Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 598.088 Cevap: 719
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sağlık
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Sağlık Nedir ?
1) Vücudun hasta olmaması durumu, vücut esenliği, esenlik, sıhhat, afiyet.
2) Vücudun iyi veya kötü olması durumu.
3) Sağ, canlı, diri olma durumu.
4) Biyolojik, psikolojik ve sosyal olarak iyilik hali
5) İnsanın hiçbir organının yerini bilmemesidir.
Yaşayan bir organizmada sağlık, organizmanın dengede olduğu bir durum olarak tanımlanabilir. Bu dengeli durumda organizmaya giren ve organizmadan çıkan madde enerji miktarı (organizmanın normal büyüme sürecinde kullanılan madde gözardı edildiğinde) yaklaşık olarak eşittir ve organizmanın hayatta kalma beklentisi vardır.
Son düzenleyen Blue Blood; 27 Ekim 2006 11:25
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
3 Nisan 2006       Mesaj #2
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
1- Zararsız sigara var mı?
Hayır. Sigaranın hiçbir türü zararsız değildir ve insan sağlığına zarar verdiği halde satışına ve reklamına izin verilen yegane ticari mal sigaradır.
Sponsorlu Bağlantılar

2- Az sayıda sigara içmek zararsız olabilir mi?
Hayır. İçilen her sigaranın insan sağlığına zarar var. Otopside, az sayıda sigara içenlerin akciğerlerinde bile bozukluklar saptanmıştır. Öte yandan sigara içenlerin büyük bölümü az sayıda sigara içmeyi başaramaz.

3- Sigaranın sağlığa zarar vermesi ne kadar süre sonra olur?
Sigaranın sağlık üzerine olan zararları sigaranın içildiği anda başlar. Sigara dumanı ağız, dil, boğaz, yemek borusu, nefes boruları, akciğerler ve mideye doğrudan ulaşır. Dumanın içinde bulunan zararlı maddeler de saniyeler içinde kalp, beyin, kan damarları, böbrekler, mesane gibi pek çok organa ulaşır ve zarar verir.

4- Nikotin vücutta ne gibi etkiler yapar?
Nikotin vücuda ilk olarak girdiğinde beyin ve sinir sistemini uyarır, ancak sondaki alınışlarda beyin ve sinir sistemi üzerinde baskılayıcı, uyuşturucu etki gösterir. Nikotin ayrıca kan basıncını yükseltir, nabız sayısını artırır, sindirimi yavaşlatır, kanın damarlar içindeki dolaşımını bozar, organların yeterli kan almalarını engeller. Çok yüksek dozlarda alındığında bulantı ve kusmaya neden olur, solunum felci yaparak ölüme yol açar.

5- Sigara dumanı içindeki hangi maddeler hastalık yapar?
Dumanda bulunan katranın içinde 4000 dolayında kimyasal madde vardır. Bunlar arasında bulunan asitler, alkol aldehitler, ketonlar, siyanür, karbonmonoksit gibi maddeler doğrudan zehir etkisi gösterirler ve organlarda tahribat yaparlar. Kalp hastalıkları, akciğer kanseri, vücuttaki başka kanserler (gırtlak kanseri, mesane kanseri, yemek borusu kanseri, rahim kanseri vb.) bronşit, amfizem gibi pek çok hastalığın sigaraya bağlı olarak meydana geldiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

6- Dumanda bulunan karbonmonoksitin etkileri neler?
Sigara dumanının içinde yüzde 4 oranında karbonmonoksit bulunur. Bu gaz, alyuvarlardaki hemoglobine bağlanarak hemoglobinin oksijen taşımasını engeller. Sigara içenlerde hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesi yüzde 2.5 ile yüzde 15 arasında azalır. Bunun sonucunda organlar yeterli oksijen alamazlar. Özellikle beynin yeterli oksijen alamaması sonucu düşünme, karar verme, net görme ve işitme gibi önemli bazı fonksiyonlarında zayıflama olur. Karbonmonoksit ayrıca damarlarda kolesterol depolanmasına yol açar.

7- Bu maddeleri solumanın zararlı etkileri geçici değil mi?
Evet bu etkiler geçicidir. Ancak tiryakiler sık aralıklarla sigara içerler. Bu durumda sigara dumanına bağlı etkilerin düzelmesi mümkün olmaz.

8- Sigaranın bütün zararları kalıcı ve sürekli mi?
Hayır, eğer iş isten geçmeden sigara bırakılırsa vücut kendini yenileme fırsatı bulabilir. Sigarayı bırakanlarda özellikle kalp hastalığı ve kanser riskinde azalma olur. Sigarayı bıraktıktan sonra bir yıl geçince kalp krizi riski yarıya iner. On yıl sonra ise kalp hastalığı ve kanser riski sigara içmemiş bir kişi ile eşit düzeye yaklaşır.

9- Filtreler koruyucu mu?
Filtreli sigara içenlerde kanser riski filtresiz sigara içenlere göre biraz daha azdır.

10- Katran ve nikotin miktarı az olan sigaraların da zararı var mı?
Bazı ülkelerde nikotin ve katranı azaltılmış sigaralar bir süreden beri denenir. Ancak bu sigaraları içenlerde de risk çok yüksektir. Ayrıca sigara içenler, nikotin ve katranı az olan sigarayı daha fazla sayıda içer.

11- Mentollü sigaraların riski nasıl?
Mentollü sigaraların riski diğerlerinden farklı değildir, mentollü sigaralar da sağlık için aynı derecede zararlıdır.

12- Sigaranın kanser yaptığı bilimsel olarak ispatlanmış mı?
Evet. Sigara bütün kanser ölümlerinin üçte birinden sorumludur. Akciğer kanserlerinin ise yüzde 85’i sigara nedeniyle olur. Bunun dışında sigaranın ağız, boğaz, yemek borusu, gırtlak, mesane, rahim, pankreas, böbrek vb. kanserlerini meydana gelmesinde de rolü vardır.

13- Sigara, kansere nasıl yol açar?
Sigara dumanı içinde 43 tane kanser yapıcı madde bulunur. Bunların bazıları kanseri başlatan, bazıları da kanserin ilerlemesine yol açan maddelerdir.

14- Akciğer kanserinin iyileşme şansı nasıl?
Akciğer kanserine yakalanmış olan bir hastanın iyileşme şansı çok az. Başka bazı kanserlerin tedavisinde sağlanan önemli gelişmelere karşın akciğer kanserinin tedavisi bakımından başarılı sonuç alınamaz. Akciğer kanserli her on hastadan ancak bir tanesi 5 yıl yaşayabilir. Diğerleri kısa süreler içinde hayatını kaybeder. Tedavisi yeterince başarılı olmadığına göre akciğer kanserinden korunmaya öncelik vermek gerekir, bu da sigaradan uzak durmakla mümkündür.

15- Sigara başka akciğer hastalıklarına da yol açar mı?
Sigara bronşit ve amfizem oluşunda da başlıca etkendir.

16- Sigara içen bir kişi dumanı içine çekmezse, yine de tehlikesi olur mu?
Olur. Sigara dumanı içeriye çekilmese bile temas ettiği yerlerde (dudak, dil, ağız içi, yemek borusu, gırtlak) tahribata yol açar. Ayrıca duman içeriye çekilmese bile yine de bir miktar duman akciğerlere gider.

17- Sigara içenler neden öksürürler?
Sigara dumanı asit özelliktedir. Asit ve duman içindeki başka tahriş edici maddeler öksürüğe yol açar. Sigara içenlerin çoğu özellikle sabahları olmak üzere öksürürler. Soluk boruları içinde yabancı maddelerin nefes yollarına kaçmasını engellemek amacıyla ince tüycükler vardır. Sigara dumanı bu tüycüklerin hareketini bozar. Böylece yabancı maddelerin nefes yollarına girmesi mümkün olur. Gece sigara içilmediği zaman tüycüklerin hareketi biraz düzelir ve gündüz nefes borularına girmiş olan yabancı maddeleri dışarı atmak amacıyla tüycükler çalışmaya başlar ve böylece öksürük olur. Öksürüğün oluşunda bu mekanizmanın da rolü vardır.

18- Sigara içmek kalbe etki yapar mı?
Evet yapar. Sigaranın insan vücudunda en çok etki yaptığı organların başında kalp gelir. Kalp hastalıkları ve beyin kanaması nedeni ile olan ölümlerin üçte biri sigaraya bağlıdır.

19- Sigaranın gebe kadına ve bebeğine zararı var mı?
Gebe bir kadın sigara içtiği taktirde gebeliğin düşükle veya ölü doğumla sonlanması olasılığı artar. Ayrıca bebek canlı olarak doğduğunda da doğum ağırlığı normalden az olur. Sigara içen annelerin bebeklerinde doğumdan hemen sonraki dönemde meydana gelen ölümlerde daha fazla olur.

20- Doğum kontrol kapları ile sigaranın etkileşimi olur mu?
Doğum kontrol hapları bazı kalp hastalıklarının riskini arttırabilir. Doğum kontrol hapı kullanan bir kadın aynı zamanda sigara da içiyorsa kalp hastalığı riski daha fazla artar.

21- Sigaranın başka sakıncaları da var mı?
Sigaranın bazı ilaçlarla da etkileşimi söz konusudur. Sigara bazı ilaçların etkisini azaltırken bazılarının etkisini de arttırır.

22- Sigara bu kadar değişik ve çok sayıda etkileri nasıl yapabilir?
Sigara dumanında bulunan katran içinde sayıları 4000 dolayında çeşitli kimyasal maddeler vardır. Bunların da vücuttaki çeşitli organlar üzerinde değişik sağlık etkileri olabilir.

23- Neden sigara içenlerin hepsi akciğer kanserine yakalanmıyor?
Sigara tiryakilerinin yüzde 10 - 15 kadarı akciğer kanserinden ölür. Bundan çok daha fazlası da kalp hastalığı nedeniyle hayatını kaybeder. Bu iki hastalık sigara tiryakilerinin başlıca ölüm nedenidir. Başka nedenlere bağlı ölümler de sigara içenlerde içmeyenlere göre daha fazladır. İnsanlar çok çeşitli hastalıklar nedeniyle öldükleri için hepsinin de akciğer kanserinden ölmeleri söz konusu değildir. Ancak sigara içenlerde akciğer kanserinden ölme riski, sigara içme süresi ve günde içilen sigara sayısı ile ilgili olmak üzere, sigara içmeyenlere göre 10 ile 25 kat daha fazladır. Ayrıca sigara içenler içmeyenlere göre daha erken yaşta ölür.

24- Sigara içmeyenler de akciğer kanserine yakalanır mı?
Akciğer kanseri sigaradan başka nedenlere bağlı olarak da meydana gelebilir ve sigara içmeyenler de akciğer kanserine yakalanabilir. Ancak sigara içmeyenlerde akciğer kanseri son derece ender görülür.

25- Hava kirliliği akciğer kanserine neden olabilir mi?
Belki, ancak çok az oranda. Büyük kentlerde ve sanayi bölgelerinde yaşayanlar arasında akciğer kanseri hafifçe yüksek bulunur. Ancak bu bölgelerde yaşayanlar sigarada da içiyorlarsa akciğer kanserine yakalanma riskleri daha fazla olur.

26- Bir süredir sigara içiyor olsam, sonra bırakabilir miyim?
Sigaraya bağımlılık meydana geldikten sonra bırakmak daha zordur. Başlangıçta devamlı yapılan bir alışkanlık şeklinde olan sigara içme davranışı, bir süre sonra nikotin bağımlılığına dönüşür. Bu dönemde sigarayı bırakmak daha zor olmakla birlikte yine de bırakılabilir. Ama önemli olan, bağımlılık meydana gelmesine izin vermeden, mümkün olduğu kadar erken dönemde sigarayı bırakır.

27- Sigara gerçekten bağımlılık yapar mı?
Evet, sigara da alkol ve bazı ilaçlar gibi gerçek anlamda bağımlılık yapar. Sigara tiryakilerinin kontrolsüz olarak düşünmeden sigara yakmaları, uzunca bir süre içmedikten sonra üst üste birkaç sigara içmeleri bu bağımlılığın göstergeleridir.

28- Sigarayı bırakanlarda “yoksunluk belirtileri” görülür mü?
Sigara tiryakisi olan bir kişi sigarayı bırakınca terleme, kalp hızının değişmesi, hazımsızlık, uyku bozukluğu, sinirlilik hali gibi belirtiler gösterirler. Bu belirtiler bir hafta içinde azalır, ancak tamamen kaybolması birkaç hafta alabilir.

29- İnsanlar sigaraya neden başlıyorlar?
Özellikle gençler arasında “arkadaş etkisi” sigaraya başlamanın başlıca nedenidir. Bunun dışında büyükleri taklit etmek, kendini bağımsız hissetmek, başkaldırmak, kendisini büyümüş hissetmek gibi nedenler sigaraya başlamanın önemli gerekçeleri olur.

30- Sigarayı daha çok ne tür insanlar içiyor?
Sigara alışkanlığı ile eğitim, kültür ve ekonomik güç arasında ters bir ilişki vardır. Sigara alışkanlığı eğitimi ve gelir düzeyi az olan kişiler arasında daha fazladır.

31- Türkiye’de ne kadar insan sigara içiyor?
Türkiye’de 15 yaşın üzerindeki kişiler arasında sigara içenlerin oranı yüzde 45 dolayındadır. Bir diğer ifade ile yaklaşık iki kişiden biri sigara içiyorlar. Bu oran erkeklerde yüzde 62, kadınlarda da yüzde 25 dolayındadır. Bu değerlere göre Türkiye’de yaklaşık 17 milyon kişinin sigara içmekte olduğu söylenebilir.

32- Bu kişiler ne kadar sigara içiyor?
Türkiye’de 17 milyon kişinin günde ortalama bir paket sigara içtiği varsayıldığında, her gün 17 milyon paket sigara içildiği hesaplanır. Bir paket sigara fiyatının yaklaşık 1 dolar olduğu düşünüldüğünde her gün sigaraya yaklaşık 17 milyon dolar verildiği söylenebilir. Sigaraya yapılan bir aylık harcama Sağlık Bakanlığı’nın bir yıllık bütçesinden fazladır.

33- Türkiye’de sigara içenlerin sayısı artıyor mu?
Gelişmiş ülkelerin pek çoğunda sigara içme alışkanlığı azalma gösterirken ülkemizde herhangi bir azalma yoktur, aksine artmakta olduğu bile söylenebilir.

34- Sigara alışkanlığı erkeklerde mi kadınlarda mı daha fazla?
Türkiye’de sigara içme alışkanlığı erkeklerde kadınlara göre daha fazladır. Özellikle kırsal bölgelerde kadınlar arasında sigara alışkanlığı çok azdır. Ancak kentlerde yaşayan ve çalışan kadınlar arasında sigara alışkanlığı zamanla artış gösterir.

35- Gençler arasında sigara alışkanlığı ne durumda?
Türkiye’de sigaraya başlama yaşı giderek daha küçük yaşlara doğru iner. Eski yıllarda çoğunlukla askerlik döneminde sigaraya başlanırken günümüzde ortalama olarak 13.5 yaşında sigaraya başlanır. Ülkemizde 13 yaşındaki erkek çocukların yarısı, 16 yaşındakilerin de yüzde 80’i sigarayı en az bir defa denemişlerdir.

36- İnsanlar neden sigara içmeye devam ederler?
Sigara bağımlılık yapıcı bir madde olduğu için bir kez sigara alışkanlığı oluştuktan sonra bu alışkanlıktan vazgeçmek zor olmaktadır. Bununla birlikte sigara alışkanlığı “vazgeçilmez” bir alışkanlık değildir. Bu konu da kararlı olan pek çok tiryakinin bu alışkanlıktan kurtulabildiği bilinir.

37- Sigara alışkanlığı nasıl edinilir?
İlk kez sigara içenlerde genellikle, bulantı, baş dönmesi gibi belirtiler olur. Ancak bir süre sonra sigaranın insanı rahatlattığı, uyarıcı ve zevk verici olduğu da fark edilir. Bu özelliklerden dolayı bir kez sigarayı denemiş olanlar, bu denemeyi tekrarlama isteği gösterirler. Bu dönemde alışkanlık ve giderek de bağımlılık gelişir.

38- Sigara içenlerin ne kadarı sigarayı bırakmak ister?
Aslında sigara tiryakilerinin büyük bir bölümü bu alışkanlıklarından hoşnut değildir ve sigarayı bırakmak ister. Çeşitli araştırmaların sonuçlarından, sigara içenlerin en az üçte ikisinin sigarayı bırakmak istediği anlaşılır.

39- Sigarayı bırakmak mümkün mü?
Elbette. Sigarayı bırakma konusunda kararlı olmak önemlidir. Pek çok kişi sağlık nedenlerinden dolayı sigara alışkanlığından vazgeçmek durumunda kalmaktadır. Sigaranın neden olduğu kalp hastalığı ve akciğer hastalığı gibi rahatsızlığı olan kişiler doktor tavsiyesi ile sigarayı bırakır.

40- İnsanlar sigarayı bırakmayı nasıl başarır?
Sigara içenlerin önemli bir bölümü sigarayı bırakma konusunda ufak bir teşvik ve destek bekler. Ancak sigarayı bırakma konusunda en önemli konu, sigara içen kişinin, sigarayı bırakma konusunda kendisinin istekli ve kararlı olmasıdır. Sigara bırakma konusunda batı ülkelerinde daha yaygın olan “sigara bırakma klinikleri” ülkemizde de açılmaya başlanmıştır. Bu kliniklerden veya herhangi bir doktordan sigarayı bırakma konusunda yardım istenebilir.

41- Sigarayı bıraktıktan sonra arada bir sigara içebilir miyim?
Kesinlikle hayır. Sigarayı bıraktıktan yollar sonra dahi olsa bir tek sigara içilmesi halinde kolaylıkla tiryakiliğe dönülebilir. Bu nedenle sigara tiryakiliğinden kurtulmuş olan bir kişinin kesinlikle bir daha sigara içmemesi gerekir.

42- İnsanlar sigara içmezlerse tütün üreticilerinin durumu ne olur?
Tütün tarımı yapılan toprakta, başta tahıllar olmak üzere patates, domates, fıstık veb. pek çok ürün yetişebilir. Dolayısıyla sigara içilmediği zaman tütüne olan talebin azalması durumunda tütün tarımı yerine başka ürünler yetiştirilebilir. Bu geçişi sağlamak için bazı ülkelerde üreticilere devlet tarafından destek sağlanabilir.

43- Tütünden dolayı ülkeler fazla miktarda vergi geliri sağlamıyorlar mı?
Evet, tütün ve tütün ürünlerinden alınan vergiler ülkeler için önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Ancak tütünün zararları düşünüldüğünde bu vergi gelirlerinin iyi bir gelir kaynağı olarak değerlendirilmesi mümkün olmaz. Öte yandan ülkenin toplam gelirleri içinde tütünden alınan vergilerin payı sanıldığı kadar da fazla değildir.

44- Bir anda bütün insanlar sigara içmez hale gelse, bu durum ülke ekonomisi bakımından sorun yaratır mı?
Kesinlikle hayır. Çünkü bir ülkenin tütünden sağladığı gelire göre, tütünün neden olduğu sağlık sorunlarının yol açtığı maddi kayıplar çok daha fazladır. Bu nedenle esasen tütün tarımı karlı bir üretim tarzı olarak kabil edilemez. ayrıca bir ülkedeki insanların hepsinin bir anda sigaradan vazgeçmeleri söz konusu olamaz. Zaman içinde tütün talebindeki yavaş bir tempo ile olan azalma da kolaylıkla başka tarım ürünleri ile değiştirilerek karşılanabilir.

45- Pasif sigara içimi ne anlama gelir?
Kendisi sigara içmediği halde sigara içilen bir ortamda bulunduğu için sigara dumanına maruz kalma durumunda pasif sigara içiminden söz edilir. Sigara içenler nefes alarak dumanı içlerine çektiklerinde duman hava ile karıştığından, duman içinde bulunan maddeler seyreltik hale gelir. Oysa sigara kendi kendine yanarken yandan çıkan duman hava ile seyreltilmediği için, bu duman içinde bulunan maddeler daha yoğundur.

46- Pasif sigara içimi zararlı mı?
Evet. Araştırmalar, pasif olarak sigara dumanına maruz kalan kişilerde de kalp hastalığı ve kanser riskinin arttığını göstermektedir. O halde sigara içen bir kişi kendisine zarar verdiği gibi, aynı ortamda bulunan (evde eş ve çocukları, işyerinde iş arkadaşları vb) diğer kişilerin sağlığını da tehlikeye sokmaktadır.

47- Pasif sigara dumanı maruziyetinin çocuklar üzerindeki etkileri neler?
Sigara içilen evlerde büyüyen çocuklarda solunum sistemi hastalıkları daha fazla görülmektedir. Anne ya da babadan birisinin sigara içmesi halinde bu hastalıkların riski iki katına çıkarken anne ve babanın her ikisinin de sigara içmesi halinde çocuğun solunum sistemi hastalığı geçirme olasılığı daha da fazla olmaktadır.

48- Marihuanadan (esrar) yapılan sigaralar daha güvenli mi?
Hayır, marihuanadan yapılan sigaraların dumanında daha fazla miktarda katran bulunur. Ayrıca mariuhana içenler dumanı içlerine çok derin olarak çekerler ve uzunca bir süre içlerinde tutarlar. Bu nedenle marihuanadan yapılan sigaralar daha tehlikelidir.

49- Tütünü çiğnemek zararlı mı?
Evet, tütünü çiğnemekle özellikle ağız boşluğu kanserlerinin riski artmaktadır. Ayrıca tütünün çiğnenmesi sırasında da nikotin kolaylıkla kana karışabilmekte ve zararlı etki yapabilmektedir.

50- Tütün emme zararlı mı?
Evet. Bazı toplumlarda tütün tablet haline getirilerek diş eti ile yanak arasına sıkıştırılmakta ve suyu emilmektedir. Bu durumda da özellikle ağız boşluğu ve gırtlak kanseri riski artmaktadır. Ayrıca emilen tütünün suyu içindeki nikotin kana karıştığı için bu yönü ile de zararlı etki yapmaktadır.

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
3 Nisan 2006       Mesaj #3
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Sağlıklı olmak, insan mutluluğunun öncelik taşıyan bir öğesidir. Sağlık genelliklekendiliğinden var olan bir durum olarak algılanır. Oysa sağlıklı olma uğrunda çaba gösterilmesi gerekir. Hatta bugünkü bilgilerimiz bize bu uğraşın daha doğum öncesi dönemde başlaması gerektiğini göstermektedir. Doğal olarak bu aşamada yapılması gerekenler, anne ve babalara düşmektedir. Olaya nesillerin sağlığı olarak bakıldığında, sağlığın ve sağlıksızlığın nesiller boyunca aktarılabileceği görülür. Anne ve babalar genetik özelliklerinin yanı sıra kendi sağlıklarına gösterdikleri özenle bebeklerine sağlık aktarabileceklerini bilmelidirler.
Sağlıklı bir yaşam için alınması gereken önlemlerin pek çoğu günlük yaşamımızda uygulamamız gereken küçük ve kolay çabalardan oluşur. Nerede olursa olsun günlük yaşamı düzenleyen bazı temel kuralların bilinerek uygulanması, sağlığın korunmasını ve diğer bireylerle paylaştığımız yaşamı kolaylaştırır. Bu kurallardan en önemli bazıları temizlik, sağlıklı beslenme, bedensel ve zihinsel çalışma, düzenli yaşam, sigara, alkol, uyarıcı ve uyuşturucu maddelerden uzak durma, kazalardan korunma, sorunlarla başa çıkmada doğru ve uygun yöntemler kullanmadır.
Çoğunlukla günlük çabalarda hedefin mutluluk olduğu varsayılır. Oysa altta yatan asıl neden güvenlik duygusudur. Çünkü hayatta kalmayı sağlayan en ilkel dürtü korkudur ve güvenlik duygusu korkunun yatıştırılmasıyla ortaya çıkar. Kendimizi güvende hissedebilmemizin ilk koşulu ise bilmektir. Ancak bildiğimiz şeyi, bildiğimiz kadarı ile kontrol edebiliriz. İkinci basamaksa bilginin eyleme dökülmesidir. Bilgimizi davranışımıza yansıtamıyorsak bu bilgi bizim için huzursuzluk kaynağı olmaktan öteye geçemez. Bir sonraki aşama ise paylaşarak çoğaltma, yandaş oluşturmadır. Bunun için bilgimize dayanan doğru bulduğumuz davranışı kurallaştırmaya çalışırız. Toplum içindeki pek çok kural bu yolla oluşmuştur. Zaman içinde altta yatan bilgi evrimleştikçe kurallar da değişecektir.
- HİJYEN NEDİR, NE ÖNEMİ VARDIR?
Sağlığa zarar verecek ortamlardan korunmak için yapılacak uygulamalar ve alınan temizlik önlemlerinin tümü hijyen olarak tanımlanır.
elyikama
Her insan kendi temizliğinden sorumludur. Çocuk yaşlarda anne, baba veya öğretmenler tarafından çoğu zaman bizzat yapılarak öğretilen temizlik uygulamalarının, çocukluktan sonra bireyin kendisi tarafından yapılması gerekmektedir. Örneğin; tuvaletten sonra ve yiyeceklere dokunmadan önce ellerin yıkanması bir alışkanlık olmalıdır. Her gün yapılan işler arasında banyo yapma bir başka temizlik uygulamasıdır.
Temizliğin sadece görünür kirlenme olduğunda yapılması yeterli değildir. Örneğin; uykudan uyanınca yüzün yıkanması, çamaşırların değiştirilmesi, gündelik temizlik uygulamalarıdır.
sabun1
Su ve sabun olmadan temizlikten bahsetmek olası değildir. Gelişmiş toplumlarda kişisel temizlikte en fazla kullanılan malzemelerin başında su ve sabun gelmektedir. Bunun yanı sıra banyo süngerleri, lifleri, diş fırçaları, el ve ayak temizliği ile vücut temizliğinde kullanılan fırçalar, tırnak makası ilk akla gelen temizlik araçlarıdır. Bunların tümü başkalarıyla paylaşılmaması gereken, kişisel temizlik araçlarıdır.
Başta kişinin kendi sağlığı olmak üzere, başkalarının da sağlığını korumanın en önemli aracı temizliktir. Sadece beden temizliği değil, kullanılan her şeyi ve her ortamı temiz tutmak da temiz olmanın gereğidir.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

'Şeker' insanlar
Şekerle yaşamaya alışın ama kontrol de sizde olsun...

Araştırma sonuçları, şeker (diyabet) hastası sayısının son 20 yılda ikiye katlandığını gösteriyor. Genetik faktörler hastalığın oluşumunda bir etken ama tek başına yeterli değil. Ömrün uzaması, yanlış beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam da diyabeti tetikliyor. Bugün dünyada 180 milyon diyabetli bulunurken, 2025 yılında bu sayının 400 milyona ulaşması bekleniyor.

Şeker hastalığına yakalanmanın en önemli nedenleri nelerdir?
Kilolu olmak, ailede şeker hastalığı olması, hareketsiz bir yaşam tarzı, hipertansiyon.

Tedavi olunarak diyabet tamamen geçer mi?
Şeker hastalığı kronik (ömür boyu süren) bir hastalıktır. Tedavi olarak yalnızca kan şekeri normal sınırlarına çekilebilir.

Tedavide kullanılan insülin bağımlılık yapar mı?
İnsülin bağımlılık yapmaz. Kan şekerinin dengelenmesi için gerekli bir hormondur.

Kullanılan insülin miktarı neden kişiden kişiye göre değişiyor?
Herkesin hastalığının seyri, kişisel özellikleri, yaşam tarzı ve doğal olarak da insülin ihtiyacı farklıdır. Bu özellikler göz önünde bulundurularak tedavi planlanır.

Egzersiz yapmanın diyabet üzerinde olumlu etkisi var mıdır?
Haftada 3-4 gün ve yemekten yaklaşık 1-2 saat sonra yapılan egzersiz faydalıdır.

Diyabet hastaları kan şekerini ne sıklıkla ölçmelidir?
Kan şekeri düzenliyse haftada 1-2 kez açlık ve tokluk kan şekerine bakılır. Kan şekeri düzensizse ve diyabet tedavisinde değişiklik yapıldıysa daha sık olmalı.

Kan şekeri düşüklüğü ve yüksekliği nasıl ayırt edilebilir?
Kan şekeri düştüğünde açlık hissi, terleme, çarpıntı, baş ağrısı, göz kararması hissediliyor. Kan şekeri yükseldiğinde ise ağız kuruluğu, bulanık görme, halsizlik, çok su içme ve çok idrara çıkma, çok yemek yeme gibi belirtiler görülüyor.

Kan şekeri düşünce veya yükselince ne yapmak gerekir?

Kan şekeri düştüğünde şeker içeren gıdalar almak gerekiyor. Örneğin 4-5 adet kesme şeker, 1 çay bardağı meyve suyu. Kan şekeri yükseldiğinde ise dinlenmeli, bulantı yoksa bol miktarda su içilmeli.

Kan şekeri düzeyi ne olmalıdır?
Erişkin diyabetlilerde açlık kan şekeri en fazla 110-130mg/dl, yemekten 2 saat sonra ölçülen tokluk kan şekeri de en fazla 140-160 mg/dl civarında olmalı.

Diyabet başka hangi organlarda risk oluşturur?
Ortalama diyabetli her 10 kişiden 1’inde hastalığın bir aşamasında ayak ülseri görülüyor. İyi ayak bakımı risk azaltır. Özellikle ayaklarda uyuşukluk hissediliyorsa ayakları kontrol etmek çok önemli. Ayaklarda herhangi yara ya da kanama görülürse derhal doktora gidilmeli. Kalp ve göz kontrolleri her yıl yapılmalı.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 06:54
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #5
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Apandist


Kör bağırsak silindire benzer kalın bağırsakta, karnın sağ alt bölümünde oluşur. Bunun vücuda ne gibi bir yarar sağladığı anlaşılmamıştır ama antikor ürettiği ve lenf dokusu içerdiği bilinmektedir. Bilinen bir şeyde vücudun yaşayabilmesi için kör bağırsak gerekli değildir. Kör bağırsağın akut iltihabına apandist adı verilir. Kör bağırsağın bu şekilde iltihap salgılaması oldukça zararlıdır. Böylece karın zarı iltihaplanır. Kör bağırsağın patlama olasılığı da vardır. Bu gibi durumlar ölüme neden olabilir. Bu durum bir çok insanda görülebilirken, henüz bebeklik çağında olan çocuklarda görülmemektedir.



Apandistin tehlikeli olup olmadığını anlamak için:

• Ağrının merkez noktası karnın sağ alt tarafıdır
ama ağrı ilk olarak göbek çevresinden başlar ve
daha sonra yayılma gösterir. Bazen sırtta da
ağrı gözlenebilir.

• Ağrılarla birlikte mide bulantısı ve
kusma, görülür.

• Tuvalet ihtiyacını karşılarken ağrı hissedilir.

• Ateş bazı kişilerde az olmakla birlikte bir takım
hastalarda da şiddetli olduğu görülmüştür.

• İshal ya da kabızlık görülür.

• Ağrı ve ateş şiddetlendiğinde apandist deliğinin
büyüdüğü görülür.



Apandist patlamasıyla oluşan iltihap salgısı, enfeksiyona neden olarak buranın şişmesi ve bu şekilde de apandist ağzının tıkanmasıyla oluşur. Mukozodaki ödem, dışkı parçaları ve buna benzer cisimler apandistin tıkanmasına yol açabilir.

Vücutta apandist olduğunu anlamak pek kolay değildir, karında oluşan bir çok hastalıkla apandisit karıştırılabilmektedir. Bu tanı koyulmadan önce yeterli araştırma yapılmalıdır. Bu sorun ameliyatla giderilmektedir. Ameliyat sonrası bu bölge oldukça temiz tutulmalıdır.

Tanı koyulmadan önce şunlara dikkat etmek gerekir:

• Tomografi ya da ultrason kullanılması kesin sonuç

almak için yararlı olacaktır.

• Doktor parmakla anüs muayenesi yapabilir.

• Apendistin iltihaplı olduğunu sağ alt karın
bölgesinin sertleşmiş olmasından anlayabiliriiz.

• Lökosit sayısının kanda artış göstermesi de bir
belirtidir.

Apandisit oluşumundan şüphelendiğinizde yapmamanız gerekenler:

•Ağrı kesici almak

•Karına sıcak havlu ya da su koymak

•Katı ya da sıvı besin almak

•İshal ya da kabız olduğunuz için ilaç almak

Bu belirtiler apandistin alınmış olmasına rağmen görülüyorsa başka bir rahatsızlık olabileceğinden doktorunuzla görüşmelisiniz.
Son düzenleyen GusinapsE; 22 Nisan 2006 03:25
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
5 Nisan 2006       Mesaj #6
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Ülser
Mide veya duedenum (onikiparmak barsağı)'un mide asidi ve sindirim sıvıları (örneğin:pepsin) tarafından harabiyeti sonucunda meydana gelen doku kaybıdır.Doku kaybı asit pepsinin etkisiyle daha derinlere inebilir,enflamasyon dediğimiz yara meydana getirir.
Toplumumuzda herhengi bir zamanda mevcut ülserli hasta (yeni geçiren veya geçirmiş) yüzdesi %2-6'dır. Duedenal (onikiparmak barsağı) ülseri , mide ülserine göre çok daha fazla görülür. Duedenal ülser 30-50 yaşları rasında daha sık olup , erkeklerde kadınlara göre 2-4 kat daha fazladır. Mide ülseri 60 yaşından sonra daha sık gözlenir ve kadınlarda daha çok görülür.

Belirtileri
En sık rastlanan belirti karnın üst kısmında kemirme ve yanma şeklinde ağrı olmasıdır. Genellikle öğün aralarında meydana gelir. Gece hastayı uykudan uyandırabilir (daha çok duedenal ülserde). Yemek yemekle ve antiasit dediğimiz mide asidini nötürleyen çiğneme tableti ve pastillerle birkaç dakika ile birkaç saat arasında ağrı hafifler. Sonbahar ve ilkbaharda ağrıların sıklığı artar. Ülserli hastalarda daha az sıklıkla meydana gelen belirtiler bulantı, kusma (özellikle ağrı varken oluşur, kusunca ağrının azalması veya kesilmesi çok tipiktir), iştahsızlık ve kilo kaybıdır.
Nedeni

En büyük neden "Helicobacter pylori" adlı bir mikroptur ve düzenli NSAİ ilaçlar (aspirin, antiromatizmal ilaçlar) alımıdır. Diğer muhtemel nedenler arasında genetik yatkınlık (irsiyet), her türlü stresler, kortizon türü ilaçlar, alkol, sigara, kahve alışkanlığı, çevre kirliliği sayılabilir.



Ülser Teşhis ve Tedavi
Fizik muayene ve ultrason ile ülser herhangi bir işaret vermez. Ancak bize başka hastalıkları ekarte etme şansı verir. Ülser tanısı için üst sindirim sisteminin radyolojik tetkiki veya daha iyisi üst sindirim sistemi endoskopisi (özofagogastroduedenoskopi) ile konur.( tetkiklerin detayı )

Endoskopi (Gastroskopi)
Küçük , ışıklı , kıvrılabilen bir boruyla yemek bousu , mide ve onikiparmak barsağının gözle direkt olarak gözlenmesidir. Görülmesi gereken organların yaklaşık her yeri net bir şekilde gözlenebilir. İşlem hastaya genellikle sakinleşmesi için bir ilaç verilerek yapılır. İşlem sırasında , patolojik tetkik ve üreaz testi için biopsi alınabilir. Biopsi alımı herhangi bir rahatsızlık veya ağrıya neden olmaz.


Ülser tedavisi
Geçmişte baharatlı, acı, ekşi, turşudan, yağlı ve asidik yiyeceklerden kaçınılması gerektiği söylenip, süt tedavisi verilirdi. Bugün ülser için özel bir diyet olmadığı gibi, gece yatmadan önce içilen sütün zararı bile olabilir. Özel diyetin ülseri iyileştirmede katkısı olmadığı deneylerle gösterilmiştir. Şu anda kişisel olarak şikayetine sebep olduğu düşünülen yiyecek maddesinin kısıtlanması gerektiği söylenmektedir. (Örneğin ülserli bir kişiye soğan yemek dokunmuyorsa yemesinde bir sakınca yoktur). Ancak ülserli hasta sigarayı (eğer çok içiyorsa) bırakmalıdır. Sigara içiminin ülser iyileşmesini geciktirdiği, sık ülser tekrarlanmalarının ( nüks ) neden olduğu gösterilmiştir. Genellikle ülserli hastalar aspirin ve benzeri romatizma ilacı almamalıdır. Alkol alımı, yüzeyel mukoza direncini bozarak, gastrite ve ülser iyileşmesinde gecikmeye yol açabilir. akut ülserde özellikle alınmamasında yarar vardır.

.
Ameliyat
Birçok ülserler ilaçla iyileşirler. Kanama, stenoz (daralma -tıkanma), delinme meydana gelirse, tıbbi tedaviye cevap vermezse acilen ameliyat gereklidir
Son düzenleyen GusinapsE; 22 Nisan 2006 03:26
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hekiminizin diyet, egzersiz ve ilaç önerilerini aynen uygulayın.Kan şekeri düzeyinizi düzenli olarak ölçün veya ölçtürün ve kaydedin.Sigara içiyorsanız bırakın. Diyabetin uzun dönemde ortaya çıkan komplikasyonları konusunda mümkün olduğunca fazlaca bilgi edinin. Sık sık tansiyonunuzu kontrol edin; yüksekse düşürmek için ne yapmanız gerektiğini öğrenin ve verilen tedaviyi aynen uygulayın.Her yıl tam bir göz muayenesinden geçin.

Böbrek hasarına ait belirtiler açısından kanınızda ve idrarınızda gerekli testleri yaptırın. Sonuçların ne anlama geldiğini, böbreklerinizi korumak için neler yapmanız gerektiğini öğrenin.
Kan yağlarınızı ölçtürün; yüksekse nasıl düşürüleceğini öğrenin ve verilen diyet, egzersiz ve tedaviyi aynen uygulayın.

Sinir hasarına ait yakınmalar (el ve ayaklarda karıncalanma ve yanma hissi, his azalması gibi) varsa, doktorunuza mutlak söyleyin.Ayaklarınızı ve derinizi hergün kontrol edin. Herhangi bir sorun varsa, hemen tedavi edilmesini sağlayın.Gebe iseniz veya gebe kalmayı planlıyorsanız hemen doktorunuzu görün. Kan şekerinizin gebelik öncesinde ve sırasında normale yakın değerlerde devam ettirilmesi hem sizin, hem de bebeğinizin karşılaşabileceği riskleri azaltır.

DİABET TEDAVİSİ
Diabet tedavisinin iki temel yolu vardır. Diabeti kontrol altına almak ve yan etkilerini önleyebilmek. Kanda glikozun artması kanın akışkanlığını azaltır. Kılcal damarların ve hücrelerin beslenmesi bu nedenle aksar. Diabet hastalarında dokuların beslenememesinden kaynaklanan doku ölümleri kendini diabetik ayak gibi iyileşmesi zor ikincil sorunlara neden olur. Ayakta çıkan bu yaralarda, zaten doku beslenmesinin kötü olması nedeniyle, iyileşme süreci oldukça uzar. Bu nedenle diabetli kişilerin ayakkabı seçimlerinde, keskin aletlerle yapılan işlerde ve enfeksiyon nedenli yaraların bakımında oldukça dikkatli olmaları gerekmektedir. Ancak diabetin kalıcı bir tedavisi yoktur, sadece kontrol altına alınabilir.

Her iki tip diabet hastalığı da kalp rahatsızlıkları, kalp krizleri, körlük, karaciğer hasarları veya sinir sistemi bozuklukları gibi rahatsızlıklara neden olabilir. Kan şekerinin kontrol altına alınması bu kötü sonuçlardan korunmamızı sağlar.
Tedavi şekli diabetin tipine göre değişiklik gösterir. Her iki tipte de düzenli diet önemli bir role sahiptir. Kan şekerini belli sınırlarda tutmak için doktor tavsiyesinde uyulması gereken dietler vardır.

Diabet hastalarının düzensiz beslenmeleri kan şekerinin ya çok düşmesine (hipoglisemi) ya da çok artmasına (hiperglisemi) neden olur. Diabet hastaları günün belirli saatlerinde kan örnekleri alarak şeker kontrolünü kendi kendilerine yapabilirler. Hatta bazı durumlarda idrar testi bile yeterli bir sonuç yaratabilir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Organizmada meydana gelen ve hücreleri kontrolsüz büyüyen kötü huylu tümörlere verilen genel addır.Kanser, genellikle kontrolden çıkan hücrelerin sürekli çoğalmalarıdır.Kanserler, malignant (kötü huylu) tümörlerdir; yani benign (iyi huylu) tümörlerin aksine başka dokulara sızma ve yayılma (metastaz) özelliği gösterir.



Kanserli hücreler neden sürekli bölünürler?

Kültürde, normal hücreler komşu hücrelere yapışarak ilişkilerini devam ettirirler. Bu yapışma (adhezyon) noktalarında hücrelerde elektronca yoğun bir plak oluşur. Bununla birlikte, hücrelerin ameboid uzantılarında yavaşlama ve durma görülür. Bu olaya kontak inhibisyon denir. Bu şekilde, hücre bölünmesi kontrol edilir. Deneysel olarak, normal hücreler bir kültür ortamında kendilerine sağlanan ortam şartları ne kadar iyi olursa olsun kontak inhibisyon nedeniyle tek tabaka oluşturduktan sonra daha fazla çoğalmazlar. Çünkü, bölünme sınırlı sayıda olur. Fakat, kanser hücreleri sürekli çoğalarak birkaç tabakalı düzensiz kitleler oluştururlar. Bu da kanser hücrelerinde kontak inhibisyon kaybı olduğunu göstermektedir.

Kanser nasıl oluşur?
Kanserlerin yaklaşık %80-90’ı çevresel ve/veya davranış faktörleri tarafından meydana gelir ve önlenebilme potansiyeli vardır. Kalıtım yoluyla kanser meydana gelme olasılığı çevresel faktörlere oranla çok daha azdır.
x-ışınları, uv (ultraviyole-morötesi) ışınları gibi fiziksel ve bazı ilaçlar, polisiklik aromatik hidrokarbonlar gibi kimyasal faktörlerin yanında virüsler de biyolojik olarak normal karaktere sahip bir hücre kültürünü transforme ederek kanser oluşturabilirler.

Kimyasal karsinojenler, tümörü ya uygulandığı yerde (örn: cilt) veya absorbe edildiği yerde (örn: bağırsak) ya da metabolizmanın durumuna göre karaciğer, böbrek gibi organlarda, bazen de direkt olarak alakası olmayan bir yerde meydana getirirler. Fakat, karsinojene maruz kalma kanser oluşturmak için tek başına bir sebep değildir. Karsinojenler ancak uygun yer ve zamanda kanser oluşturabilirler.

Sayabileceğimiz bazı kimyasal karsinojenler şunlardır:
¨ Hidrokarbonlar: baca temizleyicileri, boya endüstrisinde kullanılan maddeler
¨ Aflatoksin ( küf mantarı tarafından sentezlenir)
¨ Nikel, krom
¨ Sigara (nikotin, tar)
¨ Yiyecek katkıları
¨ Birçok ilaçlar
¨ Parfümlerde kullanılan bazı kimyasallar

Fiziksel faktörlerin, kanserojen kimyasal maddelerin veya onkojenik (kansere neden olan) virüslerin konak hücre genomu ile etkileşimleri sonucu hücreler değişmekte ve farklı antijenite kazanmaktadır. Bir normal hücrenin kontrolden çıkarak hızla bölünmesiyle oluşan kanserli hücrede birçok anormal doku antijeni belirmektedir. Tümör hücrelerinde yeni yeni antijenler oluşmakta ve normal antijenlerin kaybına veya değişikliğine neden olabilmektedir. Erken fötal dönemde, normalde bulunan protoonkogenlerin ( kansere sebep olabilme potansiyeli olan gen) farklılaşmasıyla anormal genler oluşmakta ve bunlara selüler onkogenler adı verilmektedir.

İmmün sistem (bağışıklık sistemi) ve kanser oluşumu arasındaki ilişki:
Bağışıklık sistemi yabancı doku antijenlerini kolayca tanıyabilir ancak, tümör dokusunu organizmadan kolayca atamaz. İnsanda bir saniyede bir milyara yakın hücre çoğalması olmakta ve somatik olarak bunların birkaçı, günde yüzlercesi mutasyonla farklı hücreler oluşturmaktadır. Bu farklı hücrelerin temizlenmesinde hücresel immün cevap mekanizması rol oynamaktadır. Buna, immün sistemin kansere karşı “immün denetimi” denmektedir. İmmün sistem, tümör oluşumunu denetlemekte, aynı zamanda tümör hücresi ve antijenlerine karşı immün cevap çıkarmaktadır. Hücresel immün cevap baskılandığı zaman kanser oluşumu artmaktadır.

Yenidoğan ve yaşlılık dönemlerinde immün cevap mekanizması zayıflamaktadır. Yaşlılarda prostat kanseri, çocuklarda nöroblastoma sık görülmektedir. İmmün sistemi baskılayıcı ilaç kullananlarda tümör oluşumu riski artmaktadır. İmmün sistem bozukluğu olan hastalarda da bazı kanser tipleri gelişebilmektedir.
Kanser neden öldürür?
Kanser hastalarının çoğu, kalp hastalığı veya başka enfeksiyonlar gibi kanserle ilgisi olmayan nedenlerden dolayı ölür. Tümörün bulunduğu bölge ve tümörün yayıldığı bölgenin büyüklüğü ölümü direkt veya indirekt olarak etkileyen nedenlerdir. Ölümün temel nedeni, beyin, akciğer, karaciğer gibi hayati önemi büyük olan organlarda tümör oluşması veya tümörün bu organlara yayılmasıdır.
Kanser teşhis eden köpekler:
Son olarak, kanseri teşhis edebilmek için günümüzde kullanılagelen metodlara alternatif olabilecek yeni bir araştırmadan bahsetmek ilginç olacaktır sanırım.
Schnauzer türü köpek, derideki ben kanserlerini (melanoma) tanı yapılmadan önce, koklayarak teşhis edebilmektedir.

Bazı hastalarda melanoma kolay gözükmeyecek bir yerde olabilir. Melanomaların %20’si bu nedenle teşhis edilememektedir. Florida’lı eski polis köpekleri terbiyecisi Duane Pickel, bir kanser uzmanının da yardımıyla, bu köpeği hemen hemen hiç yanılmadan melanoma tanır hale getirmiştir. Tıp kitaplarına “Köpekle Tanı” diye bir bölüm eklenecek mi dersiniz?
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 06:54
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sözlüğe bakıldığında basınç ve gerginlik gibi anlamlara geldiği görülen tansiyon sözcüğü, sağlık alanında önüne veya arkasına başka sözcük eklemeden kullanıldığında, atardamarların içindeki kan basıncını ifade eder. Damarın içinde kanın akabilmesi için belirli bir basıncının olması gerekir.Bu basıncı, kalbin kasılmasıyla kanı damarların içine pompalaması ve atardamarların elastikliğiyle bu basıncı dengelemesi sistemleri oluşturur.
Kalp kasıldığı zaman atardamarların içine kanı belirli bir basınçla pompalar. Bu sırada damar içindeki basınç en yüksek düzeye ulaşır. Bu basınca tıpta sistolik basınç, halk arasında büyük tansiyon adı verilir.

Kalbin gevşemesiyle, damar içine pompalanan kan durur. İşte bu sırada devreye damarın elastikliği girer. Önce genişlemiş olan damar, kana bir basınç uygulayarak kalbin gevşemesi anında da kan akımını sağlar. İşte bu sırada oluşan en düşük basınca da tıpta diastolik tansiyon, halk arasında da küçük tansiyon denilir.

Bu basınç, 1 cm2 alanındaki cıva sütununun tabanına yaptığı basınçla karşılaştırılarak belirtilir. Örneğin bir kişinin tansiyonu 12 dediğimiz zaman, bu basınç 12 cm yüksekliğindeki cıva sütununun tabanına yaptığı basınca eşdeğerdir. Tıpta bu ölçüler, mm olarak belirtilir. Yani halk arasında 12-14 gibi cm cinsinden söylenen ölçüler tıpta 120-140 gibi, mm cinsinden ifade edilir.

Normal tansiyon değerleri nelerdir?
Tıpta genel olarak herkesin bünyesinin farklı olduğunu bilmek gerekir. Bu nedenle herkesin tansiyon ölçüm değerlerinin aynı olması beklenemez. Bu nedenle bir kişide tansiyonun yükselmiş ya da düşmüş olduğundan bahsedebilmek için, herhangi bir şikayetinin ya da hastalığının olmadığı dönemde tansiyonunun zaman zaman ölçülüp değerlerinin bir kenara kaydedilmesi yararlıdır.

Herkesin tansiyon değerlerinin farklı olduğundan bahsettik ama genel olarak normal kabul edilen sınırları da ihmal etmemek gerekir.

Yapılan uzun araştırmalar sonucu, yaşın artışıyla küçük değişmeler olmakla beraber sistolik (büyük) tansiyon için 120 ile 140, ya da Türkiye'de yaygın söylendiği gibi 12 ile 14 arası, diastolik (küçük) tansiyon için 70-90 ya da 7-9 arası olması halinde tansiyona bağlı olarak bir sağlık sorunu riski doğmadığı belirlenmiştir.

Tansiyon nasıl ölçülür?

Tansiyon ölçmekte kullanılan değişik aletler bulunmaktadır. En doğru ölçüm, zaman içinde ayarlarının değişmesi gibi bir sorun olmadığı için, cıvalı aletlerle yapılırsa da bunların kullanımı pek pratik olmadığı için diğer türdeki aletler tercih edilmektedir.

Tüm aletlerde prensip aynıdır. Kola sarılan ve içine hava gönderilerek basınç oluşturulan bir lastik torba (manşon), bu torbaya hava göndermek için kullanılan bir pompa ve lastik torbanın içindeki basıncı ölçen bir ölçü sistemi. Ayrıca damarda oluşacak nabız seslerini dinlemek için bir dinleme aleti (steteskop) da gereklidir.

Tansiyonu ölçülecek kişinin dinlenmiş ve sakin durumda olması gerekmektedir. Hızlı bir yürüyüşün ardından tansiyon ölçülmesi için bir süre dinlenmek gerekir. Rahat bir koltukta otururken, tansiyon ölçülen kolun kalp hizasında olmasına dikkat edilmelidir.

Böyle bir alet edindikten ve uygun ortamı sağladıktan sonra aletin manşon kısmı tansiyonu ölçülecek kişinin kolunun üst kısmına sarılır. Bu sırada, dirsek önü çukurunun tamamen açıkta kalmasına ve giysilerin kolu sıkmamasına dikkat etmek gerekir. Tansiyonu ölçülen kişi rahat bir şekilde ve kolu kalp hizasında olacak şekilde otururken, pompa ile basınç oluşturulmaya başlanılır. Aletin göstergesindeki rakam, kişinin daha önceden bilinen tansiyon değeri varsa bunun 20-30 mm üzerine, böyle bir bilgi yoksa 150-160 mm civarına kadar çıkartılır. Bu sırada dinleme aleti, dirsek önü çukurunun gövdeye yakın kısmına konulup, hafifçe bastırılarak (manşonun altına sıkıştırarak değil) nabız sesleri olup olmadığı dinlenir. Eğer sesler varsa kayboluncaya kadar basıncı arttırmak gerekir. Basın kaybolduktan sonra aletin havası yavaşça indirilerek nabız sesleri tekrar başlayıncaya kadar takip edilir. Seslerin ilk duyulduğu sırada aletin göstergesinde okunan rakam sistolik tansiyonu gösterir.
Sürekli dinlerken basınç azaltılmaya devam edilir. Seslerin artık duyulmamaya başladığı sırada göstergedeki rakam da diastolik tansiyonu gösterir.

Düşük Tansiyon Nedir?
Tıp dilinde hipotansiyon olarak adlandırılan düşük tansiyon, belirli bir düzeye kadar sorun yaratmaz. Tam tersine normalin biraz altında olması kalp-damar hastalıklarından uzak daha sağlıklı bir yaşam sürme nedenidir.
Düşük tansiyonun sorun olduğu durum, sistolik tansiyonun çok uzun süreler için 70 mm den düşük kalması halleridir. Böyle hallerde şok durumundan söz edilir.

Düşük tansiyonun en sık rastlanan şekli ortostatik hipotansiyondur. Kişinin oturur veya yatar durumda iken nomal düzeylerde olan tansiyonunun, ayağa kalkılınca düşmesi halidir. Bu durumda bir süre için beyine daha az kan gideceği için geçici olarak denge ve şuur bozuklukları ortaya çıkabilir. Sıvı kayıpları sırasında daha sık görülen bu durum sıvı açığının kapatılmasına rağmen devam ediyorsa veya yüksek tansiyon tedavisi altında olanlarda görülüyorsa bir doktora başvurmak gerekecektir.
Uzm.Dr. Katip Baş
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 06:54
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #10
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Fıtık

Fıtığın diğer bir adıda hernidir. Bu oluşumla bir çok insanda karşılaşmak mümkündür. Dokuları ve organları çevreleyen kaslarda oluşan aşınmış kısımlardan organların ya da dokuların dış yüzeye çıkması fıtık olarak adlandırılır. Fıtık sıklıkla kasık bölgesinde oluşmakta ve kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülmektedir. Göbek, uyluk ve de operasyon yapılmış bölgelerde oluştuğu bilinir.

Fıtık oluşumu şu durumlarda görülmektedir

• Karında, kabızlık durumunda bir yoğunluk duygusu
oluşur.
• Otururken ya da ayaktayken oluşum yerine göre
kasıkta ya da karında bir kabarıklık gözlenir.
• Ağrı hissi her zaman oluşmayabilir.
• Zor bir hareket yapıldığında fıtığın oluştuğu
yerde ağrı olması mümkündür.


Oluşumu

Kaslara çok fazla yüklenilmesi halinde fıtık ortaya çıkmaktadır. Kasların hassas olmasıyla birlikte bir de bunların üzerine yüksek oranda yüklenilmesi kaslarda açıklığın oluşmasını sağlar. Oluşan açıklıktan organlar ya da dokular rahatlıkla açığa çıkabilir. Karın duvarında barsakların bazı bölümleri fıtık haline gelebilir, bu da göbek fıtığına neden olur. Göbek fıtığı ile fazla doğum yapan kadınlarda, olması gerekenden daha çok kilosu olanlarda ve bir kaç günlük bebeklerde fıtıkla karşılaşılma olasılığı yüksektir.

Kasık kanalında ya da karın duvarında mesane ya da barsakların fıtık haline gelmesi kasık fıtığına neden olur. Barsaklar ile mesane erkeklerde kadınlara oranla oldukça hassastır, bu nedenle çoğunlukla erkeklerde oluşur.

Ayrıca özellikle karnından operasyon görmüş kişilerin bu bölgelerinde fıtık oluşabilir. Fazla kilosu olanlar ve ileri yaşlarda olanlar da risk grubundadır. Uyluğun yukarı kısmındaki kanalda mesane ile barsakların fıtık haline gelmesi uyluk fıtığına neden olmaktadır. Fazla kilosu olanlarda ve hamile kadınlarda daha çok rastlanmaktadır.

Taşıyabileceğinden daha çok ağırlık kaldırmak, hamilelik, sürekli öksürmek insanlarda karın bölgesine yüklenilmesi nedeniyle fıtık oluşumuna neden olmaktadır.

Anne rahminde oluştuğu andan itibaren kaslarda hassasiyet olması, gelişimde ki eksiklikler ve de yanlış beslenme fıtık olşumundaki nedenler içerisinde sayılabilmektedir.


Teşhis

Rutin yapılan muayeneler sonucunda fıtık rahatlıkla anlaşılabilir. Fıtıktan kuşkulanıldığı durumlarda karın filmi çekilebilr, bu da bağırsaklarda yoğunlaşma olup olmadığını anlamak için yapılmaktadır. Ultrasanografi ile uyluk fıtığı anlaşılabilmektedir.

Fıtığın iyileştirilmesinin kesin çözümü olarak yetişkinlerde operasyon gerekirken, küçük çocuklarda ve bebeklerde bir süre sonra göbek fıtığının kendiliğinden düzeldiği görülmektedir. Düzelme olana kadar doktor kontrolleri devam eder, bu kontroller süresince bir ilerleme olup olmadığına bakılır. Fıtık operasyonu en erken 2 yaşında yapılmaktadır. Bu nedenle bebeklerde bu zamana kadar beklenir ve bu sırada kese içinde gerekli tedbirler alınır.

Hastaların bir kısmında operasyon yapılması sakıncalı olabilmektedir. Bu durumda kasık bağı uygulanmaktadır. Zamanında müdahale edilmediği taktirde ölüme kadar varabilen durumlar ortaya çıkabilir. Ölüm nedeni fıtığın oluştuğu organın boğulması sonucu özellikle de bunun bağırsakta olmasıyla oluşur. Bağırsakta tıkanma olması delik oluşumuna neden olabileceği gibi şok, enfeksiyon ve kangrene de neden olabilmektedir. Organların boğulması sonucu doku kaybı da meydana gelebilmektedir.

Kabızlık, mide bulantısı ile birlikte kusma, gaz çıkaramama fıtığı olduğu bilinen insanlarda görüldüğü taktirde hemen bir hekime başvurmak gerekmektedir. Bu belirtiler bağırsakların tıkanmış olabileceğinin göstergesi olabilmektedir.


Tedavide gecikilmemeli
Fıtık, kendisi bir sağlık sorunu olduğu gibi, tedavide gecikilmesi halinde farklı sağlık sorunlarının nedeni de olabiliyor. Başka sorunlara yol açmaması için fıtık tedavisinin bilimsel yöntemlerle yapılması önem taşıyor Eğer zamanında tedavi edilmezse bağırsak tıkanıklığı ya da fıtık boğulması gibi ciddi sorunlar gelişebiliyor Opr. Dr. Cavit Hamzaoğlu, fıtığın neden olduğu sorunlarla ilgili şu bilgileri veriyor; "Bağırsak tıkanıklığı; bağırsağın fıtık kesesinin içine girmesiyle oluşur. Hastada kusma ve karın şişkinliği olur. Fıtık boğulması; fıtık kesesinin içine karın iç organları, özellikle bağırsak girer. Eğer fıtık halkası dar ise bağırsak karın içine geri dönemez, zaman geçtikçe fıtık kesesinin içindeki bağırsaklar şişer, kanlanması bozulur ve kangren gelişir. Hayatı tehlike oluşur ve acilen ameliyatla kangren olan bağırsağın alınması gerekir"


Fıtık Çeşitleri
KARIN ÖN DUVARI FITIKLARI
En sık görülen fıtık tipi olan karın ön duvarı fıtıkları arasında başı göbek fıtıkları çekiyor. Yeni doğanlarda göbek bağının düştüğü yerin nedbe dokusu dışarı itilirse göbek fıtığı oluşuyor. Erişkinlerde de vücudun bu böfgesinde fıtık görülebiliyor. Ancak, erişkinlerde görülen göbek fıtığının bebeklik fıtığının devamı mı yoksa yeni bir oluşum mu olduğunun tam aydınlanmadığını belirten Opr. Dr. Cavit Hamzaoğlu, şu bilgileri veriyor:
"Erişkinlerde, siroz hastaları, orta yaşlı, şişman ve çok doğum yapmış kadınlarda göbek fıtığı daha çok görülür. Göbeğin dışa doğru sıkıntılı görüntüsü veya göbek halkasının elle muayenesi ile tanı konur. Öksürme ile fıtık görülebilir,"


AMELİYAT SONRASI FITIKLAR
Kişinin geçirdiği ameliyatlar da fıtıklara zemin oluşturan önemli faktörler arasında yer alıyor. Prof. Dr. Tasçı'nın verdiği bilgiye göre ameliyat yapılan hastaların yüzde 0.5 ila yüzde 13'ünde insizyonel fıtık gelişebiliyor. Bu fıtıklar genellikle ameliyattan sonraki ilk yıl içinde ve nadiren 2-3 yıl sonra gelişiyor, insizyonel fıtık geliştikten sonra zamanla daha da büyüyebiliyor. Prof.Dr.Taşçı, şunları söylüyor;
"Bu tür fıtkların oluşma nedenleri arasında; şişmanlık, karında ameliyatta yapılan kesinin şekli, kullanılan dikiş materyali ve yara iltihabı sayılabilir. Ayrıca hastanın yaşı, genel vücut zayıflığı, hastanın genel durumunun kötü olması da fıtık oluşumunda etkili rol oynayabiliyor."
Son düzenleyen GusinapsE; 22 Nisan 2006 03:27

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış