarını bir klik haline sokmakta ve böylece gelişmelerini önlemektedir. Gurup üyelerinin içine düştükleri kötü durumları kabullenmek de zorlaşmaktadır. Böyle bir durum büyük bir stres kaynağıdır.

6.
“Ani stres” polisin sıkça karşılaştığı bir durumdur. Her şey normal seyrederken aniden çok tehlikeli bir durum ortaya çıkabilmektedir. Bu tehlikeye veya strese karşı hazırlıklı olmak şansı bulunmayabilir. Bu tür stresle mücadele etmek son derece zordur.

7.
Duyguları kontrol etme mecburiyeti vardır. Son derece heyecanlansalar bile tamamen sakin olarak hareket etmek zorundadırlar. Gerçek duygularını ifade etmeyerek bastırmaları büyük bir ruhsal güç harcamalarına sebep olmaktadır. Böyle bir güç kaybı kendilerini zayıf, enerjisiz hissetmelerine sosyal, mesleki ve özel hayatlarında isteksiz olmalarına sebep olmaktadır.

8. Polis işinde her şey yazılı kanunlara dayalıdır. Doğru ve yanlış standartlar tarafından belirlenmiştir. Kanun bir şeye doğru demişse doğru, yanlış demişse ise yanlıştır. Oysa gerçek dünyada gerçek doğrular ve yanlışlar göründükleri gibi değildir veya insan kendi görüşüne dayalı olarak farklı bir hüküm verebilir. Gerçekte siyah ile beyaz arasındaki gri tonunun varlığı strese neden olmaktadır.

9. Polisiye işler son derece negatif olaylardır. Kanunların ihlali, suç gibi toplumun kötü yüzünü görmektedirler. Böyle bir görüntü polisin insan hakkındaki düşüncelerini oluşturmaktadır. Sahtekar, birbirini yiyen insanlarla uzun süre uğraştıktan sonra insanlara güvenmek ve olumlu davranış beklemek son derece zordur. Bu güvensizlik daha sonra sosyal ilişkilere ve aileye yansımaktadır.

Stresle mücadelenin genel ve polislik mesleğine özgü şartları


Polislik mesleğinde başarılı olmak arzusu hem stres yaratan hem de stres önleyen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel kurallara dikkat edildiği ve mesleğin kendine has özel kurallarına uyulduğu takdirde mücadelede başarı kazanılmaktadır. Başarı için bir işin doğru yapılması gerekmektedir. Doğru yapıldığı ve dolayısıyla başarı sağlandığı takdirde başarısızlığın getireceği stres önlenecektir. O halde bir işi doğru yapmak için prensipler, ölçütler neler olmalıdır? Ben doğru olanı yaptım diyebilmek için veya doğru olanı yaptığından emin olmak için nelere uyulmalıdır? Doğru davranışın bazı anahtarları şunlardır:

1. Dürüstlük ve güvenilirlik. Prensip sahibi olunmalı ve daima korumalıdır. Duruma göre değiştirilmemelidir.
2. Sebat etmek. Düşünceler mutlaka başarı sonuçlar alınacağı şeklinde yapılandırılmalıdır. Hiçbir şeyin engel olmasına izin verilmemelidir. Engel çıktığı takdirde durum yeniden değerlendirilmeli problem çözülmeli ve kararlı bir şekilde yola devam edilmelidir.
3. Açık olmak. Düşünceler, bakış açısı, görüş ufku diğer insanlara, başka fikirlere, yeni durumlara açık olmalıdır.
4. Planlı olmak. Herhangi bir olay için program yapılmalı ihtiyaç duyulduğu takdirde değiştirilebilmekle birlikte ve sadık bir şekilde uyulmalıdır.
5. Zaman yönetimi. Bir işi şimdi yapmak prensibi uygulanmalıdır. Disiplinli bir zaman kullanımı bir şeyin tamamlanması için en önemli unsurdur.
6. Fedakar olmak. Diğer insanları anlamak ve yardım etmek aynı zamanda insanın bilgisini artırır, potansiyelini geliştirir ve böylece başarı için gereken gücü sağlar.

Öte yandan polislik mesleğiyle ilgili olarak dikkat edilmesi gereken bir takım tehlikeli hatalar da mevcuttur:

1. Kişisel problemlerin etkilerini görevdeyken de sürdürmek davranışlarda bozukluklara ve telafi edilemez sonuçlara neden olabilir.
2. Tedbirsiz ve gereksiz cesaret hemen her zaman zor durumlara düşülmesine neden olur.
3. Yeterince dinlenmeden görev yapmak herkesi tehlikeye atmaktadır.
4. Görevin gerektirdiği kurallara uymamak veya gevşek davranmak

Sonuç ve Stresle mücadelede pratik uygulamalar


Gerek mesleki gerekse diğer türden stresle mücadele için bir takım pratik prensiplerin yararı vardır. Bunların uygulanması günlük hayatta ve görevdeki pek çok sorunun üstesinden gelmeyi sağlayacak ve uzun vadede büyük problemlere dönüşmesini engelleyecektir. Ancak hiçbir zaman unutulmamalıdır ki bir depresyon söz konusu olduğunda mutlaka profesyonel bir müdahale gereklidir. Mesleki, kültürel ve ahlaki kurallara uymak, gevşeme, nefes teknikleri, hipnoz gibi stresle mücadele metotlarını uygulamak son derece yararlı olacaktır. Ayrıca kurumların da bu büyük tehlikeye karşı en kısa zamanda ciddi tedbirler alması gerekmektedir. Tekrar dikkatlerin çekilmesi gereken bir noktayı ifade etmekte yarar vardır. Mesleğin yarattığı stres nedeniyle görev başında şehit olanların iki katı sayısında polis memuru intihar etmektedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 21:21
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
29 Temmuz 2008       Mesaj #3
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Hoşgörülü ve esnek kişiler strese daha dayanıklı

Acıbadem Bağdat Caddesi Tıp Merkezi’nden Psikolog Ayşegül Aydın, strese en dayanıklı olanların dünyaya ve insanlara hoşgörüyle yaklaşan, esnek kişilik yapısına sahip insanlar olduğunu söylüyor. Psikolog Ayşegül Aydın, stres ve baş etme yolları hakkında merak edilen soruları yanıtladı.

Stres nedir?
Stres kişinin biyolojik ve psikolojik dengesinin bozulmasına gösterdiği tepki durumudur. Stresi kaygı, aşırı uyarılmışlık hali, engellenme, duygusal çöküntü, gerginlik ve çatışmaların hepsi yaratıyor.

Kaç çeşit stres var?
Günlük stresler (trafik sıkışıklığı ve ev yaşamındaki sıkıntılar, aksamalar), gelişimsel stresler ve hayat krizleri olarak üçe ayırabiliriz. Gelişimsel stresler, kişinin kronolojik yaşıyla bağlantılı yaşanan ergenlik, orta yaş krizleri, menopoz dönemi krizleri olarak sıralanabilir. Hayat krizleri ise, insan hayatına önemli ölçüde yön veren, etkileyebilecek olaylardır; ölümler, boşanmalar, ayrılıklar, hastalıklar gibi.

İki kişi de aynı stresi yaşıyor. Ama biri daha çok etkileniyor, neden?

Genel anlamda stres, kişinin biyolojik ve psikolojik dengesinin bozulmasına gösterdiği tepkidir. Psikolojide kullanılan stres ise kişinin stres kaynaklarını nasıl algıladığı ve yorumladığına ilişkin bir tanım. İki kişi de aynı şeyi yaşıyor ama biri diğerinden daha çok etkileniyor, diğeri ise psikolojik strese daha dayanıklı oluyor. Çünkü herkesin dayanma gücü birbirinden farklı. Bunun altında kişilik özelliklerimizin, sosyal desteğin olması, maddi yeterlilikler ve de en önemlisi geçmiş yaşantıların çok önemi var. Geçmişte şu andaki durumuna etki edecek bir stres yaşamışsa kişinin bakışı daha farklı oluyor.

Streste yüksek risk altındakiler kimler?
Günlük yaşam krizlerinin ve mücadelenin çok fazla yaşandığı ve başa çıkmanın zorlaştığı meslekler. Örneğin öğretmenlik, polislik, fiziki koşulları zorlayıcı, tozlu, gürültülü, aşırı sıcak ya da soğukta çalışılan, vardiyalı işler ya da gece işleri, yoğun rekabet ve zaman baskısı altında çalışan cerrahlar ve gazeteciler yüksek risk altındaki kişiler. Bir de psikolojik talebin fazla olduğu ama inisiyatif kullanılamayan sekreterlik gibi meslekler yüksek risk altında.

Strese dayanıklı kişilerin en belirgin özellikleri nelerdir?

Strese dayanıklı olabilmek için katı olmamak gerekiyor. Yani bu esnek yapıyı insan ilişkilerine yansıtmak, en küçük hatalarda parlamamak, affedici olmak, şans vermek gerekiyor. Esnek kişilik deyince şu özellikler ön plana çıkıyor:
  • Esnek kişilik yapısındaki kişiler iş ve sosyal çevrelerinden kopuk olmamak
  • Olaylara daha geniş açıdan bakabilmek
  • İyi iletişim kurmak
  • Rekabet, saldırganlık, gibi durumlarını kontrolde tutabilmek
  • Yaşamdan ve insanlardan olumlu beklentileri olmak
  • Gelecek planları bulunmak
  • Mücadele ve değişiklikten zevk almak
  • Aşırı mükemmeliyetçi olmamak
  • Her şeyi kontrol saplantıları bulunmamak
  • Hoşgörülerini hep en üst düzeyde tutmaya çalışmak
Stres yönetiminde başarısız olan kişiler neden başaramıyor?
Çünkü bu kişiler yanlış baş etme stratejilerini çok kullanıyor. Ya uygun olmayan kaçma, saldırganlık ya da içe kapanma gibi davranışlar geliştiriyorlar. Ya da çok fazla mücadele ederek kendi imkanlarını zorluyorlar. Başarısız olunca da alkol ve sigaraya başvuruyorlar ki bu da uzun vadede fizyolojik ve psikolojik bağımlılığa yol açıyor. Bir diğer yanlış strateji de görmezden gelme, başkalarını suçlama, inkar gibi kendini aldatmaya yönelik davranışlar.

Fiziksel aktiviteyi öneriyor musunuz?
Kesinlikle öneriyorum ama bunun doğru nefes teknikleri ve birtakım gevşeme teknikleri ile uygulanmasının daha yararlı olacağı inancındayım. Bedende rahatlama sağlanması bireyin duygu ve düşüncedeki olumsuzluklarla çok daha kolay baş edebilmesini sağlar. Ağır sporları önermiyoruz; sevdikleri fiziksel egzersizleri yapmalarını istiyoruz. Zorlanmadan yapabilecekleri açık hava yürüyüşlerinin bile çok yararlı olduğuna inanıyoruz. Bu aynı zamanda kaliteli ve derin uyku alınmasını da sağlar ki bu durum stresle baş etme için önemli faktörlerden biridir.

İşyerinde stres yaratan zor kişiliklerle çalışmak nasıl bir durum?
Bu tür kişiliklerle çalışılırken, eğer zor kişilik bir yöneticiyse birlikte çalıştığı kişiler zaman kısıtlaması yaşıyor. Yönetici, altında çalışan kişiye zaman baskısı altında birçok iş verebiliyor. Böyle oluca da, o kişi o işi zamanında ve tam yapamıyor; "Başarısız mıyım acaba" diye kendini değersiz, yetersiz hissedebiliyor. Yetiştirememesini kendi başarısızlığı olarak algılıyor, yükselememe endişesi taşıyor.

Stresi yenmede hangi yöntemler kullanılıyor?

Stresli kişinin, öncelikle içinde bulunduğu olumsuz fiziksel koşulları ve yanlış davranış biçimlerini değiştirmesine yönelik birtakım davranışçı tekniklerle bu işe başlıyoruz. Örneğin, kişinin kendine sakin bir çalışma ortamı yaratmasını, daha etkin bir zaman planlaması içine girmesini sağlamak gibi. Daha sonrasında kişinin otomatik olumsuz düşüncelerini olumlularla değiştirmeye çabalıyoruz. Bazı durumlarda, stresle kişinin depresif belirtileri, kaygıları artıyor, uyku sorunları oluşabiliyor ya da yanlış başa çıkma sonucu alkol, sigara tüketimine bağlı bağımlılıklar oluşabiliyor. Böyle olunca sorunu daha kapsamlı çalışmamız gerekiyor. Psikolojik testler, uygun psikoterapi ve gerekli durumda farmakolojik tedavinin birlikte uygulanması en etkin tedavi oluyor.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 21:23
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
6 Ağustos 2008       Mesaj #4
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  stres4.jpg
Gösterim: 2231
Boyut:  33.3 KB

Stres Testi


Stres, duygularımızın vücudumuz üzerinde yarattığı tepkidir. Diğer bir deyişle, bizlerin farklı durumlara verdiğimiz tepkilerin, vücudumuza olan bir yansımasıdır. Stres, pozitif veya negatif olabilir. Pozitif stres, yeni bir olay, yeni bir başarı karşısında heyecanlanmayı ifade e der . Negatif stres ise, anksiy et e, depresyon, redd et me ve hatta kızgınlık ile sonuçlanabilir. Bu tür duygular, baş ve mide ağrıları, uykusuzluk, ülser, kan basıncında değişiklikler, kalp hastalıkları ve felç ile sonlanabilen sağlık sorunlarına yol açabilirler. Her yeni günle, bir bebeğin doğumu, sevilen bir kişinin vefatı, terfi, iş kaybı, sevilen bir kişiyle tartışmak veya yeni bir ilişkiye başlamak gibi stres yaratabilecek değişik olaylar yaşarız. Her durumda, stresle o an başa çıkmayı öğrendiğimiz gibi, hayatımızda karşımıza çıkabilecek değişik olaylarla da başa çıkmayı ve stresi kontrol altında tutmayı öğrenmeliyiz.
Aşağıdaki test, ne gibi olayların sizde stres yaratabileceğini ve sizin bununla nasıl başa çıkabileceğinizi belirlemek için hazırlandı. Vereceğiniz kesin doğru veya kesin yanlış yanıtlar yoktur. Bu test bir teşhis koymak amacıyla değil, yalnızca sizin hayatınızda bir denge kurmanıza yardımcı olmak amacıyla hazırlandı. Stres düzeyiniz ve stresin hayatınızı nasıl et kileyebileceği hakkında bir profesyonelle konuşup bilgi almanız önerilir

Stres Düzeyinizi Öğrenin


Aşağıdaki durumlara genel olarak nasıl tepki gösterdiğinizi işar et leyerek stres düzeyinizi ölçün.
4- Her zaman
3- Sık sık
2- Bazen
1- Hiç


Her soruya sizeuygun olduğunu düşündüğünüz bir sayı verin. Anketi tamamladığınızda sayıları toplayın. Anketin sonucunu elde ettiğiniz sayıya göre değerlendirin.
1-Birçok farklı işi kısa zamana sığdırmaya çalışıyor musunuz?
2-İş aksaklıkları veya gecikmeler durumunda sabırsızlanıyor musunuz?
3-Eğlenme amaçlı da olsa oynadığınız oyunlarda hep kazanmak zorunda hissediyor musunuz?
4-Trafikte kırmızı ışık yanmak üzereyken arabanızla hemen geçmeye çalışıyor musunuz?
5-Yaptığınız bir işte yardıma ihtiyacınız olsa da sormaktan kaçınıyor musunuz?
6-Sürekli olarak başkalarının hayranlığını kazanmak ve saygı duyulma ihtiyacı hissediyor musunuz?
7-Başkalarının işlerini yapma biçimlerini sıklıkla eleştiriyor musunuz?
8-Sıklıkla saate bakar mısınız?
9-Başarılarınızı ve pozisyonunuzu yükseltme konusunda aşırı hırs yaptığınız oluyor mu?
10-Zamanın size yetmediği düşüncesine kapılıyor musunuz?
11-Bir anda birden çok iş yapma alışkanlığınız var mıdır?
12-Sıklıkla gergin veya sinirli hissediyor musunuz?
13-Hobilerinize ve kendinize vakit ayırmakta zorlanıyor musunuz?
14-Çabuk konuşma veya sohbetleri hızlandırma eğiliminiz var mıdır?
15-Kendinizi geçinilmesi zor biri olarak kabul ediyor musunuz?
16-Arkadaş veya akrabalarınız sizinle geçinmenin zor olduğunu söylerler mi?
17-Birden fazla projede yer alma eğiliminiz var mıdır?
18-Kendinize sıklıkla işinizi bitirme tarihleri koyuyor musunuz?
19-Dinlenmeye ayırdığınız veya boş oturduğunuz vakitlerde kendinizi suçlu hissediyor musunuz?
20-Kendinize çok fazla sorumluluk yüklediğiniz oluyor mu?

DEĞERLENDİRME
  • Eğer toplam 20 - 30 arasındaysa, fazla üretken bir insan değilsiniz ve hayatınızı canlandırmaya ihtiyacınız var.
  • Eğer toplam 31 - 50 arasındaysa, stresle başa çıkma konusunda iyi durumdasınız.
  • Eğer toplam 51 - 60 arasındaysa, stres düzeyiniz normalin üzerindedir ve aşırı ger gin olma sınırındasınız demektir.
  • Eğer toplam skor 61 ve üzerindeyse, kalp hastalığına yakalanma şansınız yüksektir.
Son düzenleyen NeutralizeR; 19 Haziran 2016 02:25
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
24 Ağustos 2008       Mesaj #5
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Anne karnında stres, şizofreni riskini artırıyor

ABD’nin New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırma, anne karnındayken büyük oranda strese maruz kalan bebeklerin, ilerleyen yıllarda şizofreni gösterme olasılığının önemli ölçüde yüksek olduğunu ortaya koydu. Kudüs’teki doğum kayıtlarıyla akıl sağlığı verilerini karşılaştıran araştırma, İsrail’le Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak arasında 1967’de yaşanan 6 Gün Savaşı sırasında 2 aylık hamile olan kadınların çocuklarının, normallerin çok üzerinde şizofreniye yakalandığını ortaya koydu. Ayrıca, hamileliğinin ilk döneminde savaş stresi yaşayan kadınların normalden 4.3, erkeklerinse normalden 1.2 kat fazla olasılıkla şizofreni geliştirdiği bulundu.

Araştırmanın yöneticisi Dolores Malaspina, bebeğin plasenta dokusunun özellikle doğal afetler ve savaş gibi durumlarda aşırı salgılanan stres hormonlarına karşı çok hassas olduğunu ve bu yüzden annedeki stresin bebeği kötü etkilediğini söylüyor. Daha önce Finlandiya’da yapılan bir araştırma da hamileliğin ilk iki ayında kocalarını kaybeden kadınların çocuklarının şizofreni hastası olma olasılığının yüksek olduğunu bulmuştu. Şizofreninin ne yazık ki bilinen bir tedavisi yok.

Çocukta stres baş ağrıtıyor


Nörologlar, yüzlerce çeşit baş ağrısı olduğunu ve çocuklarda da artık strese bağlı çoğu baş ağrısının yaygınlaştığını dile getirdi.

Nörologlar, yüzlerce çeşit baş ağrısı olduğunu ve çocuklarda da artık strese bağlı çoğu baş ağrısının yaygınlaştığını dile getirdi.
Baş ağrısının sadece yetişkinlerde olabileceği düşünülür. Oysa 5-7 yaş arası çocukların yaklaşık % 20 sinde kronik baş ağrıları oluşuyor. Daha büyük çocuklar baş ağrılarını tanımlayabilirler ancak bu yaştaki çocuklar ve daha küçükler bunu yapamazlar.
Araştırmacılar baş ağrılarını tiplerine göre ve ağrı oluşma mekanizmalarına göre sınıflandırmaktadırlar. Çocuklarda baş ağrılarını oluşturan 5 mekanizma vardır:
Gerilim Tipi: Birçok baş ağrısı boyun çevresindeki kasların kasılması ile oluşur. Çocuğunuzun Gerilim tipi baş ağrıları yanlış postür, sıkıntı, üzüntü, depresyon sebepli olabilir.
Damarsal: Kafatası içindeki ve çevresindeki kan damarları ve arterler genişleyebilirler.Bu genişlemiş damarlar beraberlerindeki sinirlere bası yaparak ağrılara sebep olurlar.
Kafa içi basıncı: Bazı tumorler, hematom vs organik sebepler kafa içi basıncını arttırarak ağrılara sebep olabilir.
İltihaplar: Göz, kulak, burun, diş, sinus iltihaplanmaları baş ağrılarına sebep olabilirler.
Nörojenik veya Epileptik Baş ağrıları: Epilepsi( sara) gibi bazı sinir rahatsızlıkları baş ağrısı sebebi olabilirler.

Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Babür Dora, yüzlerce çeşit baş ağrısı olduğunu ve çocuklarda da strese bağlı baş ağrısının yaygınlaştığını açıkladı. Dora, yüzlerce çeşidi olan baş ağrılarını iki grupta değerlendirdiklerini belirtti.
Birinci grubun genetik geçişli migren ile gerilime bağlı baş ağrıları, ikinci grubun ise hastalık sonucu oluşan baş ağrıları olduğunu ifade eden Dora, çalışanlarda en sık görülen baş ağrısının, yoğun iş temposu, sıkıntı ve stres sonucu ortaya çıktığını söyledi.
Dora, özellikle 20 ile 50 yaş arasındaki grupta gerilime bağlı bu çeşit ağrıların yüksek olduğunu kaydetti. Eğitim koşullarının ağırlığı ve sınavlar nedeniyle ilkokul çağındaki çocuklarda da strese bağlı baş ağrılarının arttığına işaret eden Dora, `Çocuklara sınavlar nedeniyle büyük yük bindiriliyor. Stresten bunalan çocuklarda da baş ağrısı görülüyor. Erişkinler streslerini ifade edebiliyorlar ama çocuklar stresli olduklarını ifade edemedikleri için baş ağrısından şikayet ediyorlar` dedi.

Doç. Dr. Babür Dora, yüzlerce çeşit baş ağrısından en sık görülenin migren olduğunu söyledi. `Türkiye`de 5 kadından ve 15 erkekten birinde migren olduğunu` bildiren Dora, migreni olan kişilerin, normal insanların aksine ışık, ses ve kokudan rahatsız olduklarını anlattı.
Dora, migrenli kişilerin bazı ilaçlar sayesinde yaşam kalitesinde artış sağlanabildiğini vurguladı. Sürekli ağrı kesici ilaç kullanmanın bağımlılık yapabileceğini ifade eden Dora, baş ağrısında hemen ilaç kullanmak yerine ağrının nedeninin belirlenmesi gerektiğini söyledi.
`Bir kişi 10 günden fazla ağrı kesici ilaç kullanıyorsa o kişi ilaç bağımlılığına gidiyor demektir` diyen Dora, başı üç günden fazla ağrıyanlar mutlaka nöroloğa muayene olmaları gerektiğini sözlerine ekledi.

Stres ile erken tanışıyor baş ağrısı çekiyorlar
Yetişkinler gibi gençler de stres ile boğuşuyor.10 gençten 7`si stresli bir hayata sahip olduklarını söylüyor. Streslerini arkadaşları ile sohbet ederek atıyorlar. Baş ağrısı çekiyor ve haftada bir kez ağrı kesici kullanıyorlar.

Günümüz modern insanının en çok yakındığı konuların başında stres geliyor. Adeta günlük yaşamın bir parçası haline gelen stresten gençler de kendilerini kurtaramıyor. Stres onların da yaşamında çok önemli bir alanı işgal ediyor ve çok erken yaşta stres ile tanışıyor. Araştırmaya katılan 15-22 yaş grubundaki gençlerin üçte ikisinden fazlası biraz da olsa hayatlarının stresli olduğunu düşünüyor. Yüzde 17.2`si `Çok stresli hayata sahip olduklarını` ifade ederken, yüzde 50`si `Biraz stresli hayatları olduğunu` söylüyor. Kısaca gençlerin yüzde 67`si az ya da çok stresle iç içe yaşıyor. 18 yaş üstü erkek ve kızlarda ise stres oranı yüzde 70 oranına dayanıyor. Hayatlarında az ya da hiç stres olmadığını belirten gençlerin oranının ise yalnızca üçte bir ile sınırlı olması günümüz gençliğinin en büyük sorununun stres olduğunu gösteriyor. Kısaca stres cinsiyet, eğitim, çalışma gibi faktörleri saf dışı bırakarak tam gençlerin yaşamında önemli bir alanı işgal ediyor.

KIZLAR DUA EDİYOR

Gençler stresten kurtulma yolu olarak da arkadaşları ile sohbet etmeyi görüyor. Arkadaşlarının entelektüel düzeylerinden şikayet ediyor olsa da başları sıkıştığında ilk adresleri onlar oluyor. Arkadaşın ardından genç kararsız kaldığı konuda `anne`ye gidiyor. İkinci sırada ise müzik dinlemek geliyor. Gençler bunun dışında kitap okumak, sinema, açık hava gezintileri ile streslerini azaltmaya çalışıyor. Gençlerin büyük
çoğunluğunun sigarayı stresle mücadele yöntemi olarak kullanmaları da dikkat çekici. Stresten kurtulmak için sigara içme oranı kızlarda yüzde 25, erkeklerde ise yüzde 32`ye ulaşıyor. İçki de stresten kurtulma yollar arasında yer alıyor. Erkeklerin yüzde 20`si kızların ise yüzde 10`nu streslerini içki ile atmaya çalışıyor. Erkeklerin yüzde 19`unun şans oyunları ya da kağıt oyunları oynayarak, kızların da yüzde 14`ünün de dini aktivitelerde bulunarak stresten arınmaya çalışmaları araştırmada dikkat çeken bulgular arasında yer alıyor. Yine internette dolaşmak ve chat yapmak da gençler arasında stresle başa çıkma yolları arasında yer alıyor. Kızların yüzde 22.7`si erkeklerin yüzde 26.3 chat ile stres atıyor. Araştırma gençlerin `kendilerini dinç ve enerjik hissetmediklerini` ve baş ağrısı ile boğuştuklarını gösteriyor. `Kendinizi bu günlerde nasıl hissediyorsunuz` sorusuna 15-22 yaş grubundaki gençlerin ancak üçte biri yani yüzde 29`u `çok dinç` yanıtını veriyor. Dinç ve enerjik hissetmeyeenlerin oranı ise yüzde 63.9 Sağlık söz konusu olduğunda ise her 100 gençten 35`i sağlık sorunları yaşıyor. En büyük sağlık sorunları ise hem kızlarda hem de erkeklerde baş ağrısı. Her 100 gençten 16`sı başağrısı çekiyor. 15-22 yaş grubu genç kızların yarısına yakın bir kesimi yüzde 44`ü düzenli olarak kendilerini rahatsız eden bir sağlık problemi yaşadıklarını dile getirirken bu oran
erkeklerde yüzde 27. Genç kızların en çok yaşadığı rahatsızlıkta ilk sırayı yüzde 21 oranıyla baş ağrısı alıyor. Yüzde 10 oranlarındaki sinir bozukluğu ve mide rahatsızlıkları ise baş ağrısını takip ediyor. Araştırmanın dikkat çeken bulgusu da düzenli olarak baş ağrısı yaşayan genç kızların oranının, Türkiye geneli kadınların baş ağrısı yaşama oranının üç katı olması. TNS Piar Profil`05 Araştırması`nda yetişkin kadınlardaki baş ağrısı oranı yüzde 6.5 olarak saptanmıştı.

HAFTADA BİR AĞRI KESİCİ

Erkeklerde de baş ağrısı yüzde 11 oranıyla ilk sırayı alıyor. İkinci ve üçüncü sırada gelen bel ağrısı ile sinirsel problemlerin oranı ise yüzde 5. Gençler düzenli olarak haftada bir kez ağrı kesici kullanıyor. `Haftada en az bir kez kullandığınız herhangi bir ilaç, mineral ya da vitamin var mı?` sorusuna verilen yanıtlara göre 15-22 yaş grubundaki genç kızların üçte biri yüzde 30`u erkeklerin dörtte biri yüzde 26`sı haftada en az bir kez düzenli ilaç alıyor. Bunların başında ise yüzde 14.2 oranıyla baş ağrısı ilaçları geliyor. Kızlar ağrı kesicileri erkeklerden daha çok kullanıyor. Kızların yüzde 18.5`i erkeklerin 9.9`u ağrı kesici alıyor. 18 yaş üstü kızlarda ağrı kesici kullanma oranı yüzde 20.2`yi buluyor. Ağrı kesicilerin ardından düzenli olarak kullanılan ilaç yüzde 5.2 oranı ile vitaminler.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 22:30
EagLesTeaM - avatarı
EagLesTeaM
Ziyaretçi
14 Haziran 2009       Mesaj #6
EagLesTeaM - avatarı
Ziyaretçi

Yaşamdaki pek çok şey stresli olabilir.


Yeni bir kente taşınmak,iş değiştirmek,evlenmek,boşanmak,çocuk sahibi olmak,yakınlarımızdan birinin ölümü,hayatınıza etki edebilecek sınav,mülakat vs.
Bunların yanında , yediğiniz yiyecekler ve başınızın üzerindeki tavan bile stres kaynağı olabilir. Aynı zamanda , kronik bir hastalık da , getirdiği diğer problemler ile birlikte , stres doğurabilir.
Strese girdiğinizde , kaslarınız gerilir . Bu gerilim ağrı yaratabilir yada mevcut ağrıyı arttırabilir. Stresin aşağıda görülen kısır döngüsü her zaman işler.
Ancak,stresi yönetmeyi öğrenirseniz , bu kısır döngünün kırılmasını sağlayabilirsiniz.
Vücudun strese karşı verdiği reaksiyonların bir bölümü önceden kestirilebilir. Stresli zamanlarda , vücut , kana süratle bazı kimyasallar salar . Bu durum bir dizi fiziksel değişikliğe yol açar. Bunların arasında, yüksek nabız ,hızlı nefes alıp verme , yüksek kan basıncı ve kaslardaki yüksek gerginlik , en belirgin olanlarıdır.
Bu gibi fiziksel değişiklikler , vücuda güç ve enerji katarlar. Bu durum , vücudu stresli olaylara karşı hazır tutar; topluluk önünde konuşma , bir kazada yaralılara yardım , savaşmak , bir saldırıdan kaçmak vs.
Stres ile pozitif şekilde ilgilenilirse (yönetilirse) , vücut kendini kolayca restore eder ve stresten kaynaklanan hasarları onarabilir. Özetle , stres bazlı gerilim artar ve bu gerilim bir çıkış yolu bulamazsa , vücuda kalıcı hasarlar verir.
Zihnin strese karşı reaksiyonlarını önceden görmek (predict) daha zordur. Bu reaksiyonların arasında , öfkeli hissetmek , korku , endişe , can sıkıntısı ,hayal kırıklığı sayılabilir.
Düşük seviyede bir stres , insanların en iyi performanslarını gösterebilmelerine yardımcı olabilir.(bir sınav , atletik bir yarışma ) Yüksek seviyede stres durumunda , insanlar kaza yapma eğiliminde olurlar .
Stres keman yayına benzetilebilir. Eğer keman teli çok gevşek ise (yeterli stres yok ise ) ,müzik üretemeyecektir. Keman teli çok gergin ise (aşırı stres var ise ) kopacaktır.
Sonuç olarak , bir miktar stres yaşamı / fonksiyonları sürdürmek için gereklidir.
İnsanlar durumlara ve koşullara farklı tepkiler veririler . Kimileri bir çok aktivite ile çok meşgul olmaktan hoşlanır , kimileri de daha yavaş bir tempoyu ve daha az aktivite tercih ederler.
Ve ayrıca , bir kişinin rahatlatıcı bulduğu bir şey , bir diğeri için stres kaynağı olabilir.
Stres yönetmek , stresin işaretlerini ve semptomlarını öğrenmekle başlar.

En çok rastlananlar :
  • Yorgunluk / bitkinlik
  • Kas gerginliği
  • Endişe
  • Hazımsızlık
  • Asabiyet / titreme
  • Uykusuzluk
  • Soğuk ve terli eller
  • İştahsızlık/ aşırı yeme isteği
  • Diş gıcırdatma /çeneleri sıkmak
  • Zayıflık / baş dönmesi / baş ağrısı /mide ağrısı /sırt ağrısı / adale ağrısı
Tabii ki , bu belirtilerin , stres dışında başka bir nedenden kaynaklanma olasılığı da vardır.
1 haftadan daha uzun süren semptomlar için doktorunuza başvurun.

Stres yönetiminin anahtarı ,stresin , size karşı oynaması yerine , Sizin yanınızda sizin için çalışmasını sağlamaktır.

Stres yönetimi programı 3 bölümden oluşmaktadır.
  • Stres seviyesini düşürmeyi öğrenmek.
  • Neleri değiştiremeyeceğinizi öğrenmek.
  • Stresin rahatsız edici etkileri gidermek /aşmak.

Stres Seviyesini Düşürmeyi Öğrenmek.


1. Yaşamınızdaki stres kaynaklarını belirleyin/tanımlayın ;
En çok neler ilginizi ve merakınızı uyandırır? Hangi durumlar kendinizi endişeli , asabi ve ürkek hissetmenize neden olur ? Yaşamınızın stresli alanlarını bir kez keşfettikten sonra , onları değiştirebilip değiştiremeyeceğinize karar vermeye çalışın.
Yaşamınızda strese neden olayları kaydetmek için bir “Stres Günlüğü” tutun Yaşadığınız her fiziksel semptomu kaydedin. Bu programda önerilen yöntemleri deneyin ve etkili olup olmadığını not edin . Çok geçmeden , sizi en çok öfkelendiren konuları belirlemiş olacaksınız. Sonra , bu durumların oluşmasını önlemeye çalışın.
2. Düşünceleriniz ve duygularınızı paylaşın ;
  • Yoğunlaşmış olduğunuz konular ile ilgili başkaları ile konuşmak genellikle yararlıdır. Bir aile dostunuz , bir arkadaşınız , bir çalışma arkadaşınız , yanınızda çalışanlardan biri problemlerinizi farklı yönden görmenizi sağlayabilir.
  • İnsanlara, belli şeyleri yapamayacağınızı söylemeyi öğrenin. “Hayır “ demek önemlidir ve bunu yaptığınız zaman kendinizi suçlu hissetmemelisiniz. Ekstra işleri reddetmeniz , kısa süre için bile olsa , stres düzeyinizi düşürecektir.
  • Enerji , acı ve zaman limitlerinize saygılı olun . Olmadığınız gibi bir eş , bir ebeveyn olarak davranmaktan kaçının.
  • Öfkenizi ve diğer olumsuz duygularınızı , başkalarını incitmeden ifade etmeyi öğrenin. Sinirli olmak normal bir şeydir. “Sinirlerimi bozuyorsun ! “ yerine , “kendimi sinirli hissediyorum “ demeyi deneyin. Bu , öfkenizi , başkalarını suçlamadan ifade etmenizi sağlar. Böylece başkaları ile ilişkilerinizi de güçlendirebilirsiniz.
  • Sinirli olduğunuzda , sakinleşmek için , bir “emniyet valfı “ geliştirin . Müzik dinlemek, şarkı söylemek (mırıldanmak) , güvenebileceğiniz biri ile konuşmak , duygularınızı dışa vurmak için yararlı örneklerdir. Yürümek ve bahçede çalışmak veya EXZERSİZ’ yapmakta iyi bir örnektir.
3. Depresyona girmemeye çalışın. ( bastırılmış ) ;
Genellikle , depresif hissetmek , yaşamınızdaki olayları nasıl ele aldığınız ile ve bu olayların gerçek yada hayali olması ile ilgilidir.
  • Kendinizi nasıl hissettiğiniz , kendi sorumluluğunuzdadır.
  • Kendinizi iyi hissetmeye çalışın.
  • Kendinizi iyi hissettirecek şeyler yapın.
4. Hayatınızı , mümkün olduğunca basitleştirin .
  • Aktivitelerinizi gözden geçirin , anlamlı olanları seçin .
  • Yapmaktan hoşlanmadıklarınızı çıkarın.
5. Zamanınızı yönetin ve enerjinizi tasarruflu kullanın.
6. Kısa vadeli ve yaşamsal hedeflerinizi belirleyin.
7. Alkol ve uyuşturucunun yaşam sorunlarını çözemeyeceğini göz önünde bulundurun.
8. Fiziksel ve zihinsel olarak, mümkün olduğu kadar sağlıklı olmaya çalışın.
9. Mizah duygunuzu geliştirin , eğlence için zaman ayırın.
10. Çözümü güç problemler için yardım isteyin , alın.


