ERMENİSTAN
Türkiye' nin doğusunda. Kafkasya'nın güneyinde, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve Iran arasında yer alan devlet; 29 800 km2; 3 305 000 nüf. (1990); başkenti Erivan
COĞRAFYA
Kafkas ardının güney kesiminde, Türkiye sınırında yer alan Ermenistan’ın toprakları, Küçük Kafkas dağlık alanının bir bölümünü oluşturur: topraklarının % 90'ının yükseltisi 1 000 m'nin üstündedir ve en yüksek dorukların (Alagöz dağı) yükseltisi 4 000 m'yi aşar. Birbiriyle büyük ölçüde çelişen yüzey şekilleri, bir yanda kırsal iktisada bağlı yüksek platolar ve yanardağ kökenli kütlelerden, öte yanda yoğun nüfuslu, başlıca etkinliklerin toplandığı dağlararası çöküntülerden ve çöküntü çanaklarından oluşur.
Belirgin bir nüfus artışı (nüfus yarım' yüzyılda üç kat artmıştır) ve hızlı iktisadi1 gelişme Ermenistan'ın başlıca özellikleridir. İkliminin sağladığı üstünlükten yararlanan ülke, tarıma, şarap, meyve, sebze ve tütün üretimine yönelmiştir. Maden yataklarının (çokmetalli yataklar, bakır, molibden, vd.), yapı gereçlerinin (mermerler ve tüfler) işletilmesine ve hidroelektrik potansiyelin değerlendirilmesine dayalı sanayi (bölge iktisadının egemen kesimidir) çeşitlenerek gelişmektedir. Gazla çalışan termik santralların ve Metsamor nükleer santralının üretimi, Razdan çağlayanlarını besleyen Gökçe (Sevan) gölünün düzeyindeki düşme nedeniyle gelişmesi yavaşlayan hidroelektrik üretiminin yerini almıştır. Demirdışı madenler metalürjisi (Alaverdi bakır kombinası) temel etkinliklerden biri olmayı sürdürmektedir.
Kimya sanayilerinin (yapay kauçuk, plastik maddeler) gelişmesinin yanı sıra, Ermenistan, yüksek düzeyde teknoloji gerektiren makinelerin yapımında uzmanlaşmıştır. Tüketim sanayinin başlıca dalları tekstil ve tarıma dayalı besin sanayisidir.
Ermenistan Cumhuriyeti nin bölgeleri arasında gelişme açısından önemli eşitsizlikler gözlenir Ülkenin kenarında yer almasına karşın, Araş çöküntüsünde nüfusun yarısından çoğu ve gerek sanayi, gerek tarım üretimi potansiyelinin büyük bölümü toplanmıştır. Bu kesimin başlıca kenti ve büyük bir etkinlik merkezi olan başkent Erivan'da nüfusun yaklaşık üçte biri toplanmıştır ve sanayi üretiminin büyük bölümü gerçekleştirilmektedir. Gümrü (Kumayri) ve Karakllise sanayi merkezlerinin bulunduğu havzaların önemi daha sınırlıdır. Zengin tarihsel kalıntılar sayesinde Ermenistan’da, turizm hızla gelişmektedir.
TARİH
- Ermeniler'in kökeni ve yaşadıkları böl geye ne zaman geldikleri kesin olarak bilinmemektedir. Ermeniler olasılıkla İ.Û. VII. ya da VI. yy.'da Fırat'ın doğusuna yerleşen hint-avrupa kökenli Phrygialılar'ın bir kolunun (ermeni efsanesine göre bu topluluğun başında Hayk adlı bir başbuğ bulunuyordu) bölgenin eski halklarıyla, Hurriler'in kalıntıları, Anadolu'nun kuzey-doğu'sundaki Kafkas kökenli halklar vb.) karışmasından oluştu. Ermeniler, Büyük İskender’in Asya seferi (İ.Ö. 331)sırasında Persler’in egemenliğindeydi. Pers imparatorluğumu yıkan Büyük İskender'in, onun ölümünden sonra da Selefkiler'in egemenliğini kabul ettiler.
- Antiokhos III, Magnesia (Manisa) savaşı'nda Romalılar'a yenilince (İ.Û. 189) bölgenin İranlI satrapları Artaksias ve Zariadris, Roma senatosu'nun himayesinde bağımsızlıklarını İlan ettiler. Artaksias sülalesinden Tigranes, Roma'nın iç mücadelelerle, İran'daki Parthlar'ın Sakalar İle uğraşmasından yararlanarak bölgedeki feodal beyleri birleştirmeyi ve topraklarını genişletmeyi başardı Ancak romalı general Pompeus, buraları işgal ederek Tigranes'e roma egemenliğini kabul ettirdi (İ.Û. 66). Bundan sonra Ermeniler, Roma ile Parthlar (sonra Sasaniler) arasındaki savaşların gidişine bağlı olarak, bu iki devletten birinin egemenliğinde kaldı. IV. yy.’dan başlayarak rahip Gregorius'un çabalarıyla hıristiyanlık, Ermeniler arasında yayılmaya başladı (Trıdates lll'ün hıristiyanlığı kabul ederek resmi din yapması, 301).
- 390'a doğru Ermeniler'in yaşadığı bölge Sasaniler ve Roma arasında paylaşıldı. Romalılar (daha sonra Bizans) paylarına düşen bölümü kısa süre sonra imparatorluğa kattılar. Sasaniler'in elinde kalan bölüm önce Arsaki sülalesinden prensler, 428'den sonra da Divin'de oturan ve Marzban denilen iranlı valilerce yönetildi. Feodal bir yapıda olan toplum derebeylerin (Nakharark) egemenliğindeydi Yezdgird II döneminde hıristiyanlığa uygulanan baskı bir ayaklanmaya yol açtı. İsyancı Ermeniler Avarayr savaşı'nda (451) ezildiler. Aynı yıllarda ermeni gregoryen kilisesi, batı kiliselerinden kopma sürecine girdi. Eçmiyadzin'de oturan bir katolikos tarafından yönetilen bu bağımsız kilise, siyasal birliğe sahip olmayan Ermeniler'i birleştiren tek kurumdu.
- 639/40’ta bölgeye müslüman Araplar' ın ilk akınları başladı ve 653'te Ermeniler. arap egemenliğine girdi. Araplar, Ermeniye adını verdikleri bölgeyi uzun süre genel valilerle yönettiler IX. yy.'da bölgede yarı bağımsız ermeni prenslikleri ortaya çıktı. Bizans, 970'ten sonra Ermeniler üzerine seferler düzenlemeye ve Abbasiler'in yerini almaya başladı. 1020'den başlayarak bölgeye akınlar düzenleyen Oğuzlar, ilk olarak Van gölü çevresindeki Vaspurakan beyliği (Ardzruniler) ile karşılaştılar. Vaspurakan beyi Bizans imparatoruna başvurarak topraklarını Bizans'a bıraktı ve karşılığında Sivas'ı aldı. Bölgeyi adım adım işgal eden Bizans (Ani'nin zaptı 1045), bu toprakların beylerine Sivas, Kayseri ve Kappadokia'da arazi verdi. Bu beyleri kalabalık göçmen kütleleri izledi. Ermeni toplumu dağıldı. Bölgeye Selçuklu akınları başladığında Türkler'e karşı koyan Gürcüler ve Bizans’tı. Malazgirt savaşı nda Romanos Dıogenesin Türkler önünde uğradığı ağır yenilginin ardından bölge Selçukluların eline geçti. Daha sonra Harizmşahlar, İlhanlIlar'ın, Celayirliler’in, Timur’un, Akkoyunlular'ın, Safeviler'in egemenliğinde kaldı.
- XI. yy.'da Bizans, bölgeyi işgal ederken Anadolu’da toprak verdiği beylerden bazıları, imparato.luğun zayıflamasından yararlanarak Bizans ile bağlarını kopardılar. Rupen'in 1080'de kurduğu Kilikia ermeni beyliği, bunların en uzun ömürlüsü oldu. Kilikia Ermenileri, Haçlı seferleri sırasında haçlı kuvvetlerinin yanında yer aldılar ve 1375'te Mısır Memlukları tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar varlıklarını sürdürmeyi başardılar (Rupen sülalesinin yerini, 1226'da Hethum ailesi, bu ailenin yerini de 1342'de frank kökenli Lusignan hanedanı aldı).
- 1375'ten sonra Ermeniler Anadolu'da türk birliğini kurmaya çalışan osmanlı yönetiminde Ermeniler, o zamana kadar alışık olmadıkları bir huzur ve güven ortamına kavuştular. Timur'un Anadolu seferi sırasında (1400), Yıldırım Bayezit ordusuna katılan birçoğu, istilacılara karşı gönüllü asker olarak savaştı ve sonuçta Osmanlılar’ın yazgısını paylaştı. Sonraki dönemlerde de müslüman halkla eşit koşullarda, esenlik ve dirlik içinde, devletin zımni reayası olarak yaşayan Ermeniler, batıya doğru yayılmaya başladılar. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra başkentte bir ermem patrikhânesi kurulmasına izin verdi ve Bursa piskoposu Ovagim'i patrikhanenin başına getirdi (1461). Ayrıca, zanaatkâr, mimar, tüccar olarak bağlılıklarına çok güvendiği Ermeniler'i kentin Samatya, Topkapı, Kumkapı, Edirnekapı gibi önemli semtlerine yerleştirdi Samatya’da Sulumanastır kilisesi kendilerine verildikten sonra burasını patrikhaneye dönüştüren Ermeniler, ibadetlerini serbestçe uyguladılar. Bayezit II de Sulumanastır kilisesi’nin ermeni cemaatine ait olduğunu bir fermanla onayladı (1485). Kanuni Sultan Süleyman döneminde Van ve yöresi osmanlı topraklarına katılırken (1534), birçok ünlü kuyumcu, taş ustası vb. ermeni zanaatkâr İstanbul'a geldi. Başkentte sayıları giderek artan Ermeniler arasında saraya kapılanan hekimler yanında, işçi, usta, kalfa ve mimarlar da İstanbul'daki saray, camı, medrese, çeşme gibi yapıların meydana getirilmesinde önemli rol oynadılar.
- Gürcistan fethedilince (1590), bu bölgede yaşayan çok sayıda ermeni İstanbul'a göçerek yerleşti. XVII. yy.'da İstanbul'da Ermeniler yerli ve taşralı olarak ikiye bölündüler. Ermeni kilisesinin gerek Ortodoks gerek Roma kilisesinin nüfuzuna girmekten kaçınması üzerine öteki kiliseler tek tek Ermeniler'i kendi kiliselerine kazanmak yoluna gittiler. Ermeniler'ın başka kılıselerce kazanılmaları, özellikle protestan kilisesi açısından misyoner etkinlikleri yoluyla oldu. (Bu misyoner etkinliği ermeni sorununun ortaya çıkışında da önemli rol oynadı.) Ermeni kilisesinin bütün çabalarına karşın, sayıları artan katolik Ermeniler 1830'da ayrı bir topluluk olarak tanındılar. 1859'dada protestan Ermeniler ayrı bir topluluk durumuna geldiler. 1863'te yürürlüğe giren "Ermeni milleti nizamnamesi”, patriğin yetkilerini "ermeni milleti" lehine sınırladı.
- 1870'lere kadar ne Rusya'nın ne de öteki batı devletlerinin politikalarında Ermeniler’in bir yeri ve rolü olmadı. Ruslar’ın bu döneme kadar Ermeniler ile ilgisi OsmanlIlar ile savaşlarında onlardan yararlanmaktan öteye geçmedi. Rus-ermeni işbirliği Türkmençay antlaşması ile sonuçlanan İran-Rus savaşı'nda başladı, 1828-29 Osmanlı-Rus ve bir ölçüde de Kırım savaşı'nda (1853-1856) sürdü. 1870’ten başlayarak Ermeniler, Avrupa devletlerinin ilgisini çekme çabalarına giriştiler. Bu çalışma, Eçmiyadzin’in de desteklediği Patrikhane ve ruhban tarafından yürütüldü. Ermeniler, Avrupa devletlerini kendi davaları ile ilgilendirebilmek için din öğesini geniş ölçüde kullandılar. OsmanlI devletinin Ermeniler'in yoğun olduğu bölgelerde düzen ve güvenliğin sağlanması için aldığı önlemleri, müslümanların hıristiyanlar üzerindeki baskısı diye çarpıtarak yansıttılar. Hersek ve Bulgaristan ayaklanmaları başladığı sıralarda bu yoldaki propaganda son derece arttı. Ermeniler, Osmanlılar'ın yenilgisiyle sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı'nın ardından, Ayastefanos antlaşması'na Doğu Anadolu’da Ermeniler'in de oturduğu vilayetlerde ıslahat yapılması hükmünü koydurtmayı başardılar.
- Bu hüküm Berlin antlaşması’nda da yer aldı. Böylece ermeni sorunu uluslararası siyaset alanına girmiş oldu. Rusya, Berlin kongresi'nden sonra sıcak denizlere inmek için Balkanlar'ın kendisine geçit olamayacağını, bağımsızlıklarını sağladığı yeni devletlerin kendine hiç de minnet duygularıyla bağlı olmadığını anlamıştı. Sıcak denizlere inmek için kendisine Erzurum-iskenderun hattı'nın kaldığını ve bu hattı ele geçirmek için Ermeniler’den yararlanmayı düşünüyordu. Bu nedenle Berlin kongresi'nin ardından ermeni ıslahatını ele aldı. Öte yandan, Berlin kongresi’nden sonra Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü korumak biçimindeki geleneksel politikasını terk eden İngiltere de, Osmanlı imparatorluğunu parçalamak ve onun toprakları üzerinde kendine bağlı ulusal devletler kurma politikasını izlemeye başladı. Eğer bağımsız bir ermeni devleti kurulacaksa, bunun kendisine bağlı ve Rusya'nın güneye inmesini önleyecek tampon bir ülke olmasını istiyordu. Bu politika, kendi sınırları içinde Ermeniler'in yaşadığı Rusya'yı kuşkulandırdı. Rusya, ermeni bağımsızlığı fikrine karşı çıkarak OsmanlI imparatorluğu'nu, fiilen paylaşılmasına yol açacak nüfuz bölgelerine ayırma siyasetine yöneldi.
- 1880’de İngiltere'nin girişimiyle Berlin antlaşması’nda imzaları bulunan devletler (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya, Rusya), OsmanlI devletine verdikleri bir ortak nota ile antlaşmanın öngördüğü ıslahatın yapılmasını istediler, ingiltere'nin bu girişimi bir sonuca ulaşamadıysa da Ermeniler'in faaliyetlerini artırmalarına yol açtı. Yerel ermeni örgütlerinin yerini ilk siyasal partiler aldı: Armenikan (Van, 1885), Hınçak (Cenevre, 1887) ve marxçı eğilimli Taşnaksutyun (Tiflis, 1890). Batılı devletlerin ilgisini çekmek için osmanlı ülkesi içinde tedhiş eylemlerine başlayan bu komiteler Erzurum'da (1890) ve İstanbul’da Kumkapı'da ermeni patrikhanesi önünde gösteriler; Kayseri, Merzifon, Yozgat (1892-1893), Sason’da (1894) ayaklanmalar çıkardılar. Sason isyanı, Ingiltere'ye Fransa ve Rusya'yı da yanına alarak ıslahat konusunda yeni bir ortak girişim olanağı verdi. Bu da Ermeniler’in faaliyetlerim daha da artırmalarına yol açtı.
- 1895-1896 arasında İstanbul’da ve Anadoiu'nun pek çok ilinde ayaklanma girişimlerinde bulundular (Zeytun ayaklanması [1895-1896]; Van ayaklanması [1896]. İstanbul’daki Osmaniı bankası baskını [1896], ikinci Sason ayaklanması [1897]). Osmaniı devleti, batılı devletlerin ıslahat konusundaki önerilerini, bir süre oyaladıktan sonra, bazı değişikliklerle kabul etmek zorunda kaldı (kasım 1896). Ancak 1897'de Tûrk-Yunan savaşı başlayınca ıslahat sorunu Balkan savaşı nın sonuna kadar bir yana bırakıldı. Bu arada Ermenıler, 1905'te Abdülhamit ll’yi hedef alan bir suikast girişiminde bulundular. II. Meşrutiyet in ilanından sonra 31 Mart vakası’nın hemen ardından Adana'da bir ayaklanma (Adana’ vakası) çıkardılar. Bu arada büyük devletler Balkan savaşı’ndan sonra, ıslahat konusunu yeniden gündeme getirmişlerdi. Yapılan görüşmeler sonunda Babıâlı ile Rusya arasında imzalanan bir antlaşma ile, ağır koşullar içeren bir ıslahat projesi kabul edildi. Ancak Birinci Dünya savaşı'nın başlaması ve OsmanlI devletinin savaşa girmesiyle Ermeniler lehine ıslahat konusu da kapanmış oldu.
- Osmaniı devletinin seferberlik ilan ettiği 2 ağustos 1914’ten savaşa girdiği 11 ekim 1914'e kadar Ermeniler, osmaniı ülkesi içinde ve dışında yıkıcı faaliyetlerini artırdılar. Yurtdışındaki büro ve dernekler aracılığıyla gönüllü birlikleri oluşturup bunların Fransa ve Rusya saflarında cepheye şevklerini sağladılar. Osmaniı ülkesi içinde de uygun ortam doğduğunda harekete geçmek için hazırlıklarını sürdürdüler. Rusya'nın osmaniı sınırlarından içeri girmesi üzerine de faaliyete geçtiler; çetecilik ve isyan hareketleriyle rus ordusuna yardımcı oldular. Osmaniı ordusundaki görevli Ermeniler de kaçarak çetelere katılıyordu (bunlar bir süre sonra silahtan tecrit edilerek iş taburlarına aktarıldılar). Osmaniı Meclisi mebusanı’ndaki üç ermeni mebus (Erzurum mebusu Karakin Pastırmacıyan [Garo takma adıyla], Kozan mebusu Hamparsum Boyacıyan [Murat takma adıyla], Van mebusu Vahan Papazyan) cepheye koşarak Türkler'e karşı savaşan çetelerin başına geçtiler. Van'da çıkan ermeni ayaklanması, kentin Ruslar'ın eline geçmesine yol açtı. Van'daki ayaklanma Muş'a da sıçradı. Osmaniı Ermenileri, kendi devletleriyle savaş durumuna girmişlerdi. Bu durum karşısında osmaniı hükümeti "tehcir" kararını almak zorunda kaldı (mayıs 1915). Kısaca "tehcir kanunu" denilen "Vakti-i seferde icraat-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedabir hakkında kanun-ı muvakkat” gereğince Ermeniler savaş bölgesinden alınarak Diyarbakır'ın güneyine, Fırat vadisine ve Urfa yöresine yerleştirildiler (Dahiliye nezareti'nin sadarete verdiği 7 aralık 1916 tarihli raporda 702 900 kadar nüfusun göç ettirildiği kayıtlıdır). Osmaniı hükümeti, göç ettirmenin uygulanması sırasında can ve mal güvenliğinin sağlanması üzerinde önemle durdu ve gerekli önlemlerin alınması için sürekli talimat verdi Bu konuda gerekli özeni göstermeyenlerle suç işleyenler tutuklanarak mahkemelere sevk edildi (1 379 kişi). Bunların bir bölümü, idam da dahil olmak üzere, çeşitli cezalara çarptırıldı. Ancak, salgın hastalık, iklim koşulları, yolculuğun meşakkati, savaş koşullarında bulunulmasından kaynaklanan önlem yetersizliği yüzünde vuku bulan olaylar ya da bazı idare adamlarının yasadışı davranışları nedeniyle Ermeniler'in bir bölümü tehcir uygulaması sırasında öldü (bazı ermeni çevrelerinin tek yanlı olarak ileri sürdükleri gibi, bir "soykırım" sözkonusu değildir).
