Arama

Ermenistan ve Ermenistan Tarihi

Güncelleme: 2 Aralık 2016 Gösterim: 19.349 Cevap: 6
thedoctor_611 - avatarı
thedoctor_611
Ziyaretçi
7 Haziran 2007       Mesaj #1
thedoctor_611 - avatarı
Ziyaretçi

Ermenistan

Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi1.jpg
Gösterim: 1611
Boyut:  52.8 KB

resmi adı ERMENİSTAN CUMHURİYETİ, Kafkaslar’ın güney kesiminde ülke.
Sponsorlu Bağlantılar

Kuzeyde ve doğuda Gürcistan ve Azerbaycan, batıda Türkiye, güneyde de İran’ la çevrilidir. Başkenti Erivan’dır. Yüzölçümü 29.800 km2, 1991 tahmini nüfusu 3.376.000’dir.

Doğal yapı.


Deniz düzeyinden ortalama 1.800 m yükseklikte dağlık bir ülke olan Ermenistan’ın kuzeybatı kesimi yüksek sıradağlardan, derin ırmak vadilerinden ve sönmüş yanardağların yer aldığı lav platolarından oluşur. Ülkenin en yüksek doruğunun (4.090 m) yer aldığı Aragats Dağı buradadır. Doğuda yüksek sıradağlarla kuşatılmış Sevan Çöküntüsü, güneybatıda da Ararat Ovası yer alır. Araş Irmağının su toplama alanı içinde çok sayıda kısa akarsu bulunur. Şevan Gölü de bir dizi ırmakla beslenir. Ülkede yüksekliğe bağlı olarak büyük değişiklikler gösteren kuru bir kara iklimi görülür. Yüksek kesimlerin dışında, yazlar sıcak ve uzun geçer. Düzlük kesimlerde ortalama 25°C olan temmuz-ağustos sıcaklığı bazen 42°C’ye kadar çıkar. Kışlar fazla soğuk geçmez; ocak ayı ortalama sıcaklığı düzlük ve yamaçlarda -5°C, dağlık kesimlerde ise — 12°C’dir. Dağlık kesimlerde 800 mm olan ortalama yıllık yağış miktarı, iç kesimlerde 200-300 mm’ye düşer.

Yan çöl alanların bitki örtüsü ardıç, sarısabır, yabangülü, hanımeli gibi kuraklığa karşı dayanıklı bitkilerden oluşur. Daha alçak yörelerdeki geniş stepler, kuraklığa karşı dayanıklı otlarla örtülüdür. Ova ve dağ eteklerinde incir, nar, şeftali ve üzüm, daha yükseklerde ise tütün, tahıl ve bazı meyve türleri yetiştirilir. Taneli bitkiler, patates ve hayvan yemi olarak kullanılan otlar 2.400 m yüksekliğe kadar görülür. Dağ yamaçları ardıçla ve yazları otlak olarak kullanılan çayırlarla kaplıdır. Güneydoğu ve kuzeydoğudaki ormanlık bölge ülke topraklarının yaklaşık yüzde 10’unu oluşturur. Ülkenin hemen her yanında yaban kedisine, yan çöllük alanlarda ise yaban domuzuna, çakallara ve değişik yılan türlerine rastlanır. Ormanlarda ayı bulunur. Kuş türleri arasında çulluk, kızılgerdan, ötleğen ve baştankara sayılabilir.

Nüfus.


Nüfusun yaklaşık yüzde 90’ı Ermenilerden oluşur. Kalan kesim Azeri, Rus, Kürt, UkraynalI gibi küçük toplulukları kapsar. Nüfusun en yoğun olduğu yerler Ararat Ovası ile güneydoğu ve kuzeydoğudaki ırmak vadileridir. Yoğun sanayileşme hızlı bir kentleşmeyi sağlamıştır. Günümüzde toplam nüfusun yaklaşık üçte ikisi kentlerde oturur. İS y. 300’de Hıristiyanlığı benimsemiş olan Ermenilerin çoğu Ortodoks, bir bölümü de Katoliktir.

Ekonomi.


Eskiden bir tarım ülkesi olan Ermenistan günümüzde bir sanayi ülkesine dönüşmüştür. Sanayinin ülke ekonomisindeki payı 1913’te yüzde 14 iken, 1980’lerin sonlarında yüzde 75’e çıkmıştır. Eskiden bakır, belirli tarım ürünleri ve brandy üretilen Ermenistan’da günümüzde kimyasal madde, demirdışı metal, makine, donanım, hassas ölçüm aletleri, dokuma, giyim eşyası ve konservelenmiş gıda maddesi üretimi önem kazanmıştır.

Nüfusun yaklaşık üçte biri tarım sektöründe çalışır. Bu sektör başta ekilebilir toprakların azlığı olmak üzere bazı önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Ekili ve dikili alanlar ülke topraklarının yalnızca yüzde 16’smı oluşturur. Şarapçılıkta kullanılan üzüm en önemli tarımsal üründür. Ayrıca meyve ve sebze ile tütün, pamuk, şeker pancarı yetiştirilir, hayvancılık yapılır.
Dağlık arazi ulaşımı güçleştirmekle birlikte ülke gelişmiş bir karayolu ve demiryolu ağma sahiptir. Erivan’da bir havalimanı vardır.

Yönetsel ve toplumsal koşullar.


Ermenistan 1991’e değin SSCB’yi oluşturan cumhuriyetlerden biriydi. O dönemde en yüksek yönetim organı Yüksek Sovyet’ti. Yüksek Sovyet kendi içinden, oturumlar arasında devlet işlerini yürütmekle görevli Prezidyum ile yürütmeden sorumlu Bakanlar Kurulu’nu seçerdi. 1991’de SSCB’nin dağılması üzerine bağımsızlığını kazanan Ermenistan yeni bir yönetim yapısı oluşturmaya yöneldi.

Ermenistan’da 7-17 yaşlar arasında eğitim zorunlu ve parasızdır. En önemli yükseköğretim kurumu Erivan Devlet Üniversitesidir. Ülkede çeşitli enstitülerle bir konservatuvar vardır. Hastane ve kliniklerde herkese ücretsiz sağlık hizmeti verilir.

Kültürel yaşam.


Yazılı Ermeni edebiyatı İS 5. yüzyılda başlamıştır. Klasik Ermeni edebiyatının başyapıtı Eznik Koğbatzi’nin, Rafıziliklerin Tekzibi adlı yapıtıdır. Aziz Krikor Narekatzi ilk büyük Ermeni şairi olarak kabul edilir. Sayat-Nova adıyla tanınan Aruthin Sayadyan’ın aşk şarkıları yaygınlığını günümüzde de korumaktadır. Çağdaş Ermeni besteci Aram Haçaturyan’m ünü bütün dünyaya yayılmıştır. Devlet yayınevi üçte ikisi Ermenice olmak üzere yılda yaklaşık 1.000 kitap yayımlar. Kültür kuruluşları arasında Devlet Opera ve Balesi, Erivan Film Stüdyosu, Devlet Tarih Müzesi ve Devlet Kütüphanesi sayılabilir. Geleneksel halk sanatları da canlılığını korumaktadır.

Tarih.


Ermenistan ilkçağda önce Asurların, ardından da Perslerin yönetimi altına girdi. İÖ 331’de Büyük İskender’in ordularının istilasına uğradı. İÖ 301’de de Selevkos İmparatorluğu’nun bir parçası oldu. Selevkosların İÖ 189’da Roma karşısında yenilgiye uğramalarından sonra ikiye ayrıldı. İO y. 95-y. 55 arasında hüküm süren II. Dikran ülkeyi birleştirerek güçlü bir krallık durumuna getirdi. Ama IÖ 66’da Roma karşısında uğradığı yenilginin ardından bu ülkenin vasalı olarak hüküm sürmeye başladı.

Kral III. Dırtat, İS y. 300’de Hıristiyanlığı ülkenin resmî dini ilan etti. Ermenistan 653’te Araplar tarafından istila edildiyse de fiilen özerkliğini korudu. 14. yüzyılda Memlûkler tarafından istila edildi. 16. yüzyıldan başlayarak Osmanlılar ile İran arasında çekişme konusu olan bu toprakların büyük bölümü 17. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yönetimi altına girdi.

1877-78’deki Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından toplanan Berlin Kongresi’nde Ermenistan’ın Osmanlı sınırları içindeki bir bölümü Rusya’ya bırakıldı. Rusların Mart 1918’de Brest-Litovsk Antlaşmasıyla bölgeden çekilmesinden sonra Ermeni, Gürcü ve Azerilerin oluşturduğu Transkafkasya Federal Cumhuriyeti çok geçmeden dağıldı. Mayıs 1918’de kısa ömürlü Ermeni Cumhuriyeti kuruldu. Yeni cumhuriyet Haziran 1918’de imzalanan Batum Antlaşmasıyla 1878 öncesindeki Osmanlı sınırını kabul ettiyse de, İtilaf kuvvetlerinin üstünlüğü ele geçirmesi üzerine Gümrü ve Kars’ı yeniden işgal etti. Gürcistan’la Borçalu ve Ahalkalaki, Azerbaycan’la da Karabağ bölgesi için girişilen çatışmalar sonuç getirmedi. İtilaf Devletleri Ocak 1920’de bölgedeki üç cumhuriyeti de fiilen tanıdı. Türk kuvvetlerinin Eylül 1920’de giriştiği askeri harekâtın sonunda imzalanan Gümrü Antlaşmasıyla (3 Aralık 1920) Ermeniler 1914’ten önceki sınırlara çekildiler ve Nahçıvan’da özerk bir yönetim kurulmasını kabul ettiler.
Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi9.jpg
Gösterim: 1110
Boyut:  69.5 KB
Ertesi gün Ermenistan’da komünistlerle Taşnakların kurduğu yeni hükümet Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’ni ilan etti. Şubat 1921’de başarısız bir ayaklanmaya girişen Taşnaklar yönetimden uzaklaştırıldı. Mart 1922’de Azerbaycan ve Gürcistan’la birlikte oluşturulan Transkafkasya Sovyet Federe Sosyalist Cumhuriyeti 30 Aralık’ta SSCB’ye katıldı. Tartışmalı bölgeler olan Nahçıvan ve Karabağ Azerbaycan’da kaldı. 1936’da Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan ayrı birer cumhuriyet oldular.
1988’de nüfusunun büyük bölümü Ermenilerden oluşan, Azerbaycan’daki Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistan’a bağlanması için başlatılan gösteriler iki cumhuriyet arasında gerginliklere ve kanlı çatışmalara yol açtı.

Sovyet yönetimi Erivan’a asker yolladı; 1988 ve 1989’da zaman zaman sıkıyönetim ilan edildi. SSCB’de 1980’lerin sonlarında başlatılan reformlar öteki cumhuriyetlerde olduğu gibi Ermenistan’da da köklü değişikliklere yol açtı. 1990’da ülkede ilk çok partili seçimler yapıldı. Eylül 1991’de yapılan halkoylamasının ardından da ülkenin bağımsızlığı ilan edildi. Ermenistan daha sonra eski Sovyet cumhuriyetlerinin oluşturduğu Bağımsız Devletler Topluluğu’na katılarak yeni bir yapılanma içine girdi.
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ anlaşmazlığı 1992’de silahlı çatışmaya dönüştü. Ermeniler Dağlık Karabağ’ın yanı sıra, Azerbaycan’ın batı ve güneybatısını da ele geçirdiler. Savaşı durdurma girişimlerinde ancak sınırlı başarı sağlanabildi.


Son düzenleyen NeutralizeR; 2 Aralık 2016 03:04
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
10 Ekim 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Sovyet Sosyalist Cumhuriye­ti, SSCB'nin en küçük cumhuriyetidir. Kara­deniz ile Hazar Denizi arasında, Kafkas Dağları'nın uzantısı olan engebeli bölgede yer alır. Batısında Türkiye, güneyindeyse Azer­baycan ile komşudur. Eskiden daha geniş bir alana yayılmış olan Ermenistan bölgesi, Ro­ma İmparatorluğu'yla boy ölçüşebilecek güç­te bir krallık tarafından yönetiliyordu. Bölge­de yaşayan halkın kendine özgü bir dili, alfabesi ve kültürü vardı.
Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi2.jpg
Gösterim: 1001
Boyut:  89.2 KB
Sponsorlu Bağlantılar
Genellikle dağlık bir bölge olan Ermenis­tan'ın yaklaşık yüzde 9ü'ı 900 metreyi aşan yükseltilerden oluşur. En yüksek dağı Aragats 4.090 metredir. Kuzeydoğudaki deprem kuşağında bulunan yaylada ülkenin ikinci büyük kenti Leninakan yer alır. (Bu kent 7 Aralık 1988'de 25 bin kişinin öldüğü deprem­de çevresindeki birçok kent ile birlikte büyük bir yıkıma uğramıştır.) Doğudaki Sevan Gölü (Gökçegöl) 1.400 knf'lik bir alanı kaplar. Bu gölden çıkan Razdan Irmağı üzerinde, baş­kent Erivan'daki sanayi kuruluşlarının elek­trik gereksinimini karşılayan bir hidroelektrik santralı vardır.

Ülkenin iklimi kuraktır. Tarım ürünleri için gereken su, bölgeyi akaçlayan çok sayıdaki kısa akarsudan sağlanır. Başlıca ürünler pa­muk, tütün, şekerpancarı ve üzümdür. Er­menistan şarap ve konyaklarıyla ünlüdür. Üzümden başka şeftali, nar, kayısı gibi mey­veler ülkenin güneybatısında, Aras Irmağı' nın akaçladığı verimli bölgede yetiştirilir.

Ermenistan 3 milyonluk nüfusuyla, güçlü tarımsal yapısının yanı sıra hızla sanayileş­mekte olan bir ülkedir. Cumhuriyetin en büyük sanayi merkezi ve başkenti Erivan'ın nüfusu 1 milyonun üzerindedir. Burada maki­ne, konserve yiyecekler, yapay kauçuk, kim­yasal maddeler ve ipekli dokuma üretilir.

Halk
İÖ 6. yüzyılda yöreye yerleşen Ermeniler önce Medler'in, Persler'in ve daha sonra Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdiler. İÖ 1. yüzyılda güçlü bir yönetim kuran Kral II. Dikran ülkesinin topraklarını genişleterek Ermeni Krallığı'nı gücünün do­ruğuna ulaştırdı.

İS 300'de Hıristiyanlık resmi din olarak kabul edildi. İS 5. yüzyılın başlarında Aziz Mesrop'un Ermeni alfabesini geliştirmesinin ardından, özellikle edebiyat, heykel ve mi­marlık alanında büyük bir canlanmanın ya­şandığı dönemde Ermenistan'da güçlü bir uy­garlık kuruldu.
Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi8.jpg
Gösterim: 1037
Boyut:  60.6 KB
Ermenistan 7. yüzyıldan başlayarak önce Araplar'ın egemenliği altına girdi. 9. ve 11.yüzyıllarda, Bagratlı hanedanının hüküm sür­düğü dönemde ülke yörenin önde gelen bir kültür merkezi oldu. Daha sonraki yüzyıllar­da baş gösteren Türk ve Moğol istilalarının ardından, yöre 14. yüzyılda Memlûklar tara­fından işgal edildi; 17. yüzyıldan başlayarak Osmanlılar'ın egemenliği altına girdi. I. Dün­ya Savaşı sırasında Ermeniler'in Rus ordusuy­la işbirliği içinde yöredeki Müslüman halka karşı eylemlere girişmesi üzerine, Osmanlı hükümeti Ermeni nüfusun Suriye ve Filistin'e yerleştirilmesini kararlaştırdı. Bu zorunlu göç uygulaması daha sonra Ermeniler'in soykırım iddialarına ve günümüzde de sürmekte olan tartışmalara yol açmıştır.
Ermenistan 1922'de Gürcistan ve Azerbay­can ile birleşerek Transkafkasya Sovyet Fede­re Sosyalist Cumhuriyeti'ne katıldı. 1936'da kabul edilen yeni SSCB anayasasıyla Erme­nistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.

Kaynak: Msxlabs & Temel Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 2 Aralık 2016 02:15
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
27 Ağustos 2011       Mesaj #3
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye

Ermeniler,


Alpin ve Nordik ırkları karışımı halk topluluğu.

Ermeniler, kendileri için "Hay" adını kullanır ve yaşadıkları bölgeye de "Hayastan" derlerdi. Bölge, İran'dan Anadolu'ya geçişi sağlayan yaylaydı. Bölgenin bilinen en eski sakinleri Urartulardır. Aksini savunanlar olmakla birlikte, bölgeye İ.Ö. 7. yüzyılda gelmiş olan Ermeniler ile Urartular arasında herhangi bir ilişki kurulamamıştır. Ermenilerin bu bölgeye kısmen Kafkaslar'dan, kısmen de Batı'dan Balkanlar'ı ve Anadolu'yu geçerek geldikleri sanılmaktadır. Ermenice, Yunan ve İran dillerindeki özelliklere sahip bir dildir. Dinsel bir görüşe göre de Ermeniler, Sincan'dan gelmiş olan Yafes soyuna bağlıdırlar.Ermenilerin ilk kralı olarak "Hayk" kabul edilir. Urartu Devleti'nin yıkılışından sonra, bölgeyi ele geçirip dillerini yerli halka benimsetmeye çalışmışlardır. İ.Ö. 7. yüzyıl sonlarından İ.S. 1064'teki Selçuklu akınlarına kadar Ermeniler çeşitli büyük imparatorlukların, devletlerin korumasında zayıf krallıklar, eyalet, genel valilik biçiminde yönetildiler.
Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi3.jpg
Gösterim: 950
Boyut:  65.7 KB
Sözü geçen dönem boyunca Ermeniler Asur İmparatorluğu, Med İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu ve Büyük İskender'e bağlı olarak yaşadılar. İ.Ö. 334'te İskender, Ermenilerin yaşadığı bölgeyi fethedince burayı bir vilayet hâline getirdi. Vilayet, İskender tarafından atanan bir "satrap" tarafından yönetiliyordu. İ.Ö. 322'de satraplık bir Ermeni sülalesine geçti. Bunlara "kral" unvanı verildi. İ.Ö. 215-190 arasında Ermeniler, Selefkilerin egemenliği altında yaşadılar. İ.S. 1 yılında Sezar, Ermeni Krallığı'nı ortadan kaldırarak bu bölgeyi Roma İmparatorluğu'nun içine aldı. 301 yılında Ermeniler, Hristiyanlığı kabul ettiler. 386'da Sasanîler ve Romalılar anlaşarak Ermeni topraklarını aralarında bölüştüler. 429'a kadar Doğu Ermenistan tamamen Sasanîlere bağlı kaldı. Ermeniler 325'te İznik'te toplanan, bütün Hristiyanlığın temsil edildiği ruhanî meclise katıldılar. Bu tarihten sonra kilise, Bizans ve Süryani kültürüne bağlı olarak Ermeniler üzerinde etkili oldu. Siyaset işleri ise "naharak" denilen feodal beyler tarafından yürütüldü. İranlılar 485'te Ermenilere özerklik vermeyi kabul etti. 636'dan başlayarak İslâm akınları sonucu Araplar, Ermenilerden önemli bazı toprak parçalarını aldılar.

Araplar döneminde Ermeniler genel valiler tarafından yönetildi. Abbasîler döneminde de özerklik elde ettiler. Bu dönemde dört ayrı Ermeni krallığı vardı (885-1064). Bunlardan biri Bizans, diğerleriyse Selçuklular tarafından ortadan kaldırıldı. Selçuklu-Bizans mücadelesi sonunda Ermenilerden büyük bir kesimi bölgeden ayrılarak Kilikya'ya yerleşti. 1080'de Ermeniler, Kilikya'da bir beylik kurdular. 1198'de Haçlılar, beyliğe krallık tacı verdi. Kilikya Ermeni Krallığı 1375'e kadar sürdü. Osmanlılar döneminde Ermeniler imparatorluğun, devlete en bağlı, en önde gelen ve hatta ayrıcalıklı reayası idiler. Nitekim 1400'de Timur ordularına karşı Sıvas kalesini savunanların çoğu Ermeni idi. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un Topkapı, Kumkapı, Edirnekapı gibi en stratejik yerlerine Ermenileri yerleştirdi, onlara birçok haklar ve ayrıcalıklar tanıdı. Fatih, "Ovakim" adlı bir din adamını Ermeni cemaatinin patriği ilân etti.

Bu konudaki ferman, günümüzde Kumkapı Ermeni Patrikhanesi'nde saklıdır. Bu arada Anadolu'dan çok sayıda Ermeni İstanbul'a göç ederek yerleşiyordu. Van ve Gürcistan'ın fethi sırasında da buralardan birçok usta ve sanatkâr Ermeni İstanbul'a getirildi. Anadolu'dan İstanbul'a gelen Ermeniler işçi, kalfa, usta ve mimar olarak kervansaray, medrese, saray, cami, hamam inşaatında çalışarak şehrin imarına büyük ölçüde katkıda bulunmuşlardır. 1681'de İstanbul'da yaşayan Ermenilerin sayısı 90 bini bulmuştu. 18. yüzyılın başlarında Kafkasya'daki Ermeniler, David Bey'in önderliğinde "Karabağ Melikleri" adında bir beylik kurdular. Bu beylik, İran-Osmanlı anlaşmazlıklarından yararlanarak Osmanlılara karşı savaştı. Bu arada Ruslar, İran'da Ermenilerin yaşadığı bölgeyi kendi topraklarına katmış, ancak burada bir Ermeni devletinin kurulmasına izin vermemişti. Osmanlı İmparatorluğu, 1860'ta Ermeni cemaatine birtakım hak ve ayrıcalıklar tanıdı. Türkiye Ermenileri, imparatorluğa bağlı olarak yaşamlarını sürdürdüler.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra durum değişti. Batıda, özellikle Kafkas kökenli Ermeni aydınlarından oluşan iki siyasî parti (Taşnaktsutyun ve Hınçaktsutyun) kuruldu. Bu partilerin amacı bağımsız bir Ermenistan devleti kurmaktı. Osmanlı İmparatorluğu içinde değişik milliyetlerde gelişen uluslaşma ve bağımsızlaşma hareketlerinden de esinlenen bu partiler, silâhlı eylemlerle Osmanlı hükümetini sıkıştırmak, büyük devletlerin dayatmasıyla ödünler koparmak biçiminde bir taktik izliyorlardı. Gerçekte Ermeni kitleler içinde güçlü bir destek bulamadıkları gibi, onların gerçek ihtiyaçlarına da cevap vermekten uzak, terörist (o zamanın deyimiyle komitacı) gruplar olmaktan öteye gidemediler. Ermeniler arasında yaygınlaşan bağımsızlıkçı eğilimler, komitacıların da eylemleriyle birlikte, Osmanlı hükümeti için 1890'lardan başlayarak sorun hâline geldi. Anadolu'da yer yer olaylar baş gösterdi. I.Dünya Savaşı'nın özgün koşulları içinde, askerî güvenlik ve ekonomik kaygılarla Anadolu Ermenileri tehcir edildi. Millî Mücadele sırasında özellikle işgal altındaki Antep'te Ermenilerin son tutunma çabaları da boşa çıkarıldı ve Rus sınırında kurulmuş olan kısa ömürlü Taşnak yönetimli Ermeni Devleti de yerini Sovyet Ermenistanı'na bıraktı. 1991'de bağımsızlığını ilân etti. Günümüzde Ermeniler, Türkiye (İstanbul) dışında özellikle Lübnan, Fransa ve Amerika'da yoğundurlar.

Ermenistan
Avrupa'nın güneydoğu ucunda, Güney Kafkasya'da devlet; doğusunda Azerbaycan, güneyinde İran ve Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan, batısında Türkiye ve kuzeyinde Gürcistan bulunur.

Fizikî ve beşerî coğrafya:
Ermenistan, deniz düzeyinden ortalama yüksekliği 1.800 m. olan dağlık bir ülkedir. Kuzeybatı kesimini sıradağların, sönmüş yanardağların yer aldığı yüksek plâtolar kaplar. Bu kesimde, ülkenin en yüksek doruğu olan Aragats Dağı 4.090 m.'ye ulaşır. Güneybatı kesiminde Ararat Ovası, doğusunda Sevan Gölü, ülkenin bu bölgelerinin yüzey şekillerini belirler. Türkiye sınırı boyunca akan Aras Nehri, ülkenin orta kesimlerinden kaynaklanan çok sayıda akarsuyla beslenir. Ermenistan'ın yaklaşık %5'ini kaplayan Sevan Gölü (1.360 km2) çok sayıda küçük akarsuyla beslenir. Kuzey kesiminden kaynaklanan akarsuların çoğu Azerbaycan topraklarına girdikten sonra Kura Irmağı'na katılır. İklim, yüksekliğe bağlı olarak değişiklik gösterir. Yazlar yüksek kesimlerde serin, diğer bölgelerde sıcak ve uzun geçer. Yaz aylarında az yağış düşmesine karşın, yüksek kesimlerde eriyen karlar yaz boyunca bol su sağlar. Ermenistan'ın nüfusunun yüzde 95'i Ermenilerden oluşur. Kalanı Azerî, Rus, Kürt, Ukraynalı gibi küçük topluluklardır.
Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi4.jpg
Gösterim: 909
Boyut:  78.9 KB
IV. yüzyılın başlarında Hristiyanlığı benimseyen Ermenilerin çoğunluğu Ermeni Apostolik Kilisesi'ne bağlı monofizit Hristiyan, küçük bir bölümü Katoliktir.V. yüzyılda Ermenice için geliştirilen Ermeni alfabesini kullanan Ermeniler, alfabenin geliştirildiği tarihe uzanan köklü bir yazılı edebiyat geleneğine sahiptir.

Ekonomi:
Eskiden bir tarım ülkesi olan Ermenistan'ın sanayisi oldukça gelişmiştir. Tarım ve sanayi bölgeleri Aras Nehri vadisinde toplanmıştır. Ülkenin %14'ü ekili ve dikili alanlardır. Faal nüfusun yaklaşık üçte biri tarım sektöründe istihdam edilir. Sulama yapılan alanlarda üzüm, incir, zeytin, nar, pamuk ve meyve yetiştirilir. Sulanamayan yüksek kesimlerde tahıl, şekerpancarı, tütün ve patates başlıca ürünlerdir. Hayvancılık ülke ekonomisinde önemli yer tutar. Ermenistan'da çeşitli metal cevheri yatakları vardır. En önemli sanayi merkezi, başkent Erivan'dır.Burada ve ülkenin diğer sanayi merkezlerinde kimyasal madde, metal, makine, tekstil, giyim ve gıda sanayii gelişmiştir.

Tarih:
Ermeni uygarlığının, MÖ VI. yy'da Doğu Anadolu'da Urartu Krallığı'nın temelleri üzerinde ortaya çıktığı kabul edilir. Tarihî süreçte sınırları değişmiş olan Ermenistan, İlk Çağ'da önce Asurluların, sonra Perslerin yönetiminde kaldı. Bu dönemde Ermeni krallar tahtlarını korudular, ancak daha sonra Büyük İskender'e ve Selefkîlere boyun eğmek zorunda kaldılar. Selefkîlerin Roma'ya yenilmelerinin ardından MÖ 95'te tahta çıkan II.Dikran, Ermeni topraklarını birleştirerek güçlü bir devlet kurdu. Kral III. Dırtat, Hristiyanlığı resmî din ilân etti ve V. yy'da merkezi Erivan'da bulunan bağımsız bir kilise kuruldu. Uzun yıllar İranlıların ve Arapların saldırılarına uğrayan Ermenistan, 1502'de İran'ın egemenliğine girdi. Bölgedeki İran-Osmanlı çekişmesi, Osmanlıların üstünlüğüyle sonuçlanınca Ermenistan'ın büyük bölümü de Osmanlı Devleti yönetimine girdi. 1828-1829 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarında eski Ermeni topraklarının büyük bölümü Rusya'ya geçti. 1917 Rus Devrimi sonrasında Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan arasında bir Transkafkasya Federasyonu kurulması yönünde adımlar atıldıysa da kalıcı olmadı.

Mayıs 1918'de bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti ilân edildi. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Sevr Antlaşması'yla Doğu Anadolu'nun bir bölümünü de içine alan bir Ermenistan kurulması kararlaştırıldı (1920); ama bu sadece kâğıt üzerinde kaldı. Türk kuvvetlerinin giriştiği harekâtın sonunda Ermenistan, Gümrü Antlaşması'yla eski sınırlarına çekilmeyi kabul etti. Ocak 1920'de İtilâf Devletleri'nce tanınmış olmasına rağmen Ermenistan, aynı yılın sonunda komünistlerin yönetimine geçti ve ülkede Sovyet yönetimi kuruldu. Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, 1922'de Transkafkasya SFSC'ye katıldı; 1936'da SSCB'nin bir cumhuriyeti hâline geldi. 1988'de ortaya çıkan Dağlık Karabağ sorunundan dolayı, Ermenistan'ın Azerbaycan'la olan ilişkileri bozuldu. Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanma kararı alması, iki ülke arasında kanlı çatışmalara yol açtı ve Ermeniler, 1992-1993'teki askerî başarıların ardından Azerbaycan'ın Karabağ'la Ermenistan arasındaki bir kısım topraklarını (Laçin koridoru) işgal etti. Ermenistan'da 1990'da ilk çok partili seçimler yapıldı. Eylül 1991'de halkoylamasının ardından ülke bağımsızlığını ilân etti. Ermenistan daha sonra dağılan eski Sovyet cumhuriyetlerinin oluşturduğu Bağımsız Devletler Topluluğu'na katıldı.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs.org
Son düzenleyen Safi; 2 Aralık 2016 02:13
🌘 🚀
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Aralık 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi7.jpg
Gösterim: 1004
Boyut:  60.7 KB

ERMENİSTAN


Türkiye' nin doğusunda. Kafkasya'nın güneyinde, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve Iran arasında yer alan devlet; 29 800 km2; 3 305 000 nüf. (1990); başkenti Erivan

COĞRAFYA


Kafkas ardının güney kesiminde, Türkiye sınırında yer alan Ermenistan’ın toprakları, Küçük Kafkas dağlık alanının bir bölümünü oluşturur: topraklarının % 90'ının yükseltisi 1 000 m'nin üstündedir ve en yüksek dorukların (Alagöz dağı) yükseltisi 4 000 m'yi aşar. Birbiriyle büyük ölçüde çelişen yüzey şekilleri, bir yanda kırsal iktisada bağlı yüksek platolar ve yanardağ kökenli kütlelerden, öte yanda yoğun nüfuslu, başlıca etkinliklerin toplandığı dağlararası çöküntülerden ve çöküntü çanaklarından oluşur.

Belirgin bir nüfus artışı (nüfus yarım' yüzyılda üç kat artmıştır) ve hızlı iktisadi1 gelişme Ermenistan'ın başlıca özellikleridir. İkliminin sağladığı üstünlükten yararlanan ülke, tarıma, şarap, meyve, sebze ve tütün üretimine yönelmiştir. Maden yataklarının (çokmetalli yataklar, bakır, molibden, vd.), yapı gereçlerinin (mermerler ve tüfler) işletilmesine ve hidroelektrik potansiyelin değerlendirilmesine dayalı sanayi (bölge iktisadının egemen kesimidir) çeşitlenerek gelişmektedir. Gazla çalışan termik santralların ve Metsamor nükleer santralının üretimi, Razdan çağlayanlarını besleyen Gökçe (Sevan) gölünün düzeyindeki düşme nedeniyle gelişmesi yavaşlayan hidroelektrik üretiminin yerini almıştır. Demirdışı madenler metalürjisi (Alaverdi bakır kombinası) temel etkinliklerden biri olmayı sürdürmektedir.

Kimya sanayilerinin (yapay kauçuk, plastik maddeler) gelişmesinin yanı sıra, Ermenistan, yüksek düzeyde teknoloji gerektiren makinelerin yapımında uzmanlaşmıştır. Tüketim sanayinin başlıca dalları tekstil ve tarıma dayalı besin sanayisidir.

Ermenistan Cumhuriyeti nin bölgeleri arasında gelişme açısından önemli eşitsizlikler gözlenir Ülkenin kenarında yer almasına karşın, Araş çöküntüsünde nüfusun yarısından çoğu ve gerek sanayi, gerek tarım üretimi potansiyelinin büyük bölümü toplanmıştır. Bu kesimin başlıca kenti ve büyük bir etkinlik merkezi olan başkent Erivan'da nüfusun yaklaşık üçte biri toplanmıştır ve sanayi üretiminin büyük bölümü gerçekleştirilmektedir. Gümrü (Kumayri) ve Karakllise sanayi merkezlerinin bulunduğu havzaların önemi daha sınırlıdır. Zengin tarihsel kalıntılar sayesinde Ermenistan’da, turizm hızla gelişmektedir.

TARİH


  • Ermeniler'in kökeni ve yaşadıkları böl geye ne zaman geldikleri kesin olarak bilinmemektedir. Ermeniler olasılıkla İ.Û. VII. ya da VI. yy.'da Fırat'ın doğusuna yerleşen hint-avrupa kökenli Phrygialılar'ın bir kolunun (ermeni efsanesine göre bu topluluğun başında Hayk adlı bir başbuğ bulunuyordu) bölgenin eski halklarıyla, Hurriler'in kalıntıları, Anadolu'nun kuzey-doğu'sundaki Kafkas kökenli halklar vb.) karışmasından oluştu. Ermeniler, Büyük İskender’in Asya seferi (İ.Ö. 331)sırasında Persler’in egemenliğindeydi. Pers imparatorluğumu yıkan Büyük İskender'in, onun ölümünden sonra da Selefkiler'in egemenliğini kabul ettiler.
  • Antiokhos III, Magnesia (Manisa) savaşı'nda Romalılar'a yenilince (İ.Û. 189) bölgenin İranlI satrapları Artaksias ve Zariadris, Roma senatosu'nun himayesinde bağımsızlıklarını İlan ettiler. Artaksias sülalesinden Tigranes, Roma'nın iç mücadelelerle, İran'daki Parthlar'ın Sakalar İle uğraşmasından yararlanarak bölgedeki feodal beyleri birleştirmeyi ve topraklarını genişletmeyi başardı Ancak romalı general Pompeus, buraları işgal ederek Tigranes'e roma egemenliğini kabul ettirdi (İ.Û. 66). Bundan sonra Ermeniler, Roma ile Parthlar (sonra Sasaniler) arasındaki savaşların gidişine bağlı olarak, bu iki devletten birinin egemenliğinde kaldı. IV. yy.’dan başlayarak rahip Gregorius'un çabalarıyla hıristiyanlık, Ermeniler arasında yayılmaya başladı (Trıdates lll'ün hıristiyanlığı kabul ederek resmi din yapması, 301).
  • 390'a doğru Ermeniler'in yaşadığı bölge Sasaniler ve Roma arasında paylaşıldı. Romalılar (daha sonra Bizans) paylarına düşen bölümü kısa süre sonra imparatorluğa kattılar. Sasaniler'in elinde kalan bölüm önce Arsaki sülalesinden prensler, 428'den sonra da Divin'de oturan ve Marzban denilen iranlı valilerce yönetildi. Feodal bir yapıda olan toplum derebeylerin (Nakharark) egemenliğindeydi Yezdgird II döneminde hıristiyanlığa uygulanan baskı bir ayaklanmaya yol açtı. İsyancı Ermeniler Avarayr savaşı'nda (451) ezildiler. Aynı yıllarda ermeni gregoryen kilisesi, batı kiliselerinden kopma sürecine girdi. Eçmiyadzin'de oturan bir katolikos tarafından yönetilen bu bağımsız kilise, siyasal birliğe sahip olmayan Ermeniler'i birleştiren tek kurumdu.
  • 639/40’ta bölgeye müslüman Araplar' ın ilk akınları başladı ve 653'te Ermeniler. arap egemenliğine girdi. Araplar, Ermeniye adını verdikleri bölgeyi uzun süre genel valilerle yönettiler IX. yy.'da bölgede yarı bağımsız ermeni prenslikleri ortaya çıktı. Bizans, 970'ten sonra Ermeniler üzerine seferler düzenlemeye ve Abbasiler'in yerini almaya başladı. 1020'den başlayarak bölgeye akınlar düzenleyen Oğuzlar, ilk olarak Van gölü çevresindeki Vaspurakan beyliği (Ardzruniler) ile karşılaştılar. Vaspurakan beyi Bizans imparatoruna başvurarak topraklarını Bizans'a bıraktı ve karşılığında Sivas'ı aldı. Bölgeyi adım adım işgal eden Bizans (Ani'nin zaptı 1045), bu toprakların beylerine Sivas, Kayseri ve Kappadokia'da arazi verdi. Bu beyleri kalabalık göçmen kütleleri izledi. Ermeni toplumu dağıldı. Bölgeye Selçuklu akınları başladığında Türkler'e karşı koyan Gürcüler ve Bizans’tı. Malazgirt savaşı nda Romanos Dıogenesin Türkler önünde uğradığı ağır yenilginin ardından bölge Selçukluların eline geçti. Daha sonra Harizmşahlar, İlhanlIlar'ın, Celayirliler’in, Timur’un, Akkoyunlular'ın, Safeviler'in egemenliğinde kaldı.
Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi5.jpg
Gösterim: 1097
Boyut:  72.3 KB
  • XI. yy.'da Bizans, bölgeyi işgal ederken Anadolu’da toprak verdiği beylerden bazıları, imparato.luğun zayıflamasından yararlanarak Bizans ile bağlarını kopardılar. Rupen'in 1080'de kurduğu Kilikia ermeni beyliği, bunların en uzun ömürlüsü oldu. Kilikia Ermenileri, Haçlı seferleri sırasında haçlı kuvvetlerinin yanında yer aldılar ve 1375'te Mısır Memlukları tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar varlıklarını sürdürmeyi başardılar (Rupen sülalesinin yerini, 1226'da Hethum ailesi, bu ailenin yerini de 1342'de frank kökenli Lusignan hanedanı aldı).
  • 1375'ten sonra Ermeniler Anadolu'da türk birliğini kurmaya çalışan osmanlı yönetiminde Ermeniler, o zamana kadar alışık olmadıkları bir huzur ve güven ortamına kavuştular. Timur'un Anadolu seferi sırasında (1400), Yıldırım Bayezit ordusuna katılan birçoğu, istilacılara karşı gönüllü asker olarak savaştı ve sonuçta Osmanlılar’ın yazgısını paylaştı. Sonraki dönemlerde de müslüman halkla eşit koşullarda, esenlik ve dirlik içinde, devletin zımni reayası olarak yaşayan Ermeniler, batıya doğru yayılmaya başladılar. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra başkentte bir ermem patrikhânesi kurulmasına izin verdi ve Bursa piskoposu Ovagim'i patrikhanenin başına getirdi (1461). Ayrıca, zanaatkâr, mimar, tüccar olarak bağlılıklarına çok güvendiği Ermeniler'i kentin Samatya, Topkapı, Kumkapı, Edirnekapı gibi önemli semtlerine yerleştirdi Samatya’da Sulumanastır kilisesi kendilerine verildikten sonra burasını patrikhaneye dönüştüren Ermeniler, ibadetlerini serbestçe uyguladılar. Bayezit II de Sulumanastır kilisesi’nin ermeni cemaatine ait olduğunu bir fermanla onayladı (1485). Kanuni Sultan Süleyman döneminde Van ve yöresi osmanlı topraklarına katılırken (1534), birçok ünlü kuyumcu, taş ustası vb. ermeni zanaatkâr İstanbul'a geldi. Başkentte sayıları giderek artan Ermeniler arasında saraya kapılanan hekimler yanında, işçi, usta, kalfa ve mimarlar da İstanbul'daki saray, camı, medrese, çeşme gibi yapıların meydana getirilmesinde önemli rol oynadılar.
  • Gürcistan fethedilince (1590), bu bölgede yaşayan çok sayıda ermeni İstanbul'a göçerek yerleşti. XVII. yy.'da İstanbul'da Ermeniler yerli ve taşralı olarak ikiye bölündüler. Ermeni kilisesinin gerek Ortodoks gerek Roma kilisesinin nüfuzuna girmekten kaçınması üzerine öteki kiliseler tek tek Ermeniler'i kendi kiliselerine kazanmak yoluna gittiler. Ermeniler'ın başka kılıselerce kazanılmaları, özellikle protestan kilisesi açısından misyoner etkinlikleri yoluyla oldu. (Bu misyoner etkinliği ermeni sorununun ortaya çıkışında da önemli rol oynadı.) Ermeni kilisesinin bütün çabalarına karşın, sayıları artan katolik Ermeniler 1830'da ayrı bir topluluk olarak tanındılar. 1859'dada protestan Ermeniler ayrı bir topluluk durumuna geldiler. 1863'te yürürlüğe giren "Ermeni milleti nizamnamesi”, patriğin yetkilerini "ermeni milleti" lehine sınırladı.
  • 1870'lere kadar ne Rusya'nın ne de öteki batı devletlerinin politikalarında Ermeniler’in bir yeri ve rolü olmadı. Ruslar’ın bu döneme kadar Ermeniler ile ilgisi OsmanlIlar ile savaşlarında onlardan yararlanmaktan öteye geçmedi. Rus-ermeni işbirliği Türkmençay antlaşması ile sonuçlanan İran-Rus savaşı'nda başladı, 1828-29 Osmanlı-Rus ve bir ölçüde de Kırım savaşı'nda (1853-1856) sürdü. 1870’ten başlayarak Ermeniler, Avrupa devletlerinin ilgisini çekme çabalarına giriştiler. Bu çalışma, Eçmiyadzin’in de desteklediği Patrikhane ve ruhban tarafından yürütüldü. Ermeniler, Avrupa devletlerini kendi davaları ile ilgilendirebilmek için din öğesini geniş ölçüde kullandılar. OsmanlI devletinin Ermeniler'in yoğun olduğu bölgelerde düzen ve güvenliğin sağlanması için aldığı önlemleri, müslümanların hıristiyanlar üzerindeki baskısı diye çarpıtarak yansıttılar. Hersek ve Bulgaristan ayaklanmaları başladığı sıralarda bu yoldaki propaganda son derece arttı. Ermeniler, Osmanlılar'ın yenilgisiyle sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı'nın ardından, Ayastefanos antlaşması'na Doğu Anadolu’da Ermeniler'in de oturduğu vilayetlerde ıslahat yapılması hükmünü koydurtmayı başardılar.
  • Bu hüküm Berlin antlaşması’nda da yer aldı. Böylece ermeni sorunu uluslararası siyaset alanına girmiş oldu. Rusya, Berlin kongresi'nden sonra sıcak denizlere inmek için Balkanlar'ın kendisine geçit olamayacağını, bağımsızlıklarını sağladığı yeni devletlerin kendine hiç de minnet duygularıyla bağlı olmadığını anlamıştı. Sıcak denizlere inmek için kendisine Erzurum-iskenderun hattı'nın kaldığını ve bu hattı ele geçirmek için Ermeniler’den yararlanmayı düşünüyordu. Bu nedenle Berlin kongresi'nin ardından ermeni ıslahatını ele aldı. Öte yandan, Berlin kongresi’nden sonra Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü korumak biçimindeki geleneksel politikasını terk eden İngiltere de, Osmanlı imparatorluğunu parçalamak ve onun toprakları üzerinde kendine bağlı ulusal devletler kurma politikasını izlemeye başladı. Eğer bağımsız bir ermeni devleti kurulacaksa, bunun kendisine bağlı ve Rusya'nın güneye inmesini önleyecek tampon bir ülke olmasını istiyordu. Bu politika, kendi sınırları içinde Ermeniler'in yaşadığı Rusya'yı kuşkulandırdı. Rusya, ermeni bağımsızlığı fikrine karşı çıkarak OsmanlI imparatorluğu'nu, fiilen paylaşılmasına yol açacak nüfuz bölgelerine ayırma siyasetine yöneldi.
  • 1880’de İngiltere'nin girişimiyle Berlin antlaşması’nda imzaları bulunan devletler (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya, Rusya), OsmanlI devletine verdikleri bir ortak nota ile antlaşmanın öngördüğü ıslahatın yapılmasını istediler, ingiltere'nin bu girişimi bir sonuca ulaşamadıysa da Ermeniler'in faaliyetlerini artırmalarına yol açtı. Yerel ermeni örgütlerinin yerini ilk siyasal partiler aldı: Armenikan (Van, 1885), Hınçak (Cenevre, 1887) ve marxçı eğilimli Taşnaksutyun (Tiflis, 1890). Batılı devletlerin ilgisini çekmek için osmanlı ülkesi içinde tedhiş eylemlerine başlayan bu komiteler Erzurum'da (1890) ve İstanbul’da Kumkapı'da ermeni patrikhanesi önünde gösteriler; Kayseri, Merzifon, Yozgat (1892-1893), Sason’da (1894) ayaklanmalar çıkardılar. Sason isyanı, Ingiltere'ye Fransa ve Rusya'yı da yanına alarak ıslahat konusunda yeni bir ortak girişim olanağı verdi. Bu da Ermeniler’in faaliyetlerim daha da artırmalarına yol açtı.
  • 1895-1896 arasında İstanbul’da ve Anadoiu'nun pek çok ilinde ayaklanma girişimlerinde bulundular (Zeytun ayaklanması [1895-1896]; Van ayaklanması [1896]. İstanbul’daki Osmaniı bankası baskını [1896], ikinci Sason ayaklanması [1897]). Osmaniı devleti, batılı devletlerin ıslahat konusundaki önerilerini, bir süre oyaladıktan sonra, bazı değişikliklerle kabul etmek zorunda kaldı (kasım 1896). Ancak 1897'de Tûrk-Yunan savaşı başlayınca ıslahat sorunu Balkan savaşı nın sonuna kadar bir yana bırakıldı. Bu arada Ermenıler, 1905'te Abdülhamit ll’yi hedef alan bir suikast girişiminde bulundular. II. Meşrutiyet in ilanından sonra 31 Mart vakası’nın hemen ardından Adana'da bir ayaklanma (Adana’ vakası) çıkardılar. Bu arada büyük devletler Balkan savaşı’ndan sonra, ıslahat konusunu yeniden gündeme getirmişlerdi. Yapılan görüşmeler sonunda Babıâlı ile Rusya arasında imzalanan bir antlaşma ile, ağır koşullar içeren bir ıslahat projesi kabul edildi. Ancak Birinci Dünya savaşı'nın başlaması ve OsmanlI devletinin savaşa girmesiyle Ermeniler lehine ıslahat konusu da kapanmış oldu.
  • Osmaniı devletinin seferberlik ilan ettiği 2 ağustos 1914’ten savaşa girdiği 11 ekim 1914'e kadar Ermeniler, osmaniı ülkesi içinde ve dışında yıkıcı faaliyetlerini artırdılar. Yurtdışındaki büro ve dernekler aracılığıyla gönüllü birlikleri oluşturup bunların Fransa ve Rusya saflarında cepheye şevklerini sağladılar. Osmaniı ülkesi içinde de uygun ortam doğduğunda harekete geçmek için hazırlıklarını sürdürdüler. Rusya'nın osmaniı sınırlarından içeri girmesi üzerine de faaliyete geçtiler; çetecilik ve isyan hareketleriyle rus ordusuna yardımcı oldular. Osmaniı ordusundaki görevli Ermeniler de kaçarak çetelere katılıyordu (bunlar bir süre sonra silahtan tecrit edilerek iş taburlarına aktarıldılar). Osmaniı Meclisi mebusanı’ndaki üç ermeni mebus (Erzurum mebusu Karakin Pastırmacıyan [Garo takma adıyla], Kozan mebusu Hamparsum Boyacıyan [Murat takma adıyla], Van mebusu Vahan Papazyan) cepheye koşarak Türkler'e karşı savaşan çetelerin başına geçtiler. Van'da çıkan ermeni ayaklanması, kentin Ruslar'ın eline geçmesine yol açtı. Van'daki ayaklanma Muş'a da sıçradı. Osmaniı Ermenileri, kendi devletleriyle savaş durumuna girmişlerdi. Bu durum karşısında osmaniı hükümeti "tehcir" kararını almak zorunda kaldı (mayıs 1915). Kısaca "tehcir kanunu" denilen "Vakti-i seferde icraat-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedabir hakkında kanun-ı muvakkat” gereğince Ermeniler savaş bölgesinden alınarak Diyarbakır'ın güneyine, Fırat vadisine ve Urfa yöresine yerleştirildiler (Dahiliye nezareti'nin sadarete verdiği 7 aralık 1916 tarihli raporda 702 900 kadar nüfusun göç ettirildiği kayıtlıdır). Osmaniı hükümeti, göç ettirmenin uygulanması sırasında can ve mal güvenliğinin sağlanması üzerinde önemle durdu ve gerekli önlemlerin alınması için sürekli talimat verdi Bu konuda gerekli özeni göstermeyenlerle suç işleyenler tutuklanarak mahkemelere sevk edildi (1 379 kişi). Bunların bir bölümü, idam da dahil olmak üzere, çeşitli cezalara çarptırıldı. Ancak, salgın hastalık, iklim koşulları, yolculuğun meşakkati, savaş koşullarında bulunulmasından kaynaklanan önlem yetersizliği yüzünde vuku bulan olaylar ya da bazı idare adamlarının yasadışı davranışları nedeniyle Ermeniler'in bir bölümü tehcir uygulaması sırasında öldü (bazı ermeni çevrelerinin tek yanlı olarak ileri sürdükleri gibi, bir "soykırım" sözkonusu değildir).
  • Rusya'daki Ekim 1917 devrimi'nden sonra, Kafkasya'da başkent Tiflis olmak üzere gürcü, azeri, ermeni halklardan oluşan özerk bir yönetim kuruldu (aralık 1917). Ruslar'm bölgeden çekilmesinden sonra (25 nisan 1918) Kars'ı ele geçiren Ermeniler, türk kuvvetleri karşısında bozguna uğrayınca bölge üç ayrı cumhuriyete tkF lündü: Gürcistan Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Taşnak komiteleri öncülüğünde Ermeni Cumhuriyeti. Türkler Sovyetler’in Brest-Litovsk antlaşması' na göre bıraktığı toprakları boşaltarak 1914 öncesi sınırlarına çekilince, Acara Türkleri, merkezi Kars olmak üzere “Milli ıslam şûrası" adı ile geçici bir yönetim kurdular. Bölgeyi altı ay kadar ellerinde tutan bu yönetimi dağıtan ingilizler'in kafkas ordusu Kars’ı Ermeniler'e verdi (30 nisan 1919). Sevr antlaşmasının (1920) tanıdığı olanaklara dayanan Ermeniler, topraklarını genişletmek için harekete geçtiler. Taşnak komitecilerinin yönetiminde bulunan ermeni kuvvetlerinin üzerine yürüyen Kâzım Karabekir komutasındaki XV. Kolordu, Kars'ı kurtardıktan sonra (30 ekim 1920) Erivan'a yaklaşınca Ermeniler, önce ateşkes istediler (6 kasım 1920), daha sonra da Ankara hükümeti ile Gümrü antlaşmasını imzalamak zorunda kaldılar (2 aralık 1920). Antlaşma imzalandığı gün XI. Kızılordu Ermenistan’ı SSCB'ye kattı.
  • 1921'de bir ayaklanmayla kısa bir süre için iktidara gelen Taşnaklar (şubat-nisan 1921) hükümetten ve ülkeden kovulunca Ermenistan, SSCB'nin federal cumhuriyetlerinden biri durumuna geldi. Azerbaycan ve Gürcistan ile birlikte Türkiye ile Kars antlaşması’ imzaladı (13 ekim 1921). Bu antlaşmayla daha önce SSCB ile Türkiye arasında imzalanan Moskova antlaşmasının (16 mart 1921) saptadığı Türkiye-SSCB sınırının geçerliği taraflarca kabul ediliyor, Nahcivan bölgesinin, Azerbaycan denetimindeki özel durumu onaylanıyordu 1925'ten sonra ulusçu eğilimlere, kiliseye, Taşnaklar'a karşı mücadele edildi, iktisadi yapının yeniden kurulması, sosyalist örgütlenmenin yaygınlaştırılması ve kadın hakları konularında çabalar gösterildi. Ayrılıkçılığı hedefleyen bir taşnak girişimi üzerine 1935-1938 yıllarında, geniş bir temizlik hareketiyle ulusçular etkisizleştirildi. Ruhani önder Katolikos Horen I ölünce (1938), yerine 1945'e kadar kimse atanmadı. İkinci Dünya savaşı sırasında gelenekler (aile, kilise, folklor) ve siyasal yaşam üzerindeki denetim hafifledi 1915’ten sonra Avrupa ve Amerika’ya yerleşen Ermeniler’in gelmesi için propaganda yapıldı. 100 000 ermeni. Ermenistan'a geldi. Beri yanda bölücülük propagandası apanlar izlendi, Taşnak yanlısı olaniar sürgün edileli. 1936'di Ermeni'stan federe cumhuriyet haline getirilirken ermenilerin çoğunlukta bulunduğu Karabağ bölgesi Azerbaycan SSC içinde (anklav), ona bağlı bir özerk bölge yapıldı. Stalin'in ölümünden sonra dış dünya' ile ilişkiler yoğunlaştı. Ülkeye göçen 100 000 kişiden bir bölümü 1956'dan sonra yurtlarına döndüler. SSCB'de bağımsızlık rüzgârları esmeye başlayınca, haziran 1988'de Ermenistan hükümeti, Yukarı Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanmasını istedi. Azerbaycan bu isteği reddetti.
  • 7 aralık 1988'de meydana gelen deprem Ermenistanda büyük hasar yaptı. Gümrü'nün % 801 yıkıldı. Yaklş. 100 000 kişi öldü, büyük maddi hasar meydana geldi. 1989 mayısında yasal hale gelen Ermeni milli hareketi, 1990’da yapılan serbest seçimleri kazandı. Parlamento Yukarı Karabağ'ın ilhakını onayladı. Ağustos 1990'da Levon Ter Petrosyan parlamento başkanlığına seçildi ve bu ay içinde bağımsızlık kararı alındı. Ermeni milisler. Ermeni milli hareketi’nin başarı kazandığı 1990 seçimlerinden itibaren durmadan askeri hedeflere saldırıyorlardı. Gorbaçov önce milislerin silahsızlandırılması için çalıştı, olmayınca nisan 1991'de askeri müdahalede bulundu, birçok insan öldü. Mayıs 1991'de Moskova'da yapılan Gorbaçov Ter Petrosyan görüşmesi de milislerin silahsızlandırılmasını sağlayamadı. Yukarı Karabağ'da çatışmalar yoğunlaşırken eylül 1991'de yapılan referandumda bağımsızlık onaylandı (% 93,3 evet). Ekim 1991'de Levon Ter Petrosyan cumhurbaşkanı seçildi. Mayıs 1992'de Ermeniler Yukarı Karabağ’ın kontrolünü ele geçirdiler. Bundan sonra Karabağ sorunu uluslararası bir sorun haline geldi. Öte yandan Azerbaycan da Yukarı Karabağ'ın özerklik statüsünü iptal ederek bölgeyi doğrudan merkeze bağladı ve başkent Stepanakert’in adını Hankendi olarak belirledi. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlık ilan edilmemiş bir savaşa dönüştü.

ARKEOLOIİ VE GÜZEL SANATLAR


Hellenistik kalıntılann (Garni tapınağı, İ.O. I. yy.), ilk ermeni yapılarının mimarisi üzerindeki etkisi çok büyük oldu. IV.VI. yy. arasında kiliseler tek ya da üç sahınlı bir bazilika planına göre yapılıyordu (Yereruk, Digor kiliseleri, Tvin katedrali). Buna uygun olarak V. yy.'ın ikinci yarısında kubbenin merkeze yerleştirildiği, haç biçiminde plan görülmeye başlandı. Bu tür, VI ve VII. yy.'larda epeyce yaygınlaştı (Vağarşabat'ta azize Hripsime, Zvartnots'ta aziz Krikor kiliseleri), ilk planların çok sayıdaki çeşitlemesi, mimarların ustalığıyla birleşen bir tekniğin ürünüdür: kubbeli bazilikalar (Odzun'da), merkezi plan (Lmbat'ta aziz Stepanos kilisesi), dört dilimli plan (Eçmiyadzin katedrali, Mastara'da aziz Hovannes kilisesi).
Ad:  Ermenistan ve Ermenistan Tarihi6.jpg
Gösterim: 955
Boyut:  67.4 KB
VIII yy.'daki arap işgalinden sonra. IX. yy.'da sanat yeniden gelişti ve bu durum X. ve XI. yy.'larda barışın geri gelmesi ve yeni ticaret kentlerinin kurulmasıyla sürdü. Yine bu dönemde kubbeli kiliselerin başka çeşitlemeleri görüldü ve narteksler yapılmaya başlandı.

Dinsel ve dindışı binaların yapımı XII. ve XIII. yy.'larda hızlandı ve hemen her yerde manastır külliyeleri yapıldı. Bu sıralar ortaya çıkan resim süslemeleri, Ayazmalarında en parlak düzeye erişti.

Haçkar (sözlük anlamıyla' 'taş haç") denen adak, anma ya da mezar stelleri de bir XIII. yy buluşudur Bu taşlar, yüzleri batıya dönük olmak üzere bir tabana oturtulur ve taşın üstüne girift bezemeli ya da çoğu kez çeşitli biçimlerde kartuş bezemeli ince oymalardan bir haç yapılırdı.

XIV. yy.'da manastır külliyeleri ve çok katlı kubbeli kiliselerin yanı sıra kentlerde çok sayıda anıtsal binalar yapıldı. Mimari yaratıcılık, XVII. yy.'da yer yer Avrupa beğenisinden etkilenen yeni bir aşamaya girdi.

EDEBİYAT


Ermeni edebiyatı, yaşamöyküsü, öğrencisı Goryun tarafından kaleme alınan keşiş Mesrop Maştots'un ulusal alfabeyi yazması ve Kutsal Kitap'ı çevirmesiyle, 400 yılına doğru, ortaya çıktı. Ancak, bunun hemen ardından gelen dönem, daha eski ve destanlara dayalı sözlü bir edebiyatın varlığıyla açıklanabilir; bu destanlardan Hayk, Ara Keğetsig ve Şamiram gibi bazıları Urartu dönemine değin geriye gider Arsakiler monarşisine ilişkin öykü gelenekleri, Ermenilet'in hıristiyanlaşmasını, kralların ve ilk hıristiyan patriklerinin öykülerim anlatan Akatankeğos'un ve Yeznik Goğbatsi'nin (V. yy.) yapıtlarında yer alır. Yeznik Goğbatsi, klasik dilin bir örneği ve ilk tanrıbilım başyapıtı olan Yeğz Avantots'u (Mezheplerin reddi) bu dönemde yazdı.

Vartan Mamigonyan'a, 451'de Persler'e karşı giriştiği ayaklanmada yardım ettiğini ileri süren Yeğişe aslında VII. yy.'da yaşamış ve V. yy. hakkında edindiği bilgilerin çoğunu Gazar Barbetzi'den sağlamıştı. Kısa bir süre sonra, Maştots'un öğrencisi olduğu iddia edilen Movses Horenatsi adıyla, Ermeniler'in Kutsal Kitap'ta varsayılan kökenlerinden başlayan bir tarih kitabı yazıldı.

Tavit Anhağt'a atfedilen, yunancadan yapılan çeviriler ve açımlamalar sayesinde V. yy.'dan başlayarak gelişen felsefe ve bilim yazını, VII. yy.'da bilgin Ananya Şiragatzi’nin yapıtlarında doruk noktasına ulaştı.

X. yy.'da Krikor Naregotsi ile dinsel şiir gelişti ve XII. yy.'da Nerses Şnorhali'yle bu gelişme devam etti. Sasuntsi Tavit sözlü destanı da, çeşitli çağların öğelerini bünyesinde toplayarak bu döneme doğru oluştu. XIV. yy.'da tek gerçek halk türü olan şiir, varlığını sürdürdü. Frig'in (1230-1310) yanı sıra Gostan Yerzıngatsi, dinsel temalara, pers şiirinin simgelerim uyarladı. XIV. yy.-XVIII. yy arası aşuglar gönül sızılarını (Nahabet Kuçak), sıla hasretini (Mıgırdiç Nakkaş) dile getirdiler ve Körün oğlu gibi düşsel destanlar ortaya koydular.

XVI. yy.'dan başlayarak ermeni tüccarlar ana dillerinde yazılmış kitapları Batı' da bastırmaya koyuldular Aralarında Avedikyan (1750-1827) ve daha sonra Alişan (1820-1901) ve Aydınyan (1825-1902) gibi tarihçi ve şairlerin de bulunduğu Venedik ve Viyana'daki mıhitarcı kongregasyonun sistemli çabalarıyla XVII., XVIII. yy.'larda kültürel bir yeniden doğuş başladı.

XIX. yy.'da edebiyat, bir yandan, özellikle Apovyan (1809-1848). Proşyan, Raffi, Tumanyan'ın (1869-1923) yapıtlarıyla kırsal alana yöneldi, öte yandan yergici Baronyan (1843-1891) ya da Zohrab, Gamsaragan, Paşalıyan, Yeruhan gibi gerçekçi romancılar kent yaşamını dile getirdiler. Şairler arasında doğu kesiminden Patkanyan (1830-1892) ve Verlaine'e hayranlık duyan Teryan (1885-1920), İstanbul'daysa romantiklerden Beşiktaşlıyan (1828 1868) ve Turyan (1851-1872), tümtanrıcı Medzarentz (1886-1908) ve Varujan ile Siamanto'yu sayabiliriz.

Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde; kırsal roman Bakuntz ve daha yakın zamanda Hrant Mateosyan ile devam etti. Raffi'nin XIX. yv’da yaratıcısı olduğu tarihsel romanı da Demircıyan (1877 -1956) sürdürdü. Devrimin ateşli bir övgücüsü olan ve lirik, görümcü, yergici özellikler gösteren Çarentz'de felsefi bir esinle de karşılaşılır. Apul Ala Mahari adlı şiiriyle tanınan ishakyan’da da (1875-1957) aynı özellik göze çarpar. Öte yandan, P. Sevak (doğm. 1918), çağdaşlarının bilincini alaycılıkla irdeler ve Şiraz (doğm. 1914) çocuk ve yurt sevgisini yüceltir.


Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 2 Aralık 2016 02:14
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Aralık 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Ermenice

Ad:  abc.JPG
Gösterim: 1321
Boyut:  60.5 KB

Hint-Avrupa dil ailesinin batı öbeğinin bağımsız bir kolu. Ermenistan’da, Türkiye ve başka ülkelerde yaşayan Erme- nilerin anadilidir. Ayrıca Bağımsız Devletler Topluluğu’nun Ermenistan dışındaki bölgelerinde de konuşulur. Ermeni göçmen ve mültecilerle birlikte bütün Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya yayılan Ermenice, bu bölgelerden de Romanya, Polonya ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine ve Amerika’ya geçmiştir.

Otuz sekiz harften oluşan Ermeni alfabesi, 5. yüzyılın başlarında piskopos Aziz Mesrop Maştotz (362 7-440) tarafından bulunmuştur. Bu alfabe dünyanın çeşitli yerlerindeki Ermeniler tarafından bugün de kullanılmaktadır. Ermeni kültürünün en gelişkin duruma geldiği 5. yüzyıldaki yazı dili olan Kırapar’ın Van Gölü çevresinde kullanılan Taravn lehçesine dayandığı kabul edilegelmiştir. 5-8. yüzyıllar arasında ortaya konan Ermenice yapıtların dilinde bir farklılaşma görülmez. Ama 9. yüzyıla gelindiğinde, yazı dilinde değişik lehçelerin etkileri belirmeye başlar. Kırapar’ın Orta Ermenice dönemine ait en tanınmış biçimi, 12. ve 13. yüzyıllarda Kilikya’da kullanılmıştır. Kırapar’m az çok bozulmuş biçimleri, 19. yüzyılın ortalarına değin edebiyat dili olarak varlığını sürdürmüştür.

Ermeni milliyetçiliğinin 1800’lerde canlanmasıyla, konuşma diline çok daha yakın olan yeni bir edebiyat dili gelişti. Bu yeni dil Doğu ve Batı Ermenice olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Günümüzde Ermenistan’ın resmî dili olan Doğu Ermenice, Erivan kentinde konuşulan lehçeye dayanır. Batı Erme- nicenin temeli ise İstanbul lehçesidir. Çağdaş Ermenicenin bu iki yazılı biçimi arasında, karşılıklı anlaşmayı engelleyecek kadar büyük bir farklılık yoktur. Bu iki yazı dilinin yanı sıra, Ermenicenin daha pek çok lehçesi vardır. Bunların bazıları arasında fark, konuşanların birbirini anlamasını engelleyecek kadar büyüktür.

19. yüzyılda Ermenicenin, Farsçanın bir lehçesi olduğu sanılmaktaydı. Ama daha sonraki araştırmalar bu dilin Hint-Avrupa dil ailesinin bağımsız bir kolu olduğunu ortaya çıkardı.

Ermenicedeki sesbilgisel gelişmeler, kökenini oluşturan Hint-Avrupa dilinin ses sisteminde köklü değişikliklere yol açmıştır. Özellikle kapantılıların düzeni farklılaşmışta. Merkez Ermenice lehçelerinde üç ayrı kapantılı dizisi ayırt edilebilir. Çevre Ermenice lehçelerinde ise, bunların sayısı ikiye inmiştir. Bütün Ermenice lehçelerinde iki tür “r” görülür; bunlardan biri iyice titretilerek, öteki daha az titretilerek söylenir. Eski Ermenicede de iki tür “1” ayırt edilebilir; bunlardan biri yansızdır, öteki ise artdamaksıllaşmıştır, yani dilin arka bölümünün ağzın gerisinde yumuşak damağa yaklaştırılmasıyla söylenir.

Gerek konuşulan lehçelerde, gerek her iki edebi dilde, bugüne değin korunmuş, oldukça karmaşık bir ad çekimi sistemi vardır. Eski Ermenicenin eylem sisteminde görülen belirgin bir değişiklik, yalın şimdiki zaman biçimlerinin yerini genel olarak daha dolaylı anlatımların almasıdır. Bunlar, zaman ya da başka özellikleri göstermek için çekilebilen tek bir sözcüğün yerini alan, yardımcı eylemleri de içeren sözcük öbekleridir. Lehçeler, bu dolaylı anlatım türlerine göre sınıflandırılır. Eski ve Çağdaş Ermenicede şimdiki zaman eyleminin belirttiği oluşun tamamlanıp tamamlanmadığını ya da süresini bildirmeyen geniş zaman ve dolaylı geçmiş zaman ayırt edilir. Eskiden var olan ve klasik Ermenicede korunan yalın zaman, günümüz Ermenicesinde ortadan kalkmıştır. Eski Ermenicede gelecek zaman, yalın zamanla belirtilirdi. Çağdaş Ermenicede, İngilizcedeki Ishall go (“gideceğim”) ve he will work (“çalışacak”) biçimlerinde olduğu gibi gelecek zaman için dolaylı anlatımlar kullanılır. Çağdaş Ermenicenin bir başka özelliği de, edilgen eylem biçimlerinin önem kazanması ve eylemlerin değişik olumsuz çekim biçimlerinin ortaya çıkmasıdır. Eski Ermenice birçok açıdan Eski Yunancaya yakındı. Çağdaş Ermenice ise türsel olarak Türkçeye çok daha yakındır. Bütünüyle Kırapar’a dayanan Ermenice yazı dili, komşu dillerden alınmış çok az sözcük içerir.

Sayılar


1 - Mek (Doğu Ermenice) - Meg (Batı Ermenice)
2 - Yerku (Doğu Ermenice) - Yergu (Batı Ermenice)
3 - Yerek (Doğu Ermenice) - Yerek (Batı Ermenice)
4 - Çors (Doğu Ermenice) - Çors (Batı Ermenice)
5 - Hin (Doğu Ermenice) - Hing (Batı Ermenice)
6 - Vets (Doğu Ermenice) - Vets (Batı Ermenice)
7 - Yotı (Doğu Ermenice) - Yotı (Batı Ermenice)
8 - Utı (Doğu Ermenice) - Utı (Batı Ermenice)
9 - İnı (Doğu Ermenice) - İnı (Batı Ermenice)
10 - Dası (Doğu Ermenice) - Dası (Batı Ermenice)
20 - Gısan (Doğu Ermenice) - Kısan (Batı Ermenice)
50 - Hissun (Doğu Ermenice) - Hissun (Batı Ermenice)
100 - Hakyor (Doğu Ermenice) - Hayrur (Batı Ermenice)
1000 - Hazar (Doğu Ermenice) - Hazzar (Batı Ermenice)

Ermeni alfabesi


İS 5. yüzyılın başlarında Ermenice için geliştirilen, günümüzde de kullanılan alfabe. Eski İran’da kullanılan Pehlevi alfabesinden türetildiği sanılmaktadır. Ermeni alfabesi Aziz Mesrop Maştotz (3627-440) tarafından bulunmuş, Maştotz’a Ermeni Apostolik Kilisesi’nin başı Aziz Sahak (y. 345-439) ile Rufanos adında bir Yunanlı yardımcı olmuştur. Aziz Sahak bir çevirmenler okulu kurarak bu yeni alfabe ile yazılmış Ermenice Kitabı Mukaddes’i hazırlatmıştır. Günümüze ulaşan en eski Ermenice yazma belgeler İS 9. ve 10. yüzyıllardan kalmadır.

Ermeni alfabesinde, Ermenicenin gereksinmelerini yeterince karşılayan, 31’i ünsüz, yedisi ünlü olmak üzere 38 harf vardır. Ermeni alfabesi, eskiden çok yaygın kullanım alanı olan Arami alfabesinden türeyen Pehlevi alfabesine dayanmakla birlikte, ünlü harflerin olması ve soldan sağa yazılması nedeniyle belirgin bir Yunan etkisi de taşır. Ermeni alfabesi Ermeniceye belirli bir biçim ve kararlılık kazandırarak, Ermenilerin ve kilisenin sürekli birliğini sağlamada önemli bir etken olmuştur.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Aralık 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  edeb.jpg
Gösterim: 707
Boyut:  19.2 KB

Ermeni edebiyatı


Ermenice ortaya konan edebiyat yapıtlarının tümü.

Eldeki kanıtlara göre Ermenistan’da, 5. yüzyılın başlarında Ermeni alfabesinin bulunuşundan önce putperestlik döneminden kalma bir sözlü edebiyat vardı. Ama Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde papazlar coşkuyla dine yöneldiler ve bu sözlü edebiyat örneklerinin çoğunu yok etmek için çaba gösterdiler. Ermeniler, Hıristiyanlığı kabul etmelerinden (y. 300) sonra yaklaşık bir yüzyıl süreyle Kitabı Mukaddes’in ve başka dinsel kitapların Yunanca ve Süryanice metinlerini temel almak zorunda kaldılar. Ama halk bu dilleri anlayamıyordu. Sorunu çözmek amacıyla piskopos Aziz Mesrop Maştotz Ermeni alfabesini geliştirdi ve Aziz Sahak (y. 345-439) ile birlikte bir çevirmenler okulu kurdu. İstanbul ve Edessa’ya (bugün Şanlıurfa) gönderilen bu çevirmenlerin önemli dinsel yapıtların Süryanice ve Yunanca kopyalarını Ermeniceye çevirdikleri söylenir.

Ermeni edebiyatının altın çağı olan 5. yüzyılda ortaya konan yapıtların çoğu, bu tür çevirilerdi. Öte yandan Eğişe’yle Parb’lı öazar’m yazdıkları tarih kitapları gibi özgün yapıtlara da rastlanıyordu. Klasik Ermeni edebiyatının başyapıtı, Eznik Koğbatzi’nin Rafıziliklerin Tekzibi adlı yapıtıdır. Bazı bölümleri Yunanca kaynaklardan alınmış olan bu yapıt, putperestlik döneminden kalma Ermeni boşinançlarına, eski İran inanışındaki dualizme, Yunan felsefesine ve Markioncu heretik görüşlere karşı, öğretiye bağlı Hıristiyan inançlarını savunan bir kitap olduğu gibi, karşı çıktığı düşünceler konusunda da değerli bir bilgi kaynağıdır. Ermeni edebiyatında benzeri olmayan, katıksız klasik bir üslupta yazılan yapıtın ilk baskısı 1762’de İzmir’de yapılmıştır. 6-8. yüzyıllar arasında Aziz İoannes Khrysostomos ve İskenderiyeli Aziz Kyrillos gibi yazarların yapıtlarının çevrilmesine devam edildi. Ayrıca Platon, Aristoteles ve İskenderiyeli Philon gibi Yunan yazarlarının dilbilgisi, ilahiyat ve felsefe alanındaki yapıtlarının, özgün metinlere son derece sadık çevirileri yapıldı.

10. ve 11. yüzyıllarda Ermeni edebiyatı, sanatı ve mimarlığı, 5. yüzyıldan sonraki en gelişkin düzeyine ulaştı. 10. yüzyılın en önemli edebiyatçısı, mistik şiirlerinin ve ilahilerinin yanı sıra Neşideler Neşidesi Üzerine Yorum gibi düzyazı yapıtlarıyla da tanınan ve ilk büyük Ermeni şair sayılan Aziz Krikor Narekatzi (951-1001) idi. Aynı yüzyılda, ama daha erken bir tarihte yazılan Tovma Ardzruni’nin Ardzruni Hanedanının Tarihi adlı yapıtı, bu hanedandan yana bir yaklaşımı yansıtmakla birlikte, Ermenilerin 936’ya kadarki tarihleri konusunda en önemli bilgi kaynağıdır. Daha sonra adı bilinmeyen bir yazar, Ardzruni’nin kaldığı tarihten devam ederek yapıtı 1121’e değin getirdi. Katoğikos (baş patrik) VI. Hovlıannes Draskhanakerdatzi’nin 10. yüzyılda kaleme aldığı Ermenistan Tarihi ise, Arap- Ermeni ilişkileri konusundaki bilgiler açısından değer taşır; yazarın kendisi de anlattığı son olaylarda önemli bir rol oynamıştır. 10. yüzyıl sonları ve 11. yüzyıl başlarında ortaya konan yapıtlar arasında, Piskopos Ukhtanes’in Ermenistan Tarihi ve Gürcülerle Ermenilerin Bölünmesinin Tarihi adlı yapıtları yer alır. Istepannos Asoğik’in güvenilir bilgiler içeren ve ustaca yazılmış Dünya Tarihi adlı yapıtı, 11. yüzyıl başlarında tamamlanmıştır. Aristakes Lastiverdtzi’nin Bagratlılann yıkılışını (1045), Ani kentinin kuşatılmasını ve alınmasını (1064) ve Selçukluların zaferlerini anlatan Ermenistan Tarihi adlı yapıtı ise, yalnız tarih kitabı değil, bir düzyazı ağıt da sayılabilir.

12. yüzyıldan sonra Ermeni edebiyatı doğu ve batı edebiyatları olmak üzere ikiye ayrıldı. Her iki edebiyatta da klasik dilden başka, konuşma dilinde de yapıtlar verildi. Memlûklerin (1375) ve Timurlenk’in (1385) istilalarıyla uzun sürecek bir kültürel ve edebi çöküş dönemine girildi.

Bu kültürel çöküşten kurtulmaya 17. yüzyılda başlandı. Tebrizli Arakel’in (1602-70), Sargavak Zakarya’nın (1627-99) ve Eremya Çelebi Kömürciyan’m (1637-95) tarih kitapları, daha çok Anadolu ve İran toprak beylerinin yaptıklarını ve İstanbul’da geçen olayları anlatıyordu. Bu dönemde Ermeni yazarların Batılı bilginlerle ilişkiye girdikleri ve Latince yapıtlardan yararlandıkları da görülüyordu. İsfahan’da yeni kurulan ticaret sömürgesi Yeni Culfa’da 1614’te doğan ve 1674’te Marsilya’da ölen Erivanlı Başpiskopos Oskan, Amsterdam’da 1666-68 arasında ilk Ermenice Kitabı Mukaddes’i bastı. Dindışı edebiyatın örnekleri ise 13. yüzyıldan başlayarak bir dizi halk şairinin yapıtlarında görüldü. Bu şairlerin en tanınmışları arasında Ermeni edebiyatında dünyevi aşk konusunu işleyen ender şairlerden Nahapet Kuçak (16. yy) ile Hovnatan Nağaş (1661- 1722) sayılabilir. Bu tür şiir yazan şairlerin en ünlüsü bir sonraki yüzyılda yetişen ve Sayat-Nova adıyla tanınan Aruthin Sayadyan’dır (1712-95).

18. yüzyılda kültür ve düşünce alanında bir canlanma dönemine girildi. 19. yüzyıl ortalarına gelindiğinde, çağdaş bir Ermeni edebiyatının gelişmesi için gerekli koşulların olgunlaşmış olmasına karşın yazarlar arasında henüz dil konusunda bir anlaşma sağlanamamıştı. Hem Anadolu’daki, hem de Rusya’daki Ermeni yazarlardan eski klasik dilin savunucuları ile çağdaş konuşma dillerini savunanlar arasında, bunlardan hangisinin yeni düşünceleri iletmede daha uygun olacağına ilişkin tartışmalar baş gösterdi. Bu tartışmaların sonunda konuşma dilini savunanlar baskın çıktı. Böylece doğu Ermeni edebiyatında Erivan lehçesi (rusa- hayeren), batı Ermeni edebiyatında ise İstanbul lehçesi (tırkahayeren) kullanılmaya başladı. Ermeni yazarlar Avrupa edebiyatını örnek aldılar ve onun düzeyine ulaşmaya çalıştılar. Batı Ermeni edebiyatında Hagop Baronyan (1842-91) ve Ervand Odian (1869-1926) başarılı yergi romanlarıyla ve tiyatro yapıtlarıyla, Krikor Zohrab da (1861-1915) gerçekçi öyküleriyle tanındı. Tiyatro alanında ise Baronyan, günümüzde de ilgi toplayan Bağdasar Ağpar ve Doğulu Dişçi gibi komedileriyle öne çıktı.

Batı Ermeni edebiyatında fazla gelişmeyen roman türünde, Sovyet Ermenistam’nda güçlü yapıtlar verildi ve bunlar Ermenilerin ahlaksal, toplumsal ve siyasal özlemlerini dile getirmenin bir aracı öldü. “Çağdaş Ermeni edebiyatının kurucusu” olarak tanınan Haçatur Abovyan (1809-48), Ermenistan’ın Yaraları adlı yapıtını 1841’de yazdı. Ermeni romancıların en ünlüsü Hagop Melik-Hagopyan’dı (Raffi) (1835-88). Doğulu Ermeni şairlerden Hovhannes Thumanyan (1869-1923), lirik ve öykülü şiirleriyle tanındı. Başyapıtı sayılan, gelenekselleşmiş şarkılarla dolu Anuş adlı kısa destanı, kısa bir süre sonra operaya uyarlandı. En tanınmış Ermeni oyun yazarı ise, o dönemde Tiflis’ teki Ermeni toplumunu anlatan ve çoğu Tiflis lehçesiyle yazılmış Yaygara, Pepo, Kırık Kalp gibi komedileriyle tanınan Gabriel Sundukyan’dır (1825-1912).

İstanbul’un batı Ermeni edebiyatının en önemli merkezi olma özelliğini hızla yitirmesi, Ermeni edebiyatında yeni bir çöküş döneminin başlamasına yol açtı. Bununla birlikte Paris, Beyrut, Kahire, Boston gibi kentlere dağılan Ermeni yazarlar, yazmayı sürdürdüler. Anadolu’daki Ermenilerin bir bölümü doğuya giderek orada bir ölçüde özerklik elde etti. Ermeni edebiyatı, 1936’da Ermenistan SSC’nin kurulmasından sonra özendirilmekle birlikte, devlet denetimine girdi.

kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Aralık 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Ermeni Apostolik Kilisesi

Ad:  kelise.jpg
Gösterim: 933
Boyut:  61.3 KB

Ermenilerin ulusal kilisesi. “Apostolik” nitelemesinin temelinde, Hz. İsa’nın On İki Havarisinden Bartolomeus ile Thaddeus’un Ermenilerin yaşadığı yöreleri Hıristiyanlaştırdığı yolundaki Ermeni inancı yatar. İS y. 300’de III. Dırtat’m, Surp (Aziz) Krikor’un etkisiyle Hıristiyanlığı kabul etmesi sonucu Hıristiyanlık Ermenilerin resmî dini oldu. Yeni Ermeni Kilisesi kısa bir süre sonra Kapadokya’daki Kaisareia (Kayseri) Başpiskoposluğumdan bağımsız bir yol izlemeye başladı. Kutsal yazılarını, ayin kitaplarını ve temel kurumsal kavramlarının çoğunu aldığı Süryanilerle sıkı bir ilişki kurdu. Ermeni Kilisesi’nin Süryaniceye olan bağımlılığı, 5. yüzyılın başlannda Aziz Mesrop Maştotz’un Ermeni alfabesini bularak Süryanice ve Yunanca yazılmış birçok dinsel yapıtın çevirisini gerçekleştirmesiyle sona erdi.

Ermeni Kilisesi 506’da Dvin Konsili’nde, Khalkedon (Kadıköy) Konsili’nin 451’de benimsediği, Hz. İsa’nın tek kişiliğinde iki doğasının olduğu yolundaki kararı reddederek onun yalnızca tanrısal doğası olduğu görüşünü savunan Monofizitlere katıldı. Gürcistan Kilisesi 7. yüzyılın başlarında Ermeni Kilisesi’nden ayrılarak yeniden Rum Ortodoks Kilisesi ile birleşti. Ermeniler ise Kopt, Habeş ve Suriye’deki Süryani kiliseleriyle birlikte, İskenderiyeli Aziz Kyrillos’un görüşlerine inancı sürdürdüler.

Surp Krikor ve ilk halefleri Eçmiadzin’de yerleşmişlerdi. En yüksek dinsel yetkili olan katoğikos'luk makamı 485’te Dvin’e taşındı ve 927’ye değin burada kaldı. Daha sonra 1293’e değin çeşitli yerlerde bulunan katoğikos'luk bu tarihte Kilikya’daki Sis (bugün Kozan) kentine taşındı ve yörenin Memlûkler tarafından işgalinden sonra da orada kaldı. 15. yüzyılın başlarında IX. Krikor Musabekyan, katoğikos'luğu Roma etkisinden kurtarmak amacıyla Doğu’ya taşımayı reddedince, 17 piskopostan oluşan bir sinod onu görevden aldı ve 1441’de Kirakos I, Eçmiadzin’de katoğikos seçildi; aynı yıl makamını oraya taşıdı.
Günümüzde, biri Eçmiadzin’deki “bütün dünya Ermenilerinin katoğikos'u”, öbürü Lübnan’da Antilyas’taki Kilikya katoğikos'u olmak üzere iki katoğikos' luk vardır. Genellikle, Eçmiadzin’deki katoğikos bütün kilisenin başı olarak kabul edilir. Kilikya katoğikos'u dinsel açıdan Eçmiadzin’e bağlı olmakla birlikte yönetsel özerkliğe sahiptir. Katoğikos'luklar arasındaki ilişkiler zaman zaman politik olaylar nedeniyle gerginleşmiştir. Kilisenin başı olarak kabul edilen katoğikos Ermenistan’da bulunmakla birlikte, Ermeni milliyetçileri Antilyas’taki Kilikya katoğikos'unu destekler. Bu bölünme Kuzey Amerika’daki Ermeniler arasında da görülür. İstanbul ve Kudüs patriklikleri Eçmiadzin’in üstünlüğünü kabul ederler. Ermeni Apostolik Kilisesi, Monofizitlik sorunu dışında, genel olarak Doğu Ortodoks Kilisesi’nin inanç sistemini paylaşır ve geleneksel Ermeni dinsel törenlerini korur.

Ermeni dinsel ezgisi,


Ermeni Kilisesi’nin vokal müziği ve bu müziğin sözlerini oluşturan dinsel şiirler. Ermeniler Suriye’den ve Doğu Akdeniz’in Yunanca konuşulan kesimlerinden gelen misyonerler tarafından çok erken bir dönemde Hıristiyanlaştırıldılar. İS y. 300’de de Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul ettiler. Ermeni Kilisesi 5. yüzyılın başlarında bağımsızlığını ilan ederek Anadolu’da Kapadokya’nm Kaisareia (Kayseri) Başpiskoposluğumdan ayrıldı. Büyük Ermeni din bilgini Aziz Mesrop Maştotz 5. yüzyılın başlarında Ermeni alfabesini buldu; Süryanice ve Yunanca birçok dinsel yapıtı Ermeniceye çevirdi. Yeni alfabenin kullanılmaya başlamasıyla, dinsel şiirlerin ağırlıkta olduğu bir edebiyatın gelişmesi hız kazandı.

Dinsel ezgide 12. yüzyılda gerçekleştirilen müziksel reformları katoğikos (baş patrik) IV. Nerses Şınorhali’nin yaptığı kabul edilir. Nerses’in, dinsel şiirlerin metinleriyle dinsel ezgileri, Ermeni halk müziği üslubuna yaklaştırarak yalınlaştırmış olduğu söylenir. Ayrıca Nerses birçok şar akan da (ilahi) bestelemiştir. Yaklaşık 1.200 ilahiden oluşan şarakan koleksiyonu en son biçimini y. 1300’de almış ve anlaşıldığı kadarıyla daha sonra değişmeden kalmıştır.
İstanbullu Katolik bir Ermeni olan Hamparsum Limonciyan (1768-1839) 1820’de Ermeni müzik yazım sisteminin de, Yunan Kilisesi’nde gerçekleştirilen ve perdelerin daha kesin bir biçimde gösterilmesine olanak veren reform doğrultusunda modernleştirilmesini önerdi. Ermeni dinsel ezgisi ritim çeşitliliği gösteren girift melodilerden oluşur; bu melodiler Avrupa müziğinde bulunmayan aralıklar içerir.

Ermeni dinsel ezgisi aslına en yakın biçimde Ermeniler’in dinsel başkenti Eçmiadzin ile tek tük birkaç manastırda ağızdan ağıza aktarılmıştır. Ermeni müziği konusundaki incelemelerin önemli bir merkezi de, 1717’de Mıkhitharist rahiplerin yerleştiği Venedik San Lazzaro adacığındaki Ermeni Katolik Manastırı’dır. Geleneksel Ermeni ezgilerinin burada oldukça iyi korunmuş olduğu söylenmektedir.

Ermeni dinsel törenleri,


Ermeni Apostolik Kilisesi ile Katolik Kilisesi’nin Doğu ayin usulüne bağlı Katolik Ermenilerin dinsel ayin sistemi. Kendilerini “ilk Hıristiyan halk” olarak gören Ermeniler İS y. 300’de Surp (Aziz) Krikor Lusavoriç’in öncülüğüyle Hıristiyanlığı benimsediler. Apostolik ve Katolik Ermenilerin uydukları Aziz Krikor ayini, Aziz Yakub’un Antakya ayini ile Aziz İoannes Khrysostomos’un Bizans ayini örnek alınarak düzenlenmiştir.
Ayin genellikle beş bölüme ayrılır:
  1. Sacristia’da okunan hazırlık duaları;
  2. mihrapta okunan hazırlık duaları;
  3. ekmeğin ve şarabın hazırlanması ve kutsanması;
  4. katekümen ayini;
  5. Komünyon’la son bulan inananların ayini.
Bizans kiliselerinden farklı olarak, Ermeni ayin usulünü izleyen kiliselerde genellikle ikon yoktur ve ikonostasis yerine, papazı ve mihrabı ayinin belli bölümlerinde gizleyen bir perde bulunur. Öteki Ortodoks kiliselerde olduğu gibi, iki tür Komünyon vardır. İbadette kullanılan kitaplar, ayin düzenini ya da ayinin kutsanmasını içeren Donatzuytz; papazın okuduğu duaların bulunduğu Badarakamaduytz; günlük Havarilerin Mektupları ve İncil okumalarını içeren öğle zamanı kitabı Caşotz ile günlük dinsel görevlerle ilgili duaların bulundğu dua kitabı Jamakirk' tir.

Ermeni Katolik Kilisesi,


Katolik Kilisesi’nin Doğu ayin usulüne bağlı bir kilise. Ermeniler, İS y. 300’de topluca Hıristiyanlığı benimseyen ilk halk oldular. Ermeni Kilisesi Khalkedon (Kadıköy) Konsili’nden (451) yaklaşık 50 yıl sonra konsilin Hz. İsa’nın tek kişiliğinde iki doğasının olduğu yolundaki kararını reddetti. Ama, daha 12. yüzyılda, Müslümanlardan kaçarak Kilikya’ya gelen Ermeniler arasında Katolikler unmaktaydı. Aziz Krikor Birliği’nin şişleri diye bilinen Ermeni keşişler, Donikenlerin etkisiyle Ermeni Katolik Kiliki’nin temellerini attılar. Halep’in Katolik koposu Abraham Ardzivyan’ın 1740’ta toğikos (baş patrik) seçilmesi üzerine meni Katolik Kilisesi kuruldu. Kilise ll’de 19 piskoposluk bölgesine ayrıldı. 15-18 arasında bazı piskoposluklar kaldıdı ve bunların cemaatinin çoğu başka kelere göç etti.

1929’da kilisenin yapısı miden gözden geçirildi ve yeni piskoposklar kuruldu. Günümüzde Beyrut yakımdaki Zimmer Manastırında oturan Kilik- i Ermeni Patriği, bölgenin dinsel yöneticidir. Halep, Bağdat ve İstanbul’da başpiskoposluk; İskenderiye, Isfahan ve Suriye’deki Kamışlı’da piskoposluk bölgeleri ile aris’te bir piskoposluk vardır. Ayrıca Atina’da ve Romanya’daki Gherla’da iki “ordilariatlık” bulunur. Kilisenin başı, Katolik Ermenilerin patriği ve Kilikya katoğikos’u )larak adlandırılır ve asıl adının yanında edros adım da taşır. Dinsel ayinler klasik Ermeni dilinde yapılır.

kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

8 Mart 2009 / BİRGÜL24 Soru-Cevap
28 Kasım 2012 / Misafir Cevaplanmış