Küçük Deniz Kızı
Açık denizlere kıyısı olan küçük bir köyde yaşlı bir balıkçı yaşarmış. Uzun yıllar, engin denizlerde oltası ile balık avlayan bu ihtiyar, etrafına sevgi saçan hayat dolu bir insanmış. Ancak, gel zaman-git zaman, her bir şey kötü gitmeye başlamış onun için!.. Başına gelen kötü şeylerden kurtulmaya çalışırken bu kez de, dünyada her şeyden çok sevdiği insanı, kaybetmiş aniden!.. Bu kaybın ardından, üzüntüye boğularak her bir şeylere, hatta hayata bile küsmüş ve kendini diğer insanlardan soyutlamış!..
Bu duygu çöküntüsünün etkisiyle, bir gün, minik köhne sandalı ile uçsuz bucaksız denizlerde yitip gitmek için, denizlerin sonsuzluğuna açılmaya karar vermiş ve aynı günün gecesinde de sessizce kıyıdan ayrılmış. Karadan ırak bir halde denizlerde dolaşmaya başlamış!.. Zaman-zaman, oltasıyla tuttuğu balıkları biraz seyrettikten sonra, hepsini tekrar denize bırakmış!.. Günler geçtikçe yalnızlığından sıkılmaya başlayan yaşlı balıkçı, tuttuğu balıkları, karşısına çıkacak ilk kişiyle paylaşmak için, sandalında biriktirmeye başlamış. Ama, tüm istemine karşılık uzunca bir süre geçmesine rağmen hiç kimseyle karşılaşamayınca yeniden umutsuz yalnızlığına sarılmış!..
Yaşlı balıkçı, böyle amaçsız ve umarsızca denizlerde dolaşırken, günlerden bir gün, aniden denizin derinliklerinden çıkıverip gelen, küçük bir deniz kızıyla karşılaşmış. Tüm umudunu yitirdiği bir anda karşısına çıkan, bu küçük deniz kızını gördüğünde tatlı bir şaşkınlığa kapılıvermiş!.. Çünkü herkesten kaçırdığı, sakladığı, herkeslere kapattığı yaşlı kalbi, yine o tatlı heyecanla doluvermiş!.. O an, aklına sandalında biriktirdiği balıklar gelmiş. Uzun zamandır sakladığı balıkları bu küçük deniz kızı ile paylaşmaya karar vererek, çuvalın altındaki balıkların en büyüklerini ona vermiş. Küçük deniz kızı, balıkçının bu cömertliğinden, çok mutlu olmuş. Onun, bu iyiliğine karşılık olarak da, küçük deniz kızı, her gün kısa sürelerle yanına gelip, köhne sandalı ile insanlardan kaçan ve denizin ortasında kaybolan yaşlı balıkçıya , yol göstermeye başlamış!..
Aralarındaki, balık verme-yol gösterme şeklindeki bu ilişki günlerce böyle sürüp gitmiş. Ancak, günler geçtikçe, içinde bulunduğu duygu yoğunluğunun etkisiyle, yaşlı balıkçıda her gün daha da artan coşku ve neşe yüklü değişiklikler görülmeye başlamış. Gözlerine ışıltı, yüzüne tebessüm gelmiş. Küçük deniz kızına karşı, içindeki duygu yoğunluğunun önüne geçilemez bir hızla, her geçen gün daha da artarak büyümeye başlamasının etkisiyle, artık, denizden sağladığı kendi ganimetlerinin tamamını ona vermeye başlamış!.. Küçük deniz kızı da yaşlı balıkçıdaki bu değişikliği fark etmiş ve bunu, “Ne kadar iyi bir insan. Sadece yol gösteriyorum, bana bütün her şeyini veriyor” ve yaşlı balıkçının yüzünde ve gözünde oluşan canlılığı ise, “Ne güzel!..Yeniden hayata bağlanmaya başladı!..Sanırım amacıma ulaşıyorum!..” diye yorumlamış.
