diktatörlüğün yıkılması ve yeni bir rejimin doğuşu (1974-75)
25 nisan 1974'te Caetano, bir hükümet darbesiyle devrildi. Bunun üzerine bir "ulusal kurtuluş cuntası”, yurttaşlık haklarını ve demokratik hakları güçlendirmek, temsili bir parlamentonun yeni bir anayasa hazırlaması için tüm yurttaşlara tanınan tek dereceli oy hakkıyla özgür seçimler düzenlemek ve sömürgeleri yeniden barışa kavuşturmak görevini üzerine aldı. Ulusal halk eylemi partisi ve siyasal polis (1969’dan başlayarak Direcçâo geral de seguranza [DGS]) dağıtıldı, siyasal tutuktular serbest bırakıldı ve sansür kaldırıldı. Ayaklanan askerlere halkın içinden gelerek sunduğu çiçeklere anıştırma yapılarak, bu harekete “karanfilli devrim" adı verildi.
15 mayısta general Spfnola Cumhurbaşkanlığına getirildi ve ertesi gün Adelino Palma Carlos başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu. Bunun üzerine iktidar, Devlet konseyi durumuna dönüşen cunta, Cumhurbaşkanlığı, hükümet ve “kışlalarda siyasal bir açıklama çalışmasına girişen “silahlı kuvvetler hareketi" (Movimento das forças Armodas) [MFA] arasında bölüşüldü. Bununla birlikte, basın üzerinde askeri bir denetim kurulması, grevlere öncülük edenlere karşı girişilen saldırılar ve sömürgeler temsilcileriyle yapılan görüşmelerin geçici olarak kesilmesi, iktidardaki yeni blokun benzemez öğelerden oluştuğunu ortaya koydu. Devlet konseyi’nin Palma Carlos hükümetinin yetkilerini artırmayı kabul etmemesi üzerine, 9 temmuzda Palma Carlos istifa etti. Spinola'nın gizlice desteklediği ılımlılarla çoğu sol eğilimli olan MFA subayları arasındaki gerilim, özgürlükler (özellikle basın özgürlüğü) ve sömürgesizleştirme konularındaki önlemler hazırlanırken daha da sertleşti. 14 temmuzda albay Vasco Gonçalves Başbakanlığa getirildi ve 4 MFA üyesi hükümete alındı. 10 eylülde, sol partilerin etkisini sınırlandırmaya çalışan Spfnola, sessiz çoğunluğa bir çağrıda bulundu. Bunun üzerine sağ ve aşırı sağ güçler, 28 eylülde bir sokak gösterisi yapmak istediler. Sol ve aşırı sol, Lizbon’un merkezine giriş yollarını engellemek için barikatlar kurdular. Aynı gün Spfnola, istifa etmek zorunda kaldı.
Spfnola’nın yerini Francisco da Costa Gomes aldı, Vasco Gonçalves görevinde kaldı ve hemen tüm ılımlılar iktidar mevtlerinden uzaklaştırıldılar. Yeni koalisyon, "silahlı kuvvetler hareketi" (MFA), Demokratik halk partisi, Sosyalist parti ve Komünist parti üyelerinden oluşuyordu. Alınan ilk önlem, yönetim kadrolarında yapılan bir temizlikle ilgiliydi. İkincisi, yeni bir seçim yasası oldu. Seçmen yaşını on sekize indiren ve okuma yazma bilmeyenlerle bazı göçmenlere de oy hakkı tanıyan bu yasayla, seçmen sayısı dört kat arttı. Sömürgesizleştirme süreci hızlandı. Sâo Tomâ ve Prfncipe adalarında Portekiz, iktidarı bir geçiş hükümetine devretti (bu geçiş hükümetinin görevi, temmuz 1975’te ilan edilecek bağımsızlığı hazırlamaktı). Hindistan'ın Goa, Damân ve Diu üzerindeki hükümranlığını tanıdı (aralık 1974) ve ocak 1975'te angolalı milliyetçilerle, kasım 1975'te ilan edilecek bağımsızlık üzerine bir antlaşma imzaladı.
11 mart 1975'te general Spfnola yönetimindeki bir hükümet darbesi girişimi bastırıldı. MFA (“silahlı kuvvetler hareketi"), kendi özel yapılarını iki örgüt biçimine dönüştürdü: Devrim konseyi ve Silahlı kuvvetler genel meclisi. Hükümet darbesine direnmede belirleyici bir rol oynayan COPCON (Kıta [Portekiz] harekât komutanlığı), olduğu gibi kaldı. Bunun üzerine Ulusal devrim konseyi, sosyalist bir program uygulamaya karar verdi. Geniş bir ulusallaştırma tasarısının gerçekleştirilmesine başlandı. Yoğun bir "kültürel canlandırma" kampanyasından sonra, Kurucu meclis seçimleri sol partilerin zaferiyle sonuçlandı. Gerçek iktidar, MFA ve COPCON içindeki askerlerin elinde kaldı. Ağır iktisadi güçlüklerin önüne geçebilmek için toplumsal barışı korumaktan başka bir şey düşünmeyen askerler, sosyalistlerle komünistler arasındaki çekişmenin üstünde kalmak istediler. Ancak temmuzda PSP (Portekiz Sosyalist partisi) hükümetten ayrıldı, PPD (Demokratik halk partisi) de onu izledi. Bunun üzerine Vasco Gonçalves, Devrim konseyi tarafından yeni bir hükümet kurmakla görevlendirildi (19 temmuz).
rejimin sağlamlaştırılması
1975 yazı boyunca, ılımlı muhalefet güçlendi ve rejimin otoritesi bazı bölgelerde sarsılmaya başladı. Eylül başında, amiral Pinheiro de Azevedo yönetiminde yeni bir hükümet kuruldu. 25 nisan 1976 milletvekili seçimleri PSP'ye Meclis’te büyük bir çoğunluk sağladı ve 27 haziranda Cumhurbaşkanlığına seçilen general Ramal- ho Eanes, Mârio Soares’i göreve çağırdı. Şubat 1977'de Mârio Soares, bir kemer sıkma planı açıklamak zorunda kaldı. Bu planı sert bir şekilde eleştiren komünistler, tarım reformu tasarısına da karşı çıktılar. Ekimde tarım bakanı Lopes Cardoso' nun istifası PSP içinde ağır bir bunalıma yol açtıysa da 8 aralıkta Başkan Eanes, yeni bir hükümet kurma görevini gene Mârio Soares'e verdi. 27 temmuz 1978'de Mârio Soares’i Başbakanlıktan uzaklaştıran Başkan, ilkin Nobre da Costa (28 ağustos-24 eylül), ardından Carlos Mota Pinto yönetiminde olmak üzere, bağımsız kişiliklerden ya da teknisyenlerden oluşan iki hükümet kurulmasını sağladı. Ocak 1979'da Carlos Mota Pinto, yerini Maria de Lourdes Pintassilgo'ya bıraktı.
11 eylül 1979 milletvekili seçimleri, Francisco Sâ Carneiro önderliğindeki Demokratik ittifak’ın Meclis'te mutlak çoğunluğu kazanmasıyla sonuçlandı; aynı şekilde, belediye seçimleri de sağa doğru bir kayma olduğunu gösterdi. 27 aralıkta M. de L. Pintassilgo’nun istifa etmesi üzerine, 29 aralıkta Sâ Carneiro, karanfilli devrimden sonraki ilk sağ hükümeti kurdu. 5 ekim 1980'deki yeni milletvekili seçimleri çoğunluğunu pekiştirdiyse de Sâ Carneiro, bir ay sonra bir uçak kazasında öldü. 7 aralıkta oylarının % 56'sından çoğunu alarak yeniden seçilen Başkan Eanes, hükümeti kurma görevini Francisco Pinto Balsemâo'ya verdi. Ağustos 1982'de yeni çoğunluk, 1976 Anayasası'nda yaptığı bir değişiklikle, askerlerin vesayetine son vererek (Devrim konseyi kaldırıldı), rejimi batı demokrasilerindeki rejime yaklaştırdı. Siyasal partilerin çoğu tarafından onaylanmasına rağmen, Cumhurbaşkanının yetkilerini de sınırlandıran bu değişiklik, Cumhurbaşkanı ve Parlamento arasında gerginliklere yol açtı. Bu huzursuzluğa, tarım reformu, Ortak pazar'a giriş, dünya bunalımının etkileri gibi başka sorunlar da eklendi.
