Arama

Ekoloji Bilimi

Güncelleme: 21 Şubat 2019 Gösterim: 44.590 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Şubat 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

EKOLOJİ

Ad:  ekoloji.JPG
Gösterim: 1201
Boyut:  26.6 KB

BİYOEKOLOJİ, BİYONOMİK ya da ÇEVREBİLİM olarak da bilinir,
Sponsorlu Bağlantılar
canlılar ile onları çevreleyen canlı ve cansız ortam arasındaki ilişkileri inceleyen bilim dalı.

Canlıları birey, türdeş topluluk ve karma topluluk düzeyinde ele alır. Uzun yıllar halkın ilgisini çekmeyen ve bilim dünyasında genellikle geri planda kalan ekoloji, 20. yüzyıl sonlarına doğru nüfus patlaması, besin kıtlığı, çevre kirliliği gibi sorunların etkisiyle en önemli bilim dallarından biri olarak öne çıkmıştır.

Tarihsel gelişim.


İlk olarak Alman zoolog Ernst Haeckel, “hayvanların canlı ve cansız çevreleriyle ilişkisi”ni belirtmek için oekologie (Yunanca oikos: “ev”, “barınak”) terimini kullandı. Öte yandan ekoloji konusuna ilk eğilenler Eski Yunan filozofları oldu. Özellikle canlıların öteki canlılarla ve cansız çevreyle karşılıklı ilişkilerini ilk kez Aristoteles’in öğrencisi Theophrastos tanımladı. Daha sonra bitki ve hayvan fizyologlarının çalışmaları da modern ekolojinin temellerini attı. Thomas Malthus’un nüfus patlaması ve yeryüzündeki besin kaynakları arasındaki dengesizliğe dikkat çekmesi 19. yüzyıl başlarında nüfus dinamiklerine özel bir önem verilmesine yol açtı.

Bazı ekologlar karma ve türdeş toplulukların dinamikleri üzerine araştırmalar yaparken, öbürleri enerjinin depolanması konusuna eğildi. Alman tatlı su biyologu August Thienemann 1920’de, besin enerjisinin yeşil bitkilerden (üreticiler) çeşitli basamaktaki hayvanlara (tüketiciler) doğru bir dizi canlı tarafından taşındığını ortaya koydu. İngiliz hayvan ekologu C. E. Elton (1927) ekolojik nişler ve sayılar piramidi kavramlarını kullanarak beslenme basamakları görüşünü geliştirdi. Ekosistemde enerji akışını ayrıntılarıyla inceleyen ABD’li R. L. Lindeman ile Eugene ve Howard Odum da ekolojiye önemli katkıları olan bilim adamları arasındadır.
Radyoaktif izotoplar, mikrokalorimetre, bilgisayar, uygulamalı matematik gibi yeni araçların kullanımı enerji akışı ve besin çevriminin ölçülmesini, izlenmesini ve sınıflandırılmasını olanaklı kılmıştır. Ekosistemin işlevi ve yapısıyla ilgilenen sistem ekolojisi bu çağdaş yöntemlerin ürünüdür.

İlgi alanları ve yöntemler.


Ekoloji kapsadığı konuların doğal sonucu olarak çeşitli disiplinlerle yakından ilişkilidir. Bunlar arasında bitki ve hayvan biyolojisi, taksonomi, fizyoloji, genetik, meteoroloji, pedoloji, jeoloji, sosyoloji, antropoloji, fizik, kimya, matematik ve elektronik sayılabilir. Böylesine iç içe girmiş araştırma alanlarıyla ekoloji arasına kesin bir çizgi çekmek neredeyse olanaksızdır. Bitkiler ve hayvanlar üzerine yapılan araştırmalar başlangıçta ekolojinin iki alt dalını oluşturmuştur. Bitki ekolojisi, bitkilerin birbirleri ve çevreleriyle karşılıklı ilişkilerini inceler.

Bu yaklaşım büyük ölçüde bitkileri ve bir bölgede bulunan bitki örtüsünün bileşimini ele almakla birlikte, genellikle hayvanların bitkiler üzerindeki etkisini göz ardı etmektedir. Hayvan ekolojisinin ilgilendiği konularsa, türdeş toplulukların dinamikleri, dağılımı, davranışları ve hayvanların çevreleriyle olan karşılıklı ilişkileridir. Ama hayvanlar beslenmek ve barınmak için bitkilere bağımlı olduğundan hayvan ekolojisini bitki ekolojisinden ayırarak tam anlamıyla kavramak olanaksızdır. Bu durum özellikle yabanıl hayvanlar ve otlakların düzenlenmesi gibi uygulamalı ekoloji alanlarında belirginleşir. Öte yandan, tek bir canlının çevresiyle karşılıklı ilişkilerini inceleyen birey ekolojisi ve canlı gruplarını inceleyen topluluk ekolojisi gibi alt dallar, bitki ve hayvan ayrımını ortadan kaldırmaktadır.

Gerek birey ekolojisi, gerek tür ekolojisi büyük ölçüde deneye ve tümevarım yöntemine dayanır. Bu alanlar genellikle nem, ışık, tuzluluk ya da besin basamakları gibi değişkenlerle bir canlının ilişkilerini incelediğinden, hem laboratuvarda, hem arazide gerekli deney ve ölçümlerin yapılması kolaydır. Örneğin bir canlının tuzluluk ya da sıcaklık gibi etkenlere dayanıklılığı laboratuvarda ölçülür ve doğal koşullarda bu verilere uygun bir dağılım gözetilir.
Bireylerin beslenme yöntemleri, çiftleşme davranışları ve yırtıcılara karşı geliştirdikleri savunma biçimleri, tür ekolojisinin başlıca konulan arasındadır; bunlar, genellikle davranış ekolojisi olarak adlandırılan alt bölümün ilgi konusudur. Bitkiler üzerine de benzer çalışmalar yapılarak bitkinin, çevre değişikliğine gösterdiği tepki ölçülür.

Canlıların yalnız bugün çevreleriyle kurdukları ilişkileri değil, aynı zamanda evrimleşme süreçleri boyunca çevreyle kurdukları ilişkileri inceleyen topluluk ekolojisi, konusunun bu geniş ve karmaşık yapısından ötürü çok çeşitü sorunlarla uğraşır. Topluluk ekolojisi genellikle varsayımlara dayanmakta ve tümdengelim yöntemini kullanmaktadır. Ama karmaşık sistemlerin incelenebilmesi için yeni araçlar geliştirilmiş ve deneysel çalışmalara geçilmiştir. Büyük ölçüde pedoloji, jeoloji, meteoroloji ve kültürel antropolojiden yararlanan topluluk ekolojisi, besin çevrimi, enerji depolanması ve ekosistemlerle ilgili önemli kavramlar oluşturmuştur.

Topluluk ekolojisi kara ya da su gibi yaşama ortamlarına göre alt bölümlere ayrılır. Bu bölümler gene çevre özelliklerine denk düşen daha dar uzmanlık alanlarını da kapsar. Örneğin kara ekolojisi içinde yer alan orman, otlak ve çöl sistemleri, kara ekosistemlerinin mikroklima, toprak kimyası, toprak faunası, su çevrimi, ekoloji genetiği ve verimlilik gibi konularını inceler. Geleneksel olarak limnoloji adıyla bilinen su ekolojisi, akarsu ve göl ekolojileriyle sınırlıdır. Deniz ekolojisiyse denizdeki yaşamla ilgilenir.

Türdeş topluluk ekolojisi aynı türden bitki ve hayvanların sıklığını ve dağılımını etkileyen olguları araştırır. Doğum oranı, ölüm oranı, topluluğa katılım ve ayrılma oranları, rekabet ve av-avcı ilişkileri türdeş topluluk ekolojisinin başlıca çalışma alanlarıdır. Bir türdeş topluluğun zamanla değişen davranışlarını izleyebilmek için istatistikten yararlanılır. Doğadan belli bir düzen içinde yalınlaştırılarak alınmış verilerin ışığında geliştirilen matematiksel örnekler, bir türdeş topululuğun doğal koşullar altındaki davranışıyla karşılaştırılarak sınanır. İki ya da daha çok türün oluşturduğu ayn topluluklar arasındaki karşılıklı ilişkiler de türdeş topluluk ekolojisinin alanına girer. Bu ekoloji dalının temel taşlarından birisi olan türdeş topluluk genetiği ya da ekoloji genetiği, doğada gen frekanslarının değişimi, genetik özellikler üzerinde doğal seçmenin etkisi ve çokbiçimlilik gibi konulan inceler.

Karma topluluk ekolojisinin konusu karma topluluğun işlevleri ve kuruluşudur. Türlerin dağılım bölgeleri ve dağılımda ortaya çıkan düzensizlikler, karma toplulukta denge durumu ve bu dengeyi belirleyen etkenler, bir karma topluluk içindeki belli bir grubun (örn. etçiller) rolü, besin çevrimi, iklim ve daha birçok değişken, inceleme konulan arasındadır. Karma topluluk oluşturan türler arasındaki çok yönlü ilişkileri sınıflandırmak ve tanımlamak için çok aynntılı yöntemler kullanılır. Özellikle bitki karma toplulukları için uygulanan bu yöntemler, topluluğun zaman içinde, ekolojik ardıllık olarak bilinen bir düzene bağlı kalarak değiştiğini göstermiştir. Karma topluluğa enerji ve besinden oluşan bir makine gözüyle bakılabilir. Bu makinenin anlaşılabilmesi için besin ağını tanımlamak, enerji ve besin akışının birincil üreticilerden (yeşil bitkiler) otçullara, etçillere, aynştıncılara doğru akışını izlemek gerekir.

Karma topluluk ekolojisi yukarıda açıklanan beslenme dinamiğine eğilirken doğal olarak ekosistemde gelişen karşılıklı ilişkilerle ilgilenmekte ve onu ekosistem ekolojisinden ayırmak daha da güçleşmektedir. Ekosistemin yapı ve işlevini kavramaya ve çözümlemeye çalışan ekosistem ekolojisi, çalışma yöntemi olarak matematiği, matematiksel örnekleri ve bilgisayar programlarını kullanan sistem ekolojisi biçiminde gelişmiştir. Sistem ekolojisi, incelediği ekolojik sistemin içeriğinden çok, girdi ve çıktılarını çözümlemeye ağırlık vererek uygulamalı ekolojinin gelişmesini hızlandırmıştır. Uygulamalı ekoloji, çevre kirliliği sorunlarında, tarımsal üretimin ve besin kaynaklarının düzenlenmesinde ekoloji ilkelerini uygulamakta, ayrıca insanın çevresi ve öbür türler üzerindeki etkilerini incelemektedir.

Ekolojinin önemli alt dallarından biri de fosil canlıları konu alan paleoekolojidir. Paleoekoloji, günümüzde yaşayan canlıların incelenmesinde kullanılan çalışma yöntemlerini geçmiş dönemlerin türdeş ve karma topluluklarına uygular.