- Rusya'daki Ekim 1917 devrimi'nden sonra, Kafkasya'da başkent Tiflis olmak üzere gürcü, azeri, ermeni halklardan oluşan özerk bir yönetim kuruldu (aralık 1917). Ruslar'm bölgeden çekilmesinden sonra (25 nisan 1918) Kars'ı ele geçiren Ermeniler, türk kuvvetleri karşısında bozguna uğrayınca bölge üç ayrı cumhuriyete tkF lündü: Gürcistan Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Taşnak komiteleri öncülüğünde Ermeni Cumhuriyeti. Türkler Sovyetler’in Brest-Litovsk antlaşması' na göre bıraktığı toprakları boşaltarak 1914 öncesi sınırlarına çekilince, Acara Türkleri, merkezi Kars olmak üzere “Milli ıslam şûrası" adı ile geçici bir yönetim kurdular. Bölgeyi altı ay kadar ellerinde tutan bu yönetimi dağıtan ingilizler'in kafkas ordusu Kars’ı Ermeniler'e verdi (30 nisan 1919). Sevr antlaşmasının (1920) tanıdığı olanaklara dayanan Ermeniler, topraklarını genişletmek için harekete geçtiler. Taşnak komitecilerinin yönetiminde bulunan ermeni kuvvetlerinin üzerine yürüyen Kâzım Karabekir komutasındaki XV. Kolordu, Kars'ı kurtardıktan sonra (30 ekim 1920) Erivan'a yaklaşınca Ermeniler, önce ateşkes istediler (6 kasım 1920), daha sonra da Ankara hükümeti ile Gümrü antlaşmasını imzalamak zorunda kaldılar (2 aralık 1920). Antlaşma imzalandığı gün XI. Kızılordu Ermenistan’ı SSCB'ye kattı.
- 1921'de bir ayaklanmayla kısa bir süre için iktidara gelen Taşnaklar (şubat-nisan 1921) hükümetten ve ülkeden kovulunca Ermenistan, SSCB'nin federal cumhuriyetlerinden biri durumuna geldi. Azerbaycan ve Gürcistan ile birlikte Türkiye ile Kars antlaşması’ imzaladı (13 ekim 1921). Bu antlaşmayla daha önce SSCB ile Türkiye arasında imzalanan Moskova antlaşmasının (16 mart 1921) saptadığı Türkiye-SSCB sınırının geçerliği taraflarca kabul ediliyor, Nahcivan bölgesinin, Azerbaycan denetimindeki özel durumu onaylanıyordu 1925'ten sonra ulusçu eğilimlere, kiliseye, Taşnaklar'a karşı mücadele edildi, iktisadi yapının yeniden kurulması, sosyalist örgütlenmenin yaygınlaştırılması ve kadın hakları konularında çabalar gösterildi. Ayrılıkçılığı hedefleyen bir taşnak girişimi üzerine 1935-1938 yıllarında, geniş bir temizlik hareketiyle ulusçular etkisizleştirildi. Ruhani önder Katolikos Horen I ölünce (1938), yerine 1945'e kadar kimse atanmadı. İkinci Dünya savaşı sırasında gelenekler (aile, kilise, folklor) ve siyasal yaşam üzerindeki denetim hafifledi 1915’ten sonra Avrupa ve Amerika’ya yerleşen Ermeniler’in gelmesi için propaganda yapıldı. 100 000 ermeni. Ermenistan'a geldi. Beri yanda bölücülük propagandası apanlar izlendi, Taşnak yanlısı olaniar sürgün edileli. 1936'di Ermeni'stan federe cumhuriyet haline getirilirken ermenilerin çoğunlukta bulunduğu Karabağ bölgesi Azerbaycan SSC içinde (anklav), ona bağlı bir özerk bölge yapıldı. Stalin'in ölümünden sonra dış dünya' ile ilişkiler yoğunlaştı. Ülkeye göçen 100 000 kişiden bir bölümü 1956'dan sonra yurtlarına döndüler. SSCB'de bağımsızlık rüzgârları esmeye başlayınca, haziran 1988'de Ermenistan hükümeti, Yukarı Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanmasını istedi. Azerbaycan bu isteği reddetti.
- 7 aralık 1988'de meydana gelen deprem Ermenistanda büyük hasar yaptı. Gümrü'nün % 801 yıkıldı. Yaklş. 100 000 kişi öldü, büyük maddi hasar meydana geldi. 1989 mayısında yasal hale gelen Ermeni milli hareketi, 1990’da yapılan serbest seçimleri kazandı. Parlamento Yukarı Karabağ'ın ilhakını onayladı. Ağustos 1990'da Levon Ter Petrosyan parlamento başkanlığına seçildi ve bu ay içinde bağımsızlık kararı alındı. Ermeni milisler. Ermeni milli hareketi’nin başarı kazandığı 1990 seçimlerinden itibaren durmadan askeri hedeflere saldırıyorlardı. Gorbaçov önce milislerin silahsızlandırılması için çalıştı, olmayınca nisan 1991'de askeri müdahalede bulundu, birçok insan öldü. Mayıs 1991'de Moskova'da yapılan Gorbaçov Ter Petrosyan görüşmesi de milislerin silahsızlandırılmasını sağlayamadı. Yukarı Karabağ'da çatışmalar yoğunlaşırken eylül 1991'de yapılan referandumda bağımsızlık onaylandı (% 93,3 evet). Ekim 1991'de Levon Ter Petrosyan cumhurbaşkanı seçildi. Mayıs 1992'de Ermeniler Yukarı Karabağ’ın kontrolünü ele geçirdiler. Bundan sonra Karabağ sorunu uluslararası bir sorun haline geldi. Öte yandan Azerbaycan da Yukarı Karabağ'ın özerklik statüsünü iptal ederek bölgeyi doğrudan merkeze bağladı ve başkent Stepanakert’in adını Hankendi olarak belirledi. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlık ilan edilmemiş bir savaşa dönüştü.
ARKEOLOIİ VE GÜZEL SANATLAR
Hellenistik kalıntılann (Garni tapınağı, İ.O. I. yy.), ilk ermeni yapılarının mimarisi üzerindeki etkisi çok büyük oldu. IV.VI. yy. arasında kiliseler tek ya da üç sahınlı bir bazilika planına göre yapılıyordu (Yereruk, Digor kiliseleri, Tvin katedrali). Buna uygun olarak V. yy.'ın ikinci yarısında kubbenin merkeze yerleştirildiği, haç biçiminde plan görülmeye başlandı. Bu tür, VI ve VII. yy.'larda epeyce yaygınlaştı (Vağarşabat'ta azize Hripsime, Zvartnots'ta aziz Krikor kiliseleri), ilk planların çok sayıdaki çeşitlemesi, mimarların ustalığıyla birleşen bir tekniğin ürünüdür: kubbeli bazilikalar (Odzun'da), merkezi plan (Lmbat'ta aziz Stepanos kilisesi), dört dilimli plan (Eçmiyadzin katedrali, Mastara'da aziz Hovannes kilisesi).
VIII yy.'daki arap işgalinden sonra. IX. yy.'da sanat yeniden gelişti ve bu durum X. ve XI. yy.'larda barışın geri gelmesi ve yeni ticaret kentlerinin kurulmasıyla sürdü. Yine bu dönemde kubbeli kiliselerin başka çeşitlemeleri görüldü ve narteksler yapılmaya başlandı.
Dinsel ve dindışı binaların yapımı XII. ve XIII. yy.'larda hızlandı ve hemen her yerde manastır külliyeleri yapıldı. Bu sıralar ortaya çıkan resim süslemeleri, Ayazmalarında en parlak düzeye erişti.
Haçkar (sözlük anlamıyla' 'taş haç") denen adak, anma ya da mezar stelleri de bir XIII. yy buluşudur Bu taşlar, yüzleri batıya dönük olmak üzere bir tabana oturtulur ve taşın üstüne girift bezemeli ya da çoğu kez çeşitli biçimlerde kartuş bezemeli ince oymalardan bir haç yapılırdı.
XIV. yy.'da manastır külliyeleri ve çok katlı kubbeli kiliselerin yanı sıra kentlerde çok sayıda anıtsal binalar yapıldı. Mimari yaratıcılık, XVII. yy.'da yer yer Avrupa beğenisinden etkilenen yeni bir aşamaya girdi.
EDEBİYAT
Ermeni edebiyatı, yaşamöyküsü, öğrencisı Goryun tarafından kaleme alınan keşiş Mesrop Maştots'un ulusal alfabeyi yazması ve Kutsal Kitap'ı çevirmesiyle, 400 yılına doğru, ortaya çıktı. Ancak, bunun hemen ardından gelen dönem, daha eski ve destanlara dayalı sözlü bir edebiyatın varlığıyla açıklanabilir; bu destanlardan Hayk, Ara Keğetsig ve Şamiram gibi bazıları Urartu dönemine değin geriye gider Arsakiler monarşisine ilişkin öykü gelenekleri, Ermenilet'in hıristiyanlaşmasını, kralların ve ilk hıristiyan patriklerinin öykülerim anlatan Akatankeğos'un ve Yeznik Goğbatsi'nin (V. yy.) yapıtlarında yer alır. Yeznik Goğbatsi, klasik dilin bir örneği ve ilk tanrıbilım başyapıtı olan Yeğz Avantots'u (Mezheplerin reddi) bu dönemde yazdı.
Vartan Mamigonyan'a, 451'de Persler'e karşı giriştiği ayaklanmada yardım ettiğini ileri süren Yeğişe aslında VII. yy.'da yaşamış ve V. yy. hakkında edindiği bilgilerin çoğunu Gazar Barbetzi'den sağlamıştı. Kısa bir süre sonra, Maştots'un öğrencisi olduğu iddia edilen Movses Horenatsi adıyla, Ermeniler'in Kutsal Kitap'ta varsayılan kökenlerinden başlayan bir tarih kitabı yazıldı.
Tavit Anhağt'a atfedilen, yunancadan yapılan çeviriler ve açımlamalar sayesinde V. yy.'dan başlayarak gelişen felsefe ve bilim yazını, VII. yy.'da bilgin Ananya Şiragatzi’nin yapıtlarında doruk noktasına ulaştı.
X. yy.'da Krikor Naregotsi ile dinsel şiir gelişti ve XII. yy.'da Nerses Şnorhali'yle bu gelişme devam etti. Sasuntsi Tavit sözlü destanı da, çeşitli çağların öğelerini bünyesinde toplayarak bu döneme doğru oluştu. XIV. yy.'da tek gerçek halk türü olan şiir, varlığını sürdürdü. Frig'in (1230-1310) yanı sıra Gostan Yerzıngatsi, dinsel temalara, pers şiirinin simgelerim uyarladı. XIV. yy.-XVIII. yy arası aşuglar gönül sızılarını (Nahabet Kuçak), sıla hasretini (Mıgırdiç Nakkaş) dile getirdiler ve Körün oğlu gibi düşsel destanlar ortaya koydular.
XVI. yy.'dan başlayarak ermeni tüccarlar ana dillerinde yazılmış kitapları Batı' da bastırmaya koyuldular Aralarında Avedikyan (1750-1827) ve daha sonra Alişan (1820-1901) ve Aydınyan (1825-1902) gibi tarihçi ve şairlerin de bulunduğu Venedik ve Viyana'daki mıhitarcı kongregasyonun sistemli çabalarıyla XVII., XVIII. yy.'larda kültürel bir yeniden doğuş başladı.
XIX. yy.'da edebiyat, bir yandan, özellikle Apovyan (1809-1848). Proşyan, Raffi, Tumanyan'ın (1869-1923) yapıtlarıyla kırsal alana yöneldi, öte yandan yergici Baronyan (1843-1891) ya da Zohrab, Gamsaragan, Paşalıyan, Yeruhan gibi gerçekçi romancılar kent yaşamını dile getirdiler. Şairler arasında doğu kesiminden Patkanyan (1830-1892) ve Verlaine'e hayranlık duyan Teryan (1885-1920), İstanbul'daysa romantiklerden Beşiktaşlıyan (1828 1868) ve Turyan (1851-1872), tümtanrıcı Medzarentz (1886-1908) ve Varujan ile Siamanto'yu sayabiliriz.
Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde; kırsal roman Bakuntz ve daha yakın zamanda Hrant Mateosyan ile devam etti. Raffi'nin XIX. yv’da yaratıcısı olduğu tarihsel romanı da Demircıyan (1877 -1956) sürdürdü. Devrimin ateşli bir övgücüsü olan ve lirik, görümcü, yergici özellikler gösteren Çarentz'de felsefi bir esinle de karşılaşılır. Apul Ala Mahari adlı şiiriyle tanınan ishakyan’da da (1875-1957) aynı özellik göze çarpar. Öte yandan, P. Sevak (doğm. 1918), çağdaşlarının bilincini alaycılıkla irdeler ve Şiraz (doğm. 1914) çocuk ve yurt sevgisini yüceltir.
Kaynak: Büyük Larousse