25 nisan 1983 seçimleriyle Sosyalist parti, yeniden Meclis'in en büyük partisi durumunu kazanınca (oyjarın % 36,2’si), 9 haziranda Mârio Soares, sosyalistler ve sosyal demokratlardan oluşan merkez sol bir hükümetin başında yeniden iktidara geldi. Koalisyon, ülkeyi Avrupa topluluğu’ na hazırlamak üzere üç yıllık bir iktisadi ve mali program uygulamaya başladı. Portekiz Sosyal demokrat partisi (PSD) başkanı Mato Pinto partinin güvenini yitirdiği için istifa etmek zorunda kaldı. Yerine Prof. Cavaço Silva seçildi (mayıs 1985). Yönetim değiştiren PSD koalisyondan çekilince erken seçime gidildi. Ekim 1985'teki seçimlerde sosyal demokratlar en çok milletvekili çıkaran parti oldular, ama Başkan Cavaço Silva ancak bir azınlık hükümeti kurabildi (31 ekim 1985).
Portekiz 1 ocak 1986'da AT üyesi oldu Şubat 1986’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini eski Başbakan Mârio Soares kazandı. Cavaço Silva'nın azınlık hükümeti de güvensizlik oyuyla düşürülünce nisan 1987’de erken seçim yapıldı. Sosyal demokratlar bu kez oyların % 50'den fazlasını alarak tek başlarına iktidar olabildiler ve programlarını uygulamaya koydular. 1989'da özelleştirmeye girişildi. Anayasadaki marksist eğilimli maddeler kaldırıldı, tarım reformu yumuşatıldı. 13 ocak 1991'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini gene Mario Soares kazandı. 6 ekim 1991'de yapılan genel seçimlerde başbakan A. C. Silva'nın Sosyal demokrat partisi parlamentoda salt çoğunluğu sağladı. Sosyalist parti biraz geriledi.
Portekiz-osmanlı ilişkileri.
ıslahat için Mısır’a giden sadrazam Makbul İbrahim Paşa, Umman ve Hint denizlerindeki etkinlikleri bir süredir Kızıldeniz’de tehlike yaratan Portekizliler'e karşı Süveyş limanı merkez olmak üzere bir "Mısır kaptanlığı” kurdu. Memluklar döneminde bu görevde bulunmuş olan türk denizcilerinden Selman Reis’i de bu önemli göreve atadı (1525). Öte yandan, Barbaros’un Tunus’u fethetmesi, Avrupa'nın denizci devletlerinin, bu arada Portekizlilerin de Türkler' in baş düşmanı sayılan imparator Kari V'in çevresinde toplanmasına yol açtı (1535). Kanuni’nin İran seferiyle uğraşmasından yararlanan Kari V germen, İspanyol, İtalyan, belçika, papalık, malta ve portekiz filolarından oluşan 500 gemilik bir donanmayla aynı yıl Barbaros’a karşı harekete geçerek Tunus’u işgal etti. Tunus'u yitirdikten sonra Cezayir’e geçen Barbaros Hayrettin Paşa, Menorca adasına ve Portekiz kıyılarına yaptığı bir baskın sırasında (1536) Tunus'tan türk ve arap tutsaklarını taşıyan portekiz gemilerine elkoyduğu gibi, Mahön limanını zapt edip hâzinesini ele geçirdi ve kenti de yağmaladı. Buna karşılık Papalık, bu kez de Portekizli gemici Vasco da Gama Ümit burnundan dolaşarak Hindistan yolunu keşfettikten sonra Portekizlileri Mekke’yi yıkıma uğratarak müslümanlığı ortadan kaldırmak ve yerine hıristiyanlığı yaymak uğraşıyla görevlendirdi.
Böylece Hindistan'ın Gucerat kıyılarına yerleşen Portekizliler, Papalık'ça kendilerine verilen görevin ilk aşamasını yerine getirmiş oldular. Hıristiyanlığın, müslümanların temsilcisi olan Osmanlı imparatorluğu'nu arkadan çevirmeyi amaçladığını anlayan Kanuni Sultan Süleyman, şii Safeviler'in yönetimindeki İran’a kol atan Kari V İle Hindistan’da tutunmaya çalışan Portekiz krallığı’nın siyasetini yakından takibe başladı. Bu arada, İstanbul’a bir elçi gönderen Gucerat hükümdarı Bahadır Şah, portekiz saldırılarına karşı Kanuni’den İslam dünyasının halifesi olarak yardım istedi (1536). Öte yandan, Hindistan’da Okha, Bassein, Porbandar gibi çeşitli kıyı noktalarında tutunmuş olan Portekizliler, Bahadır Şahin oğlu Mahmut’u elde etmeyi başardılar. Portekizliler Gucerat'ın Diu (Goa) kalesini kuşatınca, Bahadır Şah güven altında bulundurmak istediği hâzinesini Mekke’ye gönderdi. Ancak, Bahadır Şah’ı bir hileyle öldürten Portekizliler, yerine kendi adamları olan oğlunu tahta çıkardılar (1537). Bunun üzerine Mekke'de korunan hâzineyi İstanbul'a getirten Kanuni, Mısır valisi Hadım Süleyman Paşa'yı da Portekizlileri hint ve arap denizlerinden kovmak üzere Hindistan seferiyle görevlendirdi.
Böylece Süleyman Paşa, 7 bini yeniçeri olmak üzere 20 bin asker ve 80 gemiden oluşan donanmasıyla Kızıldeniz' den Hint okyanusu'na açıldı (1538). Gu- cerat’ın Umman denizi'ne uzanan Kathiavar yarımadasına asker çıkaran Süleyman Paşa, Kuka ve Kat kalelerini fethetti. Ancak, Antonio da Sylveria adlı Portekizli bir komutanın savunduğu Diu (Goa) kalesini, asıl hedefi olmasına karşın ele geçirmeyince, kuşatmayı kaldırıp ordusu ve donanmasıyla birlikte çekildi. Öte yandan, Türkler'e karşı verilen Akdeniz savaşımında Portekiz krallığı, Andrea Doria’nın komutası altındaki 40 kalyonuyla Preveze deniz savaşı'na katıldı (1538). İran şahı
Tahmasp l'in Avusturya ve Portekiz'e elçiler göndererek, Avrupa ile Asya’yı aralarında paylaşma önerisiyle bir anlaşma yapmaya giriştiğini öğrenen Kanuni, Bu- din seferine çıkmadan önce Safeviler'in herhangi bir saldırı olasılığına karşı sadrazam Hadım Süleyman Paşa’yı 50 bin kişilik bir ihtiyat kuvvetinin başında Anadolu’yu korumakla görevlendirdi (1541). Avusturya seferinden dönen Kanuni, Aden limanının yerli Araplar'ın yardımıyla Portekizlilerin eline geçtiğini haber aldı.
Bunun üzerine Hint kaptanlığına atanan Piri Reis (1547), Aden limanını Portekizliler'den geri aldı (1548). Ancak, bu sularda etkinliklerini ara vermeden sürdüren Portekizliler, Maskat kalesiyle Hürmüz adasını ele geçirerek Basra körfezinin girişini oluşturan Hürmüz boğazına dıştan ve içten egemen oldular (1549). Türk gemilerine kapalı bu girişin açılıp kurtarılmasını ticaret ve askerlik açısından zorunlu gören Kanuni, Piri Reis’i bu önemli işi yerine getirmekle görevlendirdi (1552). Otuz parçalık bir donanmayla Süveyş limanından yola çıkan Piri Reis, Umman kıyısındaki Maskat kalesini ele geçirmeyi başardı. Daha sonra gittiği Hürmüz adasında kaleyi kuşatıp yıkıma uğratmasına karşın, bir söylentiye göre fethetmek üzere olduğu bu önemli kaleyi rüşvet karşılığında almaktan vazgeçerek Basra’ya yöneldi ve yolda yakalandığı fırtınadan çok zarar gören gemilerini limanda demirledi. 70 gemilik bir portekiz donanmasının Hürmüz boğazına yaklaşmakta olduğunu haber alınca da fırtınadan zarar görmüş gemilerinden sağlam olan 3 tanesiyle Süveyş’e hareket etti (1553). Mısır valisi Dukakinoğlu Mehmet Paşa’nın, olayı İstanbul’a bildirmesi üzerine ihanetle suçlanan Piri Reis, boynu vurularak idam edildi (1554).
