Arama

Psikoloji ve Psikiyatri ile ilgili Haberler

Güncelleme: 12 Ağustos 2018 Gösterim: 63.326 Cevap: 95
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
10 Ocak 2008       Mesaj #1
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Kişilik bozukluğunun sebebi çocukken yaşanan travmalar

Ad:  1.jpg
Gösterim: 844
Boyut:  26.5 KB
Borderline, tıp dilinde 'kişilik bozukluğu' olarak tanımlanıyor. 20'li yaşlarda gözlenen bu hastalık, en fazla çocukluk dönemi zor ve sıkıntılı geçen insanlarda ortaya çıkıyor.

Aşırı sevgisiz ve sorunlu büyümenin kaynağı da boşanma ve alkol alan ebeveynler olarak gösteriliyor. Anne-bebek ilişkisinde, bebeğin anneyle oluşturması gereken bağlanma-ayrılma ve kendine özgü bir insan olma sürecini tamamlayamayan kişilerde görülen hastalığı değerlendiren psikolog İlknur Peder Bıyık, hastalığın genellikle aşırı ihmal edilmiş çocuklarda görüldüğünü belirtiyor.

Sponsorlu Bağlantılar
Terk edilme korkusu yaşarlar
Borderline kişilik bozukluğu olanlar, aşırı terk edilme korkusu yaşar. Bunu engellemek için tehdit etme, intihar girişiminde bulunma gibi yollara başvurabilir. İnsanlara aşırı bağlıyken nefret etmeye başlar. Yani, bir borderline kişilik bozukluğu olan kişi ile herhangi bir ilişkiniz varsa, dünyanın en mükemmel insanı, eşi, doktoru ve arkadaşı iken, aşırı idealize edilmişken, aniden yerin dibine batırılma riskiyle karşı karşıyasınızdır.

Borderline özelliklerine sahip kişilerin, çocukluk dönemlerinde fiziksel, cinsel veya duygusal olarak taciz edildiklerini aktaran psikolog İlknur Peder Bıyık, parçalanmış ailelerde çocuğa anne, teyze, anneanne, babaanne ve bakıcıların sürekli değişerek bakması ya da bu durumdaki çocukların anne-babaları tarafından duygusal açıdan ihmal edilmelerinin hastalığı tetiklediğini kaydediyor. Özellikle ayrılma önce ve sonrasında yetişkinlerin psikiyatrik sorunlar yaşadığını, annelerde kararsızlık ve depresyon, babalarda ise eve gelmeme ve sürekli kavga etmenin karakter bozukluklarını ortaya çıkardığını, sürekli alınan alkolle birlikte ailelerin saldırgan davranışlarının en başta çocuklar üzerinde arttığını belirtti.
Psikolog Bıyık, "Duyguları sürekli değişir, insanlarla olan ilişkileri yoğun ve fırtınalıdır. Büyük ihtimalle, değer verdiği insanlara tutunmak için çılgınca bir çaba sarf ederken bir yandan da kaybetme korkusundan kaçınmak için onları önemsizleştirmeye alışır. Yalnızlık duygularını uzaklaştırmak için çevresini insanlar ile doldurur, hatta sevmediği ya da anlaşamadığı insanları bile kabul eder." dedi.

Yıllar içinde bu durumun kendine güven duygusunu ortadan kaldırdığını, güvensizliğin kendisini seven kişilere karşı bile dışlanmış ve yalnız hissetmesine sebep olacağını anlatan Bıyık, muhtemel bir ölüm, ayrılık ya da terk edilme ihtimali karşısında kendisini tehdit altında hissedip, çevresine karşı aşırı öfke, aşağılama ya da sözlü saldırılar ile tepki vermeye başlayacağını söyledi. Borderline özellikleri olan kişiler kendini aşırı başarılı ve güvenli bulurken, bir anda çok kötü de hissedebilir.
Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler öfkelerini kontrol etmekte zorlanır. Baş edemedikleri bir sorun olduğunda kontrollerini tamamen kaybedebilirler. Aşırı şüpheler, korkular oluşabilir. Depresyon sıklıkla görülür ve riskleri artar. Söz konusu davranışları ergenlik yıllarında gençlerde görülen davranışlarla karıştırılmamalıdır.