Ama geçen her gün, yaşlı balıkçı için eziyet haline dönüşmeye başlamış. İçi içini yemesine rağmen, bir türlü ona açılamamış olmaktan dolayı çok üzülüyor, dertleniyormuş. Çok istemesine rağmen bir türlü küçük deniz kızına açılamamasının nedeni; onu ürkütüp kaçırmaktan ve sonsuza dek kaybetmekten korkmasıymış. Ona açılma girişiminde bulunmaya karar verdiğinde ise, kendi kendine “Ona, seni seviyorum dediğimde, beni yanlış anlayarak ya hemen çekip giderse?.. Ne yapar o zaman kalbim? İkinci bir ayrılığa ben dayanabilirim, ya kalbim? Bu yorgun ve yaşlı kalbim nasıl dayanabilir?” diyerek, vazgeçiyormuş.
Karşılıklı balık-yol şeklindeki bu ilişki, günlerce böyle sürüp gitmiş!.. Ama bir gün yaşlı balıkçı bütün cesaretini toplayıp kendi kendine; “Söyleyeceğim işte!.. Çekip, giderse gitsin!.. Eğer, kalbim buna dayanamayacaksa, varsın dayanmasın!.. Duracaksa da dursun. Sonuçta, sevgiyle duracaktır!.. Sevgisiz yaşamaktansa, severek ölmeyi tercih ederim” diyerek, küçük deniz kızına "seni seviyorum" demiş. Bu sözleri duyan küçük deniz kızı, çok ürkmüş, korkmuş ve hiç bir şey söylemeden denizin derinliklerinde yitip gitmiş.. Çünkü; küçük deniz kızı, yaşlı balıkçının onu sahiplenmesinden ürkmüş ve kendisini de o köhne sandala mahkum etmesinden korkmuş. Ne de olsa küçük deniz kızı, engin denizlerde özgürce yüzmeye alışmış ve üstelik, o güne kadar öyle köhne sandallara hiç binmemiş. Kaldı ki küçük deniz kızının tek amacı; yaşlı balıkçıya yol göstermek, karanlıkta, ona ışık olmak ve onu yeniden hayata, insanların içine döndürmekmiş. Küçük deniz kızı, kendi kendine; “Hiçbir şey söylemeden, konuşmadan, çekip gitmekle acaba saygısızlık mı yaptım? Öylece, çekip gitmemden de etkilenmiştir şimdi!.. Neyse, yarın sabah erkenden yanına gider, özür diler ve düşüncelerimi açıklarım kendisine!..” demiş, ve yosun yatağına uzanarak uyumaya başlamış.
Ve Sevgi
O gece, yaşlı balıkçı hiç uyumamış. Çünkü, bütün gece boyunca balık tutmuş. Ta ki, gecenin en karanlık anı olan; şafak, sökmeden önceki ana kadar!.. Denize sarkıttığı her oltaya bir balık gelmiş. Hiçbir oltası, boş dönmemiş denizden. Ama yaşlı balıkçı, şafak sökmeden önceki anda tuttuğu bir balık hariç, tüm balıkları, tutar-tutmaz tekrardan denize atmış.. O balığı, özenle köhne teknesinin içindeki çuvalın üstüne bıraktıktan sonra, sandalın baş kısmındaki yere oturarak, balığı seyretmeye koyulmuş. O balığı izlerken, gözleri nemlenen yaşlı balıkçı, hiç kıpırdamadan gülen gözleriyle kendisine bakan balığa “Aradığım sendin!..” demiş. Bir süre sonra yerinden kalkarak balığı köhne sandalının içindeki çuvalların altına yerleştirdikten sonra, küçük deniz kızıyla sabah gerçekleşecek buluşma için hazırlıklarını yapmaya koyulmuş. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra da uykuya dalmış.