Onun yerine atanan ve Basra limanında yatan 17 parçalık filo artığını Süveyş’e getirmekle görevlendirilen Murat Reis, Hürmüz boğazında karşılaştığı bir portekiz donanmasıyla savaşa giriştiyse de başa çıkamayacağını anladığı için verdiği kayıplarla yetinerek Basra'ya dönmek zorunda kalınca, azledildi. Onun ardından Hint kaptanlığına atanan Galatalı Şeydi Ali Reis, Basra’da gemilerin onarım ve donanımını tamamladıktan sonra yola çıkıp 25 gemilik bir portekiz filosunu yenilgiye uğratarak Hürmüz boğazını geçti. Maskat açıklarında da 34 gemiden oluşan bir portekiz donanmasının çemberini yarıp yoluna devam etti. Ancak, “tufanıfil" denen çok şiddetli bir fırtınaya yakalanarak doğu doğrultusunda sürüklenen filo, yelkenleri parçalanmış, direkleri kırılmış durumda Gucerat kıyılarına düştü. Toplarıyla ağırlıklarını oradaki portekiz garnizon komutanına teslim ettikten sonra adamlarıyla birlikte yurduna dönmekte serbest bırakıldı (1557). Selim II döneminde Hint okyanusu’ndaki sömürgecilik etkinliklerinin alanını daha da genişleten Portekizliler, Okyanusya adalarından Sumatra’ya göz diktiler. Buradaki Açin ya da Aca sultanlığının hükümdarı Alaettin Şah, müslümanlara rahat vermeyen Portekizliler’e karşı İslam dünyasının halifesi ve koruyucusu saydığı padişahtan yardım istedi. Bu uzak sefere çıkmakla görevlendirilen Mısır kaptanı Kurtoğlu Hayrettin Hızır Bey, 22 gemilik bir filoyla yola koyuldu (1568). Aden'i bir kez daha geri aldıktan sonra yolculuğunu tamamlayıp Sumatra’ya ulaştı (1569). Buradan Portekizlileri kovan Türkler, Sumatralılar'a top dökmeyi, askerliği ve savaşı öğrettiler Bunların büyük bölümü yerli müslüman kadınlarla evlenerek Sumatra’da kaldı. Selim H’nin sultan Alaettin’e göndermiş olduğu türk bayrağı kutsal bir emanet gibi korundu. Böylece Sumatra sultanlığının osmanlı korumasına girmesiyle, türk egemenliği Avrupa, Asya ve Afrika’dan sonra 4. anakara olarak Okyanusya'ya da uzanmış oldu. İstanbul'da imzalanan bir antlaşma gereğince Ceneviz, Venedik, İngiliz vb. gemilerine olduğu gibi türk limanlarına gelecek portekiz gemilerine de transız bayrağı çekme zorunluğu getirildi (1570).
Bu arada, sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Hindistan yolunu Osmanlı devletinin Akdeniz donanmasına açarak Kanuni döneminden beri Portekizlilere karşı verilen büyük savaşımı kolaylaştıracak olan Süveyş kanalı projesini ortaya attı. Ancak, Kıbrıs seferinin başlaması (1570) bu tasarının rafa kaldırılmasına neden oldu. Murat III döneminde Fas sultanı Mulay Abdullah el-Galip’in ölümü üzerine (1574) yerine geçen oğlu Mulay Muhammet el-Mütevekkil, kendisine karşı ayaklanan büyük amcası Abdülmelik’i yenince, İstanbul’a kaçan Abdülmelik, padişaha sığındı. Bunun üzerine Abdülmelik’i Fas tahtına çıkarmakla görevlendirilen Tunus beylerbeyi Ramazan Paşa, Mulay Muhammet'in kuvvetlerini yenilgiye uğrattı (1576); tahtından edilen sultan da Portekiz kralı Sebastiao'dan yardım istedi. Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıktan yararlanmak için 80 bin kişilik bir ordu ve büyük bir donanmayla Afrika’ ya geçen kral Sebastiao, Ramazan Paşa komutasındaki türk-fas birleşik kuvvetleriyle Tanca'nın güneyindeki Vadisseyl ovasında karşılaştı (1578).
Büyük bir bozguna uğrayan Portekizliler, aralarında kralları Sebastiao ve Mulay Muhammet'in de bulunduğu 20 bin ölü bıraktıkları, 40 bin de tutsak verdikleri savaş alanından kaçıp kendilerini kıyıda bekleyen gemilerine atarak canlarını güçlükle kurtardılar. Bu savaşta ölen sultan Abdülmelik'in yerine geçen oğlu Ahmet el-Mansur, padişahın kendisine verdiği “Mağrib sultanlığı" unvanını benimseyerek türk egemenliğine girdi. Vadisseyl savaşı, Okyanusya kıyılarına kadar uzanarak büyük bir sömürgecilik siyaseti izleyen Portekiz krallığı için gerileme döneminin başlangıcı oldu. Kral Sebastiao XVI’nın ölümü üzerine Portekiz tahtında hak iddia eden türk düşmanı ispanya kralı Felipe ll'ye karşı Crato başpiskoposu dom Antönio’yu desteklemek için Osmanlı devleti Portekiz kıyılarına bir donanma göndermeyi gerekli gördüyse de Felipe ll’nin ordusu Portekiz'i ele geçirdi (1580). Böylece Portekiz'i kendi topraklarına katan ispanyollar, portekiz-os- manlı ilişkilerini de noktalamış oldular.
SAVUNMA VE SİLAHLI KUVVETLER
1949 yılından başlayarak NATO üyesi olan Portekiz, Atlas okyanusu kıyısında Akdeniz’in açılma noktasında çok önemli bir konumda olmakla birlikte, iktisadi güçsüzlüğü nedeniyle güçlükle ayakta tutabildiği silahlı kuvvetlerine (yaklaşık 62 000 kişi) gene de GSMH’sinin % 2,6'sını (1971'de % 7,3'tü) ayırmaktadır Ordu araç ve gereçlerinin yenilenmesi, büyük ölçüde ABD (Asor adalarından Terceira'daki Lajes üssü) ve Almanya'ya (Beja üssü) kiraladığı üsler karşılığında müttefikleri tarafından sağlanan yardıma bağlıdır.
Savunma yetkileri, silahlı kuvvetler başkomutanı olan Cumhurbaşkanı, Genelkurmay başkanı ve kurmay heyeti ara sında bölüşülmekte, Savunma bakanı genel savunma siyasetini yönlendirmek tedir Ülke toprakları, Madeira ve Asor adaları bölgeleri dahil olmak üzere. 6 bölgeye ayrılmıştır. Resmen 24 ay olan askerlik süresi, kara kuvvetleri için 16 aya indirilmiş, inancı gereği askerlik yap mayı reddetme hakkı tanınmıştır.
- Kara kuvvetleri (33 100 kişi). Nato yedek harekât birliği olan 1 karma tugay. 1 komando alayı ve 1 özeI kuvvet alayın dan oluşmakta, geri kalan 12 piyade ve 2 keşif alayı ile topçu ve istihkâm bir Hderi sınırlı bir güç taşımaktadır Kara kuvvetlerinin elinde, ulusal tasanın Chaimite ulaştırma birliği dışında, modası geçmiş 100 tank ve 300 zırhlı araç. 6'sı çağdaş motorlu top kundağı olmak üzere 200 top ve birkaç da TOW tanksavar vardır.
- Hava kuvvetleri (13 400 kişi), Kara kuvvetlerindeki Alouette ve Puma (50) dahil, her türlü hava taşıtına yardımcılık etmektedir. 50 Fiat G-91, denizdeki gemilere saldırmak için 20 Corsair A-7P hafif avcı uçağı, 80 nakliye ya da irtibat uçağı, 50 helikopter ve 1 paraşütçü alayıyla (2 500 kişi) donatılmıştır.
- Deniz kuvvetleri (15 300 kişi), 3 denizaltı (Daphnö tipi), 20 firkateyn, 18 devriye botu ve 15 kadar da çıkarma gemisine sahiptir. Deniz kuvvetlerindeki 2 500 nişancı, Chaimitelerle donatılmıştır. Lizbon yakınındaki Alfeite Portekiz’in tek deniz üssüdür.