Bazı ekologlar çalışma alanlarını böcek ekolojisi, iri memelilerin ekolojisi gibi tak- sonomik gruplarla sınırlandırırken, öbürleri deniz kıyısı ya da tropik yağmur ormanı gibi sınırlı çevreler üzerine yoğunlaştırır.

ekolojik ardıllık


belirli bir bölgedeki bitki ve hayvan topluluklarının zaman içinde geçirdiği değişiklikler. Bu süreçte, o bölgedeki her canlı topluluğu, ekolojik doruk denen son ve kararlı evreye ulaşıncaya değin yerini aşamalı olarak yeni topluluklara bırakır. Bu son evrede, var olan iklim, toprak ve öbür çevre koşulları, değişikliğin varılan noktadan daha öteye gitmesini engeller.

Birbirini izleyen canlı topluluklarına ekolojik gelişim basamakları denir; ekolojik doruk evresinde o bölgedeki canlı topluluğuna egemen olan bazı türler bu gelişme basamaklarının hepsinde bulunmayabilir. İlk gelişme evrelerinde bölgeye yeni türler yerleşir ve gelişim basamaklarının niteliği, genellikle bir insan ömrü içinde kolay kolay farkına varılamayacak kadar yavaş bir hızla sürekli değişir.

ekolojik doruk


KLÎMAKS olarak da bilinir, ekolojik ardıllık sürecinin son evresi. Belirli bir bölgedeki bitki ve hayvan topluluklarının, belirli bir zaman dilimi içinde o bölgede egemen olan çevre koşullan altında ulaşabileceği son durum, bu bitki ve hayvan topluluklarının ekolojik doruğudur. Bu evrede, bölgede var olan bütün türler yaşamını sürdürdüğü ve dışarı- dan gelen türler bölgede yer kapmayı başaramadığı için, topluluğun tür yapısı hep aynı kalır. Ne var ki, iklim değişikliklerinin, ekoloji ve evrim süreçlerinin etkisiyle çevrede çok uzun dönemde değişiklikler olabileceğinden, ekolojik doruk mutlak kalıcı bir evre değildir.

Ekolojide Temel Kavramlar


Ekolojiyi iyi anlayabilmek için, canlıları ve bunların meydana getirdiği organizasyon düzeylerini gözden geçirmek gerekir. Canlılar Ekolojik organizasyon düzeylerine göre sıralanacak olursa:

Organizma—>Popülasyon—>Komünite—>Ekosistem—>Biyosfer şeklinde oluşur.

Habitat: Bir organizmanın doğal olarak yaşayıp üreyebildiği alandır. Habitat canlının adresidir. Habitat içindeki türlerin kendilerini ve çevresini etkileyen yaşam biçimleri vardır. Bir bireyin bulunduğu ortam içerisinde sahip olduğu veya yapmak zorunda bulunduğu bütün sorumlulukları, işlevleri o canlı türünün ekolojik nişidir.

Ekolojik nişleri çalışkan iki veya daha fazla organizmadan her birinin yaşamak için gerekli kaynağı ele geçirme mücadelesine rekabet denir.

Popülasyon: Belirli bir bölgede, belirli bir zaman diliminde yaşayan aynı türden canlıların oluşturduğu topluluğa Popülasyon denir. Sınırları belli bir alanda bulunan karaçam o yörede bir Popülasyon oluşturur.

Komünite: Belirli bir habitat içerisinde birbirleri ile ilişkili tüm Popülasyonların oluşturduğu topluluğa Komünite denir. Komüniteler tür çeşitliliği bakımından birbirlerinden farklılık gösterir.

Komünitelerin büyüklüğü, bir coğrafi bölgedeki çevre koşullarının farklılığına, çeşitliliğine ve koşulların organizmalar üzerindeki etkisine bağlıdır. Komünitede meydana gelen değişimler zamanla ekosistemi etkiler. Bunun terside söz konusudur.

Komüniteler yaşamlarını sürdürebilmek için coğrafik bir alana ihtiyaç duyarlar. Bu alana Biyotop denir.

İki farklı komünite arasındaki geçiş bölgelerine ekotondenir. Ekoton tür sayısı ve çeşidi bakımından zengin bir bölgedir.

Ekosistem: Belirli bir bölgedeki komünite ve cansız çevrenin oluşturduğu birime ekosistem denir. Ekosistemler biyosferin alt birimleridir.

Bir ekosistem temel olarak; su, sıcaklık, mineral vb. cansız faktörler ve üretici, tüketici, ayrıştırıcı gibi canlı faktörlerden oluşur.

Biyosfer: Dünyada canlıların yaşamasına ve üretmesine uygun hava, toprak ve su katmanlarının tümü biyosfer (ekosfer) olarak adlandırılır.
kaynak: Ana Britanica

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2019 00:36
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Ekoloji Nedir?


Ekoloji, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. Ekosistem ise canlı ve cansız çevrenin tamamıdır. Ekosistemi de abiotik faktörler (toprak, su, hava, iklim gibi cansız faktörler) ve biyotik (üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar) faktörler olmak üzere iki faktör oluşturur.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu tanımlamadaki organizmalar; diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre, insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplumları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar. Ekolojinin; botanik, zooloji, mikrobiyoloji, fizyoloji, bitki beslenmesi, anatomi, morfoloji, patoloji, pedeloji, jeoloji, jeomorfoloji, mineraloji, fizik, kimya, meteoroloji ve klimatoloji gibi bilim dalları ile yakın ilgisi vardır.
Araştırma konusu, yöntemi ve amaçlarındaki bazı özellikleri yardımıyla ekolojiyi diğer doğa bilimlerinden ayırma olanağı vardır. Ekoloji bütün canlılar için ortak olan ve canlılar üzerinde etki yapabilen temel konularla ilgilenir. Diğer bir ayırıcı özelliği ise ekolojinin bir canlıya ait belirli organları ve bu organlardaki hayat süreçlerini değil, canlıların içinde bulundukları hayat ortamı ve diğer canlılarla olan karşılıklı ilişkilerini incelemesidir.
Günümüzde insan çevre ve ekoloji sözcüklerini bir bütün olarak kullanmaktadır. Kıtalardan okyanuslara, göllerden akarsulara, yer altı sularından atmosfere, mikroorganizmalardan insana ve bitkiler âlemine kadar bütün canlı ve cansız varlıklar arasında düzenli bir ilişki vardır. Yani organizmalar yaşamlarını sürdürebilmeleri için diğer organizmalarla ve çevreleriyle ilişki içerisindedir. Organizmaların çevreleriyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalına “ekoloji” denir. son 30-35 yıl içinde dünya nüfusunun hızla artması, sanayi ve teknolojinin ilerlemesi, doğal kaynakların tükenmeye başlaması, çevre sorunlarının gündeme gelmesine yol açmıştır.

Ekoloji
Yeryüzünde on kilometre okyanus tabanından atmosferin on kilometre yerden yüksekliğine kadar olan tabaka canlıların barınma yeridir. Bu alana dünya katmanları arasında biyosfer adı verilir. Ekoloji de 20 km’lik dikey alan içersindeki canlıların yaşama şekillerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceler. Canlıları etkileyen çevre faktörlerine ambiyotik faktörler, canlıların birbiriyle olan ilişkilerine biyotik faktörler denir.
Modern ekolojide anlama kolaylığı sağlamak için canlılar organizasyon derecesine göre sıralanır. Bu sıralama sonucunda biyolojik spektrum meydana gelir.Bu spektrum; Protoplazma-Hücreler-Dokular-Organlar-Organsistemleri-Organizmalar-Populasyonlar-Kommuniteler-Ekosistemler-Biyosfer şeklinde sıralanır.
İşte bu spektrum içerisinde ekoloji; organizmalardan sonraki terimleri inceler. Biyotik faktörleri oluşturan bu terimlerin üzerindeki fiziksel ve kimyasal faktörlerin sınırlayıcı etkisini de ekoloji inceler.
Ekolojide kullanılan bazı terimler vardır. Bunların başlıcaları;
  • Populasyon: İnsan nüfusunu ifade edeb bir terimdir. Ancak ekolojide belirli sınırlar içersinde barınmakta olan aynı türden oluşan bireyler topluluğunu ifade eder. Ekolojinin biyotik faktörler içersinde en küçük birimidir. Populasyonlar kendi kendine yeterli değildir.
  • Kommunite: Bir bölgede yerleşen populasyonlar topluluğudur. Abiyotik faktörlerle birlikte kommuniteler kendi kendilerine yetebilen topluluklardır.
  • Ekosistem: Kommunite + Abiyotik ortam ekosistemi oluşturur.
  • Habitat: Populasyon içersindeki canlıların biyosfer tabakasındaki kalıtsal yapısına uygun yaşama bölgesine habitat denir. Habitat canlının yaşama adresidir.
  • Niş: Habitat içersindeki canlıların yaptığı biyolojik faliyet ya da iştir.
  • Flora: Belirli bir bölgedeki veya biyosferdeki bitki topluluklarıdır. Aynı zamanda bakterilerin oluşturduğu populasyonlara da flora denir.
  • Fauna: Hayvanların oluşturduğu topluluklara denir.
  • Biyotop: Canlının yaşayabileceği fiziksel ortamdır.
  • Biyom: Özel komunitelere biyom adı verilir. Tundra, maki, çöl biyomu gibi.
1. Abiyotik Faktörler
Bireylerin populasyonda, populasyonların da kommunite içersinde gerçekleştirdikleri aktiviteler kararlı bir yaş** ortamının oluşturulmasında kesinlikle etkilidir.
Ancak biyosferde ekolojik sistem kurulurken elbette matematiğin güneş sistemindeki mesafe sabitleri, dünyanın açısı ve elepsoid fiziki yapısı etkilidir. Ayrıca fizik ve kimyanın temel prensipleri, yeryüzünün dönüş hızı, çekim gücü, atmosferdeki gaz yoğunluğu, gaz basıncı gibi faktörler en önemli etkenlerdir.
Dış etkenler dediğimiz abiyotik faktörler yeryüzünde canlıların yaşama alanlarını sınırlandıran en önemli etkenlerdir.
Bunlara bağlı olarak farklı devirlerde farklı türler populasyonlar üzerinde baskınlık kurmuştur. Örneğin jura devrinde sürüngenler ve eğrelti otları en baskın populasyonlar olmuşlardır. Ancak abiyotik etkenlerle bugün bu canlılar bir çok türünü yitirmiş ve günümüzde eğrelti otları; orman altı bitkileriyle, dinozorlar; kertenkele, yılan, kaplumbağa, timsahlar ile temsil edilmektedir. Yani yeryüzünde gerçekleşen buzlaşma, sel, deprem, volkanik patlama, dünya yüzeyinin sularla kaplanması, aşırı rüzgar, yüksek sıcaklık gibi doğal olaylardan bitki ve hayvan populasyonları tamamen olumsuz etkilenmişlerdir. Bunun sonucu bugün dahi hissedilebilmektedir. Örneğin kelaynak olarak ifade edilen kuş türü yok olmuştur, panda ayıları yok olmuştur. Bugün bunlar hayvanat bahçelerinde yapay olarak üretilmektedir.
Doğadaki olumlu veya olumsuz abiyotik faktörlere rağmen günümüze kadar gelebilen dayanıklı canlılarda bulunmaktadır. Bunlara fosil canlılar da denir. Örneğin, Latimeria balığı ile hamam böceği yeryüzünün en eski yaratıklarındandır.
Abiyotikler fiziksel ve kimyasal faktörler olarak ikiye ayrılır.