Stres yönetimi stresle başetme


Stres Yönetimi Stresle Başetme :
Stresle etkin mücadele direkt olarak stres kaynağının tanımının doğru yapılmasına ve doğru reaksiyonun verilmesine bağlıdır. Birinci bölümde kontrol algısının, hissedilen stres seviyesi ile ilişkili olduğundan bahsedilmişti. Bu yüzden psikososyal stres kaynaklarını kontrol edilebilirlikleri açısından da inceleyerek daha etkin mücadele yapabilmek mümkün olabilir

1. Kontrol edilemeyen psikososyal kaynaklar
Bu kategoriye verilebilecek en tipik örnek trafikte yaşanan sıkıntılardır. Kimi insan kendisini tehlikeli bir şekilde sollayan bir aracı araç sahibine bir ders vermek amacı ile takip edip tehlikeli bir şekilde sollar. Bu tür bir ders verme amacı ile trafik kuralları dışında yapılan hatalı sollamalar diğer araç sahibini kızdırmaktan başka bir işe yaramadığı gibi hatalı sollamaların sayısını arttırmaktadır.

Ancak ders verme girişiminde olan kişi durumu kendisinin kontrol edebileceği ve değiştirebileceği bir durum olarak gördüğünden yanlış bir tanım yapmakta ve yanlış bir müdahalede bulunmaktadır. Trafik içerisinde sizin hakkınızın yenmemesini, hayatınızın başkaları tarafından tehlikeye atılmamasını sağlayacak durum herkesin kurallara uyması ile mümkündür. Bu olaylarda insanın kontrol edebileceği şeyler kendi uyumu ile kısıtlıdır, başkalarının trafik kurallarına uymadığını görerek aynı uyumsuzluklarla müdahale etmek daha fazla uyum getirmez.

O halde bu durumda şöyle bir soru akla gelir: Başkalarının bana yaptığı haksızlıkların neden olduğu öfke kaygı gibi olumsuz duygularla bütün günümün rezil olmasına izin mi vermem gerekir? Buradaki kilit nokta, olaylar müdahalelerle olumlu yönde değiştirilemiyorsa, olumsuz duygularla baş etmenin yolunun öğrenilebileceğidir. Yani başkalarının bize haksızlık etmesi gibi bir stres kaynağını o anda belki engelleyemeyiz ama duygularımıza olan hakimiyetimizle günün rezil olmasını değiştirebiliriz. Bu konu duygularla baş etme olarak aşağıda incelenecektir

2. Kontrol edilebilen psikososyal kaynaklar

Yukarıda bahsedilen trafikte seyreden diğer araçların kurallara uymaması gibi bir stres kaynağına o anda müdahale etmek kontrolümüzün dışındadır, bununla beraber bazı stres kaynaklarına direki olarak müdahale edebilir ve stres kaynağı olmaktan çıkarabiliriz. Bu duruma tipik bir örnek olarak alınan fazla sorumluluklardan dolayı aşırı çalışmak zorunda kalmayı verebiliriz.

Bazı insanlar sorumlulukların kendilerine aşırı derecede yüklenmesini istemezler ama bir otorite figürü kendilerine yeniden bir iş verince "hayır' da diyemezler. Strese sebep olan otorite figürleri ile ilişki tarzı sosyal beceri kazanımları ile daha az stres verici hale getirilebilir. Girişkenlik ve sosyal beceri eğitimleri ileride detaylı bir şekilde incelenecektir.

Psikososyal stres kaynakları ile aslında stres vermeyebilecek bir olayın yanlış algılanması sonucunda da karşılaşılmaktadır. Bu durumda kaynağın kendisi değil algılanış tarzı strese neden olmaktadır. Bu tür durumlardaki Stres Yönetimi için durumu çeşitli yönleriyle muhakeme edebilmenin öğrenilmesi iyi bir yol olabilmekledir.

Olumsuz Duygularla Mücadele :
Duygularımız hayatımızın renkleridir. Olumsuz duygularımız uzun süreli ve çok yoğun olmadıkları sürece hayatımıza anlam katarlar. Bununla beraber yaşanan anlık ve çok yoğun olumsuz duygular davranışlarımızı yönlendirdiği zaman, olumsuz duygunun daha uzun sürelerde devam etmesini sağlar. Yoğun yaşanan duygularda genellikle görülen tipik bir özellik vücudun uyarılma seviyesinin artışıdır.

Uyarılmışlığın çok yüksek olduğu ve yapılması gereken işin komplike olduğu durumlarda performansın düştüğü bilinmektedir. Yaşanan durumun uyarılmışlık seviyesini arttırması sempatik sinir sisteminin aktivasyonu ile ilgilidir ve bu sistemin temel görevi, durumla başa çıkılabilmek için yeterli gücü sağlamaktır. Uyarılmışlık seviyesi kızgınlık ve öfke gibi duygularda ne kadar yüksekte ise, insan o anda ürettiği gücü boşaltma ihtiyacı hissedebilir.

Bu gücü kavga etmek, karşıdakini sindirmek gibi davranışlara dönüştürme muhtemeldir. Bununla beraber bu tür davranışlar da durumdaki olumsuz duyguların yatışmasını getiremezler. Dolayısıyla uyarılma seviyesini çok yukarılara taşıyan olaylarda soğuk kanlılığın korunması ve kendimizi koruyacak kararların bu anda alınarak davranışlarımıza aktarılması oldukça yararlı olabilir. Bu manevra bir nevi semptom tedavisi olarak düşünülebilir. Yani eğer bir hastalık varsa en etkin mücadele hastalığın kaynağının ortadan kaldırılması olabilir.

Bununla beraber kaynağa ulaşamadığımız veya etkileyemediğimiz durumlarda, hastalıkla ortaya çıkan semptomları hedef alan bir tedavi uygulamak mantık kazanır. Stres Yönetimi de kaynağın üzerinde çalışmıyorsak kaynağın neden olduğu semptomlar (burada aşırı uyarılmışlık) seçilerek müdahale yapılabilir. O halde burada önem kazanan soru uyarılmışlık seviyesine nasıl müdahalede bulunulacağıdır.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 21:41
EagLesTeaM - avatarı
EagLesTeaM
Ziyaretçi
14 Haziran 2009       Mesaj #7
EagLesTeaM - avatarı
Ziyaretçi

Stresle başetmenin 6 yolu


Strese karşı canlının durumu, düşmanla karşılaşan ordu gibidir. Savaşı kazanamaz ya da kaçamazsa bu hastalık demektir

Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Çelikkol, ''Strese karşı canlının durumu, düşmanla karşılaşan ordu gibidir. Savaşı kazanamaz ya da kaçamazsa bu hastalık demektir'' dedi.

Prof. Dr. Çelikkol, stresle baş edebilmenin önemine dikkat çekti. Stres karşısında canlının durumunun, düşmanla karşılaşan orduya benzediğini anlattı.

Prof. Dr. Çelikkol, "Strese karşı canlının ilk tepkisi savaşmak veya kaçmaktır. Bir ordu düşmanla karşılaşırsa savaşır, eğer gücüne güvenemezse geri çekilir veya kaçar. Stres karşısında canlının durumu da böyledir. Stresten kaçabilirse kaçar. Kaçamazsa savaşır, yener veya yenilir. Yenilmesi hastalık demektir" diye konuştu.

Stresin, yöntemini bilmek koşuluyla korunabilecek bir düşman olduğunu anlatan Prof. Dr. Çelikkol, " Stres psikosomatik bozukluk dediğimiz hastalıkların meydana gelmesine ya da belirtilerinin artmasına yol açar. Hipertansiyon, mide ülseri, cilt bozuklukları gibi hastalıklar, bedensel olmakla birlikte, oluşumunda ruhsal nedenlerin, stresin etkili olduğu bilinmektedir" dedi.

Stresle baş etmenin yolları
Prof. Dr. Çelikkol, stres konusunda herkesin başvurabileceği, birden fazla koruyucu ve tedavi edici tekniklerin olduğunu belirterek, şu tavsiyelerde bulundu:
  • Hayata karşı olumlu bir tutum benimseyin.
  • Her şeyi kontrol edemeyebileceğinizi kabul edin.
  • Gevşeme tekniklerini öğrenin ve uygulayın, düzenli olarak egzersiz yapın.
  • Sağlıklı ve dengeli beslenin, yeterince uyuyun ve dinlenin.
  • Stresinizi azaltmak için alkol veya sigaradan yardım beklemeyin.
  • Sosyal bir çevre edinin, zamanınızı etkili şekilde kullanmaya çalışın.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 22:32 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
EagLesTeaM - avatarı
EagLesTeaM
Ziyaretçi
14 Haziran 2009       Mesaj #8
EagLesTeaM - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  stres5.jpg
Gösterim: 1538
Boyut:  60.7 KB

STRES, NEDENLERİ VE ÇÖZÜM YOLLARI


Stres Nedir?
Stres aslında her birimizin -küçük, büyük ayırt etmeden- yaşadığı belli bir olay ya da durum karşısında duygusal ve fiziksel dünyamızın gösterdiği “zorlanıyorum” reaksiyonudur. Stresten arındırılmış bir yaşam söz konusu olamaz. Hatta stres belli bir ölçüde “yaşamın zorlayıcısı” olarak gereklidir de.
Ama duygusal ve fiziksel dünyamız zaman zaman karşılaştığı zor durumun kalıcı olmaya başlaması halinde ciddi bir yıkım sürecine girer. Bu yıkım içsel yıkım şeklinde olabileceği gibi, dışsal yıkım da yani çevremizdekilere (canlı,cansız) zarar verme şeklinde de olabilir. Stresin etkisini bir yıkım şeklinde göstermesi durumuna “stres fırtınası” diyebiliriz. Stres fırtınası önlem alınmadığı takdirde kolaylıkla kalıcı ruhsal ya da fiziksel hastalıklara bizi götürebilir.
(Panik-atak, anksiyete, tansiyon ilk akla gelen bu türden rahatsızlıklar arasında kolaylıkla sayılabilir.)