- Cumhuriyetçi ulusal muhafız (Commando zırhlı taşıtlarıyla donatılmış 14 600 kişi), düzenin korunmasını sağlamaktadır. Güvenlik polisi 16 000, mali muhafız (gümrük muhafız) 7 500 kişiden oluşmaktadır.
EDEBİYAT
Ortaçağ’da Portekiz krallığı, Leön, Castilla ve Aragön krallıklarıyla birlikte, birçok kral ve senyör sarayının, manastırın, piskoposluk merkezinin ve üniversitenin kültür açısından yapılandırdığı iber yarımadasının siyasal bütünü içinde yer aldı. Birçok lehçe arasından iber yarımadasının büyük bölümünde istünlüğünü kabul ettiren castillş dili ve Portekiz kontluğunun önceleri bağlı olduğu Leön krallığı’nın batı eyaleti Galicia’da konuşulan gallego-portekizce yaygınlaştı. Müslümanları güneye çekilmek zorunda bırakan Galicia şövalyeleri dillerini de birlikte getirirken, keşişler de kültürün yaygınlaşmasını sağladılar. Cluny ve Cîteaux tarikatlarının bu konuda çok önemli rolleri olmuştur. Portekiz'in ilk kralı Afonso Henriques, 1153'e doğru ülkenin ilk manastır kültürünün merkezi olan Alcobaça manastırı'nı kurdu. Bu kültür ve kral saraylarında yaygın olan şiir portekiz edebiyatının ilk göstergeleridir. Alcobaça ve Santa Cruz de Coimbra manastırları, azizlerin yaşamının ve mucizelerin portekizceye çevrilmesine ön ayak oldular. Buna karşılık halk dilindeki laik kültür, ulusal edebiyatta büyük önem kazandı. Başlangıçta yerel özellik taşıyan ve saz şairleri tarafından ağızdan ağıza aktarılan bu kültürden “cancioneiro'larda derlenen bir lirik şiir ve kalıntılarına Crönicas Breves de Santa Cruz de Coimbra’da rastlanan epik bir şiir doğdu. Gallego-portekizce ile yazılmış şiirler arasında, erkeklerin söylediği ve provence dili etkisini yansıtan "aşk şarkısı” (Cantiga d'amor); kadınlarını söylediği, esinini halktan alan, yerli ve geleneksel "dostluk şarkısı" (cantiga d’amigo) ve yergili "alay ve karalama şarkısı" (cantiga de escârneo e matdizer) en dikkati çeken örneklerdir. Bu dönem şairleri arasında kral Dinisi anmak gerekir.
iber yarımadasında şövalye romanının başlangıcı XII. yy.’ın sonudur. Portekizce ilk özgün romanının XIV. yy. sonunda ortaya çıktığı görülür. Bu roman Vasco de Lobeira’ya mal edilen Amadis de Gaula'dır.
Soylu ailelere ait soykütüğü derlemeleri ve epik gelenek üzerine temellenen D. Afonso Henriques kroniği XIV. yy. ortasında portekiz edebiyatının kapsamlı bir yapısı olduğunu gösterir. Düzyazıyı özerkliğe kavuşturan ve hem yeteneği hem de modern tarih anlayışıyla ülkenin Ortaçağ’ daki en büyük düzyazıcısı olan Fernâo Lopes (1380'e doğr. - 1458’e doğr.), Portekiz'de vakanüvisliğin atasıdır Onu izleyen Gomes Eanes de Zurara (1410'a doğr. -1474) ve Rui de Pina ile içerik, yöntem ve tarihsel tutarlılık gibi ortak noktaları bulunmasına rağmen, Lopes, sanat ve açıklık bakımından onları aşar.
Öğretisel ye öğretici düzyazı kral Büyük Joâo I, Tatlı dilli Duarte ve Coimbra dükü Pedro gibi kültürlü saray adamları tarafından geliştirilmiştir. XVI. yy.'ın yarısına kadar hümanist etkinin kendini belli etmesine rağmen, ortaçağ kültürüne bağlı bazı biçimler ve temalar varlığını korudu. Ama Garda de Resende’nin Cancioneiro Geral'inde (1516), Petrarca'nın ve aşk anlayışının etkisi görüldü. “Duygusal roman" Menina e Moça'nın yazarı Bernardim Ribeiro (1482-1536'ya doğr), Sâ de Miranda tarafından İtalya'dan aktarılan bir tür olan eglogu geliştirdi, ama bunu geleneksel redondilha çerçevesinde halk öğelerini ustaca kullanarak yaptı.
Bununla birlikte şövalye romanları her zaman ilgi çekiyordu. Joâo de Barros’un (1496'ya doğr-1570) Crönica do imperador Clarimundo'su (1520), Francisco de Morais’in (1500’e doğr-1572) Palmeirim de İnglaterra’sı, Jorge Ferreira de Vasconcelos' un (1515'e doğr.-1585'e doğr.) Memorial das Proezas da Segunda Tâvola Redon- da'sı bunun örnekleridir.
Tiyatrp Gil Vicente (1465'e doğr. -1536’ya doğr.) ile köklü bir değişime uğradı, iki dil (Portekizce ve castilla dili) bilen ve portekiz tiyatrosunun yaratıcısı olarak kabul edilen Vicente güçlü lirizmiyle toplumun çeşitli kesitlerinden tipler çizdi.
Bu arada İtalyan Rönesansı'ndan esinlenen ve başlıca temsilcisi Antönio Ferreira (1528-1569) olan klasik tiyatro gelişti. Aynı doğrultuda oyunlar yazmasına rağmen Francisco Sâ de Miranda (1481-1558) sone ve eglogu geliştirerek geleneksel şiir ölçülerini kullanarak ve katkıda bulunduğu Candoneiro GeraTm yergici ve ahlakçı geleneğini devam ettirerek, özellikle şiir alanında önemli bir rol oynadı. Onun çevresinde, içlerinde en dikkate değeri, klasik kültürü ve aynı zamanda castilla ve latin dillerinin kullanılmasını savunan Antönio Ferreira olan “İtalyanca yanlısı" bir şairler okulu oluştu. XVI. yy.'ın en büyük şairi, epik şiiri Os Luciades'te, portekiz halkını yücelten ve bu gelenekçi, hümanist ve fetihçi yüzyılın bireşimini de gerçekleştiren Camöes’tir (1524 7-1580).
Vakanüvislik alanında da, deniz keşifleri sırasında edinilen deneyimlere dayalı metinler kaleme alındı. Nitekim Joâo de Bar- ros, Decadas da Asia'da Portekiz'in Asya’ daki fetihlerinin öyküsünü anlattı. Erasmus ve Luther'den etkilenen hümanist Damiâo de Göis ise görüşlerinin bağımsızlığıyla ilgili çeken yapıtlar bıraktı. Denizlerde yayılmanın sonucu Fernâo Mendes Pinto’nun (1514-1583) Peregrina çâo ve Histöria Trâgico-Maritima gibi yolculuk öyküleri ortaya çıktı.
XVII. yy.'da yaşanılan bunalım sonucu castilla siyaset ve kültürünün egemen olması, ulusal sanatı köstekledi. Ama bu arada, Francisco Rodrigues Lobo'nun (1850 -? 1627) şiirlerini, Vida de Frei Bartolomeu dos Mârtires’te İspanyol egemenliğine karşı sesini yükseltmekten çekinmeyen vakanüvis Frei Luıs de Sousa'nın (1555-1632) yapıtlarını ve tiyatrp şiir, felsefe alanında, Francisco Manuel de Melo’nun (1608-1666) çalışmalarını unutmamak gerekir. Aynı dönemde cizvit Antönio Vieira (1608-1697), mektup tarzıyla vaazlar biçiminde kaleme aldığı ustalıklı yapıtlarında, halkların ve insan haklarının güçlü bir savunucusu olarak ortaya çıktı (Sermöes, Cartas).