A) Fiziksel Faktörler
1. İklim

İklimler klimatoloji bilimi içersinde değerlendirilir. İklim içersinde canlıları ilgilendiren faktörler sıcaklık, yağmurlar, yağışlar, nem, rüzgar, güneşlilik, bulutluluk ve don olaylarıdır.
Optimum iklim şartlarının içerikleri türlere göre değişmektedir. Örneğin; çok yağış alan, ılıman olan alanlarda mükemmel orman ekosistemleri ve ormana bağlı hayvan populasyonları oluşturulmuştur. Aynı zamanda düşük ısılı olmakla beraber nem oranı yeterli olan Amerika’nın üst Alaska kıtası ve Rusya’nın üst Sibirya ormanları da buna güzel örneklerdir.

2. Isı

İklim içersinde en önemli faktörlerden biri de ısıdır. Örneğin eklem bacaklıların bir çoğunun yaşam süresi 3-4 ay içersindedir. Isı periyodunun da 16 dereceyle 25 derece arasındaki dönemine rastlar. Yazın sonuna doğru kaybolurlar. Aynı şekilde iklim bitkilerde; su alma, çiçeklenme, enine büyüme, meyvelenme gibi dönemlerin belirlenmesinde tamamen etkili bir faktördür.
Hayvanlar vücut sıcaklığı yönüyle;
1. Poikilotermal hayvanlar (soğuk kanlılar veya vücut ısısı değişenler)
2. Homoitermal hayvanlar (sıcak kanlılar veya sabit ısılılar)
olmak üzere ikiye ayrılır.
Canlılar arasında yüksek ısılarda, düşük ısılarda ve her iki ortamda yaşamaya uymuş olan canlılar vardır.
Bazı canlılarda sıcaklık artışına paralel (tölerans sınırları içersinde) metabolizma hızı da artar. Ancak tölerans sınırlarını aşan ısı, canlıda metabılik anormallik olarak adlandırılan paraliz (şok, geçici felç) olayını ortaya çıkarır. Artmaya devam ederse öldürür. Isı aşırı oranda düşmeye devam ederse yine paraliz olayı görülür.
Sıcaklık aynı zamanda hayvanların vücüt büyüklüğünü tayin eden bir faktördür. Kuzey enlemlerde yaşayan sıcak kanlı hayvanlar sıcak bölgelerde yaşayanlara göre daha büyük olma eğilimindedirler.
Büyük vücutta kütleye göre az yüzey olması, sabit ısılı hayvanların vücüt sıcaklığını koruyabilmesi bu adaptasyon özelliğiyle sağlanır.
Bu canlıların aynı zamanda kuzey bölgelerde yaşayanlarında ekstrimiteler küçük yapılıdır. Kulak, burun ucu, el ayası (yüzeyi) , ayak ayası gibi. Bu sayede ısı kaybı en aza indirilir. Sıcak ortamlarda bu organlar büyük olur. Bunlar serinleme amacıyla kullanılır.
Değişken ısılı hayvanlarda bunun tam tersi özellikler gözlenir. Bu hayvanlar soğuk ortamlarda daha küçük vücut yapısına sahiptirler.

3. Işık

Yeryüzünde kurulan ekosistemlerin ve bunun sonucu olarak biyosferin kararlılığı, devamı, bugünkü ölçüler içersinde ışık enerjisinin devamına bağlıdır. Işık özellikle bitkiler için önemli bir abiyotik faktördür. Ancak 3100 Angstrom dalga boyunun altındaki mor ötesi (x ışınları) ışınları ile 7000 Angstrom dalga boyunun üzerindeki ışınlar protoplazmayı bozucu etkiye sahiptir. Dolayısıyla 3000-7000 Angstrom dalga boyundaki ışınların kalitesi, şiddeti ve süresi önemlidir.
Karasal ekosistemlerde ışık fotosentez için çok önemlidir. Özellikle ormanlık alanlarda bitki florasının üst ve alt katmanları vardır. Ormanda ışıkla temas eden ilk üst tabakaya taç tabakası denir.Taç tabakasının sıklığı alt tabakalarda yaşayan türleri sınırlar. Örneğin sık bir taç tabakasına sahip çam ormanının alt kısımlarında yeniden ve kendiliğinden çam filizlerinin gelişmesi ışık eksikliğinden dolayı çok az olur.Yani çam ormanları zor yenilenen ormanlardır. Böyle bir ortamda gölge bitkileri gelişebilir. Örneğin; Eğrelti otları, karayosunları gibi.
Ormanın sıklığı gölge yoğunluğunu arttırır. Buna bağlı olarak taç yapıyı oluşturan bitkilerin gelişmeleri ve orman rejenerasyonu genç bitkinin gölgeye olan dayanıklılığı ile doğru orantılıdır. Gölge yoğunluğuna dayanabilen bitkilerde orman rejenerasyonu kolay olurken dayanamayan bitkilerde rejenerasyon çok zor olmakta veya orman yeni oluşuma gidebilmekte, baskın türler değişebilmektedir.
Bitkilerde fotosentez ile üretilen organik besin hem bitkiler hem de hayvanlar için besin kaynağı olarak kullanılır. Bitkilerde arta kalan besin depo edilir. Depo edilen besin, gelişme, büyüme ve üremede kullanılır. Gölge bitkilerinin ışık şiddeti karşısındaki fotosentez ürünlerinin üst sınırı ile uzun gün bitkilerinin üst sınırı bariz bir fark gösterir. Bu fark gelişmede gözlenir.
Işık faktörü su içi ekosistemlerinde de etkilidir. Işık, su bitkileri tarafından enerji kaynağı olarak kullanıldığı gibi bazı hayvanların pigment üretimi, dış iskelet, kitin, kabuk gibi benzeri yapıların oluşumunda doğrudan etkili olduğu tespit edilmiştir.

B) Kimyasal Faktörler
Canlıların yapısında bulunan maddelerin yeryüzünde ve canlılar arasında aktarılması, dağılımı, aktarılma sıklığı, çözelti oluşturma özellikleri ve oranları populasyon ve kommunitelerde dengenin kurulmasında doğrudan etkilidir.

1. Su

Maddelerin; hücrede, dokularda, sistem ve organizmada dolaşması, kimyasal reaksiyonlar, yapının devamlılığı ve kararlılığı su ile sağlanır. Bu açıdan su çok önemlidir. Canlı organik ağırlığının %50’sini kaybetse yaşayabilir. Ancak suyun %20’sini kaybetse şoka girer.
Canlılar su miktarlarını, osmatik basınçlarını dış ortamlara göre ayarlayarak dengede tutarlar. Örneğin tuzlu sularda yaşayan balıklarda kandaki üre miktarı fazladır. Buna bağlı olarak su dengede tutulur. Tatlı suda yaşayan balıklarda su fazlalığı ortaya çıkar. Dolayısıyla bu canlılarda su içme olmaz ve böbreklerinde aşırı oranda su süzülmesi ve atılma olayı gerçekleşir. Kurak ortam denilen tuzlu sularda tam tersi özellikler gözlenir.
Bitkiler su isteklerine göre üç gruba ayrılır:
a)Higrofitler: Sucul bitkilerdir. Suda yaşarlar. Kök su içersinde toprağa tutunabileceği gibi dışarıda çıkabilir. Stomaları yağrağın yüzeyindedir. Kütikülaları incedir. Yaprakları geniş ayalı ve parçalı olabilir.
b)Mezofitler: Normal ortam bitkileridir. Orta kalınlıkta kütikülaları bulunur. Stoma hem yaprak üstünde hem de altında yer alır. Dut, kavak, söğüt gibi.
c)Kserofitler (Kurak ortam bitkileri): Kuraklık bu bitkilerde kökün gelişmesinde etkilir. Kurak alanlarda bitkiler seyrek olarak bulunur ve geniş bir kök sistemi oluştururlar. Çöl bitkilerinden kaktüsler silindirik yapısıyla su kaybını azaltır. Ayrıca bunlarda kalın bir kütiküla tabakası bulunur. Stomalar gündüz yerine gece açılır.
2. Gazlar ve Mineral Tuzlar
Su buharı oranı hariç diğer gazlar karasal ekosistemlerde fotosentez, solunum, kemosentez, yanardağı faliyetleriyle dengede tutulur. Ayrıca güneş ışınları atmosferin en üst katlarında (iyonosferde) bazı iyonları etkileyerek yeni atom ve moleküllerin oluşumunu sağlayarak dengeye katkıda bulunur.
Oksijen; canlıların yaş**ı için yaşanılmaz bir gazdır.O2’li solunumda doğrudan kullanılır. Atmosferde %21, suda %5 oranında bulunur. Her iki ortamda da kaynak fotosentezdir. 02’nin çoğu sularda yaşayan alglerden karşılanır.
Atmosferdeki oksijen zararlı ışınları absorbe etme özelliğiyle canlıları korur. Ayrıca oksijenin bileşiminden oluşan ozon gazı da ultraviyole ışınlarını emerek canlılara zarar vermesine engel olur. Böylece yeryüzüne faydalı olan ışınlar ulaşır. Buna rağmen ultraviyole ışınları %2 oranda ulaşmaktadır. Bu oran yükseklere çıkıldıkça, gaz yoğunluğu azaldıkça artar. Ultraviyole ışınları yoğun olarak yeryüzüne ulaştığında organik moleküllerin parçalanmasına neden olur. Özellikle DNA bundan etkilenir ve mutasyonun ortaya çıkma oranı artar.
Endüstriyel gelişmeye paralel üretimde kullanılan kloroflorakarbon gazı ozon tabakasının delinmesine yol açmıştır. Bu da insanların yol açtığı en tehlikeli kirliliklerden biridir.
Karbondioksit; solunum, yanma, yeraltı çatlaklarından ve volkanlar ile yeniden atmosfere döner. Örnek: Elazığın buzluk dağları, volkanlar ve çatlaklar önemli CO2 kaynaklarıdır. CO2 gazının ortamda artması canlıların sayıca azalmasına neden olur. Yani bu gazın artışı populasyonları sınırlayıcı bir şekilde etkiler.
Su ortamlarında ısı arttıkça erimiş CO2 oranı artar. CO2 gazının su içinde artması canlıların ölüm oranını arttırır.
Canlıların yapısında hayati önem taşıyan tuzlar bulunur. Bunlar N, P, K, Ca, S, Mg içeren tuzlardır. Bunlara biyogenetik tuzlar denir. Bunların eksilmesiyle canlılarda hayatsal olaylar ve yapısal özellikler bozulur. Her elementin organizmada aktif olarak kullanıldığı bir yapı veya reaksiyon vardır.