Stresin Belirtileri


Stres altındaki kişilerde görülen en temel fiziksel belirtiler :
  • Terleme
  • Ateş yükselmesi
  • Tansiyon artışı
  • Kan atışlarında hızlanma
  • Ağız kuruluğu
  • Baş ağrısı
  • Baş dönmesi
  • Mide bulantısı
  • Sebepsiz kasılmalar
  • Halsizlik
  • İştahsızlık
  • Boşaltım sistemlerinde bozukluk (kabızlık ya da ishal)
  • Nefes darlığı
  • Stres altındaki kişilerde görülen en temel duygusal belirtiler :
  • Sinirlilik hali
  • Duygusal yorgunluk
  • İsteksizlik
  • Konuşma zorluğu ya da tam tersi fazla konuşma
  • Hatalı konuşma (sözcükleri karıştırma)
  • Unutkanlık
  • Çeşitli korkuların belirmesi (yakınlarını kaybetme kaygısı, uçuş korkusu, hastalanma korkusu, ölüm korkusu,…)
  • Cinsellikten uzaklaşma ya da tam tersi aşırı cinsel ilgililik
  • Küfürlü konuşma
  • Başarısızlık hissi
  • Kendini küçük ve yetersiz görme
  • Zaman zaman saldırganlık
  • Duygusal dengesizlik

Stresin Nedenleri


Bedenimiz mükemmel bir mekanizmadır. Bu mekanizma kendisine yönelen bir saldırı halinde savunmaya geçer.
Ama saldırının geliş kaynağı, etkisi ve yıkımı ölçüsünde bu savunma başarılı olur. Saldırının savuşturulamaması halinde bu mükemmel mekanizma yara almaya ve parçalanmaya, sistemini oluşturan öğeleri teker teker kaybetmeye başlar.
Stres de duygusal ve fiziksel bütünlüğümüze yönelmiş bir saldırıdır. Bu saldırının geliş kaynağı çok çeşitli olabilir.
En çok rastlanan nedenler :
  • İşyerinde yaşanan huzursuzluklar
  • Aile içi anlaşmazlıklar
  • Aile içi şiddet
  • Boşanma
  • Cinsel taciz
  • Cinsel engellenme
  • Ekonomik geçim zorluğu
  • Ağır eğitim
  • Ağır aile içi sorumluluklar
  • Belirli bir korkuya sebep olan durumun ortaya çıkması
  • Ölüm
  • Aniden ortaya çıkan fiziksel hastalıkların yarattığı korku

Stresin Neden Olduğu Sorunlar


Kendisine yönelen saldırı karşısında bedenin kimyasal dengesi, hormonal salgı durumunda değişme olur.
Stresin uzun sürmesi ya da saldırının bedence savuşturulamaması durumunda bedenin kimya dengesi bozulmaya başlar.
Midede asit düzeyinin yükselmesi, adet döneminde düzensizliklerin ortaya çıkması stresle de alakalı olabilir.
Özellikle stres halinde üretilen adrenalin bedenin kimya dengesini olumsuz yönde etkileyebilir.
Özellikle engellenme duygusunun yarattığı stres, deri dökülmeleri, kaşınma, uzun süre banyo yapmama gibi
durumlara yol açabilir.
Stres altındaki kişi bir korku yaşamaktadır. Bu korku onun normal yaşamını sürdürmesine engel olmaktadır.
Bir çok şeyden kaçar ve normal yaşam sürecini hızla değiştirmeye zorunlu olarak yönelir.
Özellikle sosyal yaşamdan kopuş, içe kapanıklılık ve kendisi ya da sevdikleri ile ilgili sorumluluklarını
yerine getirmeden kaçınmaya başlama stresin neden olabileceği durumlardandır. Zira stres altındaki kişi kendini
“hiç bir yükü taşıyamayacak derecede yorgun” hissetmektedir. Bir şeyleri yapmaya yönelik istek düzeyinde
ciddi bir düşüş söz konusudur. “Bir şeyleri yapmaya” yeltense de “başarısız olacağına” inanmaktadır.

Stresi Çözmek


Ne yazık ki bir çoğumuz eğer yaşadığımız stres kalıcı hale dönüşmüş ve duygusal ile fiziksel dünyamıza
zarar vermeye başlamışsa fark etmeyiz bile. Bu durumu “ılık suda pişirilen bir kurbağa” ile benzeştirebiliriz.
Ilık suda kendini güvende hisseden kurbağa, suyun yavaş yavaş ısınması ile gelecek tehlikeyi fark etmez.
Stresinin yıkıcı hale geldiğini hisseden kimilerimiz çareyi bir tıp adamından/kadınından danışmanlık almada buluruz.
Bu aslında oldukça sağlıklı bir yöntemdir. Öte yandan kimilerimiz ise özellikle metafizik alana yoğun bir yönelme gösterir,
yaşadığımız bu olumsuzluğun ne zaman sona ereceğini öğrenebilmek için falcılara, astrologlara, dua okuyucularına yöneliriz.
Modern insanın stres düzeyinin eskisine oranla çok artmış olmasından dolayıdır ki, alternatif tıp diye tabir edilen tedavi
ya da rahatlama yöntemleri son yıllarda bu sebeple çok yaygınlaşmıştır. (Reiki, taşlarla tedavi gibi)
Söz konusu yöntemlerin faydalı ya da faydasız olabileceği bu yazının konusunu teşkil etmemektedir.
Önemli olan stresi çözecek yolun doğru seçilebilmesidir. Bu çözümdeki kilit kişi öncelikle “biz”izdir.
Yani stresi çözmek konusunda ilk adımı atması ve kararlılık göstermesi gereken kişi bizzat kendimizdir.
Pekiyi stresi nasıl çözeceğiz. Tıbbi ya da dilediğimiz bir yöntemi seçerek yardım alabiliriz.
Ama bu yardımı alsak da almasak da öncelikle bizi neyin strese soktuğunu tespit etmeye çalışmalıyız.
Özellikle “iç sorgulama” bu anlamda faydalı bir yaklaşım olacaktır. Günlük yaşamımızda stres altında yaşadığımız
ortamda bir kaç gün süre ile mümkün olduğunca kendimizle ve yaşadığımız durumlarla ilgili not tutmaya çalışabiliriz.
“Olan neydi?”, “Ne hissettik?”, “Bize nasıl davranıldı?”, “Biz nasıl davranılmasını istiyorduk?”, “Bizi ne mutlu etti”, “Bizi ne mutsuz etti?”, “Sıkıntılarımız saat kaçta başladı?” yanıtını arayacağımız sorulardan olabilir. Bu sorular sizin durumunuza özgü olarak değişebilir. Sorularınızı kendiniz de oluşturabilirsiniz. Önemli olan stresinizin “anatomisi”ni çıkarabilmektir. Notlarınızı oluşturduktan sonra, herkesten uzak bir kaç saate ya da bir kaç güne ihtiyacınız olacaktır. Notlarınıza bakarak geriye dönerek durumları çözümlemeye çalışın. “Sizi neyin mutsuz ettiğini”, “sizi mutsuz eden bu durumun sona erebilmesi için olası çözümlerin neler olduğunu”, “çözümlerin bedellerinin ve ödüllerinin neler olabileceğini” düşünün. Bu düşünme egzersizini yaparken olabildiğince gerçekçi olmaya çalışın. Kendinize kızmayın, acımayın, kendinizi şövalye ya da kurban olarak nitelemeyin.
Kaldırabileceğinizden daha ağır ya da yapabileceğinizden daha hafif çözümlere hemen heves etmeyin. Böylesi bir iç sorgulamayı yaparken sadece çevrenizi ve çevrenizdekileri değil kendinizi de eleştirin. Ama eleştirin yıkmaya yönelmeyin. “Ne yapsa idiniz durum daha iyi olabilirdi?” ve “bunu neden yapamadınız ya da yapmadınız?”, “bunu nasıl yapabilirsiniz?” sorularına yanıt arayın.
Bu iç sorgulamayı yaparken notlar almayı ihmal etmeyin. Olabildiğince yazık, kağıt tüketin. Sorunlarınızı ya da sorgulamanız sırasında başlık haline gelebilen durumlara ait sözcükleri bir kağıda büyük harflerle yazarak çevrenizdeki duvarlara asın.
Unutmayın ki, stresi çözebilmek için mevcut durumun değiştirilmesi gerekir.
Mevcut durum bize bağlı sebepler içerebileceği gibi bize bağlı olmayan ama bizi etkileyen sebepleri de barındırabilir.
Örneğin, insanlara sert konuşan birinin çevresinden aldığı tepkinin sebep olduğu stres belki kişinin konuşma tarzını değiştirebilmesi ile belli bir vadede çözülebilir. Ama işyerinde yeteneklerinin dışında çalıştırılan bir kişinin stresini yenmesinin belki de en önemli çözümü mümkünse yeteneklerine uygun bir işe yönelmesidir.
Kuşkusuz stresi yenebilecek her çözüm kolay ve çabuk değildir. Zaten böyle olsa idi, stresi çözmek de belli bir çaba isteyen bir eylem olmazdı. Stresin çözümü, belli vazgeçişleri ya da belli çabaları gerektirebilir.
Bu durumda yapılacak en doğru şey, “neyi gerçekten yapabileceğimize” ve ” bu çözümün bizi mutlu edip etmeyeceğini”
kurgulayabilmektir. Yaşamı bu anlamda bir “kumar” olarak algılamaktansa “akıl ile çözümler üreterek problemleri çözme eylemi” olarak görmek daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.