Yaşlı balıkçı, sabahleyin erkenden gelen küçük deniz kızı tarafından uyandırıldığında, ona “Hayrola? Ne oldu? Hiç bu saatlerde gelmezdin?” diye, sormuş. küçük deniz kızı, “Öncelikle, dün hiçbir şey konuşmadan, söylemeden, çekip gittiğim için özür dilerim.” Dediğinde, “Problem değil!.. Ben zaten öyle bir şey bekliyordum.” Demiş, yaşlı balıkçı. “Sana açıklamak istediğim bir kaç şey var!..” diyen, küçük deniz kızına “Dinliyorum” demiş. “Ben, gördüğün bu uçsuz-bucaksız denizlerde özgürce yüzmeye alışmışım!.. Üstelik hayatımda hiç sandala binmedim, binmem de!.. Hele-hele, seninki gibi köhne bir sandala asla!..” demiş ve ardından “Benim, seninle görüşmekteki amacım; Sana yol göstermekti!.. Amacım; En kör karanlıkta bile sana ışık olarak seni yeniden o küstüğün hayata, insanların içine döndürmekti!.. Amacım, senin sevgine sahip olmak ya da sana sevgimi vermek değildi!..”diyerek, düşüncelerini açıkladığında, yaşlı balıkçı, kısa bir süre durduktan sonra, küçük deniz kızına
"Seni seviyorum dememin, sana ne zararı var ki?" demiş... Ve... Konuşmasına biraz ara verdikten sonra "Şunu unutma küçük deniz kızı; hiçbir balıkçı denizde kaybolmaz!.. Çünkü, şu gördüğün gökte, onlara yol gösteren bir şeyler, her zaman vardır ve var olacaktır.. Sen, bana yol değil, tamamen yok olduğunu düşündüğüm bir şeyin, aslında hiç kaybolmadığını gösterdin!.. Ben, aslında seni veya senleri değil, sevgi'nin kendisini seviyormuşum. Bana bunu öğrettiğin için sana ‘seni seviyorum’ dedim. Her ne kadar, aynı denizde yaşıyor olsak da, çok iyi biliyorum; aynı dünyanın ayrılıklarında yaşadığımızı!.. Evet Küçük Deniz Kızı evet, görünüşte, ikimizde aynı denizde yaşıyoruz. Ama bir farkla; sen, onun içinde yaşıyorsun, ben ise, üstünde!.. Ben artık, yolumu biliyorum!.. Bildiğim şey için de kimsenin yardımına gerek yok!.. Sevginle Kal!..” diye, eklemiş ve küreklerine asılırken, küçük deniz kızına "Bu pakettekileri evine dönünce yersin" diyerek, büyükçe bir paket balık daha vermiş ve çekip gitmiş!..
Yaşlı balıkçıyı kırmış olabileceğini düşündüğünden, üzgün bir halde evine dönen küçük deniz kızı, hemen yaşlı balıkçının verdiği paketi açmış. Paketin içine baktığında; o güne kadar bu denizlerde hiç görmediği ve de duymadığı parıldayan pullarıyla, etrafına ışıklar saçan pembe renkli, mavi gözlü bir balıkla karşılaşmış!.. Yanında da, bir bez parçasının üzerine mürekkep balığının, mürekkebine batırılmış oltanın ucuyla yazılmış bir not!.. Notta ise şöyle yazıyormuş: "Bunca yıllık balıkçılık hayatımda, hiç karşılaşmadığım bir şeylerle karşılaştım, dün gece sen gidince!.. Denize attığım her oltadan balık çıktı!.. Hiçbir oltam boş dönmedi!.. Ama ben tuttuğum her balığı, tutar-tutmaz gerisin geriye denize bıraktım. Ta ki tutulacak balığı tutana kadar. Ve sonunda tutmak istediğim; bu gördüğün balığı tuttum!.. İnsan, ideallerine sıkı-sıkı tutunursa, artık idealleri tutunduğu şey olmaktan çıkarak, tutkuya dönüşür.
Hiç görmediğim, bilmediğim bir balığı tutma ideali de, dün gece tutkuya dönüştü bende, sen gidince!.. Ve sonunda başardım da!..
Şafak sökmeden az önce tuttum bu balığı!.. Ben; hiç bu kadar beyaz ötesi beyaz bir balığın, bu denizlerde yaşadığını ne gördüm, ne de duydum!.. Ya o gözlere ne demeli!.. Onu, bu köhne sandalımın içine yatırdıktan sonra gözlerine baktığımda, bana bu balığı tutturan şeyin 'sevgi' olduğuna inandım!.. Ve bu balığın adını 'sevgi' koydum... Şimdi, Sevgi'yi sana veriyorum, yiyesin diye... Çünkü, O senin... Ve ben dün, senin sevgin yardımıyla tuttum onu!..
Sevginin rengi, her zaman ve sadece beyazdır!.. Hem de bembeyaz!.. Ve sevginin gözü de; yeşildir küçük deniz kızı!.. Hem de senin yatağındaki yosun yeşili!.. Ne yazık ki sen, onun gerçek halini hiçbir zaman göremeyeceksin. Sen, şimdi evinde sevgiye baktığında, onu parıltısıyla, etrafına ışıklar saçan pembe renkli, mavi gözlü bir balık olarak görüyorsundur!.. Öyle değil sevgi; küçük deniz kızı!.. Öyle değil!.. Sevgi, görmek istediğin renkte değil, olduğu renktedir!..
Ve inanıyorum ki, Ondan bu denizlerde bir tane varsa, bir ikincisi de, mutlaka vardır!.. Ben, onu bulmaya gidiyorum!.. Onu kimsenin yardımı olmadan, yalnız başıma bulacağım!.. Çünkü, onu kimseyle paylaşmak istemiyorum küçük deniz kızı!.. Benim sevgim benimle kalacak, Sen de ‘Sevgi'nle Kal...”
Mektubu okuyan küçük deniz kızı hüzünlenerek, “Beni bu kadar çok sevdiğini tahmin etmedim yaşlı balıkçı. Affet beni lütfen” demiş. kafasını suyun üstüne doğru kaldırarak. “Ama üzülme, emanetin olan sevgiye çok iyi bakacağım” demiş yosunların üstüne koyduğu balığa bakarak. “Sevgi!.. Sen artık benimsin!.. Evet-Evet artık benimsin!.. hem de sonsuza kadar benimsin!.. Artık hep benimle olacaksın!.. Ben de seninle!.. Ölene kadar senin yanından ayrılmayacağım!.. Ama lütfen bana olduğun renkte görün!.. yalvarıyorum sana sevgi, lütfen!.. Lütfen gerçek renginde görün!..” diyerek sevgiye sarılmış.
O günden sonra küçük deniz kızı, söz verdiği gibi sevginin yanından hiç ayrılmamış. Yemeden, içmeden kesilmiş. Yaptığı tek şey sadece sevgiyi seyretmek ve uykusu geldiğinde sevgiye sarılıp uyumakmış. Bir de sürekli, sevgiye “Lütfen bana gerçek renginde görün!.. Yalvarıyorum sana!.. Bir kerecik bana olduğun renkte görün” diye yalvarıyormuş. Küçük deniz kızı, günlerdir hiçbir şey yemediğinden dolayı zayıflamaya başlamış. Güçten de düştüğü için artık hareketleri de ağırlaşmış. Sevgi ise hala, parlayan pembe renginden ve etrafına ışıklar saçan mavi gözlerindeki canlılıktan hiçbir şey kaybetmeden yosunların üzerinde öylece duruyormuş. Kendisi eriyip giderken, canlılığından hiçbir şey kaybetmeyen sevgiye bakan küçük deniz kızı; “Ne kadar güzel bir şeysin sen sevgi, ne kadar güzel!.. Ben senin için eriyip giderken, sen hala ilk günkü gibi canlısın!..” demiş.
Küçük deniz kızı, her gece yaptığı gibi o gecede sevgiye sarılı bir halde uyurken düşünde, köhne teknesiyle sahile varmak üzere olan yaşlı balıkçıyı görmüş. Yaşlı balıkçının yanında ise parlayan beyaz teni ve etrafına ışıklar saçan yeşil gözlü, bir bayan varmış. Yaşlı balıkçı, yanındaki bayana sarılarak, küçük deniz kızına “Sana tanıştırayım; bu sevgi!..” demiş. “Sevgiyi tanımaktan memnun oldum.” Diyen küçük deniz kızı hiç ara vermeden konuşmaya devam etmiş; “Sen gittikten sonra, ben hep sevginin yanında kalıyorum!.. Senin bana verdiğin sevginin yanında!..Onu hiç yalnız bırakmıyorum. Hep ona bakıyorum!.. Her gece ona sarılıp yatıyorum. Ama onu ve onun gözlerini bir kere olsun senin mektubunda yazdığın renklerde göremedim. O kadar yalvarmama, yakarmama rağmen sevgiyi bir kere olsun beyaz göremedim. Ve onun gözü hala mavi!.. Çok zayıfladım, güçsüzleştim sevgi geldikten sonra!.. Onu bırakıp da yiyecek bulmaya gitmiyorum. Çünkü geri döndüğümde sevgiyi bulamamaktan, onu sonsuza dek kaybetmekten korkuyorum. Böyle giderse, çok yaşayabileceğimi sanmıyorum!.. Günlerim sayılı!.. Ama olsun!.. Hiç umurumda değil!.. Zaten, sevgiyi gerçek rengiyle göremedikten sonra yaşamanın ne anlamı var ki!..Kim bilir belki öldükten sonra onu gerçek rengiyle görürüm.” demiş.
Küçük deniz kızını dinleyen yaşlı balıkçı ise ona; “Üzüldüm senin bu haline!.. Niçin hala anlamıyorsun küçük deniz kızı, sevgiyi yanında değil, içinde barındırman gerekir!.. Onu görmen değil, hissetmen gerekir!.. Sevgi, görünmez yaşanır!.. Sen Sevgi'yi sadece seyretmekle, ona sarılıp uyumakla ve sürekli onun yanında bulunmakla onun gerçek rengini göremezsin!.. Onu, ancak sonsuz bir aşkla seversen onun gerçek rengini görebilirsin. Ama üzülerek söyleyeyim ki sen hala elindeki sevgiyi yeteri kadar sevememişsin!.. Ona aşık olamamışsın!.. Onun ruhundaki değil, dış görünüşündeki güzelliklere, özelliklere takılı kalmışsın!.. ‘Zayıfladım, güçsüzleştim, öleceğim’ diyorsun!.. Senin eriyip, sararıp solmana rağmen sevgide bir değişiklik oldu mu? Olmadı değil mi? Zaten Olmazdı da, Olamazdı da!.. Şunu unutma Küçük Deniz Kızı, sevgiyi hissedersen, sevgi için ölmen değil yaşaman gerektiğini anlarsın. Sevgi, senden hayatını değil, sadece kalbini vermeni bekler!.. Ver ona kalbini küçük deniz kızı, ver ona!..” demiş. Küçük deniz kızı, o anda yaşlı balıkçının yanındaki bayanın birden yok olduğunu görünce, uykusundan uyanmış.
Gözlerini hafifçe aralayan küçük deniz kızı, sarılarak uyuduğu sevginin yanında olmadığını görünce, hemen yatağından kalkmış!.. Her bir tarafları aramış, taramış ama bir türlü onu bulamamış!.. İçini derin bir hüzün kaplamış!.. Ve o an yuvasını terk ederek uçsuz bucaksız denizlerde, sevgiyi aramaya karar vermiş. Bu kararını uygulamak için güçlü olması gerektiğinden yeniden yemek yemeye başlamış!.. Yanındaki sevgi için hiçbir şey yapmazken, aradığı sevgi için kendine bakmaya başlamış. Vücudu tekrar eski görünüme ve dinçliğine kavuştuğunda denizlere açılmış. Günlerce, haftalarca, aylarca sevginin peşinde dolanıp durmuş. Ama ne ona rastlamış, ne de ona rastlayan birine!..
Sevgiyi bulma yolundaki tüm umutları artık tükenme noktasına geldiğinde, bir gece uyurken düşünde bir balık görmüş. Beyaz ötesi beyaz parlayan pullara ve yosun rengi gözlere sahip bu balık, küçük deniz kızına şunları söylemiş; “Beni neden hiç olmayacağım yerlerde arayıp duruyorsun küçük deniz kızı? Neden hiç bıkmadan, usanmadan beni her gördüğün kişiye soruyorsun? Ben; yaşlı balıkçıyla düşünde yaptığın konuşmanın ardından yatağından kalkarak senin kalbine girdim. Ben artık senin içindeyim küçük deniz kızı. Hem de o geceden itibaren!.. Ve sen, o geceden sonra sadece küçük deniz kızı olmakla kalmayıp ‘sevgili küçük deniz kızı’ oldun!..”
*****************************
Not: Bir gün, sevgili arkadaşım Aycan Yılmaz, bana bir sayfalık kısacık bir öykü göndermişti. 'Küçük Deniz Kızı' başlıklı bu öykücüğü çok beğendim. Üzerinde bir hayli değişiklikler yaptım. Ancak bu yazının o kadarla da kalmasını istemediğim için ‘Ve Sevgi’ başlıklı ikinci bölümünü yazdım. Kendisine gönderdiğim de çok beğendiğini ve yayınlanma konusunda "onur duyarım" yazan mailini alınca, yayınlamaya karar verdim... Kaleminle böyle bir yazının oluşuma yol açtığın için teşekkürler, Aycan...