2. Biyotik Faktörler
Ekolojide virüslerden bakterilere ve insanlara kadar bütün canlı populasyonlar biyotik faktörler olarak adlandırılır. Biyotik faktörler canlı ve cansız faktörleri yapılarına katarak enerji elde ederler. Bu enerjiyi besin zinciri oluşturarak diğer canlılara aktarırlar. Uygun habitatlar üzerinde hayat tabakaları oluştururlar. Biyotik faktörler, populasyon, kommunite ve ekosistem olarak adlandırılan birimlere ayrılarak incelenir.

2.1. Populasyon

Aynı tür canlıların belirli habitat sınırları içersindeki topluluğuna populasyon denir. Bir populasyondaki büyümeyi çevre şartları, doğum, ölüm ve tür içi rekabet belirler. Populasyondaki birey sayısına populasyonun büyüklüğü denir. Birim alandaki tür sayısına populasyon yoğunluğu denir. Bir habitattaki tür sayısının ulaştığı üst sınıra populasyonun taşıma kapasitesi denir.
  • Populasyonda Yaş Dağılımı: Populasyondaki bireylerin yaş dağılımı ile populasyonun büyümesi arasında bir ilişki vardır. Genç ve orta yaşlı bireylerin bulunduğu populasyonlarda birey artışı (populasyon büyümesi) fazla olur. Dengeli bir populasyonda genç ve orta yaşlı bireyler birbirine eşit, yaşlı bireyler azdır. Gerilemekte olan bir populasyonda üreme az olduğundan genç bireylerin sayısı azalır.
  • Populasyonda Ömür Uzunluğu: Canlılardaki ömür uzunluğu kalıtsal olarak belirlenmiştir. Ancak canlı çevre faktörlerinin etkisi ile bu ömrünü tamamlayamayabilir. Habitatına uyum gösteren canlılar genellikle ömür uzunluklarını yaşayarak yakalarlar.
  • Populasyonda dalgalanma ve dağılma: Populasyonda dalgalanmalar genellikle av ile avcı arasında gözlenir. Av miktarı azaldığı zaman artmış olan avcı populasyonu besin probleminden dolayı dağılır. Buna bağlı olarak avcı populasyonunda yoğunluk azalması gözlenir. Farklı eşeyli bireylerin bir araya gelme zorluğu ortaya çıktığından populasyonda gelişme yavaşlar. Bu açıdan populasyonların gelişmesi için belirli bir yoğunluğun olması zorunludur. Avcı populasyonu azaldığı zaman av populasyonu çoğalır.
Populasyonlarda çevre direnci canlıları olumsuz etkilediği zaman toplu ölümler ve toplu göçler gözlenir. Bu özellikler populasyonun minimuma inmesine veya yok olmasına neden olur.

2.2. Kommunite

Populasyonlar topluluğuna kommunite denir. Kommunite içersinde uyumsuz populasyonlar da bulunabilir. Parazit, konak gibi.
Kommunite içersinde populasyonların devamlılığında etkin görev yapan sayıca fazla olan türler bulunur. Bunlara baskın türler denir. Kara kommunitelerinde baskın tür yoktur.
Belirli bir habitat alanında kommunite yok olabilir veya hiç yoktan yeni bir kommunite gelişebilir, bunlara süksesyon denir. Süksesyonda bir oluşum süreci vardır. Oluşum süresinde bazı canlılar habitat bölgesine öncelik oranına göre yerleşir. Bu özellik hem flora hem fauna da geçerlidir.

  • Liken evresi: Kumul, kayalık, killi, bataklık ve çakıllı olan ortamlar öncelikle likenler tarafından işgal edilir. Bunlara öncü populasyonlar denir. Likenler ortamın toprak kalitesini yükseltir. Likenler çok dayanıklıdır. Ancak rekabete dayanamazlar.
  • Yosun evresi: Likenlerden sonra başlar. Bu bitkiler ortamı nemlendirir. Bu evrede ortama bazı omurgasızlar yerleşir.
  • Ot evresi: Yosun evresinden sonra ortama bir yıllık otsu bitkiler yerleşir. Otsu bitkilere paralel ortama bazı böcekler de yerleşir. Daha sonra sürüngen, kurbağalar, kuşlar ve memelilerin otçulları ve etçilleri ortama yerleşmeye başlar.
  • Çalı-Funda evresi: Ot evresi çalı ve fundalıkların ortama yerleşmesi için zemin oluşturur. Bunlar erik, kavak, böğürtlen gibi küçük ağaçlardır. Süksesyon bu yönde ilerliyorsa ortam daha nemli hale gelir. Çalı evresinde ortama kuşlarla büyük ağaçların tohumları getirilir. Buna bağlı olarak ortamın besin oranı artarak devam eder. Büyük omurgalılar da bu aşamada büyük oranda yerleşir.
  • Ağaç evresi: Ağaç filizleri gelişerek ormanlık alanları oluştururlar. Ortam şartları anormal derecede değişmedikçe kararlı bir fauna ve flora kommunitesi oluşturulur. Buna klimax denir.
2.3. Ekosistem
Ekosistemin içersindeki canlılar belirli görevler üstlenerek dengeli bir ekosistem oluştururlar. Ekosistemi dengeler bir şekilde oluşturulabilmesi için ortamda üreticiler, tüketiciler, ayrıştırıcılar gibi canlı grupları bulunmalıdır. Bu görevlerin yerine getirilmesi sayesinde ekosistemin dinamikliği ortaya çıkar. Bütün ekosistemlerde bu görevleri gerçekleştiren canlılar mutlaka bulunmalıdır.
Ekosistemi oluşturan canlılar arasında besin aktarım zinciri oluşturulmuştur. Besin aktarımıyla birlikte canlılar dolaylı olarak ışıkenerjisini aktarmış olurlar.
Yeryüzünde bakteriler kendi başlarına ekosistem oluşturabilecek aktiviteye sahip tek guruptur. Çünkü bakterilerin içersinde hem saprofit, hem fotoototrof, hem kemoototrof hem de hetotrof beslenen gruplar bulunmaktadır. Bu birlikler içersinde madde döngüsü kolaylıkla sağlanır.
Besin zincirinde her aktarım sırasında enerji kaybı (kütle azalması) gözlenir. Buna biyokütle (biyomas) denir. Biyomasa bağlı olarak canlılarda üreticilerden tüketicilere doğru kütle azalması gözlenir. Yeryüzünde birim alanlarda herzaman kütle fazlalığı çoktan aza doğru üreticiler, 1. tüketiciler, 2. tüketiciler, 3. tüketiciler olarak sıralanır.
Besin zincirinde bazen metabolizmada kullanılmayan maddelerde aktarabilir. Bu maddeler besin zincirinin son halkasına doğru birikme eğilimine sahiptir. Çünkü bu maddeler eritilemez ve depo edilir.

Ekosistemde populasyonların dengelenmesi

Ekosistemde populasyonların dengelenmesi hayvanlar arası predatörlük (avcılık) ve parazitlik ile dengelenmektedir. Her iki olay sonucunda avlanan ve konut ortadan kalkmakta ve populasyonda azalma yaşanmaktadır.
Bir ekosistemde parazit mikroorganizma yeni girdiği zaman zarar ilk önce çok büyük olur. Örneğin yeryüzünde verem yeni çıktığında binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. İlaç geç olarak bulunmuştur. Aynı şekilde cüzzam hastalığı da dünyada en fazla korkulan ölümcül hastalıklardan biri olmuştu. Ancak bugün bu parazitler ilaçla kontrol altına alınmıştır.
Gerek parazitler gerekse predatörler populasyondaki genellikle zayıf, hastalık taşıyan, dirençsiz, iyi beslenmemiş bireyleri ortadan kaldırır. Böylece populasyonda sağlıklı bireylerin kalması ve hastalıkların diğer bireylere bulaşmasını engelleyerek populasyon dengesine katkı sağlar.
  • Minimum kuralı: Bitkiler metabolik aktivitelerini gerçekleştirebilmek için eser elementleri yapılarında bulundurmak zorundadırlar (Fe, Mg, Mn, Mo, Va). Bu maddeler metabolizmanın devamı ve büyümesi için zorunludur. Buna göre bitkiler toprakta en az bulunan eser elemente göre büyür ve metabolizmasını düzenler, bu olaya minimum kuralı denir. Hayvanlar içinde aynı şekilde minimum kuralı geçerlidir.
  • Hoşgörü kuralı: Canlıların habitat sınırlarını belirleyen faktörlere, dayanıklılık gücüne hoşgörü veya tolerans denir. Tolerans gücü canlının adaptasyon kabiliyetini ortaya koyar, ortamda yaşama şansını arttırır. Mesela devenin toleransı yüksek olduğundan hem çölde hem de diğer ortamlarda rahatlıkla yaşayabilmektedir. Aynı şekilde bazı yılan balıklarının tuz toleransı çok yüksek olduğundan hem tatlı suda hem de denizde yaşayabilir.

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2019 00:37
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Doğal olarak dengeli bir ekosistemde, tüm türlerin biyolojik özellikleri, öyle ayarlanmıştır ki, sistemin barındırabileceğinden daha fazla yavru meydana gelir ve sadece çevreye uyum sağlayabilen en iyileri yaşar. Buna neden olan etmenler ise; gıda, beslenme ve yer için rekabet, hastalık, parçalanma, yangın, sel, açlık, fırtına gibi doğal afetlerdir. Ekosistemlerdeki egemenliği ile insan, bu güçlere karşı koymak için birçok yöntem geliştirmiştir. Böylece yavrularının erken ölümlerini azaltmış ve aynı zamanda fazla üremeye devam etmiştir.

Bir organ veya organizmanın herhangi bir kısmının, bulunduğu ortamda yaşamasına izin veren uyum özelliklerine "ekolojik uyum" adı veriliyor. Bu uyum özellikleri sayesinde canlı, başarılı şekilde yaşamını sürdürebilir. Çünkü o ortamdaki besleyiciler, su, ısı veya ışığı en iyi şekilde kullanabilir hatta kuraklığa, parazitlere veya aşırı sıcaklık değişimleri gibi uygunsuz koşullara karşı da korunma özelliğini geliştirebilir. Organizmalar, bulundukları ortamdaki tüm kaynakları uyum sağlama durumunda en iyi şekilde kullanabilirler. Gerçekten, organizmanın bir uyumlar demeti olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Canlılardaki tüm fizyolojik olaylar su, sıcaklık, besinler ve ışık tarafından etkilenmektedir. Bu durumda her canlının mümkün olduğu kadar en iyi şekilde ortama uyması gerekir. En azından minimum gereksinimlerini sağlamış olması gerekir. En iyi şekilde gelişmesi için var olan besleyicileri ve enerjiyi tam olarak kullanabilmelidir. Örneğin, en yüksek karbonhidrat üretimine sahip tahıllar, uygun ılık mevsimden tam olarak yararlanırlar. İnsanlar bilerek veya bilmeyerek tahılların ekimini var olan iklimsel koşullara göre ayarlamakta ve böylece ıslah yeri ile uygun ekim zamanları seçerek, sulama ve mevsim dışı donlardan korunma ile en iyi ürünü elde etmeye çalışmaktadırlar.