Tedavi için zorlu bir terapi gerekir
Borderline, yani kişilik bozukluğu rahatsızlığı olanlar için uzun ve zor bir terapi gerekir. Alkol, uyuşturucu ve sigaradan uzak durulması sağlanmalıdır. İnsanları iyi ve kötü diye ayırdıkları için, herkese buna uygun rol verir, o rollere girmemek gerekir. Melek ya da şeytan olmadığınızı, hem iyi hem kötü özellikleri olan bir insan olduğunuzu ona gösterin. Hastalığı iyi anlayarak, olayları değerlendirmek gerekir. Yakınındaki kişilerinde zor ve yıpratıcı bir dönem geçireceği için profesyonel yardım almaları gerekir. Onlara sürekli dengeli sevgi ve ilgi, sağlıklı aile ortamında verilmelidir.

BAKINIZ
Psikiyatri ve Psikoloji Arasındaki Farklar
Psikoloji
Psikiyatri (Ruh Hekimliği) Nedir?
Psikoloji ile ilgili Makaleler
Psikoterapi Çeşitleri

Hipnoterapi
Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri

Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:06
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
11 Ocak 2008       Mesaj #2
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Tek çocuklar depresyon riski altında


Tek çocuklu ailelerin yaptığı tutum yanlışlarının olumsuz sonuçları olabilmektedir. Evde çocuğu için adeta bir taht hazırlayan ve tek amacı çocuğunun mutlu olmasını isteyen ebeveynler aslında çocuklarına zarar veriyorlar.
Sponsorlu Bağlantılar

NP GRUP Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden uzman çocuk ergen psikiyatristi Dr. Serdar Alparslan ebeveynleri uyardı ve " Tek çocuğu olan anne babalar hem ilk kez böyle bir deneyim yaşamalarından hem de anne baba sevgisinden istemeden çocuklarına sınırları öğretmek de ve disiplinize etmekte zorluk çekmektedirler. Buna aile büyüklerinin de çocuğun her istediğini yapması da eklenince çocuk o evin kralı gibi hissetmeye başlarlar" dedi.

Alparslan, "Tek çocuklu ailede çocuk bir nevi anne-babayı köleleştirir. Çocuğun her istediğini o mutlu olsun diye anında yaparlar" hatırlatmasında bulunarak, "Anne babaların birde biz bunları görmedik bari çocuğumuz rahat yaşasın diye çocuğu hediye ve paraya boğarlar. Buraya kadar problem yok çünkü burada anne-baba da çocukta memnundur.

Çocuk büyüdükçe toplum içine girmeye başladıkça durumun farklı olduğunu anlar. Okula başlayınca gerçekle yüzleşir. Aslında bir kral olmadığını okulda anlamıştır ve hayal kırıklıkları yaşamaya başlar. Öteki arkadaşlarıyla anlaşmazlığa düşer. Diğer arkadaşlarda çocuğun aşırı ilgi istemesinden ve her istediğini yaptırmaya çalışmasından hoşlanmaz ve onu aralarına almayarak dışlarlar" şeklinde konuştu.

Alparslan, "Dışlanan çocukta depresyon başlar ve bu durum derslerini yavaş yavaş etkilemeye başlar. Böylece çocuk asosyal bir insan olma yolunda ilk adımları atılmıştır. Bir anne-babanın iyi niyetli başlayan davranış modeli çocuğun ileriki yaşamında kötü etkiler bırakabilir. Bu nedenle yeni anne baba olanlar muhakkak bir danışmanlık almalıdırlar. Yoksa çocuklarına nasıl davranacakları konusunda hata yapabilir ve çocuğa kalıcı zararlar verebilirler" dedi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:06
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Ocak 2008       Mesaj #3
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  2.jpg
Gösterim: 343
Boyut:  12.2 KB

Psikiyatrik vakaları çoktan ‘topluma kazandırdık’


Tedaviye ulaşmalarında yaşanan aksaklıklar nedeniyle ağır psikiyatrik hastalığı bulunanlar toplumla iç içe yaşamaya devam ediyor. Türkiye’de bu yönüyle tedaviye muhtaç insanlar çoktan topluma kazandırılmış. Yalnız tedavi etmeden.

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ramazan Özcankaya, ''Psikiyatrik hastalıkları bulunanların tedaviye ulaşmalarında yaşanan aksaklıklar nedeniyle ağır psikiyatrik hastalığı bulunanlar toplumla iç içe yaşamaya devam ediyor'' dedi.

Prof Dr. Ramazan Özcankaya, son günlerde cinnet sonucu aile bireylerinin katledildiği çok sayıda olay yaşandığına dikkati çekerek, bu olayların ağır psikiyatrik hastalıklar nedeniyle meydana geldiğini söyledi.

Toplumun sosyal değerlerinin hızlı değişiminin kendini şiddet olarak gösterebildiğini belirten Prof. Dr. Özcankaya, özellikle tarım nüfusunun kentlere hızlı göçü ve yeni sosyal ortamda uyum probleminin yaşanmasının, psikolojik ve toplumsal sorunlar ve şiddet olarak ortaya çıktığını kaydetti.

Hızlı sosyal değişime ayak uyduramayan bireylerde psikiyatrik sorunlar meydana gelebildiğini bildiren Prof. Dr. Özcankaya, ''Psikiyatrik hastalıkları bulunanların tedaviye ulaşmalarında yaşanan aksaklıklar nedeniyle ağır psikiyatrik hastalığı bulunanlar toplumla iç içe yaşamaya devam ediyor'' dedi.

Türkiye'de psikiyatrist sayısının yetersiz, hastaların bir uzmandan tedavi alma imkanlarının oldukça kısıtlı olduğunu belirten Prof. Dr. Özcankaya, devletin sosyal projelerle toplumun ruh sağlığını denetlemesi ve ağır ruhsal problemi olanların tedavi edilmesi gerektiğini bildirdi. Prof. Dr. Özcankaya, ruh sağlığına, en az ekonomik ve güvenlik sorunlarına olduğu kadar önem verilmesi gerektiğini söyledi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:06
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Ocak 2008       Mesaj #4
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  5.jpg
Gösterim: 393
Boyut:  13.3 KB

Karadenizli'nin havaya göre suça eğilimi değişiyor


RİZE Valiliği’nin bölgedeki şiddet olaylarına yönelik yaptığı araştırma ilginç bir saptamayla sonuçlandı. Karadeniz insanının suç işleme eğiliminin iklim şartlarına göre değişkenlik gösterdiğini belirlendi. Sürekli yağmur, kar yağışı, don ve sis gibi olumsuz hava koşullarının, Karadeniz insanının suç işleme eğilimini artırdığı saptandı.

Rize Valisi Kasım Esen, bölgede yaşanan şiddet olayları ve çözüm yollarına yönelik araştırma yaptıklarını açıkladı. Esen, Rize ve Trabzon ilinde özellikle Aralık ve Ocak ayları içerisinde çok sayıda cinayet işlendiğinin ortaya çıktığını belirterek, şunları söyledi:

“Trabzon’da öfke patlaması sonucu bir kişi yedi kişilik ailesini öldürdü. Benzer bir olay yine Trabzon’un Çaykara ilçesinde yaşanmıştı. Son birkaç gün içerisinde ilimizin Pazar ve Ardeşen ilçelerinde cinayetler işlendi. Kasten yaralamalar ve cinayetle sonuçlanan şahsa karşı suçlar analiz edildiğinde kendi başına coğrafya da önemli bir etkendir. Yeryüzü şekli, toprak ve bitki örtüsü, akarsu, göl ve denizler, tarım ve ekonomi de etkenlerdir. Suçların dağılışında iklim önemli bir rol oynar. Soğuk iklim şartları mala karşı, sıcak iklim şartları ise şahsa karşı işlenen suçların artmasına neden olmaktadır. Basınç değişiklikleri insanların sinirlilik hallerini artırmakta, bu durum suç işlemeye yönelik davranışları tetiklemektedir. Sürekli yağmur, kar yağışı, don ve sis gibi olumsuz hava koşulları suç işleme eğilimini artırmaktadır. Rize Valiliği olarak Doğu Karadeniz coğrafi şartlarında görülen sorunların çözümü konusu ile suçluluk oranlarının düşebileceğini değerlendirmektedir.”

Vali Esen, Ocak ayındaki iklim şartlarının yöre insanında öfke patlamasına neden olduğunu tespit ettiklerini belirterek, “İnsanımız Ekim ayından itibaren çalışmamaya başlıyor. Bilindiği gibi çay tarımı Mayıs ve Ekim tarihleri arasında yapılmaktadır. Ekim ayından sonra çalışmayan vatandaşlarımız vakitlerinin çoğunu kahvehanelerde geçiriyorlar. Bu arada çaydan aldıkları paraları bir şekilde harcamış oluyorlar. Bu ekonomik çöküntü insanları karamsarlığa itiyor. Karamsar bir ruh hali insanlarda öfke patlamasına neden olabiliyor. Önce iklim insanları etkiliyor, sonra dört ay çalışıp 8 ay çalışmama insanların suç işlemesine dolaylı etkisi oluyor” dedi.

Okullarda öğrencilerin sürekli yağmur yağdığı için teneffüslerde bahçeye çıkamadıklarını da hatırlatan Vali Kasım Esen, “Öğrencilerimiz teneffüsleri, tuvalet, sınıf ve koridor arasında geçiriyor. Bazı öğrenciler enerjilerini birbiriyle itişip kalkışarak deşarj ediyor, bazıları ise deşarj olmadan enerjileri içine atıyor. Bu da bir şekilde ailede veya sokakta patlıyor” dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Karadeniz insanının yapısının, kültürle, sanatla ve sporla değişeceğine inanıyoruz. Okullarımızda da özellikle kapalı bahçeler yapılmasını tavsiye ediyoruz. Kahvehanelerde zaman geçiren vatandaşlarımız oyun oynuyor, televizyon seyrediyor. Birde orada ki sohbetler karamsar bir ülke tablosu çiziyorsa insanlar bundan olumsuz etkileniyor. Bir kıvılcım çakıldığında hemen ateşleniyorlar. Bu ateşlenme sonucunda ani gelişen suçlar oluşuyor. Bu suçların çözümü polisiye tedbirlerle değil; bilim, kültür, sanat ve spor gibi faaliyetleri ile olabilir. Bu yönde çalışma yapıyoruz. Bunlar zaman alacak işlerdir.”
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:09
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
2 Şubat 2008       Mesaj #5
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Karne azarı intihara sürükleyebilir

Ad:  3.jpg
Gösterim: 426
Boyut:  10.9 KB

Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi Başhekimi psikiyatri uzmanı Hülya Ensari, karnesinde zayıfı olan çocukları kırmak ve incitmenin, bağırıp-çağırarak hakaretler etmenin, iyi örneklerle kıyaslamanın, onları evden kaçmaya ve intihara sürükleyebileceğini söyledi.

Çocuklarda ve ergenlerde intihar girişimi için, kişinin ille de ruhsal hastalığının olmasının beklenilemeyeceğini belirten Ensari, “Ergenlik yaşlarındaki çocuklar, beklenmedik bir anda ve bir anlık duygu durumuyla hiç istenilmeyen tutum ve davranışlar içerisine girebilirler. Karne gibi çok hassas bir dönemde velilerin zayıf karneler getiren çocuklarına bağırıp çağırmaları, hakaret edip aşağılamaları ve başkalarıyla kıyaslamaları, çocuğun onurunun kırılarak özgüvenini kaybetmesine neden olur. Bu da, çocuğun evden kaçmasına ve intihar girişiminde bulunmasına yol açar'' dedi.

Ensari intihar girişiminin ergenlik çağlarındaki gençlerde çok sık görüldüğünü ifade ederek, şöyle devam etti; “Çocukların ihtiyacı olan şey, büyüklerinden onay görmektir. Karnesi iyi olan çocukları taktir ederken, zayıfı olan çocuklara da anne ve babanın yapacağı tek şey, her zaman çocuklarının yanında olduğunu hissettirmek, derslerinde daha başarılı olabilmesi için de ona her türlü desteği vermek olmalıdır. Erişkinlikleri daha oturmamış olan ilk ve orta öğretim çocuklarına ‘zayıf karne getirdin’ diye bağırıp-çağırmak, hakaret ederek aşağılamak, çocuğun büyük bir hata yaptığı kaygısına kapılarak evden kaçmasına, intihar girişiminde bulunmasına, ya da alkol ve kötü arkadaşlar edinmesine neden olur.''
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:07
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
18 Haziran 2008       Mesaj #6
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Ruh sağlığımız kötüye mi gidiyor?

Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıları Hastanesi'nin 2004 yılında 35 bin olan poliklinik sayısının 2008 yılı sonuna kadar 100 bini geçeceği tahmin ediliyor.
Ad:  4.jpg
Gösterim: 392
Boyut:  10.0 KB

1926'da kurulan Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıları Hastanesi'ne yeni bir ek bina daha yapıldı. Açılışa törenine Vali Celalettin Güvenç, Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ) Rektörü Prof.Dr. Semra Öncü, AK Parti Manisa Milletvekilleri Mehmet Çerçi, İsmail Bilen, Belediye Başkan Yardımcısı Kemal Sevinç, İl Sağlık Müdürü Ziya Tay, AK parti Merkez İlçe Başkanı Ömer Faruk Çelik, bazı daire müdürleri ve hastane personeli katıldı.

Törende konuşma yapan Ruh Sağlığı ve Hastalıları Hastanesi Başhekimi Ahmet Ayer, "1926 yılında Atatürk ve dönemin Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam Beyin imzalarıyla Doğu'da Elazığ, Batı'da Manisa'da hastane kurulmasına karar verilmişti.

1927 yılında faaliyete geçen hastanemiz Ege Bölgesinde 9 ve Batı Akdeniz bölgesinde 3 olmak üzere toplam 12 il'e hizmet vermektedir. Hizmet verdiğimiz illerin toplam nüfus sayısı 13 milyondur.
Hastanemiz özellikle son 5 yılda daha belirgin büyüme ve gelişme trendine girmiştir. Bu dönemde 2003 yılında olan brüt bütçe 3,5 milyon YTL iken 2008 yılında 20 milyon YTL'ye yükselmiştir.
Halen 325 memur, 145 sözleşmeli, 21 özel güvenlik olmak üzere 491 personel ile halkımıza hizmet veriyoruz." dedi.

Hasta sayısı hızla arttı
Hastanenin poliklinik ve personel durumundan da bahseden Başhekim Ayer, "10 psikiyatri kliniği, 1 adli psikiyatri kliniği, 1 çocuk ve ergen psikiyatri kliniği, 1 nöroloji kliniği, 1 amatem kliniği, 1 anestezili EKT kliniği, olmak üzere toplam 15 klinikle hizmet veriyoruz.

Bugün açılışını yapacağımız ek poliklinik binamız, 2005 yılında yapılan 14 odalı poliklinik binamıza ek olarak bu yıl 98 bin YTL'ye 7 odalı olarak yapılmıştır. Poliklinik iç donanımını Sanovel İlaç Aş. Şirketi üstlendi. Bu sayede poliklinik ağımız genişlemiştir.
Hastanemizin dış bölümüne yerleştirilen poliklinik sayesinde 2004 yılında 35 bin olan poliklinik sayısı 2007 yılında 93 bine, 2008 yılının ilk 5 ayında 47 bine çıkmıştır. Böylece 2008 yılı için tahmin edilen 100 bin poliklinik sayısına hızla yaklaşılmaktadır.

Polikliniğimizde; 9 psikiyatri odası, 2 nöroloji, 1 aile hekimliği, 3 psikolog görüşme odası, 1 hasta hakları odası, 1 İlaç rapor odası, 1 kan alma odası ünitesi bulunuyor.

Amacımız hastanemizi Türkiye Cumhuriyeti'nin en iyi bölge hastanesi yapmaktır. Bize duyulan sevgi ve güvene layık olmaya çalışmaktayız. Bu başarıda katkıları ile hastane yönetimime, doktor, hemşire, psikolog, sosyal hizmet uzmanı olmak üzere tüm hastane personeline teşekkür ederim."dedi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:08
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Haziran 2008       Mesaj #7
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

IQ seviyesi giderek düşüyor

İsveçli araştırmacılar, düşünmeye gerek bırakmayan basit hayat tarzının yükselmesiyle birlikte insanoğlunun ortalama zekasının ve IQ seviyesi giderek düştüğünü bildirdi.

Yerel basın, ülkenin tanınmış profesörlerinden James R. Flynn'ın "İnsanlık olarak gittikçe ahmaklaşıyoruz ve zekamız geriliyor. Araştırmalara göre IQ'muz sürekli düşüyor" sözlerini gündeme taşıdı. James R. Flynn, zeka üzerine önemli çalışmalarıyla tanınıyor ve What is Intelligence? (Zeka Nedir?) isimli bir kitabı bulunuyor.

Zekası belli bir seviyenin üzerindekilerin kurduğu uluslararası organizasyon MENSA'ya üye bir başka İsveçli de Flynn'in sözlerine destek veriyor. Üniversiteden yeni mezun olan dizayn mühendisi Etienne Forsström (24) İsveç'in 'süper zekisi' olarak tanınıyor. Forsström son zamanlarda eline geçen raporların düşünme kabiliyeti noktasında azalma yaşandığını gösterdiğini belirtti.

1990'ların ortasından 2000'li yıllarının başına kadarki dönemde insanların IQ seviyelerinin 40 yıl önce yaşayanlardan 15 puan daha fazla arttığını belirten araştırmacılar, bu dönemden sonra ani bir düşüşün yaşandığını ve halen de devam ettiğini kaydediyor. Bilimadamları, dünyadaki eğitim sisteminin gelişmesiyle birlikte, insanların IQ seviyesinin arttığını, 2000'lerde zirveye ulaştığını ve o yüzden bir tıkanmanın yaşanabileceğine dikkat çekiyor.

Forsström, gerilemenin nedenlerini şu şekilde sıralıyor: "İnsanların midesi çöplüğe döndü, gereksiz gıdalar yüzünden yeterli besin alamıyorlar. Etraftaki herşey çok basitleşti. Bilgisayar ve cep telefonu gibi araçlarla sadece bir düğmeye basarak işlerimizi halleder olduk. Artık düşünmemize bile gerek kalmadı. Mesafelerin ne kadar uzaklıkta olduğunu düşünmemize gerek kalmadı, otobüslerde her durakta ne kadar mesafe kaldığını gösteren saatler ve tablolar var. Beynimize idman yaptırmıyoruz. Belki de buyüzden solakların IQ'su biraz daha yüksektir. Çünkü onlar olaylara tersten bakmak ve düşünmek zorundalar"
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:09
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
29 Temmuz 2008       Mesaj #8
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Güçlü hafıza için 11 öneri

Ad:  6.jpg
Gösterim: 422
Boyut:  14.8 KB
Unutkanlık herkesin en büyük düşmanlarından biri. Aklimizi daha iyi kullanmak ve unutkanlığı azaltmak elimizde. Nasıl mı?

Unutkanlık sorunu, yaslanan insanin en önemli korkularındandır. Özellikle 50'li yaslar sonrasında ufak tefek unutkanlıklar ile ciddi bellek sorunları birbirine karıştırılır.

Orta yaslıların nerdeyse yarısı kendilerinde bir bellek kaybı sor ununun başladığını zanneder. Hemen belirtelim! Bunların çoğu küçük ve hös unutkanlıklardır. Hayati tatlandıran ve keyif katanlar biraz da bu nükteli olaylardır!

Belleği güçlü tutmanın pek çok püf noktası, uyulması gereken çok sayıda kuralı var. Harvard Tip Okulu öğretim üyesi Dr. Horon P. Nelson zinde bir beyne sahip olmanın temel kurallarını söyle sıralıyor:

Hipertansiyonu ve kolesterol yüksekliği sorununu önleyin ya da kontrol altına âlin.
Kalbiniz için kötü olanın beyniniz için de kötü olduğunu unutmayın.

Alkolü azaltın.
Erkeklerin iki, kadınların bir ölçüden (bir ölçü içkiyi ‘bir bardak şarap' olarak kabul edebilirsiniz) daha fazla alkol kullanması beyin hücrelerini tahrip etmektedir.

İyi ve kaliteli uyku uyuyun.
İyi bir uyku için ortalama 8 saat gerekir. Kaliteli uyku beynin yeni öğrenilenleri pekiştirmesini sağlar. Öğrenilmiş bilgilerin pekiştirilmesinin uzun süreli belleğin en önemli desteği olduğu biliniyor.

Stresinizi iyi yönetin.
Ölçülü ve kontrollü stres dikkati yoğunlaştırmakta, odaklanmayı arttırmaktadır. Kontrolsüz, uzun süreli ve aşırı stres ise dikkati sürdürme kapasitesini yok etmekte, unutkanlığı tetiklemekte, kortizon hormonunu yükselterek beynin bellek için önemli bölümlerinde hasar geliştirmektedir.

Yeni şeyler öğrenmeye devam edin.
Her yeni bilgi ve beceri birer bellek egzersizidir. Yeni sporlar, hobiler, araştırma alanları, heyecanlı ve zevkli problemler, ezberlenen yeni şiirler ve yeni diller beyniniz için en güçlü vitaminlerdir.

Tembelliği bırakın.
Zihinsel faaliyetlerinizi sınırlamayın. Özellikle televizyon seyretmek gibi pasif faaliyetleri azaltın. Televizyon karsısında geçirdiğiniz saatler sadece bedensel değil, ruhsal sağlığınızı da kötü yönde etkiler.

Her gün egzersiz yapın.
Günde 30–45 dakika, haftada en az 4 gün yürümeye, is saatlerinde daha çok aktif olmaya, kısa mesafelerde taşıt kullanmamaya çalısın. Özellikle yürümenin beyin sağlığı ve yeniden yapılanma sürecini olumlu yönde etkilediğini gösteren çok sayıda kanıt var. Beynin yeni yetenekler kazanabilmesi beyin hücreleri arasında güçlü ve yoğun yeni bağlantılar oluşturabilmesinin baslıca desteklerinden biri de düzenli ve ilimli egzersizlerdir. Bizim önerimiz fırsat buldukça yürümenizdir.

Kullandığınız ilaçları yeniden gözden geçirin.
Özellikle beyni etkileyen ilaçları doktor önerisi olmadan kullanmayın. Depresyon giderici, uyku verici, ruhsal gevşetici ilaçlara komsu, es dost tavsiyeleri ile başlamayın.

Reçetesiz satılan ilaçları rasgele yutmayın.
Doğal ya da zararsız diye kullanabileceğiniz bitkisel ürünlerin (valerianlar), besin desteklerinin (melatonin) ve diğerlerinin (hüperzin, Sem’e) beyin hücrelerinizi üzebileceğini, zihinsel fonksiyonları bozabileceğini unutmayın. Antihistamik- antialerjik ilaçları özellikle alüminyum içeren antiasitleri ve uyku kolaylaştırıcıları doktorunuzla konusmadan uzun süre kullanmayın.

Vitaminlerden yararlanın.

E ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerin, selenyum gibi serbest radikal avcısı minerallerin hücreleri oksitlenmekten koruyan güçlerinden faydalanabilirsiniz. Yeteri kadar B vitamini, özellikle B12 vitamini aldığınızdan emin olun. Dengeli bir beslenmenin de yaslılıkta vitamin eksikliğine yol açabileceğini hatırlayın.

Hayata bağlı kalın.
Hayatınıza önem katan bağları iyice sıkılaştırın. Huzurunuzu koruma ve güçlendirmeye bakin. Aileniz, dostlarınız, isiniz, hemşerilik ve vatandaşlık bağlarınıza, inançlarınıza daha sıkı sarılın, insanlarla daha sık birlikte olmaya, aileniz ve arkadaşlarınızla olumlu ilişkiler kurmaya ve sosyal aktivitenizi çoğaltmaya çalısın. İyi sosyal ilişkileri olan yaslılarda bellek fonksiyonları bozulmuyor. Sosyal ilişkiler bir taraftan zihinsel egzersizleri yoğunlaştırıyor, diğer taraftan çeşitli olayların ruhsal travmalarını hafifletmeye yardımcı oluyor.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:11
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
30 Temmuz 2008       Mesaj #9
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Uyku Pozisyonuna Göre Kişiliğiniz

Uyku üzerine araştırma ve analizler yapan uzmanlara göre, 6 ortak uyku pozisyonu ile farklı kişiliklerle ilişkili..

Fetus / cenin yatışı..
Cenin şeklinde yani anne karnındaymış gibi kıvrılarak yatmak, dışa dönük ancak duygusal, hassas bir kalbe sahip olduğunuzu gösteriyor. Bu tür kişiler birisiyle ilk buluşmalarında utangaç olabilir ancak kısa sürede rahatlarlar. Araştırmalarda 1000 kişiden % 41'i bu şekilde uyuduğu belirlenmiş. Kadınların erkeklerden 2 kat daha fazla bu poziyonda uyuduğu da tespit edilen diğer bir bulgu..

Kollar yanda dik yatış..
Çoğu kişi kollarını her iki tarafa sarkıtıp dik şekilde uyuyamaz. Bu şekilde uyuyunlar rahat, kalabalığa alışkın, yabancılara güvenen, sosyal insanlardır.. Buna rağmen, bazen kolay aldanabilirler..

Yaşlı duruşunda yatış..
Her iki kolunu kıvırarak ellerini yastığın yanına veya omuz hizasına koyan kişiler doğal insanlardır. Şüpheci, kuşkucu, iyiliğe şüpheyle bakan özellikler taşıyabilirler. Düşünceleri zor veya yavaş değişir. Bir karar aldıklarında, bunu değiştirmekten hiç çok hoşlanmazlar.

Asker yatışı..
Kollar vücudun yanlarında rahat bırakılmış yüz yukarı şekilde, sadece baş sağa sola dönecek şekilde yatanlar, sakin, sessiz, vakur, ağzı sıkı kişilerdir. Gereksiz yere konuşanlardan, ortalığı velveleye veren insanlardan hoşlanmazlar. Kendilerini diğer kişilerden yüksek olarak konumlandırırlar.

Yüzü koyun (serbest düşüş) yatış..
Yüzü koyun yani bacaklarınız aralık ve düz, kollar baş hizasında yastığın üzerinde olacak şekilde, başını sağa-sola çevirerek yatanlar, topluluk, sürü halinde yaşamayı sever. Başkalarından çok kendilerini önemserler.. Bunun yanında sinirli, huzursuz ve içli, kolay incinen kişilerdir. Eleştirilmeyi veya uç durumları sevmezler.

Deniz yıldızı yatışı..
Yüz yukarı, kollar başın her iki yanına yastığa konulmuş açık, bacakları sağa ve sola açık biçimde yatanlar iyi arkadaş olurlar. Bu tür kişiler her zaman başkalarını dinlemeye hazırdır ve yardım istediğinizde yardımcı olurlar. Genellikle ilgi odağı olmaktan hoşlanmazlar.

Hangi pozisyon sağlıklı?
Sağlık açısından yüzü koyun yatmak sindirimi durdurur, deniz yıldızı ve asker pozisyonlarında horlama ile sıkça karşılaşılır, kötü uyunmasına neden olur. Midenin baskılanmadığı, kolay nefes alınan düz bir yatış gece boyunca sağlıklıdır. Rahat uyku sağlar, horlamayı azaltır. Uyuyan kişiler nasıl yattığının farkında olmadığı için, bu şekilde yattıklarında bile çok iyi yku uyumaları her zaman mümkün olmayabilir. Bu tür araştırmalarda ayrıca, çoğu insanın uyku pozisyonunu değiştirmekten hoşlanmadığını da ortaya koyuyor. Buna göre insanların sadece % 5'i her gece farklı bir pozisyonda uyuduğunu belirtiyor.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:12
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
1 Ağustos 2008       Mesaj #10
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Sigara Bıraktıran İlaç Psikoloji Bozuyormuş

Ad:  7.jpg
Gösterim: 425
Boyut:  18.3 KB
Tiryakinin derdine zehirsiz çözüm olarak tanıtılan , sigarayı bıraktıran ilaç Chantix’in başta intihar olmak üzere bir dizi davranış bozukluklarına ve psikolojik sorunlara yol açtığı belirlendi.
Chantix'e ilişkin açıklama yapan Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), bunu kullanan insanlarda intihar girişimi, intihar etmeye eğilim ve depresyon gibi psikolojik sorunlar ortaya çıktığını duyurdu.


FDA, beyinde nikotinden haz alma merkezlerini körelterek sigara içme isteğini azaltan Chantix'in üreticisi Pfizer'dan ilacın kutusunun üstüne yan etkilerini gösterir uyarı yazısı eklemesini istedi. Uzmanlar ilacın insanın psikolojisini bozduğu gibi, aynı zamanda geçmişte yaşanan bir psikolojik rahatsızlığın yinelemesine de neden olabileceği uyarısında bulunuyor.
Pfizer firmasından yapılan açıklamada ürünün olası yan etkileri konusunda ilacın kullanma talimatı ve kısa ürün bilgilerinin gücellendiği, ancak, kutu üzerine uyarı yazısı yazılmasının gündeme gelmediği belirtildi. Yapılan açıklamada şöyle denildi:

“Pfizer ve FDA tarafından, Chantix ürününün Amerika'da pazara sunulmasını takiben yapılan değerlendirme sonucunda; hastaların ve sağlık çalışanlarının ilacın olası yan etkileri konusunda bilgilenmeleri amacıyla ilacın kullanma talimatı ve kısa ürün bilgileri güncellenmiştir. İlaç kutusu üzerinde ise herhangi bir uyarı yazısının yer alması gündeme gelmemiştir. Söz konusu güncellemeler, Türkiye'deki ruhsat otoritelerine ve Sağlık Bakanlığı'na bildirilmiştir.”

Türkiye'de satışı ruhsat aşamasında olan ilacın bazı kesimler tarafından kullanım amacıyla yurt dışından bu ilacı getirtildiği belirtiliyor. 2006 yılında FDA'dan satış izni alan Chantix, bugüne kadar, doktorlar tarafından sadece ABD'de 4 milyon kez reçetelere yazıldı. Viagra'dan sonra Pfizer’in ürettiği en başarılı ilaçlardan olarak bilinen Chantix, üretici kuruma 2007 yılı içinde 883 milyon dolarlık gelir sağladı.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:12

Benzer Konular

23 Temmuz 2018 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
17 Haziran 2016 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
1 Kasım 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
19 Mart 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap