Arama

Hanlıklar - Astrahan (Astırhan) Hanlığı

Güncelleme: 5 Nisan 2010 Gösterim: 3.915 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Şubat 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Astrahan (Astırhan) Hanlığı (1466-1577)
Astrahan Hanlığı, İtil (Volga) Nehri'nin Hazar Denizi'ne döküldüğü yerde, Astrahan şehrinde kurulmuştur (1466).
Astrahan şehrinin asıl adı Hacı Tarhan idi. Altın Ordu hanlarından Küçük Muhammed'in torunu Kasım Han tarafından kurulan bu hanlık, ancak 91 yıl bağımsız kalabildi. Astrahan mıntıkası, Orta Asya ile Güneydoğu Avrupa bozkırları arasında tabiî bir geçit teşkil ettiği için, asırlarca Türk kavimlerinin doğudan batıya doğru giden akınlarına ve bunlar tarafından kurulan birçok devlet teşkilâtlarına sahne olmuştur. Biz burada, 5. asırda Bulgarlar'ı, 7-10. asırda Hazarlar'ı, 10. asırda Peçenekler'i, 11. asırda Kumanlar'ı buluyor ve nihayet 13. asırdan itibaren, Moğollar'ın rehberliği altında harekete geçen, yeni ve kuvvetli bir dalganın gelmesiyle, Altın Ordu adı altında büyük bir devletin kurulduğunu görüyoruz.
Sponsorlu Bağlantılar
15. asrın sonlarına doğru, merkezî kuvvetin zayıflaması ile, dağılmak mecburiyetinde kalan Altın Ordu devleti sahasında, Kazan, Kırım hanlıkları ile Nogay Ordası yanında, payitahtı Astrahan olmak üzere, Küçük Muhammed'in torunu, Mahmud oğlu Kasım Han tarafından bir de Astrahan Hanlığı tesis edilmiştir (1466). En mühim ticaret yolu üzerinde bulunduğu ve zenginliği yüzünden komşu devletler ile göçebe kabileleri celbederek, bunların daimî hücumlarına maruz kaldığı için, iç istikrarını bulamayan bu Türk hanlığı, güçlü ve devamlı bir varlık gösterememiştir. Ahalinin büyük bir kısmının göçebe olup, merkezî hükümetten ziyade, kendi beylerine bağlı kalmaları da, Hanlığın zayıflamasına sebep olmuştur.
Astrahan Hanlığı, Kasım Han (1466-1490) ile kardeşi Abdülkerim Han (1499-1504) devirlerinde, merkezi Saray olmak üzere, eski Altın Ordu'nun bir kısmında hüküm süren amcaları ile işbirliği temini sayesinde, nispeten sakin bir hayat yaşamışsa da, devletin son devirleri, bilhassa Kırım Hanı Mengli Giray'ın, Saray'ı tahribinden sonra (1502), komşu Kırım Hanlığı ile Nogay Orda'sının, bu mıntıkayı kendi nüfuzları altında bulundurmak için yaptıkları mücadeleler içinde geçmiştir. Bu mücadelelerin, iç vaziyeti ne kadar sarsmış olduğunu, hanların sık sık değişmeleri de açıkça göstermektedir.
Rus Çarı IV. İvan, Kazan Hanlığı kuvvetlerini mağlûp edip, Kazan'ı zaptettikten sonra (1552), Astrahan üzerine asker sevk ederek kendi tabii sıfatıyla Şeyh Haydar oğlu Derviş Han'ı tahta geçirmiş (1554), fakat Derviş Han'ın, Ruslar aleyhine Kırımlılarla münasebete girişmesi üzerine, tekrar asker sevk edip, Astrahan Hanlığını, Çarlığa ilhak etmiştir (1557). Derviş Han, kaçarak, Azak kalesine sığınmıştır.
Gerek yerli Türk kuvvetleri ve gerek Kırım ve Türkiye, Ruslar'ın buralara kadar uzanarak, Türkler'in arkasına düşmelerinin iyi bir netice vermeyeceğini anlamışlar ve mühim mıntıkanın Türkler elinde kalması için çalışmışlardır. Fakat kuvvetlerin birlikte hareket etmelerinin temin edilememesi, bu yoldaki teşebbüsleri neticesiz bırakmıştır. Bu yüzden Kanunî Sultan Süleyman'ın 1563'te yapmak istediği sefer, Malta seferi de araya girdiği için, yapılamamıştır.
II. Selim Han devrinde, Sokullu Mehmed Paşa, gerek İran seferi için nakliyatı ve gerek Türkiye ile Türkistan arasında ulaşımı temin etmek için, Don ile İdil (Volga) nehirleri arasında bir kanal açarak, Karadeniz ile Hazar denizini birleştirmek istemişti. Bu maksatla Astrahan seferine karar verilmiş ve 1567'de seferin maddî ve manevî bakımdan zarurî olduğu izah edilerek, Kırım Han'ına yazı gönderilmişti.
Nihayet 1569 senesinin ilkbaharında, Kefe Beyi Kasım Bey kumandasında, 3000 yeniçeri ile 20.000 sipahi gönderilmiş, Silistre, Niğbolu, Köstendil, Amasya, Canik ve Çorum alay beyleri ve 30.000 asker ile Devlet Giray da onlara katılmışlardı. Bu kuvvetler himayesinde, kanalın kazılması, ancak başlanmakla kalmıştır. Karadan hareket eden kuvvetler, Eylülde Astrahan yakınlarına gelince, kışlamak üzere bir istihkâm da yapılmağa başlanmıştı. Fakat asker arasında yayılan haberlerden kuşkulanan Kasım Bey, Devlet Giray'ın da teşviki ile, ağaçtan yapılmış olan istihkâmları yakarak, 20 Eylül'de Kırım'a geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştır.
III. Murad Han zamanında, Astrahan meselesi tekrar gündeme gelmiş, Rus Çarı nezdinde teşebbüsler yapılmış ve nihayet bir sefere karar verilmişse de, bunun da arkası gelmemiştir. Böylece, düşmanın kuvvetinden ziyade Türk zimamdarlarının kendi aralarında anlaşamaması yüzünden, bu Türk ülkesinin mukadderatı, uzun bir zaman için tayin edilmiş oldu.
Astrahan şehri, Altın Ordu Devleti'nin başlangıçlarında, eski Hazar Devleti'nin merkezi olan İtil şehri civarında, şehrin sağ sahilinde kurulmuş ve ticaret limanı olarak ehemmiyetini bugüne kadar muhafaza etmiştir.
İbn Battuta'nın "büyük çarşıları havi, pek güzel bir şehir" diye tarif ettiği bu şehrin, o zamanlarda hanların yazlık ikametgâhları olduğu anlaşılıyor. A. Kontarini, şehrin, hanın üç yeğenine ait olduğunu ve bunların da burada yalnız kışın birkaç ay kaldıklarını, alçak duvar ile çevrilmiş olan bu büyük şehrin, evlerinin pek iyi olmadığını ve yakında tahrip edilmiş olmaları icab eden büyük binaların harabeleri bulunduğunu zikrettikten sonra, şehrin evvelce mühim ticaret merkezi olup, Bizans'tan Don yolu ile her nevi malın geldiği söylendiğini kaydediyor.
Şehir 1395/1396'da Timur Han tarafından tahrip edilmişse de, 15. asırda, bilhassa Altın Ordu'nun payitahtı olan Saray'ın inhitatından sonra, tekrar, ticaret merkezi olarak eski ehemmiyetini kazanmıştır.

Kaynak: Genel Türk Tarihi / dallog.com

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Mayıs 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Astrahan Hanlığı

Sponsorlu Bağlantılar
Astırhan mıntıkası, Orta Asya ile Güneydoğu Avrupa bozkırları arasında tabiî bir geçit teşkil ettiği için, asırlarca Türk kavimlerinin doğudan batıya doğru giden akınlarına ve bunlar tarafından kurulan birçok devlet teşkilatlarına sahne olmuştur. Biz burada V. asırda Bulgarlar'ı, VII-X. asırda Hazarlar'ı, X. asırda Peçenekler'i, XI. asırda Kumanlar'ı buluyor ve nihayet XIII. asırdan itibaren, Moğollar'ın rehberliği altında harekete geçen yeni ve kuvvetli bir dalganın gelmesiyle, Altın Ordu adı altında büyük bir devletin vücut bulduğunu görüyoruz.
XV. asrın sonlarına doğru, merkezî kuvvetin zayıflaması ile, dağılmak mecburiyetinde kalan Altın Ordu Dev'eti sahasında, Kazan, Kırım hanlıkları ile Nogay Ordası yanında, payitahtı Astırhan olmak üzere, Küçük Muhammed'in torunu, Mahmud oğlu Kasim Han tarafından bir de Astırhan Hanlığı tesis edilmiştir (871=1466). En mühim ticaret yolu üzerinde bulunduğu ve zenginliği yüzünden, komşu devletler ile göçebe kabileleri celbederek, bunların daimî hücumlarına maruz kaldığı için dahilî istikrarını bulamayan bu Türk hanlığı, kuvvetli ve devamlı bir varlık gösterememiştir. Ahaliinin büyük bir kısmının nöçebe olup, merkezî hükümetten ziyade, kendi beylerine bağlı kalmaları da , Hanlığın zayıflamasına sebep olmuştur. Astırhan Hanlığı, Kasim Han (1466-1490) ile kardeşi Abd el-Kerîm Han (1499-1504) devirlerinde, merkezî Saray olmak üzere, eski Altın Ordu'nun bir kısmında hüküm süren amcaları ile işbirliği temini sayesinde, nisbeten sakin bir hayat yaşamışsa da,devletin son devirleri, bilhassa Kırım Hanı Mengli Giray'ın Saray'ı tahribinden sonra (1502), komşu Kırım Hanlığı ile Nogay Orda'sının, bu mıntıkayı kendi nüfuzları altında bulundurmak için yaptıkları mücadeleler içinde geçmiştir. Bu mücadelelerin iç vaziyeti ne kadar sarsmış olduğunu, hanların sık sık değişmeleri de açıkça göstermektedir. Astırhan hanlarının şeceresini, tam ve sarih olarak, tespit etmek oldukça güçtür. Karamzin'e göre, 1523-1525 senelerinde, Kırım ile iyi münasebet tesis etmiş olan, Mahmud'un torunu, Cani Beg oğlu Hüseyin Han hüküm sürmüştür. Sonra tahta geçen, Ahmed'in torunu, Sayyid Ahmed oğlu Kasim (Kasay) Han, Çerkesler tarafından öldürülünce (1532), yerine yeğeni, Murtaza oğlu Ak-Köbek Han geçmiştir. 1534-1538 senelerinde han bulunan, Mahmud'un torunu, Abd el-Kerim oğlu Abd el-Rahman Han, doğuya doğru genişlemek gayesini güderek, Türk devletlerinin dahilî işlerine karışmağa başlayan Rus Çarı ile bir dostluk muahedesi aktetmek suretiyle, komşularına karşı vaziyetini sağlamlaştırmak istemişken, Nogaylar tarafından tahtından indirilmiş ve yerine yeğeni, Şeyh Ahmed oğlu Şeyh Haydar Han (1539-1541) getirilmişse de, çok geçmeden Kırımlılar tarafından koğulunca, çarın himayesine sığınmak mecburiyetinde kalmıştır. Sonra tekrar Ak-Köbek Han (1541-1543) ile kardeşi Birdi Beg oğlu Yagmurçi (Vamgurçi) Han (1544)'ları görüyoruz. Nihayet Rus Çarı IV. tvan, Kazan Hanlığı kuvvetlerini mağlup edip, Kazan'ı zaptettikten sonra (1552), Astırhan üzerine asker sevk ederek kendi tabii sıfatiyle Şeyh Haydar oğlu Derviş Han'ı, tahta geçirmiş (1554), fakat Derviş Han'ın, .Ruslar aleyhine Kırımlılar'la münasebete girişmesi üzerine, tekrar asker sevkedip, Astırhan Hanlığını Çarlığa ilhak etmiştir (1557). Derviş Han, kaçarak Yagmurçı Han'ın evvelce iltica ettiği Azak kalesine sığınmıştır.
Gerek yerli Türk kuvvetleri ve gerek Kırım ve Türkiye, Ruslar'ın buralara kadar uzanarak, Türkler'in arkasına düşmelerinin iyi bir netice vermeyeceğini anlamışlar ve bu mühim mıntıkanın Türkler elinde kalması için çalışmışlardır. Fakat kuvvetlerin birlikte hareket etmelerinin temin edilememesi, bu yoldaki teşebbüsleri neticesiz bırakmıştır. Bu yüzden Kanunî Süleyman'ın 1563'te yapmak istediği sefer. Malta seferi de araya girdiği için, yapılamamıştır. II. Selim devrinde Sokullu Mehmed Paşa, gerek İran seferi için nakliyatı ve gerek Türkiye ile Türkistan arasında muvasalayı temin etmek için, Don ile İdil nehirleri arasında bir kanal açarak, Karadeniz ile Hazar denizini birleştirmek istemişti. Bu maksatla Astırhan seferine karar verilmiş ve 1567'de seferin maddî ve manevî bakımdan zarurî olduğu izah edilerek. Kırım Hanı'na tahrirat gönderilmişti. Nihayet 1569 senesinin ilkbaharında, Kefe Beyi Kasım Bey kumandasında, 3000 yeniçeri ile 20.000 sipahi gönderilmiş, Silistre, Niğbolu, Köstendil, Amasya, Canik ve Çorum alay beyleri ve 30.000 asker ile Devlet Giray da onlara iltihak etmişlerdi. Bu kuvvetler himayesinde kanalın kazılmasında ancak başlanmakla kalmıştır. Karadan hareket eden kuvvetler Eylülde Astırhan yakınlarına gelince, kışlamak üzere bir istihkam da yapılmağa başlanmıştı. Fakat asker arasında yayılan haberlerden kuşkulanan Kasım Bey, Devlet Giray'ın da teşviki ile, ağaçtan yapılmış olan istihkamları yakarak, 20 Eylülde Kırım'a geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştır. III. Murad zamanında Astırhan meselesi tekrar mevzuu-bahis olmuş, Rus Çarı nezdinde teşebbüsler yapılmış ve nihayet bir sefere karar verilmişse de, bunun da arkası gelmemiştir. Böylece, düşmanın kuvvetinden ziyade Türk zimamdarlarının kendi aralarında anlaşamaması yüzünden, bu Türk ülkesinin mukadderatı, uzun bir zaman için tayin edilmiş oldu.
Astırhan şehri, Altın Ordu Devleti'nin başlangıçlarında, eski Hazar Devleti'nin merkezi olan İtil şehri civarında, şehrin sağ sahilinde kurulmuş ve ticaret limanı olarak ehemmiyetim bugüne kadar muhafaza etmiştir, İbn Batuta'nın "büyük çarşılara havi, pek güzel bir şehir" diye tavsif ettiği bu şehrin, o zamanlarda hanların yazlık ikametgahları olduğu anlaşılıyor. A. Kontarini, şehrin hanın üç yeğenine ait olduğunu ve bunların da burada yalnız kışın birkaç ay kaldıklarını, alçak duvar ile çevrilmiş olan bu büyük şehrin, evlerinin pek iyi olmadığını ve yakında tahrip edilmiş olmaları icabeden büyük binaların harabeleri bulunduğunu zikrettikten sonra, şehrin evvelce mühim ticaret merkezi olup, Bizans'tan Don yolu ile her nevi malın geldiği söylendiğini kaydediyor. Şehir 1395/1396'da Timur tarafından tahrip edilmişse de, XV. asırda, bilhassa Altın Ordu'nun payitahtı olan Saray'ın intihatından , sonra, tekrar, ticaret merkezi olarak, eski ehemmiyetini kazanmıştır.
Astırhan Hanlığı Rus hakimiyeti altına girdikten sonra, şehir, civardaki kabilelerin hücumundan muhafaza edilebilmek için, eski yerinden 12 km. daha güneyde nehrin asıl yatağının-sol sahilinde bir adaya (46° 21' kuzey arzı ve 48° 2' batı tülü) nakledilmiştir (1558). Bundan sonra da şehir ve civarında daha uzun bir müddet istikrar temin edilememiştir, şehir, Rus "kargaşalıkları" zamanında, Terek kazaçileri (kazak, kazaçiy- türk. kazak) "muhafız olarak, hudutlara yerleştirilen silahlı Rus ahalisi" tarafından yağma edilmiş (1605), oğlunu çar ilan eden Ataman Zarutski elinde kalmış (1614), buralara göç eden Kalmıklar'ın hücumuna uğramış (1632), tekrar Ruslar'a karşı isyan eden Türk ahali eline geçmiş (1680) ve daha sonra Stenka Razin (1670-1671) ile Streletsier isyanına (1705) sahne olmuştur.
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
5 Nisan 2010       Mesaj #3
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Astrahan Hanlığı
MsXLabs.org
astrahan
Astrahan Hanlığı, Altın Orda'nın yıkılmasından sonra başkenti Astrahan olmak üzere Cengiz Han'ın oğlu Cuci'nin ulusuna bağlı Toka Temür sülalesinden Kasım Han tarafından kurulmuş ve 1466 - 1554 yılları arasında hüküm sürmüş bir hanlıktır. Zaman zaman Kırım Hanlığı vasıtasıyla Osmanlı Devleti'nin nüfuz alanına girmiştir.

Aslı adı "Ejder Hanlığı" (Ajdarhan) olan ve Ruslar tarafından sonradan değiştirilen Astrahan Hanlığı, Hazar Denizi'nin kuzey kıyılarında önemli bir ticaret merkezi olarak, 88 yıl boyunca egemen olmuş; ancak sürekli taht mücadeleleri sonucunda zayıflamış ve 1556 yılında Rus Çarı Korkunç İvan tarafından yıkılmıştır.

Rusya'nın Kazan ve Astrahan hanlıklarını yıkarak doğuya doğru genişleme siyasetinden rahatsız olan Osmanlı Devleti Orta Asya'daki Türk Hanlıklarının da kendisinden yardım istemesi üzerine 1563 yılından beri Rusya'yı durdurmak için Astrahan'a yapmayı planladığı seferi ancak 1569 yılında yapabilmiş ama hem ordu kumandanlarının kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan hem de Kırım Hanı'nın bu kumandanlarla arasındaki anlaşmazlıktan dolayı bu seferde istenilen neticeye ulaşılamamıştır. Buna rağmen Rusya'nın barış istemesi üzerine 1570 yılında yine de Osmanlı ve Orta Asya Türk Hanlıklarının lehine bir barış antlaşması yapılabildiyse de Kazan ve Astrahan Hanlıkları'nın Rusya'ya bağlı oldukları zımnen kabul edilmiştir.

Bugün Astrahan ve çevresinde yoğun Türk nüfusu bulunmaktadır.
Gerçekçi ol imkansızı iste...

Benzer Konular

18 Haziran 2012 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
11 Haziran 2012 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
10 Şubat 2007 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
8 Mart 2010 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
8 Mart 2010 / Misafir Taslak Konular