Uyumların kaynağı olarak genetik varyasyon ve doğal seçicilik kavramı benimsenmektedir. Buna göre, çevrenin seçicilik etkisi ve genetik özellikler, yeni uyumları ortaya çıkarmaktadır. Bu genetik değişimlerin kaynağı ise tamamen şansa bağlıdır. Fakat çevrenin meydana getirdiği değişim ile genetik olarak saptanmış varyasyonu birbirinden açıkça ayrı tutmak gerek. Çevrenin oluşturduğu değişimler kalıcı değişimler değildir. Bu tip uyumlar bitki için zararlı da olabilir. Örneğin; bazı tür bitkilerde toprak pH’sı değişince, çiçeğin rengi de değişir. Bazı kaktüsler çalıların gölgesinde çimlenir, gelişince güneşe doğru sürünürler, iyice uzadıklarında kıvrılıp ölürler.

Kalıtsal varyasyonlar ise geri dönüşlü değildir ve genlerdeki değişimlerle ilgilidir. Bunlar uzun zaman birikerek meydana gelirler ve bu süreç birbirine bağlıdır. Eğer oluşan özellik uygun değilse, organizma için zararlı bir durum ortaya çıkmaktadır. Gelişen özellik yararlı yönde olursa, organizma daha kuvvetli bir birey olarak yaşamını sürdürebilmektedir. Burada doğal seçicilik ve kalıtsal özellikler ağırlıktadır. Doğal seçicilik organizma ile çevre arasında maksimum dengeyi yaratacak özellikleri desteklemektedir. Organizmanın davranışını kontrol eden binlerce genden sadece birinin büyük bir değişikliğe uğraması dengeyi bozmak için yeterlidir. Genetik değişimlerin çoğu büyük olasılıkla başarısızlıkla sonuçlanır. Çünkü genlerin yeni kombinasyonları ile fizyolojik denge bozulmaktadır. Öyle ise, yeni gen kompleksleri ile çevre arasındaki dengenin yanı sıra, içsel dengeye de gereksinim vardır. Bu nedenledir ki evrim, çok yavaş devam eder.

Türlerin olası doğal ya da yapay yayılışı üzerinde ekolojik hoşgörülülük derecesinin önemi büyüktür. Bir canlı yetiştiği yerden alınıp, başka bir yere götürüldüğünde onun fizyolojik olaylara yani çevre koşullarına cevap vermesi gerekir. Yabani otların ekolojik hoşgörülülüğü geniştir. Çünkü rekabet, doğal engeller ve parazitler ortadan kalkınca, bunlar, geniş alana yayılmaya başlar.

İnsan topluluklarının iyi yaşamaları ile ilgili olan ekolojinin bir dalı da uygulamalı ekolojidir. Ekoloji bilimi, insanın uzun ve kısa süreli gereksinimlerini doğrudan veya dolaylı olarak çeşitli yollarla araştırır. İnsan kültür evriminden sonra, doğal kaynaklarını günlük yaşamında daha çok kullanmaya başlamıştır. İlkel insan toplulukları, tüm zamanlarını beslenme için avlanarak geçirmiş ve ekosistemin bir parçası şeklinde diğer organizmalara bağlı olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. İnsanın birçok özelliği, özellikle biriken deneyimlerini yeni nesillere konuşarak aktarması, yazması ve okuma yeteneği ile birleşince yaşamının başlangıcında görülmeyen yeni bir gelişme göstermesini sağlamıştır. İnsan, ekosistemin dengesini bozan en önemli etken olarak ortaya çıkar; bugün yeryüzünün egemen organizması olup tüm yapıların odak noktasında yer alır.

Doğal olarak dengeli bir ekosistemde, tüm türlerin biyolojik özellikleri, öyle ayarlanmıştır ki, sistemin barındırabileceğinden daha fazla yavru meydana gelir ve sadece çevreye uyum sağlayabilen en iyileri yaşar. Buna neden olan etmenler ise; gıda, beslenme ve yer için rekabet, hastalık, parçalanma, yangın, sel, açlık, fırtına gibi doğal afetlerdir. Ekosistemlerdeki egemenliği ile insan, bu güçlere karşı koymak için birçok yöntem geliştirmiştir. Böylece yavrularının erken ölümlerini azaltmış ve aynı zamanda fazla üremeye devam etmiştir. Bu şekilde dünya nüfusu artışına devam eder. Yer ve beslenme sorununa çözümü yeni alanların açılması, ağaçların kesimi, yabani etoburların öldürülmesi, tahıl bitkilerinin yetiştirilmesi, sürü ve kümes hayvanlarının ehlileştirilmesi olarak düşünmüştür. Organizma-çevre dengesi sürekli olarak bozulur ve yenilenme hızından daha hızlı olarak yok olur. Günümüz insanı çok sayıda değerli doğal kaynak ve imkan bulmasına karşın dün olanı bugün bulamamaktadır. Temizlenen birçok orman ya yok edilmekte ya da sanayi için kullanılmaktadır. Eğer sistemin ekolojisini anlamazsak ya da ekolojik prensipleri bir tarafa atarsak, bu alanlar gelecekte yararlı durumda olmayabilir. Toprak erozyonu sorunu başlar, fabrika dumanları ağaçları öldürür ve sonuçta beslenecek ve barınacak toprağı bulmak çok zor olur.

Bunun en belirgin örneği ABD’deki Bakır Dağları’dır. Burada tek bir ot bile yetişmez. Çünkü fabrika dumanları doğal örtüyü yok etmiştir. Biyolojik çeşitliliği oluşturan bitki, hayvan ve mikroorganizma türleri ile bunların çeşitleri ve oluşturdukları topluluklar, doğal dengenin korunmasında büyük bir etkiye sahiptir. Yediğimiz besinleri, soluduğumuz oksijeni ve diğer birçok gereksinmemizi sağlayan biyosfer, yine günlük atıklarımızı da zararsız duruma getirmek için uğraşır. Buna rağmen 500 milyon yıllık hayatında biyosfer, hiçbir devirde bugünkü kadar tahribata uğramamıştır. Tahribat, yalnız insanların etkisiyle değil, doğal olarak da oluşabilir. Ancak insanların neden olduğu kayıplar, son yüzyıllarda, doğal nedenlerden kaynaklanan yok olmaları çok gerilerde bırakmıştır. Örneğin, 3,5 milyon yıl önce bin yılda doğal nedenlerle sadece bir tür yok olurken, 2000'li yıllarda bu rakamın 20 bin ile 50 bine çıkacağı saptanmıştır.

O halde genel anlamıyla doğa olarak tanımlanan dünya ekosistemi nasıl korunabilir? Şüphesiz bunun yanıtı, tüm dünya ekosisteminin korunmasıdır. Ancak günümüz şartlarında ekosistemi bir bütün olarak korumak olanaksızdır. Bu nedenle en iyi yöntem türleri, topluluklarını ve yaşadıkları mekanı koruma şeklinde olur.
Koruma, "Conservation" sözcüğü Latince'den gelir. Con: birarada, serviare: korunmak, demektir. Koruma ekoloji alanına giren konular arasında yararlı biyolojik maddelerin sürekli üretimini sağlayacak alanlar ve yöntemler ile yenilenemeyecek kaynakların yok oluşunu önleme yer almaktadır. Ayrıca biyojeokimyasal döngüleri de açıklamaya çalışır. Çünkü enerji ya da maddenin alınım veya dağıtım olayı, oluşum kadar hızlı olur. İyi bir korumacı, istenmeyen şeyleri engellemek, istenen ürünlerin verimini artırmak, ekosistemin içsel kaynaklarından yararlanmak için dışsal madde uygulama ve yöntemlerini araştırmak zorundadır. Böylece yenilenebilir kaynakların sürekli kullanılması söz konusu olur. Azalan çok sayıdaki kaynak veya bitki ile hayvan bugün korunmaya muhtaçtır. Korunma ekolojisi, sadece ender türlerin korunmasını içermez. Aksine sınırlı kaynakların dengeli şekilde kullanılması, kaynakların artırılması, maddelerin hızla tekrar sentez edilmesi de koruma ekolojisi alanına girer.

Ekosistemlerin dinamizmleri anlaşılamadığından ekolojik dengeler, bitki örtüsüne, hayvan topluluklarına ve topraklarımıza büyük zararlar verir. Buna rağmen, bir toprak parçasını değerlendirmeyi veya tahıl ekmeği veya herhangi bir bitki örtüsü ile erozyonu önlemeyi veya küçük barajlar ile akan suları değerlendirmeyi çok az düşünmekteyiz. Bunlar yapılamadığından geniş çaplı bir çölleşmenin olduğunu görüyoruz. Esas itibari ile insan, tarım alanları, otlaklar, ormanlar, toprak, su ve mineraller gibi kaynakları çok dikkatli kullanmalı ki; ekosistemin yenilenebilir kısmına çok az zarar vermiş olsun.

Diğer organizmalar gibi, tahıl bitkileri de çevreye karşı bir reaksiyon gösterir ve belli iklimsel koşullar içinde en iyi gelişmeyi gösterir. İstenen yüksek tahıl verimi için çiftçiler rasgele deneyimlerle en iyi mevsimi, sulamanın sıklığını ve miktarını veya gübre çeşidini saptamıştır. Öyle ise tarım bilimi, uygulamalı ekolojiden başka bir şey değildir. Bu durumda tarım alanı ekosistemlerinin bilinmesi ile tarım bilimi de ilerleyecektir. Uzun süre kullanılan bir tarlada, tahıllar hasat edildikçe besin azalacak, toprak fakirleşecektir. İlkel tarımda toprağın verimliliğine bağlı olarak toprak, birkaç yıl sürekli ekiliyordu. Yamaçlar, açılan orman alanları, özellikle yangın sonrası, başlangıçta çok yüksek ürün verdi, fakat örtü kalkınca erozyon başladı. Nüfusun artışı ile birlikte, insanlar yeni alanlara hareket etti ve verimli alanlar tahrip edilmiş boş alanlar şekline dönüştü. Bu nedenle aynı alanın sürekli kullanım gereği toprakların gübrelenmesi gereksinimini ortaya koydu. Her tahıl bitkisinin kendine özgü gereksinimleri ve ekolojik hoşgörülülüğü vardır.

Ortamsal koşulların belirlediği sınırlar içersinde, bir türün büyümesi için karakteristik olan potansiyel, o türün ekolojik hoşgörürlüğü olarak bilinir. Ekolojik hoşgörürlük, bir türün belirli bir habitat veya komünite içersinde bulunup bulunmayacağının belirlenmesinde önemli rol oynar.