XVIII. yy.'da Aydınlanma çağı yazarlarının düşüncesi, Engizisyondan kaçarak yabancı ülkelere sığınan aydınların etkisiyle Portekiz’de yayıldı. Ülke üzerinde büyük etkileri olan bu “yabancılar" (estrangeirados) arasında, o sıralarda öğretimde egemen olan skolastik anlayışa karşı çıkan Luıs Antönio Vernei'yi (1713-1792), hekim Ribeiro Sanches’i (1699-1783) ve fikirleri Pombal markisinin reformlarına esin kaynağı olan şövalye Francisco Xavier de Oliveira'yı (1702-1783) saymak gerekir Böylece diri diri yakma cezaları durduruldu ve cizvitler Portekiz'den çıkarıldı (1759). Yeni okullar kuruldu ve üniversitede reform yapıldı. Genç yazarlar “Arcâdia Lusitana” edebiyat derneğini kurdular ve “barok sanat eğilimi”ne karşı klasik modellerin taklit edilme sini savundular Arcâdiacılar, tiyatroyu yenileştirmeye çalıştılar ve yeni bir şiir dili yarattılar. Bunların yapıtları arasında, Correia Garçâo’nun (1724-1772) bir Vergilius taklidi olan Cantata â O'cfo’sunu ve Antönio Diniş da Cruz e Silva’nın (1731-1799) güldürü destanı O Hissope'yi saymak gerekir.
Başlıca temsilcileri Josö de Santa Rita Durâo (1720’ye doğr-1784) ve Tomâs Antönio Gonzaga (1744-1810) olan Brezilya ile Minas devrimci yerli okuluysa özgürlük tutkusu ve özleminden oluşan portekiz şiir esinini yenilediler.
Yeniklasiklerin dışında, şairlerden Nicolau Tolentino'nun (1740-1811) ve Manuel Maria Barbosa Du Bocage'ın (1765-1805) yapıtları romantizmi haber verirken Josö Anastâcio da Cünha (1744-1787) ve bir edebiyat salonu olan Alorna markizi (1750 -1839), önromantizmin yayılmasına katkıda bulundular Francisco Manuel do Nascimento (1734-1819) ise, "Arcâdia”nın son temsilcisi oldu. Tiyatro alanında, Antönio Josö da Silva (1705-1739) töreleri işleyen komediler yazdı.
Portekiz'de romantik devrim, liberaller ve mutlakıyetçiler arasındaki mücadeleler sırasında gerçekleşti ve romantizmin yeni fikirlerini, yabancı ülkelerdeki siyasal mülteciler aktardı. Portekiz'de romantizmi, iki büyük yazar temsil eder: liberal görüşün savunucusu lirik şair, ruhsal çözümlemelere önem veren romancı ve portekiz tiyatrosunun yenileyicisi olan Almeida Garrett (1799 -1854) ile romancı, tarihçi, şair, gazeteci, liberal davanın savunucusu ve kuşağının düşünce ahlak bakımından en saygı duyulan kişisi olan A. Herculano (1810-1877). İlk romantik kuşağın çağdaşı olan şair Antönio Feliciano de Castilho (1800-1875), ustalığına rağmen, modası geçmiş bir biçimcilikten kurtulamamıştı.
Gerçekçiliğe geçişi de temsil eden ikinci romantik kuşağın temsilcileri, Camilo Castelo Branco (1825-1890) ve natüralizme yaklaşmış olan Jülio Dinis'ti (1839-1871). Bu arada Joâo de Deus Ramos'un (1830 -1896) şiirlerini de unutmamak gerekir.
Yeni toplumsal (Proudhon) ve felsefi (Hegel) öğretiler, yabancı ülkelerdeki siyasal olaylar (I. Entemasyonal'in kurulması, Paris komünü), Portekiz’de yankılar uyandırdı. Coimbra'da yetişmiş genç aydınların oluşturduğu "70 kuşağı", modası geçmiş romantizme ve üstatların otoritesine karşı çıktı. Portekiz'de gerçekçiliği yayan aydınlık düşünceli şair Antero de Ouental (1842 -1891), eski okulun temsilcisi Castilho’ya karşı bir edebiyat tartışmasına girişti ve yeni estetik öğretileri savundu (1865). Ouental’in Victor Flugo etkisinin görüldüğü Odes Modernas'ı, bir kışkırtma aracı ve toplumsal eylem niteliği taşır. Bu, Avrupa’ya bağlı yeni aydınlar zümresinin, taşra darkafalılığına karşı kazandığı bir zaferdi. Böylece şiir, bilgi düşmanlarına karşı bir mücadele silahı haline geliyordu.
“70 kuşağının" öteki yazarian da gerçekçi akım içinde yer aldı: yapıtlarında, yaşadığı dönemin toplumundaki töreleri eleştiren romancı Eça de Oueirös (1845-1900); pitoresk duygusu ve olağanüstü betimleme gücünün büyük bir romancı haline getirdiği tarihçi Joaquim Pedro de Oliveira Martins (1845-1894); Antero'nun izleyicisi olan, devrimci düşünceyle yeni şiir okulunu temsil eden ve kozmik bir lirizme yönelen yergici Gerra Junqueiro (1850-1923); sosyalist düşünürlerin etkisinde portekiz liberalizminin, törelerin, tiplerin ve ulusal çevrelerin karikatürünü çizen polemikçi ve üslupçu Josö Duarte Ramalho Origâo (1836 -1915); masallar ve krallığa karşı yergiler yazan Josö Valentim Fialho de Almeida (1857 -1911) ve yergilerinin şiddetiyle Junqueiro'ya yaklaşan, portekiz şiirini yenileştiren, simgeciliğin habercisi Duarte Gomes Leal (1848-1921).
Gerçekçilikten kaynaklanan parnascılık ise, Gonçalves Crespo (1848-1883) ve Antönio Feijö (1860-1917) gibi şairler tarafından temsil edildi. Ûte yandan şair Cesârio Verde (1855-1886), O Livro de Cesârio Verde ile yeni bir gerçekliğe uyarlanmış tamamen yeni bir anlatım yarattı.
Eugönio de Castro’nun (1869-1944) Oaristos adlı yapıtıyla edebiyata girmiş olan simgeciliğin en başarılı temsilcisi Clepsidra adlı yapıtıyla Camilo Pessanha (1867 -1926) ve özlem şairi Antönio Nobre’dir (1867-1903).
XX. yy.'ın başında, "saudosismo” (özlemcilik) akımı, Teixeira de Pascoaes’in (1877-1952) yapıtlarıyla en parlak dönemine ulaştı, Raül Brandâo (1867-1930) ise tiyatro ve denemede, varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak ortaya çıktı.
"Orpheu" ve "Preserıça” hareketlerinin renk kattığı modernizm, geçmişin anlatım biçimlerini bir yana bıraktı. Lizbon'da kurulan “Orpheu” grubu yaygın değerlere, işi skandallara vardıracak ölçüde karşı çıktı. Bu grubun fütürist mesajı, dönemi etkisi altına aldı ve Mârio de Sâ Carneiro (1890 -1916), Camilo Pessanha ve özellikle Fernando Pessoa'nın (1888-1935) tanınmasını sağladı. “Presença" (1927-1940) çevresinde toplanmış olan ikinci modernist gruptaysa Josö Rögio (1901-1959), Antönio Boto (1897-1959) ve hareketin eleştirel temelini hazırlayan Joâo Gaspar Simöes (doğm. 1903) gibi şairler sivrildi.
Antönio Patrıcio (1878-1930) ve Jülio Dantas (1876-1962) saudosismo ile simgeciliği birleştirerek çok farklı düzeylerde çağdaş tiyatronun örneklerini verdiler. Uzun süren natüralizm döneminden sonra ortaya çıkan çok çeşitli yetenekler, düzyazı alanında, üslubu hem bölgesel dillerden hem de klasiklerden esinlenen romancı Aquilino Ribeiro (1885-1963) ve özellikle Seara Nova dergisi çevresinde toplanmış aydınlar üzerinde çok büyük etkisi olan denemeci Antönio Sörgio (1883-1969) ile seslerini duyurdular. Ferreira de Castro (1898-1974), yenigerçekçi okulun öncülerinden biri olmasını sağlayan toplumsal temalarla, yeni bir perspektif açtı. Bunların ardından, şair ve öykücü Miguel Torga (doğm. 1907), irene Lisboa (1892-1958) ve hem duyarlığı hem de sonelerinde dile getirilmiş kadınsal erotizmle döneminde apayrı bir yeri olan Flor- bela Espanca (18941930) dikkati çekti.
Yenigerçekçilik, Soeiro Pereira Gomes (1909-1949), Carlos de Oliveira (1921-1980), Manuel da Fonseca (doğm. 1911), Fernando Gonçalves Namora, portekiz romanında bu türün ilk temsilcisi Alves Redol (1911 -1969) ve Urbano Tavares Rodrigues (doğm.1923), varoluşçuluğa ve metafiziğe yönelen Virgflio Ferreira (doğm. 1916) gibi yazarlara esin kaynağı oldu.
Şiirde, Josö Gomes Ferreira (doğm. 1900), Adolfo Casais Monteiro (1908-1970), Jorge de Sena (1919-1978), Sophia de Mello Breyner Andresen (doğm. 1919), Eugönio de Andrade (doğm. 1923), en fazla dikkati çekenlerdi. Mârio Cesariny de Vasconcelos (doğm. 1923), Antönio Ramos Rosa (doğm. 1924) ve Antönio Maria Lisboa (1928-1953) [Ossöptico, 1952] gerçeküstücü akımın temsilcileri oldular.
Bu akımdan sonra, başlıca temsilcileri Fernanda Botelho (doğm. 1926) ve Alber- to Lacerda (doğm. 1928) olan “Tâvola Redonda" (1950-1954) grubunun ön ayak olduğu Ortaçağ türü “cancıoneiro”ların kaynaklarına ve geleneksel lirizme dönüş hareketi ortaya çıktı. Bu yenilik, “ruhsal irdeleme"ye önem veren Reinaldo Ferreira (1922-1959) ve Cristovam de Pavia (1933 -1968) ile sürdü ve bu arada, yeni şiir, Antonio Gedeâo (doğm. 1906), Flerberto Helder (doğm. 1930), hem gerçeküstücü hem de deneyci olan Alexandre O’Neill (doğm.1924) ile “deneysel’ ’liğe yöneldi. Burada, Natâlia Correia (doğm. 1923) ve David Mourâo-Ferreira’nın (doğm. 1927) adlarını da anmak gerekir. 1968'den başlayarak öncü gruplar çoğaldı ve şiirsel söylemi kendi üstdili haline getiren Nuno Judice’nin (doğm. 1949), Joâo Miguel Fernandes Jorge’un (doğm. 1944) ve özellikle, nazımda yenilikler arayan Nuno Guimarâes'in (1942 -1973) tanınmasını sağladı.
"Yeni romah'ın etkisiyle anlatıda yeni kurguların ve yapıların uygulamasına geçildi. Bu teknikleri en başarılı biçimde kullananlardan biri de anlatım ve yazım tekniğiyle romanın tür olarak çerçevesini kıran romancı Almeida Faria'dır (doğm. 1943). Bessa-luis'nin (doğm. 1922) ırmak romanları, Augusto Abelaira (doğm. 1926) ve Josö Cardoso Pires'in (doğm. 1925) yeniger-çekçi çabalarına rağmen Oueirös'un bıraktığı mirasa her zaman bağlı kalmış olan bu türün geleneklerini sarsmıştı. Deneyci şair Herberto Helder, roman ve öykü yazımının değişmesine önemli katkılarda bulunan düzyazı metinleri kaleme aldı. Bütün bu etkiler, 1968'den sonra bir öncü kuşağın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Temel özelliği yakın geçmişle bile bağlarını koparmak olan bu kuşağın başlıca temsilcisi Maria Velho da Costa'dır (doğm. 1938).
Tiyatro alanında, Luis Francisco Rebelo (doğm. 1924), Condenadosâ Vida'da toplumsal ve varoluşsal irdelemeye girişti, Ber- nardo Santareno (doğm. 1924) halk temalarını işledi. Ftomeu Correia (doğm. 1917), yenigerçekçi bir eğilim gösterdi ve Luıs de Sttau Monteiro (doğm. 1926), Brecht'in etkisi altında kaldı. Eleştirel araştırma alanındaysa, Josö Leite de Vasconcelos (1858-1941), Jaime Cortesâo (1884-1960) ve Antönio Josö Saraiva (doğm. 1917) çalışmalarıyla Portekiz kültürünün, bu alanda da ürünler vermeye yatkın olduğunu kanıtladılar.
Karşıt, ama birbirini tamamlayan nedenlerden (ruhbilimleştiricilik ve toplumbilimleştiricilik) dolayı, gecikmiş bir temsilcisi Joâo Gaspar Simöes (doğm. 1903) olan "presencista" kuşağından ve ayrıca Oscar Lopes'in (doğm. 1917) temsil ettiği yeniger- çekçiliMen kaynaklanan eleştiri anlayışlarının içinde bulunduğu çıkmazlar, metin çözümlemesine dilbilimi ve göstergebilimi uygulamaya çalışan yapısalcı akım dolayısıyla, yorum yöntemlerinin eleştirme konusu olmasına yol açtı. "Nova critica"nın öncüsü Eduardo Prado Coelho (doğm. 1944), yazıyı, barthesçı ve laoancı görüş açısından ele aldı. Gerçekçilik sorunu, Mârio Sacramento (1920-1969) ve sürgündeki eleştirmenlerin benimsediği önemli bir akımın temsilcisi olan Edouardo Lourenço (doğm. 1923) ile yeniden ortaya çıktı. Ülke içinde, Nelson de Matos (doğm. 1945), Manuel Gusmâo (doğm. 1945) ve anglo-sakson "new criticism"inin temsilcisi Jose Palla e Carmo (doğm. 1923) ile, çeşitli ideolojik ve kuramsal yanları bulunan yeni ve eleştirel bir söylem, yankılar uyandırdı. "Hümanist varoluşçu" akım da Vergflio Ferreira (doğm. 1916) tarafından temsil edildi. Yeni eleştiri yöntembilimsel bir yenilenmeye yol açarak üniversitede tutunmaya başlamıştır (Jacinto do Prado Coelho [doğm. 1920], Maria de Lourdes Belchior [doğm. 1923]), fakat en zengin eleştiri örneklerini, şiir alanında, özellikle de Vitorino Nemösio (1901-1978), D. MourâaFerreira, A. Ramos Rosa (doğm. 1924), F. Guimarâes (doğm. 1928) ve Gastâo Cruz'un (doğm. 1941) yapıtlarında aramak gerekir.
GÜZEL SANATLAR
mimarlık
Roma döneminin en önemli kalıntıları Evora ve Conımbriga’dadır. Vizigot etkisine tanıklık eden S. Pedro de Balsemâo, Braga yakınında bulunan ve bizans üslubunda yapılmış olan S. Frutuoso (VII. yy.’ın ikinci yarısı) ve mustarip etkisindeki Loura sa kiliseleri, iber yarımadasındaki erken ortaçağ kültürünün ürünleridir.
Saf çizgileri ve fransız etkisindeki süslemeleriyle dikkati çeken roman anıtları arasında en ilginci, Coimbra'daki Sö Velha'dır. Yakın İspanyol eyaletlerindeki örneklere benzeyen çok sayıda küçük kilise vardır Tomar şövalyelerinin tapınağı, Avrupa'nın en iyi korunmuş rotondasıdır ve ayrı bir önem taşır.
Portekiz’in ilk gotik yapısı, Alcobaça'daki Citeaux rahipleri manastırıdır iki yüzyıl sonra yapılan Batalha manastırı da bir başka başyapıttır Büyük deniz keşiflerinin gerçekleştirildiği XV. yy.’ın sonuna doğru Portekiz' de manuel üslubu serpilip gelişti; çok büyük bir özgünlüğe ve bezeme zenginliğine ulaşan bu sanatın başyapıtları arasında, Tamar ve Batalha'ya yapılan eklemelerin yanı sıra, Jerönimos manastırı’nı ve Lizbon yakınındaki Belem kulesi’ni saymalıdır.
İtalyan etkisindeki Rönesans’tan ve Karşı Reform’un klasik sanatından sonra, barok sanat ortaya çıktı. Bu sanat, İtalyan ve uluslararası kaynaklardan sıyrılarak, çok anlatımcı ve katıksız portekiz beğenisini yansıtan bir anlayışa doğru gelişti. Bu dönemde, çok sayıda kemer ve ters eğrilikli kemer, uçları çin tarzında kıvrık alınlıklar yapıldı (Mafra manastırı; eski Lizbon cephaneliği). Lizbon’un yerle bir olmasına ve ma dem bir şehircilik planına göre yeniden kurulmasına yol açan depremin yaşandığı 1755 yılı önemli bir tarihtir. XIX. yy.’da Portekiz’de yeniklasikçiliği özellikle yabancı sanatçılar uyguladı. XX. yy.’ın başlarındaysa mimar Raul Lino, hem ulusalcı hem de ma dernist eğilimleri Lizbon’da temsil etti. Daha sonraları (60’lı yıllardan başlayarak), Alvaro Siza, portekiz mimarlığının başlıca kişilerinden biri olarak kendini kabul ettirdi.
heykelcilik
Vizigot ya da mustarip heykelciliğinden pek az örnek kalmıştır. Roman heykelcilik ürünlerinin çoğu, süslemeci ve geometriktir; birkaç ikonografi ürür)ü, katılığı ve sağlamlığıyla dikkati çeker. Evora taçkapısının yapıldığı gotik dönemde, portekiz heykelciliği, özellikle mezar sanatında başarılı oldu (XIV. yy.’ın son çeyreğinde kral Pedro l’in ve ines de Castro’nun Alcobaça’daki mezarları).
Manuel döneminden sonra, fransız Chanteröne, İtalyan Rönesansfnın inceliklerini taşıyan bir sanatı Coimbra’da yaygınlaştırdı. Jean de Rouen gibi başka Fran- sızlar da Portekiz’de çalıştılar. Barok çağda (XVII. ve XVIII. yy.’lar) dinsel temele dayanan gerçek heykelcilikle (Alcobaça’da boyalı pişmiş toprak heykeller grubu olan aziz Bernard'ın ölümü) en önemli örnekleri Portekiz’de bulunan yaldızlı ve çokrenkli ahşap sunakarkalıklarını birbirinden ayırt etmek gerekir. Aynı dönemin ve özellikle XVIII. yy.’ın yapıtlan arasında saray ve bahçeleri (Queluz şatosu) süslemek amacıyla yapılan ve hem İtalyan, hem de fransız et" kişinde kalmış olan taş heykelciliğini, mezar heykellerini ve J. Machado de Castro’nun pişmiş topraktan heykelciklerini saymak gerekir. 1872’deyse, Antönio Soares dos Reis (1847-1889), Roma’da klasik-romantik üsluptaki ünlü Sürgün heykelini yapmıştır. Klasikçiliğin dingin anlayışının egemen olduğu uzun bir dönemden (Francisco Franco [1885-1955], Salvador Barata Feyo [doğm. 1902]) sonra, XX. yy.’da modern biçimler, ya kesinlik (Antönio Duarte, doğm. 1912) ve şemacılıkla (Jorge Vieira, doğm. 1922) ya da barok bir anlatımcılıkla (J. Charters de Almeida, doğm. 1935) kendini kabul ettirdi.
resim
Resim sanatı, SSo Vıcente çokkanatlısı'nı (Lizbon müzesi) yapan N. Gonçalves ile XV. yy.’da başladı. Bu dâhi ressamdan sonra, portekiz resminde ilkin, ülkeye gelmiş olan flaman ustaların etkisi, ardından, gerçek okulların kurulması ağır bastı. Lizbon ve Viseu okulları bunlar arasında yer alır ve başlıca temsilcileri şunlardır: Francisco Henriques, Jorge Afonso (Tapmakta tanıtılma, Viseu müzesi), Grâo Vasco, Gregörio Lopes, C. de Figueiredo, Garcia Fernandes ve Cristövâo Lopes. Rönesans ile birlikte İtalyan etkisi dinsel resimde ağır bastı ama, zengin portekiz geleneği, portre sanatında devam etti (Cristövâo de Morais'in yaptığı genç kral Sebastiân’ın portresi, 1571 ’e doğr., Lizbon müzesi).
XVII. yy.’da İspanyol resminin büyük etkisi oldu (Domingos Vieira). XVIII. yy.'da, büyük yapı süslemeleri, çoğunlukla İtalya'ya sipariş ediliyordu. Roma’da yetişmiş Vieira Lusitano'dan sonra iki ünlü ressam, Vieira Portuense (1765-1805) ile D. A. de Sequeira, XIX. yy.’a geçiş dönemini temsil ettiler. Sanatsal etkinlik artık, Avrupa'daki büyük akımları ve özellikle fransız akımlarını yansıtıyordu. Ângelo Lupi (1826-1883), Josö Julio de Sousa Pinto (1856-1939) ve Columbano bu dönemin sanatçıları arasında sayılabilir.
Modernizm akımı, genç portekiz sanatçılarının 1905-1910 yıllarında Paris'te, Cözanne'ın yapıtlarını ve kübist araştırmaları keşfetmeleriyle başladı. Souza Cardoso, Eduardo Viana (1881-1967), Santa-Rita (Guilherme Augusto Cau da Costa [1889 -1918], — denir), Almada Negreiros, bu akımların büyük ölçüde etkisinde kaldılar ve daha sonra tütürizmin etkisi de buna eklendi (Almada Negreiros, Santa-Rita). iki dünya savaşı arasında, daha gerçekçi ve hatta gelenekçi bir anlayışın ortaya çıkması karşısında Mârio Eloy'un (1900-1951) anlatımcılığı ve daha sonra gerçeküstücülük (Antönio Pedro, 1909-1966) belirginleşti ve gerçeküstücü hareket 40’lı yıllarda iyice gelişti (Antönio Dacosta [doğm. 1914], Fernando de Azevedo [doğm. 1923], Marcelino Vespeira [doğm. 1925] vb.). Savaş sonrası, soyut resmin ağır bastığı dönemdir. Önce geometrik soyutlama (Fernando Lanhas [doğm. 1923], Nadir Afonso [doğm. 1920], daha sonra Artur Rosa [doğm. 1926]) ve onun ardından 50’li yıllarda lirik soyutlama (Antönio Charrua [doğm. 1925], Artur Bual [doğm. 1926], Menez [doğm. 1926] ve sonra Joâo Vieira [doğm. 1934] ve Antönio Sena [doğm. 1941]) yaygınlaştı. 60’lı yıllardaysa, çoğunlukla pop art'tan etkilenen (Paula Rego, doğm. 1935) yeni bir imge dünyası kuruldu (Joaquim Rodrigo [doğm. 1912] ve her ikisi de Paris’e yerleşmiş olan Lourdes Castro |doğm. 1930] ve Renö Bertholo [doğm. 1935]). 70'li yıllarda gelişen avangard sanatın ayırtedici özelliği, yeni iletişim araçlarının denenmiş olmasıdır (Helena de Almeida [doğm. 1934], Fernando Calhau [doğm. 1948], Alberto Carneiro [doğm. 1937], Ana Vieira [doğm. 1940]).
MÜZİK
Portekiz müziğinin ilk örneklerinde, Mağribliler’in ve Provencelılar’ın etkisi görülür. XII. yy.'da keşişlerin dualarına bir org eşlik ederdi. Odivelas ve Coimbra'daki Santa Cruz manastırlarının koroları ünlüydü. Guimarâes sarayı'nda, halk ve saz şairi Egas Moniz ve Gonçalo Hermingues'e büyük değer verilirdi. Saz şairi kral Dioni- sio, Coimbra Üniversitesi'nde bir müzik sınıfı açtırdı. Elimizde, pönola (telli çalgı eşlikli) halk şairlerinin, boca (üflemeli çalgı eşlikli) halk şairlerinin, atambor (vurmalı çalgı eşlikli) halk şairlerinin -notalan- mamış- şarkılarını içeren elyazması derlemeler vardır. Halk şairi Martin Codax’ın (XIII. yy.) Yedi aşk şarkısı da günümüze ulaşmıştır. XV. yy.’da krallar, müzik sanatıyla ilgilendiler. Afonso V döneminde, eşlikli vokal müzik üslubu belirginleşti ve Portekizli ilk violista’\ar (vihuelacılar) ün kazandılar. XVI. yy.'daGil Vicente, dramlarında, çantalarında, komedilerinde, trajikomedilerinde müzik öğesine daha çok yer verdi, böylece opera türünü hazırlayanlar arasına girdi. Damiâo de Göis, uzun süre kaldığı Flandre’dan, 3-4 sesli korolar için, eşlikli ya da eşliksiz şarkı ya da motet seslendirme modasını getirdi. XVII. yy.’da, Evora ve Vila Viçosa okullarının açılmasıyla, Manuel Mendes, Evora'da çoksesli müziğin en büyük savunucusu oldu ve öğrencileri (R Duarte Lobo, Manuel Cardoso, Filipe de Magalhâes), Mendes’ in yolundan yürüdüler. Bu polifonicilerin sonuncusu olan Diogo Dias Melgaz (ya da Melgaço), modern tonal sisteme geçişi sağlayan bir teknik geliştirdi. Farklı bir tekniği savunan Vila Viçosa okulunun en ünlü temsilcileri arasında kral Joâo IV ve Joâo Lourenço Rebelo da vardı. Ünlü Pedro de Cristo, Heliodoro de Paiva ve Francisco de Santa Maria ise Coimbra okuluna bağlıydılar. XVII. yy.'da, birçok yeni metot ve inceleme yazıldı: Pedro Thalösio'nun Arte de canto cbâo'su (Temel şan sanatı) [1618], Manuel RodriguesCo- elho'nun Flores de musica (Müzik çiçekleri) [1620], Antönio Fernandes’in Arte de musica (Müzik sanatı) [1626], Frei Agostinho da Cruz'un Lyra de arco ou Arte de tanger rabeca (Rebec çalma sanatı) [1639].
İtalyan operası, Portekiz’e 1708’e doğru girdi. Joâo V, İtalya ve Portekiz arasındaki sanat mübadelesini kolaylaştırdı: Antönio Teixeira ve Francisco Antönio de Almeida İtalya’ya giderken, Napolili klavsenoi Domenico Scarlatti, Lizbon'a geldi.
Scarlatti, 700'ü aşkın toccata besteleyen Carlos de Seixas (1704-1742) üzerinde derin etki bıraktı. Başka bir Napolili müzikçi, David Peres, S. Carlos'taki krallık tiyatrosunun açılışını (1793) unutulmaz kılan opera temsilleri sırasında en üst noktaya ulaşan İtalyan etkisini güçlendirdi. Kral Joâo V ve Jose tarafından İtalya'ya gönderilen Joâo de Sousa Carvalho, Peres’in yerini aldı ve birçok öğrenci yetiştirdi: Antönio Leal Moreira, Joâo Domingos Bontempo ve İtalyan üslubunu benimsemiş bu bestecilerin en büyüğü olan Marcos Portugal. XIX. yy.’da, Napolöon istilası ve iç savaşlar, portekiz sanatının gelişmesini bir süre duraklattı. Joâo Domingos Bontempo, Lusitania romantizminin en iyi temsilcisidir. XIX. yy.'ın sonlarında ve XX. yy.’da, besteciler, ulusal bir müzik yaratmak amacıyla folklora yöneldiler: Senana (1899) adlı operasıyla buna örnek veren Alfredo Keil’i, yeniklasik anlayışta yapıt veren Clâudio Carneiro (1895-1963) ve Fernando Lopes Graça (doğm. 1906) izlediler Ama portekizli müzikçiler arasında, öbür ülkelerde de olduğu gibi, son 50-60 yılda, çok çeşitli eğilimler ortaya çıktı: uzun zaman, Jose Viana da Motta (1868-1948) gibi Liszt'in öğrencisi bir bestecide bile egemen olan fransız etkisi, Francisco de Lacerda (1869-1934), Luı's de Freitas Branco (1890-1955), İvo Cruz (doğm. 1901) ve Armando Josö Fernandes’in (doğm. 1906) yapıtlarında kendini hissettirdi. Filipe Pires'te (doğm. 1934) Hindemith etkisi, Fernando Correia de Oliveira (doğm. 1921) gibi onikitoncularda da Schönberg etkisi görülür. Öncü portekiz müziğini, tüm etkilerden uzak durmaya çalışanlarla, yeni perspektifler arayarak deneysel yapıtlar veren besteciler temsil etmektedir: Alvaro Leon Cassuto (doğm. 1938), Jorge Peixinho (doğm. 1940), Emanuel Nunes (doğm. 1941).
PORTEKİZCE
1. Özellikle Portekiz ve Brezilya'da konuşulan roman dili.
2. Hint portekizcesi, Goa, Sri Lanka, Diu ve Makao’da konuşulan portekizce.
—ANSİKL. iber yarımadasındaki tüm diller gibi, portekizcenin de tarihi hıristiyanların Mağribliler karşısındaki zaferine bağlıdır. Portekizcenin dilsel ve coğrafi kökeni Kuzey-batı ispanya'dır. Bu dil öbeğinin, iki ayrı ülkede iki ayrı dil biçimine bürünmesi biçiminde ortaya çıkan bölünmenin nedeni tarihsel koşullardır. Sınırların hep doğu-batı doğrultusunda belirlendiği hıristiyan fetihleri galicia diliyle portekizcenin bulunduğu dilsel bölgede lehçe ayrımının başlıca nedenidir. Genellikle üç öbek ayırt edilir: Kuzey’de galicia dili ve Entre-Douro-e-Minho ile Trâs-os-Montes ağızları; iç kesimlerde Beira ağızları; Güney’de Estremadura, Alentejo ve Algar ve ağızları. Bunların dışında, ispanya -Portekiz sınırı boyunca kimi bölgelerde karma ağızlar vardır ve bunları belirli bir lehçe altöbeğine sokmak zordur.
Sesçil özellikler.
Ünlü dizgesi özellikle yeğinlik vurgusunun yeriyle belirlenir. Aynı sesbirim vurguyla belli bir sesçil gerçekleşmede (açık, güçlü türden) vurgusuzken de başka bir sesçil gerçekleşme içindedir (daha kapalı, zayıf türden). Örneğin dörme (dorme okunur) dormfr (dourmir okunur) ile; fâlo ("konuşuyorum", fâlou okunur) falâr (felar okunur) ile karşıtlaşır. Bunun dışında, önemli ölçüde genizsil ünlü içeren bir dizi vardır (-an, -en, -on gibi), ayrıca genizsil i (portekizce fim) ve genizsil u (portekizce um) da bulunur. Castilla dilinden farklı olarak portekizce açık ya da kapalı ünlü tınılarına dayalı işlevsel bir ses ayrımı içerir: örneğin avö (kapalı o), "büyükbaba” ile avö (çok açık o), “büyükanne” karşıtlaşır vb. Portekizcenin ünsüz dizgesi de çok zengin ve fransızcanınkine çok yakındır (castilla dilinde bulunmayan ch, j, z, v gibi fransızcaya özgü seslerin varlığı). Tarihsel açıdan ünlü arasındaki l ve n’nin düşmesi çok önemli evrimlere yol açmıştır (la = castilla dilinde lana; CĞU = castilla dilinde clelo).
Biçimsel yapı ve sözdlzim.
Küçültme (sevgi) ve büyültme (aşağılayıcı) içekleri çok kullanılır (amigo'dan amig-alh-aç-o, casa'dan cas-inh-ot-a vb), iyelik öğesi genellikle tanımlıkla kullanılır (a sua pena). Kişi adılları ve bazı fiil biçimleri birleştiklerinde değişikliğe uğrar (nos + os=nolos; falar+o=falâ-lo). “Olmak" fiilinin iki biçimi vardır: ser (temel özellikler için) ve es- tar; bileşik zamanların yardımcı fiili ser' dir. Gelecek zaman ve koşul bileşik zamanları, tümleç adılı, eski castilla dilinde olduğu gibi, içerirler (dir-İho-emos = dir [dizer]+lhe+o+emos, “ona buna söyleyeceğiz"). Bildirme kipinin hikâye bileşik zamanı latincenin aynıdır. Mastarın çok kullanılan kipli çekimi vardır (dizerem = “söylemek, onlar”, “söylemeleri”; sem osabermos = “bilmeden, biz”, “biz bilmeden").
Sözlük.
Dilin tümüne egemen olan latincenin dışında, portekizcede çok sayıda arapça (alferes, “bayraktar"; alcachöf- ra, “enginar", nora, "su dolabı”), germence (orgulho, “gurur"; albergar, "konaklamak”; roubar, “aşırmak”), İtalyanca (em- baixada, "büyükelçilik"; pilöto. “pilot”), fransızca (pajem, “uşak”, detaihar, “ayrın- tılamak"), amerikanca (tapioca; tocaio, “adaş") sözcüklerle Asya’daki kuruluşlardan aktarma terimler çaruto, “sigar" (Hindistan), yadatekue, "yelpaze" (Japonya).
Yazım.
Yazım konusunda bir sorun bulunmaktadır. Yazılışları bütünlüğe kavuşturmak için Portekiz ile Brezilya arasında birçok anlaşma imzalanmış (ikili ünlüler, çift ünsüzler, vb.) ve yazım kılavuzları yayımlamak zorunda kalınmıştır.
Kaynak: Büyük Larousse