Post-Stres Dönemi


Eğer stresi çözmek için bulduğumuz çözüm, işe yaradı ise bu durumda çalışmamızı hemen sona erdirmemeliyiz.
Zira stresin tekrar aynı şekilde ortaya çıkmaması için post-stres (stres sonrası) dönemde de “stresin tekrarlamaması”
için yapmamız gerekenli bilmeliyiz. Öncelikle bizi strese götüren şeyden uzaklaşmış isek ona yaklaşmamak/yaklaşmamaya
çalışmak iyi bir önlem olacaktır. Stresimizi yenmek için bir özelliğimizi değiştirmiş isek bunu devam ettirmek de
yine iyi bir önlemdir. Stresten uzaklaşmanın verdiği rehavet ve mutluluk ile “önlemler listesini” bir kenara atmamalıyız.

Stresten Uzak Durmak
Stresten uzak durabilmek pek mümkün değilse de kalıcı hale dönüşen ve başka duygusal ve fiziksel sıkıntılara yol
açan yıkıcı stresten uzak durabiliriz. Bu uzak duruşta başlangıç noktamız yine “biz”iz. “Kendimizi unutmamalıyız.
Sadece başkaları ya da işler için yaşamamalıyız. Yaşamı kendimiz için de yaşamalıyız. “Kendini çocuklarına feda eden
anne/baba” ya da “işi için kendisini unutan kişi” tiplemeleri toplumsal düzeyde bir tür “kahraman” mertebesi ile
adlandırılırsa da aslında böylesi bir durumda bir “kahraman”dan değil bir “kurban”dan söz etmek daha uygun olacaktır.
Siz kendinizi unutabilirsiniz. Ama beden kendini unutmaz. Siz bedeninize karşı sorumluluğunuzu yerine getirmediğiniz
takdirde bedeniniz de sizinle yapmış olduğu barış anlaşmasını bozacaktır.

Kendimizi nasıl hatırlayacağız?
Kendimizi sevmeliyiz. Her kusurumuzu değiştirmemiz gerekmeyebilir. Bazı “kusurlarımız” bizi biz yapan şeylerdir.
Bir diğerine benzemektense biz olabilmek daha sağlıklı bir şeydir. Bir başkasının bizi sevmesi,
bizim benzediğimizi sevmesinden daha elle tutulur bir sevinçtir. Kendimize zaman ayırmalıyız. Mutlaka günde belli bir zaman dilimini kendimize ayırmalıyız. Bu zaman diliminde bencil olma hakkımız vardır. Bu zaman dilimini sevdiklerimizle paylaşmaya yeltenmemeliyiz. Ayırdığınız zaman size ait olmalıdır. Bu zaman diliminde sizi ne mutlu ediyorsa onu yapmalısınız.
Bu koşma, yürüyüş, kitap okuma, resim yapma, dikiş dikme, bilgisayarda oyun oynama, .. olabilir.
Kısacası seçtiğiniz eylem her ne olursa olsun o eylem sizi mutlu eden eylemdir ve size ait zamanda bu eyleme
yönelmenizde hiç bir sakınca yok. (Tabii söz konusu eylem stresinize de dolaylı olarak katkıda bulunan eylem olmamalıdır.)
Stres altında oluşan bağımlılıklarımızla mücadele etmeliyiz. Stres altında başta sigara, alkol, ilaç kullanımı olmak üzere kimi bağımlılıklara meyil edebiliriz. Aynı şekilde yalan söyleme, gerçeği süsleme, abartı da bu tür bağımlılıklara benzer şekilde gelişir. Bunlar nomal doğamızın dışındaki durumlardır ve bunlardan kurtulabilmek de belli bir çaba göstermemizi gerekli kılar.
Gülmeyi unutmamalıyız. Gülmek insanı gevşeten, yenileyen bir eylemdir. Beden güldüğünde mutluluk hormonları salgılar.
Nükteden, küçük tatlı şakalardan, komik hikayelerden uzak durmayalım. Kahkaha atmaya utanmayalım. Kahkanızı sevin.
Çünkü bu kahkaha dünyaya “ben mutluyum” demektedir. Onu susturmayın.
Sinirlendiğimizde sinirimizi yenmesini öğrenmeliyiz. Sinirlendiğimiz bir anda ilk elde sinirimizi boşaltmak yerine ya da dişlerimizi sıkmak yerine karşımızdaki kişiye içimizden geçen kötü şeyleri söylemek yerine “bu sözlerin beni yaralıyor” diyebilmek emin olun daha faydalıdır. Karşımızdaki kişinin bize yaptığının bizde hissettirdiklerini rahatlıkla söyleyebildiğinizde karşımızdaki kişinin sinirini bile kontrol edebiliriz.
Özür dilemekten ya da barışmaktan çekinmeyelim. Bazen bir özür, bir çiçek, bir tebessüm ve de en önemlisi bir “seni seviyorum” seslenişi her şeyi çok hızlı bir şekilde çözer. İnsanları olduğu gibi kabul etmeye çalışalım. İnsanları değiştirmek kolay değildir.
Eğer bazı durumlarda karşımızdakini olduğu gibi kabul eder ve onu olamayacağına değiştirmeye zorlamaktan vazgeçersek
hem kendimiz hem de onun için faydalı bir şey yapmış oluruz.
Spor aktivitelerine katılalım. Düzenli spor yapmak, bedeni fizik olarak bir şeyle meşgul etmek hem fiziksel hem de duygusal olarak faydalıdır. Ama aşırı spor aktivitesinin de stresle alakası olduğunu göz ardı etmeyelim. Dünyadan kopmayalım. Dünya değişirken köşemizde kalamayız. Değişen renklerle birlikte büyümeliyiz. Okumaktan, dinlemekten, öğrenmekten vazgeçemeyiz. Yeni öğrendiğimiz şeyler bizi yeniler. Öğrendiğimiz yeni şeyleri paylaşalım, tartışalım. Düşünce dünyamızdaki yoksulluk gelişmemizin, sorunları çözmeyi öğrenebilmemizin önündeki en temel engeldir.
Düzenli ve dengeli beslenmeye çalışmalıyız. Bedenimizin stresle mücadelesinde kimyasal dengesini koruyabilmek
ve ona bu mücadelede gerekli olan enerjiyi verebilmek adına doğru şeyleri yemeliyiz. Bu açıdan sağlıklı ve dengeli beslenme önemlidir. Aşırı yağlı ya da aşırı şekerli yiyecekler bedenin fiziksel dengesini, metobolizmasını bozabilir.


kaynak: kedimveben

Son düzenleyen NeutralizeR; 19 Haziran 2016 02:26
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
18 Şubat 2013       Mesaj #9
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Stres ve Gebelik


MsXLabs.org

Hamilelik süreci hem kadın hem de ailesi için özel ve farklı bir dönemdir. Bu dönemde hamile kadının vücudunda, duygularında, ve yaşam tarzında değişiklikler meydana gelir. Bu değişiklikler yaşam kavgası içinde iş ve aile yaşantısında pek çok zorluk yaşayan kadına yeni stresler ekler. Ancak stress her zaman sanıldığı kadar kötü değildir. Uygun şekilde üzerine gidildiği taktirde stress insanlara yaşam mücadelesinde heves ve güç verebilir. Stress kaynakları ile baş edebildiğini düşünen insan (buna hamile kadınlar da dahildir) kendini enerjik ve güçlü hisseder. Böyle bir kadın ev ve iş yaşantısında üzerine düşen görevleri daha kolaylıkla yerine getirebilir ve stres'ten kaynaklanan sağlık sorunlarına daha az maruz kalır.

Buna karşılık stres rahatsız edici boyutlra ulaştığında bütün insanlar için olduğu gibi hamile bir kadın için de zararlı olabilir. Aşırı stress kısa dönemde halsizlik, yorgunluk, uykusuzluk, anksiyete, iştahta artma ya da azalma, baş ve sırt ağrılarına yol açabilir. Yüksek düzeyde stres uzun süre devam ettiğinde enfeksiyonlarla başa çıkma yeteneğinde azalma, yüksek tansiyon ve kalp hastalıkaları gibi problemleri beraberinde getirebilir. Yapılan çalışmalar uzun süreli yüksek stres'in hamilelik üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceğini ve bazı özel riskleri beraberinde getirebileceğini düşündürmektedir.

Hamile kadınlar ne tür stresler ile karşı karşıyadır?
Hamileliğe bağlı ortaya çıkan bulantı, kusma, sık idrara çıkma, bel ağrısıi, ellerde ve ayaklarda şişlikler gibi belirtiler hamile kadın için stress kaynağı olabilir. Hamilelik sürecinde ortaya çıkan hormonal değişimler kadının psikolojik durumunda ve mizacında değişikliklere neden olabilir.

Hamile kadın ve eşini strese sokan önemli bir faktör de bebeklerinin sağlık durumudur. Bebeğin sağlıklı olup olmadığı hemen hemen tüm kadınlarının zihnini tüm hamilelik süreci boyunca meşgul eder. Bununla birlikte özellikle ilk hamileliğini yaşayanlar doğum süreci ve doğum şekli ile ilgili olarak da sıkıntılar yaşarlar. Kadınların pek çoğu doğum sancıları ile başa çıkamayacağını, rahat ve güzel bir doğum yapamayacağını ve bebeğine zarar verebileceğini düşünür.

Anne-baba adaylarını endişelendiren bir başka konuda ekonomik faktörlerdir. Bebeğin doğumu ve sonrasındaki harcamalar sırasında sıkıntı yaşayacakları korkusu geleceğin ebeveynlerini huzursuz eder. Özellikle son yıllarda tüm dünyada yaşanan ekonomik krizler nedeniyle işsiz kalma korkusunun da eklenmesi yaşanan stressin artmasına neden olmuştur.

Tüm bu stressler eğer riskli bir gebelik söz konusuysa kat be kat artar. Hamileliğin getirdiği yüksek risk nedeni ile işinden ayrılmak zorunda kalan, hele hele yatağa bağlanmak zorunda kalan kadın için önündeki dönem oldukça zor geçecektir.

Yapılan bazı çalışmalar yüksek orandaki stressin erken doğum ve düşük doğum ağrılıklı bebek dünyaya getirme riskini arttırdığını göstermektedir. Son zamanlarda araştırmacılar stresin hangi mekanizmalar ile bu sonuca neden olduğunu araştırmaktadırlar.

1999 yılında Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles Tıp Fakültesinde yapılan bir araştırmada hamileliklerinin 18-20. haftasında yoğun stress yaşadıklarını ifade eden kadınların kan dolaşımında kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH) adı verilen bir hormonun yüsek oranda bulunduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada yüksek miktarlardaki CRH'nin erken doğum ile ilişkisinin olabileceği gösterilmiştir. Aynı bulgular başka araştırmalar tarafından da desteklenmektedir.

Beyin ve plasenta tarafından üretilen CRH doğum eylemi ile yakından ilgilidir. CRH vücutta prostoglandin adı verilen verahim kasılmalarına yol açan bazı maddelerin salınmasını tetikler. CRH stres ortaya çıktığında beyinden salgılanan ilk hormondur.

Erken doğan bebeklerin kilolarının düşük olması normaldir. Ancak stress, zamanında doğan bebeklerin kilolarının da olması gerekenden daha düşük olmasına yol açmaktadır. CRH ve benzeri stres hormonları plasentaya giden damarlarda daralmaya neden olarak bebeğe daha az oksijen ve besin maddesi gitmesine neden olmaktadırlar. Bu durum bebeklerdeki gelişme geriliğinin sebebi olabilir.

Öte yandan yaşanan stres anne adayının davranış ve alışkanlıklarının değişmesine neden olarak erken doğum ve düşük doğum kilosuna yol açabilir. Örneğin yüksek oranda stress yaşayan bir kadın sağlıklı yaşam koşullarına dikkat etmeyebilir, yeterli ve düzgün beslenmeyebilir ve hatta alkol ve sigara gibi hamilelik üzerinde olumsuz etkileri olduğu kanıtlanmış alışkanlıklar edinebilir. Bu alışkanlıklar sadece erken doğum ve düşük doğum ağırlığına değil bebekte bazı yapısal anomalilerede yol açabilir.

Yapılan çalışmalar stresin bazı gebelik komplikasyonları ile de ilgisinin olabileceğini göstermektedir. Finlandiya'da yapılan bir araştırmada gebeliklerinin erken döneminde yoğun stres yaşyan kadınlarda gebeliğe bağlı yüksek tansiyon ve preeklempsinin yaklaşık 3 kat daha fazla görüldüğü saptanmıştır. 1995 yılında Kaliforniya'da yapılan bir başka çalışma ise yoğun stres'in düşük riskini 2-3 kat arttırdığını ve bu artışın 32 yaşından büyük kadınlarda daha belirgin olduğunu ortaya koymuştur.

Her birey farklı durum ve davranışları stres kaynağı olarak görür. Birisi için eğlenceli olan bir durum diğeri için stress kaynağı olabilir. Benzer şekilde bireylerin strese verdiği cevap da farklıdır. Kentucky Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan bir araştırmada kan basınçları normal olan hamile kadınlara bir matematik problemi sorulmuş ve daha sonra kan basınçları ölçülmüş.Kan basıncındaki artışın daha fazla olduğu kadınlarda hamileliğin ilerleyen dönemlerinde erken doğum ve fetal gelişim geriliğinin daha sık ortaya çıktığı saptanmış. Bu öncü çalışmanın sağladığı bulgular stres kaynakları ve bunlarla mücadele teknikleri konusunda yeni çalışmaların yapılmasına ön ayak olabilir.

Hamile kadın yaşadığı stresi nasıl azaltabilir?


Her hamile kadın özel ve iş yaşantısındaki stress kaynaklarını belirlemeli ve bunlarla mücadele yöntemleri geliştirmeye çalışmalıdır. Hamile olsun ya da olmasın her kadın eğer sağlıklı ve güçlü ise stres ile daha kolay mücadele edebilir. Bu nedenle hamile bir kadın sağlıklı beslenmeli, yeteri kadar uyumalı, alko ve sigaradan uzak durmalı ve egzersiz yapmalıdır. Egzersiz kadının güçlü olmasını sağlar ve yorgunluk, halsizlik ve bel ağrıları gibi hamilelik ile ilgili rahatsızlıkların görülme sıklığını azaltır.

Kadının eşi, ailesi ve iş arkadaşlarının desteği de son derece önemlidir. Bu kişiler hamile kadına duygusal açıdan destek olabilecekleri gibi, işlerinde yardımcı olarak da kadının yaşadığı stresin azalmasına yardımcı olabilirler.

Hamilelikte önerilen bazı stress ile mücadele teknikleri vardır. Özellikle gevşeme teknikleri doğum sırasında da kadına yadımcı olur. Hamilelik süresince stres ile başa çıkmak için:
  • Bebeğinizin ve kendinizin sağlığı için gevşeyin.
  • Dinlenmek için gün içinde kendinize zaman ayırın.
  • Rahat bir pozisyon alın. Telefon ve televizyon gibi cihazların olmadığı bir odada uzanın.
  • Zihinsel olarak kendinizi hazırlayın. Aklınızdan herşeyi çıkartarak gevşemeye çalışın.
  • Soluk alıp verişiniz üzerine odaklanın. Karnınızdan (göğsünüzden değil) nefes alıp verin. Yavaş, derin ve ritmik bir şekilde soluk alıp verin.
  • Kaslarınızı dinleyin ve onları gevşetmeye çalışın.
  • Kendinizi huzur verici bir yerde düşleyin.
  • Bebeğinize güzel süzler fısıldayın.
Bunları hergün 20-30 dakika süreyle yapın.

Yazan: dr.Alper Mumcu

Son düzenleyen Safi; 19 Haziran 2016 03:24
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
6 Kasım 2017       Mesaj #10
Avatarı yok
Yasaklı

Stres Yönetiminde Geleceğe Odaklanma!


Londra Üniversitesi’nden araştırmacılar, ergenlerin ve genç yetişkinlerin kendilerini gelecekte hayal etmelerinin yani “bu da geçecek” tutumunun olumsuz duygu durumlarını kontrol etmelerine yardımcı olduğunu belirledi. Duygu durumu kontrolü, bir hedefe ulaşmak için duygusal tepkilerin kontrol edilebilmesi ve değiştirilebilmesi olarak tanımlanabilir. Ancak ergenlerin duygularını kontrol etme konusunda yetişkinler kadar başarılı olmadığı, bu duruma, ergenlerin daha az olumsuz durumla karşı karşıya kalmalarının neden olduğu düşünülürdü.

Yetişkinlerde stres sebebi konularda geçici de olsa geleceğe odaklanmanın stresin azaltılmasında etkili olduğu biliniyordu. Bilim insanları ilgili durumun ergenlerde de etkili olup olmadığını belirleyebilmek için bir araştırma yaptı. Araştırmada yaşı 12-22 arasında değişen 83 katılımcı, bazıları olumsuz bazıları ise ne olumlu ne de olumsuz senaryolar okudu. Akabinde katılımcılardan uzak gelecekteki ve yakın gelecekteki bakış açılarından ve şimdiki zamandaki tepkilerine göre bu senaryoların, üzerlerindeki olumsuz etkilerini değerlendirmeleri istendi.

Sonuç itibariyle katılımcıların stres seviyelerini azaltma ve duygularını kontrol etme konusunda kendilerini ileriki bir zamanda (yıllar sonrasında) hayal ettiklerinde, yakın zamanda (günler, haftalar ya da aylar sonrasında) hayal etmelerine ve şimdiki zamanki tepkilerine kıyasla daha başarılı oldukları anlaşıldı. Geleceğe odaklanmanın, ergenlerin ve genç yetişkinlerin geniş perspektiften değerlendirdiklerinde strese neden olan konuların etkilerinin sınırlı ve geçici olduğunu anlamalarına yardımcı olduğu, böylece stresle başa çıkmalarını kolaylaştırdığı belirlendi.


Benzer Konular

9 Nisan 2008 / Pollyanna Tıp Bilimleri
1 Haziran 2012 / mehmet eroy Soru-Cevap
9 Nisan 2008 / Pollyanna Tıp Bilimleri
1 Ağustos 2016 / kenan23 Psikoloji ve Psikiyatri