Evrim yolu üzerinde bazı türler, soğuk bölgelere uyum sağlarken, diğer bazıları, kurak bölgelerin, tuzcul çöllerin vs. koşullarına uyum sağlar. Bitki kuşakları çoğunlukla türlerin hoşgörürlüğü çerçevesinde oluşur. Kuşağın oluşmasında nem miktarı, tuz miktarı vb. etkili olabilir. Bir deniz kıyısındaki türlerin, tuzluluğa farklı şekilde gösterdikleri tolerans, vejetasyonunun farklı kuşaklar olarak belirmesine neden olur. Örneğin optimum hoşgörürlükle yetişen bitkiler, en kuvvetli ve en bol bitkilerdir ve bunun sonucunda da maksimum rekabet gücüne sahiplerdir. Oysa ekolojik hoşgörürlük sınırları altındaki bitkiler, diğer bitkilerin kuvvetli rekabetleri nedeni ile daha zayıf olup ortamda daha az sayıda bulunur.

Türler arasında habitat kaynaklarını kullanma gücü açısından önemli farklılıklar bulunur. Sıralı değişimin ilk kademelerinde fakir ortamlarda büyüyen birçok tek yıllık tür, çok yıllıklardan daha güçlüdür. Çünkü tek yıllıkların ekolojik toleransı ile dayanıklılığı fazla, ortam gereksinimleri azdır. Bitkilerin habitat tercihleri, diğer pek çok özelliklerinde olduğu gibi kalıtsaldır. Bir türün belirli bir habitatta iyi büyümesi; esas gereksinimlerinin orada mevcut olduğunu, habitatın ekolojik dayanıklılık aralığı içinde bulunduğunu ve mevcut kaynakları kullanmaya yatkınlığını gösterir.

Bir türün ekolojik başarısı; fiziksel ortamda beraber bulunduğu diğer canlılar ile boy ölçüşme gücüne dayanır. Çok başarılı türler; geniş bir yayılım, bolluk, toprak çeşidi ve nem bakımından geniş ekolojik hoşgörülülüğe sahip olan türlerdir. Ortamsal kaynaklardan en iyi şekilde yararlanma ve kuvvetli rekabet de başarıyı belirleyen etmenlerdir. Bu bitkiler, yüksek tohum verimliliği ve tohum çimlenmesi ile otlatma ve parazitlere karşı dayanıklılık gösterir. Bir bölgeye yeni tahıl türü veya çeşidi getirildiğinde bunların biyolojik kontrollerinde ekolojik başarı şanslarının değerlendirilmesi çok önemlidir. Bu değerlendirme, onların gereksinimlerini, ekolojik dayanıklılıklarını ve rekabet güçlerini incelemeyi içerir. Bir bölgeye büyük olasılıkla hastalık, parazit ve rekabetin sınırlandırıcı koşul olarak etkisi olmayan, başarılı yeni tür getirilmesini sağlamak üzere, aynı enlemde benzer iklim koşulları olan bölgelerden bitki seçmek yararlı olur.

Uygun bitki çeşitlerinin (keza hayvanların) doğal kaynakların korunmasında stabilite ve biyolojik değişiklik açısından önemi büyüktür. Çevre şartlarına adapte olmuş, hastalıklara karşı dayanıklı çeşitler; birim alandan alınan verimde stabiliteyi artırır ve çevre için tehlikeli ilaçların kullanımında önemli azalma sağlar.
Tarımsal üretimde süreklilik sağlanması için üreticilerin, şimdiye kadar uyguladıkları yoğun kimyasal ilaç ve gübre kullanımına dayalı eski geleneksel tarımsal üretim yöntemlerini terk ederek, bölgelerine uygun uzmanlarca geliştirilen yeni üretim tekniklerini pratiğe geçirmeleri sağlanmalıdır.

Tarım yapılan alanların iklim ve toprak koşullarına göre yetiştirilebilecek toprak çeşidini seçme, değiştirme şansımız olmasına rağmen, çevrenin iklim koşullarını pek fazla değiştiremeyiz. Tarım yapılan çevrenin koşulları üzerine maksimum ve minimum sıcaklık, deniz seviyesinden yükseklik, yağış miktarı ve zamanı, buharlaşma oranı, güneşlenme, gün uzunluğu, toprak pH’sı ve diğer toprak karakterleri etkili olur. Geliştirilen çeşit bir bölgede verimli olurken, başka bir bölgede verimsiz olabilir. Sürdürülebilir tarım açısından her bölgede hangi bitki türünün ve çeşidinin verimli olduğu yapılacak deneme ve demonstrasyonlarla mutlaka ortaya konmalıdır.

En uygun yönetim ve girdi faktörlerinin kombinasyonu tarladan tarlaya, çiftlikten çiftliğe, bölgeden bölgeye fiziksel ve ekonomik çevreye göre değişebilir. Dünya genelinde yapılan araştırmalara göre sürdürülebilir tarımın geliştirilmesi için azaltılmış toprak işlemesi, gübreleme teknikleri, ekim nöbeti, entegre zararlı, hastalık ve yabancı ot mücadelesi, su kullanma etkinliği ve adapte olmuş bitki çeşitleri ve destekleyici olarak da hayvancılık yapılması üzerinde durmak gerekir.
Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2019 00:39
jaws - avatarı
jaws
Ziyaretçi
25 Eylül 2010       Mesaj #4
jaws - avatarı
Ziyaretçi

EKOLOJİ


1) Ekoloji
: Canlıların birbirleriyle çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.
2)
Ekoloji
  • Birey ekolojisi
  • Populasyon ekolojisi
  • Ekosistem ekolojisi
olarak üç alt bölüme ayrılır. Ayrıca daha sonra uygulamalı ekoloji de eklenmiştir.
  • Birey Ekolojisi: Bir türe ait birey veya bireylerin ortamları ile olan ilişkilerini inceleyen ekoloji dalıdır.
  • Populasyon Ekolojisi: Belli bir ortamda tek bir türe ait bireylerin oluşturduğu topluluğun yapısını,gelişimini ve özellikle değişimlerini araştıran alt bölümdür.
  • Ekosistem ya da Tür toplulukları ekolojisi: Çeşitli türlerden oluşan bir toplumun bireyleri ve ortamları arasındaki ilişkiyi inceleyen alt daldır.
  • Uygulamalı ekoloji: Doğal kaynakların insanlar tarafından düzenlenmesinde ve işletilmesinde ekolojik ilkelerden yararlanılan bir alt bölümdür.
3) Ayrıca botanikçiler ve zoologlar ekolojiyi Bitki, Hayvan ve İnsan ekolojisi diye de 3’e ayırırlar. Ekoloji birde organimaların yaşadıkları ortama görede Karasal, Deniz, Tatlı su ve Paleoekoloji diye 4’ ayrılır.
4)
Yer kürenin yaklaşık 4 milyar yıl süren ilk zamanında(kriptozoik)yeryüzünde rastlanan en eski sedimentler kayaçın 3.8 milyar yıl yaşında olduğu bulunmuştur.
5) Birinci zaman (PELEZOİK): 600 milyon yıl önce başlamış olup Kambrien ,Ordovisien,Devonien ve Karbonifer evrelerini oluşturur.
6) İkinci zaman (MESOZOİK): Trias, Jura ve Kretase evrelerinden oluşur.
7) Üçüncü zaman (SENOZOİK): Tersiyer ve Kuaterner devirlerini içerir. Tersiyerde paleosen, eosen, oligosen, miosen ve pliosen evrelerinden oluşmuştur.
8) Dördüncü zaman (KUATERNER): İinsanın ortaya çıkması ile karakterize olduğundan antropozoik olarakta adlandırılır. Pleistosen ve Holosen diye iki evreye ayrılır.
9) Uyum (adaptasyon): Bir canlının belirli biotik ve abiotik koşıllara sahip bir ortamda yaşayabilmesini sağlayan yetenek ve özelliklerinin tümüne denir. Canlıların çeversel faktörlere uyumları 3 şekilde olur. Bunlar:
1) Yapısal uyumlar
2) Fizyolojik uyumlar
3) Renk uyumları
10) Hibernasyon (kış uykusu): Çevresel sıcaklığın düşmesi sonucu organizmaların yaşamı için uygun olmayan dönemler ortaya çıkar ve metabolik olaylar ağırlaşır.bu şekilde gelişen uyuma denir.
11) Estivasyon (yaz uykusu): Çevresel sıçaklığın yükselmesi sonucu bazı organizmaların göstermiş olduğu adaptasyon. Ör. çöl hayvanlarının durumu.
12) Modifikasyon: Tüm canlılar çevresel faktörlerin etkisiyle belirli sınırlar içinde değişim gösterirler. Kalıtsal olmayan bu değişim şekline denir.
13) Variasyon: Evrimyönünden önemli olon değişimlere denir.
14) Doğal seçilimdeki etkin güçleri: Yönlendiren seçilim, Dengelenmiş seçilim ve Dallanan seçilim (uyumsal açılım) oluşturur.
15) Uyumsal açılım (adaptiv radyasyon): Aynı kökten gelen canlı gruplarının farklı ortamlara dağılarak oluşturdukları çeşitlemeye denir.
16) Divergent (açılım): Tek bir türden gelen canlı grubu çeşitli çeversel koşullara uyum yaparak dallanıyorsa buna denir.
17) Konvergent (daralan) evrim: İki veya daha fazla canlı grubu benzer çevresel koşullara uyum yapmak için benzer yapılar kazanıyorsa böyle durumlarda konvergentden söz edilir.
18) Tür: Yapısal ve işlevsel özellikleri yönünden birbirine benziyen aynı çeversel koşullara benzer tepki gösteren, doğal koşullarda serbest olarak birbirleriyle çiftleşip verimli yavrular oluşturabilen bireyler topluluğudur. Türler alttüre ayrılmıyorsa Monotipik, ayrılıyorsa politipik tür adını alır. Ayrıca türler birbirleri ile ilgili olarak yayılış alanlarına göre de Allopatrik (yayılış alanları birbirinden uzak), Parapatrik (yayılış sınırları temaslı türler), Simpatrik (yayılış alanları karışmış türler) olabilirler.
19) Populasyon: Belli bir bölgeyi işgal eden ve aralarında potansiyel olarak çiftleşme yeteneği bulunan bireyler topluluğudur.
20) İzolasyon mekanizması: Populasyonlar arasındaki çiftleşmeyi ve verimli dölün oluşmasını önleyen her etkileşime denir. İzolasyon mekanizması allopatrik parapatrik veya simpatrik olabilir. Allopatrik izolasyon, izolasyon mekanizmasının en yaygın şeklini oluştururlar ve coğrafik izolasyonda olarak tanımlanabilir. Parapatrik izolasyonda hayvan grupları aralarında gen akışı olomaksızın temsas durumunda olabilirler. Simpatrik izolasyona ayrıca üreme işlevinde izolasyon da denir.
21) İkiz türlerin oluşumu: Bireyler arasında üreme izolasyonu sonucu eşeysel çekim azalır veya yok olur. Bunun sonunda gen akışı duracağından iki populasyon birbirinden giderek farklılaşmaya başlar. Böylelikle ilk zamanlar hemen hemen birbirine benzeyen ancak üreme davranışlarıyla birbirinden ayrılan ikiz türler oluşur.
22) Melezlemeyle yenitür oluşumu: Hayvanlarda güç olduğu halde bitkilerde Tür içi melezleme (intraspesifik hibridizasyon) ve Türler arası melezleme (intrespesifik hibridizasyon) ile yeni türlerin oluşabileceği saptanmıştır.
23) Biyolojik çeşitlilik: Dünya üzerinde yaşayan canlıların ve yaşam şekillerinin çeşitliliği anlamına gelir ve "Belirli bir alan çevre, ekosistem veya tüm dünya üzerindeki canlıların genetik, taksonomik ve ekosistem çeşitliliği" olarak tanımlanır. Biyolojilk çeşitlilik;
  • Genetiksel çeşitlilik (bir türe ait bireylerin kalıtsal yapısındaki çeşitlilik),
  • Tür çeşitliliği (belli bir bölge veya ekosistemde yaşayan total tür sayısı),
  • Ekosistem çeşitliliği (bir bölgedeki ekosistem sayısı)
olmak üzere 3'e ayrılır.
24) Bir canlı ile fiziksel alanı paylaşan ve canlıyı doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen tüm diğer canlılar Canlı çevreyi oluşturur. Cansız çevre ise, canlıların içinde veya üzerinde yaşantılarını sürdürdükleri kara,su gibi somut bir ortamdan oluşur.
25) Habitat: Bir organizmanın veya populasyonun doğal olarak yaşadığı yerdir.
Biyotop: Canlı varlıkların yaşamını sürdürebilmesi için uygun çevresel koşullara sahip bir coğrafik bölge veya değişken hacimli bir ortamdır.
26) Ekolojik niş: Organizmanın yaşamını sürdürebilmek için kurduğu iilişkileri ve işlevini belirtmek amacı ile kullanılır.
27) Kommunite: Belli bir bölgede yaşayan çeşitli türlere ait bireylerin oluşturduğu topluluktur.
28) Sistem: Birbirleriyle etkileşim içinde olan bağıntılı parçaların oluşturduğu bütüne denir. Sistemler genel olarak 3 grupta toplanır. Bunlar:
  • İzole sistem
  • Kapalı (sibernetik) sistem
  • Açık sistem
İzole sistemin oratamı ile madde ve enerji alış-verişi yoktur. Kapalı sistemler ortamlar ile sadece enerji alış-verişi yapan ve kendi kendilerini denetleme özelliğine sahip sistemlerdir. Açık sistemler ise işlevlerini yapabilmeleri için ortamlardan devamlı madde ve enerji alan ve bunları yapılarında değiştirip ortama bazı çıktılar veren sistemlerdir. Kapalı sistemlerdebirde arttıran geri besleme mekanızması vardır ki,bu eksilten geri besleme mekanizmasının tam tersidir. Bu olaya kısır döngü de denilir.
29) Ekosistem: Belli bir bölgede yaşayan ve birbirleriyle devamlı etkileşim içinde olan canlılar ile bunların cansız çevrelerinin oluşturduğu bir bütündür. Ekosistem;
  • Canlı ögeler
  • Cansız ögeler
diye ikiye ayrılırlar. Canlı ögeler kendi arasında;
  • Üreticiler
  • Tüketiciler
  • Ayrıştırıcılar
diye 3’e ayrılır. Tüketiciler de 2’ye ayrılır:
1. Tüketiciler (otoburlar)
2. Tüketiciler(etoburlar)
Cansız öğeler de kendi aralarında 2’ye ayrılırlar, bunlar:
  • Enerji akışı
  • Madde döngüsü
Enerji akışı üreticilerin güneş enerjisinin fotosentezle kimyasal enerjiye dönüştürmesiyle başlar, besin zinciriyle diğer canlılara aktarılır. Madde döngüsü ise, yeşil bitkilerin fotosentez amacı ile güneş ışığı altında ortamlarından H2O, CO2 ve diğer inorganik elementleri almarıyla başlar beslenme yoluyla diğer canlılara aktarılarak ayrıştırıcalarla tekrar toprağa verilir.
30) Biyom: Yer kürede büyük iklim kuşaklarına bağlı olarak oluşan büyük canlı toplumuna denir.
Biyosfer: Canlıların litosfer,atmosfer ve hidrosferde oluştuğu düşünülen tabakadır. Kalınlığı yaklaşık 20 km'dir. Biyosferi oluşturan canlılarla bunların cansız çevresi Ekosfer veya Dünya Ekosistemi adı verilen bütünü oluştururlar.

31) Canlıların çevreleriyle olan ilişkileri Aksiyon, Reaksiyon ve Koaksiyon şeklinde gelişmektedir.

Aksiyon: Cansız çevrenin canlılar üzerine olan etkisine denir. Ör. yüksek sıcaklıkta bitkilerin kuruması, bitkilerin gelişebilmesi için gereksinim duydukları besleyici tuzların topraktan yetersizliği.

Reaksiyon: Canlıların cansız çevre üzerinde etkidir. Ör. baklagiller familyasından bitkiler üzerinde yaşadıkları toprağın kimyasal yapısını etkiler.

Koaksiyon: Bir canlının diğer bir canlı üzerindeki etkisine denir. Ör. bir etobur hayvanın bitkilerle ilişkisi veya etobur bir hayvanın avı ile ilişkisi.

32) Ekolojik faktör (Çevresel faktör): Canlı varlıkları yaşam evrelerinin en az fazında doğrudan veya dolaylı şekilde etkileyen ortamın her elemanına denir. Bir canlının çevresini oluşturan ekolojik faktörler Klimatik etkenler, Fizyografik etkenler, Biyotik etkenler ve Edafik etkenler diye 4’ ayrılır.

33) Sınırlayıcı Faktör: Bir canlının dayanabildiği,ancak yaşamının güçlükle sürdürebildiği en elverişsiz durumdaki faktör veya faktörlere denir.

34) Homeostasis: Hücreden biyosfere kadar olan tüm sistemlerin sahip olduğu bu kendi kendini ayarlama ve onarım gücüne denir.

35) Çevresel Faktörlerin Dengelenme İlkesi: Bir ortamda optimum değerinin altında kalan bir faktör diğer başka bir faktörle dengelenebilir. Dolayısıylabir ortamın verimliliği korunabilir. Bu şekilde oluşan ilişkiye denir.

36) Sinerjistik Etki: İklimsel özellikteki çevresel faktörlerde olduğu gibi, iki veya daha fazla sayıdaki kimyasal maddenin birlikteki etkileri, bu maddenin tek tek etkilerinin toplamından farklı olur. Buna
Sinerjistik Etkidenir.
37) Ekolojik Valans: Belli ekolojik faktörlerin değişimleri sonucu özelleşmiş farklı ortamlara bir türün yerleşme yeteneğine denir.
38) Stönek türler: Bazı türlerin ekolojik varyansları zayıftır;bunlar ancak belli değişimlerdeki ekolojik faktörlerin etkisi altında yaşamlarını devam ettirebilirler. Böyle türlere denir.
Euryök türler: Bazı türler çok değişken veya çok farklı ortamlara yerleşme yeteneğindedir.Böyle türlere denir.

Euritop: Geniş yayılma yeteneğinde olan türlerdir.
Stenop: Dar sahalarda lokalize olan türlerdir.
39) İklim: Belli bir bölgede meteorolojik parametre ve süreçlerin belirlendiği hava tiplerinin uzun zaman süresince saptanan ve mevsimleri karakterize eden ortalama durumuna denir. İklim Makroiklim, Mesoiklim ve Mikroiklim olmak üzere 3 grupta toplanır.
Makroiklim; meteorolojik ve bölgesel iklim adı da verilir ve coğrafik konum ve dağların özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkar.
Mesoiklim; yereliklim ve biotopiklim adı da verilir. Mesoiklim bir makroiklim bölgesindeki yüzey şekilleri, yükselti, göl, orman gibi faktörlerin yarattığı belirli alanlara özgü iklim tipidir.
Mikroiklim ise toprağa ve herhangi bir yüzeye yakın hava tabakasının iklimidir. Ekoiklim adı da verilir. Bu iklimin yaratılmasında toprağın özellikleri (pedoklima) ile bitki (fitoklima) ve hayvanlar (zooklima) v.b ana etken olarak rol oynar.

40) Yeryuvarını çevreleyen hava tabakası Atmosfer olarak tanımlanmaktadır. Basınç, sıcaklık ve nem faktörleri iklimsel faktörler; bunların değişimi sonucu gelişen olaylara (bulut, yağmur, rüzgar, v.b) da iklimsel olaylar denir.
41) Atmosferde doğal olarak bulunan CO2 miktarındaki artışlar yeryüzünden yansıtılan ışınların uzaya dönmesini engellediğinden atmosferde giderek artan bir oranda ısınmanın olabileceği düşünülmektedir. Buna CO2’nin sera etkisi adı verilir.

42) Ters Alizeler: Üst tabakalarda subtropikal enlemlere doğru ilerleyen bu yüksek rüzgarlara denir. Alçalan hava bir yandan ekvatoral alçak basınç bölgesine yönelerek alizeleri; daha yüksek yönlere yönelerek Batı rüzgarlarını oluşturur. Kutup bölgeleri soğuk olduğundan buralarda da birer yüksek basınç merkezi oluşur. Bunlar subpolar alçak basınç bölgelerine doğru ilerleyerek Kutupsal Doğu Rüzgarlarını oluştururlar.
43) Hava Tabakasının Ters Dönmesi (inversiyon): Yükselen hava kütlesi ısınırsa ve bu hava kütlesi tekrar soğursa bu hava tabakası alttaki soğuk hava tabakasını bir kapak gibi örter bu olaya denir.
44) Yer yuvarı sahip olduğu enerjinin % 50’sinin görünen ışınlarından, geri kalan bölümünüde mor ötesi ışınlarla kırmızı ötesi ışınlardan ve dalga boyu 100 m’den büyük radyo dalgalarından alır.
45) Radyasyonun organizmalara etkisi; güneş ışınları, ekolojik rolleri ve sahip oldukları dalga boyu açısından mor ötesi (ultraviole) ışınlar, görünen ışınlar ve kırmızı ötesi (infraruj) ışınlar olarak üç bölümde incelenebilirler.

46) Mor ötesi ışınlar; dalga boyları 120-400 nm. Arasında olan ışınlardır. Gözle görülmezler; yeryuvarının yüzeyindeki ışın enerjisinin % 2’sini oluştururlar.
Görünen ışınlar; dalga boyları 400-760 nm. Arasında olan ve gözle görülebilen ışınlardır. Toplam ışın enerjisinin %40-60’lık bölümünü oluştururlar.
Kırmızı ötesi ışınlar dalga boyları 760-3000 nm. Arasında olan ışınlardır. Gözle görülmezler. Yeryuvarının yüzeyindeki sıcaklık faktörünün kaynağını oluştururlar. Sucul canlılar üzerinde önemli bir etkileri yoktur.

47) Sıcaklık; atmosferdeki hava hareketlerinden iklimsel değişimlerin oluşmasından ve mevsimlerin belirlenmesinde birinci derecede sorumlu önemli bir ekolojik faktördür.
48) Göllerde yaz mevsiminde Epilimnion (yüzeysel) tabaka, Termoklin (metelimnion=geçiş)tabaka ve Hipolimnion (dip) tabaka olmak üzere 3 tabaka ayırt edilir. Bunlardan en üst de yer alan epilimnion tabakası rüzgarın etkisinde olan çalkantılı, bol oksijenli, iyi aydınlanmış ve fitoplanktonca zengin bir tabakadır. Bunun altında sıcaklığın ani olarak değiştiği termoklin tabakası yer alır.En altda bulunan hipolimnion tabakasında ise sıcakılık sabit, sular sakin, ışık az veya yok, fitoplankton nadirdir.
49) Holomitik Rejim: İlkbahar ve sonbahar mevsimlerindeki su dolaşımları esnasında organizmalar gölün tümünde homojen şekilde dağılış gösterir ki, bu periyoda Holomitik Rejim denir. Buna karşın organizmalar yaz ve kış tabakalaşmaları sırasında gölde heterojen bir dağılış gösterir ki bu periyoda da Meromitik Rejim denir.
50) Okyanus ve denizlerin yüzey suları sıcaklığı coğrafik bölgelere bağlı olarak değişir. Aslında ortalaması –2 santigrat olan kutuplarla ortalaması 28 santigrat olan ekvator bölgesi uç noktaları, diğer bir deyişle en sıcak ve en soğuk bölgeleri oluştururlar.
51) Denizlerde sıcaklık değişimlerine dayalı net bir tabakalaşma mevcut olup, bunlar yüzeyden dibe doğru Yüzeysel tabaka, Geçiş (termoklin) tabakası ve Derin su tabakasıdır. Bunlardan yüzeysel tabakanın kalınlığı 100 m'yi geçmez; güneş ışınları ile atmosferik olayların etkisindedir. Sıcaklığın ani olarak değiştiği geçiş tabakası ise 100 m derinliğin altında bulunur. Bunun altında da sıcaklık ortalaması 3,8 santigrat derece olan sulara sahip derin su tabakası yer alır.
52) Canlıların yaşayabildikleri sıcaklık sınırları 0-50 C arasında sürdüren canlıların 0 C’nin altında (-200C) veya 50C‘nin çok üstünde (100 C) de yaşayabilmektedirler. Canlı varlıklar, yaşamsal aktivitelerini çok yavaşlatmak suretiyle de normal biotop sıcaklığının çok altındaki sıcaklıklarda yaşamlarını sürdürebilirler.
53) Canlı varlıklar sıcaklığa olan toleranslarına göre Stenoterm Formlar ve Euriterm Formlar olarak iki grupta toplanır. Stenoterm türlerden yüksek sıcaklıkta yaşayanlar Stenoterm Termofil (megaterm=politerm), düşük sıcaklıkta yaşayanlar da Stenoterm Psikrofil(mikroterm=oligoterm) olarak adlandırılabilir.
54) Hayvanlar alemi, vücut sıcaklık derecelerinin çevre sıcaklık derecesi ile olan ilişkilerine göre Sıcak Kanlı Hayvanlar (homoterm) ve Soğuk Kanlı Hayvanlar (heteroterm=poikiloterm) olarak iki gruba ayrılırlar. Soğuk kanlı hayvanlarda kendi içlerinde sikloterm, simioterm ve helioterm olmak üzere üç alt gruba ayrılırlar. Siklotermlerde vücut ısısı ortamınkine yakın olup, ortam sıcaklığı 30C’nin üstüne çıktığında veya 10C’nin altına düştüğünde bunlar vücut ısılarını fiziksel (evaporasyon) veya kimyasal (metabolizmalarını yükselterek) düzenlemelerle biraz aşağıda veya yukarıda tutabilirler. Simiotermler vücut ısılarını kas hareketleriyle ayarlamaya çalışırlar. Böcek ve sürüngenlerin çoğu helioterm olup, genelde güneş ışınlarına karşı durarak vücut ısılarını yükseltmeye çalışırlar.
55) Göç: Organizmalar dağılış bölgelerinde kendileri için en uygun alanda lokalize olurlar. Bazı hayvan grupları ise dağılış bölgelerinin bir alanında oluşan kötü koşulları geçirmek için başka bir bölgeye giderler bu olaya denir.
56) Düşük sıcaklıkta yaşayan hayvanların yaşam süresi daha fazla olduğundan sıcak bölgelerde yaşayan akrabalarından daha iri olmaktadırlar.
57) Ortamın yaşam için uygun olmayan koşullarının ani ve doğrudan etkisi sonucu organizmalarda Uyku Durumu (kuisens) olur. Uyku durumu Estivasyon veya Hibernasyon şeklinde belirir. Estivasyon çok yüksek sıcaklıkta veya nisbi nemin çok düşük olduğu periyotlarda gelişmenin durdurulmasıdır. Hibernasyon ise gelişmeyi durduran alçak sıcaklıkta görülür.
58) Hayvanlar sıcaklığın yüksek veya alçak olduğu zamanlarda yaşamlarını sürdürebilmeleri için bazı uyumlara gereksinim duyarlar bu uyumlar; morfolojik, fizyolojik, ekolojik ve etholojik olabilir.
59) Yağış sıcaklık faktörüyle birlikte yeryüzündeki bitki ve hayvan topluluklarının yapısal özelliğini, tür zenginliliğini ve yaşamsal aktivitenin ritmini belirleyen başlıca faktördür. Yağışlar Orografik, Konveksiyonal ve Cephesel olarak 3 ana gruta incelenir.
Orografik yağışlar; yeryüzündeki engebelerin neden olduğu yağışlardır.
Konveksiyonal yağışlar; yeryüzündeki bazı bölgelerin çevrelerine göre daha fazla ısı yükselmesi sonucu oluşan adiyabatik soğumanın neden olduğu yağışlardır.
Cephesel yağışlar ise; yeryüzünde aylık ve mevsimsel meteorolojik koşullara göre oluşan alçak ve yüksek basınç merkezlerinden alçak basınç merkezinin oluşturduğu yağışlardır.
60) Kutuplara doğru ve dağların yüksek kesimlerinde suyun donmuş olmasında ileri gelen kuraklığa Fizyolojik Kuraklık denir. Çöllere doğru da yağış azlığı ve su kıtlığının neden olduğu kuraklığa Fiziksel Kuraklık denir.
61) Atmosferin içerdiği nem mutlak nem ve nisbi nem olmak üzere iki şekilde incelenir. Mutlak nem 1 m havada bulunan su buharı miktarının gram olarak anlatımıdır.
62) Havanın nisbi nemini ölçen alete Higrometre denir. Buharlaşmayı ölçen aletede Evaporametre denir.
63) Havanın nemlilik derecesi ile toprağın nemlilik derecesi birbirine karıştırılmaması gereken ayrı iki faktördür. Havanın nemlilik derecesi herhengi bir anda havanın içerdiği nem miktarıdır. Toprağın nemlilik derecesi ise belli bir bölgeye yağışlarla düşen su miktarı ile aynı bölgenin buharlaşma-terleme yoluyla kaybettiği su miktarı arasındaki bir orandır.
Toprağın Nemi=Kazandığı su-Kaybettiği su
64) Aktif haldeki canlıların protoplazmasındaki su oranı genelde % 70 ile % 90 oranında değişir.
65) Su temini: Bitkisel organizmalar yaşamları için gerekli suyu kökleriyle sağladıkları halde hayvansal organizmalar yaşamları için gerekli suyu içerek doğrudan doğruya sağladıkları gibi derileriyleabsorbe ederek veya metabolizmaları sonucu oluşan sudan dolaylı şekilde de sağlarlar.
66) Vücut suyunun korunması: Canlılar vücutlarındaki suyu korumak ve su kayıplarını önlemek amacıyla bazı yapı ve davranış uyumlarına sahiptirler. Bu uyumlara örnek olarak derinin yapısı, solunum organlarının konumu ve davranıştaki uyumlar gösterilebilir.
67) Su kayıplarının önlenmesinde solunum organlarından akciğer ve trake sistemi, boşaltım ve davranış yetenekleri önemli rol oynar.
68) Su ve nem faktörünün etkisiyle gelişen diğer bir davranış şekli de göç olayıdır. Canlılarda izlenen göçler periyodik (migrasyon) daimi (emigrasyon) ve göçebelik (nomadizm) olmak üzere 3 şekilde gelişir. Periyodik göçler bir çok memeli ve kuş türlerinde görülebilen genel bir davranış şeklidir. Daimi göçler ise bir bölgenin çoraklaşması sonucu oluşan kötü yaşam koşullarından kurtulmak bir daha geriye dönmemek üzere yapılan göçlerdir. Göçebelik ise su ve ortama bağlı olarak özellikle memelilerin yaptığı yer değiştirme devresidir.
69) Canlı varlıklar suya olan gereksinimlerine göre çeşitli ekolojik gruplarda incelenebilir. Bunlar akuatik, hidrofil, mesofil ve kserofil formlardır.
70) Akuatik veya hidrofil organizmalar: Devamlı suda yaşayan formlardır bitkiler için hidrofit adı kullanılmaktadır.
Higrofil veya higrobi organizmalar: Ancak çok rutubetli karasal ortamlarda yaşayabilen hayvanlardır. Bitkiler için higrofit deyimi kullanılmaktadır.
Mesofil veya mesobi organizmalar: Suya veya atmosferik neme olan gereksinimleri nisbeten azalmış organizmalardır bitkilerde mesofit deyimi kullanılır.
Kserofil veya kserbi organizmalar: Kurak ortamlarda yaşayabilen canlılar olup çöllerde ve sahil kumsalında bulunan organşzmalar bu gruba girer. Bitkilerde kserofit olarak tanımlanır.
71) Bazı hallerde organizmaların morfolojik özelliklerini kesinlikle belirlemek için Higromorfizm ve Kseromorfizm tanımlarından yararlanılır.
72) Ortamın nemlilik derecesi ile ilgili olarak türlerin ekolojik valanslarının genişliğini belirtmek amacıyla Stenohigrik ve Eurihigrik formlardan söz edilir.
73) Nemin hayvanlar üzerine etkisi Yumurtlamaya etkisi, Gelişme ve Yaşam Süresine etkisi, Davranış etkisi ve Lokalizasyon ve Coğrafik Dağılıştaki etkisi olmak üzere 4’e ayrılır.
74) İklimsel faktörlerden olan ışık, ekolojide süresi, şiddeti ve yapısı ile önemli etkilere sahiptir. Işığın şiddeti ve yapısı genelde sabit olmayıp ortamsal faktörlere bağlı olarak değişebilir.
75) Sucul ortamın önemli bir bölümünü oluşturan denizel ortam ışığın vertikal yöndeki yayılış derecesine bağlı olarak üç zonda incelenir. Bunlar; Eufotik zon, Oligofotik zon ve Afotik zondur.
Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2019 00:40

Benzer Konular

25 Kasım 2016 / Hi-LaL Çevre Bilimleri
24 Temmuz 2016 / Misafir Fizik
24 Eylül 2015 / sahillerindostu Çevre Bilimleri
24 Kasım 2012 / Misafir Kimya
23 Nisan 2014 / Ziyaretçi Cevaplanmış